20 YIL ÖNCE OLAN OLAY İLE İLGİLİ MANEVİ TAZMİNAT İSTENEMEZ

20 YIL ÖNCE OLAN OLAY İLE İLGİLİ MANEVİ TAZMİNAT İSTENEMEZ

TC

YARGITAY

4. Hukuk Dairesi         

2019/877 E.  

2019/5223 K.

MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 20/06/2016 gününde verilen dilekçe ile haksız eylem nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 20/03/2018 günlü karara karşı davacı ve davalı tarafın istinaf başvurusu üzerine yapılan incelemede; davacının ve davalının istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine dair verilen 17/01/2019 günlü Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi kararının Yargıtay'da duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından; duruşmasız olarak incelenmesi de davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 12/11/2019 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine duruşmalı temyiz eden davalı vekili Avukat ... ile karşı taraftan davacı vekili Avukat ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, haksız eylem nedeniyle manevi tazminat davasıdır. İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davacının ve davalının ayrı ayrı istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, müvekkilinin 16 yaşındayken davalı iş adamının yanında işe başladığını, davalının evli ve dört çocuğu olduğunu, müvekkilinin henüz 16 yaşındayken davacı tarafından kaçırıldığını, alıkonulduğunu ve tecavüze maruz kaldığını, daha sonra müvekkili ile davalının imam nikahı ile yaşadıklarını, mecburen bu birlikteliğe rıza gösterdiğini ve bu birliktelikten üç çocuğunun olduğunu, davalının kendisine şiddet ve tehdit uyguladığını, kendisine resmi nikah vaat ettiğini, daha sonra birlikteliklerinin bittiğini belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı, saygın bir iş adamı olduğunu, davacıya kötü davranmadığını, yirmi yıllık birlikteliklerinin olduğunu, kendisine resmi nikahlı eşinden daha çok zaman ayırdığını, davacı ile severek birlikteliklerinin olduğunu, müşterek çocuklarını en iyi okulda okuttuğunu, kendisinin bütün ihtiyaçlarını karşıladığını, aradan uzun zaman geçtikten sonra bu davayı açtığını ve kötüniyetli olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesince, davacının davalı tarafından küçük bir yaşta kaçırılarak evlenme vaadi ile kandırıldığı ve bunun etkisi altında gerek fiziksel gerek ruhsal anlamda zarara uğratıldığı ve davacının gerek toplum, gerekse ailesine karşı içinde bulunduğu durum nedeni ile sıkıntılar yaşadığı, bundan elem ve üzüntü duyduğu, davacının hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar verenin de bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkonulması gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükme karşı davacı ve davalı istinaf talebinde bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklara ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, bu nedenle inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu, hükmedilen tazminat miktarının da yeterli ve yerinde olduğu gerekçesiyle, davacının ve davalının istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinde; davacının, 1996 yılında on altı yaşındayken staj yapmak için davalının yanında işe başladığını, davalı tarafından küçük yaşta kaçırılarak evlenme vaadi ile kandırıldığını, tecavüze maruz kaldığını, imam nikahı ile yaşamaya mecburen razı olduğunu, bu birliktelikten 3 çocuklarının olduğunu, davalının kendisine kötü davrandığını, bu nedenle manevi olarak zarara uğradığını iddia ederek manevi tazminat isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Şu durumda; davacının iddia ettiği olaylar 1996 yılına ilişkin olup yaklaşık 20 yıl süreyle davalı ile birlikte oldukları, bu birlikteliğin kurulduğu tarihte reşit olmayan davacının yaklaşık 2 yıl sonra ergin olduğu ve kendi rızasıyla davalı ile ilişki yaşadığı, bu gayri resmi ilişkinin Medeni Kanun anlamında gerçekleşen ve hukuk alanında geçerlilik taşıyan bir evlilik olmadığı, yaklaşık 20 yıl önceki eylemlerden dolayı tazminat isteminin dava hakkının kötüye kullanılması mahiyetinde değerlendirilmesi gerektiği, dosya kapsamından davalının davacıya yönelik iddia edilen hakaret, tehdit veya şiddet eylemlerine ilişkin sübuta yönelik delil olmadığı gözetilerek manevi tazminat talebinin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK 373/1. maddesi gereğince KALDIRILMASINA ve İlk Derece Mahkemesi kararının HMK 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE ve davalı yararına takdir olunan 2.037,00 Tl duruşma avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 12/11/2019 gününde oy çokluğuyla karar verildi.