3. KİŞİNİN YOLSUZ TESCİLİ BİLDİĞİ VEYA BİLMESİ GEREKTİĞİ KANITLANAMADIĞINDAN TMK’NIN 1023.MAD-DESİ UYARINCA ÇEKİŞME KONUSU TAŞINMAZI TAPU KÜTÜĞÜNDEKİ SİCİLE DAYANARAK İYİNİYETLE EDİNDİĞİNİN KABULÜ GEREKİR
Hükmü, davalı Ş.T. vekili temyiz etmiştir.
Dava arsa sahibi ile yüklenici arasındaki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince yükleniciden taşınmaz temlik alan davacının tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca yükleniciye bırakılan bağımsız bölüm yüklenici tarafından temlik ettiği kişi dışında üçüncü bir tapudan devredilebilir. Tapu kaydını devralan üçüncü kişinin hukuki durumu TMK’nın 1023 ve 1024.maddeleri gereği değerlendirilmesi gerekir.
Hukukumuzda, kişilerin satın aldığı şeylerin ileride kendilerinden alınabileceği endişesi taşımamaları dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, satın alan kişinin iyiniyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bir tanımlama yapmak gerekirse iyiniyetten maksat “hakkın doğumuna engel olacak bir hususun hak iktisap edilirken kusursuz olarak bilinmemesidir.” Belirtilen ilke, TMK’nın 1023.maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.” Hükmü yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki TMK’nın 1024.maddesinde de “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz.” Biçiminde vurgulanmıştır. Ne var ki, tapulu taşınmazların intikallernide, huzur ve güveni koruma toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin iyiniyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.
Gerçekten, kayıt malikinin mülkiyeti kötüniyetle kazandığı ileri sürülmüşse, üçüncü kişinin ayni hakkın yolsuz olarak tescil edildiğini bilen veya bilmesi gereken şahıs olup olmadığına bakılması gerekir. Çünkü, TMK’nın 1024. maddesi uyarınca bir ayni hak yolsuz olan bu tescile dayanma olanakları yoktur ve yasa ve uygulamadaki deyimiyle bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan ve hukuki sebepten yoksun bulunan tesciller yolsuz tescil sayılacağından, hakkı zedelenen üçüncü kişinin iyi-niyetli olmayan malike karşı doğrudan doğruya şahsi hakkına dayanması mümkündür.
Somut uyuşmazlıkta, davalı yüklenici Şenol ile davalı arsa maliki arasında Kadıköy 12. Noterliğinde 03.07.1997 günlü arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlenmiştir. Davalı yüklenici bu sözleşme uyarınca tarafına bırakılan 59/100 payın 52/100 payını 22.04.1998; bakiye 7/100 payı da 17.05.2001 tarihinde noterde düzenlenen devir ve temlik sözleşmesiyle davacı kooperatife devretmiştir. Sözleşmeye konu taşınmazda
05.07.2000 günü kat irtifakı kurulması sırasında tapuda arsa malikinden edindiği payı bulunan davalı Şenol adına bağımsız bölümer tescil edilmiştir. Davalı Ş.adına kayıtlı bu bağımsız bölümlerden çekişme konusu taşınmazın mülkiyetini dava dışı S.’ye 27.11.2000 günü satış yoluyla nak-letmiştir. S’de taşınmazı edindikten 5 yıl 6 ay sonra davalı Ş’ye tapudan satış yoluyla devretmiştir. Bu devirler sırasında çekişme konusu taşınmazın tapu kaydında mülkiyetin naklini engelleyici ya da kötüniyete edinildi-ğini kanıtlayacak bir şerh bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davalı yüklenici Ş. inşaat sözleşmesiyle edindiği tüm payı davacı kooperatife devredip herhangi bir hakkı bulunmadığı halde dava dışı S’ye bağımsız bölüm satması yolsuz tescildir. Ancak, bu durumu taşınmazı semra’dan 5 yıl 6 ay sonra edinen davalı Ş’nin bildiğine ilişkin bir kanut sunulmamıştır. Taşınmazın kısa aralıklarla devredildiği gerekçesiyle mahkemece davacının istemi kabul edilmiş ise de tapu kayıtlarından da anlaşıldığı üzere çekişme konusu taşınmazın sık aralıklarla devredilmiş olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla davalı Ş’nin yolsuz tescili bildiği veya bilmesi gerektiği kanıtlana-madığından TMK’nın 1023.maddesi uyarınca çekişme konusu taşınmazı tapu kütüğündeki sicile dayanarak iyiniyetle edindiği kabulü gerekir.
Mahkemece, davacının isteminin reddi gerekirken yukarıda belirtilen hususlar gözetilmeden kabul hükmü kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 06.05.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.