ACELE KAMULAŞTIRMA İŞLEMİNİ İPTAL EDEN KARARIN ETKİSİZ KALMASI NEDENİYLE MÜLKİYET HAKKININ İHLAL EDİLMESİ
Olaylar
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, başvuruculara ait taşınmazların kamulaştırılmasına ilişkin kamu yararı kararı almıştır. Bu doğrultuda Maliye Bakanlığı, belirlenen taşınmazların kamulaştırılmasına karar vermiş ve Bakanlar Kurulu bu taşınmazların kamulaştırma işlemlerinde acele kamulaştırma usulünün uygulanmasını kararlaştırmıştır.
Maliye Hazinesi (Hazine) tarafından adli yargıda açılan davalara istinaden taşınmazlara el konulmasına karar verilmiştir. Başvurucular, taşınmazlarının rüzgâr enerjisi santrali yapımı amacıyla Hazine adına tescil edilmesi için alınan kamu yararı, kamulaştırma ve acele kamulaştırma kararlarının iptali talebiyle idari yargıda dava açmıştır. Dava sırasında başvurucuların yürütmenin durdurulması talebi reddedilmiştir. Bu dava devam ederken Hazine tarafından başvurucular aleyhine açılan bedel tespiti ve tescil davalarında başvurucular, idari yargıdaki iptal davasının bekletici mesele yapılması talebinde bulunmuş ancak yürütmeyi durdurma kararı ibraz edilemediği gerekçesiyle talepleri reddedilmiştir. Bedel tespiti ve tescil davalarının kabulüne karar verilmesinden sonra Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK), acele kamulaştırma usulünün hukuka uygun olmadığını tespit etmiş ve işlemi iptal etmiştir. Ancak İDDK, kamu yararı ve kamulaştırma kararları yönünden davayı reddeden daire kararını onamıştır.
İddialar
Başvurucular, kamu yararı ve kamulaştırma kararlarının iptal edilmemesi ile acele kamulaştırma usulünün uygulanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı iptal edildiği hâlde taşınmazların idare adına tescil edilmesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Olağan ve acele usulde kamulaştırma işlemlerine ilişkin iptal davası idari yargıda, malikler aleyhine idarelerce açılan bedel tespiti ve tescil davası ise adli yargı mahkemelerinde görülmektedir. Benzer dönemde görülmeye başlayan bu davalardan bedel tespiti ve tescil davaları, bazen idari yargıda devam eden iptal davalarından önce sonuçlanabilmektedir. Bedel tespiti ve tescil davasında tescile ilişkin hüküm kesin olduğundan taşınmazlar idareler adına tescil edilmekte ve bu tarihten sonra malikler lehine idari yargıda verilen kararlar ise çeşitli hukuki sorunları beraberinde getirmektedir. Malikler kamulaştırma gibi ağır bir müdahaleye maruz bırakılmanın ötesinde taşınmazın yeniden adlarına tescili için ayrı bir dava açma külfeti ile karşı karşıya kalmaktadır.
Bununla birlikte adli yargı mahkemeleri, özellikle acele usulde kamulaştırma kararlarına ilişkin idari yargıda verilen yürütmenin durdurulması kararlarının bekletici mesele yapılmasını gerektirmediğini değerlendirmektedir. Bu nedenle de yürütmenin durdurulması kararlarının bedel tespiti ve tescil davasında devam eden yargılamalara somut bir etkisi olamamaktadır. Bu bilgiler ışığında, iki ayrı yargı yolunda devam eden davalar sonunda verilen hükümlerin birbiriyle uyumsuz olmasını önleme maksadıyla yapılan yürütmenin durdurulmasına ilişkin kanuni düzenlemenin yeterli bir çözüm sağlama imkânı kalmadığı görülmüş ve acele kamulaştırma usulüne ilişkin yapısal bir sorun olduğu anlaşılmıştır. Bu bağlamda 2942 sayılı Kanun'da yer verilen yürütmenin durdurulması müessesesinin kapsamının uygulamada adli yargı mahkemeleri tarafından dar olarak yorumlandığı ve anılan müessesenin yeterli bir koruma sağlayamadığı değerlendirilmiştir. Öte yandan kamulaştırma işlemlerindeki aşamaların birbirinden bağımsız görülmesi yönündeki güncel İDDK içtihadının, malikler tarafından açılacak yolsuz tescil davalarının başarıya ulaşmasını olumsuz etkilediği sonucuna ulaşılmıştır.
Somut olayda adli yargı mahkemeleri taşınmazlara acele el konulmasına karar vermiş ve bu tarihten sonra taşınmazlar idare tarafından fiilen kullanılmaya başlanmıştır. İdareler tarafından taşınmazların fiilen kullanılmaya başlandığı tarihlerden idari yargıda iptal kararının verildiği tarihe kadar iki yılı aşkın süreyle hukuka uygunluk denetiminin sonuçlandırılmamış olması nedeniyle başvurucular mülkiyet hakkının kendilerine sağladığı korunmadan mahrum bırakılmıştır. Ayrıca başvurucuların maruz kaldıkları acele usulde kamulaştırma işleminin idari yargı kararı ile hukuka aykırı olduğu saptanmış ancak taşınmazları idare adına tescil edilmiştir. İdari yargı sürecinin uzaması neticesinde başvurucular lehine verilen iptal kararının etkisizleştiği, mahkeme kararının somut bir etki yaratmadığı ve etkili bir yol olarak sonuç doğurmadığı kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla mülkiyetten yoksun bırakmaya yol açan acele usulde kamulaştırma suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
GENEL KURUL |
|
KARAR |
|
ALİ KÖMÜRCÜ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/2890) |
|
Karar Tarihi: 25/10/2023 |
R.G. Tarih ve Sayı: 3/1/2024-32418 |
|
GENEL KURUL |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Zühtü ARSLAN |
Başkanvekili |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Başkanvekili |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
Basri BAĞCI |
|
|
İrfan FİDAN |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Muhterem İNCE |
Raportör |
: |
Olcay ÖZCAN |
Başvurucular |
: |
1. Ali KÖMÜRCÜ |
|
|
2. Ali YİNİT |
|
|
3. Ekrem TOPAL |
|
|
4. İsmail ÇETİN |
|
|
5. İsmail TAŞDÖNER |
|
|
6. Mehmet ÇETİN |
|
|
7. Metin SARGIN |
|
|
8. Yusuf İzzettin KULAKOĞLU |
|
|
9. Nurten ÇETİN |
|
|
10. Gülşen ÇAKMAKÇI |
|
|
11. Mesut ÇAM |
|
|
12. Hasan AKYÜZ |
|
|
13. Hasan KULAKOĞLU |
|
|
14. Fatma DERELİER |
|
|
15. Hatice NAZİLLİ |
Başvurucular Vekili |
: |
Av. Hatice Hande ATAY |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamu yararı ve kamulaştırma kararlarının iptal edilmemesi ile acele kamulaştırma usulünün uygulanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı iptal edildiği hâlde taşınmazların idare adına tescil edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/8/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurunun makul sürede yargılanma hakkı dışında kalan şikâyetler yönünden 2017/31418 sayılı başvuru dosyasından ayrılmasına ve ayrılan dosyanın 2019/2890 başvuru numarasına kaydedilmesine karar verilmiştir.
4. Başvurucu Mehmet Çetin 12/11/2019 tarihinde vefat etmiştir.
5. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
7. Birinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun (EPDK) 21/7/2011 tarihli kararı ile İzmir'in Kiraz ve Beydağı ilçelerinde rüzgâr enerjisine dayalı K. Rüzgâr Enerjisi Santrali (RES) Projesi yapılması kararlaştırılmıştır. Bu kapsamda K. Elektrik Yatırım Üretim ve Ticaret Anonim Şirketi (Şirket) lehine karar tarihinden geçerli olmak üzere 49 yıl süreyle üretim faaliyeti göstermek üzere üretim lisansı verilmiştir.
10. EPDK tarafından lisans kapsamında yer alan tesislerin kurulabilmesi için gerekli olan ve aralarında başvuruculara ait taşınmazların da olduğu taşınmazların kamulaştırılmasında kamu yararı bulunduğu gerekçesiyle 14/3/2013 tarihli ve 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun 19. maddesine göre 23/1/2014 tarihinde kamu yararı kararı alınmıştır. Bu karar 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 6. maddesi uyarınca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı tarafından 14/4/2014 tarihinde onaylanmıştır.
11. EPDK'nın kamulaştırma işlemlerini yapmakla görevli Maliye Bakanlığına yazdığı 16/4/2014 tarihli yazıda, kurulacak RES kapsamında kalan tarım arazileri hakkında 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu gereğince İzmir Valiliği İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünün 8/10/2013 tarihli yazısı ile tarım dışı kullanım izni verildiği belirtilmiştir. Projeye ait kamulaştırma planları ile eklerinin İzmir Kadastro Müdürlüğü tarafından onaylandığı ve "Çevresel etki değerlendirmesi [ÇED] gerekli değildir." kararının da Aydın Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğünün (Çevre ve Orman Müdürlüğü) 23/6/2011 tarihli kararıyla alındığı ifade edilmiştir. Ayrıca yıllık 188.000.000 kWh elektrik üretimi gerçekleştirilecek K. RES üretim tesisinin bir an önce işletmeye alınmasında kamu yararı bulunduğu belirtilmiş ve kamulaştırma işlemlerinin acele kamulaştırma usulüne göre yapılmasının uygun olduğu değerlendirmesine yer verilmiştir.
12. Bu yazı üzerine Maliye Bakanlığı, taşınmazların 2942 sayılı Kanun'un 7. maddesi uyarınca kamulaştırılması için 25/4/2014 tarihinde bakan oluru almıştır. Ayrıca Bakanlar Kurulu 16/5/2014 tarihinde RES yapımı amacıyla ihtiyaç duyulan ve aralarında başvurucuların taşınmazlarının da olduğu taşınmazların 2942 sayılı Kanun'un 27. maddesi uyarınca acele usulle kamulaştırılmasına karar vermiştir. Bu karar 20/6/2014 tarihli ve 29036 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.
A. Acele Elkoyma ve Kamulaştırma Bedelinin Tespiti ve Tescili Davalarına İlişkin Süreç
13. Maliye Hazinesi (Hazine) tarafından K. RES Projesi kapsamında başvurucuların taşınmazları hakkında acele elkoyma kararları verilmesi talebiyle 18/11/2014 tarihinde Kiraz Asliye Hukuk Mahkemesinde, 19/11/2014 tarihinde de Nazilli 1. ve 2. Asliye Hukuk Mahkemelerinde davalar açılmıştır. Anılan Mahkemeler 2014 yılı Aralık ve 2015 yılı Ocak ayı içinde taşınmazlara acele el konulmasına karar vermiştir.
14. Başvuru formuna ekli belgelerde ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'nden (UYAP) yapılan incelemede başvurucular İsmail Taşdöner ve Metin Sargın hakkında açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davası bulunup bulunmadığına yönelik bir belirleme yapmak mümkün olmamıştır. Bunlar dışında kalan başvurucular hakkında Hazine tarafından 26/6/2015 tarihinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil talebiyle davalar açılmıştır. Anılan davalarda 17/6/2016 tarihinde taşınmazların Hazine adına tesciline ve belirlenen kamulaştırma bedellerinin ödenmesine karar verildiği, başvurucu Ekrem Topal yönünden verilen kararın 2018 yılı içinde temyizin reddi ile kesinleştiği, diğer başvurucular yönünden ise bedelin belirlenmesi yöntemi açısından kararların bozulması üzerine yeniden yapılan yargılama üzerine davanın kabulüne karar verildiği ve bu kararların da 2020 yılı içinde onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu yargılamalar sırasında başvurucular vekili Danıştayda açılan iptal davasının bekletici mesele yapılması talebinde bulunmuş ancak bu talep yürütmeyi durdurma kararı ibraz edilemediği gerekçesiyle reddedilmiştir. Ayrıca başvurucular vekili ilk kararların temyizine ilişkin sunduğu dilekçesinde Danıştayda açılan iptal davasının bekletici mesele yapılması taleplerinin gerekçesiz şekilde reddedildiğini ifade etmiştir.
B. Kamu Yararı, Kamulaştırma ve Acele Usulde Kamulaştırma Kararlarının İptali Talebiyle Açılan Davaya İlişkin Süreç
15. Başvurucular 30/1/2015 tarihinde, maliki oldukları taşınmazı da kapsayan, İzmir'in Kiraz ilçesi Ahmetler ve Umurlu köyleri ile Aydın'ın Nazilli ilçesi Bağcıllı köyünde bulunan taşınmazların K. RES yapımı amacıyla Hazine adına tescil edilmek üzere Maliye Bakanlığı tarafından 2942 sayılı Kanun'un 27. maddesine göre acele kamulaştırılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının, Maliye Bakanlığının kamulaştırma kararının ve EPDK'nın kamu yararı kararının iptali talebiyle EPDK, Maliye Bakanlığı ve Bakanlar Kuruluna izafeten Başbakanlık aleyhine dava açmıştır. K. Enerji Yatırım Üretim ve Ticaret A.Ş.nin davalılar yanında davaya katılma talebi, davayı inceleyen Danıştay Altıncı Dairesince (Daire) 31/5/2016 tarihinde kabul edilmiştir.
16. Başvurucuların yürütmenin durdurulması talebi Daire tarafından 17/11/2015 ve 29/3/2016 tarihli kararlar ile reddedilmiştir.
17. Daire 22/2/2016 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Daire kararının gerekçesinde özetle;
i. 2942 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Bakanlar Kurulunca kabul edilen büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla yapılacak kamulaştırmalar için yöntem konusunda özel bir düzenleme getirildiği ve bunun aciliyet kapsamında görüldüğü belirtilmiştir.
ii. Taşınmazların RES amacıyla kamulaştırılması konusunun acele kamulaştırma ve olağan kamulaştırma ayrımı yapılmadan bir bütün hâlinde değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bakanlar Kurulu kararına yönelik olarak ayrı değerlendirme yapılmasının taşınmazın mülkiyet hakkının devri noktasında bir farklılık teşkil etmeyecek olması ve idarece 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesi kapsamında olağan kamulaştırma usulü uygulanarak başvurucuların uzlaşmaya davet edilmesi karşısında işlemlerin bir bütün hâlinde taşınmazın mülkiyetinin kamulaştırılması olarak düşünülmek suretiyle hukuka uygunluğunun değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
iii. Şirket lehine EPDK'nın 21/7/2011 tarihli kararı ile karar tarihinden geçerli olmak üzere İzmir'in Kiraz ve Beydağı ilçelerinde rüzgâr enerjisine dayalı K. RES Projesi kapsamında 49 yıl süreyle üretim faaliyeti göstermek üzere üretim lisansı verildiği belirtilmiştir. Bu lisans kapsamında yer alan tesislerin kurulabilmesi için gerekli olan ve aralarında başvuruculara ait taşınmazların da olduğu taşınmazların kamulaştırılmasında kamu yararı bulunduğu gerekçesiyle kamulaştırma ve kamu yararı kararları ile acele kamulaştırma kararlarının alındığı, ayrıca Çevre ve Orman Müdürlüğünün 23/6/2011 tarihinde "ÇED gerekli değildir." kararı verdiği ve bu kararın iptali talebiyle açılan davanın Danıştay Ondördüncü Dairesinin 31/3/2016 tarihli kararıyla süre aşımı nedeniyle reddedildiği ifade edilmiştir.
iv. İlgili mevzuat hükümlerine göre üretim lisansı kapsamında iklim ve çevre şartları, arazinin topoğrafik yapısı, rüzgârın yön ve şiddeti vb. hususlar dikkate alınarak uyuşmazlığa konu RES Projesi'nin imar planlarına işlendiğine ve bu planların yürürlükte olduğuna işaret edilmiştir. RES Projesi ve projeye ilişkin incelemeyle ilgili değerlendirmeler sonucunda -çevresel etkilere karşı alınması gerekli önlemlerin yeterli olduğu dikkate alındığında- mülkiyet hakkına kamu yararı amacı doğrultusunda müdahalede bulunularak kamulaştırma yapıldığından enerji yatırımının bir an önce gerçekleştirilebilmesi amacıyla taşınmaza el konulmasına imkân veren ve 2942 sayılı Kanun'un 27. maddesi uyarınca tesis edilen Bakanlar Kurulu kararında hukuka aykırılık görülmediği ifade edilmiştir.
18. Kararın temyizi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK) 9/3/2017 tarihinde temyiz taleplerinin kısmen kabulü ile Daire kararının acele kamulaştırmaya ilişkin Bakanlar Kurulu kararı yönünden bozulmasına ve söz konusu Bakanlar Kurulu kararının iptaline, Maliye Bakanlığının kamulaştırma kararı ve EPDK'nın kamu yararı kararı yönünden ise Daire kararının onanmasına kesin olarak karar vermiştir. İDDK'nın kamulaştırma kararı ve kamu yararı kararı yönünden ayrı bir gerekçeye yer vermediği ve Daire kararını uygun bulduğu anlaşılmış olup acele kamulaştırma kararının iptaline ilişkin gerekçede özetle;
i. 2942 sayılı Kanun'un 27. maddesi incelendiğinde kamulaştırma işlemlerinde öngörülen yöntemlerin bir kısmının uygulanmayarak taşınmaza acele el konulabilmesi yolunun istisnai olarak başvurulabilecek bir yöntem olarak düzenlendiği ifade edilmiştir.
ii. Kamulaştırma işlemlerinde aciliyet hâlinin uygulanabilmesi için Bakanlar Kurulu kararında aciliyet hâli ve bu hâli gerekli kılan durumlar ile gerek acele kamulaştırmanın konusu gerekse acele kamulaştırılacak taşınmazlar açıkça gösterilmek suretiyle acele kamulaştırmanın kapsamı ve çerçevesinin belirlenmesi gerektiğine işaret edilmiştir. Ayrıca acelelik hâli dışındaki durumlar için Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasını sağlayacak ayrıntıya kararda yer verilmesi gerektiği, yasa koyucunun acelelik hâlini belirleme konusunda Bakanlar Kuruluna tanıdığı yetkinin başka bir makam ya da merci tarafından kullanılması sonucunu doğuracak, yetki devrini içerecek unsurlar taşımaması gerektiği belirtilmiştir.
iii. İdareler tarafından proje kapsamında ihtiyaç duyulan taşınmazlara yönelik kamulaştırma işlemlerinin acele kamulaştırma usulü ile yürütülmesine ihtiyaç duyulduğu belirtilmekte ise de hangi gerekçelerle acele kamulaştırma usulünün uygulanmasının istendiği konusunda açıklamaya yeterince yer verilmediğine vurgu yapılmıştır. Alanda RES kurulacak olmasının tek başına acele kamulaştırma yapılması için yeterli olmadığı, öte yandan Bakanlar Kurulu kararında acele kamulaştırma prosedürünün uygulanması için gerekli olan olağanüstü durumların ve bu yönteme başvurulması ile amaçlanan kamu yararının somut olarak ortaya konulmadığı ifade edilmiş ve acele kamulaştırmaya yönelik Bakanlar Kurulu kararında hukuka uyarlık bulunmadığına işaret edilmiştir.
19. Nihai karar 4/7/2017 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.
20. UYAP'tan yapılan inceleme neticesinde Çevre ve Orman Müdürlüğünce 23/6/2011 tarihinde alınan "ÇED gerekli değildir." kararının iptali talebiyle açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin karar sonrasında başvurucuların Anayasa Mahkemesine 2016/13032 başvuru numarası ile bireysel başvuruda bulundukları anlaşılmıştır. Başvurucuların şikâyetleri mahkemeye erişim ile maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakları kapsamında incelenmiş ve 9/1/2019 tarihinde kabul edilemez bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
21. 2942 sayılı Kanun’un uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan 3. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Bakanlar Kurulunca kabul olunan, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskan projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla yapılacak kamulaştırmalarda, bir gerçek veya özel hukuk tüzelkişisine ödenecek kamulaştırma bedelinin o yıl Genel Bütçe Kanununda gösterilen miktarı, nakden ve peşin olarak ödenir. Bu miktar, kamulaştırma bedelinin altıda birinden az olamaz. Bu miktarın üstünde olan kamulaştırma bedelleri, peşin ödeme miktarından az olmamak ve en fazla beş yıl içinde faiziyle birlikte ödenmek üzere eşit taksitlere bağlanır. Taksitlere, peşin ödeme gününü takip eden günden itibaren, Devlet borçları için öngörülen en yüksek faiz haddi uygulanır.”
22. 2942 sayılı Kanun’un uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, 7 nci maddeye göre topladığı bilgi ve belgelerle 8 inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3 üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister.
…
Mahkemece malike doğrudan çıkarılacak meşruhatlı davetiyede veya ilan yolu ile yapılacak tebligatta;
…
f) 14 üncü maddede öngörülen süre içerisinde, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası açanların, dava açtıklarını ve yürütmenin durdurulması kararı aldıklarını belgelendirmedikleri takdirde, kamulaştırma işleminin kesinleşeceği ve mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedeli üzerinden taşınmaz malın kamulaştırma yapan idare adına tescil edileceği,
…
… İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına veya hak sahibinin tespit edilemediği durumlarda, ileride ortaya çıkacak hak sahibine verilmek üzere bloke edildiğine dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.
…
14 üncü maddede belirtilen süre içinde, kamulaştırma işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde mahkemece, idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna göre işlem yapılır.”
23. 2942 sayılı Kanun’un uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan 25. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi şöyledir:
“Mülkiyetin idareye geçmesi, mahkemece verilen tescil kararı ile olur.”
24. 2942 sayılı Kanun’un uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan 27. maddesi şöyledir:
“3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın (Değişik ibare: 24/4/2001 – 4650/15 md.) 10 uncu madde esasları dairesinde ve 15 inci madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına (Değişik ibare: 24/4/2001 – 4650/15 md.) 10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir.
Bu Kanunun 3 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında belirtilen hallerde yapılacak kamulaştırmalarda yatırılacak miktar, ödenecek ilk taksit bedelidir.”
25. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun "Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması" kenar başlıklı 705. maddesi şöyledir:
''Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur. Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır.''
2. Kamulaştırma Usulü
26. Kamulaştırma yapılabilmesi için öncelikle 2942 sayılı Kanun’un 3. maddesine göre idarenin ödenek temin etmesi gerekir. İdare, yeterli ödeneği temin ettikten sonra kamu yararı kararı alır. Kamu yararı kararından sonra kamulaştırılacak taşınmaz belirlenir. Kamulaştırılacak taşınmazın belirlenmesinin akabinde kamulaştırma kararı alınır. Bununla birlikte onaylı imar planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı özel plan ve projeye göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve bu kararın onaylanmasına gerek yoktur. 2942 sayılı Kanun’un 8. maddesine göre idare, kamulaştırma kararı aldıktan sonra öncelikle satın alma usulünü uygulamalıdır. Satın alma usulünde idarenin teklif edeceği bedel, idare içinde oluşturulan bir kıymet takdir komisyonunca belirlenir. Tarafların satın alma usulüyle bir sonuca ulaşamamaları durumunda 24/4/2001 tarihli ve 4650 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki dönemden farklı olarak bedel tespiti ve tescil için malikin değil idarenin yetkili asliye hukuk mahkemesinde dava açması gerekir. Asliye hukuk mahkemesince 2942 sayılı Kanun’da belirtilen usul uyarınca tespit edilen bedelin tamamı veya taksitle ödeme şartlarının bulunması durumunda ilk taksidin nakden veya hesabına yatırılarak malike ödenmesinden sonra tescil kararı verilir. Kararın tescile ilişkin hüküm fıkrası kesin olup bedele ilişkin hüküm fıkrasına karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Mülkiyetin idareye geçmesi mahkemece tescil kararı verilmesi ile olur (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 29).
27. Öte yandan 2942 sayılı Kanun’un 14. maddesi uyarınca malikin kamulaştırma kararının iptali talebiyle idari yargıda dava açması da mümkündür. Kural olarak bu davanın açılması, idare tarafından açılan bedel tespiti ve tescil davasını etkilemez. Diğer bir ifadeyle asliye hukuk mahkemesi, idari yargıda kamulaştırma işlemine karşı açılan iptal davasını bekletici mesele yapmak zorunda değildir. Bununla birlikte 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesinin on dördüncü fıkrası uyarınca kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda açılan davada yürütmenin durdurulması kararı verilmesi durumunda asliye hukuk mahkemesince idari yargıdaki davanın bekletici mesele olarak kabul edilmesi zorunludur (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri, § 30).
3. Acele Kamulaştırma Usulü
28. Olağan kamulaştırma usulünde idarenin taşınmaza el koyması ancak taşınmazın idare adına tescilinden sonra mümkün olabilmektedir. Taşınmazın tescili ise tarafların anlaşamaması durumunda yukarıda ifade edildiği üzere ancak asliye hukuk mahkemesince verilecek tescil kararı üzerine gerçekleşir. Bununla birlikte idare bazı durumlarda taşınmaza hemen ihtiyaç duyabilir. Bu durumda kamulaştırma sürecinin neticelenmesinin beklenmesi kamu hizmetlerinin yürütülmesinde ciddi aksamalara yol açabilir. Kanun koyucu bu gibi sakıncaların belli ölçüde bertaraf edilmesi amacına yönelik olarak 2942 sayılı Kanun’un 27. maddesinde düzenlenen acele kamulaştırma usulünü öngörmüştür. Anılan maddede düzenlenen acele kamulaştırma usulü idareye kamulaştırma işlemlerinin neticelenmesini beklemeden kamulaştırılan taşınmaza el koyma imkânı tanıyan olağanüstü bir kamulaştırma usulüdür (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri, § 31).
29. Buna göre (1) 7/6/1939 tarihli ve 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu’nun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacının doğması durumunda, (2) aciliyetine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hâllerde, (3) özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin talebi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın kanunda belirtilen usule göre bilirkişilerce tespit edilecek değeri idare tarafından mal sahibi adına bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri, § 32).
30. Acele kamulaştırma uygulanabilecek hâllerden biri olan “aciliyetine Bakanlar Kurulunca karar verilmesinin” söz konusu olduğu durumlarda idarenin acele kamulaştırma kararı alabilmesi için öncelikle kamulaştırma ihtiyacı duyulan proje veya yatırımın aciliyet niteliği taşıdığına Bakanlar Kurulunca karar verilmesi gerekmektedir (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri, § 34).
4. Konu ile İlgili İçtihat
a. Danıştay Kararları
31. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 16/5/2016 tarihli ve E.2014/4656, K.2016/2087 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dava konusu 31/03/2010 günlü, 8-89 sayılı TEİAŞ Genel Müdürlüğü Yönetim Kurulu kararının, 2942 sayılı Kanun'un 5. maddesi uyarınca kamu yararı kararı alınmasına yönelik bir işlem olduğu ve 10/12/2001 günlü, 2001/3490 sayılı Bakanlar Kurulu kararı uyarınca yürütülen acele kamulaştırma prosedürünü neticelendirmeye yönelik olarak tesis edildiği görülmektedir.
Bu itibarla, olağan kamulaştırmaya ilişkin kararın acele kamulaştırma kararından bağımsız olarak değerlendirilemeyeceği açık olup yargısal denetimin dava konusu acele kamulaştırma kararı ile olağan kamulaştırma kararının bir bütün halinde düşünülmesi suretiyle yapılması gerekmektedir.
Öte yandan, 10/12/2001 günlü, 2001/3490 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılan diğer bir davada, Danıştay Altıncı Dairesi'nin 18/06/2014 günlü, E:2011/1976, K:2014/4791 sayılı ve 18/06/2014 günlü, E:2011/6728; K:2014/4788 sayılı kararlarıyla davanın reddine karar verilmiş, anılan kararlar İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 16/05/2016 günlü, E:2014/4979, K:2016/2085 sayılı ve 16/05/2016 günlü, E:2014/4046, K:2016/2086 sayılı kararları ile bozularak, söz konusu Bakanlar Kurulu kararının iptaline karar verilmiştir.
Bu durumda, acele kamulaştırmaya yönelik Bakanlar Kurulu kararının hukuka aykırı bulunarak yargı kararıyla iptal edilmesi karşısında, söz konusu kararın devamı niteliğinde ve bu kararı neticelendirmeye yönelik olarak tesis edilen 2942 sayılı Kanun'un 5. maddesi uyarınca tesis edilen kamulaştırmaya ilişkin 31/03/2010 günlü, 8-89 sayılı TEİAŞ Genel Müdürlüğü Yönetim Kurulunun kamu yararı kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
...''
32. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 18/11/2019 tarihli ve E.2019/2470, K.2019/5654 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
'' ...
Daire kararının, TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü Yönetim Kurulunun 18/03/2014 tarih ve 3/42 sayılı kamu yararı kararının ve bu kararının onanmasına ilişkin (mülga) Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının 15/04/2014 tarih ve 19049 sayılı kararı yönünden davanın reddine ilişkin kısmının incelenmesinden;
...
Temyizen incelenen dosyada, dava konusu işlemin bu kısmı hakkında verilen davanın reddine ilişkin karar, usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
...
Daire kararının, taşınmazın acele kamulaştırılmasına ilişkin 01/06/2015 tarih ve 2015/7733 sayılı Bakanlar Kurulu kararı yönünden davanın reddine ilişkin kısmının incelenmesinden;
Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri hükmü uyarınca, mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla Anayasa'ya uygun olarak yasayla sınırlandırılması mümkündür.
Bu hükümlerden hareketle bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kamulaştırma yolu ile kaldırılması (mülkiyetin el değiştirmesi) ancak kamu yararının karşılanması zorunluluğunun özel mülkiyet hakkının korunmasından üstün tutulması şartına bağlıdır.
2942 sayılı Kanun'un 27. maddesi incelendiğinde, kamulaştırma işlemlerinde öngörülen yöntemlerin bir kısmının uygulanmayarak taşınmaza acele el konulabilmesi yolu istisnai olarak başvurulabilecek bir yöntem olarak düzenlendiğinden, madde hükmü ile acele kamulaştırmada olağan kamulaştırmaya oranla özel koşulların varlığı aranmış ve üç durumda acele kamulaştırma yolu ile taşınmaza el konulmasına olanak tanınmıştır.
Bu koşullardan ilk ikisinde, Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu'nun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacı ve özel kanunlarda öngörülen olağanüstü durumların gerekli olması hallerinde, üstün kamu yararının ve kamu düzeninin korunmasının gerçekleştirilmesi amacıyla acele kamulaştırma yoluna gidilebileceği belirtilmiştir.
Bu kapsamda, üçüncü koşul olan aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar verilebilmesi için de kamu yararı ve kamu düzenine ilişkin olma halinin maddede yer alan diğer iki koşula paralel nitelik taşıması gerektiği açıktır.
Nitekim, anılan maddenin gerekçesinde de, acele ve istisnai hallerde, Kanun'un önceki hükümlerine uyulmasının çeşitli sakıncalar yaratabileceği gibi, kamunun büyük zararlara uğramasının da muhtemel olabileceği belirtilerek maddede belirtilen şartların varlığına bağlı olarak kıymet takdiri dışındaki bazı kanuni işlemlerin sonraya bırakılarak, maddede öngörülen süre ve şekilde taşınmaza el konulması düzenlenmiştir.
Kamulaştırma işlemlerinde acelelik halinin uygulanabilmesi için, Bakanlar Kurulu kararında, acelelik hali ve bu hali gerekli kılan durumlar ile gerek acele kamulaştırmanın konusu, gerekse acele kamulaştırılacak taşınmazlar açıkça gösterilmek suretiyle acele kamulaştırmanın kapsamı ve çerçevesinin belirlenmesi, acelelik hali dışındaki durumlar için Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasını sağlayacak ayrıntıya kararda yer verilmesi, yasa koyucu tarafından acelelik halini belirleme konusunda Bakanlar Kuruluna tanınan yetkinin başka bir makam ya da mercii tarafından kullanılması sonucunu doğuracak, yetki devrini içerecek unsurlar taşımaması gerekmektedir.
...
Bu durumda, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından (mülga) Başbakanlığa gönderilen 15/05/2015 tarih ve 33869 sayılı yazıda, proje kapsamında ihtiyaç duyulan taşınmazlara yönelik kamulaştırma işlemlerinin 2942 sayılı Kanun'un 27. maddesi uyarınca acele kamulaştırma usulü ile yürütülmesine ihtiyaç duyulduğu belirtilmekte ise de, hangi gerekçelerle acele kamulaştırma usulünün uygulanmasının istenildiği konusunda yeterince açıklamaya yer verilmediği, lojistik merkezi kurulacak olmasının tek başına acele kamulaştırma yapılması için yeterli olmadığı, öte yandan; Bakanlar Kurulu kararında 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 27. maddesinde öngörülen acele kamulaştırma prosedürünün uygulanması için gerekli olan olağanüstü durumların ve bu yönteme başvurulması ile amaçlanan kamu yararının somut olarak ortaya konulmadığı görülmekte olup acele kamulaştırmaya yönelik dava konusu Bakanlar Kurulu kararında hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
...''
b. Yargıtay Kararları
33. Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 23/1/2007 tarihli ve E.2006/6003, K.2007/140 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dosyada toplanan bilgi ve belgeler incelendiğinde; dava konusu edilen Bucak İlçesi Atilla Mahallesi 52 pafta 200 ada 20 parsel sayılı taşınmazın Bucak Organize Sanayi Bölgesi Tüzel Kişiliğince kamulaştırılması nedeniyle Bucak Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.03.2002 gün ve 2001/432-2002/87 sayılı kararıyla tespit edilen 19.907.063.232 TL kamulaştırma bedelinin hak sahibine (M. K.'ya) ödenmesine ve taşınmazın kamulaştırmayı yapan idare (Bucak Organize Sanayi Bölgesi Tüzel Kişiliği) adına tesciline hükmedildiği ve bu kararın 25.06.2002 tarihinde kesinleştiği; davacı M.K.'nun kamulaştırma işleminin iptali istemiyle süresinde Antalya 2. İdare Mahkemesine açmış bulunduğu davada ise 06.03.2002 tarihinde yürütmenin durdurulmasına, 27.11.2002 gün ve 2001/1250-2002/1105 sayılı kararla da kamulaştırma işleminin iptaline hükmedildiği ve bu kararın Danıştay 6. Dairesi'nin 13.04.2005 gün 2003/8251-2005/2181 sayılı kararıyla onandığı; böylece dava konusu taşınmazın kamulaştırılması nedeniyle davalı idare adına yapılan tescilin, bu kamulaştırma işleminin iptal edilmiş olması karşısında dayanaktan yoksun kaldığı anlaşılmaktadır.
Saptanan bu duruma göre mahkemece, tescil istemine ilişkin davanın kabulü ile davacının 19.907.063.232 TL kamulaştırma bedelini aldığı günden itibaren yasal faiziyle birlikte davalı Bucak Organize Sanayi Bölgesi Tüzel Kişiliğine ödemesine ve dava konusu taşınmaz malın davalı idare adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle davanın reddi doğru görülmemiştir.
...''
34. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 22/6/2021 tarihli ve E.2020/11531, K.2021/9168 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dava, yolsuz tescile dayanan tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
...
Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden; dava konusu Eskişehir ili, Odunpazarı ilçesi, Aşağıılıca mahallesi, 145 parsel sayılı taşınmazın, davalı idarece kamulaştırıldıktan sonra kesinleşen idare mahkemesi kararı ile kamulaştırma işleminin iptal edildiği, bu nedenle, kamulaştırma nedeniyle tapuya tescil işleminin yasal dayanağı ortadan kalktığı ve yolsuz tescil halini aldığı anlaşıldığından ve davacı tarafın kamulaştırma kararı ile almış olduğu kamulaştırma bedelini yasal faizi ile birlikte depo ettiği anlaşıldığından, davanın kabulü ile dava konusu taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesine ilişkin ilk derece mahkemesince verilen karara karşı davalı idare vekilince yapılan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
...''
5. Anayasa Mahkemesi Kararları
a. Anayasa Mahkemesinin Ali Ekber Akyol ve Diğerleri Kararı
35. Bireysel başvuruya konu olayda, Bakanlar Kurulu, 2012 yılında Elâzığ ilinde inşa edilecek olan Pembelik Barajı havzasında bulunan ve başvurucuların taşınmazlarını da kapsayan alandaki taşınmazların kamulaştırılmasının acil olduğuna karar vermiş ve taşınmazlar hakkında acele kamulaştırma kararı vermiştir. Başvurucuların işlemin iptali talebiyle idari yargıda açtığı davada yürütmenin durdurulması kararı verilmiş ve daha sonra da acele kamulaştırma yapılmasını gerektiren hâllerin ortaya konulmadığı gerekçesiyle işlemler iptal edilmiştir. Ayrıca başka malikler tarafından Bakanlar Kurulunun taşınmazların acele kamulaştırılmasına ilişkin EPDK’ya yetki tanıyan kararnameler ile birlikte bunlara dayanılarak EPDK tarafından taşınmazların acele kamulaştırılması yönünde tesis edilen işlemlerin de iptali talebiyle açılan davalar benzer gerekçelerle kabul edilmiş ve Bakanlar Kurulu tarafından alınan aciliyet kararının EPDK’nın acele kamulaştırma kararının dayanağını oluşturduğu ve ilkinin hukuka aykırı olmasının ikincisini de kendiliğinden hukuka aykırı kılacağı ifade edilerek işlemlerin iptaline karar verilmiştir (Ali Ekber Akyol ve diğerleri, B. No: 2015/17451, 16/2/2017, §§ 56-59).
36. EPDK tarafından başvurucular aleyhine açılan bedel tespiti ve tescil davasında başvurucular, idari yargıda verilen yürütmenin durdurulması kararı nedeniyle 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesi uyarınca bekletme kararı verilmesi gerektiği itirazında bulunmuştur. Ancak Asliye Hukuk Mahkemesi, başvurucuların kamulaştırma işlemine karşı dava açmadıkları gerekçesiyle bu talebi reddetmiştir. Ayrıca başvurucuların taşınmazlarına el konulmak suretiyle acele kamulaştırmanın tamamlandığını ve İDDK kararının uygulanma kabiliyetinin bulunmadığını ifade etmiştir. Dolayısıyla Asliye Hukuk Mahkemesi, yürütmesi durdurulan işlemin kamulaştırma değil Bakanlar Kurulunun aciliyet kararı olduğu gerekçesiyle bekletme kararı vermemiş ve yargılamaya devam etmiştir (Ali Ekber Akyol ve diğerleri, §§ 60, 61).
37. Başvurucular bedel tespiti ve tescil davasının karara bağlanması üzerine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesine göre taşınmaza el konulmasından sonra başlayan sürecin acele kamulaştırmanın devamı niteliğinde mi yoksa ondan bağımsız ayrı bir kamulaştırma süreci mi olduğu hususunda iki farklı yargı organı arasında görüş farklılığı bulunmaktadır. Ancak bu durum Bakanlar Kurulunun aciliyet kararlarının ve bunlara dayanılarak EPDK tarafından taşınmazların acele kamulaştırılması yolunda tesis edilen işlemlerin idari yargı kararlarıyla iptal edildiği gerçeğini değiştirmemektedir. Kamulaştırmada mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden olgu (mülkiyetin devrini sağlayan) tescil kararı değil kamulaştırma kararıdır. Müdahale teşkil eden olgunun hukuka aykırı olduğu kesinleşmiş yargı kararıyla sabittir. Asliye Hukuk Mahkemesince kurulan tescil hükmünün acele kamulaştırma sürecinin bir parçası olup olmadığı, dolayısıyla hukuki temelinin bulunup bulunmadığı hususundaki tartışma, kamulaştırma kararının hukuka aykırılığını etkilememektedir. EPDK’ya acele kamulaştırma yetkisi tanıyan Bakanlar Kurulu kararı ile buna dayanılarak EPDK tarafından tesis edilen acele kamulaştırma kararının iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik unsurunu taşımadığı anlaşılmıştır (Ali Ekber Akyol ve diğerleri, §§ 62-64).
b. Anayasa Mahkemesinin Ali Hıdır Akyol ve Diğerleri Kararı
38. Ali Ekber Akyol ve diğerleri kararına konu edilen Pembelik Barajı havzasında bulunan ve acele kamulaştırma işlemine konu olan başka taşınmazların maliklerinin benzer yargılama süreçleri sonunda bedel tespiti ve tescil davasında verilen karar üzerine bireysel başvuruda bulunduğu görülmüştür.
39. Anayasa Mahkemesi, tescil kararının verildiği tarihte kamulaştırma işleminin yürütmesinin durdurulmasına ilişkin herhangi bir idari yargı kararı bulunmadığını ve yürütmesi durdurulan işlemin Bakanlar Kurulunun aciliyet hâlinin varlığını tespit eden kararı olduğunu ifade etmiştir. Bakanlar Kurulunun aciliyet kararının yürütmesinin durdurulmuş olmasının EPDK’nın kamulaştırma işlemi üzerindeki etkisinin ne olacağının ve Bakanlar Kurulu kararıyla ilgili verilen yürütmeyi durdurma kararının kamulaştırma bedelinin tespiti davasında bekletici mesele olarak kabul edilmesi gerekip gerekmediğinin takdirinin hukuk kurallarının yorumlanmasıyla görevli olan derece mahkemelerine ait olduğunu vurgulamıştır. Derece mahkemelerinin bu konudaki takdirine müdahale edilmesinin mümkün olmadığını ifade etmiş, Bakanlar Kurulunun aciliyet kararının yürütmesinin durdurulmuş olmasının bedel tespiti ve tescil davasında bekletici mesele olarak kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşmış olmasında bariz bir takdir hatası ve herhangi bir keyfîlik tespit edilemediğini belirtmiştir (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri, § 71).
40. Anayasa Mahkemesine göre İDDK Bakanlar Kurulunun acele kamulaştırma kararlarına dayanılarak EPDK tarafından verilen acele kamulaştırma işlemlerini iptal etmiş ise de bu karar, Asliye Hukuk Mahkemesinin tescil hükmünü kurduğu tarihten sonra verilmiştir. Diğer bir ifadeyle mahkemece taşınmazın idare adına tesciline karar verildiği tarihte kamulaştırma kararı hukuk âleminde varlığını henüz sürdürmektedir. Öte yandan İDDK’nın kararı incelendiğinde şeklî bir gerekçeyle kamulaştırma işlemi iptal edilmiştir. İDDK, kamulaştırma işleminin dayanağını oluşturan Bakanlar Kurulunun aciliyet kararının iptal edilmesinin kamulaştırma kararını kendiliğinden hukuka aykırı kılacağı görüşüne dayanmıştır. İDDK’nın kamulaştırma işleminin esasına yani taşınmazın kamulaştırılmasının gerekli olup olmadığına veya kamu yararı amacı taşıyıp taşımadığına yönelik herhangi bir hukuka aykırılık tespiti bulunmamaktadır. İDDK’nın hukuka aykırılık tespiti kamulaştırmanın acele usulle yapılmış olmasına yöneliktir (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri, §§ 72-75).
41. Anayasa Mahkemesi, iki yargı kolu arasında acele kamulaştırmada idarenin taşınmaza el koymasından sonraki sürecin mahiyetine ilişkin tartışma bulunduğunu ancak acele kamulaştırmanın amacının kamulaştırma sürecinin bitmesi beklenmeden idarenin kamulaştırılan taşınmaza el koyabilmesine imkân tanımak olduğunu ve taşınmaza el konulmasından sonraki sürecin her iki kamulaştırma usulünde de aynı olduğunu ifade etmiştir. Acele kamulaştırma usulünün doğurduğu tek sonucun kamulaştırma süreci tamamlanmadan idarenin taşınmaza el koyabilmesi olduğuna işaret etmiştir. Dolayısıyla İDDK’nın hukuka aykırılık tespitinin olsa olsa EPDK’nın taşınmaza el koymuş olmasını kusurlandırdığını belirtmiştir. El koyma sürecinin kusurlandırılmasıyla sınırlı etki doğuran bu hukuka aykırılık tespitinin tescil kararını da hukuka aykırı hâle getireceğini söylemenin hukuk kurallarının yorumuyla ilgili bir mesele olduğunu ve Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında bulunmadığını ifade etmiştir (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri, § 76).
42. Anayasa Mahkemesine göre kamulaştırma kararının esasının hukuka aykırı olduğunu tespit eden bir yargı kararının olmadığı ve tescil kararının kanuni dayanağının bulunduğu gözetildiğinde başvurucuların taşınmazının idare adına tesciline hükmedilmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahale kanunilik kriterini taşımaktadır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri, § 77).
c. Anayasa Mahkemesinin Tarık Yüksel Kararı
43. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucular kamu yararı kararı alınmadan kamulaştırma yapılması ve kamulaştırmada kamu yararının bulunup bulunmadığının yargısal denetime tabi tutulmaması nedeniyle mülkiyet hakkı ve mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür (Tarık Yüksel [GK], B. No: 2019/1255, 10/11/2022, § 1).
44. Anayasa Mahkemesi, kamulaştırma işleminin hukukiliği ile kamulaştırma bedelinin tespitinin farklı mahkemelerde ve farklı yargı kollarında dava konusu edilmesinin bazı durumlarda idari yargıdaki davanın etkililiğini zayıflattığına işaret etmiştir. Kamulaştırma işleminin iptali talebiyle idari yargıda açılan davanın büyük çoğunlukla adli yargıda açılan davadan sonra kesinleştiğine ve idari yargı tarafından kamulaştırma işlemine yönelik olarak verilecek muhtemel bir iptal kararının sonuçsuz kalması riskinin oldukça yüksek olduğuna vurgu yapmıştır (Tarık Yüksel, § 69).
45. Anayasa Mahkemesine göre 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesinin on dördüncü fıkrasında kamulaştırma işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi hâlinde mahkeme idari yargıda açılan davayı bekletici mesele kabul ederek bunun sonucuna göre işlem yapılacağını hükme bağlamış ise de adli yargının idari yargıdaki davayı bekletici mesele yapmasının idari yargıda yürütmenin durdurulması kararı verilmesine münhasır kılınması nedeniyle anılan hükmün idari yargıdaki denetimin etkililiği yönünden yeterli bir güvence teşkil ettiği söylenemeyecektir. Anılan hüküm, yürütmenin durdurulmasına ilişkin taleplerin hızlı bir biçimde karara bağlanamadığı veya yürütmenin durdurulması talebi reddedildiği hâlde esastan iptal kararı verildiği durumlarda kamulaştırma bedelinin tespiti davasının kamulaştırma işleminin iptalinden önce kesinleşmesi riskini tamamen bertaraf etmemektedir (Tarık Yüksel, § 70).
46. Anayasa Mahkemesi, idari yargı mercilerinin kamulaştırma işleminin iptali talebiyle açılan davada hızlı bir biçimde hareket etmesi ve adli yargı merciinin de idari yargıdaki davayı bekletici mesele yapması sözü edilen riski azaltabilse de bu konuda kanuni düzenleme eksikliğinin adli ve idari yargı mercilerinin belirtilen şekilde hareket etmelerini bir temenniden ibaret kılacağını ifade etmiştir. İdari yargıdaki davanın daha hızlı bir biçimde karara bağlanmasını, adli yargı merciinin de idari yargıdan önce karar vermemesini zorunlu kılacak kanuni düzenlemelerin yapılmasının kamulaştırma işlemine karşı açılan davada verilecek muhtemel bir iptal kararının uygulanabilmesini garanti edebileceğini ve Anayasa'nın 40. maddesinin ihlalini önleyebileceğini belirtmiştir (Tarık Yüksel, § 71).
B. Uluslararası Hukuk
47. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
48. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) iç hukukta yasal bir temelin varlığının bu hâliyle yasallık ilkesini karşılamak için yeterli olmadığını hatırlatmaktadır. Bu yasal temelin ayrıca hukukun üstünlüğüne uygun olan ve keyfîliğe karşı güvenceler sunan belirli bir nitelik teşkil etmesi gerekir (Vistins ve Perepjolkins/Letonya [BD], B. No: 71243/01, 25/10/2012, § 96).
49. AİHM tarafından karara bağlanan Yel ve diğerleri/Türkiye (B. No: 28241/18, 13/7/2021) kararına konu olayın Ali Ekber Akyol ve diğerleri kararı ile Ali Hıdır Akyol ve diğerleri kararına konu olaylarla benzer nitelikte ve aynı baraj projesi kapsamında yapılan başvuru olduğu görülmüştür. AİHM, başvuru konusu olayda başvurucuların Anayasa Mahkemesine yaptıkları bireysel başvurunun Ali Hıdır Akyol ve diğerleri kararına atıfta bulunularak reddedildiğini belirtmiştir. AİHM, Anayasa Mahkemesinin başvurucuların davalarına benzer ve aynı baraj projesi çerçevesinde gerçekleştirilen kamulaştırmalar hakkındaki davalar üzerine iki kez karar verdiğini, bunlardan Ali Ekber Akyol ve diğerleri kararında müdahalenin yasal bir temeli olmadığını ve başvurucunun mülkiyetine saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna vardığını ancak Ali Hıdır Akyol ve diğerleri kararında Anayasa Mahkemesinin yaklaşımını değiştirdiğini ifade etmiştir (Yel ve diğerleri/Türkiye, §§ 45-50).
50. AİHM, başvurucuların taşınmazlarının kamu hukukunda bu istisnai usule başvurulmasına yetki tanıyan iki Bakanlar Kurulu kararnamesi ve iki EPDK kararı temelinde acele kamulaştırıldığını gözlemlemiştir. Kamulaştırmayı, kamu yararı amacıyla mülkiyetten yoksun bırakmaya yetki tanıyan idari kararlara dayandırma zorunluluğu ve ilgililerin idari mahkemeler önünde bu kararların yasaya uygunluğuna itiraz etme imkânının kesinlikle keyfîliğe karşı bir güvence teşkil ettiğine işaret etmiştir (Yel ve diğerleri/Türkiye, §§ 91, 92) .
51. AİHM, somut olayda taşınmaza el konulmasına yetki tanıyan kararın verildiği tarihte, kamulaştırma kararnameleri ve kararlarının henüz yürütmenin durdurulması kararından etkilenmediğini ancak asliye hukuk mahkemesi tarafından verilen kamulaştırma kararının tarihinde, söz konusu karar ve kararnamelerin Danıştay tarafından verilen yürütmenin durdurulması kararından etkilendiğini ifade etmiştir. Bununla birlikte yürütmenin durdurulması kararının kamulaştırmayı değil yalnızca acele usulde kamulaştırılmaya başvurulmasını ilgilendirdiği için asliye hukuk mahkemesi tarafından gözardı edildiğini belirtmiştir. Danıştayın bu yorumun tersine tüm idari kamulaştırma kararlarını iptal ettiğini ancak bu kararın kesinleşen kamulaştırma kararından sonra verildiğini ifade etmiştir (Yel ve diğerleri/Türkiye, § 94).
52. AİHM'e göre Danıştayın acele kamulaştırma usulü kapsamında verdiği kamulaştırma kararlarına ilişkin karar ve hükümlerin anlamı ve kapsamı ile özellikle bu kararların asliye hukuk mahkemesi önündeki yargılamalara etkileri sebebiyle iç hukukun bu karar ve hükümlere verdiği önem, mevcut şikâyetin incelenmesi açısından belirleyici bir önem teşkil etmemektedir. Nitekim bu sorulara verilen cevap ne olursa olsun iç hukukta mülkiyetten yoksun bırakmanın yasal bir temelini oluşturan, acele usulde kamulaştırma başvurusuna ilişkin Bakanlar Kurulu kararnamelerini ve EPDK kamulaştırma kararlarını iptal eden mahkeme kararlarının kesinlikle somut bir etki yaratmadığı görülmektedir. Bu durum, başvurucuların mülkiyet haklarını ihlal eden işlemlerin yasaya uygunluğuna itiraz etmek için sahip olmaları gereken hukuk yoluna başvurma haklarının anlamsız, teoride kalan, asılsız ve dolayısıyla etkisiz hâle gelmesi ile sonuçlanmıştır (Yel ve diğerleri/Türkiye, §§ 95, 96).
53. AİHM sonuç olarak başvurucuların Danıştaya yaptıkları başvurularda elde ettikleri ve kamulaştırmanın yasal temelini iptal eden mahkeme kararlarının somut etkilerinin bulunmadığını dikkate alarak başvurucuların maruz kaldığı mülkiyetten yoksun bırakmanın yasallık gerekliliğini karşılamadığı kanaatine varmıştır (Yel ve diğerleri/Türkiye, § 99).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
54. Anayasa Mahkemesinin 25/10/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu İsmail Çetin'in İhlal İddiaları Yönünden
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 51. maddesi ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 83. maddesi gereği başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde başvuru reddedilir ve yargılama giderleri dışında ilgilinin 2.000 Türk lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilir.
56. Anılan düzenlemelerde genel olarak bir hakkın öngörüldüğü amaç dışında ve başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının hukuk düzenince himaye edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının bireysel başvuru alanında özel olarak ele alındığı açıkça görülmüştür. Bu bağlamda bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve Anayasa Mahkemesinin başvuruyu gereği gibi değerlendirmesini engelleyen davranışların başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (S.Ö., B. No: 2013/7087, 18/9/2014, § 28; Mehmet Güven Ulusoy [GK], B. No: 2013/1013, 2/7/2015, § 31).
57. Bu kapsamda özellikle Anayasa Mahkemesini yanıltmak amacıyla gerçek olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması, başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında Anayasa Mahkemesinin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı kalmak kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya tahrik edici bir üslup kullanılması, söz konusu başvuru yolu kapsamında ihlalin tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda başvuru hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (S.Ö., § 29; Mehmet Güven Ulusoy, § 32; Osman Sandıkçı, B. No: 2013/6297, 10/3/2016; Selman Kapan ve diğerleri, B. No: 2013/7302, 20/4/2016).
58. Başvurucu İsmail Çetin 1/3/2017 tarihinde vefat etmiştir. Buna rağmen Av. Hatice Hande Atay 3/8/2017 tarihinde İsmail Çetin'in anayasal haklarının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru yapmış, başvuru formunda da İsmail Çetin'in ölümünden bahsetmemiştir.
59. Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 30).
60. Açıklanan gerekçelerle başvuru tarihinden önce vefat eden başvurucu adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
61. Bu durumda Av. Hatice Hande Atay hakkında Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren 2.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.
B. Başvurucu Mehmet Çetin'in İhlal İddiaları Yönünden
62. Anayasa Mahkemesi, Elberan Vural ve diğerleri ([GK] B. No: 2018/30235, 17/1/2023) başvurusunda, murislerinin hayattayken yaptığı bireysel başvurudan haberdar olmayan mirasçıların uğrayabileceği hak kayıplarını gözeterek Anayasa Mahkemesinin 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ilgili hükümleri çerçevesinde, ölen başvurucunun mirasçılarını durumdan haberdar etmesinin ve bireysel başvuruyu sürdürmek isteyip istemediklerini sormasının hakkaniyete daha uygun bir yöntem olacağını ve bireysel başvurunun mahiyetiyle de uyumlu olacağını değerlendirmiştir.
63. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi başvurucunun vekiline ve mirasçılarına bireysel başvuruyu sürdürmek isteyip istemediklerini sormuş ancak mirasçıların altı ayı aşkın bir süredir beyanda bulunmadıkları görülmüştür. Öte yandan başvurunun incelenmesini devam ettirmeyi gerekli kılan ve İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen nedenlerden birinin de bulunmadığı değerlendirilmiştir.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.
C. Diğer Başvurucuların Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
65. Başvurucular; tek geçim kaynağı olan ve tarımsal faaliyette kullandıkları taşınmazların bulunduğu kısmı da kapsayan alanların imar planlarında orman ve tarım alanı olarak belirlendiğini, RES Projesi kapsamında yapılan kamulaştırma işlemlerinde fayda-maliyet dengesinin gözetilmediğini, orman ve verimli tarım alanlarının enerji alanı olarak Şirkete özgülenmesindeki kamu yararı amacının ortaya konulmadığını ileri sürmüştür. Yürütmeyi durdurma taleplerinin on ay süreyle karara bağlanmadığını belirten başvurucular, bu aşamada asliye hukuk mahkemelerinde devam eden davaların karara bağlanarak kesinleştiğini, ÇED raporu alınmadığını ve tarım alanlarının tarım dışı alanlara dönüştürülmesi sırasında kamu yararı amacına ilişkin olarak kullanılan ''Enerji yatırımlarında kamu yararı vardır.'' genel ifadesinin yeterli olmadığını iddia etmiştir. Başvurucular; kamu yararı, kamulaştırma ve acele kamulaştırma kararlarının bağlı işlem niteliğinde olduğunu ve bu zincirin halkalarının birinde meydana gelen hukuka aykırılığın diğer işlemleri de hukuka aykırı kılacağı hâlde İDDK tarafından kamu yararı ve kamulaştırma kararlarının iptal edilmemesinin kamu müdahalesini orantısız ve keyfî bir duruma soktuğunu belirtmiştir. Başvurucular acele elkoyma kararının iptal edilmesi nedeniyle işlemin kanunilik unsurunu yitirdiği hâlde taşınmazların idare adına tescil edilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek özel hayatın gizliliği ve haberleşme hürriyeti, yaşam, kişinin dokunulmazlığı, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama, maddi ve manevi varlığın korunması, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
66. Bakanlık görüşünde; kamulaştırma işlemlerinin tamamlanmış olması nedeniyle başvurucuların mağdur sıfatlarının değerlendirilmesi gerektiği, acele kamulaştırma kararı iptal edilmesine rağmen kamulaştırmanın dayanağı olan kamu yararı kararı ve kamulaştırma işleminin iptaline ilişkin davaların reddedilerek kesinleştiği ifade edilmiştir. Bu kararlara karşı süresinde Anayasa Mahkemesine başvuru yapıldığına dair bir bilgi olmadığı, İDDK kararı incelendiğinde şeklî bir gerekçeyle kamulaştırma işleminin iptaline hükmedildiği, kamulaştırma işleminin esasına yani taşınmazın kamulaştırılmasının gerekli olup olmadığına veya kamu yararı amacı taşıyıp taşımadığına yönelik herhangi bir hukuka aykırılık tespiti bulunmadığı belirtilmiştir. Kamulaştırma kararının kanuni dayanağının bulunduğu, esasının hukuka aykırı olduğunu tespit eden bir yargı kararının olmadığı ileri sürülmüştür.
67. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı sundukları beyanlarında önceki iddialarını tekrar etmiştir.
2. Değerlendirme
68. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
69. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular mülkiyet hakkı ile birlikte özel hayatın gizliliği ve haberleşme hürriyeti, yaşam, kişinin dokunulmazlığı, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama ile maddi ve manevi varlığın korunması haklarının da ihlal edildiğini iddia etmiş ise de şikâyetlerinin özünün mülkiyet hakkına ilişkin olduğu anlaşıldığından söz konusu ihlal iddialarının mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
70. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
71. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54). Başvurucuların maliki oldukları taşınmazların acele usulde kamulaştırılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mülkün varlığı konusunda tartışma bulunmamaktadır.
ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü
72. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi şartlarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
73. Taşınmazlar hakkında acele elkoyma kararı verilmesi ve taşınmazların kamulaştırma nedeniyle Hazine adına tesciline karar verilmesi başvurucuların mülkten yoksun kalması sonucunu doğurmuştur. Dolayısıyla somut olaydaki müdahalenin mülkten yoksun bırakmaya ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
74. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
75. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62). Bu bağlamda öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı incelenmelidir.
(1) Genel ilkeler
76. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesi de "hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini" temel bir ilke olarak benimsemiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).
77. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önemlidir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince erişilebilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).
78. Anayasa’nın kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddesine göre devlet ve kamu tüzel kişileri tarafından yapılabilmesi, kamu yararının bulunması, kamulaştırma kararının kanunda gösterilen esas ve usullerine uyulması, gerçek karşılığın kural olarak peşin ve nakden ödenmesi kamulaştırmanın anayasal ögeleridir. Temel unsurunun kamu yararı olduğu kabul edilen kamulaştırma, özel mülkiyet alanına devletin bir müdahalesidir. Kamulaştırma işlemi, taşınmaza el koymaya zorunlu kalındığında kamu yararının özel mülkiyet hakkından üstün tutulduğu durumlarla sınırlı olarak ve Anayasa’da belirlenen usul güvenceleri izlenerek yapıldığında hukuka uygun sayılır (AYM, E.2017/110, K.2017/133, 26/7/2017, § 11).
79. Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen kamulaştırma, Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkına getirilmiş anayasal bir sınırlamadır. Bu itibarla 46. maddede belirtilen kamulaştırmanın anayasal ögelerine uygun bir düzenleme 35. maddeye bir aykırılık oluşturmayacaktır. Kamulaştırma, Anayasa’da özel mülkiyetin kamuya geçirilmesi konusunda başvurulabilecek bir yöntem olarak düzenlenmiş olup bir taşınmaz üzerindeki özel mülkiyet hakkının malikin rızası olmaksızın kamu yararı için ve karşılığı ödenmek kaydıyla devlet tarafından sona erdirilmesidir (AYM, E.2017/110, K.2017/133, 26/7/2017, §§ 12, 15).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
80. Somut olayda RES Projesi kapsamında EPDK tarafından verilen üretim lisansına istinaden ve projenin uygulanmasını temin etmek amacıyla kamu yararı kararı alınmıştır. Bu kapsamda Maliye Bakanlığı belirlenen taşınmazların kamulaştırılmasına karar vermiş ve Bakanlar Kurulu belirlenen bu taşınmazların kamulaştırma işlemlerinde acele kamulaştırma usulünün uygulanmasını kararlaştırmıştır.
81. Hazine tarafından 2014 yılı içinde açılan davalara istinaden taşınmazlara el konulmasına karar verilmiştir. Başvurucular, taşınmazlarının RES yapımı amacıyla Hazine adına tescil edilmesi için alınan kamu yararı, kamulaştırma ve acele kamulaştırma kararlarının iptali talebiyle idari yargıda dava açmıştır. Dava sırasında başvurucuların yürütmenin durdurulması talebi reddedilmiştir. Bu davanın devamı sırasında Hazine tarafından başvurucular aleyhine açılan bedel tespiti ve tescil davalarında başvurucular idari yargıdaki iptal davasının bekletici mesele yapılması talebinde bulunmuş ancak yürütmeyi durdurma kararı ibraz edilemediği gerekçesiyle talepleri reddedilmiştir. Bedel tespiti ve tescil davalarının kabulüne karar verilmesinden sonra İDDK, acele kamulaştırma usulünün hukuka uygun olmadığını tespit etmiş ve işlemi iptal etmiştir. Ancak İDDK, kamu yararı ve kamulaştırma kararları yönünden davayı reddeden Daire kararını onamıştır.
82. Başvurucular İDDK kararı üzerine bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucuların şikâyetlerinin özü acele kamulaştırma kararı iptal edilmesine rağmen taşınmazların Hazine adına tescil edilmesine ilişkindir.
83. Anayasa Mahkemesi benzer nitelikteki ilk başvuruyu Ali Ekber Akyol ve diğerleri kararında ele almıştır. Buna göre Anayasa Mahkemesi, taşınmaza el konulmasından sonra başlayan sürecin acele kamulaştırmanın devamı niteliğinde mi yoksa ondan bağımsız ayrı bir kamulaştırma süreci mi olduğu hususunda iki farklı yargı organı arasında görüş farklılığı bulunduğunu ifade etmiştir. Kamulaştırmada mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden olgunun (mülkiyetin devrini sağlayan) tescil kararı değil kamulaştırma kararı olduğunu vurgulamış; bedel tespiti ve tescil davasında kurulan tescil hükmünün acele kamulaştırma sürecinin bir parçası olup olmadığı, dolayısıyla hukuki temelinin bulunup bulunmadığı hususundaki tartışmanın kamulaştırma kararının hukuka aykırılığını etkilemediğini belirterek mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik unsurunu taşımadığı ve başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (bkz. §§ 35-37).
84. Benzer nitelikteki şikâyetlere ilişkin bir diğer başvuru ise Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından Ali Hıdır Akyol ve diğerleri kararı ile incelenmiş ancak bu defa farklı bir sonuca varılmıştır. Anayasa Mahkemesi Ali Hıdır Akyol ve diğerleri kararında, asliye hukuk mahkemesinin tescil hükmünü kurduğu tarihte henüz kamulaştırma kararının hukuk âleminde varlığını sürdürdüğünü, İDDK'nın iptal kararlarının tescil kararından sonra verildiğini ve iptal kararlarının şeklî bir gerekçeye yani kamulaştırma işleminin dayanağını oluşturan Bakanlar Kurulu aciliyet kararının iptal edilmesinin kamulaştırma kararını kendiliğinden hukuka aykırı kılacağı görüşüne dayandığını ancak kamulaştırma işleminin esasına yönelik herhangi bir hukuka aykırılık tespiti bulunmadığını belirtmiştir. El koyma sürecinin kusurlandırılmasıyla sınırlı etki doğuran bu hukuka aykırılık tespitinin tescil kararını da hukuka aykırı hâle getireceğini söylemenin hukuk kurallarının yorumuyla ilgili bir mesele olduğunu ve Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında bulunmadığını ifade etmiştir. Son olarak kamulaştırma kararının esasının hukuka aykırı olduğunu tespit eden bir yargı kararının olmadığı ve tescil kararının kanuni dayanağının bulunduğu gözetildiğinde başvurucuların taşınmazının idare adına tesciline hükmedilmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik kriterini taşıdığını ifade etmiş ve başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edilmediği sonucuna ulaşmıştır (bkz. §§ 38-42).
85. Anayasa Mahkemesine benzer şikâyetlerle ilgili yapılan başvurulardan biri Ali Hıdır Akyol ve diğerleri kararına atıf yapılarak açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulunmuştur. Daha sonra bu şikâyet bireysel başvuru yoluyla AİHM önüne taşınmıştır. AİHM Yel ve diğerleri/Türkiye kararında, Danıştayın acele kamulaştırma usulü kapsamında verdiği kamulaştırma kararlarına ilişkin karar ve hükümlerin anlamı ve kapsamı ile özellikle bu kararların asliye hukuk mahkemesi önündeki yargılamalara etkileri sebebiyle iç hukukun bu karar ve hükümlere verdiği önemin mevcut şikâyetin incelenmesi açısından belirleyici bir önem teşkil etmediğini vurgulamıştır. AİHM, bu sorulara verilen cevap ne olursa olsun iç hukukta mülkiyetten yoksun bırakmanın yasal temelini oluşturan, acele usulde kamulaştırma başvurusuna ilişkin Bakanlar Kurulu kararnamelerini ve EPDK kamulaştırma kararlarını iptal eden mahkeme kararlarının kesinlikle somut bir etki yaratmadığına işaret etmiş ve başvurucuların mülkiyet haklarını ihlal eden işlemlerin kanuna uygunluğuna itiraz etmek için sahip olmaları gereken hukuk yoluna başvurma haklarının anlamsız, teoride kalan, asılsız ve dolayısıyla etkisiz hâle gelmesi ile sonuçlandığını belirtmiştir. AİHM, mahkeme kararlarının somut etkilerinin bulunmadığını gözönünde bulundurarak başvurucuların mülkiyetten yoksun bırakılmalarının yasallık gerekliliğini karşılamadığı kanaatine varmış; başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiğini belirtmiştir (bkz. §§ 49-53).
86. Yel ve diğerleri/Türkiye kararı sonrasında Anayasa Mahkemesi, Ali Hıdır Akyol ve diğerleri kararına ilişkin içtihadın gözden geçirilmesi gerektiğini değerlendirmiştir.
87. Kamulaştırmanın usul ve esasları 2942 sayılı Kanun’da düzenlenmiştir. Anılan Kanun uyarınca kamulaştırma yapılabilmesi için ödenek temini, kamu yararı kararı alınması ve kamulaştırılacak taşınmazın belirlenmesi süreçlerinden sonra yetkili idare tarafından kamulaştırma kararının alınması gerekmektedir. Kamulaştırma kararı, özel mülkiyette bulunan taşınmazın kamu mülkiyetine geçmesiyle sonuçlanan kamulaştırma sürecinin kurucu unsuru niteliğini taşımaktadır. Yetkili idare tarafından hukuka uygun bir şekilde verilen bir kamulaştırma kararı bulunmadan kamulaştırmanın sonraki aşamalarına geçilmesi mümkün değildir (AYM, E.2020/47, K.2023/36, 22/02/2023, § 111).
88. 2942 sayılı Kanun’un 27. maddesinde de acele kamulaştırma düzenlenmiştir. Buna göre 3634 sayılı Kanun’un uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aciliyetine Cumhurbaşkanınca karar alınacak hâllerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin talebi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın 10. madde esasları dairesinde ve 15. madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına 10. maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir. Mahkemece verilen taşınmaz mala elkoyma kararı tapu müdürlüğüne bildirilir. Taşınmaz malın başkasına devir, ferağ veya temlikinin yapılamayacağı hükmü tapu kütüğüne şerh edilir. Elkoyma kararından sonra taşınmaz mal 20. madde uyarınca boşaltılır. Bu Kanun’un 3. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerde yapılacak kamulaştırmalarda yatırılacak miktar, ödenecek ilk taksit bedelidir (AYM, E.2020/47, K.2023/36, 22/2/2023, § 112).
89. Anayasa'nın 46. maddesinde devlet ve kamu tüzel kişilerinin özel mülkiyette olan taşınmazları ancak kamu yararının gerektirdiği hâllerde ve gerçek karşılıkları peşin ödenmek suretiyle kanunla gösterilen esas ve usullere göre kamulaştırabileceği hükme bağlanmış ve ödeme yöntemi hakkında da bazı güvencelere yer verilmiştir. 2942 sayılı Kanun'un 1. maddesinde de benzer ifadelere yer verilmiş, devlet ve kamu tüzel kişilerince kamulaştırma sırasında yapılacak işlemler, kamulaştırma bedelinin hesaplanması, taşınmaz malın ve irtifak hakkının idare adına tescili, kullanılmayan taşınmaz malın geri alınması, idareler arasında taşınmaz malların devir işlemleri, karşılıklı hak ve yükümlülükler ile bunlara dayalı uyuşmazlıkların çözüm usul ve yöntemleri düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler incelendiğinde kanun koyucu bir yandan kamu yararının gerekleri doğrultusunda gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmaz malların kamulaştırılmasına imkân tanımış, diğer yandan ise mülkten yoksun bırakmaya yol açan kamulaştırma işlemlerini mülkiyet hakkına ağır bir müdahale görerek bu işlemlere maruz bırakılanları ayrı anayasal ve yasal güvencelerle korumuştur. 2942 sayılı Kanun'a göre kamu yararı ve kamulaştırma kararlarının alınmasından sonra ilk yapılacak iş maliklerle pazarlık görüşmesinde bulunulmasıdır. Maliklerle uzlaşılması durumunda süreç tamamlanacak ancak uzlaşma sağlanamaması hâlinde bu defa idareler tarafından adli yargı mahkemesinde bedel tespiti ve tescil davası açılacaktır. Adli yargı mahkemesince 2942 sayılı Kanun hükümlerine göre belirlenen bedelin idareler tarafından depo edilmesi üzerine idareler adına tescil kararı verilmektedir. 2942 sayılı Kanun'un 25. maddesine göre tescil kararı ile birlikte taşınmazların mülkiyeti idareye geçmektedir. Dolayısıyla idarelerce tescil kararı öncesinde taşınmazlar üzerinde kamulaştırma amacına uygun işlemlerde bulunulamayacaktır.
90. Olağan usuldeki bu yöntemde taşınmazların idareler adına tesciline kadar geçen sürede bazı istisnai hâllerde önemli sorunlara ve büyük zararlara yol açabileceği gerekçesiyle 2942 sayılı Kanun'un 27. maddesiyle acele usulde kamulaştırma düzenlemesi yapılmıştır. Buna göre 3634 sayılı Kanun'un uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Cumhurbaşkanınca karar alınacak hâllerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında bu usulün uygulanabileceği ifade edilmiştir. Acele usulde kamulaştırma yönteminde idareler, malikleri pazarlık görüşmesine çağırmadan evvel adli yargı mahkemelerine başvurarak taşınmazların bedelinin belirlenmesini ve taşınmazlara el konulmasını talep etmektedir. Mahkemece taşınmaz malın bilirkişilerce tespit edilen bedeli idare tarafından mal sahibi adına yedi gün içinde bankaya yatırılmakta ve taşınmaz mala el konulmasına karar verilmektedir. Mahkemece verilen taşınmaz mala elkoyma kararı tapu müdürlüğüne bildirilmekte ve malın başkasına devir, ferağ veya temlikinin yapılamayacağı hükmü tapu kütüğüne şerh edilmektedir. Ayrıca elkoyma kararından sonra taşınmaz icra memuru vasıtasıyla boşaltılmaktadır. Görüleceği üzere idareler, bu usulde bedel tespiti ve tescil davasında verilecek tescil kararından çok önce taşınmaz malı kamulaştırma amacına uygun kullanma hakkı elde etmekte ve malikin taşınmazı kullanması, taşınmazdan yararlanması ve tasarruf etme yetkisi ortadan kaldırılmaktadır.
91. Acele kamulaştırma usulü, istisnai bir kamulaştırma usulü olup olağan dışı şartların varlığı hâlinde başvurulabilecek kamulaştırma yöntemidir. Kamulaştırma işleminde asıl olanın taşınmazın satın alma usulü ile edinilmesi, satış konusunda uzlaşmanın sağlanamaması hâlinde ise kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açılması olduğu açıktır. Kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin sonucunda kişi mülkünden yoksun kalmaktadır. Bu bağlamda kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde -istisnai şartların varlığı dışında- öngörülmüş olan kamulaştırma usulüne bağlı kalınması ve buna uygun olarak kamulaştırmanın gerçekleştirilmesi Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesi ışığında Anayasa'nın 35. ve 46. maddesinin gerekliliklerine uygun düşer (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Ali Gönültaş, B. No: 2018/24998, 18/1/2022, § 49).
92. 2942 sayılı Kanun'un acele kamulaştırmayı düzenleyen 27. maddesine ilişkin kanun gerekçesinde de acele ve istisnai hâllerde, Kanun'un önceki hükümlerine uyulmasının çeşitli sakıncalar yaratabileceği gibi kamunun büyük zararlara uğramasının da muhtemel olabileceği ifade edilmiştir. Dolayısıyla istisnai ve olağanüstü durumlarda uygulanması gerektiği anlaşılan acele usulde kamulaştırma yolunu tercih eden kamu makamlarının olağan usulde kamulaştırma yoluna başvurulmasının neden yetersiz kalacağını ve olağan usulde kamulaştırma yapılması hâlinde ne şekilde zararların meydana geleceğini kararlarıyla ortaya koyması gerekmektedir. Ayrıca kamu makamlarının acelelik yönünde verdiği bu kararların gecikmeye mahal verilmeksizin ve etkili bir şekilde denetlenmesi hukuk devleti ilkesi ışığında mülkiyet hakkının korunmasının gereğidir. Aksi hâlde hukuka aykırılık iddiaları süresinde denetlenemeyen acele usulde kamulaştırma işleminin 2942 sayılı Kanun'un amacına aykırı şekilde olağan usulde kamulaştırma işleminin yerini alması kaçınılmaz olacaktır.
93. 2942 sayılı Kanun uyarınca olağan ve acele usulde kamulaştırma işlemlerinin hukuka uygun olup olmadıklarının denetim mercii idari yargı mahkemeleridir. Malikler kamu makamlarınca alınan kamu yararı, kamulaştırma ve acele usulde kamulaştırma kararlarına karşı 2942 sayılı Kanun'da yazılı usullerle idari yargıda iptal davası açabilmektedir. Ancak malikler aleyhine idarelerce açılan bedel tespiti ve tescil davası adli yargı mahkemelerinde görülmektedir. Uygulamada benzer dönemde görülmeye başlayan bu davalardan bedel tespiti ve tescil davalarının bazen idari yargıda devam eden iptal davalarından önce sonuçlanabildiği görülmektedir. Bedel tespiti ve tescil davasında tescile ilişkin hüküm kesin olduğundan taşınmazlar idareler adına tescil edilmekte ve bu tarihten sonra malikler lehine idari yargıda verilen kararlar ise çeşitli hukuki sorunları beraberinde getirmektedir. Malikler kamulaştırma gibi ağır bir müdahaleye maruz bırakılmanın ötesinde taşınmazın yeniden adlarına tescili için ayrı bir dava açma yükümlülüğü altına sokulmaktadır (bkz. §§ 33, 34). Bunun yanında İDDK önceki yıllarda olağan kamulaştırmaya ilişkin kararın acele kamulaştırma kararından bağımsız olarak değerlendirilemeyeceği, yargısal denetimin acele kamulaştırma kararı ile olağan kamulaştırma kararının bir bütün hâlinde düşünülmesi suretiyle yapılması gerektiği, acele kamulaştırmaya yönelik Bakanlar Kurulu kararının hukuka aykırı bulunarak yargı kararıyla iptal edilmesi karşısında söz konusu kararın devamı niteliğinde ve bu kararı neticelendirmeye yönelik olarak tesis edilen kamulaştırma ve kamu yararı kararının iptal edilmesi gerektiği görüşündeyken sonraki yıllarda bu görüşünü değiştirmiştir. İDDK, yeni içtihadında ise acele kamulaştırma kararını olağan kamulaştırma sürecinden bağımsız kabul etmiş ve acele usulde kamulaştırma işlemini hukuka aykırı görerek işlemin iptaline karar verdiği hâlde kamulaştırma kararı ve kamu yararı yönünden işlemleri hukuka uygun kabul ederek davayı reddetmiştir (bkz. §§ 31, 32). Dolayısıyla kamulaştırma işlemlerindeki aşamaların birbirinden bağımsız görülmesi yönündeki İDDK içtihadının malikler tarafından açılacak yolsuz tescil davalarının da başarıya ulaşma kapasitesini azalttığı açıktır.
94. Kanun koyucu iki ayrı yargı yolunda devam eden iptal ile bedel tespiti ve tescil davaları sonunda birbiriyle uyumsuz kararların ortaya çıkmasını önlemek için 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesinin on dördüncü fıkrası ile düzenleme yapmıştır. Bu düzenlemeye göre kamulaştırma işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi hâlinde mahkemece, idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna göre işlem yapılacağı hükme bağlanmış ise de adli yargının idari yargıdaki davayı bekletici mesele yapmasının idari yargıda yürütmenin durdurulması kararı verilmesine münhasır kılınması nedeniyle anılan hükmün idari yargıdaki denetimin etkililiği yönünden yeterli bir güvence teşkil ettiği söylenemeyecektir. Anılan hüküm, yürütmenin durdurulmasına ilişkin taleplerin hızlı bir biçimde karara bağlanamadığı veya yürütmenin durdurulması talebi reddedildiği hâlde esastan iptal kararı verildiği durumlarda kamulaştırma bedelinin tespiti davasının kamulaştırma işleminin iptalinden önce kesinleşmesi riskini tamamen bertaraf etmemektedir (Tarık Yüksel, § 70).
95. Yürütmenin durdurulmasına ilişkin düzenlemenin uygulanmasına yönelik birdiğer temel sorun da yargı mercilerinin yorumundan kaynaklanmaktadır. Adli yargı mahkemeleri idari yargı mahkemelerince verilen yürütmeyi durdurma kararlarından yalnızca kamulaştırma işlemi hakkında verilenler yönünden bekletici mesele yapılması gerektiğine karar vermektedir. Bir başka anlatımla adli yargı mahkemeleri, acele usulde kamulaştırma kararlarına karşı idari yargıda iptal davası açılması durumunda verilen yürütmenin durdurulması kararı üzerine bekletici mesele yapılması gerekmediği kanaatindedir. Kamulaştırma işlemlerine karşı birlikte dava açılsa bile sadece acele usulde kamulaştırma veya kamu yararı kararı hakkında yürütmenin durdurulması kararı verilmesi hâllerinde de bekletici mesele yapılması gerekmediği yorumunda bulunmaktadır (Ali Ekber Akyol ve diğerleri, §§ 60, 61; Ali Hıdır Akyol ve diğerleri, § 71). Bu nedenle adli yargı mahkemeleri özellikle acele usulde kamulaştırma kararlarına ilişkin idari yargıda verilen yürütmenin durdurulması kararlarının bekletici mesele yapılmasını gerektirmediğini değerlendirdiğinden bu yönde verilen yürütmenin durdurulması kararlarının bedel tespiti ve tescil davasında devam eden yargılamalara somut bir etkisi olamamaktadır. Dolayısıyla kanun koyucu tarafından iki ayrı yargı yolunda devam eden davalar sonunda verilen hükümlerin birbiriyle uyumsuz olmasını önleme maksadıyla yapılan yürütmenin durdurulmasına ilişkin kanuni düzenlemenin yeterli bir çözüm sağlama kapasitesi bulunduğundan söz etmek mümkün değildir.
96. Diğer bir deyişle 2942 sayılı Kanun'da yer verilen yürütmenin durdurulması müessesesinin kapsamının uygulamada adli yargı mahkemeleri tarafından dar olarak yorumlandığı ve yeterli bir koruma sağlayamadığı görülmüştür. Bunun yanında hukuka uygunluk denetiminin yapıldığı idari yargıdaki davanın sonucunun bedel tespiti ve tescil davasında verilecek kararı doğrudan etkileyeceği de açıktır. Acele usulde kamulaştırma işlemlerinde idarelerin talebi üzerine adli yargı mahkemesince çok kısa bir sürede içinde taşınmaza elkoyma kararı verilmekte ve bu karar üzerine de taşınmaz idare tarafından kamulaştırma amacına uygun şekilde kullanılmaya başlanmaktadır. Dolayısıyla acele usulde kamulaştırma kararının hukuki denetiminin olağan usulde kamulaştırma işlemlerine nazaran çok daha hızlı şekilde yapılması bu hukuki müessesenin doğası gereğidir. Aksi hâlde acele usulde kamulaştırma kararlarının gerçek anlamda denetlendiğinden söz edilemez.
97. Somut olayda EPDK ve Bakanlar Kurulu tarafından 2013 ve 2014 yılları içinde başvurucuların taşınmazlarının bulunduğu alanı kapsayan bölgeye ilişkin acele usulde kamulaştırma, kamu yararı ve kamulaştırma kararları alınmıştır. Hazinenin talebi üzerine adli yargı mahkemeleri 2014 yılı Aralık ve 2015 yılı Ocak ayı içinde taşınmazlara acele el konulmasına karar vermiş ve bu tarihten sonra taşınmazların idare tarafından fiilen kullanılmaya başlandığı değerlendirilmiştir. Başvurucular 2015 yılı Ocak ayı içinde acele usulde kamulaştırma, kamu yararı ve kamulaştırma kararlarının hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek işlemlerin iptal edilmesini istemiştir. İdari yargıda görülen davada başvurucuların yürütmenin durdurulması talebi uygun görülmemiş; 9/3/2017 tarihinde kamu yararı ve kamulaştırma kararlarının iptali talebi yönünden davanın reddine, acele usulde kamulaştırma kararının ise hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Dolayısıyla idareler tarafından taşınmazların fiilen kullanılmaya başlandığı 2014 yılı Aralık ve 2015 yılı Ocak aylarından idari yargıda iptal kararının verildiği 2017 yılı Mart ayına kadar iki yılı aşkın süreyle hukuka uygunluk denetiminin sonuçlandırılmaması nedeniyle başvurucular mülkiyet hakkının kendilerine sağladığı korunmadan mahrum bırakılmıştır. Ayrıca başvurucuların maruz kaldıkları acele usulde kamulaştırma işleminin idari yargı kararı ile hukuka aykırı olduğu saptanmış ancak taşınmazları idare adına tescil edilmiştir. İdari yargı sürecinin uzaması neticesinde başvurucular lehine verilen iptal kararının etkisizleştiği, mahkeme kararının somut bir etki yaratmadığı ve etkili bir yol olarak sonuç doğurmadığı kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla mülkiyetten yoksun bırakmaya yol açan acele usulde kamulaştırma suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleri çerçevesinde kanunilik şartını sağlamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
98. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
99. Başvurucular, ihlalin tespit edilmesini, yargılamanın yenilenmesini, maddi ve manevi zararlarına karşılık her biri için ayrı ayrı 2.500 TL tazminat ödenmesini talep etmiştir.
100. Kamulaştırma işlemlerinin kesinleşmediğine ilişkin bir iddia ortaya konulmadığı gibi başvurucular lehine verilen iptal kararı sonrası bireysel başvuruda bulunulduğu dikkate alındığında mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar görülmemiştir. Bununla birlikte ihlalin tespit edilmesinin başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucular İsmail Çetin ve Mehmet Çetin dışında kalan başvuruculara -talepleri de dikkate alınarak- ayrı ayrı 2.500 TL olmak üzere toplam 32.500 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.
101. Öte yandan Anayasa Mahkemesi Tarık Yüksel kararında adli ve idari yargıda kamulaştırma işleminin hukukiliği ile kamulaştırma bedelinin tespiti ile tescilinin farklı mahkemelerde ve farklı yargı kollarında dava konusu edilmesinin bazı durumlarda idari yargıdaki davanın etkililiğini zayıflattığına işaret etmiş ve kararın bir örneğinin yasama organına bildirilmesine karar vermiştir (Tarık Yüksel, §§ 69-72).
102. Somut olayda da acele usulde kamulaştırma kararlarının hukuki denetimini yapan idari yargı mahkemesi işlemin hukuka aykırı olduğuna karar vermiş ancak bu karar taşınmaza acele el atıldıktan hatta adli yargı mahkemesindeki tescil kararından sonra verildiğinden somut bir etki yaratmamış ve sonuç doğurmamıştır. AİHM'in konu ile ilgili Yel ve diğerleri/Türkiye kararındaki tespitler de dikkate alındığında bu hususta mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin yapısal bir mesele bulunduğu değerlendirilmiştir. İdari yargı mercilerinin acele usulde kamulaştırma işleminin iptali talebiyle açılan davada hızlı bir biçimde hareket etmesi, riski azaltabilse de bu konudaki sorunları çözmeye yeterli olmamaktadır. Dolayısıyla idari yargıdaki davanın daha hızlı bir biçimde karara bağlanmasını, adli yargı merciinin de idari yargıdan önce karar vermemesini zorunlu kılacak kanuni düzenlemelerin yapılması acele usulde kamulaştırma işlemine karşı açılan davada verilecek muhtemel bir iptal kararının uygulanabilmesini sağlayabilecektir. Ayrıca iptal kararının etkisizleştiği durumlarda malike kamulaştırma bedelinin ödenmesi yanında ayrı bir dava açma külfetine sebep olunmayacak şekilde tazminat ödenmesi müdahalenin yol açtığı yükü hafifletebilecektir. Bu çerçevede kamulaştırmaya ilişkin uyuşmazlıkların mümkün olduğunca en az dava ile ve mülkiyetinden yoksun bırakılan başvurucuya yeni bir dava açma külfetine sebebiyet vermeden sonuçlandırılması gerektiğine de işaret etmek gerekir. Öte yandan İnsan Hakları Eylem Planı'nda da mülkiyet hakkının etkili bir şekilde korunması amacıyla acele kamulaştırmaya ilişkin hükümleri de içerecek şekilde 2942 sayılı Kanun ve ilgili diğer mevzuatın gözden geçirileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla acele kamulaştırma usulüne ilişkin olarak tespit edilen yapısal sorunun çözümü için kararın bir örneğinin yasama organına bildirilmesi gerekir.
103. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.057,50 TL yargılama giderinin İsmail Çetin ve Mehmet Çetin dışındaki başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucu İsmail Çetin yönünden başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle REDDİNE,
2. Avukat Hatice Hande Atay'ın 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 83. maddesi uyarınca 2.000 TL disiplin para cezası ile CEZALANDIRILMASINA,
3. Başvurucu Mehmet Çetin yönünden başvurunun başvurucunun ölümü nedeniyle DÜŞMESİNE,
B. Diğer başvurucular yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucular İsmail Çetin ve Mehmet Çetin dışında kalan başvuruculara toplam 32.500 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Yapısal sorunun çözümü için keyfiyetin Türkiye Büyük Millet Meclisine BİLDİRİLMESİNE,
F. 257,50 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.057,50 TL yargılama giderinin İsmail Çetin ve Mehmet Çetin dışındaki başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay 6. Dairesine (E.2015/666, K.2016/4489) GÖNDERİLMESİNE,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/10/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.