AHLAKA VE KİŞİLİK HAKLARINA AYKIRI SÖZLEŞMELERİN KESİN OLARAK HÜKÜMSÜZLÜĞÜ - KASTEN YARALAMA NEDENİYLE MADDİ MANEVİ TAZMİNAT
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
2020/2014 E.
2021/4239 K.
6.7.2021 T.
KASTEN YARALAMA NEDENİYLE MADDİ MANEVİ TAZMİNAT ( TBK 27 Maddesi Uyarınca Ahlaka ve Kişilik Haklarına Aykırı Sözleşmelerin Kesin Olarak Hükümsüz Kabul Edilmesi HMK 250 Maddesi Uyarınca da Tanığın Beyanı Kendisine Doğrudan Doğruya Maddi Bir Zarar Verecekse veya Şeref veya İtibarını İhlal Edecekse Tanığa Tanıklıktan Çekinme Hakkı Tanınmış Olması Bunun Yanında Yaralama Eyleminin Gerçekleştirilme Biçimi İle Tanık Anlatımları Birlikte Değerlendirildiğinde Dava Konusu Uzlaşma Tutanağının Baskı ve Tehdit Altında İmzalandığının Kabul Edilmesi Gerektiği )
AHLAKA VE KİŞİLİK HAKLARINA AYKIRI SÖZLEŞMELERİN KESİN OLARAK HÜKÜMSÜZLÜĞÜ ( Taraflar Arasında Düzenlenen “Uzlaşma Tutanağı” Başlıklı Belgenin Kesin Olarak Hükümsüz Bir Sözleşme Olarak Kabul Edilmesi Gereği Çünkü Davalı Davacıdan Eşiyle Gayrimeşru İlişki Yaşadığına Dair Tanıklıkta Bulunmasını İstemekle Kişinin Üçüncü Bir Kişiyle Meşru veya Gayrimeşru Biçimde Yaşadığı İlişkiyi Açıklamaya Zorlamayı İçeren Koşul Ahlaka Aykırı Bir Edim Olduğu Gibi Özel Hayat ve Aile Hayatının İhlali Anlamına Geleceği/Kişinin Şeref ve İtibarına Yönelen Bir Konuda Mahkeme Huzurunda Açıklama Yapmaya Zorlayan Sözleşmenin Hukuken Geçerli Kabul Edilemeyeceği )
UZLAŞMA TUTANAĞI ( Kasten Yaralama Nedeniyle Tazminat - TBK 27 Maddesi Uyarınca Ahlaka Ve Kişilik Haklarına Aykırı Sözleşmelerin Kesin Olarak Hükümsüz Kabul Edilmesi HMK 250 Maddesi Uyarınca da Tanığın Beyanı Kendisine Doğrudan Doğruya Maddi Bir Zarar Verecekse veya Şeref veya İtibarını İhlal Edecekse Tanığa Tanıklıktan Çekinme Hakkı Tanınmış Olması Bunun Yanında Yaralama Eyleminin Gerçekleştirilme Biçimi İle Tanık Anlatımları Birlikte Değerlendirildiğinde Dava Konusu Uzlaşma Tutanağının Baskı ve Tehdit Altında İmzalandığının Kabul Edileceği )
6098/m.27
6100/m.250
ÖZET : Dava, kasten yaralama nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Dosyanın incelenmesinde; davalının, olay tarihinde aralarındaki boşanma davası devam eden eski eşiyle gayrimeşru ilişki yaşayan davacıyı 01/12/2014 tarihinde evine çağırıp ateşli silahla kasığından ve bacağından yaraladığı, davacının uzun süre tedavi gördüğü, yaralama eyleminin üzerinden beş ay geçtikten sonra 11/05/2015 tarihinde taraflar arasında “Uzlaşma Tutanağı” başlıklı bir belge düzenlendiği, söz konusu belge uyarınca kasten yaralama eylemi dolayısıyla oluşan maddi ve manevi zarara karşılık olarak davalının davacıya 80.000 TL'lik senet verdiği, ayrıca davacının, davalının boşandığı eşiyle aralarındaki boşanma davasında tanıklık yapması ve davalının eşiyle gayrimeşru ilişki yaşadığını mahkemede anlatmasının şart koşulduğu, tarafların birbirlerini bu koşullarla ibra ettikleri anlaşılmaktadır.
Öte yandan, davalının eylemi gerçekleştirme zamanı, şekli ve sonuçları, davacının ağır bir baskı ve tehdit altında bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Kasten yaralama eyleminin üzerinden beş ay geçmiş olması, söz konusu baskı ve tehdidin ortadan kalktığına dair bir kanaat oluşturmaz. Bilakis sözleşmede yer alan ve davacının şeref ve itibarına yönelik hususlarda tanıklıkta bulunmasını içerir hususlar dahi baskı ve tehdidin devam ettiğini göstermektedir.
Bununla birlikte, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 250. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca, tanığın beyanı kendisine doğrudan doğruya maddi bir zarar verecekse veya anılan maddenin (b) bendi uyarınca, tanığın beyanı kendisinin şeref veya itibarını ihlal edecekse tanıklıktan çekinme hakkı tanınmıştır. Eldeki davada, söz konusu sözleşme, hukuka aykırı bir biçimde davacıyı tanıklık yapmaya zorlamakta olup geçerli kabul edebilmek mümkün değildir.
Davacının, davalının eşiyle gayrimeşru ilişki yaşadığı iddiası üzerine davalının davacıyı silahla yaraladığı hususu ceza yargılaması sonunda kesinleşmiştir. Davalının, kendisini aldattığını düşündüğü eşiyle boşanmak yerine davacıyı erkeklik organından silahla yaralaması, yaraladıktan bir süre sonra da ahlaka ve kişilik haklarına aykırı bir sözleşme imzalatarak silahla yaralama eyleminin tazmin sorumluluğundan kurtulmaya çalışması hususları dosya kapsamıyla sabittir.Sonuç itibariyle TBK 27. maddesi uyarınca ahlaka ve kişilik haklarına aykırı sözleşmelerin kesin olarak hükümsüz kabul edilmesi, HMK 250. maddesi uyarınca da tanığın beyanı kendisine doğrudan doğruya maddi bir zarar verecekse veya şeref veya itibarını ihlal edecekse tanığa, tanıklıktan çekinme hakkı tanınmış olması, bunun yanında yaralama eyleminin gerçekleştirilme biçimi ile tanık anlatımları birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu uzlaşma tutanağının baskı ve tehdit altında imzalandığının kabul edilmesi gerektiği gözetilerek hukuka aykırı tutanak içeriğine itibar edilerek hüküm tesisi doğru olmayıp anılan eksiklik bozmayı gerektirmiştir.
DAVA : Davacı ... vekili Av.... tarafından, davalı ... aleyhine 08.02.2018 gününde adli yardım talepli olarak dilekçeyle kasten yaralama nedeniyle tazminat istenmesi üzerine mahkemece davacının adli yardım talebi kabul edilerek yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 01.10.2019 tarihli karara karşı davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine yapılan incelemede; istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen 06.02.2020 tarihli ... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi kararının Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : Davacı vekili; olay tarihinde davalının, boşandığı eşiyle gayrimeşru ilişki yaşadığını düşündüğü müvekkili...'ı evine çağırıp ateşli silahla kasığından ve bacağından vurarak yaraladığını, bu yaralanma nedeniyle davacının uzun süre tedavi görüp çalışamadığı için geçici ve ayağının kısalması ve erkeklik organının sürekli sakat kalması nedeniyle kalıcı işgücü kaybı yaşadığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 176.000 TL maddi ve 700.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili; davacının, davalının eşiyle gayrimeşru ilişki yaşaması nedeniyle müvekkilinin davacıyı yaraladığını, ceza yargılamasında haksız tahrik indirimi yapıldığını, kasten yaralama olayından bir süre sonra tarafların aralarında olay nedeniyle 80.000 TL karşılığında uzlaşma sağlandığını, davalının davacıyı ibra ettiğini, açılan davanın kötü niyetli olduğunu ve dürüstlük kuralıyla bağdaşmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince; davalının davacıyı ateşli silahla yaraladığının sabit olduğu, dava konusu eylem nedeniyle davalının mahkûmiyetine dair verilen kararın kesinleştiği, davalı vekilinin tarafların uzlaştıklarına dair 11/05/2015 tarihli belgeyi dosyaya sunduğu, belgedeki ismi altındaki imzayı davacının inkar etmediği, ancak tutanağın baskı ve tehditle imzalandığını savunduğu, davacının zorla belge imzalatıldığına ilişkin suç duyurusunda bulunmadığı, tutanakta ileri sürülen hususlardan, davacının davalı ile dava dışı eşi arasındaki boşanma davasında tanıklık yaptığı, davacının, annesinin hesabına 80.000 TL gönderdiği ve böylece ibraname koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince istinaf edilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince; davacının yaralanma nedeniyle tedavi görüp iyileştikten sonra ibranameyi düzenlediği, ibranamenin düzenlendiği tarihte davacının, sağlık durumunu bilebilecek durumda olduğu, ibranamenin baskı ve tehdit altında imzalandığına ve para almadığına ilişkin iddialarını davacının isbat edemediği, yaralama eyleminin haksız tahrik altında gerçekleştirildiğinin sabit olduğu, bu koşullar gözetildiğinde olay tarihi itibariyle maddi ve manevi zarar karşılığının 80.000 TL olarak belirlenmesinde bir taraf lehine aşırı yarardan bahsedilemeyeceği, bu itibarla ilk derece mahkemesince davanın reddedilmesinde usu l ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı düşüncesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, kasten yaralama nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Dosyanın incelenmesinde; davalının, olay tarihinde aralarındaki boşanma davası devam eden eski eşiyle gayrimeşru ilişki yaşayan davacıyı 01/12/2014 tarihinde evine çağırıp ateşli silahla kasığından ve bacağından yaraladığı, davacının uzun süre tedavi gördüğü, yaralama eyleminin üzerinden beş ay geçtikten sonra 11/05/2015 tarihinde taraflar arasında “Uzlaşma Tutanağı” başlıklı bir belge düzenlendiği, söz konusu belge uyarınca kasten yaralama eylemi dolayısıyla oluşan maddi ve manevi zarara karşılık olarak davalının davacıya 80.000 TL'lik senet verdiği, ayrıca davacının, davalının boşandığı eşiyle aralarındaki boşanma davasında tanıklık yapması ve davalının eşiyle gayrimeşru ilişki yaşadığını mahkemede anlatmasının şart koşulduğu, tarafların birbirlerini bu koşullarla ibra ettikleri anlaşılmaktadır.
Türk Borçlar Kanunu'nun 27. maddesi gereğince; ahlaka ve kişilik haklarına aykırı sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Taraflar arasında düzenlenen 11/05/2015 tarihli “Uzlaşma Tutanağı” başlıklı belge, kesin olarak hükümsüz bir sözleşme olarak kabul edilmelidir. Çünkü davalı, davacıdan, eşiyle gayrimeşru ilişki yaşadığına dair tanıklıkta bulunmasını istemektedir. Kişinin, üçüncü bir kişiyle meşru veya gayrimeşru biçimde yaşadığı ilişkiyi açıklamaya zorlamayı içeren koşul, ahlaka aykırı bir edim olduğu gibi özel hayat ve aile hayatının ihlali anlamına gelir ki kimse böyle bir konuda tanıklıkta bulunmaya zorlanamaz. Dolayısıyla kişinin şeref ve itibarına yönelen bir konuda mahkeme huzurunda açıklama yapmaya zorlayan sözleşmeyi hukuken geçerli kabul etmek mümkün değildir.
Öte yandan, davalının eylemi gerçekleştirme zamanı, şekli ve sonuçları, davacının ağır bir baskı ve tehdit altında bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Kasten yaralama eyleminin üzerinden beş ay geçmiş olması, söz konusu baskı ve tehdidin ortadan kalktığına dair bir kanaat oluşturmaz. Bilakis sözleşmede yer alan ve davacının şeref ve itibarına yönelik hususlarda tanıklıkta bulunmasını içerir hususlar dahi baskı ve tehdidin devam ettiğini göstermektedir.
Bununla birlikte, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 250. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca, tanığın beyanı kendisine doğrudan doğruya maddi bir zarar verecekse veya anılan maddenin (b) bendi uyarınca, tanığın beyanı kendisinin şeref veya itibarını ihlal edecekse tanıklıktan çekinme hakkı tanınmıştır. Eldeki davada, söz konusu sözleşme, hukuka aykırı bir biçimde davacıyı tanıklık yapmaya zorlamakta olup geçerli kabul edebilmek mümkün değildir.
Davacının, davalının eşiyle gayrimeşru ilişki yaşadığı iddiası üzerine davalının davacıyı silahla yaraladığı hususu ceza yargılaması sonunda kesinleşmiştir. Davalının, kendisini aldattığını düşündüğü eşiyle boşanmak yerine davacıyı erkeklik organından silahla yaralaması, yaraladıktan bir süre sonra da ahlaka ve kişilik haklarına aykırı bir sözleşme imzalatarak silahla yaralama eyleminin tazmin sorumluluğundan kurtulmaya çalışması hususları dosya kapsamıyla sabittir.
Yine belirtmek gerekir ki sözleşmenin hukuken geçerli kabul edilse dahi sözleşmenin edimlerini davalının yerine getirdiği hususları da sabit değildir. Davacının annesiyle kızkardeşi tanık olarak dinlenmişler; davacının baskı ve tehdit altında kaldığını, ibraname imzalanmadığı takdirde davalının yarım bıraktığı işi (yaralama eylemi) tamamlayacağını telefonla ilettiğini, bu korku altında şikâyet hakkını kullanamadığını beyan etmişlerdir.
Sonuç itibariyle TBK'nın 27. maddesi uyarınca ahlaka ve kişilik haklarına aykırı sözleşmelerin kesin olarak hükümsüz kabul edilmesi, HMK'nın 250. maddesi uyarınca da tanığın beyanı kendisine doğrudan doğruya maddi bir zarar verecekse veya şeref veya itibarını ihlal edecekse tanığa, tanıklıktan çekinme hakkı tanınmış olması, bunun yanında yaralama eyleminin gerçekleştirilme biçimi ile tanık anlatımları birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu uzlaşma tutanağının baskı ve tehdit altında imzalandığının kabul edilmesi gerektiği gözetilerek hukuka aykırı tutanak içeriğine itibar edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmayıp anılan eksiklik bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK 373/1. maddesi gereğince KALDIRILMASINA ve İlk Derece Mahkemesi kararının HMK 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 06.07.2021 gününde oybirliği ile karar verildi.