AİLENİN KORUNMASI VE KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE YÖNELİK KORUMA TEDBİRİ KARARLARINA YAPILAN İTİRAZLARDA İDDİA VE DELİLLERİN TARTIŞILMAMASI
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
SALİH SÖYLEMEZOĞLU BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/3758) |
|
Karar Tarihi: 6/1/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Erdal TERCAN |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Raportör |
: |
Yakup MACİT |
Başvurucu |
: |
Salih SÖYLEMEZOĞLU |
Vekili |
: |
Av. Nuray KARAKİYA |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetinin Önlenmesine Dair Kanun hükümlerine göre verilen koruma kararına yapılan itirazda, ileri sürülen iddia ve delillerin kararda tartışılmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/5/2013 tarihinde İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/4/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 11/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 7/8/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu hakkında İstanbul Anadolu 14. Aile Mahkemesinin 8/3/2013 tarihli ve E.2013/73, K.2013/75 Değişik İş sayılı kararı ile 6284 sayılı Kanun’un 5/1. maddesinin a, c, d, f, g, ğ bentleri uyarınca önleyici tedbir kararı verilmiştir. Mahkeme kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Dosyanın incelenmesinden, aleyhine tedbir istenilen Salih Söylemezoğlu hakkında 6284 sayılı Kanun'un 5/1-a, c, d, f, g, ğ maddeleri gereğince tedbir uygulanması gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1- 6284 Sayılı Kanun'un 5/1-a maddesi gereğince K. ili, E. ilçesi, G., CN:4, HN:57, BSN:50' de nüfusa kayıtlı, Ç. oğlu, S.'den olma, 07/01/1964 E. doğumlu SALİH SÖYLEMEZOĞLU'nun, eşi D.E. ile küçük Ö.’ye yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmamasına,
2- 6284 Sayılı Kanun'un 5/1-c maddesi gereğince, aleyhine tedbir istenilen SALİH SÖYLEMEZOĞLU'nun, eşi D.E. ile küçük Ö.’ye ve eşi D.E. ile küçük Ö.’nün bulunduğu,
a) İ. Mah. No:3. S. Sitesi A4 Blok D:5 İ. /İ. adresinde bulunan konuta,
b) İ. Mah. R. T. Cad. No:1/. M. İ. adresinde bulunan P. M., M. ve T. Tic. Ltd. Şti isimli işyerine,
c) İdealtepe Mah. 34841 Maltepe İstanbul adresinde bulunan Hasan Şadoğlu İlköğretim Okuluna,
d) İ. Mah. R. T. Mah. H. Sok. No:4./. M./İ. adresinde bulunan annesinin evine YAKLAŞMAMASINA,
3- 6284 Sayılı Kanun' un 5/1-d maddesi gereğince, aleyhine tedbir istenilen SALİH SÖYLEMEZOĞLU'nun eşi D.E. ile küçük Ö.’nün yakınlarına yaklaşmamasına,
4- 6284 Sayılı Kanun' un 5/1-f maddesi gereğince, aleyhine tedbir istenilen SALİH SÖYLEMEZOĞLU'nun, eşi D.E. küçük Ö.’yü iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesine,
5-6284 Sayılı Kanun'un 5/1-g maddesi gereğince, aleyhine tedbir istenilen SALİH SÖYLEMEZOĞLU'nun bulundurmasına veya taşımasına kanunen izin verilen silahları varsa kolluğa teslim etmesine,
6-6284 Sayılı Kanun' un 5/1-ğ maddesi gereğince, aleyhine tedbir istenilen SALİH SÖYLEMEZOĞLU'nun taşınması zorunlu olan bir kamu görev ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesine,
7- 6284 Sayılı Kanun'un 8/2 maddesi gereğince hükmolunan tedbirlerin 6 ay süre ile geçerli olmasına,
…”
8. Başvurucunun 2/4/2013 tarihinde karara yaptığı itiraz, İstanbul Anadolu 15. Aile Mahkemesinin 3/4/2013 tarihli ve E.2013/151, K.2013/150 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir. Mahkeme kararının gerekçe kısmı şöyledir:
“Tüm dosya kapsamına göre; İstanbul Anadolu 14. Aile Mahkemesinin E.2013/73, K.2013/75 D.İş sayılı dosyasında verilen 6284 sayılı yasaya göre koruma kararının yasaya uygun olduğundan ve itiraz eden şüpheli vekilinin itirazı yerinde görülmediğinden şüpheli vekilinin itirazının reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”
9. Karar başvurucuya 25/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 23/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
10. 6284 sayılı Kanun’un 5. maddesi şöyledir:
“(1) Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:
a) Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması.
b) Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi.
c) Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması.
ç) Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması.
d) Gerekli görülmesi hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması.
e) Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi.
f) Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi.
g) Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi.
ğ) Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi.
h) Korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması hâlinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması.”
11. 6284 sayılı Kanun’un 8. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir. Bu kararın verilmesi, bu Kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde geciktirilemez.”
12. 6284 sayılı Kanun’un 9. maddesi şöyledir:
“(1) Bu Kanun hükümlerine göre verilen kararlara karşı tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde ilgililer tarafından aile mahkemesine itiraz edilebilir.
(2) Hâkim tarafından verilen tedbir kararlarına itiraz üzerine dosya, o yerde aile mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde aile mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde asliye hukuk mahkemesine, aile mahkemesi hâkimi ile asliye hukuk mahkemesi hâkiminin aynı hâkim olması hâlinde ise en yakın asliye hukuk mahkemesine gecikmeksizin gönderilir.
(3) İtiraz mercii kararını bir hafta içinde verir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.”
13. 6284 sayılı Kanun’un 10. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tedbir kararının ilgililere tefhim veya tebliğ edilmemesi, kararın uygulanmasına engel teşkil etmez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 6/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 23/5/2013 tarihli ve 2013/3758 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu; eski eşi ile arasında görülen boşanma davası sırasında eşinin gerçek dışı beyan ve iddialarına dayalı olarak 6284 sayılı Kanun kapsamında aleyhinde önleyici tedbir kararı verildiğini; boşanma, nesebin reddi dava dosyaları ve çocuk teslimine ilişkin icra dosyası kapsamında herhangi bir şiddet veya benzeri davranışlarda bulunmadığını ve böyle bir yapıda olmadığı hususunun tespit edilebileceğini, lehine tedbir kararı verilenin iddialarının gerçekliğinin araştırılması için yaptığı itirazın hiçbir inceleme ve araştırma yapılmaksızın gerekçesiz olarak reddedildiğini, esasen iddiaların doğruluğu ihtimaline binaen araştırma yapılmaksızın tedbir kararı verilmesinin Kanun hükmüne dayandığını ve bu durumun doğru olduğunu ancak bu iddiaların gerçek dışı olduğu ve talebin de kötü niyetli yapıldığının ispatı için aleyhine tedbir kararı verilen kişiye itiraz imkânı getirildiğini, itiraz makamının yeterli inceleme yapmaksızın bir gün içinde, sadece kanunda yer alan prosedüre uygun olup olmama şeklindeki denetim yapmak suretiyle beyanı alınmadan karar verdiğini, bu nedenle savunma hakkına riayet edilmediğini, kararda taleplerine cevap verilmediğini, matbu bir ret kararı verildiğini, karar nedeniyle fiziksel ve ruhsal sağlığının olumsuz etkilendiğini, yargılama makamlarının tedbir talebini kabul ederken talepte bulunan şahsın kadın olmasını yeterli görmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kaldığını belirterek Anayasa’nın 10., 17., 23. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş; yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
16. Başvuru formunda, Derece Mahkemesinin verdiği karar nedeniyle eşitlik hakkı ve seyahat özgürlüğünün ihlal edildiği ileri sürülmüş ise de Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu yöndeki iddialarının özü, söz konusu kararın adil olmadığı hususu ile ilgilidir.
17. Bunun yanında başvuru dilekçesinde 6284 sayılı Kanun hükümlerinin, Mahkemeye delil ve belge aranmadan tedbir kararı verebilme imkânı sağlaması nedeniyle kişinin maddi ve manevi bütünlüğünün ihlal edildiğine yönelik bir iddianın dile getirilmediği, itiraz makamının kararında başvurucunun ileri sürdüğü savların dikkate alınmadığı, tedbir kararına dayanak iddiaların gerçekliğinin deliller çerçevesinde tartışılmadığı ve bu şekilde karar verilmesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi bütünlüğünün zedelendiğinin iddia edildiği anlaşılmıştır. Bu nedenle Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında ileri sürülen ihlal iddiaları da adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
18. Yine başvurucu; Mahkemece itirazlarının dikkate alınmadığını, gerçeklerin araştırılmadığını, itiraz dilekçesinde bildirdiği tanıklar hakkında değerlendirme yapılmaması nedeniyle savunma hakkının kısıtlandığını iddia etmişse de bu iddiaların da gerekçeli karar hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinden başvuru, itiraz makamının kararıyla bağlantılı olarak gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiası başlığı altında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
19. Başvurucu, dilekçesinde ileri sürdüğü iddia ve delillerin, itiraz merciince karar gerekçesinde değerlendirmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. 6284 sayılı Kanun kapsamında düzenlenen tedbir kararlarının, boşanma ve diğer benzeri davalardan bağımsız olarak talep edilebilmesi ve Kanun’da belirlenen prosedür çerçevesinde kesinleşerek hüküm ve sonuçlarını doğurması nedeniyle İstanbul 15. Aile Mahkemesinin itiraz üzerine verdiği 3/4/2013 tarihli kararla birlikte başvuru yollarının tüketildiği anlaşılmıştır.
21. Başvurucunun, adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmaması nedeniyle başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
22. Başvurucu, tedbir kararına yaptığı itirazda Mahkemenin, dilekçesinde ileri sürdüğü iddia ve deliller hakkında değerlendirme yapmadığını belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
23. Başvurucunun temel iddiasının, itiraz aşamasında ileri sürülen ve esasa etkili olduğu belirtilen hususların itiraz mercii kararında değerlendirilmemiş olmasına dayanması nedeniyle başvuru, gerekçeli karar hakkı yönünden incelenecektir.
24. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
25. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
27. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varırken kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).
28. Gerekçeli karar olgusu adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup bu durumda, üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
29. Bununla birlikte adil yargılanma kavramı, ister alt mahkemenin gerekçelerine katılarak isterse farklı bir şekilde olsun, kararları için az sayıda gerekçe sunan bir ulusal mahkemenin kendisine sunulan temel konuları gerçekte ele almış olmasını ve yalnızca alt bir mahkemenin sonuçlarını onaylamakla yetinmemiş olmasını gerektirir. Bu koşul, davanın tarafının iç hukukta yürütülen yargılamalarda davasını sözlü olarak sunamadığı durumlarda daha da önemlidir (Helle/Finlandiya, B. No: 20772/92, 19/12/1997, § 60).
30. Makul gerekçe ise davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24). Mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul ve esasa dair iddia veya savunmaların cevapsız bırakılması adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlaline neden olabilir (Nurten Esen, B. No.2013/7970, 10/6/2015, § 43) .
31. Delillerin kabul edilebilirliği, öncelikle ulusal hukuk kurallarına göre millî mahkemelerce değerlendirilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), yargılama sürecini bütün olarak dikkate alarak bu süreçte delillerin nasıl sunulduğu da dâhil olmak üzere tüm deliller yönünden hakkaniyetsiz bir değerlendirme yapılıp yapılmadığını inceler (Schuler-Zgraggen/İsviçre, B. No: 14518/89, 24/6/1993, § 66).
32. Somut olayda başvurucunun eski eşinin, şiddete uğrama tehlikesi altında olduğunu iddia ederek 6284 sayılı Kanun hükümleri gereği tedbir talebinde bulunduğu, aynı Kanun’un 5. maddesi gereğince Mahkemenin başvurucu aleyhinde birtakım önleyici tedbirlere hükmettiği, başvurucunun karara yaptığı itirazın da reddedildiği anlaşılmıştır.
33. Kanun koyucu tarafından ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi için etkili ve süratli bir yöntem izlenmesi, şiddete maruz kalan veya uğrama tehlikesi altında olan kişinin gecikmeksizin korunması amacıyla Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle belirlenen standartlara uygun olarak 6284 sayılı Kanun hükümleri ihdas edilerek yürürlüğe konulmuştur.
34. 6284 sayılı Kanun’un 5. maddesinde örnekleyici olarak bir kısım önleyici koruma tedbirleri belirlenmiş, 8. maddenin (3) numaralı fıkrasında Kanun’un 4. maddesinde belirtilen ve hâkim tarafından verilebilen koruyucu tedbir kararları için,şiddetin varlığı hususunda delil veya belge aranmayacağı belirtilmiştir. Bunun yanında ağırlıklı olarak aleyhine tedbir kararı verilen kişinin temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı niteliği olan ve Kanun’un 5. maddesinde düzenlenen önleyici tedbir kararları için böyle bir ayrıksı durum öngörülmemiştir.
35. Buna ilişkin Kanun gerekçesinde, şiddete maruz kalan veya maruz kalma tehlikesi altında bulunan kişilerle ilgili koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için herhangi bir delil araştırması veya belge ibrazı aranmazken önleyici tedbir kararı verilebilmesi için kişinin şiddete maruz kaldığı veya maruz kalma tehlikesi altında bulunduğu hususunda olguların varlığının gerektiği, aksi yöndeki uygulamanın kişilere kanunla sağlanan hakkın kötüye kullanılmasına sebebiyet verebileceği hususu vurgulanmıştır.
36. Nitekim tedbir kararları ile bir tarafın vücut dokunulmazlığı veya yaşam hakkı gibi kişi için olmazsa olmaz hak ve menfaatlerin korunması amaçlanırken diğer taraftan özellikle mahkemece verilen veya onaylanan önleyici tedbirlerle kişi hak ve özgürlüklerine önemli ölçüde sınırlamalar getirilmiş olacaktır. Dolayısıyla tedbir kararlarından olumlu ya da olumsuz etkilenen tarafların temel hak ve özgürlükleri arasındaki dengenin gözetilmesi gerekmektedir.
37. 6284 sayılı Kanun’un 8. maddesinde tedbir kararlarına karşı, tefhim veya tebliğden itibaren iki hafta içerisinde itiraz edilebileceği, itiraz makamının en geç bir hafta içerisinde kararını kesin olarak vereceği hususunun düzenlendiği; yine aynı Kanun’un 10. maddesinin (5) numaralı fıkrasında tedbir kararının ilgililere tefhim veya tebliğ edilmemesinin kararın uygulanmasına engel teşkil etmeyeceği yani kararın verildiği anda uygulanacağı belirtilmiştir.
38. Başvurucu; aleyhine verilen tedbir kararına yaptığı itirazda tedbir kararının, karşı tarafın soyut iddialarına dayalı olarak verildiğini, iddiaların gerçekliğinin araştırılması için taraflar arasında görülen boşanma, nesebin reddi davalarında toplanan deliller, tanık beyanları ve raporların incelenmesini, çocuk teslimine ilişkin icra tutanaklarının incelenerek tutanakta imzaları bulunan Mahkemede görevli uzmanların beyanlarının alınmasını, lehine tedbir kararı verilenin boşanma davası sırasında şiddete ve korkuya yönelik davranışlarda bulunmaması yönünde Mahkemece verilen koruma kararının değerlendirilmesini, 6284 sayılı Kanun’un 15. maddesi gereğince sosyal araştırma raporunun düzenlenmesini, lehine tedbir kararı verilen eski eşin annesinin kendisine hakaret etmesi nedeniyle Kartal 2. Sulh Ceza Mahkemesine açılan E.2010/581 sayılı dava dosyasının değerlendirilmesini talep etmiştir.
39. 6284 sayılı Kanun’da düzenlenen tedbir kararlarının, verildiği anda infaz kabiliyetini haiz olması nedeniyle Kanun’da amaçlanan “acil müdahale” olgusunun bu aşamada sağlanmış olacağı, bu amacın gerçekleşmesi adına tedbir kararında, şiddetin var olduğuna yönelik kanaate nasıl ulaşıldığının açıklanması yani gerekçe açısından daha esnek bir yaklaşım usulünün benimsenebileceği ancak bu yaklaşıma ait sınırın olayların özelliğine göre gerekçeli karar hakkının temel esaslarına zarar vermeyecek düzeyde belirlenmesinin de gerekli olduğu açıktır. Bu kapsamda söz konusu kararlarda yer verilen gerekçelerde, ileri sürülen zarar riski ve olgulara göre, talebin ilgili mevzuat çerçevesinde kabul görmesi için temel unsurları taşıyıp taşımadığının ortaya konulması yeterli olacaktır.
40. Bunun yanında başvuru konusu olayda olduğu gibi aciliyet unsurunun ortadan kalktığı ve başvurucunun itirazlarını sözlü olarak sunamadığı itiraz aşamasında ise mahkemenin, tek taraflı iddiaya dayanılarak verilen tedbirlerin yerindeliğini, itiraz edenin ileri sürdüğü beyan ve deliller çerçevesinde her iki taraf için öngörülen hak ve menfaat dengesini de gözeterek değerlendirmesi gerekmektedir.
41. Bu tespitler ışığında somut olayda itiraz merciinin kararında, başvurucunun dilekçesinde belirttiği dosyalar ve bu dosyaların içeriğindeki belge ve beyanlar ile dinlenilmesi istenilen tanıklarla ilgili hiçbir hususa değinilmediği, tedbire dayanak olgunun gerçekliğinin bu çerçevede tartışılmadığı, tedbir kararında esasa ilişkin hususlarda gerekçe bulunması hâlinde bu karara atıf yapılarak değerlendirme yapılmasının makul görülebileceği ancak ihlal iddiasına konu itiraz mercii kararında, dosyaya sunulan delillerle sonuç arasında ne şekilde bağ kurulduğunun, gerekçesiz olarak verilen tedbir kararına yapılan itirazın neden reddedildiğinin asgari düzeyde dahi açıklanmadığı anlaşılmıştır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
43. Başvurucu, anayasal haklarının ihlal edildiğini belirterek ihlalin ortadan kaldırılmasını ve yeniden yargılama kararı verilmesini talep etmektedir.
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, Anayasa Mahkemesince bir ihlalin tespit edilmesi hâlinde yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan durumlarda talep edilmesi hâlinde başvurucu lehine tazminata hükmedilebileceği belirtilmiştir.
45. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlalin, adil yargılanma hakkının unsurlarından olan gerekçeli karar hakkının ihlal edilmesinden kaynaklandığı, başvuru konusu tedbir kararının süreli olması ve belirlenen sürenin sonunda hüküm ve sonuçlarının ortadan kalkması nedeniyle ihlalin giderilmesi amacıyla dosyanın tekrar Mahkemesince ele alınmasında hukuki yarar bulunmadığı ancak bilgi edinilmesi açısından ihlal kararının Mahkemesine gönderilmesinin yararlı olacağı sonucuna ulaşılmıştır.
46. Başvuru formu ve eklerinde başvurucunun tazminat talebinde bulunmadığı anlaşıldığından başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi mümkün değildir. Bu nedenle başvuruda ihlalin tespiti ile yetinilmiştir.
47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin İstanbul 14. Aile Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
6/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
SALİH SÖYLEMEZOĞLU BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/3758) |
|
Karar Tarihi: 6/1/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Erdal TERCAN |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Raportör |
: |
Yakup MACİT |
Başvurucu |
: |
Salih SÖYLEMEZOĞLU |
Vekili |
: |
Av. Nuray KARAKİYA |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetinin Önlenmesine Dair Kanun hükümlerine göre verilen koruma kararına yapılan itirazda, ileri sürülen iddia ve delillerin kararda tartışılmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/5/2013 tarihinde İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/4/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 11/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 7/8/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu hakkında İstanbul Anadolu 14. Aile Mahkemesinin 8/3/2013 tarihli ve E.2013/73, K.2013/75 Değişik İş sayılı kararı ile 6284 sayılı Kanun’un 5/1. maddesinin a, c, d, f, g, ğ bentleri uyarınca önleyici tedbir kararı verilmiştir. Mahkeme kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Dosyanın incelenmesinden, aleyhine tedbir istenilen Salih Söylemezoğlu hakkında 6284 sayılı Kanun'un 5/1-a, c, d, f, g, ğ maddeleri gereğince tedbir uygulanması gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1- 6284 Sayılı Kanun'un 5/1-a maddesi gereğince K. ili, E. ilçesi, G., CN:4, HN:57, BSN:50' de nüfusa kayıtlı, Ç. oğlu, S.'den olma, 07/01/1964 E. doğumlu SALİH SÖYLEMEZOĞLU'nun, eşi D.E. ile küçük Ö.’ye yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmamasına,
2- 6284 Sayılı Kanun'un 5/1-c maddesi gereğince, aleyhine tedbir istenilen SALİH SÖYLEMEZOĞLU'nun, eşi D.E. ile küçük Ö.’ye ve eşi D.E. ile küçük Ö.’nün bulunduğu,
a) İ. Mah. No:3. S. Sitesi A4 Blok D:5 İ. /İ. adresinde bulunan konuta,
b) İ. Mah. R. T. Cad. No:1/. M. İ. adresinde bulunan P. M., M. ve T. Tic. Ltd. Şti isimli işyerine,
c) İdealtepe Mah. 34841 Maltepe İstanbul adresinde bulunan Hasan Şadoğlu İlköğretim Okuluna,
d) İ. Mah. R. T. Mah. H. Sok. No:4./. M./İ. adresinde bulunan annesinin evine YAKLAŞMAMASINA,
3- 6284 Sayılı Kanun' un 5/1-d maddesi gereğince, aleyhine tedbir istenilen SALİH SÖYLEMEZOĞLU'nun eşi D.E. ile küçük Ö.’nün yakınlarına yaklaşmamasına,
4- 6284 Sayılı Kanun' un 5/1-f maddesi gereğince, aleyhine tedbir istenilen SALİH SÖYLEMEZOĞLU'nun, eşi D.E. küçük Ö.’yü iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesine,
5-6284 Sayılı Kanun'un 5/1-g maddesi gereğince, aleyhine tedbir istenilen SALİH SÖYLEMEZOĞLU'nun bulundurmasına veya taşımasına kanunen izin verilen silahları varsa kolluğa teslim etmesine,
6-6284 Sayılı Kanun' un 5/1-ğ maddesi gereğince, aleyhine tedbir istenilen SALİH SÖYLEMEZOĞLU'nun taşınması zorunlu olan bir kamu görev ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesine,
7- 6284 Sayılı Kanun'un 8/2 maddesi gereğince hükmolunan tedbirlerin 6 ay süre ile geçerli olmasına,
…”
8. Başvurucunun 2/4/2013 tarihinde karara yaptığı itiraz, İstanbul Anadolu 15. Aile Mahkemesinin 3/4/2013 tarihli ve E.2013/151, K.2013/150 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir. Mahkeme kararının gerekçe kısmı şöyledir:
“Tüm dosya kapsamına göre; İstanbul Anadolu 14. Aile Mahkemesinin E.2013/73, K.2013/75 D.İş sayılı dosyasında verilen 6284 sayılı yasaya göre koruma kararının yasaya uygun olduğundan ve itiraz eden şüpheli vekilinin itirazı yerinde görülmediğinden şüpheli vekilinin itirazının reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”
9. Karar başvurucuya 25/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 23/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
10. 6284 sayılı Kanun’un 5. maddesi şöyledir:
“(1) Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:
a) Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması.
b) Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi.
c) Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması.
ç) Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması.
d) Gerekli görülmesi hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması.
e) Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi.
f) Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi.
g) Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi.
ğ) Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi.
h) Korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması hâlinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması.”
11. 6284 sayılı Kanun’un 8. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir. Bu kararın verilmesi, bu Kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde geciktirilemez.”
12. 6284 sayılı Kanun’un 9. maddesi şöyledir:
“(1) Bu Kanun hükümlerine göre verilen kararlara karşı tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde ilgililer tarafından aile mahkemesine itiraz edilebilir.
(2) Hâkim tarafından verilen tedbir kararlarına itiraz üzerine dosya, o yerde aile mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde aile mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde asliye hukuk mahkemesine, aile mahkemesi hâkimi ile asliye hukuk mahkemesi hâkiminin aynı hâkim olması hâlinde ise en yakın asliye hukuk mahkemesine gecikmeksizin gönderilir.
(3) İtiraz mercii kararını bir hafta içinde verir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.”
13. 6284 sayılı Kanun’un 10. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tedbir kararının ilgililere tefhim veya tebliğ edilmemesi, kararın uygulanmasına engel teşkil etmez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 6/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 23/5/2013 tarihli ve 2013/3758 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu; eski eşi ile arasında görülen boşanma davası sırasında eşinin gerçek dışı beyan ve iddialarına dayalı olarak 6284 sayılı Kanun kapsamında aleyhinde önleyici tedbir kararı verildiğini; boşanma, nesebin reddi dava dosyaları ve çocuk teslimine ilişkin icra dosyası kapsamında herhangi bir şiddet veya benzeri davranışlarda bulunmadığını ve böyle bir yapıda olmadığı hususunun tespit edilebileceğini, lehine tedbir kararı verilenin iddialarının gerçekliğinin araştırılması için yaptığı itirazın hiçbir inceleme ve araştırma yapılmaksızın gerekçesiz olarak reddedildiğini, esasen iddiaların doğruluğu ihtimaline binaen araştırma yapılmaksızın tedbir kararı verilmesinin Kanun hükmüne dayandığını ve bu durumun doğru olduğunu ancak bu iddiaların gerçek dışı olduğu ve talebin de kötü niyetli yapıldığının ispatı için aleyhine tedbir kararı verilen kişiye itiraz imkânı getirildiğini, itiraz makamının yeterli inceleme yapmaksızın bir gün içinde, sadece kanunda yer alan prosedüre uygun olup olmama şeklindeki denetim yapmak suretiyle beyanı alınmadan karar verdiğini, bu nedenle savunma hakkına riayet edilmediğini, kararda taleplerine cevap verilmediğini, matbu bir ret kararı verildiğini, karar nedeniyle fiziksel ve ruhsal sağlığının olumsuz etkilendiğini, yargılama makamlarının tedbir talebini kabul ederken talepte bulunan şahsın kadın olmasını yeterli görmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kaldığını belirterek Anayasa’nın 10., 17., 23. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş; yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
16. Başvuru formunda, Derece Mahkemesinin verdiği karar nedeniyle eşitlik hakkı ve seyahat özgürlüğünün ihlal edildiği ileri sürülmüş ise de Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu yöndeki iddialarının özü, söz konusu kararın adil olmadığı hususu ile ilgilidir.
17. Bunun yanında başvuru dilekçesinde 6284 sayılı Kanun hükümlerinin, Mahkemeye delil ve belge aranmadan tedbir kararı verebilme imkânı sağlaması nedeniyle kişinin maddi ve manevi bütünlüğünün ihlal edildiğine yönelik bir iddianın dile getirilmediği, itiraz makamının kararında başvurucunun ileri sürdüğü savların dikkate alınmadığı, tedbir kararına dayanak iddiaların gerçekliğinin deliller çerçevesinde tartışılmadığı ve bu şekilde karar verilmesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi bütünlüğünün zedelendiğinin iddia edildiği anlaşılmıştır. Bu nedenle Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında ileri sürülen ihlal iddiaları da adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
18. Yine başvurucu; Mahkemece itirazlarının dikkate alınmadığını, gerçeklerin araştırılmadığını, itiraz dilekçesinde bildirdiği tanıklar hakkında değerlendirme yapılmaması nedeniyle savunma hakkının kısıtlandığını iddia etmişse de bu iddiaların da gerekçeli karar hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinden başvuru, itiraz makamının kararıyla bağlantılı olarak gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiası başlığı altında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
19. Başvurucu, dilekçesinde ileri sürdüğü iddia ve delillerin, itiraz merciince karar gerekçesinde değerlendirmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. 6284 sayılı Kanun kapsamında düzenlenen tedbir kararlarının, boşanma ve diğer benzeri davalardan bağımsız olarak talep edilebilmesi ve Kanun’da belirlenen prosedür çerçevesinde kesinleşerek hüküm ve sonuçlarını doğurması nedeniyle İstanbul 15. Aile Mahkemesinin itiraz üzerine verdiği 3/4/2013 tarihli kararla birlikte başvuru yollarının tüketildiği anlaşılmıştır.
21. Başvurucunun, adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmaması nedeniyle başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
22. Başvurucu, tedbir kararına yaptığı itirazda Mahkemenin, dilekçesinde ileri sürdüğü iddia ve deliller hakkında değerlendirme yapmadığını belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
23. Başvurucunun temel iddiasının, itiraz aşamasında ileri sürülen ve esasa etkili olduğu belirtilen hususların itiraz mercii kararında değerlendirilmemiş olmasına dayanması nedeniyle başvuru, gerekçeli karar hakkı yönünden incelenecektir.
24. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
25. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
27. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varırken kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).
28. Gerekçeli karar olgusu adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup bu durumda, üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
29. Bununla birlikte adil yargılanma kavramı, ister alt mahkemenin gerekçelerine katılarak isterse farklı bir şekilde olsun, kararları için az sayıda gerekçe sunan bir ulusal mahkemenin kendisine sunulan temel konuları gerçekte ele almış olmasını ve yalnızca alt bir mahkemenin sonuçlarını onaylamakla yetinmemiş olmasını gerektirir. Bu koşul, davanın tarafının iç hukukta yürütülen yargılamalarda davasını sözlü olarak sunamadığı durumlarda daha da önemlidir (Helle/Finlandiya, B. No: 20772/92, 19/12/1997, § 60).
30. Makul gerekçe ise davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24). Mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul ve esasa dair iddia veya savunmaların cevapsız bırakılması adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlaline neden olabilir (Nurten Esen, B. No.2013/7970, 10/6/2015, § 43) .
31. Delillerin kabul edilebilirliği, öncelikle ulusal hukuk kurallarına göre millî mahkemelerce değerlendirilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), yargılama sürecini bütün olarak dikkate alarak bu süreçte delillerin nasıl sunulduğu da dâhil olmak üzere tüm deliller yönünden hakkaniyetsiz bir değerlendirme yapılıp yapılmadığını inceler (Schuler-Zgraggen/İsviçre, B. No: 14518/89, 24/6/1993, § 66).
32. Somut olayda başvurucunun eski eşinin, şiddete uğrama tehlikesi altında olduğunu iddia ederek 6284 sayılı Kanun hükümleri gereği tedbir talebinde bulunduğu, aynı Kanun’un 5. maddesi gereğince Mahkemenin başvurucu aleyhinde birtakım önleyici tedbirlere hükmettiği, başvurucunun karara yaptığı itirazın da reddedildiği anlaşılmıştır.
33. Kanun koyucu tarafından ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi için etkili ve süratli bir yöntem izlenmesi, şiddete maruz kalan veya uğrama tehlikesi altında olan kişinin gecikmeksizin korunması amacıyla Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle belirlenen standartlara uygun olarak 6284 sayılı Kanun hükümleri ihdas edilerek yürürlüğe konulmuştur.
34. 6284 sayılı Kanun’un 5. maddesinde örnekleyici olarak bir kısım önleyici koruma tedbirleri belirlenmiş, 8. maddenin (3) numaralı fıkrasında Kanun’un 4. maddesinde belirtilen ve hâkim tarafından verilebilen koruyucu tedbir kararları için,şiddetin varlığı hususunda delil veya belge aranmayacağı belirtilmiştir. Bunun yanında ağırlıklı olarak aleyhine tedbir kararı verilen kişinin temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı niteliği olan ve Kanun’un 5. maddesinde düzenlenen önleyici tedbir kararları için böyle bir ayrıksı durum öngörülmemiştir.
35. Buna ilişkin Kanun gerekçesinde, şiddete maruz kalan veya maruz kalma tehlikesi altında bulunan kişilerle ilgili koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için herhangi bir delil araştırması veya belge ibrazı aranmazken önleyici tedbir kararı verilebilmesi için kişinin şiddete maruz kaldığı veya maruz kalma tehlikesi altında bulunduğu hususunda olguların varlığının gerektiği, aksi yöndeki uygulamanın kişilere kanunla sağlanan hakkın kötüye kullanılmasına sebebiyet verebileceği hususu vurgulanmıştır.
36. Nitekim tedbir kararları ile bir tarafın vücut dokunulmazlığı veya yaşam hakkı gibi kişi için olmazsa olmaz hak ve menfaatlerin korunması amaçlanırken diğer taraftan özellikle mahkemece verilen veya onaylanan önleyici tedbirlerle kişi hak ve özgürlüklerine önemli ölçüde sınırlamalar getirilmiş olacaktır. Dolayısıyla tedbir kararlarından olumlu ya da olumsuz etkilenen tarafların temel hak ve özgürlükleri arasındaki dengenin gözetilmesi gerekmektedir.
37. 6284 sayılı Kanun’un 8. maddesinde tedbir kararlarına karşı, tefhim veya tebliğden itibaren iki hafta içerisinde itiraz edilebileceği, itiraz makamının en geç bir hafta içerisinde kararını kesin olarak vereceği hususunun düzenlendiği; yine aynı Kanun’un 10. maddesinin (5) numaralı fıkrasında tedbir kararının ilgililere tefhim veya tebliğ edilmemesinin kararın uygulanmasına engel teşkil etmeyeceği yani kararın verildiği anda uygulanacağı belirtilmiştir.
38. Başvurucu; aleyhine verilen tedbir kararına yaptığı itirazda tedbir kararının, karşı tarafın soyut iddialarına dayalı olarak verildiğini, iddiaların gerçekliğinin araştırılması için taraflar arasında görülen boşanma, nesebin reddi davalarında toplanan deliller, tanık beyanları ve raporların incelenmesini, çocuk teslimine ilişkin icra tutanaklarının incelenerek tutanakta imzaları bulunan Mahkemede görevli uzmanların beyanlarının alınmasını, lehine tedbir kararı verilenin boşanma davası sırasında şiddete ve korkuya yönelik davranışlarda bulunmaması yönünde Mahkemece verilen koruma kararının değerlendirilmesini, 6284 sayılı Kanun’un 15. maddesi gereğince sosyal araştırma raporunun düzenlenmesini, lehine tedbir kararı verilen eski eşin annesinin kendisine hakaret etmesi nedeniyle Kartal 2. Sulh Ceza Mahkemesine açılan E.2010/581 sayılı dava dosyasının değerlendirilmesini talep etmiştir.
39. 6284 sayılı Kanun’da düzenlenen tedbir kararlarının, verildiği anda infaz kabiliyetini haiz olması nedeniyle Kanun’da amaçlanan “acil müdahale” olgusunun bu aşamada sağlanmış olacağı, bu amacın gerçekleşmesi adına tedbir kararında, şiddetin var olduğuna yönelik kanaate nasıl ulaşıldığının açıklanması yani gerekçe açısından daha esnek bir yaklaşım usulünün benimsenebileceği ancak bu yaklaşıma ait sınırın olayların özelliğine göre gerekçeli karar hakkının temel esaslarına zarar vermeyecek düzeyde belirlenmesinin de gerekli olduğu açıktır. Bu kapsamda söz konusu kararlarda yer verilen gerekçelerde, ileri sürülen zarar riski ve olgulara göre, talebin ilgili mevzuat çerçevesinde kabul görmesi için temel unsurları taşıyıp taşımadığının ortaya konulması yeterli olacaktır.
40. Bunun yanında başvuru konusu olayda olduğu gibi aciliyet unsurunun ortadan kalktığı ve başvurucunun itirazlarını sözlü olarak sunamadığı itiraz aşamasında ise mahkemenin, tek taraflı iddiaya dayanılarak verilen tedbirlerin yerindeliğini, itiraz edenin ileri sürdüğü beyan ve deliller çerçevesinde her iki taraf için öngörülen hak ve menfaat dengesini de gözeterek değerlendirmesi gerekmektedir.
41. Bu tespitler ışığında somut olayda itiraz merciinin kararında, başvurucunun dilekçesinde belirttiği dosyalar ve bu dosyaların içeriğindeki belge ve beyanlar ile dinlenilmesi istenilen tanıklarla ilgili hiçbir hususa değinilmediği, tedbire dayanak olgunun gerçekliğinin bu çerçevede tartışılmadığı, tedbir kararında esasa ilişkin hususlarda gerekçe bulunması hâlinde bu karara atıf yapılarak değerlendirme yapılmasının makul görülebileceği ancak ihlal iddiasına konu itiraz mercii kararında, dosyaya sunulan delillerle sonuç arasında ne şekilde bağ kurulduğunun, gerekçesiz olarak verilen tedbir kararına yapılan itirazın neden reddedildiğinin asgari düzeyde dahi açıklanmadığı anlaşılmıştır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
43. Başvurucu, anayasal haklarının ihlal edildiğini belirterek ihlalin ortadan kaldırılmasını ve yeniden yargılama kararı verilmesini talep etmektedir.
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, Anayasa Mahkemesince bir ihlalin tespit edilmesi hâlinde yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan durumlarda talep edilmesi hâlinde başvurucu lehine tazminata hükmedilebileceği belirtilmiştir.
45. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlalin, adil yargılanma hakkının unsurlarından olan gerekçeli karar hakkının ihlal edilmesinden kaynaklandığı, başvuru konusu tedbir kararının süreli olması ve belirlenen sürenin sonunda hüküm ve sonuçlarının ortadan kalkması nedeniyle ihlalin giderilmesi amacıyla dosyanın tekrar Mahkemesince ele alınmasında hukuki yarar bulunmadığı ancak bilgi edinilmesi açısından ihlal kararının Mahkemesine gönderilmesinin yararlı olacağı sonucuna ulaşılmıştır.
46. Başvuru formu ve eklerinde başvurucunun tazminat talebinde bulunmadığı anlaşıldığından başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi mümkün değildir. Bu nedenle başvuruda ihlalin tespiti ile yetinilmiştir.
47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin İstanbul 14. Aile Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
6/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.