AMİRİN RÜŞVETİ İSPATLAMAK İÇİN ALDIĞI GÖRÜNTÜ KAYDI GEÇERSİZDİR

AMİRİN RÜŞVETİ İSPATLAMAK İÇİN ALDIĞI GÖRÜNTÜ KAYDI GEÇERSİZDİR

YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ

2017/6969 E.

2019/11995 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : İcbar suretiyle irtikap
HÜKÜM : İkna suretiyle irtikap suçundan mahkumiyet

Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelendi;
CMK'nın 260/1. maddesine göre icbar suretiyle irtikap suçundan katılan sıfatını alabilecek surette zarar görmüş olan Hazinenin kanun yoluna başvurma hakkının bulunması ve hükümlerin vekili tarafından temyiz edilmesi karşısında, 3628 sayılı Yasanın 18. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak katılma talebinin CMK'nın 237/2. maddesi uyarınca KABULÜNE karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından öncelikle ceza muhakemesi hukukunun en önemli ilkelerinden biri olan "delillerin serbestliği" ve "hukuka aykırı yöntemle elde edilen delillerin kullanılması" konuları üzerinde durulması gerektiği,
Uygulamada ve yerleşmiş içtihatlarda da işaret edildiği üzere, ceza yargılamasının amacı, usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak biçimde kesin olarak belirlenmesi olup, maddi hakikate ulaşılmasında kullanılan tek vasıtanın deliller olduğu, Anayasa'nın 38/6. maddesine göre kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği, 5271 sayılı CMK'nın "delilleri takdir yetkisi" başlıklı 217. maddesinin ikinci fıkrasındaki "Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir." biçimindeki düzenleme ile "delillerin serbestliği" ilkesine de vurgu yapıldığı, buna göre; ceza yargılamasında hangi hususun hangi delillerle ispat olunacağı konusunda bir sınırlama bulunmayıp, yargılama yapan hakimin, hukuka uygun şekilde elde edilen tüm delilleri kullanmak suretiyle, sanığın aleyhine olduğu kadar lehine olan delilleri de araştırıp değerlendirerek, her türlü şüpheden arınmış bir neticeye ulaşması gerektiğinden, yargılamaya konu olan olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her aracın delil olarak kabul edileceği, bahse konu maddenin gerekçesinde; "Maddenin son fıkrası, usul hukuku yönünden olağanüstü önem taşıyan ve adil yargılama ile bağlantılı ilkeyi belirtmektedir. İlke, delilin doğruluğunu, haklılığını, hakkaniyete uygunluğunu sağlamak amacını gütmektedir. Böylece ister soruşturma ister kovuşturma evrelerinde olsun, hukuka aykırı olarak; örneğin, işkence, narko analiz, hataya sürükleyici eylemler, sorgulamalar, baskılar, kişinin fizik ve moral bütünlüğüne saldırılar yolu ile elde edilmiş deliller hükme esas alınamayacaktır" denilmek suretiyle bir delilin hükme esas alınmasına engel oluşturan hukuka aykırılığın "sanığın temel haklarını" ihlal eden aykırılıklar olduğunun belirtildiği, keza CMK'nın 206/2-a maddesinde ortaya konulması istenilen bir delil kanuna aykırı olarak elde edilmişse reddolunacağının, 230/1-b maddesinde ise mahkumiyet hükmünün gerekçesinde delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi gerektiğinin ifade edildiği,
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30/03/2010 tarihli ve 2009/5-167-2010/70 sayılı Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebirin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerektiği, dosya kapsamı ve somut olayın oluş şekline göre sanığın öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere yasanın öngördüğü anlamda icbar ve ikna boyutuna varan davranışlarının bulunmadığı, bu itibarla irtikap suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, suç tarihinde zabıta memuru olarak görev yapan sanıkların 06/11/2012 tarihinde müştekinin iş yerine giderek ruhsat ve vergi levhasını kontrol ettikleri, iş yerinin ruhsatı bulunmadığı için hakkında şikayet olduğunu, ruhsat işlerinin uzun süreceğini, yorulacağını, bu işler için 3.000-4.000 TL civarında para harcayacağını'' belirtmeleri ve müştekinin ne yapması gerektiğini sorması üzerine ''ellerini taşın altına koyabileceklerini ve yardımcı olabileceklerini ancak bunu yaparken bazı birimlerdeki arkadaşlara para vermek zorunda kalacaklarını, bu nedenle kendilerine ödeme yapmasının zorunlu olduğunu'' söyledikleri, müştekinin 400-600 TL paranın yeterli olup olmayacağını sorması üzerine ise bu miktarın uygun olduğunu belirterek Cuma günü yeniden gelmek üzere iş yerinden ayrıldıkları, müştekinin sanıkların rüşvet istediğini düşünerek olaydan rahatsızlık duyduğu için ertesi gün ihbarda bulunmak üzere belediyeye gittiği ve ruhsat başvurusunda bulunarak zabıta müdürüne olayı anlattığı, zabıta müdürünün sanıkların parayı alırken görüntülenmelerini sağlama amacına yönelik müştekinin gömleğinin düğmesine takılacak bir kamera temin ettiği, 09/11/2012 günü sanıkların iş yerine yeniden gelmeleri üzerine müştekinin 280 TL ve 10 Euro parayı masanın üzerine koyduğu, sanık ...'in parayı alarak iş yerinden ayrıldığı iddia edilen somut olayda; CMK'nın 158/4. maddesine göre "Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikâyet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.'' hükmüne aykırı şekilde Cumhuriyet savcısı olaydan haberdar edilmeksizin kurum tarafından müştekiye verilen kamerayla yapılan kayıtların hükme esas alındığı nazara alındığında, hukuka uygun yöntemlerle tespit edilmediği anlaşılan söz konusu kamera kayıtlarının suçun sübutunda delil olarak değerlendirilemeyeceği gözetilerek, hukuka aykırı deliller dışlanmak suretiyle dosya kapsamındaki diğer delillerin nazara alınması ve rüşvet almaya teşebbüs suçunun oluşup oluşmadığının da karar yerinde tartışılması sonrasında sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden yasal olmayan yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde hükümler kurulması,
Kabule göre de;
Yüklenen suçu TCK'nın 53/1-a maddesindeki hak ve yetkileri kötüye kullanmak suretiyle işlediği kabul edilen sanıklar hakkında aynı Yasanın 53/5. maddesi uyarınca "cezanın infazından sonra işlemek üzere hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına" karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı, katılan vekilinin ve sanıklar müdafin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK'nın 321. maddesi uyarınca hükümlerin BOZULMASINA 26/12/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.