ATATÜRK'ÜN VASİYETİNE AYKIRI HAREKET ETMEK MÜMKÜN MÜ?-AV.YUSUF KARATAŞLI'NIN KALEMİNDEN
Atatürk'ün vasiyetine aykırı hareket etmek
hukuken mümkün mü?
Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında geçtiğimiz günlerde düzenlenen AKP Merkez Yürütme Kurulu toplantısında CHP’nin Türkiye İş Bankası’ndaki hisselerinin devri konusu gündeme getirildi.
Erdoğan, AKP'nin, CHP’nin İş Bankası hisseleri ile ilgili kurduğu komisyona,
- Anayasa,
- Uluslararası hukuk,
- Medeni hukuk ve
- Siyasi partiler mevzuatı olmak üzere dört ayrı alanda çalışma yürütülerek, çalışmanın en geç 10 gün içinde tamamlanması talimatını verdi.
Edinilen bilgiye göre AK Parti, Demokrat Parti’nin 1953 yılında çıkardığı ve Atatürk’ün vasiyetine rağmen bankanın tüm mirasını Hazine’ye devreden yasayı örnek alacak.
1950’lerde Demokrat Parti’nin, 1980’lerde 12 Eylül Cuntası’nın teşebbüs ettiği ve daha önce başarılamayan, Atatürk’ün vasiyetnamesi gereği CHP’ye verilen İş Bankası’nın Atatürk’e ait olan %28,9 hissesinin CHP’den alınarak hazineye geçirilmesi amacına bu kez AKP ulaşmaya çalışıyor.
Atatürk , 5 Eylül 1938’de Dolmabahçe’de vasiyetine son şeklini verdi. El yazısıyla hazırladığı vasiyet 6 Ekim 1938’de İstanbul 6. Noteri İsmail KUNTER’e teslim etti. Vasiyet , 28 Kasım 1938’de Ankara Sulh Hakimliği’nde açıldı.
5 Eylül 1938’de Mustafa Kemal Atatürk’ün el yazısıyla kaleme aldığı vasiyetnamenin içeriği şöyle:
“Malik olduğum bütün nukut ve hisse senetleriyle Çankaya’daki menkul ve gayrimenkul emvalimi Cumhuriyet Halk Partisi’ne atideki şartlarla terk ve vasiyet ediyorum:
1) Nukut ve hisse senetleri, şimdiki gibi, İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.
2) Her seneki nemadan, bana nisbetleri şerefi mahfuz kaldıkça, yaşadıkları müddetçe, Makbule’ye ayda bin, Afet’e 800, Sabiha Gökçen’e 600, Ülkü’ye 200 lira ve Rukiye ile Nebile’ye şimdiki yüzer lira verilecektir.
3) Sabiha Gökçen’e bir ev de alınabilecek ayrıca para verilecektir.
4) Makbule’nin yaşadığı müddetçe Çankaya’da oturduğu ev de emrinde kalacaktır.
5) İsmet İnönü’nün çocuklarına yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç olacakları yardım yapılacaktır.
6) Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil kurumlarına tahsis edilecektir.”
Vasiyetnamede açıkça tereke’nin belirlenmiş şartlarla Cumhuriyet Halk Partisi’ne bırakıldığı anlaşılıyor. Bu kadar sarih ifadeler olmasına rağmen 14 Aralık 1953 tarihli 6195 Sayılı kanunla ve daha sonra 1981 tarihli 2533 Sayılı kanunla söz konusu hisselerin Hazine’ye devredilme çabalarının başarısızlığı da bilinerek yeniden yapılan bu teşebbüs hukuki anlamda sonuç doğurabilir mi?
Sayın Cumhurbaşkanımızın önerisine uyarak biz de meseleyi dört ayrı disiplin içerisinde inceleyeceğiz.
1- Anayasa Hukuku Bağlamında:
1982 Anayasası’nın mülkiyet hakkını düzenleyen 35. maddesi şu hükmü ihtiva etmektedir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
Görüldüğü üzere maddenin ilk fıkrası mülkiyet hakkını, ikinci fıkrası ise mülkiyet hakkının sınırlanmasını düzenlemektedir.
Ayrıca Anayasa’nın 13. maddesi, mülkiyet hakkının da aralarında bulunduğu temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin hükümler ihtiva etmektedir. Bunların yanı sıra, Anayasa’nın 43, 44, 46, 47, 63, 73, 167 ve 168. maddeleri de (açıkça olmasa da) mülkiyet hakkının sınırlandırılması sonucunu doğuran hükümler ihtiva etmektedir.
Genel Olarak 1982 Anayasası’nın mülkiyet ve miras hakkını düzenleyen 35. maddesinin metni, 1961 Anayasası’nın mülkiyet ve miras hakkını düzenleyen 36. maddesinin metni ile aynıdır. Fakat 1982 Anayasası’nın mülkiyet hakkına bakışı, 1961 Anayasası’ndan oldukça farklıdır. 1982 Anayasası, kendisini oluşturan koşulların etkisiyle, birey/ devlet dengesinde ağırlığı devlete vermiş ve hakların sınırlanması açısından kanun koyucuya önemli yetkiler tanımış olmasına rağmen mülkiyet hakkı, 1961 Anayasası’ndan farklı olarak “sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler” arasında değil, “kişinin hakları ve ödevleri” arasında düzenlenmiştir.
1982 Anayasası’nda mülkiyetin “devletten önce de” mevcut olduğu belirtilerek hakkın kendisine, sınırlamadan daha öncelikli bir yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere 1982 Anayasası’nda mülkiyet hakkı birinci kuşak haklar sınıflandırmasına yükseltilmiştir. Kanun koyucunun bu hakka keyfi müdahalesi engellenmiştir.
Vasiyetname ile CHP mülkiyetine bırakılan hisse senetlerinin hazineye devredilmesi için ne 13. Maddede ne de 43, 44, 46, 47, 63, 73, 167 ve 168. maddelerde hiçbir gerekçe bulunmamaktadır.
11 Ekim 1963 tarihli ve 963/124 sayılı Anayasa Mahkemesi kararına göre –ki o zaman 1961 Anayasası yürürlükteydi ve mülkiyet hakkı birinci kuşak haklar arasında yer almamaktaydı- Atatürk’ün vasiyetini iptal etmek mülkiyet haklarına ve anayasaya açıkça aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Bu teşebbüsün yenilenmesi durumunda Anayasa Mahkemesi’nin bu içtihatını daha da güçlü sahiplenmesi gerekmektedir.
2- Uluslararası Hukuk Çerçevesinde:
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında mülkiyet hakkı Sözleşme’ye Ek 1 No.’lu Protokol ile düzenlenmiştir. Protokol’ün “Mülkiyetin Korunması” başlıklı 1. maddesi şu şekildedir: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”
Ek 1 No.’lu Protokol’ün 1. maddesi, mülkiyet hakkına sadece devlet ve diğer kamu tüzel kişileri tarafından yapılan müdahaleleri korumaktadır. O nedenle CHP’nin mülkiyetine karşı yapılacak bir kamu müdahalesi açıkça Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırıdır.
Olası bir hazineye geçirme işlemi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi bile kararları Türkiye için bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından hukuku uygun bulunmayacağı açıktır.
3- Medeni Hukuka Göre:
Vasiyetname, miras bırakanın son istek ve arzuları ile mirasının paylaşım esaslarını belirleyen yazılı belge veya sözlü beyandır.
Miras bırakan ölüme bağlı bir tasarrufla aşağıdaki işlemleri yapabilir:
Mirasçılardan biri veya bir kaçı mirasçılıktan çıkarılabilir (MK m.510),
Mirasçı atayabilir (MK m.516),
Mirasçılardan birine veya üçüncü bir kişiye belirli mal vasiyeti yapabilir (MK m. 517),
Koşullar ve yükümlülükler (mükellefiyetler) koyabilir (MK m.515), yedek mirasçı atayabilir (MK m. 520), art mirasçı atayabilir (MK m.521),
Vakıf kurulmasını vasiyet edebilir (MK m.526).
Vasiyetnamenin iptali şu sebeplerle dava konusu edilebilir:
Vasiyetname vasiyet edenin tasarruf ehliyeti bulunmadığı sırada yapılmışsa,
Vasiyetname yanılma, aldatma , korkutma veya zorlama sonucu yapılmışsa,
Vasiyetnamenin içeriği, bağlandığı koşullar veya yükümlülükler hukuka ve ahlaka aykırı ise,
Vasiyetname kanunda belirtilen şekil şartlarına aykırı yapılmış ise iptali istenebilir.
İptal davası, tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçı veya vasiyet alacaklısı tarafından açılabilir. İptal davası vasiyetnamenin tamamı veya bir kısmının iptaline ilişkin olarak açılabilir.
Medeni Kanunda vasiyetnamenin iptali davaları açısından üç çeşit hak düşürücü süre öngörülmüştür. Bunlar;
Davacının ölüme bağlı tasarrufu, iptal sebebini, kendisinin hak sahibi olduğunu öğrenmeden itibaren bir yıllık hak düşürücü olan ilk süredir. Bu bir yıllık hak düşürücü süre vasiyetname usulüne göre açılıp ilgililerine okunmadan işlemeye başlamaz.
İptal davası açma hakkı, herhalde vasiyetname açılma tarihi üzerinden iyi niyetli davalılara karşı on yıllık süre geçmekle düşer.
İptal davası açma hakkı, herhalde vasiyetname açılma tarihi üzerinden kötü niyetli davalılara karşı yirmi yıl geçmekle düşer.
Görüldüğü üzere vasiyetnamenin iptali ancak dava yoluyla mümkündür ve bunun için de belirli şartlar yer almaktadır. Zaten dava açma süresi de geçmiştir.
4- Siyasi Partiler Kanunu hükümleri uyarınca:
22/4/1983 tarihli 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun Siyasi Partilerin gelirlerini düzenlen birinci bölümünde siyasi partilerin ticari faaliyet yapmaları yasaklanmıştır.
Madde 67 (Ticari faaliyet, kredi ve borç alma yasağı )– Siyasi partiler ticari faaliyette bulunamazlar, kredi veya borç alamazlar.
Maddeden anlaşılacağı üzere bir siyasi partinin bir anonim ortaklığa üye olarak ticari faaliyet geliri elde etmesi açıkça hukuka aykırıdır.
Ancak vasiyetin 6. Maddesi “ Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil kurumlarına tahsis edilecektir.” diyerek CHP’nin İş Bankası’nın yıllık gelirinden pay almasını engellemiş tüm nemanın TDK ve TTK’ya bölüştürülmesini vasiyet etmiştir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nin mali denetiminde olan CHP’nin İş Bankası’nın hisse senetlerinden herhangi bir gelir elde etmesi mümkün değildir.
Sonuç olarak Atatürk’ün vasiyetinin iptaline yol açacak herhangi bir idari işlem açıkça kanunlara , bu sonuca yol açmak amacıyla çıkarılacak herhangi bir kanun da açıkça Anayasa’ya ve Uluslar arası antlaşmalara aykırı olacaktır.
Adnan Menderes ve Kenan Evren’in yapamadığını Recep Tayyip Erdoğan’ın hukuka uygun olarak yapması kanımızca mümkün değildir.
Av. Yusuf KARATAŞLI
15.05.2020