Avukatlık Kanunu'ndaki değişiklikler avukatlardan ne götürdü?

Avukatlık Kanunu'ndaki değişiklikler avukatlardan ne götürdü?

Avukatlık Kanunu'ndaki değişiklikler avukatlardan ne

götürdü?

        Baroların aylarca mücadele verdiği, bağımsızlıklarının törpülendiği, siyasallaştırıldığı Avukatlık Kanunu 15.07.2020 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Tabi ki çok hızlı bir şekilde cumhurbaşkanının istekleri doğrultusunda medyada zikredilen baroların yapısındaki değişikliklerin mecliste oylanması ve yürürlüğe girmesi tabiri caizse yangından mal kaçırırcasına gerçekleştirilmiştir. Barolar ve avukatlar özgürleştirilecek şeklindeki açıklamalar kanunun değiştirilmesi ile tam tersi baroları siyasallaştırmaya ve kutuplaştırılmaya yönlendirmiştir. Şimdi gelin bu değişiklikler avukatlara ve barolara ne getirmiş ve ne götürmüştür aşağıda kısaca inceleyelim.

       Türkiye'de ilk olarak 7 Temmuz 1969 tarihinde yürürlüğe giren 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ile “Türkiye Barolar Birliği” nin kurulması yasal olarak kabul edilmiştir. Avukatlık Kanununa göre barolar tüzel kişiliğe sahip olup, kendi kararlarını kendisi alabilen bölünmez bir bütünlüğe sahip olan kamu kuruluşudur. 15 Temmuz'da 7249 sayılı yasanın 16. Maddesi ile yapılan değişiklikle  beş bin avukattan fazla olan illerde iki binden fazla avukat bir araya gelerek il barosundan hariç kendi istediği baroyu istediği ad altında kurabileceklerdir. Yapılan en önemli değişiklik budur. Bu değişiklikle Türkiye’de 3 ilin barosundaki avukat sayısı 5 binin üzerinde olup bunlar İstanbul, Ankara ve İzmir barolarıdır. Bu değişiklikle esas amaçlanan, baroların hükümet yanlısı olmamasından ötürü, bu üç ilin barosunun en büyük baroya sahip olması ve en çok delegeyi çıkartmasından dolayı barolar birliği başkanının seçilmesinde etken olmasından kaynaklıdır. İki bin avukat ile bir baronun kurulabileceği bu değişiklikle hükümet yanlısı olan baroların kurulması ile karşıt görüşlü olan barolar kurulduğunda ulusal ve yerel konularda farklı açıklamalar ile karşı karşıya kalınacaktır. Bu durum her ne kadar "çok seslilik" bir demokrasi göstergesidir anlayışıyla yandaş medyada lanse edilse de bu durum çok seslilik olmayıp tüzel kuruluşlarda çok başlılıktır. Şayet kamu tüzel kuruluşlarında çok başlılık bağımsızlık oluşturur şeklinde düşünüldüğü an RTÜK, valilikler, Karayolları Müdürlüğü, MTA gibi bir çok kamu tüzel kuruluşunun da çok başlı olacağı düşünülebilir. Yani herhangi bir valilik makamının ikiye ayrılmasını isteyebiliriz, taleplerimizin reddedildiği değil kabul edileceği bir valilik kurabiliriz ki bu durum dahi bir il yönetiminde geri dönüşü olmayan facialara sebep olur. Baroları çoğaltmak ile valiliği, cumhurbaşkanlığını çoğaltmanın arasında bir fark yoktur.