AYM'DEN 69 GÜNLÜK HUKUK EĞITIMI SONRASI DENKLIK TALEBINE RET
Lisans Diplomasına Denklik Verilmemesi Nedeniyle Eğitim Hakkının İhlal Edilmediği
Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 23/2/2022 tarihinde, Ö. Z. (B. No: 2020/4244) başvurusunda, Anayasa’nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.
Olaylar
Başvurucu, Yükseköğretim Kurulunca (YÖK) ulusal düzeyde denklik verilen yurt dışındaki bir üniversitenin hukuk fakültesinden mezun olmuştur. Daha sonra YÖK tarafından başvurucunun lisans diplomasına, ülkede kaldığı sürenin hukuk eğitimi için yeterli olmadığı belirtilerek denklik verilmemiştir. Bunun üzerine başvurucu İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme, devam zorunluluğu gerektiren ve örgün eğitim veren hukuk fakültesi eğitimi için ülkede kalış süresinde "ciddi biçimde eksik bulunduğu" gerekçesiyle davanın reddine kadar vermiştir. Başvurucunun istinaf talebi Bölge İdare Mahkemesince reddedilmiştir.
İddialar
Başvurucu, yurt dışında bulunan ve YÖK tarafından tanınan bir üniversiteden alınan lisans diplomasına denklik verilmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle eğitim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Başvurucu, ilgili üniversiteyi devam zorunluluğu bulunmadığı için seçmiş olduğunu, ülkemizdeki birçok hukuk fakültesinde senato kararı ile devam zorunluluğu aranmadığını belirtmekte ise de başvurucunun denklik talebinde bulunduğu eğitim türünün örgün eğitim olduğu açıktır. "Yurtdışı Yükseköğretim Diplomaları Denklik Yönetmeliği"nde (Yönetmelik) örgün eğitime ve uzaktan eğitime ilişkin usul ve esaslar ayrı ayrı düzenlenmiş olup örgün eğitimde kural olarak öğrencilerin eğitim-öğretim süresince ders ve uygulamalara fiziken devam etme zorunluluğu bulunmaktadır. Bu bağlamda kaydolduğu üniversitede devam zorunluluğunun bulunmaması yahut ülkemizdeki birçok hukuk fakültesinde devam zorunluluğu aranmaması başvurucuya talep ettiği diploma denklik işlemlerinde örgün eğitim bakımından devam mecburiyetinden muaf tutulma hakkı vermez.
Başvurucu, denklik işlemlerinde YÖK tarafından nazara alınan devam mecburiyetine ilişkin kriterin öngörülemez olduğunu belirtmiş ve buna ilişkin olarak örnek yargı kararları sunmuştur. Nitekim söz konusu kararlar incelendiğinde YÖK'ün denklik kararlarını verirken öğrencilerin yurt dışında kalış sürelerini gözönünde bulundurduğu, mahkemelerin de -başvurucunun iddiasının aksine- davacıların yurt dışında kalma sürelerini gözettiği ve dava konusu idari işlemleri bu doğrultuda bir denetime tabi tuttuğu anlaşılmaktadır.
Yurt dışında kalış süresi bakımından yeterli sayılan gün sayısının tespiti konusunda ise mevzuatta bir hüküm bulunmamaktadır. Bununla birlikte devletin bu alanda geniş bir takdir yetkisinin bulunduğu dikkate alınmalıdır. YÖK tarafından başvurucunun yurt dışında eğitim gördüğü ülkede altmış dokuz gün kaldığı ve bu sürenin bir hukuk fakültesinde eğitim görmüş sayılmak bakımından yetersiz olduğu belirtilmiştir.
Başvurucunun devam ettiği program bir örgün eğitim programıdır ve tabi olduğu Yönetmelik'te yükseköğretim süresince kullanılan pasaportların asıllarının veya tasdikli suretlerinin talep edilebileceği kuralı bulunmaktadır. Bu husus idarenin takdir payı ile birlikte değerlendirildiğinde Yönetmelik'te başvurucunun yurt dışında kalış süresinin ayrıca değerlendirmeye tabi tutulacağının belirtilmemiş olması ilgili düzenleme yönünden bir öngörülebilirlik sorunu doğurmamaktadır.
Mahkemelerin farklı davaların koşullarında değişen kararlar vermiş olması diğer unsurlarla birlikte ele alındığında yasal yükümlülüklerini yerine getirmeyen başvurucuya diplomasına denklik alma hakkı bahşetmeyecektir. Başvurucunun diploma denklik talebinin reddine ilişkin kararın ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır. İlk derece mahkemesinin gerekçeleri, başvurucunun eğitim hakkına yapılan müdahale için ilgili ve yeterlidir.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle eğitim hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Ö. Z. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2020/4244) |
|
Karar Tarihi: 23/2/2022 |
R.G. Tarih ve Sayı: 19/7/2022-31897 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Fatma Gülbin ÖZCÜRE |
Başvurucu |
: |
Ö. Z. |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; yurt dışında bulunan ve Yükseköğretim Kurulu tarafından tanınan bir üniversiteden alınan lisans diplomasına denklik verilmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle eğitim ve mülkiyet haklarının, bu işleme karşı açılan davaya bakan mahkemeye talimat verildiğinden bahisle davada adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/1/2020 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve ekleri ile tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesinde mübaşir olarak görev yapmaktadır.
A. Başvuruya Konu Davadan Önceki Süreç
10. Başvurucu 11/6/2015 tarihinde Yükseköğretim Kuruluna (YÖK) bir dilekçe yazarak Anadolu Üniversitesi Adalet Ön Lisans Programı mezunu olduğunu, Kosova'da bir yükseköğretim kurumu olan Iliria Kraliyet Üniversitesi (Iliria Royal University) Hukuk Fakültesinde eğitimini lisans düzeyine tamamlamak istediğini belirterek anılan Üniversitenin YÖK tarafından tanınırlığının bulunup bulunmadığını sormuştur.
11. YÖK başvurucunun dilekçesine 11/6/2015 tarihinde cevap vermiştir. Verilen cevapta, Kurullarında bulunan uluslararası listelerde anılan Üniversitenin yer aldığı ve tanındığı, yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından örgün eğitim yoluyla alınacak diplomaların denklik işleminin 6/11/2010 tarihli ve 27751 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Yurtdışı Yükseköğretim Diplomaları Denklik Yönetmeliği (Yönetmelik) (6/11/2010 tarihli Yönetmelik) hükümleri uyarınca yapılacağı belirtilmiştir.
12. Başvurucu, YÖK'ün verdiği 11/6/2015 tarihli yazılı cevabı dikkate alarak 15/9/2015 tarihinde Iliria Kraliyet Üniversitesi Hukuk Fakültesine kaydını yaptırmıştır. Ön lisans eğitimi sebebiyle muaf olduğu dersler dışındaki dersleri alarak 2/3/2018 tarihinde Iliria Kraliyet Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olan başvurucu 12/10/2018 tarihinde diplomasına denklik verilmesi talebiyle YÖK'e başvuru yapmıştır.
13. YÖK başvurucunun hukuk alanındaki lisans eğitimi kazanımlarının elde edilebilmesi için gerekli olan eğitime devam süresinin, başka bir ifade ile ilgili ülkede kalış süresinin yetersiz olduğu sonucuna ulaşarak 21/11/2018 tarihinde denklik verilmesine ilişkin talebinin reddine karar vermiştir.
B. Başvuruya Konu Dava Süreci
14. Başvurucu, ret işleminin iptali istemiyle 1/2/2019 tarihinde dava açmıştır. Ankara 10. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 17/6/2019 tarihli kararında, Yurtdışı Yükseköğretim6/11/2010 tarihli yönetmelik hükümleri uyarınca denklik başvurularında lisans eğitiminin düzeyi ve içeriğine yönelik olarak YÖK tarafından inceleme ve değerlendirme yapıldığını, bu kapsamda başvuru sahiplerinin yurt dışında kaldığı sürenin de dikkate alınacağının tartışmasız olduğunu ifade etmiştir. Başvurucunun yurt dışında kaldığı sürenin altmış dokuz gün olduğu hususunda bir tereddüt bulunmadığını belirten Mahkeme, devam zorunluluğu gerektiren ve örgün eğitim veren hukuk fakültesi eğitimi için "ülkede kalış süresinde ciddi biçimde eksik bulunduğu" gerekçesiyle davanın reddine kadar vermiştir.
15. Başvurucu 17/6/2019 tarihli mahkeme kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde başvurucu; ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararın yerleşik Danıştay içtihatlarına, uluslararası sözleşmelere, kanun ve yönetmeliklere aykırı olduğunu, idarenin takdir yetkisini kullanırken objektif ilke ve kurallara riayet etmesi gerektiğini belirtmiştir. Uyuşmazlığa tatbik edilecek norm olarak Mahkemenin 5/12/2017 tarihli ve 30261 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Yurtdışı Yükseköğretim Diplomaları Tanıma ve Denklik Yönetmeliği (5/12/2017 tarihli Yönetmelik) hükümlerini dikkate aldığını belirten başvurucu, anılan Yönetmelik'in 7. maddesinin (6) numaralı fıkrasının (d) bendinde öğrenime devam süresinin tespitinde Türkiye'deki ilgili yüksek öğretim mevzuatının esas alınacağının belirtildiğini, bu bağlamda üniversitelerin senato kararlarıyla öğrenime katılmadaki süreleri belirlediğini, bu hususta ülke genelinde yeknesak bir uygulama olmadığını, ülke genelinde üniversiteler arasındaki bu uygulama farklılığı sebebiyle yurt dışında eğitim alan öğrencilerin eğitim aldıkları ülkede ne kadar kalmaları gerektiği konusunda bir belirlilik ve öngörülebilirlik bulunmadığını belirterek yapılacak istinaf incelemesi neticesinde ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
16. Başvurucunun istinaf istemi, Bölge İdare Mahkemesince mahkeme kararının dayandığı gerekçenin usul ve hukuka uygun bulunmuş olması sebebiyle reddedilmiştir.
17. Nihai karar başvurucuya 31/12/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 24/1/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 6/11/2010 tarihli Yönetmelik'in "Başvuru usulü ve aranacak belgeler" kenar başlıklı 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (g) bendi şöyledir:
"Denkliği talep edilen yükseköğretim süresince kullanılan pasaportların asılları veya giriş-çıkış tarihlerinin ve işlem gören sayfaları havi okunaklı Türk Dış Temsilcilikleri ya da noter tarafından onaylanmış sureti"
20. 6/11/2010 tarihli Yönetmelik'in "İnceleme ve değerlendirme usul ve esasları" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1) Başvurular aşağıda belirlenen ilkeler çerçevesinde incelenir:
a) Belgelerin asıl ve gerçeğe uygun olup olmadığı, üzerinde kazıntı, silinti ve benzeri tahrifatın bulunup bulunmadığı,
b) Belgelerin başvuran kişiye ait olup olmadığı,
c) Diplomayı veren yükseköğretim kurumunun ve eğitimin yapıldığı programın öncelikle faaliyet gösterdiği ülke yetkili makamlarınca diploma vermeye yetkili bir kurum olarak tanınması, akreditasyon ya da kalite güvencesi kuruluşları tarafından akredite edilmiş olması ve Kurul tarafından tanınması halinde; denkliği talep edilen yükseköğretim programının eğitim düzeyi, mezuniyet için gereken ulusal kredi ve/veya AKTS toplamı, kazanılması gereken bilgi, beceri ve yetkinlik açısından Türk yükseköğretim programına eşdeğer olup olmadığı, Türk yükseköğretiminde aynı veya benzer bir program bulunmuyor ise bu bentte sayılan diğer şartların sağlanması halinde eğitim düzeyi açısından Türk yükseköğretimine eşdeğer olup olmadığı incelenir, unvan kullanılması gerektiği durumlarda Yükseköğretim Kanununun 43 üncü maddesi gereğince inceleme yapılır.
(2) Komisyonca gerekli görülmesi halinde diplomanın uluslararası düzeyde veya ikili anlaşmalarla tanınan bir üniversiteden alınmış olmasına rağmen mezuniyet diploması ve diğer belgelerinin gerçek olup olmadığı, eğitim programının türü, niteliği, düzeyi konusunda başvuru sahibinden, ilgili yükseköğretim kurumundan veya ilgili ülke yetkili makamlarından 4 üncü maddede belirtilen belgeler dışında da bilgi ve belge istenebilir."
21. 6/11/2010 tarihli Yönetmelik'in "İnceleme sonucu yapılacak işlemler" kenar başlıklı 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e), (f) ve (g) bentleri şöyledir:
" e) Yapılan inceleme sonucu denkliği talep edilen yükseköğretim programının Türk yükseköğretim programına eşdeğer görülmemesi halinde diploma denklik talebi, gerekçesi belirtilmek suretiyle reddedilir.
f) Diploma alınan programın Türkiye Cumhuriyetinin varlığı ve bağımsızlığı ve milletin ve ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği aleyhinde unsurlar taşıması halinde alınan diplomalara denklik verilmez.
g) Belgelerin asıl ve gerçeğe uygun olmadığı, üzerinde tahrifat yapıldığı ve belgelerin kişiye ait olmadığı tespit edildiğinde denklik işlemi yapılmaz ve bu kişiler hakkında yasal işlem yapılmak üzere Cumhuriyet Başsavcılıklarına suç duyurusunda bulunulur."
22. 5/12/2017 tarihli Yönetmelik'in "Başvuru usulü ve aranacak belgeler" kenar başlıklı 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi ile "Mezuniyet tanıma belgesi ve diploma denklik belgesi başvurularının incelenmesi" kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi şöyledir:
"Türkiye Cumhuriyeti uyruklu başvuru sahiplerinden yükseköğrenim süresince kullanılan pasaportların asılları veya giriş-çıkış tarihlerini gösteren ve işlem gören sayfalarının Türkiye Cumhuriyeti noterleri ya da Türkiye Cumhuriyeti Dış Temsilcilikleri tarafından onaylanmış okunaklı sureti ile il emniyet müdürlüğünden alınmış giriş-çıkış belgesi; çift uyruklu başvuru sahiplerinin öğrenim süresince öğrenim gördüğü ülkede yaşıyor olduğunu gösterir belge."
"Belgelerin asıllığı, gerçeğe uygunluğu, üzerinde kazıntı, silinti ve benzeri tahrifatın bulunup bulunmadığı, belgelerin başvuran kişiye ait olup olmadığı, kişinin ilgili ülkede kalıp kalmadığı, pasaport bilgileri ve ülkeye giriş-çıkış dökümlerinin uygunluğu,"
23. 5/12/2017 tarihli Yönetmelik'in "Mezuniyet Tanıma Belgesi ve Diploma Denklik Belgesi Başvurularının İncelenmesi Sonucu Yapılacak İşlemler" başlıklı 7. maddesinin (6) numaralı fıkrasının (d) bendi şöyledir:
"Diploma denklik başvuruları aşağıda belirtilen hâllerde reddedilir:
...
Öğrenim süresince kullanılan pasaportun/pasaportların ve il emniyet müdürlüğünden alınan giriş-çıkış dökümünün incelenmesi sonucunda her bir eğitim-öğretim dönemi için öğrenim görülen ülkedeki bulunma süresinde eksiklik tespit edilenlerin başvuruları reddedilir. Öğrenime devam süresinin tespitinde Türkiye’deki ilgili yükseköğretim mevzuatı esas alınır."
24. 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun "Tanımlar" kenar başlıklı 3. maddesinin "Yüksek öğretim eğitim türleri" alt başlıklı (u) bendi şöyledir:
"u) Yükseköğretim Eğitim Türleri: Yükseköğretimde eğitim - öğretim türleri örgün, açık, dışarıdan (ekstern) ve yaygın eğitimdir.
(1) Örgün Eğitim: Öğrencilerin, eğitim - öğretim süresince ders ve uygulamalara devam etme zorunluluğunda oldukları bir eğitim - öğretim türüdür.
(2) Açık Eğitim: Öğrencilere radyo, televizyon ve eğitim araçları vasıtasıyla yapılan bir eğitim - öğretim türüdür.
(3) Dışarıdan Eğitim (Ekstern Eğitim): Yükseköğretimin belirli dallarında, devam zorunluluğu olmaksızın sadece yarı yıl içi ve sonu sınavlarına katılma zorunluluğu bulunan bir eğitim - öğretim türüdür. Bu eğitimi izleyen öğrenciler ortak zorunlu dersler ile gerekli görülen bazı dersleri, ilgili yükseköğretim kurumlarınca mesai saatleri dışındaki uygun saatlerde düzenlenecek derslerde alırlar.
(4) Yaygın Eğitim: Toplumun her kesimine ve değişik alanlarda bilgi ve beceri kazandırma amacı güden bir eğitim - öğretim türüdür. "
25. 2547 sayılı Kanun'un "Diploma alma, ders kredilerinin hesaplanması, öğrencilik haklarından yararlanma ve sınavlar" kenar başlıklı 44. maddesinin (b) fıkrası şöyledir:
"Yükseköğretim kurumlarında, öğretim faaliyetlerinin üç dönemi aşmamak üzere yıl içinde kaç döneme ayrılarak sürdürüleceği; her bir dönemde alınması gereken asgari ve azami kredi miktarları; her bir diploma programının diplomayı almayı hak eden kişiye kazandıracağı bilgi, beceri ve yetkinliklerin neler olacağı ve bunların ölçme ve değerlendirmelerinin nasıl yapılacağı; hazırlık sınıfı veya başka yollarla yabancı dil yeterliliğinin nasıl kazandırılacağı ve yabancı dil bilgi düzeyinin nasıl ölçüleceği; kayıt, devam, uygulama, tez ve teorik ders içerikleri, ön şartlı dersler, sınav çeşitleri ve bunların ders başarı notuna katkısı; öğrencilerin mezuniyet sonrası istihdamına ilişkin olarak bilgi, görüş ve tecrübelerine ihtiyaç duyulan kişileri ifade eden dış paydaşların diploma programlarına ilişkin değerlendirmelerinin alınması; diğer yurt içi ve yurt dışı yükseköğretim kurumlarından alınan derslerin kredilerinin intibakının sağlanması; ilgili programın tamamlanmasına yönelik önceden kazanılmış yeterliliklerin tanınması; farklı diploma programlarından bazı derslerin alınmasıyla yandal veya çift anadal yapılması; diploma alınabilmesi için, uygulama, teorik, uzaktan veya açıköğretim özellikleri ile eğitim öğretimin devamına ilişkin diğer hususlar, Yükseköğretim Kurulunun bu konularda belirlediği temel ilkelere uygun olarak yükseköğretim kurumları senatoları tarafından belirlenir. "
26. Danıştay Sekizinci Dairesi, Kosova Iliria Koleji Hukuk Fakültesi mezunu davacının diplomasına denklik verilmesi konusundaki talebi hakkında YÖK tarafından zımni ret kararı verilmesinin iptali talebiyle açılan davada temyiz mahkemesi sıfatıyla inceleme yapmıştır. İlk derece mahkemesi, davacının 2015-2017 yılları arasında söz konusu okulda eğitim gördüğünü, davacının ilgili tarihler arasında altmış bir gün olan eğitime devam süresinin lisans derecesi elde etmek için yetersiz olduğunu belirterek davanın reddine karar vermiştir. Karar hakkında bölge idare mahkemesi tarafından istinaf talebinin reddine karar verilmesinin ardından temyiz talebi üzerine inceleme yapan Daire, ilk derece mahkemesince verilen ret kararını usul ve hukuka uygun olduğu gerekçesiyle onamıştır (Danıştay Sekizinci Dairesi, 27/1/2021, E.2020/7025, K.2021/407).
27. Benzer bir olayda Makedonya Fon Üniversitesi (First Private University) Hukuk Fakültesi mezunu olan davacı, diplomasına denklik verilmesi için yapmış olduğu başvurunun kalış süresi ile ilgili şartı taşımaması sebebiyle reddi üzerine iptal davası açmıştır. Davacının iki yıllık eğitim süresi boyunca 187 gün Makedonya'da bulunduğu, kalış süresinin eğitimi için makul olduğu anlaşılarak dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Karar, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi incelemesinden geçerek kesinleşmiştir (Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi, 23/9/2019, E.2019/1867, K.2019/2288).
B. Uluslararası Hukuk
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) eğitim hakkını, bilgiye ulaşmak ve entelektüel gelişim için belirli bir zamanda var olan eğitim kurumlarına erişim hakkı olarak tanımlamaktadır. Bununla birlikte eğitim hakkının aynı zamanda alınan eğitimden yararlanma hakkını da kapsadığını belirten AİHM, akit devlette yürürlükte olan kurallara uygun olarak yurt dışında tamamlanan eğitimin yeterlilik yoluyla, resmî olarak tanınmasını da eğitim hakkı kapsamında inceleneceğini karara bağlamıştır (Kök/Türkiye, B. No: 1855/02, 19/10/2006, § 60; Belgian linguistic case, §§ 3-5).
29. AİHM Chevrol/Fransa (B. No: 49636/99, 13/2/2003) kararında, Cezayir'de tıp eğitimi alan Fransız vatandaşı başvurucunun tabip olarak Fransa'da profesyonel faaliyette bulunabilmek için tabipler tarafından oluşturulan bir derneğe üye olmak için talepte bulunmuştur. Başvurucunun bu talebi, aldığı tıp eğitiminin Fransa'da verilen tıp eğitimi ile aynı vasıfları taşımadığı belirtilerek reddedilmiştir. Başvurucu; Fransa'da tabip olarak görev yapmak için iki koşul bulunduğunu, koşullardan ilkinin Fransız vatandaşı olmaya ilişkin olup bu koşulu sağladığını, diğer koşulun ise geçerli bir tıp diplomasına sahip olma olduğunu belirterek ve Fransa ile Cezayir arasında akdedilen 1962 tarihli protokolü de hatırlatarak karara itiraz etmiştir. Fransa ile Cezayir arasında akdedilen protokol uyarınca her iki ülkeden alınan akademik diplomalar karşılıklı olarak geçerli sayılmaktadır. Başvurucunun itirazları reddedilmiştir.
30. AİHM, kararda öncelikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin mevcut uyuşmazlık yönünden uygulanabilirliğini ele almıştır. AİHM, yürürlükte olan uluslararası bir sözleşme tarafından tanınan medeni hakların Sözleşme'nin korumasından yararlanacağını belirtmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Anayasa Mahkemesinin 23/2/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu; 2018 yılı idare ve faaliyet raporunda açık olarak görüleceği üzere nihai karar mercii olan istinaf mahkemesinin başkanına 16/11/2018 ve 7/12/2018 tarihlerinde mevzuat ve denklik davaları hakkında YÖK'ün konu ile ilgili birimleri tarafından bilgi verildiğinin açık olduğunu, hiçbir merci yahut makamın mahkemelere talimat veremeyeceğini ve telkinde bulunamayacağını belirterek anılan bilgilendirme sebebiyle tarafsız ve bağımsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
2. Adil Yargılanma Hakkının Uyuşmazlığa Uygulanabilirliği
33. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
34. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
35. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
36. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak hakkın kapsamı düzenlenmemiştir. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesine göre "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı metne dahil" edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin "adil yargılanma hakkına sahip olduğu" ibaresinin eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 53). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve buna ilişkin AİHM içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, § 22).
37. Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri sürebileceği tüm hak ve yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkını güvenceye almamaktadır. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için ya başvurucunun medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerekir. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).
38. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı suç isnadına bağlı yargılamaların yanında bir kimsenin medeni hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasıyla ilgili yargılamalarda da uygulanır. Anayasa'nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni meselelerde uygulanabilmesi için ortada hukuk düzeni tarafından kişiye tanınmış veya en azından savunulabilir temeli bulunan bir hakkın bulunması gerekir. Bu hakkın Anayasa'da doğrudan veya dolaylı olarak tanımlanan ve güvence altına alınan bir hakka ilişkin olması zorunlu değildir. Bu bakımdan kanunla kişilere tanınan ve savunulabilir bir temeli bulunan hak ve ayrıcalıklar da -mahkemelerde ileri sürülebilmesi koşuluyla- Anayasa'nın 36. maddesi bağlamında hak kavramına dâhildir (bazı farklarla birlikte bkz. Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem, B. No: 2015/7942, 28/5/2019, § 28; M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 67).
39. Bir hakkın bulunup bulunmadığının tespitinde hakkın tanınması hususunda yetkili otoritelere takdir yetkisi verilip verilmediği de büyük önem taşımaktadır. Bir hakkın kişiye tanınıp tanınmaması hususunda yetkili otoritelere mutlak takdir yetkisi verilmiş ise Anayasa'nın 36. maddesi bağlamında adil yargılanma hakkının kapsamına giren bir hakkın varlığından söz edilemeyecektir (Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem, § 29). Ayrıca bu hakka ilişkin olarak ilgili kişinin menfaatini etkileyen bir uyuşmazlık mevcut olmalıdır. Bu uyuşmazlık ihtilaf konusu hakkın tespiti ve bu haktan yararlanılması bakımından belirleyici bir nitelik arz etmelidir (Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem, § 28). Son olarak söz konusu hakkın medeni karakterli olması gerekir. Devletin egemenlik yetkisinin çekirdek alanına ilişkin haklar adil yargılanma hakkının kapsamına girmez.
40. Anayasa Mahkemesi Travnik Üniversitesi (B. No: 2017/33627, 19/11/2020) kararında; yurt dışındaki bir üniversitenin tanınmasının kaldırılmasına ilişkin işleme karşı açılan davada hukuka aykırı karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak uyuşmazlığın özünün devletin yabancı bir üniversiteyi tanıyıp tanımamasına ilişkin yetkisinin kullanımıyla ilgili olduğunu, bu itibarla devletin mutlak egemenlik yetkisiyle doğrudan bağlantılı görülen yabancı bir üniversitenin tanınmamasıyla ilgili uyuşmazlığın medeni hak ve yükümlülük kapsamında değerlendirilemeyeceği belirterek konu bakımından yetkisizlik kararı vermiştir.
41. AİHM'in Sözleşme’nin 6. maddesine dair benimsediği dinamik yorum anlayışı medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili soyut bir tanımlama yapmaktan kaçınmasına neden olmaktadır. Medeni hak ve yükümlülük kavramı, ilke olarak özel hukuk davalarını Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması altına almaktadır fakat AİHM, geliştirdiği içtihatla -özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar yanında- kamu hukuku özellikleri ağır basan, devlet ile birey arasındaki uyuşmazlıkları da medeni hak ve yükümlülük kavramına dâhil etmekte ve 6. maddenin kapsamına girdiğini ortaya koymaktadır (İsmail Taşpınar, B. No: 2013/3912, 6/2/2014, § 23).
42. Adil yargılanma hakkının bir insan hakkı olarak kavranmasının bir sonucu olarak AİHM’in geliştirdiği içtihatlar ile medeni hak ve yükümlülükler deyiminin kapsamını genişletmesinin en önemli sonucu adil yargılanma hakkının norm alanının genişlemesi olmuştur. Adil yargılanma hakkının norm alanının genişlemesinin bir sonucu olarak bireyler sahip olduklarını iddia ettikleri tüm yasal hak ve yükümlülükleri talep edebilir, aynı zamanda devletin bu hak ve yükümlülüklere yaptığı her türlü müdahaleye yargı önünde itiraz edebilirler (İsmail Taşpınar, § 24).
43. Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde de AİHM’in medeni hak ve yükümlülükler deyiminin kapsamını genişletme eğilimi gözönüne alınmalıdır. AİHM medeni hak ve yükümlülükler deyimini, hangi hukuk alanına girdiğine ve devletin müdahale edip etmediğine bakmaksızın bir kişinin sahip olduğu savunulabilecek hak ve yükümlülükleri kapsayacak şekilde genişletme eğilimindedir (İsmail Taşpınar, § 26).
44. Eldeki uyuşmazlık yönünden ise başvuruya konu meselenin yabancı bir üniversitenin tanınmasına ilişkin olmadığı, devlet tarafından tanınan bir üniversitenin verdiği diplomaya -başvurucunun bazı koşulları sağlamadığı gerekçesiyle- ülke içinde denklik verilmemesine dair olduğu anlaşılmıştır. Bu itibarla başvurucunun mezun olduğu üniversiteden almış olduğu lisans diplomasına denklik verilmesi konusunda hukuk düzeni tarafından bireylere tanınmış bir hakkın bulunduğu görülmektedir. Bu bağlamda somut olay Travnik Üniversitesi kararındaki koşullardan ayrıldığından söz konusu uyuşmazlığın medeni hak ve yükümlülük kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
3. Değerlendirme
45. Mahkemelerin tarafsızlığı kavramı, görülecek davalar karşısında bizzat mahkemenin kurumsal yapısı ile davaya bakmakla görevli hâkimin tutumu üzerinden açıklanmaktadır. Öncelikle mahkemelerin kuruluşu ve yapılanmasıyla ilgili yasal ve idari düzenlemelerin tarafsız olmadığı izlenimini vermemesi gerekir. Esasında kurumsal tarafsızlık, mahkemelerin bağımsızlığı ile bağlantılı bir konudur. Tarafsızlık için öncelikle bağımsızlık ön koşulu gerçekleşmeli ve ek olarak kurumsal yönden de taraf görüntüsü verecek bir yapılanma oluşmamalıdır (Mehmet Hasan Altan (2) [GK], 2016/23672 11/1/2018, § 168).
46. Mahkemelerin tarafsızlığını ifade eden ikinci unsur, hâkimlerin görülecek davaya ilişkin öznel tutumlarıyla ilgilidir. Davaya bakacak olan hâkimin davanın taraflarına karşı eşit, yansız ve ön yargısız olması, hiçbir telkin ve baskı altında kalmadan hukuk kuralları çerçevesinde vicdani kanaatine göre karar vermesi gerekir. Aksi yöndeki davranışlar ise hukuk düzenince disiplin ve ceza hukuku alanındaki yaptırımlara tabi kılınmıştır (Mehmet Hasan Altan (2), § 169).
47. Başvurucunun sunduğu bilgi ve belgelerden denklik verilmesine ilişkin mevzuat ve denklik davaları konusunda YÖK bünyesindeki ilgili birimlerce istinaf yargılamasını yürüten mahkeme başkanının da aralarında bulunduğu bir grup resmî ve/veya sivil kişiye bilgilendirme yapıldığı anlaşılmaktadır.
48. Modern yaşamın her alanında olduğu gibi yükseköğretim alanına ilişkin mevzuat da giderek çoğalmakta ve karmaşıklaşmaktadır. Üstelik Türk öğrencilerin dünyanın hemen her ülkesinde son derece geniş bir yelpazede faaliyette bulunan yükseköğretim kurumlarına devam ettikleri gözetildiğinde devletin bu alana ilişkin politikasındaki çeşitlenme karmaşıklığı daha da artırmaktadır. Bu sebeple hâkimlerin değişen mevzuatı takip etmeleri, ilgili oldukları meselelere ilişkin Türkiye'deki ve dünyadaki gelişmeleri izlemeleri, meselelerin uzmanları ile bir araya gelmeleri görev alanlarına ilişkin görgü ve bilgilerini artırma çabalarının ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır. Anayasa Mahkemesinin kanaatine göre istinaf yargılamasını yürüten çok sayıda hâkimin sırf şeffaf bir çalışma toplantısına katılmaları ne taraf görüntüsü verecek bir yapılanma olarak ne de tarafsız olmadığı izleniminin verilmesi olarak kabul edilebilir. Böyle bir kabul için çok daha ciddi bilgi ve olgulara ihtiyaç vardır.
49. Öte yandan bireysel başvuru dosyasına başvurucu tarafından sunulan evraklardan söz konusu bilgilendirmenin özel olarak başvurucunun yargılamasına ilişkin olmayıp genel nitelikte olduğu görülmüştür. Başvurucunun da toplantının bilhassa kendi dosyasına ilişkin olduğu yönünde bir iddiası bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesine sunulan belgelerden çıkan sonuca göre başvurucunun davasına bakan hâkimin davanın taraflarına karşı eşit, yansız ve ön yargısız olmasını engelleyecek şekilde telkin ve baskı altında kaldığı sonucuna ulaşılması mümkün olmamıştır.
50. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Bölge İdare Mahkemesi tarafından yapılan yargılamanın bağımsız ve tarafsız olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
52. Denklik talebi reddolunan başvurucu; diploması sayesinde ileride ifa etmek istediği avukatlık mesleğini icra edemeyeceğini, bu sebeple ret kararının mülkiyet hakkını da ihlal ettiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
53. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).
54. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).
55. Bu bağlamda somut olay nazarında denkliği talep edilen hukuk fakültesi diplomasının başlı başına mameleki değer arz etmediği, bununla birlikte geçerli bir hukuk fakültesi diplomasının avukatlık mesleğinin ifası için ön koşul olduğu açıktır. Öte yandan derece mahkemesi başvurucunun davasını devam zorunluluğuna gerektiği şekilde riayet etmediği gerekçesiyle reddetmiştir.
56. Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37). Başvurucunun diplomasına denklik verilebilmesi yönünden hukuki düzenlemelerle öngörülmüş standartları karşılayamadığı, davasının bu sebebe dayalı olarak reddedildiği anlaşıldığından başvurucunun diploma denkliği verilmesi hususunda meşru beklentisi bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Eğitim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
58. Başvurucu; Iliria Kraliyet Üniversitesi Hukuk Fakültesine kaydını yaptırmadan önce YÖK ile yazışma yaptığını, ilgili Üniversitenin denkliğinin bulunup bulunmadığını sorduğunu, YÖK tarafından verilen yazılı cevabın olumlu olduğunu ve denklik işlemleri bakımından 6/11/2010 tarihli Yönetmelik'e tabi olacağının belirtildiğini ifade etmiştir. Söz konusu Yönetmelik'te denklik için yurt dışında kalış süresinin dikkate alınacağına ilişkin bir hükmün bulunmadığını belirten başvurucu, bu noktadan hareketle diploma denklik incelemesi bakımından yurt dışında kalış süresinin dikkate alınmasının hukuki belirlilik ve güvenlik ilkesine aykırılık teşkil ettiğini iddia etmiştir. Başvurucu, yargılama mercileri tarafından 6/11/2010 tarihli Yönetmelik'in yürürlükte olduğu dönemde diploma denklik işlemleri için yurt dışında kalış süresinin dikkate alınmadığı çok sayıda karar verildiği hâlde kendisi hakkında farklı karar verilmesinin eşitlik ilkesine aykırılık teşkil ettiğini ileri sürmüştür. İddialarına istinaf mahkemesi kararının gerekçesiz olduğunu da ekleyen başvurucu; adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini, bireysel başvuruya konu ettiği nihai karar ile eğitim hakkının ve avukatlık mesleğini ifa edememesi dolayısıyla da çalışma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
59. Bakanlık görüşünde öncelikle Anayasa Mahkemesinin Y.B. (B. No: 2014/4792, 6/12/2017) kararına atıf yapılarak başka ülkelerden alınan diplomaların resmen geçerli sayılabilmesi için belirli koşullar aranmasının ve bu sebeple denklik verilmesi konusundaki talebin YÖK tarafından reddedilmesinin eğitim hakkına müdahale teşkil etmeyeceği ileri sürülmektedir. Müdahalenin mevcudiyetinin kabul edilmesi durumunda Bakanlık, müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 42. maddelerinde öngörülen şartlara uygun olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir. Buna göre yurt dışında kalış süresinin belirlenmesi açısından pasaport sayfasının istenmesinin uzun zamandır süregelen bir uygulama olduğunu, başvurucunun Kosova'da eğitim görmeye başladığı 2015 yılında yürürlükte bulunan 6/11/2010 tarihli Yönetmelik'in ve ardından yürürlüğe giren 5/12/2017 tarihli Yönetmelik'in bu konuda düzenleme içerdiğini ifade etmektedir.
60. Bakanlık, YÖK tarafından yapılan denklik incelemesi yönünden eğitim düzeyi ve içeriği arasında farklılık bulunup bulunmadığına ilişkin inceleme yapıldığını belirtmekte ve bu yönde yapılan incelemenin eğitimin süresini de kapsadığını iddia etmektedir. Bir eğitim-öğretim yarı yılının on dört hafta olarak kabul edilmesi hâlinde ve asgari oran olan %70'in hesaplanması sonucunda, hukuk fakültesi açısından verilecek eğitimin bir dönemde en az kırk dokuz iş günü, bir yılda ise doksan sekiz iş günü olduğunu ileri süren Bakanlık; başka bir ülkede yer alan bir üniversite tarafından, öngörülen bu asgari süreden çok daha kısa sürede eğitim verilmiş olması hâlinde eğitimler arasında içerik açısından fark olup olmadığına dair değerlendirme yapmanın devletin yetkisinde olduğunu ifade etmekte ve bu doğrultuda eğitimin içeriğinin aynı olup olmaması açısından yapılan denetimin meşru amaç taşıdığını ve demokratik toplumda gerekli olduğunu değerlendirmektedir.
2. Değerlendirme
61. Anayasa'nın 42. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz."
62. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
63. Başvurucu; eğitim hakkının yanı sıra çalışma hakkının, eşitlik ilkesinin, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Bununla birlikte çalışma hakkı ve eşitlik ilkesi konusundaki şikâyetler benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defa incelenmiştir.
64. Buna göre bireyin dilediği alanda çalışma özgürlüğü ve çalışma hakkı Anayasa’nın 48. ve 49. maddelerinde güvence altına alınmış olmakla birlikte Sözleşme’de düzenlenen haklardan değildir. Bu durumda çalışma hakkının ihlali iddiası Sözleşme’nin ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına girmemektedir (Benzer yöndeki karar için bkz. Mahir Akarsu, B. No: 2012/1096, 20/2/2014, §§ 42-45). Bu sebeple belirtilen şikâyet yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
65. Başvurucu, yargılama mercileri tarafından verilmiş 6/11/2010 tarihli Yönetmelik'in yürürlükte olduğu dönemde diploma denklik işlemleri için yurt dışında kalış süresinin dikkate alınmaması gerektiği konusunda çok sayıda karar olmasına rağmen hakkında yürütülen yargılamada bu kriterin esas alınmasının eşitlik ilkesine aykırılık teşkil ettiğini ileri sürmektedir. Ayrımcılık iddiasının incelenebilmesi için başvurucunun kendisiyle benzer durumdaki kişilere yönelik farklı uygulamaların meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayrımcı bir nedene dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 50).
66. Başvurucu, birbiriyle uyuşmayan mahkeme kararlarının bulunduğunu belirterek hukuki belirlilik veya güvenlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, daha önceki bir kararında uyuşmazlıkların veya olayların birbirinden farklılık göstermesinin ayrı görülen davaların sonucunda verilen kararlardaki farklılaşan değerlendirmeleri haklı göstereceğini ve aynı konuda verilmiş çelişen hükümlerden bahsedilemeyeceğini ifade etmiştir. Bununla beraber benzer olaylar çerçevesinde verilen mahkeme kararlarında görülebilecek tutarsızlıklar -hukuki belirsizlik oluşturmaları nedeniyle- Anayasa Mahkemesinin yapacağı incelemede dikkate alınmaktadır (Türkan Bal [GK], B. No: 2013/6932, 6/1/2015, §§ 57, 63). Somut başvuruda ise başvurucu, iddialarını soyutluktan çıkartabilmiş, uyuşmazlıkları ve olayları aynı olan davalarda haklı görülmesi mümkün olmayan ve hukuki belirsizliğe neden olan farklılıklar bulunduğunu gösterebilmiş değildir. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen bu iddianın da temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
67. Başvurucunun ileri sürdüğü adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlali iddiası ise eğitim hakkı kapsamında yapılacak değerlendirmede incelemeye konu edileceğinden belirtilen şikâyet yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiş, inceleme sadece eğitim hakkı yönünden yapılmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
68. Eldeki başvuruya konu uyuşmazlıkta başvurucu, yurt dışındaki bir üniversiteden aldığı diplomasına denklik verilmesine ilişkin talebinin YÖK tarafından reddedilmesi işleminin iptali için dava açmış ve söz konusu yolu bitirerek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. İptal davasının YÖK'ün başvurucunun talebinin reddine dair kararının sonuçlarını düzeltici bir vasıf taşıyan, hukuken ve fiilen etkili bir yol olduğu değerlendirildiğinden eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
69. Eğitim, Anayasa tarafından doğrudan güvence altına alınmış bir haktır. Ayrıca eğitim, çok özel bir kamu hizmeti olarak sadece doğrudan faydaları olan bir hizmet değil geniş sosyal fonksiyonları da olan bir hizmettir. Demokratik bir toplumda insan haklarının sağlamlaşması ve devamı için eğitim hakkının vazgeçilmez ve temel bir katkısı olduğu da aşikârdır (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 66). Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında eğitim hakkının yükseköğrenim seviyesini de kapsadığına (Hikmet Balabanoğlu, § 28; İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 36), belli bir zamanda mevcut olan eğitim kurumlarına etkili bir biçimde erişimin sağlanmasını güvence altına aldığına (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, § 68), kamu otoritelerine bireyin eğitim ve öğrenim almasını engellememe şeklinde bir negatif ödev yüklediğine (Adem Öğüt ve diğerleri, B. No: 2014/20527, 22/11/2017, § 44; Yüksel Baran, B. No: 2012/782, 26/6/2014, § 36) karar vermiştir.
70. Bununla birlikte eğitim kurumlarına erişim hakkı, eğitim hakkının sadece bir yönünü oluşturmaktadır. Hakkın etkili olması için buna ilave olarak eğitim alan kişi aldığı eğitimden menfaat sağlama imkânına da sahip olmalıdır. Bu imkâna sahip olabilmek için ise bir ülkede yürürlükte olan kurallara uygun olarak tamamlanan eğitimin ülkenin resmî makamlarınca tanınması gerekmektedir (Rauf Bekiroğlu, B. No: 2014/127, 19/7/2017, § 25; Şehmus Altuğrul, B. No: 2017/38317, 13/1/2021,§ 41).
71. Bu bağlamda başvurucunun ulusal düzeyde denkliği olan bir üniversiteden almış olduğu eğitim sonunda diplomasına denklik verilmesi yönündeki talebi, aldığı eğitimin ülkenin resmî makamlarınca tanınması ve başvurucunun eğitiminden menfaat sağlaması için bir gerekliliktir. Aksi takdirde başvurucu, aldığı eğitimden yurt içinde bir kazanım sağlayamayacaktır. Bu nedenle denkliği olan bir üniversitede tamamlamış olduğu eğitim sonrasında başvurucunun diplomasına denklik verilmesi isteminin reddedilmesinin eğitim hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilmiştir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
72. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
73. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 42. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 42. maddesinde ya da ilgili diğer maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
74. Başvurucunun eğitim hakkına yönelik diplomasına denklik verilmemesi şeklindeki müdahalenin temeli, yurt dışında kalış süresinin örgün eğitim bakımından uygun olmamasıdır. Bu nedenle 2547 sayılı Kanun'un 3. maddesinin (u) bendinin (1) numaralı alt bendi ile 6/11/2010 tarihli Yönetmelik'in 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (g) bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
75. Taşıdığı öneme karşın eğitim hakkı, niteliği gereği bazı düzenlemelere tabidir. Şüphesiz eğitim kurumlarını düzenleyen kurallar, toplumun ihtiyaç ve kaynakları ile eğitimin farklı düzeylerine has özelliklere göre değişiklik gösterebilir. Bu nedenle devletin bu konuda yapacağı düzenleme ve uygulamalarda belli bir takdir alanına sahip olduğunun kabulü gerekir (Ünal Yıldırım, B. No: 2013/6776, 5/11/2014, § 42; Savaş Yıldırım, B. No: 2013/6258, 10/6/2015, § 42). Devletin bu takdir alanı eğitim kurumunun seviyesi yükseldikçe artar, buna karşılık eğitimin birey ve toplum bakımından önemine bağlı olarak azalır (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, § 67). Devletin sahip olduğu takdir yetkisi, toplumun ihtiyaçlarını gözeterek var olan eğitim kurumlarını kaldırmayı veya statülerinde değişiklik yapmayı da kapsamaktadır. Şüphesiz devletin belirtilen bu takdir alanı içinde hareket ederken meşru bir amaca dayanan değişiklikler yapması da kendisinden beklenecektir (Melih Sivas, B. No: 2016/15634, 28/6/2018, § 58).
76. Anayasa'nın 42. maddesinde eğitim hakkının sınırlandırılmasına ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır. Bununla birlikte eğitim hakkının mutlak ve sınırsız bir hak olduğu düşünülemez. Nitekim anılan maddenin ikinci fıkrasında yer verilen "Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir." ifadesi ile devlete bir takdir alanı yaratılmıştır. Eğitim hakkının -Anayasa'nın "Sosyal ve Ekonomik Haklar" bölümünde düzenlendiği hususu da gözetildiğinde- devlete tanınan bu takdir hakkının özünde bir sınırlama yetkisi de içerdiği anlaşılmıştır. Öte yandan Anayasa'da diğer haklardan farklı olarak eğitim hakkının sınırlanması hususunda kanun koyucuyu bağlayan belli bir meşru amaçlar listesi bulunmamaktadır. Dolayısıyla kanun koyucunun eğitim hakkının sınırlanması hususundaki takdir aralığının geniş olduğu ifade edilebilir. Ancak kanun koyucunun bu takdir yetkisinin Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi olduğu açıktır (Adem Öğüt ve diğerleri, § 53).
77. Somut olayda idarenin ulusal makamlarca denklik verilen bir üniversiteden mezun olan başvurucunun diplomasına denklik vermemek suretiyle gerçekleştirdiği müdahalenin temeli başvurucunun diploma aldığı ülkede kalış süresinin yetersiz olmasına dayanmaktadır. Bu sebeple somut olaydaki müdahalenin hakkın kapsamını tayin eden kanunlardan biri olan 2547 sayılı Kanun'un 3. maddesinin (u) bendinin (1) numaralı alt bendinden kaynaklanmış olduğu ve ulusal ölçekte eğitim kalitesinin korunması şeklinde ifade edilebilecek bir meşru amaçla gerçekleştiği sonucuna varılmıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. Özcan Özsoy, B. No: 2014/5881, 15/2/2017, § 43; Şehmus Altuğrul, § 48).
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
78. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
79. Buna göre eğitim hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasının yanında gerekli olması da gerekir. Gereklilik yukarıda da belirtildiği üzere hakka müdahale teşkil eden birden fazla araç arasından hakkı en az zedeleyen aracın seçilmesini ifade etmektedir. Hak ve özgürlüğü sınırlayan tedbirlerden hangisi diğerlerine nazaran hakkın norm alanına daha az müdahale edilmesi sonucunu doğuruyorsa o tedbirin tercih edilmesi gerekir. Bununla birlikte hakka müdahale oluşturacak aracın seçiminde kamu otoritelerinin belli ölçüde takdir payının bulunduğu da kabul edilmelidir. Zira yetkili kamu makamları, öngörülen amaca ulaşılması bakımından hangi aracın etkili ve verimli sonuçlar doğuracağına ilişkin olarak isabetli karar verme noktasında daha iyi bir konumdadır. Özellikle alternatif aracın bulunmadığı veya mevcut alternatiflerin öngörülen meşru amaca ulaşılması bakımından etkili olmadığı ya da daha az etkili olduğu durumlarda kamu makamlarının araç seçimi hususundaki tercih yetkisinin gereklilik kriterini sağlamadığının söylenebilmesi için çok güçlü nedenlerin bulunması gerekir (Şehmus Altuğrul, § 50).
80. Öte yandan eğitim hakkına yönelik müdahaleler orantılı olmalıdır. Orantılılık sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, amaç ile araç arasında adil bir denge kurulmasını gerektirmektedir. Buna göre eğitim hakkına getirilen sınırlamayla ulaşılmak istenen meşru amaç ve başvurucunun eğitim hakkından yararlanmasındaki bireysel yarar arasında makul bir orantı kurulmalıdır. Hedeflenen amaca ulaşıldığında elde edilecek kamusal yararla kıyaslandığında sınırlama ile kişiye yüklenen külfetin aşırı ve orantısız olmaması gerekir (Şehmus Altuğrul, § 51).
81. Seçilen aracın ulaşılmak istenen amaçla kıyaslandığında bireye orantısız bir külfet yüklemiş olduğunun saptanması, ihlal sonucuna ulaşılabilmesi için bazı hâllerde tek başına yeterli olmayabilir. Kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların var olup olmadığı da büyük önem taşımaktadır. Elverişli ve gerekli olduğu hükmüne varılan aracın seçilmiş olması nedeniyle kişiye yüklenen aşırı külfeti hafifleten hukuksal mekanizmalar mevcutsa bir ihlalin olmadığı sonucuna varılabilir (Şehmus Altuğrul, § 52).
82. Eğitim hakkına yapılan müdahalenin orantılı olup olmadığı değerlendirilirken başvurucunun ve idarenin kusurlarının bulunup bulunmadığı da gözönünde bulundurulur. Bu bağlamda tarafların yasal yükümlülüklerinin neler olduğu, bunların yerine getirilmesinde ihmalkârlık gösterilip gösterilmediği ve ihmalin varlığının tespiti hâlinde bunun hukuka aykırı sonucun doğmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı da dikkate alınır (Şehmus Altuğrul, § 53)
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
83. Somut olayda başvurucu, ulusal düzeyde denklik verilen üniversitelerden olan Iliria Kraliyet Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur. Bununla birlikte başvurucunun lisans diplomasına, ülkede kaldığı sürenin hukuk eğitimi için yeterli olmadığı belirtilerek denklik verilmemiştir.
84. Derece mahkemesinin gerekçeli kararında, 5/12/2017 tarihli Yönetmelik'te yer alan hükümlere atıf yapılmıştır. Bununla birlikte başvurucunun denklik işlemleri yönünden tabi olduğu meri mevzuat 6/11/2010 tarihli Yönetmelik'tir. Bu bağlamda başvurucunun denklik işlemlerinin anılan Yönetmelik hükümlerine göre yapılması gerektiği konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
85. Başvurucu; her ne kadar ilgili Üniversiteyi devam zorunluluğu bulunmadığı için seçmiş olduğunu, ülkemizdeki birçok hukuk fakültesinde senato kararı ile devam zorunluluğu aranmadığını belirtmekte ise de başvurucunun denklik talebinde bulunduğu eğitim türünün örgün eğitim olduğu açıktır. 6/11/2010 tarihli Yönetmelik'te örgün eğitime ve uzaktan eğitime ilişkin usul ve esaslar ayrı ayrı düzenlenmiş olup örgün eğitimde kural olarak öğrencilerin eğitim-öğretim süresince ders ve uygulamalara fiziken devam etme zorunluluğu bulunmaktadır. Bu bağlamda kaydolduğu üniversitede devam zorunluluğunun bulunmaması yahut ülkemizdeki birçok hukuk fakültesinde devam zorunluluğu aranmaması başvurucuya talep ettiği diploma denklik işlemlerinde örgün eğitim bakımından devam mecburiyetinden muaf tutulma hakkı vermez.
86. Başvurucu, denklik işlemlerinde YÖK'ün nazara aldığı devam mecburiyetine ilişkin kriterin öngörülemez olduğunu belirtmiş ve buna ilişkin olarak örnek yargı kararları sunmuştur. Denklik işlemlerine ilişkin başvuru usulü ve aranacak belgelerin 6/11/2010 tarihli Yönetmelik'in 4. maddesinde düzenlendiği görülmektedir. Buna göre örgün eğitim modeline tabi olarak alınan bir diplomanın denkliğinde devam mecburiyetinin dikkate alınacağı hususu açıkça belirtilmemekle birlikte ilgili Yönetmelik'te yükseköğretim süresince kullanılan pasaportların asıllarının veya tasdikli suretlerinin talep edileceği belirtilmiştir. Bu durum gözönünde bulundurulduğunda denklik işlemlerinde yurt dışında kalış süresinin dikkate alınacağı hususunun öngörülemez olduğu söylenemez.
87. Nitekim başvurucunun sunmuş olduğu yargı kararları incelendiğinde YÖK'ün denklik kararlarını verirken öğrencilerin yurt dışında kalış sürelerini gözönünde bulundurduğu, mahkemelerin de -başvurucunun iddiasının aksine- davacıların yurt dışında kalma sürelerini gözettiği ve dava konusu idari işlemleri bu doğrultuda bir denetime tabi tuttuğu anlaşılmaktadır.
88. Yurt dışında kalış süresi bakımından yeterli sayılan gün sayısının tespiti konusunda ise mevzuatta bir hüküm bulunmamaktadır. Bununla birlikte devletin bu alanda geniş bir takdir yetkisinin bulunduğu dikkate alınmalıdır. YÖK tarafından başvurucunun yurt dışında eğitim gördüğü ülkede altmış dokuz gün kaldığı ve bu sürenin bir hukuk fakültesinde eğitim görmüş sayılmak bakımından yetersiz olduğu belirtilmiştir. YÖK, yabancı üniversitelerden alınan ön lisans, lisans ve yüksek lisans diplomasına denklik verme yetkisini haiz bir kamu otoritesidir ve kurumun bu alandaki amacı ülkede geçerli olacak yabancı yükseköğretim programlarının niteliklerini belirlemek ve bununla bağlantılı olarak da sahte ve niteliksiz diplomalara ulusal düzeyde geçerlilik tanınmasının önüne geçmektir. Bu amaç ışığında YÖK tarafından başvurucunun diplomasına -yurt dışında kalış süresi dikkate alınarak- denklik verilmemiştir.
89. Başvurucunun devam ettiği program bir örgün eğitim programıdır ve kendisine uygulanan 6/11/2010 tarihli Yönetmelik'te yükseköğretim süresince kullanılan pasaportların asıllarının veya tasdikli suretlerinin talep edileceği kuralı bulunmaktadır. Tüm bunlar idarenin yukarıda detayları açıklanan takdir payı birlikte değerlendirildiğinde 6/11/2010 tarihli Yönetmelik'te başvurucunun yurt dışında kalış süresinin ayrıca belirtilmemiş olması idarenin bir kusuru olarak görülmemiştir.
90. Sonuç olarak yukarıdaki hususlar dikkate alındığında söz konusu kural eksikliği veya mahkemelerin farklı davaların koşullarında değişen kararlar vermiş olması diğer unsurlarla birlikte ele alındığında yasal yükümlülüklerini yerine getirmeyen başvurucuya diplomasına denklik alma hakkı bahşetmeyecektir. Başvurucunun diploma denklik talebinin reddine ilişkin kararın ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır. İlk derece mahkemesinin gerekçeleri, başvurucunun eğitim hakkına yapılan müdahale için ilgili ve yeterlidir.
91. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim hakkının ihlal edilmediğinin açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/2/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.