BASIN AÇIKLAMASINA KATILIMDAN DOLAYI UYGULANAN İDARİ PARA CEZASI NEDENİYLE SUÇ VE CEZALARIN KANUNİLİĞİ İLKESİ İLE TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ DÜZENLEME HAKKININ İHLAL EDİLMESİ

BASIN AÇIKLAMASINA KATILIMDAN DOLAYI UYGULANAN İDARİ PARA CEZASI NEDENİYLE SUÇ VE CEZALARIN KANUNİLİĞİ İLKESİ İLE TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ DÜZENLEME HAKKININ İHLAL EDİLMESİ

Olaylar

Başvurucular 16/4/2017 tarihinde yapılacak halkoylamasından on bir gün önce bir eğitim sendikası tarafından düzenlenen "Başkanlığa Hayır" konulu basın açıklamasına katılmıştır. Kolluk tutanaklarında basın açıklamasının yapıldığı esnada başvurucuların üzerinde sendika yeleklerin bulunduğu, anılan halkoylamasına karşı bildirileri vatandaşlara dağıttıkları ve bu çerçevede çeşitli sloganlar attıkları belirtilmiştir. Yine tutanaklara göre basın açıklaması 15.20-15.45 saatleri arasında gerçekleştirilmiştir.

Başvurucular hakkında sair propaganda eyleminde bulundukları gerekçesiyle Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun'un 156. maddesi yollamasıyla 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca idari para cezası uygulanmıştır. Başvurucuların söz konusu idari para cezalarına ayrı ayrı itirazları ilgili Sulh Ceza Hâkimlikleri (Hâkimlikler) tarafından reddedilmiştir.

İddialar

Başvurucular, "Başkanlığa Hayır" konulu bir basın açıklamasına katılmaları nedeniyle haklarında idari para cezası uygulanmasının, suçların ve cezaların kanuniliği ilkesi ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

1. Suç ve Cezaların Kanuniliği İlkesinin İhlali İddiası Yönünden

Türk seçim hukukunda seçim propaganda sürecinin esasları 298 sayılı Kanun’un 49. ve 66. maddeleri arasında detaylı bir biçimde sayılmıştır. Seçim propagandasının hangi zaman diliminde ve nerelerde yapılacağı Kanun'un 298 sayılı Kanun’un 49. maddesinde düzenlenmiştir. Seçim sürecinde iki tür propaganda faaliyeti söz konusudur. İlki seçim başlangıç tarihinden oy verme gününden önceki gün saat 18.00’e kadar olan genel propaganda faaliyetlerini, ikincisi ise oy verme gününden önceki onuncu günün sabahından oy verme gününden önceki gün saat 18.00'e kadar olan özel propaganda faaliyetlerini oluşturmaktadır.

Bu kapsamda seçimin başlangıç tarihinden seçimden önceki onuncu güne kadar olan süreçteki genel propaganda faaliyetlerine 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu hükümleri uygulanacakken seçimden önceki onuncu günün sabahından başlayan ve seçimden önceki gün saat 18.00'e kadar gerçekleştirilen özel propaganda faaliyetlerine 298 sayılı Kanun hükümleri uygulanacaktır.

Yargıtay bu konuda verdiği kararlarda propaganda süresi hakkında değerlendirme yapmıştır. Söz konusu kararlarda yüksek mahkeme, seçim yasaklarının seçim gününden on gün önce başladığını ve seçim gününden önceki on gün içinde gerçekleştirilmeyen propaganda eylemlerinin 298 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir.

Somut olayda, başvurucular hakkında uygulanan idari yaptırım kararında yalnızca kolluk tutanaklarında yer aldığı şekliyle olaya değinilmiş ve ardından başvurucuların eyleminin 298 sayılı Kanun'un 156. maddesi kapsamında kaldığı belirtilerek haklarında idari para cezası uygulanmıştır. İtirazları inceleyen hâkimlik kararları incelendiğinde yine aynı şekilde salt eylemden ve ilgili kanun maddelerinden bahsedilerek verilen idari yaptırım kararlarının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiştir.

Somut olayda Başsavcılık ve derece mahkemelerince kanunun uygulanmasında hataya düşülerek açıkça kanun kapsamına girmeyen bir eylem nedeniyle başvurucular idari para cezasıyla cezalandırılmıştır. Üstelik sırf on günlük süre dışında yapılan propagandalara ilişkin olarak da müdahaleye cevaz verecek kanuni bir düzenlemeyi ne Başsavcılık ne de derece mahkemeleri gösterebilmiştir. 298 sayılı Kanun'un 49. ve devamı maddeleri ile 156. maddesinde düzenlenen kabahatin somut olayda gerçekleşen basın açıklamasını kapsamadığının açık olduğu, derece mahkemelerinin söz konusu basın açıklamasını bu madde kapsamında değerlendirmesinin Kanun'un amacıyla çelişen bir yorum olduğu açıktır. Ortaya çıkan bu sonuç Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile bağdaşmamaktadır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

2. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden

Anayasa’nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasının kanunla mümkün olduğu belirtilmektedir. Diğer yandan kamu otoritesinin ve bunun bir sonucu olan ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi, kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu doğrultuda kamu otoritesini temsil eden yargı erklerinin bu ilkeye saygılı hareket etmeleri, ceza hukukunu uygulamakla görevli yargı organının da kanunlarda belirlenen suç ve cezaların kapsamını yorum yoluyla genişletmemesi gerekir.

Bu kapsamda somut olayda başvurucular tarafından seçimlerden on bir gün önce gerçekleştirilen bir basın açıklamasına 298 sayılı Kanun'a dayanılarak müdahale edildiği anlaşılmıştır. Oysaki özel propaganda faaliyetleri için öngörülen düzenlemeye dayanan müdahalenin toplantı hakkı yönünden kanuni bir dayanağının bulunduğundan söz edilemez. Bu kapsamda suç ve cezaların kanuniliği ilkesi başlığı altında yapılan değerlendirmelerden ayrılmayı gerektirir bir yön bulunmamaktadır. Sonuç olarak başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahalenin kanunla öngörülmediği kanaatine ulaşılmıştır. 

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SADIK TÜRK VE MEHMET ŞERİF ÖZDEMİR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/21459)

 

Karar Tarihi: 28/12/2021

R.G. Tarih ve Sayı: 17/2/2022-31753

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Şeyda Nur ÜN

Başvurucular

:

1. Sadık TÜRK

 

 

2. Mehmet Şerif ÖZDEMİR

Başvurucular Vekili

:

Av. Nusret GÜRGÖZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, başvurucuların "Başkanlığa Hayır" konulu bir basın açıklamasına katılmaları nedeniyle haklarında idari para cezası uygulanmasının suçların ve cezaların kanuniliği ilkesi ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular, sırasıyla 4/7/2018 ve 14/8/2018 tarihlerinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2018/27251 numaralı bireysel başvuru dosyasının 2018/21459 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

8. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

9. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Arka Plan Bilgisi

10. Türk siyasi hayatında 2016 yılı Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmesi bağlamında yoğun tartışmaların yaşandığı bir yıl olmuştur. Bu tartışmalar sonucunda Anayasa değişikliği taslağı hazırlanmıştır. Ek bazı değişiklikleri de içeren taslak metinde en fazla dikkati çeken ve kamuoyunun üzerinde en çok durduğu kısım, hükûmet sistemi değişikliğine ilişkin maddelerdir. Bu taslakla başbakanlık makamının kalkması ile birlikte Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetki tanımları tekrar düzenlenmiş ve yeni sistemin adı "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" olarak ifade edilmiştir.

11. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulunca 21/1/2017 tarihinde kabul edilen 6771 sayılı Kanun 23/5/1987 tarihli ve 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun hükümleri gereğince 16/4/2017 Pazar günü halkoyuna sunulmuştur.

12. 16/4/2017 tarihinde yapılan halk oylaması ile ilgili olarak Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) 15/2/2017 tarihli ve 2017/109 sayılı kararı ile propaganda döneminin başlangıç tarihinden bitimine kadar uyulması gereken usul ve esaslar belirlenmiştir. ve söz konusu kararda halk oylamasının başlangıç tarihi 16/2/2017 olarak düzenlenerek seçim sürecinin bu tarihten itibaren işlemeye başlayacağı belirtilmiştir.

13. Halk oylaması öncesinde değişikliğe ilişkin lehte ve aleyhte olan siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, dernekler gibi toplumun birçok kesiminden kişi ve örgüt konu ile ilgili görüşlerini paylaşmak için toplantı ve gösteriler düzenlemiş; broşürler hazırlamıştır.

B. Somut Olaya İlişkin Bilgiler

14. Başvurucu Sadık Türk 1956, Mehmet Şerif Özdemir ise 1950 doğumlu olup her iki başvurucu da olay tarihinde eski sendikacıdır.

15. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Sendika) tarafından Antalya'nın Muratpaşa ilçesindeki Kazım Özalp Caddesi üzerinde bulunan Attaolos Heykeli önünde 5/4/2017 tarihinde -halk oylamasından 11 gün önce- "Başkanlığa Hayır" konulu basın açıklaması yapmak amacıyla bir toplantı düzenlenmiştir. Başvurucular da bu toplantıya katılmıştır.

16. Kolluk tutanaklarında basın açıklamasının yapıldığı esnada başvurucuların üzerinde "Eğitim-Sen" yazılı yeleklerin bulunduğu, "Eğitim ve Bilim Emekçileri Olarak 16 Nisan Referandumuna Hayır Diyoruz" ile başlayan bildirileri vatandaşlara dağıttıkları ve "Başkanlığa Hayır- Geleceğimiz İçin Hayır- Askerî ve Sivil Darbelere Hayır" şeklinde slogan attıkları belirtilmiştir. Yine tutanaklara göre basın açıklaması 15.20-15.45 saatleri arasında gerçekleştirilmiştir. Tutanaklarda, somut olaya müdahale edildiğine dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

17. Basın açıklamasına katılan başvurucular hakkında sair propaganda eyleminde bulundukları gerekçesiyle Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) İdari Yaptırım Bürosunun 2017/249 defter, 2017/104 karar sayılı kararıyla 26/4/1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun'un 156. maddesi yollamasıyla 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca 227 TL idari para cezası uygulanmıştır.

18. Başvurucular; söz konusu basın açıklamasının 298 sayılı Kanun'da yer alan propaganda kapsamında olmadığını, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullandıklarını, söz konusu basın açıklamasının 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesi kapsamında cezalandırma konusu yapılamayacağını ve sendikal kapsamda barışçıl bir şekilde gerçekleştirdikleri eylemlerinin herhangi bir suç teşkil etmediğini belirterek idari para cezalarına ayrı ayrı itiraz etmiştir.

19. Başvurucuların itirazlarını inceleyen ilgili Antalya sulh ceza hâkimlikleri (hâkimlikler) başvurucular hakkında uygulanan idari yaptırım kararlarının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle itirazları ayrı ayrı reddetmiştir. Başvurucu Sadık Türk yönünden verilen kararın gerekçesi şu şekildedir:

"Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı İdari Yaptırım Bürosu tarafından verilen idari yaptırım kararı ve dosya kapsamı incelendiğinde, kararda 'Kabahatlilerin 16/04/2017 tarihinde Türkiye genelinde yapılacak olan Anayasa Değişikliği Referandum Oylamasından önce Eğitim-Sen Sendikası organizesinde, Kazım Özalp Caddesi Attalos Heykeli önünde 'Başkanlığa Hayır' konulu izin almaksızın basın açıklaması yaptıkları, basın açıklamasının yapıldığı esnada kabahatlilerin üzerlerinde 'Eğitim-Sen' yazılı yeleklerin bulunduğu, 'Eğitim ve Bilim Emekçileri olarak 16 Nisan Referandumuna Hayır diyoruz' ile başlayan ve Eğitim-Sen ile biten bildirileri vatandaşlara dağıttıkları, ayrıca megafon aracılığı ile 'Başkanlığa Hayır-Geleceğimiz için Hayır-Askeri ve Sivil Darbelere Hayır' şeklinde slogan attıkları kolluk görevlileri tarafından tespit edildiği evrak kapsamından anlaşıldığından; idari para cezası tatbik edildiği görülmüştür.

3376 sayılı ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİNİN HALKOYUNA SUNULMASI HAKKINDA KANUN’un 5/a maddesinde '298 sayılı Kanunun propaganda serbestliğine ilişkin hükümleri, halk oylaması gününden önceki yedinci günden başlayarak uygulanır' şeklinde hüküm mevcuttur. Kabahat tarihinde (05.04.2017) 298 sayılı yasanın propaganda serbestliğine ilişkin hükümlerinin uygulanmayacağı anlaşılmıştır. Valilik makamının 04.11.2016 tarih ve 1199 sayılı olurlarına uygun bir iznin olmadığı görülmüştür.

Muterizin 05.04.2017 günü halkoylaması yönünde propaganda faaliyetinde bulunduğuna ilişkin 12.04.2017 saat 15:30 tanzim tarihli görüntü izleme ve tespit tutanakları mevcut olmakla kabahatin oluştuğu kanaati ile itirazın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

20. Kararlar, sırasıyla 7/6/2018 ve 17/7/2018 tarihlerinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, sırasıyla 4/7/2018 ve 14/8/2018 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

21. 5326 sayılı Kanun’un "Emre aykırı davranış" kenar başlıklı 32. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"(1) Yetkili makamlar tarafından adlî işlemler nedeniyle ya da kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunması amacıyla, hukuka uygun olarak verilen emre aykırı hareket eden kişiye ... idarî para cezası verilir. Bu cezaya emri veren makam tarafından karar verilir."

22. 298 sayılı Kanun'un 1. maddesi şöyledir:

"Özel kanunlarına göre yapılacak Cumhurbaşkanı, milletvekili, il genel meclisi üyeliği, belediye başkanlığı, belediye meclisi üyeliği, muhtarlık, ihtiyar meclisi üyeliği, ihtiyar heyeti üyeliği seçimlerinde ve Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halk oyuna sunulmasında bu Kanun hükümleri uygulanır."

23. 298 sayılı Kanun'un 49. maddesi şöyledir:

"Propaganda, oy verme gününden önceki onuncu günün sabahında başlar ve oy verme gününden önceki günün saat 18.00'inde sona erer."

24. 298 sayılı Kanun'un 49. maddesinin gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki 298 sayılı Kanun'da propaganda süresi açık olarak sınırlandırılmamıştır. Bu propagandanın siyasi partilere ve bağımsız adaylara taalluk eyliyen sürelerinin hangi tarihten başlıyacağı ve ne zaman sona ereceği tatbikatta tereddütler uyandırmaktadır.

25. 298 sayılı Kanun'un156. maddesi şöyledir:

"Bu Kanunda ayrıca ceza hükmüne bağlanmayan ve Kanun hükümlerine aykırı olan sair propagandaların failleri hakkında Kabahatler Kanununun 32 nci maddesinin birinci fıkrası uygulanır."

26. 3376 sayılı Kanun'un 1. maddesi şöyledir:

"Anayasa gereğince yapılacak olan halk oylamalarında bu Kanun hükümleri uygulanır. Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri hakkında Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri tatbik edilir."

27. 3376 sayılı Kanun'un 5/a maddesi şöyledir:

"298 sayılı Kanunun propaganda serbestliğine ilişkin hükümleri, halkoylaması gününden önceki yedinci günden başlayarak uygulanır."

28. Propaganda sürelerine yönelik olarak Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 19/9/1989 tarihli ve E.1989/5954, K.1989/8167 sayılı kararı şöyledir:

"...

298 sayılı Yasanın 49/a. madde ve fıkrası hükmü ile 26 Mart mahalli seçimlerinde seçim yasaklarının 16/3/1989 gününde başlamasına, sanığın eylemini 2/3/1989 gününde işlemiş olmasına göre olayda 298 sayılı yasanın uygulama yeri bulunmadığı gibi.."

29. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 4/5/11/994 tarihli ve E.1994/1205, K.1994/5187 sayılı benzer yöndeki kararı şöyledir:

"...

298 sayılı Yasanın 49/2. madde ve fıkrası hükmü ile 1/11/1992 tarihinde yapılan seçim yasağının 22/10/1992 gününde başlamasına, sanıkların eylemlerini ise 13/10/1992 gününde işlemiş bulunmalarına göre olayda 298 sayılı yasanın uygulama yeri olmadığı gözetilmeden bu suçtan mahkumiyetlerine karar verilmesi..."

B. Uluslararası Hukuk

30. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesine ilişkin uluslararası hukuk kaynaklarının derli toplu verildiği kararlar için bkz. Gülay Yurt, B. No: 2017/35546, 30/6/2020, §§ 14-19; Kadriye Çağlar Yılmaz, B. No: 2017/22304, 1/7/2020, §§ 14-19.

31. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin uluslararası hukuk kaynaklarının derli toplu verildiği kararlar için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 22-31; Rıza Gökçen Erus ve diğerleri, B. No: 2014/17391, 19/4/2018, §§ 24-30.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Anayasa Mahkemesinin 28/12/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

33. Başvurucular; öncelikle 298 sayılı Kanun'un 156. maddesinde düzenlenen hükmün somut olayı kapsamamasına karşın haklarında uygulandığını, nitekim katıldıkları basın açıklamasının ilgili kanun kapsamında propaganda olmadığını, basın açıklamasının siyasi ve güncel bir konuda halkı bilgilendirmek amacıyla sendikal faaliyet kapsamında gerçekleştirildiğini, Kanun'un partilere ve siyasetçilere yönelik düzenlemeler içerdiğini, idarenin ve yerel mahkemenin kanun hükmünü geniş yorumladığını, Kanun'da suç ya da kabahat olarak tanımlanmayan bir eylem nedeniyle cezalandırılmalarının Anayasa'nın 38. maddesinde yer alan suç ve cezaların kanuniliği ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

34. Diğer yandan başvurucular, ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının anayasal ve uluslararası güvencelerine değinmiş; barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan, şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesinin demokrasinin bir gereği olduğunu belirtmiştir. Başvurucular; basın açıklamalarının barışçıl şekilde gerçekleştiğini, kamu düzeninin bozulmadığını, herhangi bir şiddet olayı yaşanmadığını belirterek barışçıl gösteri sonrasında katılımcılara yönelik idari yaptırımın toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenme hakkını sınırladığını, uygulanan idari para cezalarına yaptıkları itirazların reddedilmesinin ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlal ettiğini iddia etmiştir.

35. Bundan başka başvurucular; yerel mahkemelerin aynı olaylara ilişkin farklı kararlar vermesinin hukuki belirlilik ilkesini zedelediğini, bu nedenle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

36. Bakanlık görüşünde; başvuruların öncelikle kabul edilebilirlik yönünden incelenmesi gerektiği, bu kapsamda başvurucuların ileri sürdüğü ihlal iddiasının niteliği ve başvurucular hakkında verilen idari para cezasının miktarı nazara alındığında başvuruların kabul edilebilirlik kriterlerinden olan anayasal ve kişisel önemden yoksun olma kriteri yönünden incelenmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvuruların esas yönünden yapılacak incelemesinde ise sulh ceza hâkimliklerinin itiraz konusu maddi olay ve uyuşmazlığa ilişkin yukarıda yer verilen ilgili mevzuatı değerlendirerek itirazın reddine karar verdiği, 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe girişimi sonrası 21/7/2016-19/7/2018 tarihleri arasında olağanüstü hâl uygulamasına gidilmek zorunda kalındığı, 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu'nun 11. maddesinde kapalı ve açık yerlerde yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşlerini yasaklama, erteleme, izne bağlama, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapılacağı yer ve zamanın tayin, tespit ve tahsisi, izne bağlanan her türlü toplantının izlenimi, gözetimi ve gerekiyorsa dağıtılması hususlarında idareye yetki verildiği; somut olayda da bu yetkiye dayanılarak Valilik tarafından yasaklama kararı alındığı ve kararın Valiliğin resmî internet sitesinde yayımlanmak suretiyle ilan edildiği ifade edilmiştir. Görüş yazısında; itiraz üzerine verilen kararlardaki tespit ve sonuçların kanunun uygulanması niteliğinde olduğu, bu anlamda Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükleri ihlal eder nitelikte olmadığı veya adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermediği, olağanüstü hâl döneminde Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı İdari Yaptırım Bürosu tarafından başvurucular hakkında uygulanan idari para cezalarının kanuni dayanağının bulunduğu, amacın kamu düzenini sağlamak ve uygulanan tedbirin demokratik toplum düzeninde gerekli olduğu belirtilmiştir.

37. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında önceki beyanlarını tekrarlayarak Bakanlık görüşünün yerinde olmadığını, ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının anayasal ve uluslararası güvenceleri bulunduğunu, başvurusu konusu eylemin barışçıl şekilde gerçekleştiğini, kamu düzeninin bozulmadığını, herhangi bir şiddet olayı yaşanmadığını, uygulanan idari para cezalarına yaptıkları itirazların reddedilmesinin ifade özgürlüğü ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlal ettiğini belirtmiştir.

B. Değerlendirme

38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü katıldıkları bir basın açıklaması nedeniyle idari para cezası ile cezalandırılmalarına ilişkindir. Bu nedenle başvurucuların iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (Rıza Gökçen Erus ve diğerleri, § 37; İhsan Uğraş, B. No: 2015/5365, 3/4/2019, § 24).

39. Anayasa'nın "Suç ve cezalara ilişkin esaslar" kenar başlıklı 38. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.”

40. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:

"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Suç ve Cezaların Kanuniliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Genel İlkeler

42. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir (AYM, E.2017/103, K.2017/108,31/5/2017, § 9; Cem Burak Karataş [GK], B. No: 2014/19152, 18/10/2017, § 91).

43. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirlerine ilişkin kurallar -Anayasa’nın konuya ilişkin kurallarına aykırı olmamak kaydıyla- ülkenin sosyal, kültürel yapısı, ahlaki değerleri ve ekonomik hayatın gereksinimleri gözönüne alınarak saptanacak ceza politikasına göre belirlenir. Kanun koyucu cezalandırma yetkisini kullanırken toplumda hangi eylemlerin suç ya da kabahat sayılacağı, bunların hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımı ile karşılanacağı, nelerin ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep olarak kabul edileceği konularında takdir yetkisine sahiptir (AYM, E.2014/124, K.2015/24, 5/3/2015; Cem Burak Karataş, § 92).

44. Hukuk devletinde; ceza hukukuna ilişkin düzenlemelerde olduğu gibi idari yaptırımlar açısından da hangi eylemlerin kabahat sayılacağı, bunlara uygulanacak yaptırımın türü ve ölçüsü, yaptırımın ağırlaştırıcı ve hafifleştirici nedenlerinin belirlenmesi gibi konularda kanun koyucu takdir yetkisine sahiptir. Bununla birlikte kanun koyucunun takdir hakkı kapsamında öngördüğü yaptırımın adil ve hakkaniyete uygun olması gerekmektedir (AYM, E.2017/103, K. 2017/108, 31/5/2017, § 10; Cem Burak Karataş, § 93).

45. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve önem taşımakta; bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfî bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte; buna ek olarak suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili olarak uygulanması sağlanmaktadır (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32; Cem Burak Karataş, § 95).

46. Kamu otoritesinin ve bunun bir sonucu olan ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu doğrultuda kamu otoritesini temsil eden yasama, yürütme ve yargı erklerinin bu ilkeye saygılı hareket etmeleri, suç ve cezalara ilişkin kanuni düzenlemelerin sınırlarının yasama organı tarafından belirgin bir şekilde çizilmesi, yürütme organının sınırları kanunla belirlenmiş bir yetkiye dayanmaksızın düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza ihdas etmemesi, ceza hukukunu uygulamakla görevli yargı organın da kanunlarda belirlenen suç ve cezaların kapsamını yorum yoluyla genişletmemesi gerekir (Karlis A.Ş., § 33; Cem Burak Karataş, § 96).

47. Hukukun üstünlüğünün temel birleşenlerinden biri olan suç ve cezaların kanuniliği ilkesi, amaçları ve ulaşmak istenilen hedefleri de gözetilerek keyfî kovuşturma, mahkûmiyet ve cezalandırmaya karşı etkili güvenceleri temin edecek şekilde yorumlanmalı ve uygulanmalıdır. Aynı zamanda kanuniliğin bir sonucu olarak suç olarak kabul edilmeyen bir eylemin kıyas yolu ile kişilerin aleyhine genişletilerek yorumlanması da ilkeye aykırılık oluşturacaktır (Efendi Yaldız, B. No: 2013/1202, 25/3/2015, § 33; Cem Burak Karataş, § 98).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

48. Somut olayda başvurucular 298 sayılı Kanun'un 156. maddesinde yer alan "sair propaganda" hükmü esas alınarak idari para cezası ile cezalandırılmıştır. İdari para cezasına ilişkin kararda başvurucuların basın açıklaması şeklinde gerçekleşen eylemi sair propaganda kapsamında değerlendirilmiştir.

49. Anayasa Mahkemesi önündeki öncelikli mesele, başvurucuların katıldıkları 5/4/2017 tarihli ve "Başkanlığa Hayır" konulu basın açıklamasının 298 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğidir.

50. Anayasa'nın 79. maddesine göre seçimler yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Seçimlerin başlamasından bitimine kadar seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama görevi YSK'ya aittir.

51. Seçim hukukunun temel düzenlemeleri 298 sayılı Kanun'da yer almaktadır. Kanun'da seçimlerin demokratik ortamda ne şekilde ve hangi esaslara bağlı olarak yapılacağı belirtilmiştir. Görüldüğü üzere Anayasa ve özel kanunlarla seçim hukukuna özgü düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerin amacı kuşkusuz seçimlerin başlamasından bitimine kadar seçimin düzen içinde yönetimini sağlamak içindir.

52. Türk seçim hukukunda seçim propaganda sürecinin esasları da 298 sayılı Kanun’un 49. ve 66. maddeleri arasında detaylı bir biçimde sayılmıştır. Buna karşın Kanun'da propagandanın ne olduğuna dair bir tanıma yer verilmemiştir. Genel anlamıyla propaganda; bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtmak, benimsetmek ve yaymak amacıyla söz, yazı vb. yollarla gerçekleştirilen çalışma, yaymaca olarak tanımlanmaktadır. Propaganda, çok sayıda insanın düşünce ve davranışlarını etkilemek amacını taşıyan önceden planlanmış mesajlar bütünüdür. Bu kapsamda en genel ifadeyle propagandanın belirli bir amaca yönelmiş düşünce açıklaması olduğu söylenebilir. Propagandanın temel amacı toplumun veya belirli bir kesimin belirli iletişim vasıtalarıyla yönlendirilmesidir. Siyasi propaganda ise seçim dönemlerinde yürütülen tanıtım çalışmalarındaki yöntem ve teknikler bütünü olarak karşımıza çıkar. Siyasi partiler ve adaylar her zemin ve fırsatı propaganda aracı olarak kullanabilir. Nitekim siyasi partilerin ve adayların, kendilerini ve politikalarını seçmene kabul ettirme ve tanıtma gayreti süreklilik gösterir. Siyasi propagandanın amacı, siyasi partiler yönünden kendilerini en iyi biçimde tanıtarak olabildiğince çok seçmenin oyunu almak; vatandaşlar yönünden ise oyunu serbestçe ve en uygun biçimde kullanabilmesine olanak sağlayacak bilgilerle donatmaktır (AYM E.1987/3, K.1987/13, 22/5/1987).

53. Yine propagandanın kimler tarafından gerçekleştirileceğine dair bir belirleme Kanun'da mevcut değildir. Yalnızca 298 sayılı Kanun'un 49. maddesinin gerekçesinde "propagandanın siyasi partilere ve bağımsız adaylara taalluk eyliyen süreleri" denilmek suretiyle açıklayıcı olmasa da kişi yönünden bir sınırlama çizildiği görülmektedir. Bu kapsamda gerek seçimlerin temel özellikleri gerekse de propaganda faaliyetlerinin yukarıda bahsi geçen amaçları gözönüne alındığında söz konusu düzenlemelerin genel anlamıyla siyasi partiler ve adaylara yönelik olduğu anlaşılmaktadır.

54. Kanun'da yer alan propagandaya ilişkin düzenlemeler propaganda serbestliği ve propaganda yasakları olarak ikiye ayrılabilir. Seçime katılan siyasi parti ve adayların Kanun'un öngördüğü araçlarla ve öngördüğü sürelerde seçmenlere kendilerini tanıtma hakkına propaganda serbestliği denilmektedir. Bunun yanında 298 sayılı Kanun'da propaganda faaliyetlerine ilişkin yasaklar da bulunmaktadır. Propaganda yasaklarının amacı seçim sürecinde gerçekleştirilen propaganda faaliyetlerinin adil ve eşitlikçi bir ortamda yürütülmesini sağlamaktır.

55. Seçim propagandasının hangi zaman diliminde ve nerelerde yapılacağı 298 sayılı Kanun'un 49. maddesinde düzenlenmiştir. Seçim sürecinde iki tür propaganda faaliyeti söz konusudur. İlki seçim başlangıç tarihinden oy verme gününden önceki gün saat 18.00’e kadar olan genel propaganda faaliyetlerini, ikincisi ise oy verme gününden önceki onuncu günün sabahından oy verme gününden önceki gün saat 18.00'e kadar olan özel propaganda faaliyetlerini oluşturmaktadır. Seçimlerin niteliğine göre seçim başlangıç tarihleri değişiklik göstermektedir. Genel propaganda faaliyetleri için öngörülen başlangıç zamanı da seçimlerin başlangıç zamanıyla aynıdır. Görüldüğü üzere her iki propagandanın başlangıç zamanları farklı olmasına karşın bitiş zamanları aynıdır.

56. Seçim başlangıç tarihleri ile özel propaganda faaliyetlerinin başlangıç tarihi farklı zaman dilimlerini ifade etmektedir. Bu anlamda seçim başlangıç tarihinin ilanıyla başlayan genel propaganda faaliyetleri ile seçim gününden on gün önce başlayan özel propaganda faaliyetlerine ilişkin tarihlerin farklı olması, farklı zaman dilimlerinde gerçekleştirilecek propaganda faaliyetlerine farklı kanunların uygulanması sonucunu doğurmaktadır. Şöyle ki seçimin başlangıç tarihinden seçimden önceki onuncu güne kadar olan süreçteki genel propaganda faaliyetlerine 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu hükümleri uygulanacakken seçimden önceki onuncu günün sabahından başlayan ve seçimden önceki gün saat 18.00'e kadar gerçekleştirilen özel propaganda faaliyetlerine 298 sayılı Kanun hükümleri uygulanacaktır. Görüleceği üzere başta YSK olmak üzere diğer seçim kurullarının propaganda faaliyetlerine ilişkin denetim yetkisi, 298 sayılı Kanun’un 49. maddesinde öngörülen ve seçim gününden önceki onuncu günün sabahı ile seçim gününden önceki gün saat 18.00’e kadarki zaman dilimi ile sınırlıdır. Diğer hâllerde ise genel hükümler çerçevesinde bir uygulama yapılacaktır.

57. Yargıtay bu konuda verdiği kararlarda propaganda süresi hakkında değerlendirme yapmıştır (bkz. §§ 28, 29). Söz konusu kararlarda yüksek mahkeme; seçim yasaklarının seçim gününden on gün önce başladığını ve seçim gününden önceki on gün içinde gerçekleştirilmeyen propaganda eylemlerinin 298 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir.

58. 298 sayılı Kanun'da seçimlerin anayasal ve yasal esaslar çerçevesinde doğru, dürüst ve düzen içinde gerçekleştirilmesini sağlamaya yönelik birtakım adli ve idari müeyyideler öngörülmüştür. Kanun koyucu, seçimlerin başlangıç tarihinden sona ermesine kadarki süreci içine alan dönemde seçim kurullarının başkan ve üyelerinin, seçim yönetim faaliyetlerinde görev alan kişilerin, seçim aktörlerinin ve seçim aktörleri dışında yer alanların Kanun’un uygulama alanına müdahale teşkil eden fiil ve eylemlerini, kanun koyucunun belirlediği suç tanımına uyması durumunda cezalandırarak bozulan kamu düzenini yeniden sağlamaya çalışmaktadır. Bu kapsamda Kanun'un 133. ve devamı maddelerinde seçim suçları ve cezaları, 156. maddesinde ise sair propaganda kabahati düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre Kanun'da ayrıca ceza hükmüne bağlanmayan ve Kanun hükümlerine aykırı olan sair propagandaların failleri hakkında 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesinin birinci fıkrası uygulama alanı bulacaktır. Bu hükümle, kanun koyucunun sair propaganda eylemlerini suç olarak değil kabahat olarak düzenlediği görülmektedir.

59. Bu açıklamalara ek olarak somut olay özelinde sorunun çözümü için 16/4/2017 tarihli halk oylamasına ilişkin YSK kararları da önem taşımaktadır (bkz. § 12). YSK'nın 2017/109 sayılı kararında açık yerlerde propaganda başlığı altında "Oy verme gününden önceki yedinci gün olan 9 Nisan 2017 Pazar günü sabahından, oy verme gününden önceki 15 Nisan 2017 Cumartesi günü saat 18.00’e kadar olan propaganda süresinde, denetim ve gözetim yetkisinin ilçe seçim kurullarında, diğer zamanlarda ise, yetkinin mahallin en büyük mülki amirinde olduğuna" şeklinde bir düzenleme mevcut olup bu düzenlemenin de yukarıda anlatıldığı şekilde genel hükümler ile 298 sayılı Kanun (ve somut olay özelinde 3376 sayılı Kanun) hükümlerinin uygulanması bağlamında destekleyici bir düzenleme olduğu görülmektedir.

60. Somut olayda, başvurucular hakkında uygulanan idari yaptırım kararında yalnızca kolluk tutanaklarında yer aldığı şekliyle olaya değinilmiş ve ardından başvurucuların eyleminin 298 sayılı Kanun'un 156. maddesi kapsamında kaldığı belirtilerek haklarında idari para cezası uygulanmıştır. İtirazları inceleyen hâkimlik kararları incelendiğinde yine aynı şekilde salt eylemden ve ilgili kanun maddelerinden bahsedilerek verilen idari yaptırım kararlarının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiştir.

61. Başsavcılık ve derece mahkemesinin gerekçeleri gözönüne alındığında söz konusu basın açıklamasının en baştan sair propaganda olduğu temelinden hareket edildiği ve eylemin salt 298 sayılı Kanun ve 3376 sayılı Kanun'da belirlenen süre içinde yapılmaması nedeniyle başvuruculara idari yaptırım uygulandığı anlaşılmıştır. Nitekim söz konusu basın açıklaması halk oylamasından on bir gün önce yapılmış, Başsavcılık ve derece mahkemesince bu durum propaganda serbestliğine aykırılık olarak değerlendirilmiştir. Hâlbuki yukarıda da açıklandığı üzere 298 sayılı Kanun'da belirlenen on günlük süre özel propaganda faaliyetlerine ilişkin olup yalnızca söz konusu süre içinde yapılan faaliyetler seçimlerin yönetim ve denetimine dâhil, 298 sayılı Kanun hükümlerine tabidir. Genel propaganda dönemi içinde yapılan faaliyetler ise seçim mevzuatı kapsamında olmayıp 2911 sayılı Kanun'a tabidir. Somut olayda Başsavcılık ve derece mahkemelerince kanunun uygulanmasında hataya düşülerek açıkça kanun kapsamına girmeyen bir eylem nedeniyle başvurucular idari para cezasıyla cezalandırılmıştır. Üstelik sırf on günlük süre dışında yapılan propagandalara ilişkin olarak da müdahaleye cevaz verecek kanuni bir düzenlemeyi ne Başsavcılık ne de derece mahkemeleri gösterebilmiştir. 298 sayılı Kanun'un 49. ve devamı maddeleri ile 156. maddesinde düzenlenen kabahatin somut olayda gerçekleşen basın açıklamasını kapsamadığının açık olduğu, derece mahkemelerinin söz konusu basın açıklamasını bu madde kapsamında değerlendirmesinin Kanun'un amacıyla çelişen bir yorum olduğu açıktır. Ortaya çıkan bu sonuç Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile bağdaşmamaktadır.

62. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların 298 sayılı Kanun'da kabahat olarak öngörülmemiş olan fiilleri nedeniyle kamu makamlarınca yoruma dayalı olarak idari para cezası ile cezalandırılmalarının Anayasa'nın 38. maddesinde düzenlenen suç ve cezaların kanuniliği ilkesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

b. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Müdahalenin Varlığı

63. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının sadece kullanılması sırasında değil kullanılmasından sonraki işlemlerin de hak üzerinde sınırlayıcı etkisi bulunmaktadır (Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 53; sendika hakkına ilişkin olarak bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 48). Bu sebeple başvurucuların katıldıkları basın açıklamasına kolluk kuvvetleri herhangi bir müdahalede bulunmamış olsa bile başvurucuların daha sonra idari para cezası ile cezalandırılmalarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmelidir (Dursun Soydan ve diğerleri, B. No: 2015/2948, 14/11/2018, § 39).

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

64. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

65. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvurulara uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir. Somut başvurularda öncelikle müdahalenin kanunlar tarafından öngörülme ölçütünü karşılayıp karşılamadığı ele alınacaktır.

66. Hak ya da özgürlüklere bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığıdır. Anayasa’nın 34. maddesi kapsamında yapılan bir müdahalenin kanunilik şartını sağladığının kabul edilebilmesi için müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur (kanunilik şartına başka bağlamlarda dikkat çeken kararlar için bkz. Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 82; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434, 25/6/2015, §§ 56-61; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/19270, 11/7/2019, § 35).

67. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında kanunilik ölçütü ilk olarak şeklî bir kanunun varlığını gerekli kılar. Bir yasama işlemi olarak kanun TBMM iradesinin ürünüdür ve TBMM tarafından Anayasa’da öngörülen kanun yapma usullerine uyularak yapılan işlemlerdir. Bu anlayış temel hak ve özgürlükler alanında önemli bir güvence sağlar (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 54; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş., § 36).

68. Diğer yandan yukarıda açıklandığı üzere kamu otoritesinin ve bunun bir sonucu olan ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi, kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu doğrultuda kamu otoritesini temsil eden yargı erklerinin bu ilkeye saygılı hareket etmeleri, ceza hukukunu uygulamakla görevli yargı organının da kanunlarda belirlenen suç ve cezaların kapsamını yorum yoluyla genişletmemesi gerekir (Karlis A.Ş., § 33; Cem Burak Karataş, § 96).

69. Somut olayda başvurucular 5/4/2017 tarihinde "Başkanlığa Hayır" konulu basın açıklamasına katılmış ve akabinde haklarında idari para cezası uygulanmıştır. Başvurucular hakkındaki idari para cezası 298 sayılı Kanun'un 156. maddesine göre tesis edilmiştir. Bu kapsamda somut olayda 298 sayılı Kanun'da öngörülen propaganda serbestliğine ilişkin süreye dayanılarak gerçekleştirilen müdahalenin kanunilik şartını karşılayıp karşılamadığı değerlendirilmelidir.

70. Yukarıda detaylı açıklandığı üzere (bkz. §§ 50, 59) seçim hukukunun temel düzenlemeleri 298 sayılı Kanun'da yer almakta olup bu düzenlemelerin amacı seçimlerin başlamasından bitimine kadar seçimin düzen içinde yönetimini sağlamaktır. Seçim propaganda sürecinin esasları 298 sayılı Kanun’un 49. ve 66. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemeler genel anlamıyla siyasi partiler ve adaylara yöneliktir. Seçim başlangıç tarihinden seçim gününden önceki gün saat 18.00'e kadar olan genel propaganda faaliyetleri ile oy verme gününden önceki onuncu günün sabahından oy verme gününden önceki gün saat 18.00'e kadar olan sürede yapılan özel propaganda faaliyetleri birbirinden ayrı hükümlere tabidir. Kanunda belirtilen on günlük süre de özel propaganda faaliyetleri için geçerlidir. Seçimin başlangıç tarihinden seçimden önceki onuncu güne kadar olan süreçteki genel propaganda faaliyetlerine 2911 sayılı Kanun hükümleri uygulanacakken seçimden önceki onuncu günün sabahından başlayan ve seçimden önceki gün saat 18.00'e kadar gerçekleştirilen özel propaganda faaliyetlerine 298 sayılı Kanun hükümleri uygulanacaktır.

71. Bu kapsamda somut olayda başvurucular tarafından seçimlerden on bir gün önce gerçekleştirilen bir basın açıklamasına 298 sayılı Kanun'a dayanılarak müdahale edildiği anlaşılmıştır. Oysaki özel propaganda faaliyetleri için öngörülen düzenlemeye dayanan müdahalenin toplantı hakkı yönünden kanuni bir dayanağının bulunduğundan söz edilemez. Bu kapsamda suç ve cezaların kanuniliği ilkesi başlığı altında yapılan değerlendirmelerden ayrılmayı gerektirir bir yön bulunmamaktadır. Sonuç olarak başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahalenin kanunla öngörülmediği kanaatine ulaşılmıştır.

72. Başvuruya konu müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı anlaşıldığından söz konusu müdahale açısından diğer güvence ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

73. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

74. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

75. Başvurucular, ihlalin tespit edilmesi ile manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

76. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

77. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

78. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

79. İncelenen başvurularda suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte mahkemeler de ihlali giderememiştir.

80. Bu durumda suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili hâkimliklere gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

81. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

82. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harcın başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine, 4.500 TL vekâlet ücretinin ise başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Antalya 1. Sulh Ceza Hâkimliği (2017/4818 D. İş sayılı dosyası) ve Antalya 3. Sulh Ceza Hâkimliğine (2027/5389 D. İş sayılı dosyası) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harcın başvuruculara AYRI AYRI ÖDENMESİNE, 4.500 TL vekâlet ücretinin ise başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/12/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.