BASIN YOLU İLE KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI, PLAJDA ÇEKİLEN FOTOĞRAFI YAYINLAMA

BASIN YOLU İLE KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI, PLAJDA ÇEKİLEN FOTOĞRAFI YAYINLAMA

T.C.

YARGITAY

4. HUKUK DAİRESİ

2013/7425 E.

2014/3799 K.

06/03/2014 T.

Davacı H.. Ş.. vekili Avukat Z.. P.. tarafından, davalı H.. Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş vdl aleyhine 13/04/2011 gününde verilen dilekçe ile basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 01/10/2012 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. 

Mahkemece, istem reddedilmiş; karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, avukat olduğunu, 03/04/2010 tarihinde Bodrum'a tatile gittiğini, davalılardan D.. Haber Ajansı A.Ş' nin muhabiri tarafından sahilde bikinili fotoğraflarının çekildiğini, bu fotoğrafların diğer davalı gazetelerin internet sayfasında değişik başlıklar ile yayınlanan haberin ekinde kullanıldığını, izinsiz olarak çekilen ve rızası dışında yayınlanan fotoğraflar yüzünden özel yaşamının olumsuz etkilendiğini, kişilik haklarının saldırıya uğradığını iddia ederek uğradığı manevi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur.

Davalılar, dava konusu edilen haberlerin konusunun davacı ile ilgisi bulunmadığını, içeriğinde davacının isminin geçmediğini, ancak fotoğrafının bulunduğunu, fotoğrafın kişilik hakları kapsamında tazminata konu edilebilecek nitelikte bulunmadığını, davanın usul ve esas yönlerden reddi gerektiğini savunmuşlardır.

Mahkemece, dava konusu haberde elinin arkasında fotoğraf makinesi gizleyen bir takım kişilerin plajda gezinmekte oldukları ve güneşlenen bayanları taciz ettiklerinin anlatıldığı, davacının doğrudan ya da dolaylı olarak hedef alınmadığı anlaşıldığından istemin reddine karar verilmiştir.

Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.

Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.

Kişilik hakları şahsa sıkı sıkıya bağlı, devredilemeyen ve vazgeçilemeyen haklar olup hayat beden ve ruh tamlığı, düşünce ve çalışma özgürlüğü, şeref, haysiyet, ad ve resim üzerindeki haklar olarak sayılabilir ve bu sayılanlarla da sınırlı değildir. Bir kimsenin resmi üzerindeki kişilik hakkı Medeni Hukuk yönünden korunduğu gibi 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda getirilen özel düzenlemeler ile de korunmaktadır.

FSEK 86. maddesi "Eser niteliğinde olmasalar bile, resim ve portreler tasvir edilenin, tasvir edilen ölmüşse 19 uncu maddenin birinci fıkrasında sayılanların muvafakati olmadan tasvir edilenin ölümünden 10 yıl geçmedikçe, teşhir veya diğer suretlerle umuma arzedilemez" biçiminde düzenlenmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında hangi hallerde kişinin resminin rızası aranmadan teşhir edilebileceği sıralanmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, yasanın bu hükmü ile korunan değerin, resim, portre veya fotoğrafın eser niteliği değil, bunlarda tasvir olunan kimsenin kişilik hakkı olduğunu belirtmiştir. (HGK 2001/4-926 Esas, 2001/742 Karar sayılı ilam)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'de, özel hayat kavramının kişinin adı ve kişinin resmi gibi kişisel kimliğe bağlı olan halleri kapsadığını belirtmektedir. Fotoğraflarla ilgili olarak Mahkeme, fotoğrafların kişilerin özel hayatına veya kamuoyunun gözü önünde cereyan eden hadiselere ilişkin olup olmadığı, bu şekilde elde edilen materyalin sınırlı kullanım amaçlı olup olmadığı veya genel olarak halka sunulmaya elverişli olup olmadığı hususlarını inceler. (22 Şubat 1994 tarihli Burghartz-İsviçre kararı, 21 Şubat 2002 tarihli Schüssel-Avusturya kararı, 31 Ocak 1995 Friendl/Avusturya kararı, 06 Kasım 2003 tarihli Von Hannover/Almanya kararı)

Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken öz ile biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.

Somut olaya gelince; Davacı İzmir Barosuna kayıtlı bir avukattır. Bodrum'da tatilini geçirirken deniz kenarında bikinili fotoğrafları çekilmiştir. Bu fotoğraflarda davacı dışında arkası dönük vaziyette ellerinde fotoğraf makinesi olan üç erkek şahısta bulunmaktadır. Dava konusu fotoğraf karesi davalılara ait internet sitelerinde “Türk erkeğinin utanç günü” başlığı ile yayınlanmaktadır. Esasen fotoğraf karesinde yer alan erkek şahıslar habere konu edilmiş ise de davacı tanınır biçimde fotoğrafta yer almakta, hatta fotoğrafa bakıldığında daha ön planda algılandığı görülmektedir. Davacı söz konusu fotoğrafların yayınlanması nedeni ile özel yaşantısında sıkıntılar yaşadığını ifade etmiştir. Davacı tanıklarının anlatımları bu iddiayı doğrular niteliktedir. Fotoğrafların çekildiği alan yalıtılmış bir alan olmamakla birlikte günlük yaşantı içinden rastgele bir kare de değildir. Davacı, tatilde, deniz kenarında fotoğraflanmıştır. Davacı fotoğraflandığı anda, normal yaşantısında, mesleki faaliyetinde değildir. Bir başka anlatımla davacı, aile ve iş yaşantısını geçirdiği ortamdan ayrılmış, gündelik yaşantısı içinde karşı karşıya gelebileceği insanların gözü önünde olmadığına inandığı bir ortamda bulunmakta ve davranışlarına da bu şekilde yön vermektedir. Davacı topluma mal olmuş bir insan olmadığına göre bikinili fotoğraflarının yayınlanmasında toplumsal bir yarar ya da ilgiden de söz edilemeyeceğinden fotoğrafların davacının özel hayatı ile ilgili olduğu sonucuna varılmalıdır.

İfade özgürlüğü fotoğrafların yayınlanmasını da kapsamakla birlikte bu alan değerlerinin, ünlerinin ve haklarının korunmasının özel önem arz ettiği bir alandır. Mevcut dava fikirlerin değil şahıs hakkında kişisel görüntülerin yayınlanması ile ilgilidir. Bu şartlar altında ifade özgürlü daha dar yorumlamayı gerektirmektedir. Fotoğrafların davacının bilgisi ve rızası dışında çekildiği, tanınır biçimde yayınlandığı da göz ardı edilmemelidir. Bu durumda davacının kişiliğinin bir parçası olan fotoğrafının rızası dışında davalılarca yayınlanması ile kişilik haklarının ihlal edildiği sonucuna varılarak, davacı yararına uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken istemin tümden reddi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 06/03/2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanması görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyoruz. 06/03/2014