ÇALIŞMA RUHSATI/LİSANS UYUŞMAZLIKLARI
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ÇAĞDAŞ PETROL ÜRÜNLERİ PAZARLAMA OTOMOTİV TİC. VE TUR. LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/12306) |
|
Karar Tarihi: 28/11/2018 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Eşref Uğur ŞENOL |
Başvurucu |
: |
Çağdaş Petrol Ürünleri Pazarlama Otomotiv Tic. ve |
|
|
Tur. Ltd. Şti. |
Vekili |
: |
Av. Nejat ADAY |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, işyeri açma ve çalışma ruhsatının iptal edilmesi ve bu ruhsatın talep edilmesine rağmen yeniden düzenlenmemesi nedenleriyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuru Konusu Uyuşmazlığın Arka Planı
6. İstanbul ili Bağcılar ilçesi Kirazlı mahallesi Mahmutbey caddesi 3236 ada 1 parsel (eski 926 ada 1645 parsel) sayılı taşınmaz üzerinde akaryakıt istasyonu yapımı için S.K., E.Y, ve E.Y. isimli kişiler tarafından 21/2/1995 tarihinde Bağcılar Belediye Başkanlığı (Belediye) İmar Planlama Müdürlüğünden plan tadilatı talebinde bulunulmuştur. Bu talebe istinaden aynı şahıslar 22/2/1995 tarihli dilekçeyle birtakım taşınmazlarını bedelsiz olarak Belediyeye devredeceklerini taahhüt etmişlerdir. Verilen taahhüt gereğince taşınmazlar 15/6/1995 tarihinde bedelsiz olarak Belediyeye devredilmiştir.
7. Belediye Meclisinin 19/7/1995 tarihli ve İstanbul Büyükşehir Belediye (Büyükşehir Belediyesi) Meclisinin 16/2/1996 tarihli kararları sonucunda plan değişikliği yapılarak söz konusu taşınmaz akaryakıt alanına alınmıştır.
8. Büyükşehir Belediyesi Gayrı Sıhhi Müesseseler İnceleme Kurulunun (Kurul) 9/2/1999 tarihli kararıyla başvurucu şirkete akaryakıt satış ve servis tesisi izni verilmiştir. Belediye tarafından 9/11/2004 tarihinde düzenlenen imar durum belgesinde de taşınmazın niteliği akaryakıt istasyonu alanı olarak gösterilmiştir. Başvurucu şirket 10/12/2004 tarihinde ikinci ve üçüncü sınıf gayrisıhhi işyerlerine ait tesis iznini almıştır. 15/12/2004 tarihinde de başvurucu şirkete Belediye tarafından akaryakıt+sıvılaştırılmış petrol gazları (LPG) otogaz tesisi olmak kaydıyla yer seçim ve tesis izni verilmiştir. Belediye İmar Müdürlüğünce 29/12/2004 tarihinde proje onaylanmıştır. 17/6/2004 tarihli ve 25495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Petrol Piyasası Lisans Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 45. maddesinde şehir içi yollarda iki akaryakıt ve/veya LPG istasyonu arasındaki mesafenin bir kilometreden az olamayacağı yönünde düzenleme yapılmıştır. 14/1/2005 tarihinde de inşaat ruhsatı verilmiştir.
9. Kurulun 22/9/2005 tarihli kararıyla tesisin akaryakıt kısmına üç ay süreyle deneme izni verilmiştir. Aynı kararda 12/2/2002 tarihli LPG Otogaz Yönetmeliği'nin 17. maddesine istinaden şirketin LPG (otogaz) kısmının faaliyetten men edilmesi uygun görülmüştür.
10. Başvurucu şirket 16/1/2006 tarihinde tesise akaryakıt+LPG (otogaz) ruhsatı verilmesi için yeniden Kurula başvurmuştur. Kurulun 24/2/2006 tarihli kararıyla inşaat ruhsatının 1/1/2005 tarihinden sonra alındığı ve bir kilometre yakında ruhsatlı akaryakıt istasyonu bulunduğu gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir. Ret işlemine karşı açılan davada İstanbul 1. İdare Mahkemesi 26/5/2006 tarihli kararıyla Kurul işleminin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir. Yürütmenin durdurulması kararında, taşınmazın imar planında akaryakıt istasyonu olarak ayrıldığı, başvurucunun 1/1/2005 tarihinden önce ruhsat müracaatında bulunduğu ve bu tarihten önce inşaat projesinin onaylandığı, gerekli harçların yatırılmaması ve bürokratik işlemler nedeniyle ruhsatın 14/1/2005 tarihinde verildiği bu bağlamda istemin reddedilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı vurgulanmıştır.
11. Yürütmenin durdurulması kararına istinaden Kurul tarafından 4/7/2006 tarihinde başvurucu şirkete akaryakıt+LPG (otogaz) ruhsatı verilmesi uygun görülmüş ve aynı tarihte başvurucu şirket adına ikinci sınıf gayrisıhhi müessese çalışma ruhsatı düzenlenmiştir.
12. Kurul 3/5/2007 tarihli kararıyla İçişleri Bakanlığının 3/4/2006 tarihli görüşü gereğince 1/1/2005 tarihinden önce -15/12/2004 tarihinde- tesis izni alan başvurucu şirketin mesafe kuralından muaf tutulması gerekirken anılan nedenle başvurusunun reddedildiğini vurgulamıştır. Diğer taraftan Kurul kararında imar planının iptalinden önce inşaat ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi alan başvurucu şirketin kazanılmış hakkının korunması gerektiği belirtilerek çalışma ruhsatının devamı yönünde karar verilmiştir.
13. İstanbul 1. İdare Mahkemesinde görülen davaya, bağlantı nedeniyle İstanbul 5. İdare Mahkemesinde devam edilmiştir. Mahkeme, bir kilometre mesafeden yakın akaryakıt istasyonu bulunmaması şartının Yönetmelik'ten önce 4/12/2003 tarihli ve 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu'nda düzenlendiğini, olayda bu şartın mevcut olmadığını vurgulamıştır. Kararda, söz konusu yerin akaryakıt istasyonu olarak ayrılmasına ilişkin 1/1000 ve 1/5000'lik imar planlarına karşı açılan bir davanın bulunduğu, bu davada İstanbul 4. İdare Mahkemesince 18/4/2006 tarihinde yürütmenin durdurulmasına karar verildiği ifade edilmiştir. Belirtilen gerekçelerle 27/2/2007 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir.
14. Yukarıda bahsedilen imar planlarının iptali istemiyle açılan davada İstanbul 4. İdare Mahkemesince (Mahkeme) 28/9/2006 tarihinde imar planlarının ilgili kısımlarının iptaline karar verilmiştir.
15. İmar planının iptali üzerine Büyükşehir Belediye Meclisince kabul edilen 18/4/2008 tarihli 1/5000 ölçekli Bağcılar Revizyon İmar Planı'nda taşınmazın imar durumu tali iş merkezi olarak değiştirilmiştir. Başvurucu şirket bu işlemin iptali istemiyle dava açmıştır. Yargılama sonucunda 23/2/2011 tarihinde revizyon nazım imar planının şehircilik ilkeleri ve planlama teknikleri ile kamu yararına uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
16. 26/5/2006 tarihli yürütmenin durdurulması kararı üzerine (§ 10), başvurucu şirketin ticari rakip olarak ifade ettiği O.U. ve H.P. Ltd. Şti. tarafından başvurucu şirketin çalışma izninin ve yapılan işlemlerin geri alınması talebiyle Büyükşehir Belediyesine başvurulmuştur. Talebin reddi üzerine anılan kişi ve şirket tarafından ret işleminin iptali istemiyle dava açılmıştır. Bu davada 31/7/2008 tarihinde, yürütmenin durdurulması kararı üzerine verilen ruhsatın, yargılamanın sonucunda verilen davanın reddi kararı üzerine iptal edilmesi gerekirken ruhsatın devamına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu belirtilerek dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Bu karar üzerine Kurul tarafından, başvurucu şirkete verilen 4/7/2006 tarihli ruhsat 6/11/2008 tarihinde iptal edilmiştir. 24/8/2009 tarihinde de akaryakıt tesisi mühürlenmiştir.
17. Başvurucu şirket 25/3/2009 tarihinde yeniden ruhsat verilmesi talebinde bulunmuştur. Talebin reddi üzerine ret işleminin iptali istemiyle açılan davada İstanbul 1. İdare Mahkemesi 30/11/2010 tarihinde, meri imar planında akaryakıt alanında olmayan, ayrıca geçerli yapı kullanma izni bulunmayan ve geçerli mesafe şartını taşımadığı açık olan akaryakıt istasyonuna ilişkin olarak yapılan işyeri açma ve çalışma ruhsatı talebinin reddedilmesinin hukuka aykırı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
B. Ruhsatın İptali ve Yeniden Ruhsat Verilmesi Talebinin Reddedilmesi Nedeniyle Açılan Tam Yargı Davası
18. Başvurucu şirket, faaliyetteki akaryakıt istasyonunun ruhsatının iptal edilmiş olması ve yeniden ruhsat verilmesi talebinin reddi nedeniyle uğramış olduğu maddi ve manevi zararların tazmini amacıyla tam yargı davası açmıştır.
19. İstanbul 4. İdare Mahkemesi 9/7/2014 tarihinde, başvurucu şirketin yeniden ruhsat verilmesi yönündeki talebinin reddi işlemine karşı açmış olduğu davanın aleyhine sonuçlanarak kesinleştiği, ruhsat için gerekli şartları taşımadığı açık olan tesise yeniden ruhsat verilmemesinin hukuka aykırı olmadığı, idarelere atfedilebilecek kusur bulunmadığı, dolayısıyla tazminata ilişkin şartların oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
20.İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dördüncü Kurulu 16/1/2015 tarihinde kararın onanmasına hükmetmiştir. İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin 21/5/2015 tarihli kararıyla karar düzeltme isteminin reddi üzerine hüküm kesinleşmiştir.
21. Nihai karar başvurucu şirket vekiline 19/6/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu şirket 20/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
23.6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun "İptal ve tam yargı davaları" kenar başlıklı 12. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemele-rine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.”
24. 13/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun "Tanımlar" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Nazım İmar Planı; varsa bölge veya çevre düzeni planlarına uygun olarak halihazır haritalar üzerine, yine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak çizilen ve arazi parçalarının; genel kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğu-nu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere düzenlenen, detaylı bir raporla açıklanan ve raporuyla beraber bütün olan plandır.
Uygulama İmar Planı; tasdikli halihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak nazım imar planı esaslarına göre çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzenini, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren plandır.”
25. 3194 sayılı Kanun’un "Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması" kenar başlıklı 8. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Beledi-ye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. (Yeniden düzenleme dördüncü cümle: 12/7/2013-6495/73 md.) Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerle-rinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir.Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar.
Belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde yapılacak planlar valilik veya ilgilisince yapılır veya yaptırılır. Valilikçe uygun görüldüğü takdirde onaylanarak yürürlüğe girer. (Yeniden düzenleme üçüncü cümle: 12/7/2013-6495/73 md.) Onay tarihinden itibaren valilikçe tespit edilen ilan yerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. İtirazlar valiliğe yapılır, valilik itirazları ve planları onbeş gün içerisinde inceleyerek kesin karara bağlar.
Onaylanmış planlarda yapılacak değişiklikler de yukarıdaki usullere tabidir.”
26. 5015 sayılı Kanun'un "Bayiler" kenar başlıklı 8. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Akaryakıt ve LPG istasyonları arasındaki mesafeler, aynı yönde olmak üzere, şehirler arası yollarda on kilometreden, şehir içi yollarda bir kilometreden az olmamak üzere Kurul tarafından çıkarılacak ve 1.1.2005 tarihinde yürürlüğe girecek yönetmelikle düzenlenir."
27. Yönetmelik'in 45. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İki akaryakıt ve/veya LPG istasyonu arasındaki mesafe, aynı yönde olmak üzere;
a) Şehirlerarası yollarda on,
b) Şehir içi yollarda bir,
kilometreden az olamaz."
B. Uluslararası Hukuk
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında, mülkiyet hakkının kapsamı konusunda mevzuat hükümlerinden ve derece mahkemelerinin bunlara ilişkin yorumundan bağımsız olarak özerk bir yorum esas alınmaktadır (Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010, § 62; Anheuser-Busch Inc./Portekiz [BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, § 63; Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004, § 129).
30. Bir işin yürütülmesi için verilen çalışma ruhsatları, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkının konusunu oluşturur. AİHM'e göre, verilen ruhsat ve izinlerin sona erdirilmesi, ilgili şirketin veya işyerlerinin ticari itibarına ve değerine olumsuz etkide bulunduğundan olup mülkiyet hakkına müdahale niteliğindedir. Bununla birlikte AİHM; ruhsat veya izinlerin sona erdirilmesini, Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin birinci paragrafının ikinci cümlesi anlamında mülkiyetten yoksun bırakma kapsamında değil anılan maddenin ikinci paragrafı anlamında mülkiyetin kontrolü kapsamında bir müdahale olarak incelemektedir (Tre Traktörer Aktiebolag/İsveç, B. No: 10873/84, 7/7/1989, §§ 53, 55; Rosenzweig And Bonded Warehouses Ltd./Polonya, B. No: 51728/99, 28/7/2005, § 49; Capital Bank AD/Bulgaristan, B. No: 49429/99, 24/11/2005, §§ 130, 131; Bimer S.A./Moldova, B. No: 15084/03, 10/7/2007, §§ 49-51; Megadat.com SRL/Moldova, B. No: 21151/04, 8/4/2008, §§ 62, 63, 65).
31. Sud Fondi SRL ve diğerleri/İtalya (B. No: 75909/01, 20/1/2009) kararına konu olayda başvurucular, bir ormanın yakınında binalar inşa ettirmek üzere belediyeye başvurmuşlardır. Belediye bu imar ıslah planını onaylamış ve binaların yapılması için gerekli izinleri vermiştir. Ancak bakanlık kararıyla bu orman sonradan koruma altına alınmış ve bu bölgede yapılaşma bakanlık iznine bağlanmıştır. Bunun üzerine başvurucu tarafından yaptırılan yapıların izinsiz olduğu gerekçesiyle açılan ceza davasında derece mahkemeleri, kanuna aykırı oldukları gerekçesiyle bu alanda yapılan binaların belediye yararına müsadere edilmesine karar vermiştir. AİHM mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin hukuka dayalı olmadığını ve keyfî olduğunu kabul etmiştir. Ancak şikâyet edilen müdahalenin ağırlığını dikkate alan AİHM, ölçülülük yönünden de değerlendirme yaparak mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Sud Fondi SRL ve diğerleri/İtalya, §§ 130-142). Daha sonraki bir tarihte verilen Varvara/İtalya kararında da aynı sonuca varılmış ancak kararda ayrıca bir ölçülülük incelemesi yapılmayacağı belirtilmiştir (Varvara/İtalya, B. No: 17475/09, 29/10/2013, §§ 83-85).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 28/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu şirket, meri imar planlarına göre idare tarafından taşınmazın akaryakıt satış ve servis istasyonu olarak ayrılmasının ve çalışma ruhsatı verilip dört yıl faaliyet gösterilmesinin ardından yapılan plan değişikliğiyle taşınmazın imar durumunun tali iş merkezi olarak değiştirilmesinden ve buna bağlı olarak çalışma ruhsatının iptal edilmesinden yakınmıştır. Başvurucu şirkete göre idare, mahkeme kararlarını uygulamak adına anılan işlemleri tesis etmiş olsa bile hukuki veya fiilî duruma göre tesis etmiş olduğu idari işlemler sebebiyle oluşan zararı karşılamak durumundadır. Başvurucu şirket sonuç olarak bu gerekçelerle mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile hukuki belirlilik ve kazanılmış haklara saygı ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
34. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu şirket mülkiyet hakkı dışında adil yargılanma hakkı, hukuki belirlilik ve kazanılmış haklara saygı ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak somut olayda başvurucu şirketin asıl şikâyetinin ruhsat iptali nedeniyle oluşan zararın tazminine yönelik olduğu anlaşıldığından, başvurucu şirketin bütün şikâyetleri mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
i. Genel İlkeler
37. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaatinin olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
38. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
39. Mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, § 51).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
40. Somut olayda başvurucu şirkete akaryakıt satış ve servis tesisi izni, akabinde proje onaylanarak inşaat ruhsatı verilmiştir. Başvurucunun akaryakıt ve otogaz ruhsatı verilmesi için yaptığı başvurunun idarece reddedilmesi sebebiyle açtığı davada alınan yürütmenin durdurulması kararı üzerine verilen ruhsatın, yargılamanın sonucunda verilen davanın reddi kararı üzerine iptal edilmesi gerekirken ruhsatın devamına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğuna ilişkin 31/7/2008 tarihli mahkeme kararı üzerine Büyükşehir Belediyesince 6/11/2008 tarihinde ruhsat iptal edilmiştir.
41. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, işyeri açma ve çalışma ruhsatının düzenlenmesi için gerekli hukuki prosedürlerin yerine getirilmesi neticesinde başvurucu şirket adına ruhsat düzenlenmiştir. Başvurucu şirket kendisine verilen ruhsat kapsamında belirtilen tarihler arasında iki yıldan fazla bir süre ticari faaliyette bulunmuştur. Bu durumda müşteri çevresi ve ticari itibar sağladığı açık olan işyeri açma ve çalışma ruhsatının, başvurucu şirket yönünden ekonomik bir değerinin olduğu ve bu ekonomik değerin mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
b. Müdahalenin Varlığı ve Türü
42. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve üzerinde tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma imkânı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).
43. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
44. Başvurucu şirketin mülkiyetinde bulunan işyeri açma ve çalışma ruhsatının iptal edilmesinin Anayasa’nın 35. maddesi anlamında mülkiyet hakkına müdahale oluşturduğunu belirtmek gerekir. Somut olayda olduğu gibi akaryakıt ve otogaz sektörünün düzenlenmesi kapsamında ruhsat verilmesi veya iptalinin kamu makamlarının kontrol ve düzenleme yetkisi kapsamında olduğu açıktır. Bu sebeple başvurunun mülkiyetin kullanımını düzenleme ve kontrole ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
45. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
46. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
i. Kanunilik
47. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
48. Somut olayda kamu makamlarınca mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin 5015 sayılı Kanun'un 8. maddesi ve 3194 sayılı Kanun’un ilgili hükümlerine dayandırıldığı görülmektedir. Bu bağlamda müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu değerlendirilmiştir.
ii. Meşru Amaç
49. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılmasına imkân vermekte ve bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (benzer yöndeki karar için bkz. Nusrat Külah,B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
50. Başvuru konusu olayda taşınmazın imar planındaki akaryakıt servis ve satış istasyonu fonksiyonunun iptali üzerine başvurucu şirketin işyeri açma ve çalışma ruhsatının iptal edildiği görülmektedir. İmar planlarının amacının, yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun olarak teşekkülünü sağlamak amacı taşıdığını belirtmek gerekir. Bu bağlamda imar planlarında yapılan değişiklik nedeniyle gerçekleşen müdahalede kamu yararının bulunduğu kabul edilmiştir.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
51. Son olarak kamu makamlarınca başvurucu şirketin mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
52. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
53. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Anayasa Mahkemesi; müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirkenbir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
54. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36; Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71).
55. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
56. Somut olayda başvurucu şirket tarafından imar planı değişikliğiyle akaryakıt alanına alınan taşınmaz üzerinde işyeri açma ve çalışma ruhsatı başvurusunda bulunulmuştur. Bu talebin reddi üzerine açılan davada verilen yürütmenin durdurulması kararı üzerine başvurucu şirkete işyeri açma ve çalışma ruhsatı verilmiştir. Akabinde imar planı değişikliğinin iptali için açılan dava sonucunda plan tadilatının iptaline karar verilmiştir. İptal kararı sonrasında taşınmazın imar durumu tali iş merkezi olarak değiştirilmiştir. Bu karar üzerine başvurucu şirkete verilen ruhsat iptal edilmiş ve şirketin faaliyetine son verilmiştir. Başvurucu şirket, yeniden ruhsat verilmesi talebinde bulunmuş ise de bir sonuç elde edememiştir. Başvurucu şirket bunun üzerine maddi ve manevi zararının tazmini amacıyla tam yargı davası açmıştır. Mahkemenin 9/7/2014 tarihli kararıyla davanın reddine hükmedilmiştir. Kararda, ruhsat için gerekli şartları taşımadığı açık olan tesise yeniden ruhsat verilmemesinin hukuka aykırı olmadığı, bu bağlamda tazminata ilişkin şartların mevcut olmadığı vurgulanmıştır.
57.Bununla birlikte olayda başvurucu şirketin mülkiyet hakkının ihlaline ilişkin olarak yargılama makamları önünde dile getirdikleri şikâyetleri tek başına yeniden ruhsat verilmesi talebinin reddedilmesine ilişkin değildir. Hâlbuki aynı yargılama sırasında başvurucu şirket, daha önce kendisine verilen ruhsatın iptal edilmesine rağmen idarenin işlemleri nedeniyle oluşan zararının karşılanmamasından yakınmıştır. Başvurucu şirketin ruhsat verilmesi istemi idare tarafından reddedilmiş ise de mahkemenin yürütmenin durdurulması kararına istinaden başvurucu şirkete ruhsat verilmiş, sonrasında da ruhsat verilmemesi yönündeki idari işlemin İçişleri Bakanlığı görüşüne aykırı olduğu gerekçesiyle ruhsatın devamına karar verilmiştir.
58. Buna göre idare tarafından ruhsatın iptal edilmesine rağmen başvurucunun muhtemel zararlarının karşılanıp karşılanmadığına yönelik olarak bir değerlendirme yapılmaması, başvurucunun mülkiyet hakkının korunmasının gerekliliklerine uygun düşmez. Dolayısıyla olayda başvurucu şirket tarafından Belediye aleyhine açılan tazminat davasında derece mahkemelerince bu iddiaların açıklığa kavuşturulması mülkiyet hakkının korunması bakımından önem taşımaktadır.
59. Başvurucu şirket somut olayda, idare tarafından taşınmazın meri imar planlarına göre akaryakıt alanı olarak ayrılması üzerine kendisine işyeri açma ve çalışma ruhsatı verilip belirli bir süre çalışmasına müsade edilmesine rağmen sonradan yapılan plan değişikliğiyle parselin imar durumunun değiştirilmesi ve buna bağlı olarak çalışma ruhsatının iptal edilmesinden yakınmaktadır. Derece mahkemesinin karar gerekçesine bakıldığında yeniden ruhsat verilmesi talebinin reddedilmesinin hukuka aykırı olmaması nedeniyle tazminat hakkı doğmadığına yönelik olduğu görülmektedir. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dördüncü Kurulunun kararın onanmasına ve karar düzeltme isteminin reddine ilişkin kararlarında da derece mahkemesinin karar gerekçesine atıf yapılmakla yetinilmiştir. Netice olarak başvurucu şirketin mülkiyet hakkının ihlaline yönelik şikâyetinin özünü teşkil eden plan iptali sebebiyle oluşan zararlarının tazminine dair bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır.
60. Halbuki somut olayda mahkemece verilen yürütmenin durdurulması kararı üzerine başvurucu şirkete 4/7/2006 tarihinde idare tarafından ruhsat verilmiştir. Aynı zamanda idare, başvurucu şirketin ruhsat talebinin reddedilmesine yönelik kararının hukuka aykırı olduğunu belirterek 3/5/2007 tarihinde de ruhsatın devamı yönünde karar vermiştir. Başvurucu şirket, kendisine verilen ruhsat üzerine birtakım yatırımlar yaparak dört yıllık süre zarfında faaliyetine devam ettiğini öne sürmektedir. Ne var ki yapılan yargılama neticesinde bu hususlar açıklığa kavuşturulamamıştır. Dolayısıyla mülkiyet hakkına ilişkin yargılamanın sonucu bakımından bu kadar önemli bir iddia yönünden derece mahkemelerince yapılan değerlendirmenin yeterli olmadığı anlaşılmaktadır.
61. Sonuç olarak derece mahkemelerinin kararlarının başvurucu şirketin mülkiyet hakkına ilişkin davanın sonucuna etkili olabilecek mahiyetteki iddia ve itirazlarına cevap verecek nitelikte yeterli bir gerekçe içermediği tespit edilmiştir. Bu sebeple mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirilmediği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla müdahalenin taşıdığı meşru amacın dayandığı kamu yararı ile başvurucu şirketin mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil denge başvurucu şirket aleyhine bozulmuş olup müdahale ölçülü değildir.
62. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
63. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesi'nin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
64. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
65. Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
66. Mehmet Doğan kararında Anayasa Mahkemesi, yeniden yargılama yapmakla görevli derece mahkemelerinin yükümlülüklerine ve ihlalin sonuçlarını gidermek amacıyla derece mahkemelerince yapılması gerekenlere ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Buna göre Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir, derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
67. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi, kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır. Bu çerçevede ihlal, yargılama sırasında gerçekleştirilen usule ilişkin bir işlemden veya yerine getirilmeyen usule ilişkin bir eksiklikten kaynaklanıyorsa söz konusu usul işleminin hak ihlalini giderecek şekilde yeniden -veya daha önce hiç yapılmamışsa ilk defa- yapılması icap etmektedir. Buna karşılık ihlalin idari işlem veya eylemin kendisinden ya da -derece mahkemesince yapılan veya yapılmayan usul işlemlerinden değil de- derece mahkemesi kararının sonucundan kaynaklandığının Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edildiği hâllerde derece mahkemesinin usule dair herhangi bir işlem yapmadan, doğrudan, mümkün olduğunca dosya üzerinden, önceki kararının aksi yönünde karar vererek ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırması gerekir (Mehmet Doğan, § 60).
68. Başvurucu şirket yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.
69. Somut olayda başvurucu şirketin ruhsatının iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetine yönelik olarak derece mahkemelerince verilen kararların başvurucunun davanın sonucuna etkili olabilecek mahiyetteki iddia ve itirazlarına cevap verecek nitelikte yeterli bir gerekçe içermediği tespit edilmiştir.
70. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Dolayısıyla kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 4. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir. Buna göre ihlalin sonuçlarının giderilmesi için yeniden yapılacak yargılamada mülkiyet hakkının ihlaline yol açan uyuşmazlığın çözümüne etkili, ayrı ve açık yanıt gerektiren başvurucunun iddialarının derece mahkemelerince yeterli ve makul bir gerekçe ile karşılanması gerekmektedir.
71. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 4. İdare Mahkemesine (E.2013/2070, K.2014/1381) GÖNDERİLMESİNE,
D. 226,90 TL harç ve 1980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
CEVDET TİMUR BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/3742) |
|
Karar Tarihi: 10/1/2019 |
R.G. Tarih ve Sayı: 5/2/2019-30677 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Serruh KALELİ |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
Raportör |
: |
Özgür DUMAN |
Başvurucu |
: |
Cevdet TİMUR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru bir kültür varlığı koleksiyonunun devrine yol açacak şekilde koleksiyonculuk izin belgesinin iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğünce verilen izin belgesine istinaden 29/3/2005 tarihinden itibaren koleksiyonculuk faaliyetinde bulunmaya başlamıştır.
A. Ceza Soruşturması ve Kovuşturması Süreci
9. Ceza soruşturması sırasında kolluk görevlilerince 9/11/2005 tarihinde A.O.nun işyerinde yapılan arama sırasında başvurucunun sırt çantasında otuz bir adet sikke ele geçirilmiştir. Bu sikkelerden yirmi dört adedinin bronz, kalan yedi adedinin ise gümüş olduğu, sikkelerin tamamının tasnif ve tescile tabi müzelik değerde kültür varlığı olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca söz konusu sikkelerin koleksiyonculuk faaliyetinde bulunan başvurucunun envanter defterinde mevcut olmadığı belirlenmiştir.
10. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu ve A.O.nun 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 70. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle17/11/2005 tarihinde iddianame düzenlenmiştir.
11. İddianameyi kabul eden İstanbul 16. Asliye Ceza Mahkemesi yapılan yargılama sonucunda 26/9/2007 tarihinde başvurucunun beraatine, A.O.nun ise 1 yıl hapis ve 450 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde A.O.nun 2863 sayılı Kanun kapsamında tescil ve tasnife tabi müzelik değerdeki eserleri dükkânında kasten satışa sunduğu belirtilmiştir. Kararda, başvurucunun ise bir köylüden envanter defterine kaydetmek üzere aynı gün satın aldığı yani deftere kaydettirmek için henüz gerekli zamanı olmadan A.O.nun dükkânına gittiğinde kolluk görevlilerince yakalandığı yönündeki savunmasına yer verilmiştir. Mahkemeye göre başvurucunun çantasında bulunan otuz bir adet sikkeyi envanter defterine işletmeyeceğinin ispat edilmesinin mümkün olamayacağı belirtilmiştir.
12. Mahkeme başvurucunun dosyaya yansıyan kişiliğini, geçmişini ve ibraz ettiği -yukarıda belirtilen- koleksiyon defterini dikkate alarak savunmasına itibar edilmesi gerektiğini vurgulamış; başvurucunun savunmasının aksini ispat edebilecek, cezalandırılmasına yetecek ölçüde delil elde edilemediği sonucuna varmıştır. Mahkeme ayrıca başvurucudan elde edilen gümüş ve bronz sikkelerin ise karar kesinleştiğinde sanığa iadesine karar vermiştir.
13. Bu karar sanıklardan A.O. ve katılan Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi 3/7/2012 tarihinde başvurucu hakkında verilen beraat hükmünü onamış, A.O. hakkında verilen mahkûmiyet hükmünü ise bozmuştur.
B. İzin Belgesinin İptali ve İdari Dava Süreci
14. Kültür ve Turizm Bakanlığı, söz konusu sikkelerin başvurucunun envanter defterinde olmamasını gerekçe göstererek 31/12/2007 tarihinde başvurucunun koleksiyonculuk izin belgesini iptal etmiştir.
15. Başvurucu, bu idari işleme karşı 24/3/2008 tarihinde Ankara 13. İdare Mahkemesinde iptal davası açmıştır.
16. Mahkeme 4/12/2008 tarihinde davanın kabulü ile dava konusu idari işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, ceza kovuşturması sonucu başvurucunun beraatine hükmedildiğine dikkat çekilmiş; envanter defterine kaydedilmemiş olan otuz bir parça eserin başvurucu tarafından hangi tarihte satın alındığının kesin ve açık olarak tespit edilemediği vurgulanmıştır. Mahkeme, taşınır kültür varlığının koleksiyona ilave edildiği tarihten itibaren en geç bir ay içinde envanter defterine kaydedilmesi zorunluluğunun bulunduğunu ancak somut olayda başvurucunun koleksiyonda belgesiz kültür varlığı bulundurduğunun tespit edildiğinden söz edilemeyeceğini belirterek davaya konu işlemin hukuka uygun olmadığı sonucuna varmıştır.
17. Temyiz edilen karar Danıştay Altıncı Dairesince 6/5/2009 tarihinde bozulmuştur. Bozma kararında, farklı bir şahsın işyerinde yapılan arama sonucunda başvurucunun çantasında bulunan ve ne zaman alındığı belli olmayan otuz bir adet kültür varlığı niteliğindeki sikkenin başvurucunun envanter defterinde kayıtlı olmadığı belirtilmiştir. Daireye göre başvurucunun koleksiyonunda belgesiz kültür varlığı bulundurduğu sabit olduğundan koleksiyonculuk izin belgesinin iptali yönündeki dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Başvurucunun karar düzeltme istemi Danıştay Ondördüncü Dairesinin 7/2/2012 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
18. Bozma kararına uyan Mahkeme 8/5/2012 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Temyiz edilen karar Daire tarafından 13/11/2013 tarihinde onanmıştır.
19. Onama kararı başvurucu vekiline 30/1/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucu 2/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Başvurucunun karar düzeltme istemi Dairenin 22/3/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
22. 2863 sayılı Kanun’un 26. maddesinin altıncı, yedinci ve sekizinci fıkraları şöyledir:
"Gerçek ve tüzelkişiler, Kültür ve Turizm Bakanlığınca verilecek izin belgesiyle korunması gerekli taşınır kültür varlıklarından oluşan koleksiyonlar meydana getirebilirler.
Koleksiyoncular faaliyetlerini, Kültür ve Turizm Bakanlığına bildirmek ve yönetmelik gereğince, taşınır kültür varlıklarını envanter defterine kaydetmek zorundadırlar.
Koleksiyoncular, ilgili müzeye tescil ettirerek, koleksiyonlarındaki her türlü eseri onbeş gün önce Kültür ve Turizm Bakanlığına haber vermek şartı ile kendi aralarında değiştirebilir veya satabilirler. Satın almada öncelik Kültür ve Turizm Bakanlığına aittir."
23. 2863 sayılı Kanun’un 27. maddesi şöyledir:
"Yirmibeşinci madde gereğince tasnif ve tescil dışı bırakılan ve Devlet müzelerine alınması gerekli görülmeyen taşınır kültür varlıklarının ticareti, Kültür ve Turizm Bakanlığının izni ile yapılır.
Bu ticareti yapmak isteyenler, Kültür ve Turizm Bakanlığından ruhsatname almak zorundadırlar. Bu ruhsatnameler üç yıl için geçerlidir. Bu sürenin bitiminden bir ay önce ruhsatname yenilenebilir. Bu Kanun hükümlerine aykırı hareket edenlerin ruhsatnameleri, süresine bakılmaksızın iptal edilir."
24. 2863 sayılı Kanun'un 67. maddesi şöyledir:
"Kültür ve tabiat varlıklarıyla ilgili olarak bildirim yükümlülüğüne mazereti olmaksızın ve bilerek aykırı hareket eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Bildirimi yapılmamış olan kültür ve tabiat varlığını satışa arzeden, satan, veren, satın alan, kabul eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Ancak, bu durumda birinci fıkrada tanımlanan suçtan dolayı ayrıca cezaya hükmolunmaz.
Ticareti yasak olmayan taşınır kültür varlıklarının izinsiz olarak ticaretini yapan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
25. 2863 sayılı Kanun'un 70. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun 24 üncü maddesine aykırı hareket edenler bir yıldan üç yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılırlar."
26. 2863 sayılı Kanun'un 73. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun 26 ve 30 uncu maddelerine aykırı davrananlara, suç daha ağır bir cezayı gerektirmiyorsa üç aydan bir yıla kadar hapis ve adlî para cezası verilir."
27. 2863 sayılı Kanun'un 75. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun kapsamında kalan suçlar nedeniyle elkonulan taşınır kültür ve tabiat varlıkları müzeye teslim edilir."
28. Olay tarihi itibarıyla yürürlükte olan 15/3/1984 tarihli ve 18342 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Korunması Gerekli Taşınır Kültür ve Tabiat Varlıkları Koleksiyonculuğu ve Denetimi Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) 4. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Bu yönetmelikte geçen:
...
“Koleksiyon”; belirli bir sistem içinde sınıflandırılarak belirli şartlarda, belirli bir yerde saklanan korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıklarından oluşan grubu,
“Koleksiyoncu”; koruma, değerlendirme, yarar sağlama ve merakı tatmin amacıyla korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıklarının koleksiyonunu yapan veya yapacak olan kişi veya kuruluşları, ifade eder."
29. Yönetmelik'in 10. maddesi şöyledir:
"Koleksiyoncular, koleksiyonlarına dahil eserleri müze müdürlüğünce verilecek iki nüsha envanter defterine müze uzmanlarının gözetimi altında kaydederler. Eserlerin sahiplerince usulüne uygun şekilde çektirdikleri fotoğraflarını da ihtiva eden bu envanter defterinin bir nüshası müzede saklanır. Koleksiyona sonradan ilave edilen eserler en geç bir ay içinde her iki nüshaya usulüne uygun olarak kaydedilir."
30. Yönetmelik'in 11. maddesi şöyledir:
"Koleksiyonculuk yapan şahsın ölümü halinde koleksiyon varislerine intikal eder.
Varisler koleksiyonculuğa devam etmek istedikleri takdirde bu yönetmelik esaslarına göre yeniden izin almak zorundadırlar. Koleksiyon varisler arasında taksim edilebilir. Taksim sırasında eserlerin bütünlüğü bozulamaz, birbirini tamamlayan eserlerden oluşan takımlar bölünemez.
Koleksiyonculuğa devam etmek istemeyen varislerin ellerindeki varlıkların satış veya devirleri bu yönetmelik hükümlerine göre yapılır."
31. Yönetmelik'in 12. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Koleksiyoncular, ilgili müzeye tescil ettirerek koleksiyonlarındaki her türlü eseri on beş gün önce en yakın müze müdürlüğüne haber vermek şartı ile kendi aralarında değiştirebilir veya satabilir. Satın almada öncelik Bakanlığa aittir."
32.Yönetmelik'in ek 1. maddesi şöyledir:
"(Ek: 18.5.1998 - 23346 S.R.G. Yön) Koleksiyonculuk izin belgesi aşağıdaki hallerde iptal edilir:
a) (Değişik bend: 15/12/2004-25671 S.R.G. Yön/1.mad) Koleksiyonda belgesiz kültür ve tabiat varlığının bulunduğunun tespit edilmesi.
...
hallerinde koleksiyon izin belgesi Bakanlık makamınca iptal edilir ve bir ay içinde ilgili müze müdürlüğüne ve emniyet müdürlüğüne bildirilir. Koleksiyon izin belgesi iptal edilenler Bakanlıkça müzelere bildirilir.
Koleksiyon izin belgesinin iptali sonucu gerekli kanuni işlemler yapılır. Müze müdürlüğünce alınması uygun görülen kültür ve tabiat varlıkları usulüne göre takdir edilecek bedel üzerinden satın alınır.
Koleksiyon izin belgesi iptal edilenler, belgeli de olsa yeni bir kültür varlığı satın alamazlar. Müracaatları halinde bunlara yeniden koleksiyon izin belgesi verilmez.
Koleksiyoncu hakkında herhangi bir nedenle idari veya adli takibata başlanılması halinde koleksiyonculuk faaliyetleri tahkikat sonuna kadar geçici olarak durdurulur. Tahkikat sonucuna göre işlem yapılır."
33. Söz konusu Yönetmelik 23/3/2010 tarihli ve 27530 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Korunması Gerekli Taşınır Kültür ve Tabiat Varlıkları Koleksiyonculuğu ve Denetimi Hakkında Yönetmelik ile yürürlükten kaldırılmıştır.
34. Anılan Yönetmelik'in 15. maddesi şöyledir:
"(1) Koleksiyon izin belgesi;
a) Korunması Gerekli Taşınır Kültür ve Tabiat Varlıklarının Tasnifi, Tescili ve Müzelere Alınmaları Hakkında Yönetmelik hükümleri uyarınca belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak koleksiyonda belgesiz kültür ve tabiat varlığı bulunduğunun tespit edilmesi,
...
hallerinde iptal edilir.
...
(5) Birinci fıkrada belirtilen hususlar dışında, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve 21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu hükümlerine dayanılarak koleksiyoncu hakkında soruşturma ve kovuşturma başlanması halinde koleksiyonculuk faaliyetleri yargılama sonuna kadar durdurulur.Koleksiyoncuların koleksiyonlarındaki taşınır kültür ve tabiat varlıkları, envanter defterleri ve koleksiyon izin belgeleri komisyon tarafından gerekli görülmesi durumunda yediemin olarak ilgili müze müdürlüğünce muhafaza edilir. Yargılama sonucunda koleksiyoncunun hüküm giymesi halinde belgesi iptal edilir."
2. Danıştay İçtihadı
35. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 16/12/2013 tarihli ve E.2010/3534, K.2013/4575 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"Dava; davacıya ait korunması gerekli taşınır kültür varlıkları koleksiyon belgesinin iptaline ilişkin 04/01/2008 günlü, 1891 sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı işlemi ve anılan işlemin İstanbul Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'ne bildirilerek gereğinin yapılmasının istenilmesine ilişkin 07/01/2008 günlü, 2952 sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı işlemi ile anılan işlemlerin dayanağı 'Korunması Gerekli Taşınır Kültür ve Tabiat Varlıkları Koleksiyonculuğu ve Denetimi Hakkında Yönetmelik'inEk-1 maddesinin (b) bendinin iptali istemiyle açılmıştır.
Danıştay Altıncı Dairesi'nin 25/06/2010 günlü, E:2008/6735, K:2010/5401sayılı kararıyla; 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 5, 24, 25, 26. maddelerinin irdelenmesinden, taşınır kültür varlığınındevlet malı niteliğinde olduğu, gerçek ve tüzel kişilerin Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndanalacakları izin belgesiyle korunması gerekli taşınır kültür varlıklarından oluşan koleksiyonlar meydana getirebilecekleri, koleksiyoncuların faaliyetini Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bildirmek ve yönetmelik gereğince taşınır kültür varlıklarını envanter defterine kaydetmek zorunda oldukları, korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıklarının tasnifi, tescili ve müzelere alınmaları ile ilgili kıstasların usul ve esaslarının yönetmelikte belirleneceği, envanter defteri tutmak ile, eserlerin sayılarının belirlenerek koleksiyon sahipleri tarafından korunmasının sağlanmasının amaçlandığı, yine koleksiyoncuların ilgili müzeye tescil ettirerekkoleksiyonlarındaki her türlü eseri 15 gün önce Kültür ve Turizm Bakanlığı'na haber vermek şartı ilekendi aralarındadeğiştirebilecekleri vesatabilecekleri, satın almada Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın öncelik hakkı bulunduğunun anlaşıldığı; anılan Yasa uyarınca çıkarılan ve 15/03/1984 günlü, 18342 sayılıResmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Korunması Gerekli Taşınır Kültür ve Tabiat VarlıklarıKoleksiyonculuğu ve DenetimiHakkında Yönetmeliğin Ek-1. maddesinin (b) fıkrasında, koleksiyonda yer alan kültür ve tabiat varlığının tahribi, kaybı ve çalınması ile ilgili belge ibraz edilememesi veen geç bir ay içinde müze müdürlüğüne bildirilmemesi halinin koleksiyonculuk izin belgesinin iptali nedenleri arasında sayıldığı; buna göre, koleksiyonculukizin belgesi verme yetkisi olan Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın usulde paralellik ilkesi gereği, koleksiyonculuk izin belgesi iptalinde de yetkili olduğunda herhangi bir duraksamaya yer olmadığı; bu itibarla, Korunması Gerekli Taşınır Kültür ve Tabiat Varlıkları Koleksiyonculuğu ve Denetimi Hakkında Yönetmeliğin 2863 sayılı Yasaya dayanılarak çıkarıldığı ve bu bağlamda Ek-1 maddesinin(b) fıkrasında yasaya aykırılıkbulunmadığı; öte yandan, 30/01/2007 tarihinde yapılan denetimde koleksiyonuna kayıtlı 9 adet eserin eksik, 3 adet eserin ise kırık olduğunun tespiti üzerine eksik ve kırık eserlerle ilgili olarak davacı koleksiyoncudan bilgi istenilmesine rağmen herhangi bir bilgi alınamaması nedeni ile davacıya ait koleksiyonculuk belgesinin iptaline ilişkin işlemde, dayanağı Yönetmelik hükmüneaykırılıkgörülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, anılan kararı temyiz etmekte ve kararın bozulmasını istemektedir.
Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; Danıştay Altıncı Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davacının temyiz isteminin reddine [karar verildi]."
B. Uluslararası Hukuk
36. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
37. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadında, mülkiyet hakkının kapsamı konusunda mevzuat hükümlerinden ve derece mahkemelerinin bunlara ilişkin yorumundan bağımsız olarak özerk bir yorum esas alınmaktadır (Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010, § 62; Anheuser-Busch Inc./Portekiz [BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, § 63; Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004, § 129).
38. AİHM, mülkiyet hakkına ilişkin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin mülkiyeti elde etme hakkını koruma altına almadığını kabul etmektedir (Slivenko ve diğerleri/Letonya [BD], B. No: 48321/99, 23/1/2002, § 121; Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı/Türkiye, B. No: 34478/97, 9/1/2007, § 52).
39. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının ancak müdahalenin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin anlamı kapsamında bir mülk ile ilişkili olması durumunda ileri sürülebileceğini belirtmektedir. Buna göre alacak haklarını da içeren mevcut mülk veya mal varlığı yanında mülkiyet hakkının elde edilebileceği yönündeki en azından bir meşru beklenti de mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya [BD], B. No: 44912/98, 28/9/2004, § 35; Lihtenştayn Prensi Hans-Adam II/Almanya [BD], B. No: 42527/98, 12/7/2001, § 83; meşru beklenti kavramının ilk defa geliştirildiği kararlar için Pine Valley Developments Ltd ve diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87, 29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik Krallık, B. No: 44277/98, 24/6/2003, § 35; Pressos Companía Naviera S.A. ve diğerleri/Belçika, B. No: 17849/91, 20/11/1995, § 31).
40. AİHM içtihadında bir şeyin mülkiyete konu olabilecek ekonomik bir değer ifade edip etmediği, bunun kişisel mülkiyete konu olup olmadığı, devredilebilip devredilemeyeceği veya intikale konu olup olamayacağı gibi bazı unsurlar dikkate alınarak belirlenmektedir (Smith Kline and French Laboratories Ltd/Hollanda (k.k.), B. No: 12633/87, 4/10/1990; Lenzing AG/Birleşik Krallık, B. No: 38817/97, 9/9/1998). AİHM, Anheuser-Busch Inc./Portekiz kararında daha önce daireler tarafından verilen kararları ve bu kararlardaki başvurucuların mülkiyet hakkı bağlamında yasal statüsünü değerlendirdikten sonra başvurucu şirketin ticari marka tescili için başvuru sahibi olarak yasal statüsünün mülkiyete ilişkin menfaate yol açtığı için -ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamında bulunduğunu gösterdiğine işaret etmiştir. AİHM, işarete ilişkin tescilin ve tescilin sağladığı yüksek korumadan yararlanacağını ancak üçüncü tarafın meşru haklarını ihlal etmemesi koşuluyla kesinleşeceğini, bu anlamda tescil başvurusuna ekli hakların şarta bağlı olduğunu ifade etmiştir. Bununla birlikte tescil başvurusunda bulunduktan sonra başvuru sahibi şirketin diğer ilgili maddi koşullar ve usul koşullarını yerine getirmesi hâlinde ilgili mevzuat kapsamında incelenmesini beklemeyi hak edeceği açıktır. Bu nedenle başvurucu şirket, belirli koşullar altında iptal edilebilmelerine rağmen bir ticari markanın tescili başvurusu ile bağlantılı olarak yasalara göre tanınan, mülkiyete ilişkin bir dizihak kazanmaktadır. AİHM, bu durumun mevcut davada ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesini uygulamayı yeterli kıldığını ve mahkemenin başvuran şirketin meşru bir beklentiye sahip olduğunu iddia edip edemeyeceğini değerlendirmesine gerek bırakmadığını belirtmiştir (Anheuser-Busch Inc./Portekiz, §§ 66-78).
41. Beyeler/İtalya (B. No: 33202/96, 5/1/2000) kararına konu olayda başvurucu bir koleksiyoncudan müzayedeci aracılığıyla ünlü ressam Vincent Van Gogh'un bir tablosunu satın almıştır. Bu satış ilgili mevzuat çerçevesinde kamu makamlarına bildirilmiş ancak ilgili bakanlık iki aylık zamanaşımı süresi içinde ön alım hakkını kullanmamıştır. Ancak başvurucunun bu tabloyu yurt dışına satması engellenmiş ve kamu makamlarınca ön alım hakkı çerçevesinde bu tablo satın alınmıştır. AİHM, İtalyan kanunlarına ve somut olaydaki uygulamalara işaret ederek ön alım hakkı kullanılmadan önce bu tablo yönünden mülkiyet hakkı kapsamında başvurucunun bir menfaatinin olduğunu ve tablonun satışından ön alım hakkının kullanıldığı tarihe kadar bu tablonun maliki olduğunun kamu makamlarınca tanındığını vurgulamıştır (Beyeler/İtalya, § 105).
42. AİHM, olayın karmaşıklığı ve başvurucunun hukuki durumunun müdahalenin belirli bir kategori içinde değerlendirilmesini önlediğini belirterek müdahaleyi mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin genel kural çerçevesinde incelemiştir (Beyeler/İtalya, § 106). AİHM, somut olayda zamanaşımı süresinden sonra da ön alım hakkının kullanılmasının müdahaleyi kanunilik ölçütü yönünden öngörülemez ve keyfî olmasına yol açtığını belirtmiştir. Bununla birlikte AİHM müdahalenin sonuçlarını ölçülülük bağlamında incelemeyi tercih etmiştir (Beyeler/İtalya, §§ 109, 110). Kararda, kültürel mirasın korunması yönündeki meşru amaca vurgu yapılmakla birlikte kamu makamlarının zamanında harekete geçmemesi ve piyasa değerinin altında tabloyu satın alması nedeniyle başvurucunun mülkiyet hakkı ile müdahalenin taşıdığı kamu yararı arasındaki adil dengenin bozulduğu sonucuna varılmıştır (Beyeler/İtalya, §§ 117-122).
43. Waldemar Nowakowoski/Polonya (B. No: 55167/11, 24/7/2012) kararında ise başvurucunun antika silah koleksiyonu mülkiyet hakkı kapsamında görülmüştür. AİHM'e göre antika silah koleksiyonu yapan başvurucunun koleksiyonunun müsadere edilmesi, başvurucunun bu konuda üzerine düşen gerekli özeni yerine getirmediği söylenebilirse de ruhsatı bulunan diğer antika silahların da koleksiyonun bozulmaması amacıyla müsadere edilmesi tazminat gibi herhangi bir güvence ölçütü de sağlanmadığından ölçülü değildir (Waldemar Nowakowoski/Polonya, §§ 44-58).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
44. Mahkemenin 10/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
45. Başvurucu, olay tarihinde yürürlükte olan Yönetmelik'e göre koleksiyona ilave edilen eserlerin en geç bir ay içinde kaydedileceği belirtildiği hâlde yeni aldığı eserlerin envanterde bulunmadığı gerekçesiyle koleksiyonculuk belgesinin iptal edilmesinden yakınmıştır. Başvurucu ayrıca yine bu Yönetmelik'e göre koleksiyoncu hakkında başlatılan idari ve adli takibatın sonucunun beklenmesi gerektiğini, somut olayda ise beraat ile sonuçlanan bu süreç beklenmeden söz konusu belgenin iptal edildiğini ifade etmiştir. Başvurucuya göre belgenin iptali nedeniyle açtığı davada derece mahkemelerinin kararlarında yeterli bir gerekçe de bulunmamaktadır. Başvurucu, koleksiyonculuk izin belgesinin iptali nedeniyle koleksiyonundaki eserleri idareye teslim etmek zorunda kaldığını vurgulamıştır. Başvurucu sonuç olarak bu gerekçelerle masumiyet karinesinin, bilim ve sanat hürriyetinin, adil yargılanma ile mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
46. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
47. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun belirttiği ihlal iddialarının masumiyet karinesiyle bir ilgisi görülmemiştir. Başvurucu, bilim ve sanat hürriyeti ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini öne sürmüş ise de başvurucunun bütün şikâyetlerinin esas itibarıyla ilgili olduğu mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
i. Genel İlkeler
49. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
50. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
51. Mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, § 51).
52. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
53. Somut olayda başvurucunun koleksiyonculuk izin belgesi, envanterinde kayıtlı olmayan taşınır kültür varlığı bulundurduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir. Öncelikle bu izin belgesinin mülk teşkil edip etmediği tartışılmalıdır. 2863 sayılı Kanun'un 26. maddesinin altıncı fıkrasında gerçek ve tüzel kişilerin Kültür ve Turizm Bakanlığınca verilecek izin belgesiyle korunması gerekli taşınır kültür varlıklarından oluşan koleksiyonlar meydana getirebilecekleri düzenlenmiştir. Ancak hem bu kanun hükümleri hem de kanun uyarınca çıkarılan yönetmelik düzenlemesi incelendiğinde söz konusu izin belgesinin devredilemediği ve ekonomik bir alışverişe konu olmadığı görülmektedir. Nitekim olay tarihinde yürürlükte olan Yönetmelik'in 11. maddesinin ikinci fıkrasına göre koleksiyoncunun varislerinin koleksiyonculuğa devam etmek istedikleri takdirde bu Yönetmelik esaslarına göre yeniden izin almaları zorunlu kılınmıştır.
54. Koleksiyonculuk izin belgesi iptal edilenler, anılan Yönetmelik'in ek 1. maddesine göre yeni bir kültür varlığı satın alamazlar. Ancak bunun da mevcut bir mülke herhangi bir etkisi bulunmadığı gibi esas itibarıyla bu, mülke erişmeyi sınırlamaktadır. Anayasa'nın 35. maddesi ise mülke erişmeyi değil mevcut mülkü veya somut bir temele dayalı mülkü edinme yönünde meşru bir beklentiyi korumaktadır. Dolayısıyla devredilebilmesi ve intikalinin mümkün olmadığı anlaşılan söz konusu izin belgesi, ekonomik bir değer ifa etmediğinden Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülk teşkil etmemektedir.
55. Bununla birlikte söz konusu Yönetmelik'in ek 1. maddesinde koleksiyonculuk izin belgesinin iptali hâlinde müze müdürlüğünce alınması uygun görülen kültür ve tabiat varlıklarının usulüne göre takdir edilecek bedel üzerinden satın alınacağı belirtilmiştir. Başvurucu da izin belgesinin iptalinin diğer bir sonucu olarak koleksiyonundaki kültür varlıklarını idareye teslim etmek zorunda kaldığından yakınmaktadır. Bu durumda başvurucunun koleksiyonunda yer alan kültür varlıklarının mülk teşkil edip etmediğinin de tartışılması gerekmektedir.
56. 2863 sayılı Kanun'un 27. maddesinde, tasnif ve tescil dışı bırakılarak devlet müzelerine alınması gerekli görülmeyen taşınır kültür varlıklarının Kültür ve Turizm Bakanlığının izni ile yapılabileceği hüküm altına alınmıştır. Ayrıca anılan Yönetmelik'in 11. maddesinde koleksiyonerin ölümü hâlinde koleksiyonun varislerine intikal edeceği belirtilmiş; 12. maddede de koleksiyon sahiplerinin ilgili müzeye tescil ettirmek kaydıyla koleksiyonundaki her türlü eseri kendi aralarında değiştirebileceği veya satabileceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla başvurucunun koleksiyonundaki taşınır kültür varlıklarının belirli koşullar dâhilinde değiştirilebilmesi veya satılabilmesi mümkün olduğu gibi intikali de mümkündür. Bu durumda ekonomik bir değer ifade ettiği anlaşılan söz konusu koleksiyonun başvurucu açısından Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülk teşkil ettiği kuşkusuzdur.
b. Müdahalenin Varlığı ve Türü
57. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).
58. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
59. Başvurucunun koleksiyonculuk izin belgesinin kamu makamlarınca iptal edilmesi, anılan Yönetmelik hükümlerine göre koleksiyonunun müzeye devredilmesi sonucuna yol açmaktadır. Dolayısıyla söz konusu izin belgesinin iptalinin -sonuçları itibarıyla- mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.
60. Başvurucunun izin belgesinin iptali sebebiyle koleksiyonunun devredilmesi mülkten yoksun bırakılmasına yol açmaktadır. Ancak müdahalenin amacı yoksun bırakma olmayıp kültür varlıklarının korunmasını sağlamaktır. Nitekim somut olayda da başvurucunun taşınır kültür varlıklarının envanterde kayıtlı olmaması nedeniyle söz konusu yaptırım uygulanmıştır. Böylelikle taşınır kültür varlıklarının nitelik ve niceliklerinin kayıt altına alınarak koleksiyon sahipleri tarafından korunmasının sağlanması amaçlanmaktadır. Bu durumda müdahalenin mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolü veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
61. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
62. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
i. Genel İlkeler
63. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesi de hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini temel bir ilke olarak benimsemiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).
64. Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması gerekmektedir (AYM, E.2016/150, K.2017/179, 28/12/2017, § 57). Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Mülkiyet hakkına müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
65. Hak ve özgürlükler ile bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir. Bununla beraber Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında da belirtildiği üzere kanunla düzenleme zorunluluğu, hakka yapılacak müdahalenin uygulamasının kanunun çerçevesini aşmayacak şekilde yönetmelik, tebliğ ve genelge gibi yürütme organının çıkaracağı ikincil düzenlemelerle yapılmasına mâni değildir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin konularda temel esaslar, ilkeler ve genel çerçeve kanunla belirlendikten sonra uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususların yürütme organınca çıkarılacak düzenleyici işlemlerle tanzim edilmesi mümkündür (AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
66. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince erişilebilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).
67. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; AYM, E.2014/183, K.2015/122, 30/12/2015, § 5). Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; AYM, E.2010/80, K.2011/178, 29/12/2011).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
68. Somut olayda başvurucunun ceza soruşturması sırasında envanterinde kayıtlı olmayan taşınır kültür varlığı bulundurduğunun tespit edildiği gerekçesiyle koleksiyonculuk izin belgesi idare tarafından iptal edilmiş, başvurucu bu işleme karşı açtığı iptal davasından da bir sonuç alamamıştır.
69. Başvurucu öncelikle ceza kovuşturması neticesinde beraat ettiğinden bahisle bu kovuşturmanın akıbeti beklenmeden ve ceza kovuşturmasında varılan sonucun aksine mevzuatta öngörülen sürede bildirim yapmadığı ispat edilmeden izin belgesinin iptal edildiğinden yakınmaktadır. Başvurucu yapılan idari işlemin ilgili kanuna ve yönetmeliğe aykırı olduğunu öne sürmektedir.
70. Ancak Anayasa Mahkemesinin hukuk kurallarının uygulanmasına yönelik şikâyetleri bakımından görevi sınırlı olup Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren durumlar dışında derece mahkemelerinin hukuk kurallarını uygulama ve yorumlama bakımından takdir yetkisine karışamaz. Bununla birlikte yukarıda da değinildiği üzere somut olayda izin belgesinin iptali yoluyla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin mevcut olduğu kuşkusuzdur (bkz. §§ 59, 60). Mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin ise Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerinde öngörülen koşullara uygun olması zorunludur. Bunun için ise öncelikle müdahalenin ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir bir kanuni temelinin bulunması gerekmektedir. Diğer bir deyişle somut başvuru bakımından Anayasa Mahkemesi, öncelikle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının olup olmadığını tespit etmek durumundadır.
71. Diğer taraftan bu aşamada belirtmek gerekir ki mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolü veya düzenlenmesine ilişkin müdahale türü yönünden kamu makamlarının geniş bir takdir yetkisinin olması müdahalenin kanuna dayalı olması gerektiği olgusunu değiştirmemektedir. Dolayısıyla hangi müdahale türü olursa olsun mülkiyet hakkına ancak ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir bir kanunla müdahale edilebileceği kuşkusuz olup müdahale türleri arasındaki farklılaşma ise ölçülülük yönünden önem taşımaktadır.
72. Başvurucu tarafından açılan iptal davasında koleksiyonculuk izin belgesinin hukuki dayanağının 2863 sayılı Kanun'un 26. maddesi olduğuilk derece mahkemesinin kararında belirtilmektedir. Anılan maddenin altıncı fıkrası uyarınca gerçek ve tüzel kişiler, Kültür ve Turizm Bakanlığınca verilecek izin belgesiyle korunması gerekli taşınır kültür varlıklarından oluşan koleksiyonlar meydana getirebilir. Yine ilk derece mahkemesinin kararında da belirtildiği üzere aynı maddenin yedinci fıkrasına göre koleksiyoncular faaliyetlerini Kültür ve Turizm Bakanlığına bildirmek ve Yönetmelik gereğince taşınır kültür varlıklarını envanter defterine kaydetmek zorundadır.
73. Ancak ilk derece mahkemesinin kararında, taşınır kültür varlıklarının envanter defterine kaydedilme yükümlülüğüne uyulmaması hâlinde koleksiyonculuk izin belgesinin hangi kanun hükmüne dayalı olarak iptal edileceği belirtilmemiştir. Bu kararın temyizi üzerine hükmü onayan Danıştay kararında da herhangi bir kanun hükmüne atıf yapılmamıştır. Bunun yerine derece mahkemelerinin kararlarında, olay tarihi itibarıyla yürürlükte olan Yönetmelik'in ek 1. maddesi dayanak olarak gösterilmiştir. Nitekim söz konusu Yönetmelik'in bazı maddelerinin iptali istemiyle açılan davada Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu da yetki ve usulde paralellik ilkesi gereğince izin veren makamın bu belgeyi iptal edebileceğini kabul ederek söz konusu Yönetmelik düzenlemesini yeterli görmüştür (bkz. § 35).
74. Anayasa Mahkemesi ise "Genel İlkeler" bölümünde de belirtildiği üzere daha önce bireysel başvuru kapsamında verdiği çeşitli kararlarında mülkiyet hakkına yapılacak müdahalelerin ancak mutlak manada şeklî bir kanuna dayanması gerektiğini açık olarak belirtmiştir (Torsan Orman San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13677, 20/9/2017, § 74; Üças Gıda Pazarlama ve Tekstil San. ve Tic. Ltd. Şti., B.No:2014/16633, 6/12/2017, § 57). Torsan Orman San. ve Tic. Ltd. Şti. kararında, kanuni bir düzenleme olmadan yönetmeliğe dayalı olarak kabahate konu eşyanın kaim bedelinin müsaderesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ölçütü yönünden ihlale yol açtığı sonucuna varılmıştır (Torsan Orman San. ve Tic. Ltd. Şti., §§ 60-78). Üças Gıda Pazarlama ve Tekstil San. ve Tic. Ltd. Şti. kararında da el konulan eşyanın, iadesine karar verilmesine rağmen kanuni bir dayanağı olmadan yönetmelik düzenlemesi çerçevesinde başvurucuya iade edilmemesi kanunilik ölçütü yönünden sorunlu görülmüştür (Üças Gıda Pazarlama ve Tekstil San. ve Tic. Ltd. Şti., §§ 57, 58).
75. Kültür ve tabiat varlıklarının envantere kaydedilmesi zorunluluğu 2863 sayılı Kanun'un 30. maddesinde açık olarak düzenlenmiş olup bu yaptırıma uymayanların aynı Kanun'un 73. maddesine göre suç teşkil ettiği, üç aydan bir yıla kadar hapis ve adli para cezası gerektirdiği hüküm altına alınmıştır. Buna göre söz konusu fiilin karşılığı zaten bir adli yaptırım olarak düzenlenmiştir. Nitekim adli yaptırıma hükmedilmesi hâlinde ilgili eşyanın müzeye teslim edileceğine bir kanun hükmü de bulunmaktadır (bkz. § 27).
76. Bununla birlikte kanun koyucunun karşılığını adli yaptırım olarak düzenlediği bu fiil nedeniyle izin belgesini sona erdiren, hatta koleksiyonun belirli koşullar dâhilinde idareye devrini de öngören düzenlemeler yapabilmesi de mümkündür. Kültür mirasının ve bu bağlamda kültür varlıklarının korunması çerçevesinde kamu makamlarının geniş bir takdir yetkisi olduğu açıktır. Ancak somut olayda açılan ceza davası neticesinde başvurucunun beraatine karar verilmiş olup buna rağmen eylemin tek başına başvurucunun koleksiyonculuk izin belgesinin iptalini gerektirdiği hususu kanunla düzenlenmiş değildir. Buna göre koleksiyonculuk izin belgesinin iptalinin kanun gereği mümkün olduğu kabul edilse dahi hangi koşullarda iptal edileceği ve sonuçları açık olarak kanunla düzenlenmediği gibi en azından çerçevesi kanunla çizilerek konu hakkında idareye düzenleyici işlem yapma yetkisi bile verilmemiştir. Bu kapsamda izin belgesi iptal edilen koleksiyoncuya ait koleksiyonun akıbetinin ne olacağı da kanunla düzenlenmiş değildir.
77. Başvurucunun izin belgesine istinaden oluşturduğu koleksiyonunun kanun gereği satışı ve intikali mümkün olup başvurucu açısından önemli bir ekonomik değer ifade ettiği için mülk oluşturduğu dikkate alındığında izin belgesinin iptali ile sonuçlarının -mülkiyet hakkının korunmasının bir gereği olarak- en azından genel çerçevesi belirlenecek biçimde şeklî anlamda kanunla düzenlenmesi gerektiği açıktır. Aksi takdirde mülkiyet hakkının konusunu teşkil eden koleksiyon belgesinin devrine yol açan izin belgesinin iptalinin sonuçları kapsamında koleksiyon ile ilgili olarak ne gibi bir işlem yapılacağı kanunla açıklığa kavuşturulmamış olur.
78. Diğer taraftan anılan Yönetmelik'in 10. maddesinde koleksiyona sonradan ilave edilen eserlerin en geç bir ay içinde her iki nüshaya usulüne uygun olarak kaydedileceği belirtilmiş, ceza mahkemesi de bu düzenlemeye dayalı olarak başvurucunun envanterinde kayıtlı olmayan sikkelerin belirtilen bir aylık süresinden önce edinildiğinin ispat edilemediği gerekçesiyle beraat yönünde hüküm tesis etmiştir. Danıştay Dairesinin kararında ise böyle bir araştırmaya gidilmeden söz konusu sikkelerin salt envanterde kayıtlı olmamasının dahi koleksiyonculuk izin belgesinin iptalini gerektirdiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla izin belgesinin iptaline ilişkin söz konusu kanun ve yönetmelik hükümlerinin öngörülebilir biçimde uygulandığı da söylenemez.
79. Başvuru konusu olayda derece mahkemelerinin de işaret ettiği üzere anılan Yönetmelik'in olay tarihi itibarıyla yürürlükte olan izin belgesinin iptaline ve sonuçlarına ilişkin ek 1. maddesi uyarınca idari işlem tesis edilmiştir. Belirtilen düzenleyici işlemin ise tek başına müdahalenin kanuniliği unsurunu sağlamayacağı kuşkusuzdur. Hâlbuki Anayasa'nın 35. maddesinde bir temel hak ve hürriyet olarak düzenlenen mülkiyet hakkının en temel güvencelerinden biri olan müdahalenin kanuna dayalı olması ölçütü, bireyleri kamu makamlarının keyfî ve öngörülemez müdahalelerinden korumayı amaçlamaktadır. Somut olay bakımından ise mülkiyet hakkına müdahaleye yol açan izin belgesinin iptali ile buna bağlı olarak sonuçları kanunla düzenlenmemiş olup öngörülebilir biçimde de uygulanmadığı dikkate alındığında belirtilen güvencenin sağlanmadığı sonucuna varılmıştır. Buna göre mevcut hâliyle 2863 sayılı Kanun'un somut olay bağlamında uygulanması suretiyle başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerinde öngörülen kanunilik ölçütünü karşılamamaktadır.
80. Müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı tespit edildiğinden Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerinde öngörülen diğer unsurlar olan meşru amaç ve ölçülülük kriterlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
81. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
82. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
83. 6216 saylı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasına göre esas inceleme kapsamında bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve varsa ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı belirlenmektedir. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre ise ihlal kararı verilmesi hâlinde, gerekli görüldüğü takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Buna göre ihlal sonucuna varıldığında ilgili temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verilmesinin yanında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi, diğer bir ifadeyle ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedil[mesi] de gerekir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 54).
84. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, § 55).
85. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
86. İhlalin idari eylem ve işlemden kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesi her somut olayın koşullarını dikkate alarak yapılması gerekenlere hükmeder. İdari eylem ve işleme karşı başvurulacak kanun yolları varsa ve bu yollar tüketildikten sonra yapılan bireysel başvurunun incelenmesi sonucu ihlal tespiti yapılmışsa yeniden yargılama yoluyla ilgili mahkemenin tespit edilen ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırma imkânının bulunduğu durumlarda kararın bir örneğinin ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilebilir.
87. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ile önceki kararın kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
88. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği ya da idari makamlar tarafından bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi, kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır (Mehmet Doğan, § 60).
89. Başvurucu, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılarak yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.
90. Anayasa Mahkemesi özellikle sonuçları bağlamında mülkiyet hakkına etkileri olduğu kuşkusuz bulunan koleksiyonculuk izin belgesinin iptali nedeniyle başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Buna göre idare kanuni bir dayanak göstermeden ikincil düzenlemelere dayalı olarak başvurucunun koleksiyonunun devrine yol açacak şekilde koleksiyonculuk izin belgesini iptal etmiştir. Bu durumda somut başvuruda yasama işleminin uygulanmasından ziyade şeklî anlamda bir kanun hükmü bulunmamasına rağmen mülkiyet hakkına müdahale edilmesi söz konusu olduğu için ihlalin idari bir işlemden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
91. "Genel İlkeler" bölümünde değinildiği üzere ihlale yol açan idari eylem ve işleme karşı başvurulabilecek bir kanun yolu tüketildikten sonra bireysel başvurunun yapıldığı anlaşıldığına göre yeniden yargılama yoluyla ilgili mahkemenin tespit edilen ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırma imkânı bulunmaktadır. Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 13. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
92. Diğer taraftan ihlalin sonuçlarının giderimi kapsamında benzeri ihlallere yol açılmaması bakımından gereken idari tedbirlerin alınması bakımından kararın bir örneğinin Kültür ve Turizm Bakanlığına gönderilmesi gerekir. Ayrıca koleksiyonculuk izin belgesinin iptali ve sonuçları ile ilgili olarak kanuni bir düzenleme yapılmasının ise kanun koyucunun takdirinde olduğu belirtilmelidir.
93. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 13. İdare Mahkemesine (E.2012/749, K.2012/1113) GÖNDERİLMESİNE,
D. 226,90 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Kültür ve Turizm Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.