CEBRİ İCRA YOLUYLA YAPILAN SATIŞLARDA KONUT, AİLE KONUTU NİTELİĞİNİ YİTİRİR
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
2017/2810 E.
2017/1721 K.
13.12.2017 T.
Taraflar arasındaki “tapu iptali ile tescil ve aile konutu şerhi konulması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda (Kapatılan) Ümraniye 1. Aile Mahkemesince “davanın kabulüne” dair verilen 22.11.2012 gün ve 2011/64 E., 2012/1326 K. sayılı karar, davalı … vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 29.01.2014 gün ve 2013/10231 E., 2014/1602 K. sayılı kararı ile; “…Toplanan delillerden davalı …’un diğer davalı …’e akdi bir ilişkiden doğan borcu nedeniyle yapılan icra takibi sırasında dava konusu taşınmazın icra dairesince davalı …’e 18.10.2010 tarihinde, cebri icra yolu ile satıldığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanununun 194. maddesi, hak sahibinin iradi tasarrufları için uygulama alanı bulur. Cebri satışlar bu madde kapsamında değildir. Öyleyse davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır…” gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava tapu iptali ve tescil ile aile konutu şerhi konulmasına ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin rızası dışında aile konutu olan taşınmazın satıldığını, bu durumun 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 194. maddesine aykırı olduğunu ileri sürerek satışın iptaline, tapu kaydının davalı … adına tesciline, taşınmaz üzerine aile konutu şerhi konulmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı … davayı kabul ettiğini beyan etmiştir.
Davalı … vekili TMK’nın 1023. maddesi gereğince iyi niyetli üçüncü kişi olarak ayni hak kazandığını ve iyi niyetli kazanımının korunması gerektiğini, davacının açtığı ihalenin feshi davasının reddedildiğini, bu ret kararının kesinleştiğini, davacının aile konutu iddiasının dinlenmeyeceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece taşınmazın aile konutu olduğu, özellikle davalı …’in basiretli bir iş adamı gibi davranmadığı, borçlu diğer davalı tarafından alacağına teminat olarak gösterilen evin aile konutu olup olmadığını araştırmadığı gerekçesiyle davacının davasının kabulüne, davalı … adına olan tapu kaydının iptali ile eski hale getirmek suretiyle davalılardan … adına tesciline, taşınmaz üzerine TMK’nın 194. maddesi uyarınca aile konutu şerhi konulmasına karar verilmiştir.
Davalı … vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında gösterilen gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel mahkemece TMK’nın cebri satış yönünde ayrıcalık tanıyan bir hüküm ihtiva etmediği belirterek önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme hükmü davalı … tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, aile konutu niteliğini haiz taşınmazın cebri icra suretiyle davalıya satışının yapılması durumunda davacının TMK 194. maddesinde yer alan düzenlemeden yararlanıp yararlanmayacağı, burada varılacak sonuca göre davanın reddine karar verilip verilmeyeceği noktasındadır.
Türk Medeni Kanunu’nun “Eşlerin hukuki işlemleri” başlıklı 193. maddesi: “Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşlerden her biri diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukukî işlemi yapabilir.”şeklindedir.
TMK’nın 193. maddesi dikkate alındığında kural olarak eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle her türlü hukuki işlem yapma serbestisi Türk Medeni Kanununun genel teorisi içinde kabul edilmişken, aynı Kanunun 194. maddesi ile bu kurala istisna getirilmiş ve aile konutu üzerindeki hakların sınırlandıralabileceği kabul edilmiştir.
TMK’nın 194. maddesinin birinci fıkrası: “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.”hükmünü içermektedir.
Bu madde hükmü ile tapu kaydına aile konutu şerhi konulmuş olmasa dahi eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiil ehliyetleri sınırlandırılmıştır. Sınırlandırma aile konutu şerhi konulduğu için değil, konutun aile konutu vasfı taşıması nedeniyle getirilmiştir. Bu sebeple tapuya aile konutu şerhi verilmese bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, emredici niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da bu vasıf ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir işlem için verilebilir.
Başka bir anlatımla aile konutunun maliki olan eş aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde tek başına aile konutunu bir ayni hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma ancak diğer eşin açık rızası alınarak yapılabilir. Nitekim bu ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 24.05.2017 gün ve 2017/2-1604 E., 2017/967 K. sayılı kararında da aynen benimsenmiştir.
TMK’nın 705. maddesinde ise “Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması tescille olur. Miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır.” düzenlemesi mevcuttur.
Öte yandan, bir taşınmazın borçlunun borcu nedeniyle haczedilebilmesi için haciz tarihinde borçlu adına kayıtlı olması zorunludur. Hukuk Genel Kurulunun 07.04.2004 gün ve 2004/12-210 E., 2004/208 K. sayılı kararında da bu durum açıklanmıştır.
Somut olayda da haciz tarihinde borçlu adına kayıtlı dava konusu taşınmazın dava sırasında cebri icra yoluyla satıldığı, mülkiyetin icra vasıtasıyla yapılan satış sonucu davalı …’e geçtiği (TMK.md.705/2), davalı … tarafından açılan ihalenin feshi davasının da reddedilerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. TMK’nın 705. maddesine ilişkin düzenleme dikkate alındığında cebri icra ile yapılan satışlarda mülkiyet tescilden önce alıcıya geçmektedir. Dolayısıyla dava tarihi itibariyle aile konutu olarak kullanıldığı ileri sürülen taşınmaz iradi olmayan bir tasarruf sonucu aile konutu niteliğini yitirmiş duruma gelmektedir. Bu durumda TMK’nın 194. maddesi uyarınca işlem diğer eşin rızasına bağlı olmaktan çıkmış ve davacının aile konutu korumasından yararlanma olasılığı kalmamıştır.
Hâl böyle olunca yerel mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:
Davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, tebligat tarihinden itibaren on beş günlük süre için karar düzeltme istemi açık olmak üzere, 13.12.2017 gününde karar verilmiştir.