CEZA HÂKİMİNİN BERAAT VEYA MAHKÛMİYET KARARI, HUKUK HÂKİMİNİ BAĞLAR MI?
Ceza hukuku yönünden suç sayılan bir haksız fiil, ceza hâkimi tarafından incelenmiş, sonunda şu veya bu sebeple sanık hakkında beraat kararı verilmişse, bu karar hukuk hâkimini bağlayacak mıdır? Hukuk hâkimi de davayı incelemeden davalının (sanık) beraat etmesini esas alarak, davayı reddedecek midir? Bu sorunun değişik varsayımlara göre çözümlenmesi gerekir. Ceza hâkimi, sanığın isnat edilen suçu işlemediğine dair kanaat sahibi olup, kesin şekilde beraat kararı verebileceği gibi, sanığın masumiyetine kesin şekilde inanmamakla beraber, elde, onu, mahkûmiyete götürecek kesin deliller olmadığı takdirde de, yine yargılama beraatla sonuçlanabilecektir. Bilindiği gibi sanık hakkındaki isnat, tüm şüpheleri ortadan kaldıracak kesin delillerle ispatlanmadıkça mahkûmiyet kararı verilemez.
Suçun işlendiği şüphesinin mevcut ve müspet delillerle ispatlanmaması halinde, durum sanık lehine yorumlanır. İn dobio pro reo (şüpheden sanık müstefit kılınır) Nitekim Yargıtay 4. CD. 12.6.1974 T. ve 16 E. 16 K. sayılı ilamı ile basında “ Zeytinyağı skandalı” veya “Gomeller davası” şeklinde sözü edilen sorunu, şüpheyi, sanık yargıçlar lehine yorumlayarak çözmüştür.
A- Eylemin işlenmediği (suçun ika edilmediği) sonucuna varılmışsa; (CMK 223/2) bu sonuca da ceza hâkimi 2 şekilde varabilecektir;
aa) delil yetersizliği sebebiyle (şüphede kalma) (CMK 223/2/e) : Ceza hâkimi delil yetersizliği nedeniyle sanık hakkında beraat kararı vermişse, bu karar hukuk hâkimini asla bağlamamalıdır. Giderim konusunda bir istekle karşılaşan hâkim, haksız eylemde bulunan sanık beraat etmiş olsa dahi, istem konusunu kendi dosyası yönünden, bütün unsurlarıyla araştırmalı, yasanın aradığı şartlar mevcutsa, faili malen sorumluluğa mahkûm etmelidir.
bb) eylemin sanıkça hiç işlenmediğinin kesin karar bağlanması (CMK 223/2/b) : Ceza hâkimi, yargılama sonucu failin isnat edilen suçu işlemediğini (maddi unsurun oluşmadığını) saçık ve seçik delillerle görür, bu konuda kesin yargıya vararak beraat kararı verirse, bu karar hukuk hâkimini de bağlamalıdır. Zira ceza hâkimi, iddia makamının da yardımıyla, oldukça geniş bir delil toplama ve değerlendirme serbestîsine sahiptir. Hukuk usulündeki gibi, tarafların ileri sürdüğü iddialar, savunmalar ve delillerle bağlı değildir. Ceza hâkimi bu geniş yetkilerini kullandığı halde, sonuçta eylemin, o sanık tarafından, işlenmediğine açık şekilde inanmış ve verdiği beraat kararı da kesinleşmişse, artık hukuk hâkimi bu kararla bağlı olmalıdır. Gerek öğreti (doktrin) gerekse kazai içtihatlar da bu kanıdadır. (Yüksek Yargıtay 4. HD. 8.4.1965 T. 4030 E. 1998 K.)
B- Eylemin, sanıkça işlendiği (CMK 223/5) ceza hâkiminin kesinleşmiş kararında açıkça gösteriliyorsa, artık, hukuk hâkimi, bu kararla da bağlı olmalı, haksız fiilin varlığı konusunu yeniden araştırmaya girişmemelidir. (Y.H.G.K. 1.2.1967 T. 4/184 E. 27 K.) yine olayların ne yönde geliştiğine ilişkin ceza hâkiminin kesinleşmiş kararına hukuk hâkimi uymalıdır.
Ceza Mahkemesi Mahkûmiyet Kararları,
Hukuk Hâkimini Bağlar
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
2013/4-1008 E.
2014/490 K.
9.4.2014 T.
CEZA MAHKEMESİ KARARLARININ KESİN DELİL NİTELİĞİ ( Haksız Fill Sebebiyle Uğranılan Zararın Tazmini Talebi - Maddi Olayların ve Özellikle "Fiilin Hukuka Aykırılığı" Konusuyla Hukuk Hâkiminin Tamamen Bağlı Olacağı/Maddi Olayları ve Yasak Eylemlerin Varlığını Saptayan Ceza Mahkemesi Kararının Taraflar Yönünden Kesin Delil Niteliğini Taşıyacağı )
MANEVİ TAZMİNAT DAVASI (Haksız Fiil/Hakaret/Ceza Hâkiminin Tespit Ettiği Maddi Olayların ve Özellikle "Fiilin Hukuka Aykırılığı" Konusuyla Hukuk Hâkiminin Tamamen Bağlı Olacağı - Aynı Konunun Hukuk Mahkemesinde Yeniden Tartışılamayacağı/Ceza Davasının Sonucunun Beklenmesi ve Sonucuna Göre Karar Verilmesi Gerektiği)
HAKSIZ FİİL (Ceza Hâkiminin Tespit Ettiği Maddi Olaylarla ve Özellikle Fiilin Hukuka Aykırılığı Konusuyla Hukuk Hâkiminin Tamamen Bağlı Olacağı/Maddi Olayları ve Yasak Eylemlerin Varlığını Saptayan Ceza Mahkemesi Kararının Taraflar Yönünden Kesin Delil Niteliğini Taşıdığı - Ceza Davasının Sonucunun Beklenmesi Gerektiği/Manevi Tazminat)
BEKLETİCİ MESELE (Manevi Tazminat/Davacılardan Birinin Şikayeti Üzerine Davalının Hakaret Suçundan Dolayı Ceza Davasında Yargılandığı ve Davanın Derdest Olduğu - Ceza Mahkemesince Verilecek Mahkumiyet Kararı Hukuk Hâkimini Bağlayacağından Mahkemece Ceza Davasının Sonucunun Beklenmesi Gerektiği)
CEZA MAHKEMESİ KARARLARININ HUKUK HÂKİMİNİ BAĞLAMASI (Maddi Olayların ve Özellikle "Fiilin Hukuka Aykırılığı" Konusuyla Hukuk Hâkiminin Tamamen Bağlı Olacağı/Aynı Konunun Hukuk Mahkemesinde Yeniden Tartışılamayacağı - Ceza Davasının Sonucunun Beklenmesi ve Oluşacak Sonuca Göre Karar Verilmesi Gerektiği/Manevi Tazminat)
818/m.53
6098/m.74
ÖZET: Dava; haksız fiil sebebiyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak, hemen belirtilmelidir ki, gerek öğretide ve gerekse Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle "fiilin hukuka aykırılığı" konusuyla hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır. Yargıtay'ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine dair ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir. Davacılardan birinin şikâyeti üzerine, davalının hakaret suçundan dolayı ceza davasında yargılandığı ve davanın derdest olduğu dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. 818 Sayılı B.K.'nun 53. maddesi gereğince ceza mahkemesince verilecek mahkûmiyet kararının hukuk hâkimini bağlayacağından, mahkemece, ceza davasının sonucunun beklenmesi ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir.
DAVA: Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 29.6.2010 gün ve 2009/494 E.-2010/156 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 29.3.2012 gün ve 2011/3371 E.-2012/5283 K. sayılı ilamı ile
(... Dava, haksız fiil sebebiyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece dava reddedilmiş; karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir. Davacılar, davalının haksız yere davacılardan küçük Y. K. A.'ı cinsel istismar suçunu işlemekle itham ettiğinden manevi tazminat istemişlerdir.
Davalı, oğlunun anlatımı üzerine bu kanaate vardığını, davacı küçük hakkında ceza davasında verilen psikolog raporunun iddiasını desteklediğini, suçun mağduru kendi çocuğu olduğundan hiç kimsenin kendi namusuna yönelik böyle bir suçlamada bulunmayacağından davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkeme, hiç kimse evladının cinsel tacize maruz kaldığı iddiasında haksız yere bulunmayacağı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Dosyadaki belgelerden, davalının davaya konu ithamda bulunması sebebiyle hakaret suçundan Ankara 10. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 2007/1122 esas sayılı ceza davasında yargılandığı ve davanın derdest olduğu anlaşılmaktadır. Borçlar Kanunu'nun 53. maddesi gereğince ceza mahkemesince verilecek mahkûmiyet kararının hukuk hâkimini bağlayacağı gözetildiğinde, ceza davasının sonucunun beklenmesi ve varılacak sonuca göre karar vermek gerekeceğinden, eksik incelemeye dayalı olarak verilen kararın bozulması gerekmiştir...),
Gerekçesiyle bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
H.G.K.'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR: Dava; haksız fiil sebebiyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.
Davacılar, 3.6.2007 tarihinde davalının müvekkillerinden A. A.'ın oğlu davacı Y. K. A.'ın küçük oğluna tecavüz ettiği iddiasıyla davacı Y. K. A.'a tokat attığını, hakaret ettiğini, davacı küçük hakkında ceza davası açıldığını ve bu davadan beraat ettiğini belirterek, davacılar küçük çocuk Y. K. A. için 20.000,00 TL. A. A. için 10.000,00 TL. ve A. A. 10.000,00 TL.'den toplam 40.000,00 TL. manevi tazminatın, haksız fiil tarihi olan 3.6.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, oğlunun anlatımı üzerine bu kanaate vardığını, davacı küçük hakkında ceza davasında verilen psikolog raporunun iddiasını desteklediğini, suçun mağduru kendi çocuğu olduğundan hiç kimsenin kendi namusuna yönelik böyle bir suçlamada bulunmayacağından davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; "Ankara 3. Çocuk Mahkemesi'nin 16.9.2009 tarih ve 2008/609 esas, 2009/615 karar sayılı kararında, çocuğun nitelikli cinsel istismar suçundan yargılanan Y. K. A.'ın mağdurun ifade vermeye gelmemesi, tıbbi rapor almaması sebebiyle beraatına karar vermiştir.
Davalı, oğlunun psikolojik çöküntü yaşamaması ve daha fazla zarar görmemesi için küçük A. K. Z.'ü çocuk mahkemesine getirmemiş ve tıbbi rapor alınmasını istememiştir.
Hiç kimse evladının tecavüze uğradığı veya tacize maruz kaldığı iftirasını atmaz. Davalı, oğlunun bir an önce travmayı atlatması için çabalarken, manevi tazminat ithamıyla bu konunun defalarca hatırlatılması hak aramak değil, hakkın kötüye kullanılmasıdır. Dava dilekçesinin üslubu da davalıyı incitecek tarzdadır. Borçlar Kanununun 49. maddesinde düzenlenen manevi tazminat şartları bulunmadığından davanın reddi gerekmiştir..." gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar davacılar vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire'ce yukarda yazılı sebeplerle bozulmuş; yerel mahkemece önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle önceki kararda direnilmiştir. Hükmü, davacılar vekili temyize getirmektedir.
Direnme yoluyla H.G.K. önüne gelen uyuşmazlık; Ankara 10. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 2007/1122 Esas sayılı dava dosyasının eldeki dava için bekletici mesele yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, eş söyleyişle; ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusu üzerinde durulmasında yarar vardır:
Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 53. maddesinde düzenlenmiş olup; hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını; öngörmesi esasına dayanmaktadır.
818 Sayılı B.K.nın "Ceza Hukukuyla Medeni Hukuk Arasında Münasebet" başlıklı 53. maddesinde: "Hâkim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkâmıyla bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez." hükmü yer almaktadır (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 74. maddesi hükmü de paralel bir düzenlemeyi içermektedir.).
Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak, hemen belirtilmelidir ki, gerek öğretide ve gerekse Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle "fiilin hukuka aykırılığı" konusuyla hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Yargıtay H.G.K.'nın 10.1.975 gün ve 1971/406 E., 1975/1 K.; H.G.K.'nın 23.1.1985 gün ve 1983/10-372 E., 1985/21 K.; H.G.K.'nın 27.4.2011 gün ve 2011/17-50 E., 2011/231 K. sayılı ilamları).
Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, 2. tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesiyle belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hâkimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hâkimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 53. maddesi bir engel oluşturmaz (H.G.K.'nın 16.9.1981 gün 1979/1-131 E., 1981/587 K. sayılı ilamı; M. Çenberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s.22 vd.; H.G.K.'nın 27.4.2011 gün ve 2011/17-50 E., 2011/231 K. sayılı ilamı).
Yargıtay'ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine dair ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (H.G.K.'nın 11.10.1989 gün ve 1989/11-373 E., 472 K.; H.G.K.'nın 27.4.2011 gün ve 2011/17-50 E., 2011/231 K. sayılı ilamları).
Tüm bu açıklamalar ışığında somut durum değerlendirildiğinde;
Davacılardan A. A.'ın şikâyeti üzerine, davalının hakaret suçundan dolayı Ankara 10. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 2007/1122 E. sayılı ceza davasında yargılandığı ve davanın derdest olduğu dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere 818 Sayılı B.K.'nın 53. maddesi gereğince ceza mahkemesince verilecek mahkûmiyet kararının hukuk hâkimini bağlayacağından, mahkemece, ceza davasının sonucunun beklenmesi ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir.
O halde, yerel mahkemece, aynı yönlere işaret eden Özel Daire bozma kararına uyularak; ceza davasının sonucunun beklenmesi, ceza davalarında tespit edilen maddi olgular çerçevesinde varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma ilamında ve yukarda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanunun 30. maddesiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici Madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanun'un 440/I. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.