CEZA İNFAZ KURUMLARINDA İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE İLİŞKİN MÜDAHALELER
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ALİ KARATAY BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2012/990) |
|
Karar Tarihi: 10/12/2014 |
R.G. Tarih-Sayı: 4/4/2015-29316 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Recep ÜNAL |
Başvurucu |
: |
Ali KARATAY |
Vekili |
: |
Av. Serkan CENGİZ |
- BAŞVURUNUN KONUSU
- Başvurucu, içeriğinde “Devrimden Sonra” adlı yerli sinema filminin yer aldığı kompakt diskin (CD), hükümlü olarak tutulduğu Ceza İnfaz Kurumu idaresince kendisine verilmemesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini; öte yandan, bu karara karşı şikâyet başvurusu ve itiraz aşamalarında Cumhuriyet savcısı görüşlerinin kendisine tebliğ edilmediğini ve itiraz incelemesinin duruşmasız yapıldığını, bu nedenlerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
- BAŞVURU SÜRECİ
- Başvuru, 3/12/2012 tarihinde İzmir 11. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
- İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 12/6/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
- İkinci Bölüm tarafından 17/9/2013 tarihinde yapılan toplantıda başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
- Başvuru konusu olay ve olgular 23/9/2013 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlığın yazılı görüşü 25/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulmuştur.
- Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 17/12/2013 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 19/12/2013 tarihinde sunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
- Olaylar
- Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
- Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/11/2008 tarih ve E.2007/13, K.2008/225 sayılı kararıyla başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş ve bu karar Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 1/11/2010 tarih ve E.2010/7510, K.2010/11178 sayılı kararıyla onanmıştır.
- Başvurucu, cezasının kalan kısmının infazı için 2011 yılının Şubat ayında İzmir Kırıklar 1 No.lu F Tipi Ceza İnfaz Kurumuna yerleştirilmiştir. Başvurucu halihazırda Haymana Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunmaktadır.
- Başvurucuya, ailesi tarafından, içeriğinde “Devrimden Sonra” adlı yerli sinema filminin yer aldığı bir CD gönderilmiştir. Sözü edilen CD’yi inceleyen İzmir 1. No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Eğitim Kurulunun (Eğitim Kurulu), 28/5/2012 tarih ve 2012/58 sayılı kararıyla, CD’nin başvurucuya verilmemesine karar verilmiştir. Anılan kararın ilgili kısmı şöyledir:
“… Hükümlü/tutuklu Ali KARATAY’a posta ile gelen cd.’nin içeriğinde ‘siyasi propaganda yapıldığı, halkı bölmeyi amaçlayan propaganda yapıldığı, belli ideolojileri övdüğü vs.’ olduğu için yukarıda adı geçene VERİLMEMESİNE oy birliğiyle karar verilmiştir.”
- Başvurucu, 30/5/2012 tarihli dilekçe ile Eğitim Kurulu kararına karşı İzmir İnfaz Hâkimliğine şikâyet başvurusunda bulunmuştur. Başvuru ile ilgili olarak Cumhuriyet savcısı yazılı mütalaasında, reddine karar verilmesi yönünde görüş bildirmiştir. Mütalaanın ilgili kısmı şöyledir:
“...
İlgili Ali KARATAY adına posta yoluyla gönderilen ‘Devrimden Sonra’ adlı film cd ile ilgili olarak ... Eğitim Kurulu Başkanlığının ... sayılı kararı ile söz konusu cd'nin izletilmemesine dair kararın ‘siyasi propaganda yapıldığı, halkı bölmeyi amaçlayan propaganda yapıldığı, belli ideolojileri övdüğü vs.’ için uygun olduğu anlaşılmakla;
Adı geçen ... adına posta yoluyla gönderilen ... film cd. ile ilgili olarak ... Eğitim Kurulu Başkanlığının ... sayılı kararı ile ilgili itirazlarının reddine karar verilmesi hususu;
Kamu adına mütalaa olunur.”
- İzmir 1. İnfaz Hakimliğinin 21/6/2012 tarih ve E.2012/997, K.2012/995 sayılı kararı ile başvurucunun şikâyetinin reddine karar verilmiştir. Anılan kararın ilgili kısmı şöyledir:
“…
Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Tüzüğün 43/1-ı maddesinde eğitim kurulunun, kuruma gelen her türlü yayının, kurum güvenliğini tehli(ke)ye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan nitelikte olup olmadığına karar verme ve yetkisinde olduğunun belirtildiği,
5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki (Kanunun) 62/3 maddesinde bu tür hiçbir yayının hükümlüye verilmeyeceği ve Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesinin 11/b maddesinde ‘Mahkemelerce yasaklanmamış olsa bile kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı eğitim kurulu kararıyla tespit edilen hiçbir yayın kuruma kabul edilmez’ şeklinde hüküm belirtildiğinden, hükümlü Ali KARATAY’ın itirazına konu dosya içinde mevcut, Devrimden Sonra adlı CD incelendiğinde, içerikleri dikkate alındığında siyasi propaganda yapıldığı, halkı bölmeyi amaçlayan propaganda yapıldığı, belli ideolojileri övdüğü için ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, Kurum Eğitim Kurulu Başkanlığının … sayılı kararının Kanun, Tüzük ve Yönetmeliklere uygun olduğu anlaşıldığından, itirazın reddine karar vermek gerektiği …”
- Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin ret kararına karşı 2/7/2012 tarihli dilekçe ile itiraz kanun yoluna başvurmuş olup, itirazı inceleyen İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/10/2012 tarih ve 2012/1392 sayılı kararı ile itirazın reddine karar verilmiştir.
- İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı başvurucuya 5/11/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
- Başvurucu 3/12/2012 tarihinde, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
- İlgili Hukuk
- 16/5/2001tarih ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun 4. maddesi şöyledir:
“İnfaz hakimliklerinin görevleri şunlardır :
- Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
- Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahadeye tabi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
- Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
- Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarının kendi yetki alanlarına giren ceza infaz kurumları ve tutukevlerindeki tespitleri ile ilgili olarak düzenleyip intikal ettirdikleri raporları inceleyerek, varsa şikâyet niteliğindeki konular hakkında karar vermek.
- Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümler saklıdır.”
- 4675 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Şikayet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikayet konusu işlem veya faaliyet hakkında resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.”
- 13/12/2004tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” kenar başlıklı 62. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.
(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar, hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.
(3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez.”
- 6/4/2006tarih ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün “Eğitim kurulunun görev ve yetkileri” kenar başlıklı 43. maddesinin (1) numaralı fırkasının (ı) bendi şöyledir:
“(1) Eğitim kurulu aşağıda sayılan işleri yapmakla görevli ve yetkilidir;
…
ı) Kuruma gelen her türlü yayının, kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan nitelikte olup olmadığına karar vermek,
…”
- 12/7/2005tarihli Adalet Bakanı Olur’u ile yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin “Kuruma kabul edilmeyecek yayınlar” kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
“a) Mahkemelerce yasaklanmış olan,
- b) Mahkemelerce yasaklanmamış olsa bile, kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı eğitim kurulu kararıyla tespit edilen,
hiçbir yayın kuruma kabul edilmez.”
- İNCELEME VE GEREKÇE
- Mahkemenin 10/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 3/12/2012 tarih ve 2012/990 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
- Başvurucunun İddiaları
- Başvurucu, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunması nedeniyle bazı sınırlamalara tabi tutulması kaçınılmaz olsa da idarenin, bilgiye ve sanat eserlerine erişim hakkını ölçüsüz, suç teşkil edecek ve ayrımcılık oluşturacak şekilde ortadan kaldırdığını, hakkında herhangi bir yasaklama kararı olmayan ve pek çok sinemada gösterilen filme erişiminin engellenmesinin tek nedeninin, Türkiye’de sosyalist bir devrim gerçekleşmesi kurgusu üzerine çekilmiş olması olduğunu belirterek, bilgiye erişim, maddi ve manevi varlığını geliştirme ve ayrımcı muameleye tabi tutulmama haklarının ihlal edildiğini; ayrıca, Cumhuriyet savcısının şikâyet başvurusunun reddine yönelik mütalaasının “karşıt değerlendirmesini sunması için” kendisine bildirilmediğini, İnfaz Hakimliğinin duruşma yapmaksızın şikâyet başvurusunu reddettiğini, İnfaz Hakimliğinin kararına karşı itiraz üzerine Cumhuriyet savcısının mütalaasının yine kendisine bildirilmediğini, itirazı inceleyen mahkemenin de duruşma yapmaksızın itirazı reddettiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında tanımlanan adil yargılanma hakkının (silahların eşitliği ilkesi) ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
- Değerlendirme
- Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu bakımdan başvurucunun, belirtilen film CD’sine erişiminin engellenmesi ile ilgili şikâyetlerinin bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerekir. Bunların dışında, başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki şikâyetlerinin ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
- Kabul Edilebilirlik Yönünden
- Başvurucu, film CD’sine erişiminin engellenmesi sonucunda bilgiye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
- Bakanlık görüş yazısında, içeriğinde sinema filmi yer alan CD’nin başvurucuya verilmemesi ile ilgili iddiaların, Sözleşme’nin 10. maddesi kapsamında ifade özgürlüğünün ilk aşaması olan kanaat oluşturma, bilgi edinme ve bilgiye erişim özgürlükleri çerçevesinde incelenmesi gerektiği bildirilmiştir.
- Başvurucu, belirtilen Bakanlık görüşüne karşı herhangi bir karşı beyanda bulunmamıştır.
- Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/11/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
- Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, (Ek ibareler: 3.10.2001-4709/9 md.) millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
(Ek fıkra: 3.10.2001-4709/9 md.) Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
- Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.
- Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
- Görüldüğü üzere Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, ifade özgürlüğünün, resmi makamların müdahalesi olmaksızın, haber veya fikir almak özgürlüğünü kapsadığı; aynı şekilde Sözleşme’nin 10. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde de ifade özgürlüğü hakkının, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, haber ve görüş alma özgürlüğünü kapsadığı hüküm altına alınmıştır.
- Buna göre, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haber veya fikirlere ulaşma hakkını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla, haber veya fikirlere ulaşma hakkının, bireysel başvuru incelemesi bakımından, Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetki alanı içerisinde yer aldığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
- Başvurucunun, açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmayan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine dair başvurusunun, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
- Esas Yönünden
- Bakanlık görüş yazısında, şikâyete konu film CD’sinin başvurucuya verilmemesine ilişkin kararın iç hukukta açık ve ulaşılabilir bir yasal dayanağının olduğu ve söz konusu kararın suç işlenmesinin önlenmesi ve kamu emniyeti gibi amaçlarla meşru kabul edilebileceği, ancak her somut olayın özellikleri dikkate alınarak yapılan demokratik toplumda zorunluluk teşkil etmesi kriteri bakımından, şikâyete konu olayın ilgili yargı kararları da dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği, somut olayda, ihtilaf konusu CD içeriğinde yer alan filmin, genel itibarıyla ülkede gerçekleşen bir sosyalist devrimden sonra günlük hayatta meydana gelen değişimleri konu edindiği, ancak gerek Eğitim Kurulu kararında, gerekse itiraz üzerine yargı organlarının vermiş oldukları ret kararlarında, söz konusu filmin içeriğinde yer alan hangi unsurların siyasi propaganda niteliği taşıdığı, halkı bölmeyi amaçladığının açıkça belirtilmediği, keza özellikle yerel yargı makamlarının vermiş oldukları ret kararlarında 5275 sayılı Kanun’un “Süreli ve süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” başlıklı 62. maddesinin (3) numaralı fırkası ile Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’ne dayandıkları, ancak bu yasal düzenlemelerde belirtilen kurum güvenliğini tehlikeye düşürme veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan yayın kavramlarının yerel yargı organlarınca yeterince irdelenmediği hususlarına dikkat çekilmiştir.
- Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde, cezaevlerinde tutulan mahpusların, yasal koşullar çerçevesinde film izleme hakları olduğunu, diğer mahpuslar gibi kendisine tanınmış olan bu haktan yararlanmak istemesine rağmen, ayrımcı bir işlem sonucunda bu haktan yoksun bırakıldığını, idarenin sadece filmin adına bakarak karar verdiğini, film hakkında herhangi bir yasaklama kararının bulunmadığını, kurum güvenliğini tehlikeye düşürüp düşürmeyeceğinin ise tartışılmadığını, Eğitim Kurulu kararının gerekçesinde yer verilen “siyasi propaganda yapıldığı, halkı bölmeyi amaçlayan propaganda yapıldığı, belli ideolojileri övdüğü” ibarelerinin lafız ve öz itibarıyla yasal dayanaktan yoksun olduğunu, bireyin kendini geliştirmesinin, bu amaçla bilgi kaynaklarına ve sanat eserlerine ulaşmasının, çağdaş demokrasinin olmazsa olmaz unsurlarından olduğunu, mahpusun dış dünyada olup bitenler hakkında bilgi sahibi olabilmesinin, kendini geliştirmesi ve infaz sonrası toplumla kaynaşması bakımından önemli olduğunu, dolayısıyla idarenin özgürlüğe müdahalesinin demokratik toplumun gerekleri ile bağdaşmadığını ve ölçüsüz olduğunu ifade etmiştir.
- Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinde herkesin, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahip olduğu, bu özgürlüğün resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsadığı hükme bağlanmıştır.
- Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” kenar başlıklı 10. maddesinde ise, herkesin ifade özgürlüğü hakkına sahip olduğu ve bu hakkın, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsadığı hüküm altına alınmıştır.
- Görüldüğü üzere, Anayasa ve Sözleşme hükümleri çerçevesinde haber veya fikirlere ulaşma hakkı, ifade özgürlüğünün unsurları arasında yer almaktadır.
- Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
- Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
- Anayasa’nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (B. No:2013/2602, 23/1/2014, §43).
- İfade özgürlüğü, insanın serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (B. No: 2013/2602, 23/1/2014, §40).
- Bilgi ve düşünceleri edinme özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Anayasa’da ifade özgürlüğüne ilişkin olarak daha ayrıntılı düzenlemeler de yer almakla birlikte mevcut koşullar altında başvurunun, ifade özgürlüğüne ilişkin temel düzenleme olan Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.
- Mutlak olmayan ve sınırlanabilir bir hak niteliğinde olan ifade özgürlüğü, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması rejimine tabidir. İfade özgürlüğüne ilişkin 26. maddenin ikinci fıkrasında sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Ancak bu özgürlüğe yönelik sınırlamaların da bir sınırının olması gerektiği açıktır. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında, Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütlerin göz önünde bulundurulması zorunludur. Bu sebeple, ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında yapılması gereklidir.
- Açıklanan ilkeler ışığında, başvuruya konu olayda, ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin tespiti bakımından, sırasıyla, müdahalenin mevcudiyetinin ve meşru olup olmadığının belirlenmesi gereklidir.
- a. Müdahalenin Mevcudiyeti
- Ceza infaz kurumunda bulunan bir hükümlü olarak başvurucunun “Devrimden Sonra” adlı filmin CD’sine erişiminin engellenmesinin, başvurucunun bilgi ve düşünceleri edinme özgürlüğü ve dolayısıyla ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.
- b. Müdahalenin Meşruluğu
- Tespit edilen müdahalenin, Anayasa’nın 26. maddesi anlamında meşru kabul edilebilmesi için, aynı maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlama nedenlerinden bir veya daha fazlasına dayanması ve hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen güvencelere uygun olması gereklidir. Bu nedenle, sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş ve kanunla öngörülmüş olma, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
- i. Müdahalenin Kanuniliği
- Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “belirlilik”tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu bir takım güvenceler içermesi gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup; birey, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların kamu otoritesine hangi müdahale yetkisini doğurduğunu, kanundan öğrenebilme imkânına sahip olmalıdır. Birey, ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörüp, davranışlarını düzenleyebilir. Hukuk güvenliği, kuralların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de kanuni düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2009/51, K.2010/73, K.T. 20/5/2010; AYM, E.2009/21, K.2011/16, K.T. 13/1/2011; AYM, E.2010/69, K.2011/116, K.T. 7/7/2011; AYM, E.2011/18, K.2012/53, K.T. 11/4/2012).
- Kanunilik şartı, hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların yalnızca şekli olarak kanunla düzenlenmesi ile sınırlı olmayıp, bunların içerik olarak da belirli bir amacı gerçekleştirmeye elverişli olmalarına ilişkin gerekliliği de ifade etmektedir. Bu açıdan kanun metni, bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır. Dolayısıyla, uygulanması öncesinde kanun, muhtemel etki ve sonuçlarına dair yeterli derecede öngörülebilir olmalıdır. Bununla birlikte, kanun metninin tüm sonuç ve etkileri göstermesi her zaman beklenemeyeceğinden, aranan açıklığın ölçüsü, söz konusu metnin içeriği, düzenlemeyi hedeflediği alan ile hitap ettiği kitlenin statü ve büyüklüğü gibi faktörler dikkate alınarak belirlenebilir. Bu özelliklere sahip kanunun, aynı zamanda kolaylıkla erişilebilir nitelikte olması gerekir (AYM, E.2011/62, K.2012/2, K.T. 12/1/2012).
- AİHM içtihatlarına göre de bir kanuni düzenlemenin bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi, kişinin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle, bu kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak ölçüde olması gerekmez. Kanunun açıklığı, arzu edilir bir durum olmakla birlikte; bazen aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun, işin doğası gereği, yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüller içermektedir (bkz. Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00, 76292/01, 13/11/2008, § 83).
- 5275 sayılı Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” kenar başlıklı 62. ve Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin “Kuruma kabul edilmeyecek yayınlar” kenar başlıklı 11. maddelerinde, yasaklanmış veya yasaklanmamış olmakla birlikte kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veyahut müstehcen içeriğe sahip yayınların ceza infaz kurumuna kabul edilmeyeceği düzenlemesine yer verilmiştir.
- Ceza infaz kurumları ve infazla ilgili mevzuatın, belirli düzeyde açık ve öngörülebilir olması yanında, özellikle özgürlüğü bağlayıcı cezanın amacı, kurumun iç disiplininin sağlanması ve benzeri birçok nedenle, cezaevi idaresine belirli ölçüde takdir yetkisi ve bir hareket alanı sağlaması da gerekir. Bu nedenle, müdahalenin dayanağı olan düzenlemeler; yeterli düzeyde açık, belirli, öngörülebilir ve erişilebilir niteliktedir.
- Gerek Eğitim Kurulu, gerekse İnfaz Hâkimliği kararlarında, sinema filminde siyasi ve halkı bölmeyi amaçlayan propagandalar yapıldığı ve belli ideolojilerin övüldüğü gerekçelerine ve bu kapsamda 5275 sayılı Kanun’un 62. ve Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin 11. maddelerine dayanılmıştır (§§ 18, 20).
- Belirtilen hususlar çerçevesinde, başvurucunun haber veya fikirlere ulaşma hakkına yönelik müdahalenin kanuni olduğu açıktır.
- Meşru Amaç
- İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru kabul edilebilmesi için, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarına yönelik olması gerekir (bkz. B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 84).
- Somut olayda müdahale gerekçesi olarak, CD’nin içeriğinde siyasi ve halkı bölmeyi amaçlayan propaganda yapılması ve belli ideolojilerin övülmesi gösterilmiştir. Derece mahkemelerinin kararları bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin “kamu düzeni”ninsağlanması kapsamında Devlet tarafından belirlenen amaçların ve faaliyetlerin uzantısı niteliğinde olduğu ve bunun da Anayasa’nın ifade özgürlüğünü güvence altına alan 26. maddesinin ikinci fıkrası anlamında meşru bir amaç taşıdığının kabulü gerekir.
iii. Demokratik Toplumda Gereklilik ve Ölçülülük
- Başvurucu, kendini geliştirmesi, bu amaca uygun olarak bilgi kaynaklarına ve sanat eserlerine ulaşmasının, çağdaş demokrasilerin “olmazsa olmaz” unsurlarından olduğunu, her ne kadar cezaevinde bulunması nedeniyle bazı sınırlamalara tabi tutulması kaçınılmaz ise de, cezaevi idaresinin kendisine yönelik ölçüsüz ve ayrımcı bir tutumla bilgiye erişim hakkını ortadan kaldırdığını, hakkında yasaklama kararı olmayan filmi izleme talebinin, sert ve antidemokratik ifadelerle engellendiğini ileri sürmüştür.
- Bakanlık görüş yazısında, her somut olayın özellikleri dikkate alınarak yapılan demokratik toplumda zorunluluk denetimi bakımından, şikâyete konu olayın ilgili yargı kararları da dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği, somut olayda, ihtilaf konusu CD içeriğinde yer alan filmin, genel itibarıyla ülkede gerçekleşen bir sosyalist devrimden sonra günlük hayatta meydana gelen değişimleri konu edindiği, ancak gerek Cezaevi Eğitim Kurulu kararında, gerekse itiraz üzerine yargı organlarının vermiş oldukları ret kararlarında, söz konusu filmin içeriğinde yer alan hangi unsurların siyasi propaganda niteliği taşıdığı, halkı bölmeyi amaçladığının açıkça belirtilmediği, keza özellikle yerel yargı makamlarının vermiş oldukları ret kararlarında 5275 sayılı Kanun’un “Süreli ve süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” başlıklı 62. maddesinin (3) numaralı fırkası ile Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesine dayandıkları, ancak bu yasal düzenlemelerde belirtilen kurum güvenliğini tehlikeye düşürme veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan yayın kavramlarının yerel yargı organlarınca yeterince irdelenmediği hususlarına dikkat çekilmiştir.
- Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde, cezaevlerinde tutulan mahpusların, yasal koşullar çerçevesinde film izleme hakları olduğunu, diğer mahpuslar gibi kendisine tanınmış olan bu haktan yararlanmak istemesine rağmen, ayrımcı bir işlem sonucunda bu haktan yoksun bırakıldığını, idarenin sadece filmin adına bakarak karar verdiğini, film hakkında herhangi bir yasaklama kararının bulunmadığını, kurum güvenliğini tehlikeye düşürüp düşürmeyeceğinin ise tartışılmadığını, Eğitim Kurulu kararının gerekçesinde yer verilen “siyasi propaganda yapıldığı, halkı bölmeyi amaçlayan propaganda yapıldığı, belli ideolojileri övdüğü” ibarelerinin lafız ve öz itibarıyla yasal dayanaktan yoksun olduğunu, bireyin kendini geliştirmesinin, bu amaçla bilgi kaynaklarına ve sanat eserlerine ulaşmasının, çağdaş demokrasinin “olmazsa olmaz” unsurlarından olduğunu, mahpusun dış dünyada olup bitenler hakkında bilgi sahibi olabilmesinin, kendini geliştirmesi ve infaz sonrası toplumla kaynaşması bakımından önemli olduğunu, dolayısıyla idarenin özgürlüğe müdahalesinin demokratik toplumun gerekleri ile bağdaşmadığını ve ölçüsüz olduğunu ifade etmiştir.
- İfade özgürlüğü mutlak nitelikte olmayıp, birtakım sınırlamalara tabi tutulabilir. İfade özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlamaların Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 91).
- Anayasa’da belirtilen “demokrasi” kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik toplumda gereklilik” ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile Sözleşme’nin “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ölçütünün bulunduğu 9., 10. ve 11. maddeleri arasındaki uyumu açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla, “demokratik toplumda gereklilik” ölçütü; çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 93).
- Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca, demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla, demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabilirler. (AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008). Başka bir ifadeyle, yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak, kullanılmasını durduruyor, aşırı derecede güçleştiriyor veya hak ve özgürlüğü etkisiz hale getiriyorsa veyahut ölçülülük ilkesine aykırı olarak, sınırlama amacı ile müdahalede kullanılan araç arasında olması gereken orantılılık sağlanamıyorsa, bu durum demokratik toplum düzeninin gerekleri ile bağdaşmaz (Bkz. AYM, E.2009/59, K.2011/69, K.T. 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 17/4/2008; B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 94).
- Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada esas alınan bir başka güvence de Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”dir. Bu ilke, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate alınması gereken bir güvencedir. Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük kriterleri iki ayrı ölçüt olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu iki ölçüt arasında ayrılmaz bir ilişki vardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında gereklilik ve ölçülülük arasındaki bu ilişkiye dikkat çekmiş, amaç ile araç arasında makul bir ilişki ve dengenin bulunması gerektiğine karar vermiştir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, K.T. 18/10/2007; B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 96).
- Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple ifade özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84).
- Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (benzer yöndeki bir karar için bkz. B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 98).
- AİHM de konuyla ilgili ilk kararlarından itibaren, Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında geçen “gerekli” kavramını Anayasa Mahkemesinin yaklaşımına benzer bir biçimde açıklamıştır. AİHM’e göre “gerekli” kavramı, “toplumsal bir ihtiyaç baskısı”nı(“pressing social need”) ima etmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 48). O halde ifade özgürlüğüne yargısal veya idari bir müdahalenin, toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp karşılamadığına bakılması gerekecektir. Bu çerçevede bir müdahale, meşru amaç taşıyan orantılı bir müdahale olmalıdır; ikinci olarak müdahalenin haklılığı için kamu makamlarının gösterdikleri gerekçeler konuyla ilgili ve yeterli olmalıdır (başka bir bağlamda benzer bir değerlendirme için bkz. B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56).
- Dolayısıyla, belli ideolojileri övdüğü, siyasi ve halkı bölmeyi amaçlayan propaganda yaptığı tespit edilen film CD’sinin başvurucuya verilmemesi yoluyla ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin cezaevi güvenliğinin tehlikeye düşürülmemesi şeklindeki meşru amaçla orantılı olduğunun kabulü halinde, başvurucunun talebinin reddine ilişkin gerekçelerin inandırıcı, başka bir deyişle ilgili ve yeterli oldukları sonucuna varılabilir (Aynı yönde AİHM kararı için bkz. Özgür Gündem/Türkiye, B. No: 23144/93, 16/3/2000, § 57).
- Yapılacak değerlendirmelerde ifade özgürlüğünün “herkes”e tanındığının hatırda tutulması gerekir. Yüksek güvenlikli bir cezaevinde tutulan bir hükümlü olarak başvurucunun da, herkes gibi, Anayasa’nın 26. maddesi hükmünden yararlanabileceğinde tereddüt bulunmamaktadır. Bununla beraber, disiplini bozacak faaliyetleri önlemeye yönelik hukuki düzenlemeler olmadan bir cezaevinde düzen ve güvenliğin sağlanması da düşünülemez. Bunlardan başka, bir kimsenin kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararına dayanarak cezaevine kapatılmasındaki amacın, özgürlüğünden mahrum etmenin yanı sıra, cezasının infazı bittikten sonra infaz dönemindeki çalışmalarla yeniden topluma kazandırılması olduğu da dikkate alınmalıdır.
- Son olarak, Anayasa Mahkemesi kendi takdirini davada uygulamadan önce, müdahalenin gözetilen meşru amaçlarla orantılı olması hususunun, öncelikle kamu gücünü kullanan makamlara ait olduğunun belirtilmesi gerekir. Bu konuda devletin bir takdir yetkisi olduğu açıktır. Bu takdir yetkisinin genişliği birçok unsura, özellikle de söz konusu faaliyetin niteliğine ve sınırlamaların amacına bağlı olarak değişmektedir.
- Somut olayda, başvurucuya Ceza İnfaz Kurumu tarafından teslim edilmeyen film CD’si hakkında, Eğitim Kurulu tarafından verilen kararda, şikâyete konu CD’nin siyasi propaganda içerdiği, halkı bölmeyi amaçladığı ve belli ideolojileri övdüğü belirtilmiş ve bu hususlar karara gerekçe gösterilmiştir. Bu karara karşı yapılan şikâyet başvurusu üzerine İnfaz Hâkimliğinin vermiş olduğu ret kararında gerekçe olarak, CD’nin içeriği itibarıyla siyasi propaganda söylemlerine yer vermesi, belli ideolojileri övmesi ve halkı bölmeyi amaçlaması hususları gösterilmiştir. İtiraz üzerine İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen kararda, önceki karardaki gerekçelere atıf yapılarak itirazın reddine karar verilmiştir.
- Özetle; gerek Eğitim Kurulu, gerekse İnfaz Hâkimliği kararlarında, sinema filminde siyasi ve halkı bölmeyi amaçlayan propagandalar yapıldığı ve belli ideolojilerin övüldüğü gerekçelerine dayanılmıştır.
- Başvuruya konu sinema filmi incelendiğinde, kurgusal olarak Türkiye’de gerçekleşen bir sosyalist devrimin ardından günlük hayatta ortaya çıkan değişimlerin konu edildiği; devrimin, hayatın her alanında ve farklı toplumsal kesitlerdeki yansımalarının sıradan insanların gözüyle irdelendiği; filmin senaryosunun, birbirinden bağımsız farklı farklı hikayeler üzerine kurgulandığı; bu kapsamda, siyasi iktidarın el değiştirmesinin ardından ülkeden kaçmaya çalışan varlıklı bir karı-koca arasındaki tartışma, toprakların kolektifleştirilmesinin ardından şaşkınlık yaşayan köylüler, oturduğu evin kirasını ödeyemeyen bir kiracı ile ev sahibi arasında geçen diyalog, Afganistan’da görev yapan askeri birlikte yaşananlar, elektrik, su ve doğalgaz faturaları gelmeyen yaşlı bir kadının yaşadığı şaşkınlık, fabrikaları kamulaştırılan tekstil işçilerinin kaygıları, devrim yanlısı bir yazarın katilinin başından geçenler ve sağlık sorunları olan emekli bir işçi ile doktor arasındaki diyaloğun dramatize edildiği görülmüştür.
- İdare ve İnfaz Hâkimliği kararlarındaki, filmin propagandist yönüne ilişkin tespitlerin, filmin içeriği ile kabaca uyumlu olduğu görülmekte ise de, belirtilen kararlarda özellikle, filmin hangi sahnelerinde ve ne şekilde halkı bölmeyi amaçlayan propaganda yapıldığı çok kısa da olsa tartışılmamıştır.
- Öte yandan, anılan tespitler, Kanunda, bir yayının cezaevine kabul edilmeme nedenleri arasında doğrudan düzenlenmemiştir. Siyasi ve halkı bölmeyi amaçlayan propaganda ve belli ideolojilerin övülmesi, kurum güvenliğini tehlikeye düşürme ihtimali yönünden değerlendirmeye tabi tutulabilirse de müdahaleye ilişkin kararlarda hiçbir şekilde, filmin içeriği hakkında yapılan tespitlerin, hangi yönden kurum güvenliğini tehlikeye sokabileceği, CD’nin başvurucuya teslim edilmesinin cezaevi güvenliği bakımından hangi somut riskleri barındırdığı açıklanmamıştır. Hatta soyut olarak dahi, anılan filmin kurum güvenliğini tehlikeye sokabilecek bir niteliğe sahip olduğundan söz edilmemiştir.
- Somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde, başvuruya konu kararlarda, başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin, demokratik bir toplumda gerekliliği hususunda ikna edici bir açıklama yapılmadığından, müdahalenin amaçlanan hedefler açısından orantısız olduğu ve bu bağlamda demokratik bir toplumdagerekli ve ölçülülük ilkesine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
- Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
- 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
- 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
- Başvurucu, mağduriyetinden doğan manevi zararları açısından, ihlalin tespitinin yeterli bir karşılık oluşturacağını, bunun dışında, ortaya çıkan ihlallerin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından, dosyanın yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili Mahkemeye gönderilmesini talep etmiştir.
- Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından hukuki yarar bulunduğundan, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
- Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
- HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
- Başvurucunun, Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
- Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
- Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
- Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
- Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.