'CUMA İZNİ'NE İLİŞKİN GENELGEYE AÇILAN İKİ DAVA SONUÇLANDI
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 08/01/2016 tarih ve 29587 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren "Cuma İzni" konulu 2016/1 sayılı Başbakanlık Genelgesi'nin iptali istemiyle açılan iki davayı da sonuçlandırdı.
Her iki Kararda, "sendikanın dava açma ehliyeti bulunmaması nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenmesine hukuken olanak bulunmamakta olup, davanın reddi yolundaki Daire kararında sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik görülmemiştir." denildi.
Mahkemenin değerlendirmesi şu şekilde
Konuya ilişkin yasa kuralları ile yargı kararları bir arada değerlendirildiğinde, kamu görevlileri sendikalarının, tüzel kişiliklerinden kaynaklanan genel hak ve fiil ehliyetine dayanarak menfaatlerini ihlal eden idari işlemler ile üyelerinin ortak çıkarlarının korunması için bizzat dava açabilecekleri, hukuki yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda ise üyelerini veya bunların mirasçılarını temsil ederek idari yargıda dava açabilecekleri konusunda tartışma bulunmamaktadır.
Davacı Sendika tarafından, dava konusu Genelge'nin, Anayasa'nın "Başlangıç" kısmında yer alan laiklik ilkesine aykırı olduğu, Genelge ile Devlet yönetiminin dini kurallara uygun hale getirilmeye çalışıldığı, inanç özgürlüğü ve laiklikle bağdaşmadığı, düzenlemenin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenilmektedir.
Somut olayda, dava konusu edilen düzenlemeyle, cuma namazının mesai saatlerine denk geldiği zamanlarda ve namaz vaktiyle sınırlı olarak izin verilmesi hususunda, kamu görevlilerinden isteyenlere imkan tanıyan ancak diğerleri açısından herhangi bir kısıtlama ya da yükümlülük getirmeyen bir düzenleme yapıldığı görülmektedir. Devletin, temel hak ve hürriyetler kapsamında yer alan din ve vicdan hürriyeti çerçevesinde, kişilerin inandıkları gibi yaşayabileceği uygun bir ortamı ve bunun için gerekli imkanları sağlamak şeklindeki pozitif yükümlülüğü kapsamında tesis edilen ve belirtilen niteliği bakımından davacı sendikanın ve üyelerinin hak veya menfaatlerini olumsuz olarak etkileyebilecek bir yönü bulunmayan dava konusu Genelge ile davacı Sendikanın güncel, kişisel ve meşru bir menfaat ilişkisinin var olduğunun kabulüne imkan bulunmamaktadır.
NOT: Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun Esas No : 2022/3624, K:arar No: 2023/691 sayılı Kararı da bu yöndedir.
T.C.
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
2022/3623 E.
2023/690 K.
İSTEMİN KONUSU:
Danıştay Onikinci Dairesinin 17/03/2022 tarih ve E:2018/4501, K:2022/1242 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: 08/01/2016 tarih ve 29587 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren "Cuma İzni" konulu 2016/1 sayılı Başbakanlık Genelgesi'nin iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti:
Danıştay Onikinci Dairesinin 17/03/2022 tarih ve E:2018/4501, K:2022/1242 sayılı kararıyla;
Dava konusu Genelge ile tüm kamu görevlilerini kapsayan bir mesai düzenlemesi yapılmadığı, çalışma saatleri konusunda mevcut düzende bir değişikliğe gidilmediği, hiçbir kamu görevlisine doğrudan izin verilmediği gibi Genelge ile öngörülen izni kullanmak istemeyen kamu personeli açısından bir hak kaybına da sebep olunmadığı, mesai saatlerinin değiştirilmediği ve öğle tatilinde bir kısıtlamaya gidilmediği; sadece cuma namazının mesai saatlerine denk geldiği zamanlarda ve namaz vaktiyle sınırlı olarak izin verilmesi hususunda, kamu görevlilerinden isteyenlere imkan tanıyan ancak diğerleri açısından herhangi bir kısıtlama ya da yükümlülük getirmeyen bir düzenleme yapıldığının görüldüğü,
Yukarıdaki açıklamalar ve Anayasa hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; dini inanç hürriyeti gereği kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlardan isteyenlere Cuma namazı saatinde izin verilmesine ilişkin dava konusu düzenlemenin, kamu yararı, hizmet gerekleri ve üst hukuk normlarına aykırı olmadığı sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI:
Davacı tarafından, dava konusu Genelge'nin, Anayasa'nın "Başlangıç" kısmında yer alan laiklik ilkesine aykırı olduğu, Genelge ile Devlet yönetiminin dini kurallara uygun hale getirilmeye çalışıldığı, inanç özgürlüğü ve laiklikle bağdaşmayan düzenlemenin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI:
Davalı idare tarafından, Danıştay Onikinci Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ .'ÜN DÜŞÜNCESİ:
Temyiz isteminin reddi ile usul ve hukuka uygun olan Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
İLGİLİ MEVZUAT :
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, iptal davaları, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmış; 14. maddesinin 3. fıkrasında, dava açıldıktan sonra dilekçelerin ilk incelemeye tabi tutulacağı; 4. fıkrasında, dilekçeler ilk inceleme konuları yönünden kanuna aykırı görülürse, 15. madde hükümlerinin uygulanacağı; 6. fıkrasında, bu hususların ilk incelemeden sonra tespit edilmesi halinde de, davanın her safhasında 15. maddesindeki kuralın uygulanacağı; 15. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise dava dilekçesinde ehliyet yönünden kanuna aykırılık görülmesi halinde davanın reddine karar verileceği, hükme bağlanmıştır.
Dava konusu Genelge'de, "Anayasa ve ilgili mevzuatta güvence altına alınan dini inanç hürriyetinin bir gereği olarak; cuma namazı saatinin mesai saatine denk gelmesi haline, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlardan isteyenlere mesai kaybına neden olmaksızın izin verilir" düzenlemesine yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Hukuk devletinin özünü; devletin hukuka bağlılığı, devlet organlarının hukukun içinde kalarak işlem ve eylemler yapabilmesi oluşturmaktadır. Anayasal bir ilke olarak, devletin tüm faaliyetlerinin yargısal denetime açık olması hukuk devletinin vazgeçilmez bir niteliği olup; yargı denetimi, hukuk devleti ilkesinin en önemli unsurlarından biri konumundadır. Bununla birlikte bir idari işlemin yargı denetimine tabi tutulması için yapılacak başvurular belirli usuli koşullara tabiidir. Bu bağlamda bir idari işlemden dolayı iptal davası açılabilmesi için iptali istenilen idari işlem ile davacı arasında bir menfaat ilişkisinin bulunması gerekir. İdari işlem ile davacı arasındaki bağı ve ilgiyi anlatan menfaat ilişkisi kavramından söz edilebilmesi için; gerek doktrin, gerekse içtihatlar, bu ilişkinin meşru, davacıyı etkileyecek bir biçimde kişisel ve güncel olması gerektiğinde birleşmektedirler.
Nitekim, Anayasa Mahkemesinin 18/07/2018 tarih ve 2015/3690 başvuru numaralı kararında da; "2577 sayılı Kanun'un 2. maddesinde yer alan ve iptal davasının subjektif ehliyet koşulu olan "menfaat ihlali" kavramı; idari makamlar tarafından gerçekleştirilen ancak bireyin menfaatini etkilemeyen, bir başka ifadeyle birey üzerinde herhangi bir hukuksal sonuç doğurmayan işlemlerin uyuşmazlık konusu yapılarak hem yargının hem de idarenin sürekli ve gereksiz bir biçimde meşgul edilip işleyemez hale gelmesini engellemek, bu suretle gerek yargı hizmetinin gerekse idarenin asli görevi olan kamu hizmetlerinin hızlı, düzenli ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesiyle davacı ile arasında menfaat bağı kurulamayan işlemlerden doğan uyuşmazlıkların esasının incelenmemesi maksadıyla idari yargıya ilişkin bir usul kuralı olarak düzenlenmiştir." ifadelerine yer verilerek sözü edilen usul kuralının düzenlenme amacı ortaya konulmuştur.
Yukarıda yer verilen açıklamalar bağlamında, menfaat ilişkisinin varlığı ve sınırlarının, her olayda yargı yerince uyuşmazlığın niteliği ve ilgili mevzuat hükümleri gözönünde bulundurularak dava konusu işlemin davacının hukuki durumu üzerinde yaratabileceği etki ve sonuçlardan hareketle değerlendirilmesi gerekmektedir.
Davacı Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası, Devletin veya diğer kamu tüzel kişilerinin yürütmekle görevli oldukları kamu hizmetlerinin görüldüğü genel, katma ve özel bütçeli idareler, il özel idareleri ve belediyeler ile bunlara bağlı kuruluşlarda kamu iktisadi teşebbüslerinde, özel kanunlarla veya Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle ya da bunların verdiği yetkiye dayanarak kurulan banka ve teşekküller ile bunlara bağlı kuruluşlarda ve diğer kamu kurum veya kuruluşlarında işçi statüsü dışında çalışan kamu görevlileri hakkında uygulanan 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu hükümlerine göre "eğitim, öğretim ve bilim hizmetleri" kolunda faaliyet göstermektedir.
4688 sayılı Kanun'un "Sendika ve konfederasyonların yetki ve faaliyetleri" başlıklı 19. maddesinin ikinci fıkrasının (f) bendine göre ise sendikalar, "üyelerin idare ile ilgili doğacak ihtilaflarında, ortak hak ve menfaatlerinin izlenmesinde veya hukuki yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya mirasçılarını, her düzeyde ve derecedeki yönetim ve yargı organları önünde temsil etmek veya ettirmek, dava açmak ve bu nedenle açılan davalarda taraf olmak" yetkisine sahiptir.
Konuya ilişkin yasa kuralları ile yargı kararları bir arada değerlendirildiğinde, kamu görevlileri sendikalarının, tüzel kişiliklerinden kaynaklanan genel hak ve fiil ehliyetine dayanarak menfaatlerini ihlal eden idari işlemler ile üyelerinin ortak çıkarlarının korunması için bizzat dava açabilecekleri, hukuki yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda ise üyelerini veya bunların mirasçılarını temsil ederek idari yargıda dava açabilecekleri konusunda tartışma bulunmamaktadır.
Davacı Sendika tarafından, dava konusu Genelge'nin, Anayasa'nın "Başlangıç" kısmında yer alan laiklik ilkesine aykırı olduğu, Genelge ile Devlet yönetiminin dini kurallara uygun hale getirilmeye çalışıldığı, inanç özgürlüğü ve laiklikle bağdaşmadığı, düzenlemenin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenilmektedir.
Somut olayda, dava konusu edilen düzenlemeyle, cuma namazının mesai saatlerine denk geldiği zamanlarda ve namaz vaktiyle sınırlı olarak izin verilmesi hususunda, kamu görevlilerinden isteyenlere imkan tanıyan ancak diğerleri açısından herhangi bir kısıtlama ya da yükümlülük getirmeyen bir düzenleme yapıldığı görülmektedir. Devletin, temel hak ve hürriyetler kapsamında yer alan din ve vicdan hürriyeti çerçevesinde, kişilerin inandıkları gibi yaşayabileceği uygun bir ortamı ve bunun için gerekli imkanları sağlamak şeklindeki pozitif yükümlülüğü kapsamında tesis edilen ve belirtilen niteliği bakımından davacı sendikanın ve üyelerinin hak veya menfaatlerini olumsuz olarak etkileyebilecek bir yönü bulunmayan dava konusu Genelge ile davacı Sendikanın güncel, kişisel ve meşru bir menfaat ilişkisinin var olduğunun kabulüne imkan bulunmamaktadır.
Bu itibarla, davacı Sendikanın dava açma ehliyeti bulunmaması nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenmesine hukuken olanak bulunmamakta olup, davanın reddi yolundaki Daire kararında sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın reddine ilişkin Danıştay Onikinci Dairesinin temyize konu 17/03/2022 tarih ve E:2018/4501, K:2022/1242 sayılı kararının, yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA,
3. 05/04/2023 tarihinde oyçokluğu ile kesin olarak karar verildi.