DAVADA UYGULANACAK KURALIN AYM TARAFINDAN İPTALİNİN HÜKMÜN KESİNLEŞMESİNDEN ÖNCE YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE RAĞMEN UYGULANMAMASI
Anayasa Mahkemesinin iptal kararları geriye yürümemekle birlikte somut norm denetiminde iptal kararının, itiraz başvurusuna konu yargılamada karar kesinleşmeden önce verilmesi halinde uygulanacağı noktasında tereddüt bulunmamaktadır. Adil yargılanma hakkının temel unsurlarından olan mahkemeye erişim hakkını engelleyen yasa kuralının iptal edilmesinden, henüz kararı kesinleşmeyen somut norm denetimine konu yargılamadaki tarafların öncelikle faydalanacağı açıktır.
İlgili Karar:
♦ (Gemak Gemi İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş., B. No: 2013/7698, 18/2/2016)
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
GEMAK GEMİ İNŞAAT SANAYİ VE TİCARET A.Ş. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/7698) |
|
Karar Tarihi: 18/2/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Mehmet Sadık YAMLI |
Başvurucu |
: |
Gemak Gemi İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. |
Vekili |
: |
Av. Mahmut Celal KARAMAN |
- BAŞVURUNUN KONUSU
- Başvuru, emlak vergisi tahakkukuna ve dayanağı olan takdir komisyonu kararına karşı açılan davanın ehliyet yönünden reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
- BAŞVURU SÜRECİ
- Başvuru 14/10/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine İstanbul 21. Asliye Hukuk Mahkemesivasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
- İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 13/12/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
- Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 11/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
- Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 25/4/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu,Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
- Olaylar
- Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
- Başvurucu Şirket, sahibi bulunduğu Yalova ili Altınova ilçesi Tavşanlı beldesi Dipgölcük mevkiindeki taşınmazın 2009 yılı emlak vergisinin 18.519,72 TL olmasına karşılık 2010 yılı emlak vergisinin 148.593,10 TL olarak belirlenmesi üzerine 2010 yılına ait emlak vergisi tarh ve tahakkuk işlemi ile bu işleme dayanak olan takdir komisyonu kararının iptali ve 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasının üçüncü paragrafının Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle Anayasa Mahkemesine itiraz yoluna başvurulması istemiyle Bursa 2. Vergi Mahkemesinde dava açmıştır.
- Vergi Mahkemesi, Anayasa'ya aykırılık itirazını ciddi görerek belirtilen hükmün Anayasa’nın 36. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
- Anayasa'nın 152. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesi tarafından başvuru hakkında beş ay içinde karar verilmediği gerekçesiyle Bursa 2. Vergi Mahkemesi 7/12/2011 tarihli ve E.2010/1454, K.2011/2168 sayılı kararıyla davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırarak takdir komisyonu kararlarına karşı ancak 213 sayılı Kanun’un mükerrer 49. maddesinde sayılan kişi ve kurumlarca dava açılabileceği gerekçesiyle davanın komisyon kararının iptali istemine ilişkin kısmının ehliyet yönünden; komisyon kararına bağlı olan tarh ve tahakkuk işlemine ilişkin kısmının da kanuna aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar vermiştir.
- Başvurucu, kararı temyiz etmiştir. Temyiz incelemesi devam ederken 31/5/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesi, 213 sayılı Kanun’un mükerrer 49. Maddesinin (b) fıkrasının üçüncü paragrafının birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir. Bunun üzerine başvurucu temyiz incelemesini sürdüren Danıştay Dokuzuncu Dairesine 20/6/2012 tarihinde dilekçe vermek suretiyle iptal kararı doğrultusunda yerel Mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.
- Danıştay Dokuzuncu Dairesi 5/7/2012 tarihli ve E.2012/1224, K.2012/4505 sayılı kararıyla temyiz istemini reddederek kararı onamıştır. Onama kararı şöyledir:
“Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar, sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına…”
- Başvurucu, anılan iptal kararını ileri sürerek kararın düzeltilmesini istemiş ve bu istem karara bağlanmadan önce Anayasa Mahkemesinin iptal kararı 13/10/2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Ancak söz konusu istem, aynı Dairenin 25/3/2013 tarihli ve E.2012/10043, K.2013/2407 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Karar şöyledir:
“Danıştay dava daireleri ile İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurulları tarafından verilmiş olan kararlar hakkında kararın düzeltilmesi isteminin kabulü ancak, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 54. maddesinde yazılı sebeplerden birinin bulunması ile mümkündür. Dilekçe sahibinin ileri sürdüğü sebepler bunlardan hiçbirine uymadığından yerinde olmayan karar düzeltme isteminin reddine…”
- Nihai karar başvurucu vekiline 20/9/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu14/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
- İlgili Hukuk
- Anayasa’nın 152. maddesi şöyledir:
“Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddî olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.
Mahkeme, Anayasaya aykırılık iddiasını ciddî görmezse bu iddia, temyiz merciince esas hükümle birlikte karara bağlanır.
Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır.
…”
- Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü, beşinci ve altıncı fıkraları şöyledir:
“Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.”
“İptal kararları geriye yürümez.”
“Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.”
- 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Anayasa Mahkemesi, işin kendisine noksansız olarak gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse ilgili mahkeme davayı yürürlükteki hükümlere göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse mahkeme buna uymak zorundadır.”
- 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
“Mahkeme kararları kesindir. Mahkeme kararları Devletin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.”
“Mahkemece iptaline karar verilen kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü veya bunların belirli madde veya hükümleri, iptal kararının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Mahkeme gerekli gördüğü hâllerde, Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca kararlaştırabilir.”
- 213 sayılı Kanun’un, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmeden önceki hâliyle“Emlakvergisine ait bedel ve değerlerin tespiti, ilanı ve kesinleşmesi” kenar başlıklı mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrası şöyledir:
“ b) Takdir komisyonlarının arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin dört yılda bir yapacakları takdirler, tarh ve tahakkuk işleminin (Emlâk Vergisi Kanununun 33. maddesinin (8) numaralı fıkrasına göre yapılacak takdirler dahil) yapılacağı sürenin başlangıcından en az altı ay önce karara bağlanarak, arsalara ait olanlar takdirin ilgili bulunduğu il ve ilçe merkezlerindeki ticaret odalarına, ziraat odalarına ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları ile belediyelere, araziye ait olanlar il merkezlerindeki ticaret ve ziraat odalarına ve belediyelere imza karşılığında verilir.
Büyükşehir belediyesi bulunan illerde takdir komisyonu kararları, vali veya vekalet vereceği memurun başkanlığında, defterdar veya vekalet vereceği memur, vali tarafından görevlendirilecek tapu sicil müdürü ile ticaret odası, serbest muhasebeci mali müşavirler odası ve esnaf ve sanatkârlar odaları birliğince görevlendirilecek birer üyeden oluşan merkez komisyonuna imza karşılığında verilir. Merkez komisyonu kendilerine tebliğ edilen kararları onbeş gün içinde inceler ve inceleme sonucu belirlenen değerleri ilgili takdir komisyonuna geri gönderir. Merkez komisyonunca farklı değer belirlenmesi halinde bu değerler ilgili takdir komisyonlarınca yeniden takdir yapılmak suretiyle dikkate alınır.
Takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler. Vergi mahkemelerince verilecek kararlar aleyhine onbeş gün içinde Danıştay'a başvurulabilir.
Kesinleşen asgari ölçüde arsa ve arazi birim değerleri, ilgili belediyelerde ve muhtarlıklarda uygun bir yere asılmak suretiyle tarh ve tahakkukun yapıldığı yılın başından Mayıs ayı sonuna kadar ilân edilir.
Bakanlar Kurulu bu fıkrada yer alan dört yıllık süreyi sekiz yıla kadar artırmaya veya iki yıla kadar indirmeye yetkilidir.”
- Anayasa Mahkemesinin 213 sayılı Kanun’un mükerrer 49. maddenin (b) fıkrasının üçüncü paragrafının ilk cümlesini iptal ettiği 31/5/2012 tarihli ve E.2011/38, K.2012/89 sayılı kararının gerekçesi şöyledir:
“Başvuru kararında, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 49. maddesninin (b) fıkrasının üçüncü pragrafı gereğince emlak vergisi tahakkuk ettirilmesine dair işlemin, dayanağı asgari ölçü birim tespitine ilişkin takdir komisyonu kararına karşı emlak vergisi mükelleflerine dava açma hakkı tanımayan itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 2., 36. ve 125. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun iptali istenilen 49. maddesinde emlak vergisine ait bedel ve değerlerin tespiti, ilanı, kesinleşmesi ve takdir komisyonları kararlarına karşı kimlerin yargı yoluna başvurabilecekleri düzenlenmiştir. Buna göre maddede takdir komisyonlarının kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıklarının onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açma haklarının bulunmasına rağmen emlak vergisini ödeyecek olan mükelleflerin dava açma hakkının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Anayasa'nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesinin birinci fıkrasında 'Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.' denilerek yargı mercilerine davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı tanınması hak arama özgürlüğünün bir gereğidir.
Kanun koyucu itiraz konusu kural ile, takdir komisyonlarınca belirlenen değerlere karşı vergi mükellefi olan ve olaydan doğrudan etkilenebilecek kişilere dava açma hakkı verilmemekte sadece yasada değinilen kurum ve kuruluşları harekete geçirerek, asgari ölçüde arsa ve arazi birim değer tespitlerine karşı dava açılabilmesi imkanı tanınmaktadır. Emlak vergisi mükelleflerinin ödeyeceği verginin hesaplanmasında esas alınan takdir komisyonu kararları idari bir tasarruf olduğu için buna karşı mükelleflere yargı yolunun kapatılması, Anayasayla güvence altına alınmış olan hak arama hürriyeti ve hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa'nın 2. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.”
- İNCELEME VE GEREKÇE
- Mahkemenin 18/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
- Başvurucunun İddiaları
- Başvurucu; sahibi olduğu taşınmaz için tahakkuk ettirilen emlak vergisi ve bu verginin matrahının tespitine esas takdir komisyonu kararına karşı açtığı davada takdir komisyonu kararına karşı dava açmasını engelleyen kanun hükmünün Anayasa’ya aykırılığıiddiasında bulunduğunu ve Vergi Mahkemesinin itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurduğunu, Anayasa Mahkemesinin de hak arama hürriyeti ve hukuk devleti ilkesine aykırı bularak hükmü iptal ettiğini, Anayasa’nın 152. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi uyarınca iptal hükmüne uyulması zorunlu olduğu hâlde temyiz ve karar düzeltme kanun yolları aşamalarında gerekçe belirtilmeksizin iptal kararının gözetilmediğini belirterek Anayasa’nın 36. ve 141. maddeleri kapsamında hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
- Değerlendirme
- Kabul Edilebilirlik Yönünden
- Başvuru konusu olayda başvurucunun vergi matrahını belirleyen takdir komisyonu kararına karşı dava açmasını engelleyen kanun hükmü, başvurucunun açtığı davada yargılamayı yapan Bursa 2. Vergi Mahkemesinin itiraz yoluyla başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Ancak Bursa 2. Vergi Mahkemesi, söz konusu iptal kararından önce yasal bekleme süresinden sonra uyuşmazlığı yürürlükteki kanun hükmüne göre karara bağlamış ve başvurucunun anılan komisyon kararına karşı dava açma ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Bu karar temyiz aşamasında iken Anayasa Mahkemesi, iptal kararını açıklamış ancak temyiz mercii olan Danıştay, söz konusu iptal hükmünü dikkate almadan Vergi Mahkemesi kararını onamış ve karar düzeltme istemini de reddederek karar kesinleşmiştir.
- Başvurucu, davasının ehliyet yönünden reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamında hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.
- Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun dile getirdiği şikâyetlerin Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkına ilişkin olduğu belirtilmiştir.
- Başvuru konusu olayda başvurucunun açtığı davanın takdir komisyonu kararına ilişkin kısmı başvurucunun “dava ehliyeti bulunmadığı” gerekçesiyle reddedilmiş ve böylece başvurucunun emlak vergisi tahakkukuna ve takdir komisyonu kararına ilişkin iddialarının esası Mahkemece incelenememiştir. Bu nedenle başvurunun mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
- Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (OnurhanSolmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
- Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
- Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir…”
- Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen “adil yargılanma” ifadesi, 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun ile Anayasa’ya eklenmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir.
- Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların” ve bir “suç isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz. (Adnan Oktar, B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 21).
- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)içtihadında vergi aslı yönünden başvuru konusu yapılan uyuşmazlıkların vergi yükümlüsü ile vergi alacaklısı konumunda bulunan taraf devlet arasında kamusal niteliği ağır basan bir uyuşmazlık olmasının ve vergilendirmenin taraf devletlerin kamusal yetkisinin sert çekirdeği içinde yer aldığının kabul edilmesi gerekçeleriyle cezai nitelik taşımayan vergisel uyuşmazlıkların, 6. maddenin güvence kapsamı dışında kalacağı belirtilmekte ise de (Ferrazzini/İtalya[BD], B. No: 44759/98, 12/6/2001, §29), Anayasa Mahkemesi içtihadı,başta mülkiyet hakkı olmak üzere medeni hak ve yükümlülükler alanında önemli yansımaları bulunduğundan salt vergisel uyuşmazlıkların adil yargılanma hakkına ilişkin güvencelerden yararlanabileceği yönündedir (E.T.Y.İ. A. Ş., B. No: 2013/596,8/5/2014, §§ 24-28).
- Somut başvuruda, Anayasa Mahkemesinin E.T.Y.İ. A.Ş. kararında belirlediği içtihadından ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından başvuru konusu uyuşmazlığa yönelik adil yargılanma hakkına ilişkin ihlal iddialarının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetki alanı içinde yer aldığı anlaşılmaktadır.
- Başvurucunun iddiaları açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi başvurunun kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
- Esas Yönünden
- Başvurucu, Anayasa’nın 152. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi uyarınca Derece Mahkemesinin ilgili iptal hükmüne uyması zorunlu olduğu hâlde temyiz ve karar düzeltme kanun yolları aşamalarında gerekçe gösterilmeksizin iptal hükmüne uyulmamasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
- Bakanlık görüş yazısında, somut olayda Anayasa Mahkemesi kararının 13 Ekim 2012 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği, bu durumun başvurucu tarafından dilekçe ile bildirilmesine rağmen Danıştay tarafından verilen kararla hem temyiz talebinin hem de daha sonra yapılan karar düzeltme talebinin reddedildiği ve yerel Mahkeme kararının onandığı oysa Anayasa Mahkemesinin iptal kararının takdir komisyonu kararlarına karşı mükelleflerin de dava açabilmelerinin yolunu açtığını ve Anayasa'nın 152. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesi kararının esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelmesi durumunda, Mahkemenin buna uymak zorunda olduğu hüküm altına alınmış olmasına rağmen Danıştay kararlarında bu hukuki durum ve başvurucu açısından sonuçlarıyla ilgili bir gerekçeye yer verilmediği hususlarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.
- Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
- Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
- Anayasa'nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda toplumsal barışı güçlendiren, bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil, yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 40).
- Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almakta olup (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28), bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
- Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu; yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı tanınması hak arama özgürlüğünün bir gereğidir. Emlak vergisi mükelleflerinin ödeyeceği verginin hesaplanmasında esas alınan ve takdir komisyonlarınca belirlenen değerlere karşı vergi mükellefi olan ve olaydan doğrudan etkilenebilecek kişilere dava açma hakkı verilmeyerek mükelleflere yargı yolunun kapatılması, Anayasa'yla güvence altına alınmış olan hak arama hürriyeti ve hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır (AYM, E.2011/38,K.2012/89, 31/5/2012).
- Somut olayda başvurucunun tahakkuk eden 2010 yılı emlak vergisine ve verginin matrahını belirleyen takdir komisyonu kararına karşı açtığı davada Vergi Mahkemesi, başvurucunun takdir komisyonu kararına karşı dava açmasını engelleyen kanun hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla başvurmuş, beş ay içinde Anayasa Mahkemesince karar verilmediğinden Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca yürürlükteki kanun hükmüne göre uyuşmazlığı sonuçlandırarak başvurucunun vergi matrahını belirleyen takdir komisyonu kararına karşı dava açma hakkı bulunmadığından bu kısmın dava ehliyeti yönünden reddine, tahakkuk eden emlak vergisine ilişkin kısmın ise takdir komisyonunca belirlenen metrekare birim değerleri uyarınca yapılan tahakkuk işleminde hukuka aykırılık bulunmadığından reddine karar vermiştir. Kararın temyiz incelemesi sürmekte iken Anayasa Mahkemesi, başvurucunun dava açmasını engelleyen kanun hükmünü, hak arama hürriyetine ve hukuk devleti ilkesine aykırı bularak iptal etmiştir. Başvurucu bu kararı, temyiz hakkında karar verilmeden önce Danıştay Dokuzuncu Dairesine sunmuş ancak bu husus tartışılmadan Vergi Mahkemesi kararı onanmıştır. Anayasa Mahkemesi kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasının ardından başvurucu, yayımlanan iptal kararını aynı Daireye sunmuş ancak bu hususla ilgili değerlendirme yapılmadan karar düzeltme istemi reddedilmiş ve karar böylece kesinleşmiştir.
- Anayasa’nın 152. maddesinde bir davaya bakmakta olan mahkemenin, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakacağı, Anayasa Mahkemesinin işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını vereceği ve açıklayacağı, bu süre içinde karar verilmezse derece mahkemesinin davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandıracağı ancak Anayasa Mahkemesi kararının esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelmesi hâlinde mahkemenin buna uymak zorunda olduğu açıkça düzenlenmiş; benzeri kurallar 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinde de yer almıştır.
- Anayasa’nın 153. maddesinde ise iptal edilen kanun hükmünün iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkacağı; yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı ve geriye yürümeyeceği düzenlenmiştir.
- Anayasa Mahkemesinin iptal kararları geriye yürümemekle birlikte somut norm denetiminde iptal kararının, itiraz başvurusuna konu yargılamada karar kesinleşmeden önce verilmesi halinde uygulanacağı noktasında tereddüt bulunmamaktadır. Adil yargılanma hakkının temel unsurlarından olan mahkemeye erişim hakkını engelleyen yasa kuralının iptal edilmesinden, henüz kararı kesinleşmeyen somut norm denetimine konu yargılamadaki tarafların öncelikle faydalanacağı açıktır.
- Temel hak ve özgürlüklerin korunması öncelikle idari makamlarla derece mahkemelerinin görevi olup (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17) bu kapsamda yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19). Anayasa Mahkemesinin bu noktadaki görevi ikincil niteliktedir. Başvurucuların da üzerlerine düşen özen yükümlülüğüne uygun şekilde anılan makamlardaki başvurularını ve davalarını takip etmeleri gerekmektedir.
- Somut olayda emlak vergisi mükelleflerine, ödeyecekleri verginin hesaplanmasında esas alınan takdir komisyonu kararlarına karşı yargı yolunu kapatan kanun hükmü, adil yargılanma hakkına aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Başvurucu; özen yükümlülüğüne uygun şekilde söz konusu iptal kararını, temyiz ve karar düzeltme istemleri karara bağlanmadan önce Danıştay Dokuzuncu Dairesine dilekçeyle bildirmiştir.
- Anayasa Mahkemesinin iptal kararının derece mahkemesindeki uyuşmazlığa etkisine ilişkin açık bir Anayasa ve kanun hükmü vardır. Bu hükme verilecek olağan anlam bellidir ve başvurucu kendisine buna göre muamele edileceğini beklemektedir. Belirtilen hükümlere verilebilecek olağan anlam ise Anayasa Mahkemesinin kararı sonrasında başvurucunun davasının dava ehliyeti yönünden incelenmesine engel bir durumun kalmaması ve bu husus karar kesinleşmeden önce temyiz ve karar düzeltme aşamalarında ortaya çıktığından temyiz merciince dikkate alınarak iptal kararı çerçevesinde inceleme yapılmasıdır.Ancak bu yönde bir inceleme yapılmadığı gibi neden bu yönde uygulama yapılmadığına dair bir açıklamaya da kararlarda yer verilmemiştir.
- Bu durumda emlak vergisine ilişkin davasını incelettirme imkânından mahrum kalan başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındamahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
- Açıklanan nedenlerle başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
- 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
- 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
- Başvurucu, ihlalin tespitiyle yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
- Başvuruya konu yargılamada başvurucunun dava açmasını engelleyen kanun hükmünün iptali için itiraz yoluyla başvurulan Anayasa Mahkemesi tarafından kanun hükmü iptal edilmesine rağmen iptal hükmünün temyiz ve karar düzeltme aşamalarında dikkate alınmayarak başvurucunun davasının incelenmesinin engellenmesi nedeniyle başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
- İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamada hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
- Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
- HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
- Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
- Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
- Kararın bir örneğinin adli yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bursa 2.Vergi Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
- 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
- Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
- Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
18/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.