DAVANIN AÇILIŞ TARİHİ İTİBARİYLE _AZLA ÖDEMEYE DAİR YASAL DÜZENLEME YÜRÜRLÜKTE OLDUĞUNDAN, BU ALACAĞIN SALT DAHA SONRA ANAYASA MAHKEMESİ’NCE VERİLEN İPTAL KARARININ GEREĞİ OLARAK REDDİ GEREKİR

DAVANIN AÇILIŞ TARİHİ İTİBARİYLE _AZLA ÖDEMEYE DAİR YASAL DÜZENLEME YÜRÜRLÜKTE OLDUĞUNDAN, BU ALACAĞIN SALT DAHA SONRA ANAYASA MAHKEMESİ’NCE VERİLEN İPTAL KARARININ GEREĞİ OLARAK REDDİ GEREKİR

T.C.

Yargıtay

9. Hukuk Dairesi         

2020/1709 E. 

2021/3002 K.


    BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ : … Hukuk Dairesi

    Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Davacı İsteminin Özeti:
    Davacı vekili; davacının, 46 yıllık basın emekçisi foto muhabiri gazeteci olduğunu toplamda 35 yıl Milliyet Gazetesinde görev yaptığını, 15/11/1994 -31/08/2013 tarihleri arası 18 yıl 9 ay 16 gün Milliyet Gazetesinde çalıştığını ve iş akdinin davalı işveren tarafından 31/08/2013 tarihinde feshedildiğini, feshin geçersizliğinin … 9. İş Mahkemesi’nin 2014/438 esas 2014/703 karar sayılı dosyasıyla tespit edilip Yargıtay’ca onandığını, davacının kesinleşen işe iade ilamından sonra … 8.Noterliği 08/05/2015 tarih 06981 yevmiye sayılı ihtarnamesi ile Milliyet Gazetesine müracaatta bulunduğunu ve işe başlatılmadığını, boşta geçen süre ücretinin %5 fazlası ile, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık ücretli izin, alacaklarının olduğunu ileri sürerek; davanın kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı Cevabının Özeti:
    Davalı … cevap dilekçesinde özetle; iş kanunu ve basın iş kanunu gereği işçinin iş sözleşmesine dayanarak çalışması gerektiğini, davacıyla diğer davalı arasında 01.07.2009 tarihine kadar iş akdi bulunmadığını, sigortalı çalışmadığını, davacıyla diğer davalı arasında telif hakkı ilişkisi kurulduğunu, davacının yazdığı yazılardan davalıdan telif ücreti aldığını, davacının 01.07.2009’dan itibaren diğer davalı … bünyesinde basın iş kanuna tabi olarak hizmet akdiyle çalışmaya başladığını kıdem ve ihbar tazminatının 01.07.2009-31.08.2013 tarihlerine göre hesaplanması gerektiğini, davacıya kıdem ve ihbar tazminatı hesaplanıp ödendiğini, bakiye tazminatı bulunmadığını, davacı 01.07.2009’dan önce telif ücretiyle çalıştığından hizmet akdine kadar yıllık izni bulunmadığını, kullanmadığı 115 günün ise 8.099,81 TL olarak ödendiğini, davacının işe iade davası kabul edilmesi halinde boşta geçen süre ücretinin ortaya çıkabileceğini, %5 gecikme zammı isteğinin haksız olduğunu beyanla davanın reddini talep etmiştir.
    Diğer Davalı … cevap dilekçesinde özetle; davalı şirketin birçok devralma birleştirmeler gerçekleştirdiğini en son 20.04.2011 tarihinde … 13. Noter huzurunda Milliyet ve Doğan gazetecilik arasında Milliyet varlıkları satış sözleşmesi yapıldığını, alıcı sıfatına sahip diğer davalı işverenin çalışanları da devraldığını, bu kişilerin yükümlülüklerinin sözleşmenin 5.5 maddesinde belirtildiğini ve kendilerinin sorumlu olmayacağını, davalının kıdem tazminatı yükümlülüğü bulunmadığını, kıdem tazminatı ve diğer sair alacakların yükümlüğünün diğer davalı … Gazetesine devredildiğini beyanla davanın reddini talep etmiştir.
    İlk Derece Mahkeme Kararının Özeti:
    Mahkemece, davalı … AŞ. aleyhine kıdem tazminatı, ihbar tazminatı yıllık izin ve %5 fazlası ile boşta geçen ücret alacağına, davalı … AŞ. aleyhine ise kıdem tazminatına karar verilmiştir.
    İstinaf başvurusu :
    İlk Derece Mahkemesine karşı davalılar tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
    Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti :
    Davacının işe iade edilmesine rağmen işe başlatılmadığı, davacının kıdem tazminatına hak kazandığı, her ne kadar davalılar açısından kıdem tazminatı miktarlarının ayrı ayrı hüküm kurulmuşsa da bu hususun davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmadığı, bu durumun davalı … Gazetesi içinde kazanılmış hak oluşturduğu, bu nedenle kararın bu anlamda muhafaza edildiği, kıdem tazminatında faiz başlangıç tarihi bakımından dava ve ıslah tarihi anlamında yeniden hüküm kurulduğu, davacının 562 gün izin alacağı olduğu, davacının boşta geçen süre ücreti % 5 fazlası ile ıslah dilekçesinde 4.050,00 TL talep edildiğinden bu miktarı aşar şekilde kurulan hükmün kaldırıldığı belirtilerek, taleplerle ilgili yeniden hüküm kurulmuştur.
    Temyiz:
    Karar süresinde taraflar vekillerince temyiz edilmiştir.
    Gerekçe:
    1-Dosyadaki yazılara, delillerin taktirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm, davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
    2- Anayasa Mahkemesi’nin 13.06.1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’un 04/01/1961 tarihli ve 212 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değiştirilen 14. maddesinin ikinci fıkrasının iptaline dair 14/02/2020 gün ve 31039 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 25/12/2019 tarihli ve 2019/108 esas, 2019/101 karar sayılı “İPTAL” kararının eldeki uyuşmazlığa etkisinin açıklığa kavuşturulması gereklidir.
    Anayasa Mahkemesi’nin 25/12/2019 tarihli ve 2019/108 esas, 2019/101 karar sayılı iptal kararına konu olan hüküm ” Gazetecilere ücretlerini vaktinde ödemeyen işverenler, bu ücretleri, geçecek her gün için yüzde beş fazlasiyle ödemeye mecburdurlar” şeklindedir.
    Yukarıdaki tespit ve açıklamalara göre iptal kararlarının kapsamı belirlendikten sonra bu iptal kararının bağlayıcılığı ve ne zaman hukukî sonuç doğuracağı sorununun ele alınması gereklidir.
    T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 esas, 2011/3384 karar sayılı kararı).Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında; “Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 esas, 2011/524 karar sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 esas., 2012/232 karar sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 esas, 2004/19 karar sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 esas, 2010/54 karar sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
    Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
    Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
    Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler.
    Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı, çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
    Ancak geriye yürümezlik ilkesinin en önemli istisnası, Anayasa’nın 152. maddesindeki somut norm denetimidir. Madde uyarınca mahkeme önüne gelen uyuşmazlıkta Anayasa aykırılık iddiasını ciddi görülür ve Anayasa Mahkemesine iptal için başvuru yapılırsa; Anayasa Mahkemesi tarafından iptal kararı verildiğinde, iptal kararına uymak zorundadır. Özelikle Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümeyecekse somut norm denetimine başvurunun bir anlamı olmayacaktır. Somut norm denetiminde, iptal kararının yapısı gereği durdurulan dava bakımından geriye etkili uygulama söz konusudur.
    İtiraz yoluyla yapılan başvuru üzerine iptal edilen hükmü, benzer işlerde uygulama durumunda bulunan başka mahkemeler de Anayasa Mahkemesi iptal kararına uymak zorunda olup, iptal edilen yasa maddesine dayanarak karar veremezler. İtiraz yoluna başvuran mahkemenin verilecek olan iptal kararı ile bağlı olması, diğer mahkemeler bakımından da aynı etkiyi haizdir. Sadece başvuran mahkeme açısından iptal kararının geriye yürüyeceğinin kabulü, uygulanacak olan norm bakımından mahkemeler arasında eşitsizlik doğuracaktır. Tüm mahkemelerin itiraz yoluna başvurması da beklenemeyeceğinden, uyuşmazlığa dair iptal kararının diğer mahkemelerde derdest olan davalar bakımından da uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
    Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında; Mahkemece boşta geçen ücret alacağının %5 fazlalıkları hüküm altına alınmıştır. Ancak 14/02/2020 gün ve 31039 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 25/12/2019 tarihli ve 2019/108 esas, 2019/101 karar sayılı iptal kararı ile söz konusu %5 fazlalıkların dayanağı olan norm iptal edilmiştir. O halde Anayasa Mahkemesi’nce itiraz üzerine verilen bu iptal kararı Resmî Gazete’de yayımlanmakla sonuç doğurduğundan uyuşmazlığa tatbikînin sağlanması gereklidir.
    Bunun sonucu olarak Mahkemenin Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararlarının gereği olarak ücret alacağının %5 fazlalığına ilişkin talebin reddine karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir. Her ne kadar ıslah edilen miktar nedeni ile hesaplanan miktarın altındaki bir rakam üzerinden hüküm kurulmuşsa da bu hüküm taleple bağlılık kuralı gereği kurulmuş olup %5 fazlalık ile ilgili talep reddedilmemiştir.
    Öte yandan davanın açılış tarihi itibariyle %5 fazla ödemeye dair yasal düzenleme yürürlükte olduğundan, bu alacağın salt daha sonra Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararının gereği olarak reddi gerekeceğinden, Dairemizce bu red nedeniyle oluşan miktar bakımından davalı yararına avukatlık ücretine hükmedilmesinin hakkaniyetli olmayacağı ve adaletsizliğe yol açacağı sonucuna varılmıştır. Buna bağlı olarak da Mahkemece bozma sonrası verilen hükümde söz konusu red nedeniyle davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmemelidir.
    SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 01.02.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.