DELİLLERİN AÇIKÇA KEYFİ VEYA HAKKANİYETSİZ BİÇİMDE İNCELENMESİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ

DELİLLERİN AÇIKÇA KEYFİ VEYA HAKKANİYETSİZ BİÇİMDE İNCELENMESİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ

Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerini denetlemek Anayasa Mahkemesi’nin görevi kapsamında olmayıp, Mahkemenin görevi delillere ilişkin bazı temel kuralların gözetilmesi suretiyle başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir.

Yargılamalarda izlenilen delil kuralları ve bunların yorumlanması kural olarak belirtilen hususların değerlendirilmesi açısından daha elverişli konumda olan mahkemelere aittir. Bununla birlikte, delillerin incelenme ve değerlendirilme yönteminin açık bir hakkaniyetsizlik veya keyfilik ihtiva etmesi veya bu değerlendirmelerin “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri gözetilerek yapılmaması durumunda, adil yargılanma hakkının gereklerine uygun bir delil değerlendirilmesinden söz edilemez.

İlgili Karar:

♦ (İsmail Ediş, B. No: 2012/354, 31/12/2014)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İSMAİL EDİŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2012/354)

 

Karar Tarihi: 31/12/2014

R.G. Tarih- Sayı: 07/05/2015 -29348

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Serruh KALELİ

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Zühtü ARSLAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Şebnem NEBİOĞLU ÖNER

Başvurucu

:

İsmail EDİŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, açmış olduğu boşanma davasında, birleşen dosya davacısının davasının kabul edildiğini, yargılama sırasında yapılan uygulamaların eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, verilen karar ile kendisi ve ailesinin haksız isnatlara maruz bırakıldığını, Yargıtay kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmediğini ve dosyaya karşı tarafça sunulan CD’lerin delil olma niteliği sorgulanmadan delil olarak kullanıldığını, bu suretle Anayasa’nın 10., 17., 36. ve 38. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle yeniden yargılama yapılmasına ve uğradığı maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 23/10/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölümün Üçüncü Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm başkanınca 18/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 19/9/2014 tarihli yazısı 29/9/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu tarafından Adalet Bakanlığı görüşüne karşı 8/10/2014 tarihli beyan dilekçesi ibraz edilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu tarafından 2/10/2009 tarihinde Ankara 5. Aile Mahkemesi nezdinde açılan boşanma ve ortak çocuğun velayetinin kendisine verilmesi taleplerini içeren dava ile, davalının Ankara 9. Aile Mahkemesi nezdinde açtığı ve boşanma, velayet, nafaka ve tazminat taleplerini içeren dava, Ankara 5. Aile Mahkemesinin 2009/1304 sayılı dosyası üzerinde birleştirilmiştir.

8. Mahkemenin 15/2/2011 tarih ve E.2009/1304, K.2011/167 sayılı kararı ile, başvurucu tarafından açılan davanın reddine, birleşen dosya davacısı tarafından açılan davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, müşterek çocuğun velayet hakkının anneye verilmesine ve birleşen dosya davacısı lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilmiştir. Karar gerekçesinde, dosya içerisinde mevcut bir takım fotoğrafların incelenmesinde internetten bazı kadın resimleri indirilerek müşterek çocuğun kadını tuttuğu şekilde fotoğraflar haline getirildiği, çocuğa bir sosyal paylaşım sitesinde hesap açılarak cinsel içerikli fotoğraflar oluşturup arkadaşlarına göndermesine izin verildiği ve dosyaya sunulan bir takım CD’lerde porno içerikli görüntülerin yer aldığı, bu kapsamda çocuğun sağlıklı yetişmesi için gerekli özeni göstermeyen başvurucunun evlilik birliğinin sarsılmasında tam kusurlu olduğu ve velayetin anneye verilmesinin çocuk yararına olduğu tespitlerine yer verildiği görülmektedir.

9. Başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinde, başvurucunun iddiasına konu CD’lerin delil listesi kapsamında başvurucuya tebliğ edildiğine dair bir bilgi yer almamakta olup, gerekçeli kararın tebliği sonrasında başvurucu vekili tarafından CD örneklerinin talep edildiği fakat, söz konusu talebin 27/2/2011 tarihli hâkim havalesi ile, kararın kesinleşmesi halinde örnek verilmesi şerh düşülerek reddedildiği, bunun üzerine 2/3/2011 tarihinde başvurucu vekili tarafından yapılan ikinci talep üzerine Mahkemece CD örneklerinin çıkarılarak başvurucu vekiline verilmesi yönünde evraka şerh düşüldüğü anlaşılmaktadır.

10. Karar temyiz edilmekle, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 15/5/2012 tarih ve E.2011/6151, K.2012/13095 sayılı kararı ile onanmıştır.

11. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 24/9/2012 tarih ve E.2012/14402, K.2012/22262 sayılı kararı ile reddedilmiş, ret kararı başvurucu vekiline 5/10/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.

12. Başvurucu tarafından 23/10/2012 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

B. İlgili Hukuk

13. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166., 174., 175. ve 182. maddeleri.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

14. Mahkemenin 31/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 23/10/2012 tarih ve 2012/354 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

15. Başvurucu, açmış olduğu boşanma davasında, birleşen dosya davacısının davasının kabul edildiğini, yargılama sırasında karşı tarafın beyanlarının dikkate alınarak bu beyanlara üstünlük tanınması ve kendi beyanlarına itibar edilmemesi suretiyle yapılan uygulamaların eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, verilen karar ile kendisi ve ailesinin haksız isnatlara maruz bırakıldığını, Yargıtay kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmediğini ve dosyaya karşı tarafça sunulan ve bu tarafça oluşturulan CD’lerin delil olma niteliği sorgulanmadan, bu CD’lere dayanılarak hüküm kurulduğunu beyan ederek, Anayasa’nın 10., 17., 36. ve 38. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası

i. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası

16. Başvurucu tarafı olduğu hukuk davasında Yargıtay kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmediğini belirterek, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

17. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

18. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18)

19. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

20. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”

21. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

22. Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Gerekçeli karar hakkı da adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biri olup, Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşmenin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı gibi ilke ve haklara, Anayasanın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38). Ayrıca, hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir.

23. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından, hem tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup, kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hale getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (B. No: 2013/1780, 20/3/2013, § 67).

24. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra, kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup, bu durumda, üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26)

25. Başvuru konusu olayda, başvurucu tarafından boşanma ve velayet talepleriyle dava açıldığı, söz konusu davanın davalısı tarafından farklı bir Mahkeme nezdinde açılan ve boşanma, velayet, nafaka ve tazminat taleplerini içeren davanın da belirtilen ilk dava ile birleştirildiği, Mahkemece yapılan yargılama sonucunda başvurucu tarafından açılan davanın reddine, birleşen dosya davacısı tarafından açılan davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, müşterek çocuğun velayet hakkının anneye verilmesine ve birleşen dosya davacısı lehine maddi ve manevi tazminata hükmedildiği ve bu takdirin gerekçesi olarak boşanmaya neden olan olaylarda başvurucunun tam kusurlu olduğunun tespit edilmesinin, boşanma ile birleşen dosya davacısının mevcut ve beklenilen menfaatlerinin zarar görmesinin ve başvurucunun boşanmaya neden olan hareketlerinin birleşen dosya davacısının kişilik haklarına saldırı niteliği taşımasının gösterildiği, ilk derece mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesi hukuka uygun bulunmak suretiyle kanun yolu mahkemelerinin denetiminden geçerek kesinleştiği, bu kapsamda yerel mahkeme gerekçesini benimsediği anlaşılan kanun yolu merciince kararlarda ayrıntılı gerekçeye yer verilmediği anlaşılmakla, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Delillerin Değerlendirilmesinin Adil Olmadığı İddiası

26. Başvurucu tarafından, mahkemece delillerinin değerlendirilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddia edilmiş olup, başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

 b. Diğer İhlal İddiaları

27. Başvurucu ayrıca, açmış olduğu boşanma davasında, birleşen dosya davacısının davasının kabul edildiğini, yargılama sırasında karşı tarafın beyanlarının dikkate alınarak bu beyanlara üstünlük tanınması ve kendi beyanlarına itibar edilmemesi suretiyle yapılan uygulamaların eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, verilen karar ile kendisi ve ailesinin haksız isnatlara maruz bırakıldığını belirterek Anayasa’nın 10., 17. ve 38. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

28. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

29. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen, başvurucu tarafından soyut şekilde birtakım Anayasa hükümlerine atıfta bulunulmakla birlikte, belirtilen hükümlerin nasıl ihlal edildiğine ilişkin bir açıklama ve kanıtlamada bulunulmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

30. Başvurucu, tarafı olduğu hukuk davasında dosyaya karşı tarafça sunulan ve bu tarafça oluşturulan CD’lerin delil olma niteliği sorgulanmadan, belirtilen CD’lere dayanılarak hüküm kurulduğunu iddia etmiş olup, söz konusu iddianın özünün, delillerin değerlendirilmesinin hakkaniyete uygun olmadığı noktasında toplandığı anlaşılmaktadır.

31. Adalet Bakanlığı görüşünde, delillerin değerlendirilmesi ve kabul edilebilirliği hususunun esasen derece mahkemelerinin takdirinde olduğu ve bu kapsamda yerel mahkemelerce olguların ve hukukun değerlendirilmesindeki farklılıkların temel hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece bireysel başvuru konusu yapılamayacağı belirtilmiştir.

32. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

33. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi ile delillere ilişkin temel usuli güvencelere riayet edilmesi, adil yargılanma hakkının somut görünümleri arasında yer almaktadır. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerini denetlemek Anayasa Mahkemesi’nin görevi kapsamında olmayıp, Mahkemenin görevi delillere ilişkin bazı temel kuralların gözetilmesi suretiyle başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkanların tanınması ve delillere ilişkin hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (B. No. 2013/1213, 4/12/2013, § 27).

34. Derece mahkemeleri nezdindeki yargılamalarda izlenilen delil kuralları ve bunların yorumlanması kural olarak belirtilen hususların değerlendirilmesi açısından daha elverişli konumda olan söz konusu mahkemelere aittir. Bununla birlikte, delillerin incelenme ve değerlendirilme yönteminin açık bir hakkaniyetsizlik veya keyfilik ihtiva etmesi veya bu değerlendirmelerin “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri gözetilerek yapılmaması durumunda, adil yargılanma hakkının gereklerine uygun bir delil değerlendirilmesinden söz edilemez.

35. Sözleşme’nin 6. maddesinde, davada kullanılan delillerin ispat güçleri ile ilgili bir düzenleme bulunmamakla birlikte, AİHM de, delilerin kabul edilebilirliği ile ilgili olarak, somut davada kullanılan delillerin “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri gözetilerek tartışılıp tartışılmadığını ya da söz konusu delillerin yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmamasına etkisini değerlendirmekte (bkz. Tamminen/Finlandiya, B. No: 40847/98, 15/6/2004, §§ 40-41; Barberà, Messegué ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, §§ 68, 81-89) ve birçok kararında, Sözleşme’nin 6. maddesinin adil yargılanma hakkını güvence altına almakla beraber, öncelikli olarak ulusal hukuk bağlamında düzenlenmesi gereken bir konu olan delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin bir kural ortaya koymadığını belirtmektedir (bkz. Schenk/İsviçre, B. No: 10862/84, 12/7/1988, §§ 45-46; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, § 124).

36. Başvuruya konu yargılama evrakının incelenmesinden, bahse konu davanın şiddetli geçimsizlik olgusuna dayalı boşanma ve beraberinde velayet, nafaka ve tazminat taleplerini içeren bir dava olduğu, iddiaya konu CD’lerin davalı tarafça delil olarak Mahkemeye sunulduğu, ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinde, sanal ortamda başvurucu tarafından oluşturulduğu, içeriğinde porno içerikli görüntüler bulunduğu belirtilen ve başvurucu tarafından internetten indirildiğinin anlaşıldığı tespitine yer verilen CD içeriklerine dayanıldığı ve söz konusu delilin özellikle velayet hakkının tayininde delil olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Gerekçeli kararın tebliği sonrasında başvurucu vekili tarafından, söz konusu CD’lerin gerekçeli kararın dayanağını oluşturduğu belirtilerek örneğinin talep edildiği fakat, söz konusu talebin 27/2/2011 tarihli hâkim havalesi ile, kararın kesinleşmesi halinde örnek verilmesi şerh düşülerek reddedildiği, bunun üzerine 2/3/2011 tarihinde başvurucu vekili tarafından, gerekçeli kararda CD’lerin başvurucu tarafından internetten indirildiği kabulüne yer verilmesine rağmen söz konusu delilin yargılama sürecinde kendilerine tebliğ edilmediği ve kararı temyiz etme hususunda CD içeriklerine vakıf olmalarının gerektiği belirtilerek tekrar talepte bulunulması üzerine, Mahkemece CD örneklerinin çıkarılarak başvurucu vekiline verilmesi yönünde evraka şerh düşüldüğü görülmektedir. Başvurucu tarafından verilen temyiz dilekçesi içeriğinde, hükme dayanak yapılan CD’lerin kendisi tarafından internetten indirildiği kanaatine nasıl ulaşıldığı, söz konusu CD içeriklerinin kim tarafından, ne zaman ve nasıl oluşturulduğunun tespit edilmediği ve içeriklerinde ne olduğunun tartışılmadığı belirtilerek ilgili delile itiraz edildiği anlaşılmaktadır. Gerekçeli karar evrakında hükme esas alınan bir delil olarak yer almasına ve içeriğindeki görüntülerin başvurucu tarafından internetten indirildiğinin tespit edildiği bilgisine yer verilmesine rağmen, yargılama sürecinde söz konusu delil içeriğinin başvurucu tarafından ulaşılabilir kılınmadığı ve bu suretle söz konusu delilin çelişmeli bir usulde tartışılarak savunmada bulunma imkânının sağlanmadığı, ayrıca ilgili delilin ne şekilde, kim tarafından, nasıl hazırlandığını tespite imkân verecek surette bilirkişi incelemesi yaptırılması yoluna gidilmediği gibi, delil içeriğinin dahi gerekçeli kararda ayrıntılı olarak açıklanmadığı ve kanun yolu merciince de ilgili eksikliklerin ikmali cihetine gidilmediği anlaşılmaktadır.

37. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme yetkisi kural olarak derece mahkemelerine ait olmakla birlikte, somut olayda dosyaya ibraz edilen ancak, taraflarca içeriğine vakıf olunması ve tartışılması imkânı verilmediği gibi, delil içeriğinin açıklığa kavuşturulması amacıyla gerekli incelemelere tabi tutulmadığı anlaşılan CD’lerin hükme esas alınmasının, adil yargılanma hakkını ihlal eder nitelikte olduğu anlaşılmaktadır.

38. Yukarıda açıklanan sebeplerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

39. Başvurucu, uyuşmazlık hakkında yeniden yargılama yapılmasına ve 10.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

40. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

41. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

42. Başvurucu tarafından maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesinin başvurucunun ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu anlaşıldığından, başvurucunun maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

43. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Anayasa’nın 10., 17. ve 38. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Delillerin değerlendirilmesinin adil olmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine,

D. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,

E. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

31/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.