EĞİTİMİNE DEVAM EDEN REŞİT ÇOCUĞA BABASI TARAFINDAN YARDIM NAFAKASI ÖDENMELİDİR

EĞİTİMİNE DEVAM EDEN REŞİT ÇOCUĞA BABASI TARAFINDAN YARDIM NAFAKASI ÖDENMELİDİR

TC

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

2017/1012 E.

2019/1145 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi


Taraflar arasındaki “yardım nafakası” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 4. Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 03.07.2015 tarihli ve 2014/1290 E., 2015/948 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 25.01.2016 tarihli ve 2015/16684 E., 2016/637 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının müvekkilinin babası olduğunu, davacının Anadolu Üniversitesi, Açıköğretim Fakültesi, Radyo Televizyon Programcılığı Bölümü öğrencisi olduğunu, ayrıca Karaca Dil Eğitim Merkezine devam ettiğini, davacının hiç bir gelirinin bulunmadığını, bu nedenle davacı lehine aylık 1000,00 TL yardım nafakasının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davacının devam mecburiyeti olmayan bir okulda öğrenci olup, çalışmaya engel bir halinin olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
TMK.nun 328/1.maddesinde; “Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder.” Aynı yasanın 2.fıkrasında ise, “Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitim sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.” hükmü mevcut bulunmaktadır.
TMK.nun 364.maddesine göre; "Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür."
Aynı Kanunun 365/2.maddesinde de; "Dava, davacının geçinmesi için gerekli ve karşı tarafın mali gücüne uygun bir yardım isteminden ibarettir." düzenlemesi yer almıştır.
Hukuk Genel Kurulunun 7.10.1998 gün ve 1998/656-688 sayılı ilamında da; "...yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların..." yoksul kabul edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Yardım nafakası, aile bireylerini yoksulluk ve düşkünlükten kurtarmaya ilişkin bir nevi sosyal yardımlaşma olup, ahlak kuralları ile geleneklerin zorunlu kıldığı bir ödevdir. Aile bağlarının herhangi bir nedenle zayıflamış olması da yükümlülüğü ortadan kaldıran bir neden olarak düzenlenmemiştir. Bu nedenlerle kanun koyucu, yardım nafakasını kişinin ve toplumun vicdanına bırakmamış, kanuni bir ödev olarak düzenlemiştir.
Okumakta olan kişi kendi emek ve geliriyle yaşamını sürdürmekten yoksun ise, ana babasından öğrenimini tamamlayıncaya kadar yardım nafakası isteyebilir. Ne var ki, bunu vermekle yükümlü tutulacak kişilerin geçim sıkıntısına düşürülmemesi asıldır.
Yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca; somut olayda, davalının Petrol İşleri Genel Müdürlüğünde memur olup aylık 2600 TL maaşı olduğu, davacının ise Anadolu Üniversitesi, Açıköğretim Fakültesi, Radyo Televizyon Programcılığı Bölüm öğrencisi olduğu, davacının geçinmesi için yeterli, nafaka yükümlüsünün geliriyle orantılı olacak şekilde Medeni Kanun'un 4.maddesindeki hakkaniyet ilkesi de gözetilerek, bir miktar yardım nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde istemin tümden reddi doğru görülmemiştir...”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, eğitimin devamı nedeniyle yardım nafakası istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin açık öğretim fakültesinde okuyup aynı zamanda üniversite sınavlarına hazırlanmak üzere bir eğitim merkezine kaydolduğunu, bu koşullarda ayrıca bir işte çalışmasının mümkün olmadığını, davalı babanın da maddi durumunun yerinde olduğunu belirterek her yıl %20 oranında artış yapılmak üzere aylık 1.000,00TL yardım nafakası talebinde bulunmuştur.
Davalı vekili; davacının devam zorunluluğu bulunmayan bir fakültede öğrenci olduğunu, hem okuyup hem çalışmasının mümkün olduğunu, çalışmasına engel sağlık probleminin de bulunmadığını, müvekkilinin evli olup hâlihazırda bakmakla yükümlü olduğu bir ailesinin bulunduğunu, sosyal ve ekonomik durumunun da elverişli olmadığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; 21 yaşında olan, kendi anlatımına göre önceden bir yıl süreyle bir işte çalışıp ayrılan davacının aylık geliri 3.000,00TL olan annesiyle birlikte oturduğu, devam mecburiyeti olmayan bir okulda öğrenci olduğu, çalışmaya ve gelir elde etmeye bir engelinin bulunmadığı, davalının sosyal ve ekonomik durumu ile yaşam koşulları da göz önüne alındığında davacıya yardım nafakası bağlanması için koşulların oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece; davacının devam mecburiyeti olmayan açık öğretim programına ve eğitim merkezine kayıtlı olduğu, daha önce belli bir süre bir işte çalışıp ayrıldığı, davanın açıldığı tarih itibariyle 20 yaşında olduğu, davalının ise Petrol İşleri Genel Müdürlüğünde teknisyen olarak görev yaptığı ve aylık 2.582,00TL gelir elde ettiği, maaşının dışında hiçbir gelirinin bulunmadığı, boşanma dosyasından kalan üç adet icra borcunun bulunduğu, birinci sıradaki icra borcunun 15/01/2013 tarihinden itibaren maaşından kesilmeye devam ettiği, diğer borçlarının bir önceki icra borcuna göre sırada beklediği yine davalının boşandıktan sonra yeniden evlilik yapıp yeni bir ev geçindirme yükümlülüğü altına girdiği, daha önce bir süre çalışmış olan davacının yeniden çalışmasına mani bir durumunun bulunmadığı, birlikte kaldığı annesinin davalıdan daha fazla gelir elde ettiğini belirterek davacının devam mecburiyeti olmayan birkaç yere kaydını yaptırmış olmasına dayalı olarak davalıyı zaruret altında bırakacak şekilde aleyhine nafakaya hükmedilmesinin hakkaniyet ilkeleri ile bağdaşmayacağı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiş, direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, üniversitede okuyan ve düzenli bir geliri bulunmayan davacı yararına yardım nafakası takdiri gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için, anayasal bir hak olarak eğitim hakkından kısaca bahsedilecek ve genel olarak nafaka ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 328. ve 364. maddeleri ele alınacaktır.
Bilindiği gibi, bireyin ve toplumun güncel yaşamı ile birlikte gelecekteki gelişimi için eğitim oldukça önemlidir. Toplumların ilerlemesi ve ülkelerin kalkınması ancak o ülkede yaşayan insanların eğitilmesi, onlara yeteneklerine uygun beceriler kazandırılması ile mümkündür. Kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirmesi yine sosyal ve ekonomik yaşantısının devamlılığı için eğitim olanaklarından yararlanması zorunludur. Bu minvalde temel bir insan hakkı olan eğitim hakkı bir dizi uluslararası sözleşmede olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de doğrudan garanti altına alınmıştır.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 17/1. maddesinde herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu, 27/1. maddesinde, herkesin, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahip olduğu, 42. maddesinde, kimsenin eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağı düzenlenmiş, 58. maddesinde de, devletin gençliği korumak için gerekli tedbirleri alacağı vurgulanmıştır.
Nafaka alacaklılığı, çocuğun bireyselliğinin bir parçasıdır. Hukukumuzda, çocuk kendisini dünyaya getiren ana ve babasından bakım parası isteyebilir. Bu onun en doğal hakkıdır. Ana ve babanın bu nafaka yükümü sosyal yardım ve dayanışma düşüncesinden kaynaklanır; onların velâyet hakkından bağımsızdır (Serozan, R.: Çocuk Hukuku, İstanbul 2005, s.112 vd.).
Öte yandan, aile bireylerinden birinin yoksulluğa düşmüş olması hâlinde, diğerlerinin onun yardımına koşmaları da ahlak kurallarının gereğidir. Fakat bu gereklilik bir hukuk kuralı hâline gelmediği sürece, aile bireylerini yoksulluk içinde bulunan hısımlarına yardım etmeye zorlamak imkânı yoktur. Diğer taraftan, yoksulluğa düşmüş olan bir hısıma yardım etmemek, "aile dayanışması fikrine" aykırı düştüğü gibi, toplumun hak duygusunu da zedeler. İşte, kanun koyucular bütün bu düşüncelerle bir kimseyi, yoksulluğa düşmüş olan hısımlarına yardım etmeye zorlarlar ki, buna nafaka yükümlülüğü denir (Akıntürk, T. / Ateş Karaman, D.: Türk Medeni Hukuku, Aile Hukuku, II.Cilt, 14. Bası, İstanbul 2012, s.444 vd. ).
Yardım nafakası, aile bireylerini yoksulluk ve düşkünlükten kurtarmaya ilişkin bir nevi sosyal yardımlaşma olup ahlak kuralları ile geleneklerin zorunlu kıldığı bir ödevdir. Aile bağlarının herhangi bir nedenle zayıflamış olması da yükümlülüğü ortadan kaldıran bir neden olarak düzenlenmemiştir. Bu nedenle kanun koyucu, yardım nafakasını kişinin ve toplumun vicdanına bırakmamış, kanuni bir ödev olarak düzenlemiştir.
Kanun koyucu, bu kapsamda aile bireylerinin ekonomik olarak korunması amacıyla 4721 sayılı TMK’nun 328 ve 364/1. maddelerinde düzenleme yapmıştır.
Buna göre, TMK’nun 328.maddesi “Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.” hükmünü içermekte olup TMK’nun 364/1. maddesinde ise “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere, kanun koyucu TMK’nun 328/2. maddesinde getirdiği yeni hükümle, eğitime verdiği önemi vurgulamış ve öğrenimlerini başarıyla sürdürmekte olan çalışkan ergin öğrencileri desteklemiş olmaktadır (Akıntürk/ Ateş Karaman, s.317).
743 sayılı Medeni Kanunun yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.03.1963 tarih ve 2/99-21 sayılı içtihadındaki; “Babanın sosyal durumu bakımından çocuğun okutulmasının gerekmesi halinde iştirak nafakasının çocuğun erginleşmesinden sonra da (okumaya devamı sebebiyle) ödenmesi, Medeni Kanunun hükümlerindendir. Zira, evlilik birliğinin boşanma ile ortadan kalkmış olması, ana ve babanın çocuğa karşı olan borçlarında bir değişiklik meydana getirmez. Diğer deyimle, ana ve babanın beraber yaşaması hâlinde nasıl her ikisi beraberce çaba göstererek çocuğu sosyal durumlarına göre okutmakla ödevli idiyseler, boşanmadan sonra dahi bu ödevleri sona ermez.” ilkesi, kanun koyucu tarafından TMK’nın m. 328/2. hükmüyle yasal kural hâline getirilmiştir.
Yoksulluğun hukuksal kavramı ise mevzuatımızda tanımlanmamıştır. Belirtmek gerekir ki, yoksulluk ekonomik ve sosyal koşullarla doğrudan ilgilidir. O nedenle, bunu ülkenin ekonomik ve sosyal koşulları altında belirlemek gerekir. Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına sahiptir (T.C. Anayasası m.17/1). Şu hâlde, bu temel hakkın tabii sonucu olan yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek yerinde olur (Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarih ve E:1998/2-656, K:1998/688; 05.05.2004 tarih ve E:2004/3-251, K:2004/248; 28.02.2007 tarih ve E:2007/3-84, K:2007/95; 16.05.2007 tarih ve E:2007/2-275, K:275; 11.03.2009 tarih ve E:2009/2-73, K:2009/118; 10.11.2010 tarih ve E:2010/2-614, K:2010/597 sayılı ilamları).
Günümüzdeki ağır ekonomik koşullar karşısında eğitimle çalışmayı bir arada sürdürmenin mümkün olmayacağı, bir kural ve karine olarak kabul edilmelidir (HGK’nın 12.5.1999 gün ve E:1999/2-288, K:1999/294 sayılı ilamı).
Somut olaya gelince; dava tarihi itibariyle davacı çocuk reşit olup, Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Radyo ve TV Programcılığı Bölümü öğrencisi olarak eğitimine devam etmektedir. Davalının ise Petrol İşleri Genel Müdürlüğünde teknisyen olarak çalıştığı ve Kurumun 31.12.2014 tarihli yazısı ile ekinde yer alan maaş bordrosundan aylık 2.582,11TL gelirinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece direnme kararında davalı babanın maaşı üzerinde üç ayrı icra takibi bulunduğu ve annenin gelirinin davalı babadan daha fazla olduğu gerekçesine yer verilmiş ise de, TMK’nın 328. maddesi ergin çocuğun eğitiminin devam etmesi hâlinde ana ve babanın durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde yardımda bulunmalarını bir yükümlülük olarak öngörmüştür. Davacı 3.000TL geliri olan annesiyle birlikte aynı evde yaşaması nedeniyle annesinden de yardım aldığının kabulü gerekir. Davalı babanın maaşından yapılan kesinti ile birlikte dahi aylık gelirinin yaklaşık 2.000,00TL olduğu dolayısıyla eğitimine devam eden ve düzenli bir geliri bulunmayan çocuğuna bir miktar nafaka ödeyebileceği kuşkusuzdur. Yine mahkemenin kabulünün aksine açık öğretim fakültesinde okuyor olmak, babanın yardım nafakası yükümlülüğünü ortadan kaldıran bir sebep olarak kabul edilemez. Öyleyse baba eğitimine devam eden ve yoksulluğa düşmüş çocuğuna yardım etmek zorundadır. Çocuğun okulunu bitirip, bir işe girmesi, çocuğun yararına olduğu gibi babanın da yararına bulunmaktadır.
Şu hâlde, mahkemece davacı yararına hakkaniyete uygun bir miktarda yardım nafakasına hükmolunması gerekirken, nafaka isteminin tümden reddine karar verilmesi doğru değildir.
Öyleyse, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulması gerekirken, yanılgılı gerekçe ile önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.
Diğer taraftan, gerekçeli karar başlığında dava tarihi 22.09.2014 olmasına rağmen 04.04.2016 olarak gösterilmesine ilişkin yanlışlık, mahalinde düzeltilebilir maddi hata niteliği taşıdığından bozma nedeni yapılmamıştır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 07.11.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.