EHLİYETSİZLİK VE MURİS MUVAZAASINA DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL İSTEMİ - ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ - MURİSİN MAL KAÇIRMASI

EHLİYETSİZLİK VE MURİS MUVAZAASINA DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL İSTEMİ - ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ - MURİSİN MAL KAÇIRMASI

T.C.

YARGITAY

7. HUKUK DAİRESİ

2021/5327 E.

2021/1188 K.

28.09.2021 T.

EHLİYETSİZLİK VE MURİS MUVAZAASINA DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL İSTEMİ

ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ

MURİSİN MAL KAÇIRMASINI GEREKTİREN BİR OLGUNUN VE SEBEBİN VARLIĞI

TEMLİKİN BAKIM KARŞILIĞI OLMASI

ÖZETİ: Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil veya muvazaaya dayalı tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat istemlerine ilişkindir. Davacıların muris muvazaası ve bakım koşullarının yerine getirilmediği iddiasına yönelik yapılan incelemede davacı ve davalı tanıklarının beyanlarına göre, 1991 yılından itibaren davalının murisi babası ile birlikte yaşadığı, murisin ölümünden birkaç yıl önce bakıma muhtaç hale geldiği, davalının 2014 yılında dava konusu 137 parsel sayılı taşınmazı satıp ev aldıktan sonra da köyde yaşayan babasının bakımıyla ilgilenmeye devam ettiği, murisin sağlığında akde aykırılık nedeniyle dava açmadığı, kısıtlandıktan sonra vasisi davacı tarafından açılan davanın ise usulden reddedildiği anlaşılmıştır. Diğer taraftan, bakım borçlusunun temlik edenin oğlu olması, kendisine bakım koşuluyla temlik yapılmasına mani olmadığı gibi, aksine yasal bir düzenleme de bulunmamaktadır. Ayrıca, murisin davalı dışında iki oğlu daha olup, temlik tarihinde ikisi de sağdır. Kural olarak, tüm mal varlığının veya buna yakınının temlikinde muvazaadan söz edilebilir ise de, ölünceye kadar bakma sözleşmesi kapsamında kalan taşınmazların değeri ile muris adına kayıtlı diğer taşınmazların değeri arasındaki orantısızlık tek başına muvazaa iddiasını ispatlamaya yeterli değildir. Davalının murisin vasisi olma talebinin reddedilmesi de temlikin muvazaalı olarak yapıldığını göstermez. Kaldı ki, somut olayda murisin davacılardan mal kaçırmasını gerektiren bir olgunun ve sebebin varlığı da kanıtlanmış değildir. O halde, murisin davalı oğluna yapmış olduğu temlikin bakım karşılığı olduğu, mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığı, başka bir ifadeyle işlemin gerçek iradeyi yansıttığının kabulü gerekir.

İLK DERECE

Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 03/11/2017 tarihinde verilen dilekçeyle tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda davanın reddine dair verilen 30/05/2019 tarihli hükmün istinaf yoluyla incelenmesi davacılar vekili ve davalı ... vekili tarafından talep edilmiştir.... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince istinaf talebinin kabulüne, kararın kaldırılmasına dair verilen kararın Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili ve davalı ... vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 28/09/2021 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Av. ..., karşı taraftan davalılar ... ve ... vekili Av.... geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklaması dinlendi. Açık duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil veya muvazaaya dayalı tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat istemlerine ilişkindir.

Davacılar vekili, davacılardan ...’nın ve davalı ...’nın babası, diğer davacıların ortak miras bırakanı dedesi muris ...’nın 26.08.2017 tarihinde öldüğünü, murisin taraflar dışında ... ve ... adında mirasçılarının da olduğunu, murisin 25.06.2016 tarihinde akıl hastalığı ve yaşlılığı nedeniyle kısıtlandığını, kendisine davacı kızı ...’nın vasi olarak tayin edildiğini, daha sonra vasisi kızı ...’nın olduğunu, davalı ...’nın vasi olma talebinin aynı zamanda kardeşi ...’nın vasisi olması nedeniyle ve kısıtlı babasının mal varlığı üzerinde kendi lehine tasarruflar yapması nedeniyle reddedildiğini, davacı ...’nın vasinin değiştirilmesi için 13.09.2017 tarihinde dava açtığını, yargılama sırasında murisin öldüğünü ve mahkemece karar verilmesine yer olmadığı kararı verildiğini, murisin sağlığında 25.01.2005 tarihli resmi senetle dava konusu 137, 518, 519 ve 597 parsel sayılı taşınmazları ölünceye kadar bakma akdiyle davalı ...’ya tapuda devrettiğini, davalı ...’nın bu taşınmazlardan 137 parsel sayılı taşınmazı 12.05.2014 tarihinde davalı ...’e, davalı ...’in de 25.06.2014 tarihinde davalı ...’ye muvazaalı olarak satış yoluyla devrettiğini, adı geçen davalılara yapılan bu devirlerin muvazaalı olduğunu, murisin sağlığında vasisi olan kızı davacı ...’ya davalı aleyhine tapu iptali ve tescil davası açtırdığını ancak davanın husumete izin alınmadığı gerekçesiyle usulden reddedildiğini, ölünceye kadar bakma akdinin düzenlendiği tarihte murisin fiil ehliyetinin olmadığını, davalı ...’nın murisin bakımıyla ilgilenmediğini, davalı ...’ya muris tarafından yapılan bu devrin servet nakli niteliğinde olduğundan muvazaalı olduğunu belirterek, dava konusu taşınmazlarda davacıların miras paylarının adlarına tesciline; dava konusu 137 parsel sayılı taşınmaz yönünden davalı ...’in ve ...’nin iyi niyetli olduklarının kabulü halinde taşınmazın dava tarihindeki değerinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ...’dan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı ... vekili, davacıların murisin bakımı ile ilgilenmediklerini, dava konusu 137 parsel sayılı taşınmazın ihtiyaç nedeniyle satıldığını, murisin başka taşınmazlarının da bulunduğunu, muris ölene kadar 27 yıl boyunca muris ile müvekkilinin aynı ikameti paylaştıklarını beyan ederek davanın reddini savunmuştur.

Davalı ... vekili, müvekkilinin dava konusu 137 parsel sayılı taşınmazı 25.06.2014 tarihinde davalı ...’ye sattığını bu nedenle müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, müvekkilinin dava konusu taşınmazı kâr amaçlı aldığını ve iyi niyetli üçüncü kişi olduğunu, müvekkiline yapılan satış esnasında düzenlenen ... 1. Noterliğinin 09.05.2014 tarih 3960 yevmiye numaralı feragatnamenin müvekkilinin iyi niyetinin göstergesi olduğunu beyan ederek davanın reddine karar verilmesini istemiş ve zamanaşımı itirazında bulunmuştur.

Davalı ... vekili, müvekkilinin iyi niyetli üçüncü kişi olduğunu, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, müvekkilinin dava konusu 137 parsel sayılı taşınmazı yatırım amaçlı satın aldığını, davalı ...’yı tanımadığını, taşınmazı satın aldığı ilk yıl davalı ...’nın ürünlerini almasına izin verdiğini sonrasında taşınmazı kullanmasına rızası olmadığını beyan ederek davanın reddini talep etmiş ve zamanaşımı itirazında bulunmuştur.

İlk derece mahkemesince, davalılar ... ve ... yönünden muvazaa iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine ve tanık beyanları doğrultusunda işlemde muvazaa olmadığı, davalı ...’nın bakım borcunu yerine getirdiği ve akit tarihinde murisin ehliyetsiz olmadığı gerekçesiyle de davalı ... yönünden davanın esastan reddine karar verilmiştir.

Davacılar vekili ve davalı ... vekilinin istinaf başvurusu üzerine,... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda; muris ...’nın dava konusu taşınmazları davalı ...’ya devrettiği tarihte fiil ehliyetine haiz olduğu ve bu tarihte 76 yaşında ise de murise vasi tayinine ilişkin yargılamada davalı ...’nın vasiliğinin reddedildiği ve murisin bakımı ile kızı ...’nın ilgilendiği ve murisin davalı ... dışında fiil ehliyetine haiz olmayan ... hariç erkek evladının olmadığı, tanık beyanlarıyla davalı ...’nın bakım olgusunu ispatlayamadığı ve temlik edilen taşınmazların murisin tüm mal varlığına oranla makul seviyede kalmadığı, temlikin muvazaalı olarak mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığı sonucuna varıldığı; dava konusu 137 parsel sayılı taşınmaz yönünden dinlenen tanık beyanları doğrultusunda davalı ...’nın bu taşınmazı satarak borçlarını ödediği ve kendisine ev aldığı, satışın gerçek satış olduğu ve davalı ...’nin iyi niyetli üçüncü kişi konumunda olduğu, davalı ... yönünden ilk derece mahkemesince her ne kadar pasif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmişse de, adı geçen davalı yönünden davanın esastan reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davacılar vekilinin ve davalı ...’nin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davalı ... yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı ... yönünden davanın esastan reddine ve davalı ... yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmü, davalı ... vekili ve davacılar vekili temyiz etmiştir. Davacılar vekili, 28.09.2021 tarihli dilekçesinde, dava konusu 137 parsel sayılı taşınmaza ilişkin temyiz taleplerinden vazgeçtiklerini, dava konusu diğer taşınmazlar yönünden ise hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesini talep ettiklerini beyan etmiştir.

Ölünceye kadar bakım sözleşmeleri taraflara hak ve borçlar yükleyen sözleşmelerden olup, bakım borcuna karşılık bir taşınmazın devri kararlaştırıldığında, bakım alacaklısının ölümünden sonra onun mirasçıları mülkiyeti geçirme borcu ile yükümlüdürler. Bu yükümlülüklerini yerine getirmemeleri halinde, sözleşmeye dayanılarak tapu iptali ve tescil istemi ile dava açılabilir.

Kaynağını Borçlar Kanununun 611. ve devamı maddelerinden alan ölünceye kadar bakım sözleşmeleri, anılan kanunun 612. ve Türk Medeni Kanununun 545. maddesi gereğince resmi şekilde düzenlenmelidir. Resmi şekilde düzenlenmeyen ölünceye kadar bakım sözleşmelerine değer verilerek tapu iptali ve tescil hükmü kurulması mümkün değildir.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 6.2.2008 tarihli ve 2008/14-70 2008/104 sayılı kararı)

Bakım borçlusunun bakıp gözetme yükümlülüğü aksi kararlaştırılmadığı sürece, bakım alacaklısını ailesi içerisine alıp ikametgâh temini, besleme-giydirme, hastalığında tedavi, manevi yönden de her türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri kapsar. Bu görevlerin yerine getirilmesi halinde ölünceye kadar bakım sözleşmeleri taraflarına kişisel hak sağladığı için tapu iptali ve tescil davasını bakım borçlusu ya da onun külli halefleri bakım alacaklısının mirasçılarına karşı açabilirler.

Kuşkusuz, ölünceye kadar bakım sözleşmesinin muvazaalı olarak yapıldığı her zaman ileri sürülebilir. Kısaca ifade etmek gerekirse, muvazaa irade ile beyan arasında kasten yaratılmış aykırılıktır. Böyle bir savunma ileri sürülmüşse, mahkemece dayanılan sözleşmedeki tarafların gerçek ve müşterek amaçlarının Türk Borçlar Kanununun 19. maddesi hükmünden yararlanarak açıklığa kavuşturulması gerekir. Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda uygulama yeri bulur.

Gerek öğretide, gerek uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa şeklinde iki gruba ayrılmaktadır. “Muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibarıyla nispi muvazaa türüdür. Muris muvazaasında miras bırakan, mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla gerçekte bağışladığı taşınmazını, görünüşteki sözleşmede satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi göstererek temlik etmektedir

Bu noktada; görünürdeki ölünceye kadar bakım sözleşmesi tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli sözleşme de şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar resmi sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersizliğinin tespitini ve tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtilmelidir ki; burada bakım borçlusuna yapılan temlikin gerçek yönünün, eş söyleyişle miras bırakanın irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması önemlidir. Bunun için de, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul nedeninin bulunup bulunmadığı, bakım borçlusu ve diğer mirasçılarla ilişkileri, murisin yaşı, sağlık durumu, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Diğer taraftan; evladın elverdiğince ebeveynine bakıp yardım etmesi ahlaki bir görev ise de, görev sınırının aşıldığı, ana babanın normal bakım ötesinde ihtimama muhtaç olduğu durumlarda evladın hizmetin karşılığında bir şey istemesi hukuka uygun düşeceğinden, böyle bir durumda temlikin ivazlı olduğu kabul edilmelidir.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 03.07.2013 tarih, 2013/1-77 E-2013/1007 K)

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; muris ...’nın 1929 yılı doğumlu olup, 26.08.2017 tarihinde öldüğü ve dava tarihinde mirasçılarının oğulları ... ve ..., kızları ... ve ... ile murisin kendinden önce 10.04.2015 tarihinde ölen oğlu Mehmet Kosa çocukları ..., ... ve ... olduğu, oğlu ...’nın yargılama sırasında 30.08.2018 tarihinde bekar öldüğü, murisin eşi Lebbe Kosa’nın ise 01.03.1991 tarihinde öldüğü; murisin ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2016/399 E-2016/493 K. sayılı 21.06.2016 tarihinde kesinleşen ilamı ile kısıtlanmasına ve kızı ...’nın vasi olarak atanmasına karar verildiği, daha sonra 29.11.2016 tarihinde kesinleşen kararla murin vasisinin kızı ... olduğu, davacı ...’nın vasinin değiştirilmesi için açtığı davada murisin ölmesi nedeniyle karar verilmesine yer olmadığı kararı verildiği; murisin sağlığında 25.01.2005 tarih 449 yevmiye numaralı resmi senetle dava konusu 137, 518, 519 ve 597 parsel sayılı taşınmazları ölünceye kadar bakıp beslemek ve görüp gözetmek kaydıyla davalı ...’ya temlik ettiği; davalı ...’nın 12.05.2014 tarih 9106 yevmiye numaralı satış işlemiyle dava konusu 137 parsel sayılı taşınmazı davalı ...’e devrettiği, davalı ...’in ise 25.06.2014 tarih 12207 yevmiye numaralı satış işlemiyle taşınmazı davalı ...’ye devrettiği; murisin mirasçılarından dava dışı Mustafa Koca ve ...’nın ... 1. Noterliği’nin 09.05.2014 tarih 3960 yevmiye numaralı feragatnamesinde, “Babamız ... adına kayıtlı ... İli, Merkez İlçesi, Seymenlı Köyü, Akkayalar Mevkiinde 137 parselde kayıtlı gayrimenkulün tamamı kendisine ölünceye kadar bakıp beslemek, görüp gözetmek kaydıyla .......’ya temlik etmesi işlemi ile ilgili olarak bu işlemden dolayı yukarıda yazılı gayrimenkule yönelik olarak ... aleyhine dava açmayacağımızı, bu konudaki dava haklarımızdan feragat ettiğimizi beyan ederiz” şeklinde beyanda bulundukları; davacı ...’nın kısıtlı ...’nın vasisi sıfatıyla dava konu 518, 519 ve 597 parsel sayılı taşınmazlara yönelik 23.11.2016 tarihinde açmış olduğu ölünceye kadar bakma sözleşmesinin gereklerinin yerine getirilmemesi nedeniyle tapu iptali ve tescil davasının verilen kesin sürede husumete izin kararı alınmadığı gerekçesiyle usulden reddedildiği ve kararın 12.04.2017 tarihinde kesinleştiği; 24.10.2018 tarihli inşaat ve ziraat bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazların değerleri toplamının 1.695.348,00 TL olduğunun belirlendiği, ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2017/1129 E-2018/400 K sayılı ilamında muris adına kayıtlı 41, 43, 45, 392 ve 436 parsel sayılı taşınmazların değerleri toplamının ise 943.432,00 TL olduğunun belirtildiği; çiftçi kayıt sisteminde dava konusu taşınmazların ve muris adına kayıtlı taşınmazların davalı ... adına kayıtlı olduğu ve 19.04.2019 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda muris ...’nın 25.01.2005 tarihinde fiil ehliyetine haiz olduğunun mütalaa edildiği tespit edilmiştir.

Anılan yasal düzenlemeler, yargısal kararlar ve dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;

Davacı tarafın ölünceye kadar bakma sözleşmesinin ehliyetsizlik nedeniyle iptaline yönelik iddiası yönünden; Adli Tıp Kurumunun 19.04.2019 tarihli raporunda, dava konusu taşınmazların davalı ...’ya ölünceye kadar bakma karşılığında devir tarihi olan 25.01.2005 tarihinde fiil ehliyetine haiz olduğu belirtildiğinden bölge adliye mahkemesinin davacılar vekilinin bu husustaki istinaf başvurusunun yerinde olmadığına ilişkin gerekçesi dosya kapsamıyla uyumludur. Bununla birlikte, dava konusu 137 parsel sayılı taşınmazın davalılar ... ve ...’ye muvazaalı olarak devredildiği iddiası bakımından ise; tapu iptali ve tescil davaları kayıt malikine karşı açılabileceğinden, başka bir ifadeyle tapuda kim taşınmaza malik ise dava ona yöneltileceğinden ve dava konusu 137 parsel sayılı taşınmazda kayıt maliki davalı ... olduğundan bölge adliye mahkemesince adı geçen davalı yönünden davanın esastan reddine davalı ... yönünden ise davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinde de bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Davacıların muris muvazaası ve bakım koşullarının yerine getirilmediği iddiasına yönelik yapılan incelemede ise; davacı ve davalı tanıklarının beyanlarına göre, 1991 yılından itibaren davalı ...’nın murisi babası ile birlikte yaşadığı, murisin ölümünden birkaç yıl önce bakıma muhtaç hale geldiği, davalı ...’nın 2014 yılında dava konusu 137 parsel sayılı taşınmazı satıp ...’dan ev aldıktan sonra da köyde yaşayan babasının bakımıyla ilgilenmeye devam ettiği, murisin sağlığında akde aykırılık nedeniyle dava açmadığı, kısıtlandıktan sonra vasisi davacı ... tarafından açılan davanın ise usulden reddedildiği anlaşılmıştır. Diğer taraftan, bakım borçlusunun temlik edenin oğlu olması, kendisine bakım koşuluyla temlik yapılmasına mani olmadığı gibi, aksine yasal bir düzenleme de bulunmamaktadır. Ayrıca, murisin davalı ... dışında iki oğlu daha olup, temlik tarihinde ikisi de sağdır. Öte yandan; kural olarak, tüm mal varlığının veya buna yakınının temlikinde muvazaadan söz edilebilir ise de, ölünceye kadar bakma sözleşmesi kapsamında kalan taşınmazların değeri ile muris adına kayıtlı diğer taşınmazların değeri arasındaki orantısızlık tek başına muvazaa iddiasını ispatlamaya yeterli değildir. Davalı ...’nın murisin vasisi olma talebinin reddedilmesi de temlikin muvazaalı olarak yapıldığını göstermez. Kaldı ki, somut olayda murisin davacılardan mal kaçırmasını gerektiren bir olgunun ve sebebin varlığı da kanıtlanmış değildir. O halde, murisin davalı oğlu ...’ya yapmış olduğu temlikin bakım karşılığı olduğu, mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığı, başka bir ifadeyle işlemin gerçek iradeyi yansıttığının kabulü gerekir.

Hal böyle olunca, davalı ... yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle ve dosya kapsamına uygun olmayan gerekçeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin temyiz itirazının kabulü ile Hukuk Muhakemeleri Kanununun 371. maddesi gereğince temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddine, 3.050,00TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı ...’ya verilmesine, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/2. maddesi gereğince dosyanın... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE, 28.09.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.