EVLİLİK HAZIRLIKLARI YAPAN ÇALIŞAN İSTİFA EDERSE, KIDEM TAZMİNATI ÖDENİR Mİ?
Örnek bir davadan yola çıkan Yargıtay, evlilikten önce yapılan işten ayrılmalarda kıdem tazminatının ödenmeyeceğine yönelik karar verdi. İşte İş Mahkemesi ile Yargıtay arasında görüş ayrılığına neden olan davanın ayrıntıları:
T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
2014/1136 E.
2016/968 K.
12.10.2016 T.
MAHKEMESİ:İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacağının tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sakarya İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.04.2011 gün ve 2010/442 E., 2011/240 K. sayılı kararın incelenmesi davalı ...Ş. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 23/09/2013 gün ve 2011/28288 E., 2013/23400 K. sayılı ilamı ile;
"…
Davacı, davalıya ait iş yerinde çalışırken 09/10/2006 tarihinde evlenecek olması nedeni ile iş sözleşmesini 30/09/20006 tarihinde fesh ettiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatı ile ücret alacağı istemiş, daha sonra Mahkemeye verdiği dilekçe ile sadece kıdem tazminatı istediğini bildirmiştir.
Davalı, ücret ve ihbar tazminatı istenilmeyeceğini, ayrıca kıdem tazminatına ilişkin olarak kanunda açık bir şekilde iş akdinin “kadının evlendiği tarihten itibaren 1 yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi” halinin gösterildiğini, davacının 09/10/2006 tarihinde evlendiği halde şirkete 30/09/2006 tarihinde dilekçe verdiğini, savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan delillere dayanılarak, davacının evlendiği tarih ile iş akdinin feshine ilişkin dilekçeyi verdiği tarih arasında yalnızca on gün kadar bir süre bulunduğu, Davacı evleneceği için işe bırakacağını öncesinde davalı tarafa bildirdiği, davacının öncesinde davalı tarafı haberdar ederek işi akdini evlilik nedeniyle feshedeceğini söylemiş olması nedeniyle bu durumun aleyhine değerlendirilerek fesih tarihinden 10 gün kadar sonra evlenmiş olması nedeniyle tazminat alamayacağının kabul edilmesinin doğru olmayacağı, bu durumun kadın işçinin evlilik nedeniyle işi bırakması halinde kıdem tazminatı alabileceğini ilişkin yasal düzenlemenin amacına da aykırı olacağı, bu nedenle davacı işçinin kıdem tazminatı alabileceği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı davalı taraf temyiz etmiştir.
GEREKÇE
İş sözleşmesinin bayan işçi tarafından evlilik sebebiyle feshedilip feshedilmediği ve buna göre kıdem tazminatı hakkının doğup doğmadığı noktasında taraflar arasında uyuşmazlık söz konusudur.
4857 sayılı İş Kanununun 120 nci maddesi yollamasıyla, halen yürürlükte olan 1475 sayılı Yasanın 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında, bayan işçinin evlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde evlilik sebebiyle kıdem tazminatına hak kazanabilecek şekilde feshedebileceği hükme bağlanmıştır. Kadın işçinin evlilik sebebiyle fesih hakkı, evlilik tarihinden itibaren başlar. Bu hak, sadece bayan eşe tanınmış olup, resmi evlilik işleminin tamamlanmasından itibaren bir yıl içinde kullanılmalıdır.
Kadın işçinin evlilik öncesinde bu hakkını kullanması da olanaksızdır. Yine evlilik öncesi çeşitli işlemlerin yapılmasının işe devamsızlık noktasında geçerli mazereti oluşturup oluşturmayacağı her bir olay yönünden değerlendirilmelidir.
Kadın işçinin yasanın tanıdığı fesih hakkını kullanması halinde, kıdem tazminatı talep hakkı doğar. Feshin işverence kabul edilmesi gerekmez. Aynı zamanda işçinin işverene ihbar öneli tanıması zorunluluğu da bulunmamaktadır.
Kadın işçinin, iş sözleşmesini evlilik nedenine dayalı olarak feshine rağmen başka bir işte çalışmaya başlamasının yasal hakkın kötüye kullanımı olup olmadığı her bir somut olay yönünden ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Evliliğin kadına yüklediği toplumsal sorumluluğun bir gereği olarak yasada belirtilen fesih hakkı tanınmıştır. Çalışma hayatının evlilikle birlikte gereği gibi yürütülemeyeceği düşüncesi, aile birliğinin korunması ve kadının aile ile ilgili görevleri, yasakoyucuyu bu doğrultuda bir düzenlemeye yöneltmiştir. Bununla birlikte Anayasal temeli olan çalışma hak ve hürriyetinin ortadan kaldırılması düşünülemez. Kadın işçinin evlilik nedenine bağlı feshinin ardından kısa bir süre sonra yeniden çalışmasının gerekleri ortaya çıkmış olabilir. Hatta kadın işçi evlilik nedenine dayalı feshin ardından ara vermeksizin başka bir işyerinde çalışmaya başlayabilir ve bu durum evliliğin kadına yüklediği görevlerin yerine getirilmesi noktasında daha olumlu sonuçlar doğurabilir.
Somut olayda, davacı evlilik nedeniyle ancak henüz resmi evlilik işlemi yapılmadan iş sözleşmesini fesh etmiştir. Yukarıdaki ilke kararında da belirtildiği üzere Yasa hükmü açık olup resmi evlilik işlemi yapılmadan bu hak kulllanılamayacağından davacının kıdem tazminatına hak kazanamayacağı ve bu nedenle davanını reddi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir.
Kabule göre de, 28/10/2003-30/09/2006 tarihleri arasında davalı iş yerinde çalışan davacının hizmet süresinin yaklaşık 1 yıl fazla belirlenip bunu göre karar verilmesi hatalıdır..."
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, işçilik alacağının (kıdem tazminatı) tahsili istemine ilişkindir.
Davacı; davalıya ait işyerinde 28.10.2003 tarihinde çalışmaya başladığını, 09.10.2006 tarihinde ise evlendiğini, ancak öncesinde 30.09.2006 tarihinde iş akdinin sona erdirilmesi amacıyla çalıştığı şirkete dilekçe verdiğini, davalı işyerinde kıdem ve ihbar tazminatı alacağının bulunduğunu beyanla, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 500-TL ücret, kıdem ve ihbar tazminatı alacağının, 30.09.2006 tarihinden itibaren en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı 15.07.2010 harç tarihli tavzih dilekçesi ile de, asıl alacağın yalnızca kıdem tazminatı alacağı olduğunu belirterek, bu alacak yönünden tahsil isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili; ücret ve ihbar tazminatının tahsilinin istenemeyeceğini, kaldı ki kıdem tazminatına ilişkin olarak da kanunda iş akdinin “kadının evlendiği tarihten itibaren 1 yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi” hali olarak gösterildiğini, davacının 09.10.2006 tarihinde evlenmesine karşın, iş akdinin sonlandırılması için şirkete 30.09.2006 tarihinde dilekçe verdiğini, dolayısıyla açılan davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece davanın, evlilik nedeniyle iş akdinin feshedilmesinden kaynaklanan kıdem tazminatı alacağı niteliğinde olduğu, 1475 sayılı Kanunun 14. maddesinde kadının, evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile iş akdini sona erdirmesi halinde kıdem tazminatı alabileceğinin düzenlendiği, davacı işçinin 09.10.2006 tarihinde evlenmesine karşın, iş akdinin feshine ilişkin dilekçesinde, evleneceği için 30.09.2006 tarihi itibariyle işten ayrılmak istediğini belirttiği, dilekçenin ise şirkete hangi tarihte verildiğinin anlaşılamadığı, tanık Gönül Kılınç’ın, davacının evlendikten sonra işi bıraktığını, zira davacının İzmit’e gideceğini söylediği, yine tanık Özgür Taş’ın, davacıyı tazminat ödememek için kandırdıklarını, imza attırdıklarını, oradaki yetkilileri aradıklarında “imzayı atmasaydın, tazminat alırdın” şeklinde ifadeler kullandıklarını beyan ettiği, bu beyanlar dikkate alındığında, davacının, evlilik nedeniyle iş akdini feshettiğinin anlaşıldığı, davacının evlendiği tarih ile iş akdinin feshine ilişkin dilekçeyi verdiği tarih arasında on günlük bir sürenin bulunduğu, davacının, evleneceği için işi bırakacağını daha önce davalı şirkete bildirdiği, bu nedenle davacının fesih tarihinden 10 gün sonra evlenmiş olmasının, tazminat alamayacağı anlamına gelmeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı ...Ş. vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece davacı işçinin, evliliğe çok yakın bir tarihte ve evlenme hazırlıklarının yapıldığı sırada iş sözleşmesini feshettiği, konuya ilişkin kanuni düzenlemede "...kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi ..." tabirinin kullanıldığı, bahsi geçen bir yıllık süredeki esas amacın, kadın işçinin evlenme nedeniyle iş akdini hangi tarihe kadar feshedebileceğinin belirlenmesi olduğu; fesih hakkının, evliliğin kadına yüklediği toplumsal sorumluluğun bir gereği olarak tanındığı, kadının evlenme hazırlıkları içinde bulunması ve kısa bir süre içinde de evlenmiş olması durumunda kıdem tazminatı almasının gerektiği, somut olayda davacının, evlenme nedeniyle işten ayrılmak istediğini açıkça ifade ettiği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davalı ...Ş. vekili temyiz etmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, henüz resmi evlilik işlemini yapmayan, ancak evlilik hazırlığı içinde bulunan davacı kadın işçinin, iş sözleşmesini evlilik nedeniyle feshettiğinin kabul edilip edilemeyeceği; buradan varılacak sonuca göre de davacı işçinin, kıdem tazminatı alma hakkı kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesinden önce Mahkemenin ilk kararından ve Özel Dairenin bozma ilamından sonra, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 01.06.2011 tarih, 2009/16103 Esas; 2011/16247 Karar sayılı kararı ile evliliğe çok yakın bir tarihte ve evlenme hazırlıklarının yapıldığı sırada iş sözleşmesinin feshedilmesinin, devamında ise evlilik işleminin gerçekleşmesinin, 4857 sayılı Kanunun Ek 14.maddesi uyarınca kıdem tazminatı verilmesini gerektireceği yönündeki görüşü; yine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 05.10.2011 tarih, 2009/20934 Esas; 2011/35239 Karar sayılı kararı ile kadın işçinin, iş sözleşmesini evlilik nedeniyle feshettikten sonra başka bir işte çalışmaya başlamasının yasal hakkın kötüye kullanımı olup olmadığının somut olay yönünden değerlendirilmesi gerektiği, evliliğin kadına yüklediği toplumsal sorumluluğun gereği olarak yasada belirtilen fesih hakkının tanındığı, çalışma hayatının evlilikle birlikte gereği gibi yürütülemeyeceği düşüncesinin, aile birliğinin korunması ve kadının aile ile ilgili görevlerinin, yasakoyucuyu düzenlemeye sevkettiği yönündeki görüşü gerekçe gösterilerek kurulan direnme kararının, ilk hükmün gerekçesinde yer almayan yeni bir olguya dayalı yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, dolayısıyla temyiz incelemesinin Özel Daire tarafından mı yoksa Hukuk Genel Kurulu tarafından mı yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmış, Kurul çoğunluğu tarafından, bozma kararından sonra mahkemece yeni bir delilin incelenmediği, mahkemenin gerekçesini güçlendirmek amacıyla benzer mahiyetteki davalar nedeniyle verilen Yargıtay kararlarına atıf yapmış olmasının yeni hüküm olarak kabul edilemeyeceği; dolayısıyla ön sorunun bulunmadığı oyçokluğu ile kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 120. maddesi yollamasıyla halen yürürlükte bulunan 1475 sayılı İş Kanunu’nun “Kıdem Tazminatı” başlıklı 14. maddesi;
“(Değişik birinci fıkra: 29/07/1983 - 2869/3 md.) Bu Kanuna tabi işçilerin hizmet akitlerinin:
1. İşveren tarafından bu Kanunun 17 nci maddesinin II numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında,
2. İşçi tarafından bu Kanunun 16 ncı maddesi uyarınca,
3. Muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyle,
4. Bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla;
5. (Ek: 25/08/1999 - 4447/45 md.) 506 Sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı Kanunun Geçici 81 inci maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılmaları nedeniyle, feshedilmesi veya kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet aktinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır. (Değişik fıkralar: 17/10/1980 - 2320/1 md.):
İşçilerin kıdemleri, hizmet akdinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden akdedilmiş olmasına bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler gözönüne alınarak hesaplanır. İşyerlerinin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde işçinin kıdemi, işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin toplamı üzerinden hesaplanır. 12/07/1975 tarihinden, itibaren (1) işyerinin devri veya herhangi bir suretle el değiştirmesi halinde işlemiş kıdem tazminatlarından her iki işveren sorumludur. Ancak, işyerini devreden işverenlerin bu sorumlulukları işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesiyle sınırlıdır. 12/07/1975 tarihinden evvel (2) işyeri devrolmuş veya herhangi bir suretle el değiştirmişse devir mukavelesinde aksine bir hüküm yoksa işlemiş kıdem tazminatlarından yeni işveren sorumludur.
İşçinin birinci bendin 4 üncü fıkrası hükmünden faydalanabilmesi için aylık veya toptan ödemeye hak kazanmış bulunduğunu ve kendisine aylık bağlanması veya toptan ödeme yapılması için yaşlılık sigortası bakımından bağlı bulunduğu kuruma veya sandığa müracaat etmiş olduğunu belgelemesi şarttır. İşçinin ölümü halinde bu şart aranmaz.
T.C. Emekli Sandığı Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanununa veya yalnız Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olarak sadece aynı ya da değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle Sosyal Sigortalar Kanununa göre yaşlılık veya malullük aylığına ya da toptan ödemeye hak kazanan işçiye, bu kamu kuruluşlarında geçirdiği hizmet sürelerinin toplamı üzerinden son kamu kuruluşu işverenince kıdem tazminatı ödenir.
Yukarıda belirtilen kamu kuruluşlarında işçinin hizmet akdinin evvelce bu maddeye göre kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona ermesi suretiyle geçen hizmet süreleri kıdem tazminatının hesabında dikkate alınmaz.
Ancak, bu tazminatın T.C. Emekli Sandığına tabi olarak geçen hizmet süresine ait kısmı için ödenecek miktar, yaşlılık veya malullük aylığının başlangıç tarihinde T.C. Emekli Sandığı Kanununun yürürlükteki hükümlerine göre emeklilik ikramiyesi için öngörülen miktardan fazla olamaz.
Bu maddede geçen kamu kuruluşları deyimi, genel, katma ve özel bütçeli idareler ile 468 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde sayılan kurumları kapsar.
Aynı kıdem süresi için bir defadan fazla kıdem tazminatı veya ikramiye ödenmez.
Kıdem tazminatının hesaplanması, son ücret üzerinden yapılır. Parça başı, akort, götürü veya yüzde usulü gibi ücretin sabit olmadığı hallerde son bir yıllık süre içinde ödenen ücretin o süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle bulunacak ortalama ücret bu tazminatın hesabına esas tutulur.
Ancak, son bir yıl içinde işçi ücretine zam yapıldığı takdirde, tazminata esas ücret,işçinin işten ayrılma tarihi ile zammın yapıldığı tarih arasında alınan ücretin aynı süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle hesaplanır.
(Değişik : 29/07/1983 – 2869/3 md.) 13 üncü maddesinde sözü geçen tazminat ile bu maddede yer alan kıdem tazminatına esas olacak ücretin hesabında 26 ncı maddenin birinci fıkrasında yazılı ücrete ilaveten işçiye sağlanmış olan para ve para ile ölçülmesi mümkün akdi ve kanundan doğan menfaatler de gözönünde tutulur. Kıdem tazminatının zamanında ödenmemesi sebebiyle açılacak davanın sonunda hakim gecikme süresi için, ödenmeyen süreye göre mevduata uygulanan en yüksek faizin ödenmesine hükmeder. İşçinin mevzuattan doğan diğer hakları saklıdır. (1)
(Değişik: 17/10/1980 - 2320/1 md.) Bu maddede belirtilen kıdem tazminatı ile ilgili 30 günlük süre hizmet akidleri veya toplu iş sözleşmeleri ile işçi lehine değiştirilebilir.
(Değişik: 10/12/1982 - 2762/1 md.) Ancak, toplu sözleşmelerle ve hizmet akitleriyle belirlenen kıdem tazminatlarının yıllık miktarı, Devlet Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet memuruna 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azami emeklilik ikramiyesini geçemez.
(Değişik fıkralar: 17/10/1980 - 2320/1 md.): İşçinin ölümü halinde yukarıdaki hükümlere göre doğan tazminat tutarı, kanuni mirasçılarına ödenir.
Kıdem tazminatından doğan sorumluluğu işveren şahıslara veya sigorta şirketlerine sigorta ettiremez. İşveren sorumluluğu altında ve sadece yaşlılık, emeklilik, malullük, ölüm ve toptan ödeme hallerine mahsus olmak kaydiyle Devlet veya kanunla kurulu kurumlarda veya % 50 hisseden fazlası Devlete ait bir bankada veya bir kurumda işveren tarafından kıdem tazminatı ile ilgili bir fon tesis edilir.Fon tesisi ile ilgili hususlar kanunla düzenlenir.”
hükmünü içermektedir.
Somut olayın incelenmesinde, davacının evlenmek amacıyla evlilik tarihi olan 09.10.2006 tarihinden yaklaşık on gün kadar önce 30.09.2006 tarihinde iş akdini sona erdirmek amacıyla davalı iş yerine dilekçe verdiği, yani fesih hakkını, resmi evlilik işlemini tamamlamadan kullandığı, davacı kadın işçinin nikah öncesi iş akdini sonlandırmaya yönelik yaptığı bu işlemin fesih olarak nitelendirilmesinin mümkün bulunmadığı, işyerinden ayrılmak amacıyla verilen dilekçenin istifa mahiyetinde olduğu, bu itibarla 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14.maddesinin 1.fıkrasında yer alan ve fesih hakkının, resmi evlilik işleminin gerçekleştiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kullanılacağına ilişkin kanunun açık hükmüne aykırı davranıldığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.