FAİZ İSTEME HAKKI ZAMANAŞIMI SÜRESİ İÇİNDE HER ZAMAN İSTENEBİLİR
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2017/1704 E.
2020/534 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 09.04.2013 havale tarihli dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı üniversite arasında imzalanan 30.06.2011 ve 20.12.2011 tarihli tıbbî ilaç alım satım sözleşmeleri gereği, müvekkilinin edimlerini yerine getirerek ilaçları teslim ettiğini fakat ilaç bedellerinin ödenmemesi üzerine başlatılan icra takibinde davalının asıl alacak kısmını kabul etmesine rağmen faiz miktarına ve isteme hakkı saklı tutulan ticari avans faiz oranına itiraz ederek ödemeleri %9 yasal faiz üzerinden yaptığını ileri sürerek 30.000,00TL faiz alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 30.04.2013 havale tarihli cevap dilekçesinde; icra takibine süresi içinde itiraz edilerek damga vergisi kesintisi yapıldıktan sonra davacının 708.744,97TL alacağı olduğunun kabulüyle, takip tarihinden sonra %9’dan fazla olmamak üzere yasal faiz işletilebileceği belirtilerek ticari faize ve üniversitenin temerrüde düşürülmediği gerekçesi ile de takip tarihinden önce işletilen faize itiraz ettiklerini, itiraz doğrultusunda dosya borcu ödenerek dosyanın infaz olunduğunu, davacının itiraz edilen kısımlar bakımından itirazın iptali davası açmadığını, dolayısıyla borcu itiraz edilen şekilde zımnen kabul ettiğini, parayı çekerken de fazlaya dair haklarını saklı tutmadığını, temerrüt söz konusu olmadığından faizin ancak takip tarihinden itibaren istenebileceğini, davalının kamu yararı adına harcama yapması nedeniyle ticari faiz istenemeyeceğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.03.2014 tarihli ve 2013/174 E., 2014/164 K. sayılı kararı ile; “…Davacının davalıya ilaç sattığı, satılan ilacın bedelinin ödenmesi için 10/09/2012 tarihinde icra takibi yapıldığı, borçlunun işlemiş faiz miktarına ve işletilecek faiz oranına itiraz ettiği, borçlunun takipten evvel temerrüde düşürüldüğünün ispat görmediği, alacaklının takip talebinde asıl alacak için yasal faiz istediği ayrıca ticari avans faizi ve oranı isteme hakkını saklı tuttuğu, takip yapılır iken tercih hakkının yasal faiz yönünde kullanıldığı, bu sebeple takip sırasında talep edilebilecek faiz oranı net belli olduğundan daha sonra faiz oranının ıslah edilerek değiştirilemeyeceği; bu sebeple davacının işlemiş faiz ve faiz oranı hususunda alacak davasının yerinde olmadığı …” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 17.02.2015 tarihli ve 2014/23773 E., 2015/4607 K. sayılı kararı ile;
“1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacı, davalı ile aralarındaki sözleşme gereği davalının ödemesi gereken bedelin, icra kanalıyla tahsili aşamasında, icra takibindeki ödeme emrinde ticari faiz hakkını saklı tuttuğundan ve ödemelerin yasal faiz üzerinden yapılmasından kaynaklanan faiz farkı alacağını talep etmiştir. Mahkemece alacaklının takip talebinde asıl alacak için yasal faiz istediği ayrıca ticari avans faizi ve oranı isteme hakkını saklı tuttuğu, takip yapılır iken tercih hakkının yasal faiz yönünde kullanıldığı, bu sebeple takip sırasında talep edilebilecek faiz oranı net belli olduğundan daha sonra faiz oranının ıslah edilerek değiştirilemeyeceği, bu sebeple davacının işlemiş faiz ve faiz oranı hususunda alacak davasının yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacının ticari şirket dolayısıyla tacir olması, taraflar arasındaki tıbbi ilaç alım satımı işinin ticari iş mahiyetinde olması dikkate alındığında davacı şirketin alacağına avans faiz oranında faiz yürütülmesini isteyebileceği ve buna ilişkin hakkını saklı tuttuğu aşikârdır. O halde mahkemece, alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.12.2015 tarihli ve 2015/353 E., 2015/559 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçelerinin yanında, “…Davacının davalıya ilaç sattığı, satılan ilacın bedelinin ödenmesi için 10/09/2012 tarihinde icra takibi yapıldığı, borçlunun işlemiş faiz miktarına ve işletilecek faiz oranına itiraz ettiği, borçlunun takipten evvel temerrüde düşürüldüğünün ispat görmediği, alacaklının takip talebinde asıl alacak için yasal faiz istediği ayrıca ticari avans faizi ve oranı isteme hakkını saklı tuttuğu, takip yapılır iken tercih hakkının yasal faiz yönünde kullanıldığı, bu sebeple takip sırasında talep edilebilecek faiz oranı net belli olduğundan daha sonra faiz oranının ıslah edilerek değiştirilemeyeceği; bu sebeple davacının işlemiş faiz ve faiz oranı hususunda alacak davasının yerinde olmadığı, her halükarda davacı tarafın yasal faiz talebi ile devam ettiği icra takibinde 22/01/2013 tarihi itibari ile ödemenin tamamlanarak dosyanın kapandığı, borcun tamamen ödenmesi tarihine kadar saklı tutulan ticari avans faizi isteme hakkının kullanılmasına yönelik işlem yapılmadığı, borcun tamamen tahsil edilmesinden sonra takipte ticari faiz isteme hakkı saklı tutulduğundan bahisle bakiye ticari faizin talebinin mümkün olmadığı, takip konusu borcun tamamen ödendiği tarih itibari ile saklı tutulan hak bulunmadığı, bu sebeplerle her halükarda borcun sona erdiği, alacağın tümü tahsil edilir iken faize yönelik herhangi bir beyanda bulunulmadığından borcun ifa edilmiş sayıldığı, işlemiş faize yönelik davanın reddi kararına ilişkin bozma yapılmadığı, kararın bu kısmının kesinleştiği, işleyecek faiz oranına ilişkin davanın reddi kararının bozulduğu, ısrarın bu kısım için verildiği, bozma kararında kararın onanan ve bozulan kısımları ayrı ayrı belirlenmediğinden ısrar kararında tüm hükmün yazılmasının uygun olacağı tüm dosya kapsamıyla anlaşıldığından aşağıdaki şekilde karar vermek yönünde vicdani kanaat hasıl olmuştur…” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacının icra takibine konu alacağına işleyecek faiz yönünden ticari faiz isteme hakkı saklı tutulduğundan bahisle, bakiye ticari faiz talebinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü bakımından konu ile ilgili “faiz” ve “ticari faiz” kavramlarına değinmekte fayda vardır.
13. Davaya konu alacak, ilgili sözleşmelerin düzenlendiği tarihte yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) döneminde doğmuş olmakla birlikte 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 7. maddesindeki “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76 ncı, faize ilişkin 88 inci, temerrüt faizine ilişkin 120 nci ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138 inci maddesi, görülmekte olan davalarda da uygulanır” düzenlemesi gereği somut olaya uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) “Faiz” başlıklı 88. maddesi;
“Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.
Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde elli fazlasını aşamaz” hükmünü haizdir.
14. TBK’nın “Temerrüt Faizi” başlıklı 120. maddesi ise;
“…Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.
Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz.
Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur” düzenlemesini içermektedir.
15. Faiz, hukuki niteliği itibariyle, yan edim olup, asıl alacağı genişleten bir yan haktır. Bu nedenle, faiz borcunun varlığı ve devamı, her şeyden önce asıl alacak hakkının varlık ve devamına bağlıdır. Asıl alacak hakkı doğmamışsa, faiz borcu da doğmaz. Keza, faiz borcu, asıl alacak devam ettiği sürece devam eder. Faiz, asıl alacağa bağlı yan hak olduğu için, asıl alacak sona ererse, faiz de sona erer (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s. 1001).
16. Bu durum TBK’nın 131/1. maddesinde:
“Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur.
İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir.
Taşınmaz rehnine, kıymetli evraka ve konkordatoya ilişkin özel hükümler saklıdır.” şeklinde düzenlenmiştir.
17. Alacaklı, asıl alacak sona erince, işlemiş faiz alacaklarını isteyebilmek için, bu hakkını saklı tutmak zorundadır. Gerçekten, TBK m. 131/II’ye göre, daha önce işlemiş olan faizleri isteme hakkının saklı tutulduğu bildirilmiş veya durumun özelliğinden anlaşılmış olmadıkça, bu faizler istenemez. Keza TBK m. 152’ye göre, asıl alacak zamanaşımına uğradığında, işlemiş faiz de zamanaşımına uğramış olur. Aynı şekilde, alacaklı, asıl alacağı devrettiği takdirde, faiz alacaklarını da devretmiş sayılır (TBK m. 189/I-II; Eren, s. 1001).
18. Faiz konusunda özel düzenlemelerin yer aldığı 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un “Kanuni Faiz” başlıklı 1. maddesi,
“Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’na göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse bu ödeme yıllık yüzde oniki oranı üzerinden yapılır.
Cumhurbaşkanı, bu oranı aylık olarak belirlemeye, yüzde onuna kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmaya yetkilidir.” düzenlenmesini içermektedir.
19. Aynı Kanun’un “Temerrüt Faizi” başlıklı 2. maddesi ise;
“Bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için 1 inci maddede belirlenen orana göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı, yukarıda açıklanan miktardan fazla ise, arada sözleşme olmasa bile ticari işlerde temerrüt faizi bu oran üzerinden istenebilir. Söz konusu avans faiz oranı, 30 Haziran günü önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan avans faiz oranından beş puan veya daha çok farklı ise yılın ikinci yarısında bu oran geçerli olur.
Temerrüt faizi miktarının sözleşmede kararlaştırılmamış olduğu hallerde, akdi faiz miktarı yukarıdaki fıkralarda öngörülen miktarın üstünde ise, temerrüt faizi, akdi faiz miktarından az olamaz” şeklindedir.
20. Anılan düzenlenme uyarınca yanlar arasında sözleşme olmasa bile ticari işlerde temerrüt faizinin Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranın istenmesi mümkündür.
21. Eldeki uyuşmazlıkta davacı tacir olup yürürlük tarihi itibariyle uygulanması gereken mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 3. maddesinin “Bu kanunda tanzim olunan hususlarla bir ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen diğer bir müesseseyi ilgilendiren bütün muamele, fiil ve işler ticari işlerdendir.” hükmüne göre hangi hususların “ticari iş” sayılacağı kanun koyucu tarafından kesin surette belirlenmemiş ise de madde lafzından ticari sayılan işletmelerle ilgili bir kısım işler ile ticari işletme dışında kalmakla beraber istisnai olarak TTK’da düzenlenmiş olan hususların ticari iş sayıldığını anlamak mümkündür.
22. Öte yandan 6762 sayılı TTK’nın 21/2. maddesinde, taraflardan yalnız biri için ticari iş mahiyetinde olan mukavelelerin, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça diğeri için de ticari iş sayılacağı düzenlenmiştir. Buna göre TTK’nın 21/2. maddesi uyarınca ticari temerrüt faizinin uygulanabilmesi için uyuşmazlığın taraflardan birisi için TTK’nın 3. maddesi kapsamında ticari iş olması ve bu ticari işin tacir olan kişi ile tacir olmayan kişi arasında mevcut “akdi ilişki-sözleşme”den kaynaklanması şarttır. İki taraf arasındaki uyuşmazlığın örneğin bir haksız fiilden kaynaklanması hâlinde Kanun’un 21/2. maddesinin uygulanması mümkün olmayacaktır (Doğanay, İ.: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, 1. Cilt, İstanbul 2004, s. 202 vd.).
23. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 27.06.2019 tarihli, 2017/13-608 E., 2019/810 K.; 19.09.2019 tarihli ve 2017/13-620 E., 2019/914 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
24. 3095 sayılı Kanun’un 2. maddesinde temerrüt faizi düzenlenmiş olup, ticari işler için dahi faiz oranı 1. fıkrada yasal faizle aynı oranda belirlenmiştir. İkinci fıkrasında ise alacaklıya avans faizi oranında isteme hakkı tanınmıştır. Bu nedenle alacaklı ticari işlerde temerrüt faizini 1. maddede belirtilen yasal faiz oranında isteyebileceği gibi 2. fıkranın kendisine tanıdığı yetkiye dayanarak avans faizi oranında da isteme hakkına sahiptir.
25. 6098 sayılı TBK’nın 87. maddesinde “Seçimlik Borç” başlığı altında, “Seçimlik borçlarda, hukuki ilişkiden ve işin özelliğinden aksi anlaşılmadıkça, edimlerden birinin seçimi borçluya aittir.” hükmü mevcuttur.
26. Görüldüğü üzere, seçimlik borçlarda, hukuki ilişkiden ve işin özelliğinden aksi anlaşılmadıkça, edimlerden birinin seçimi borçluya aittir. Seçilecek faiz türü hususunda ise kanun hükmü ile seçim hakkı alacaklıya tanındığından bu hukuki ilişkiyi düzenleyen kanun hükmünden doğan bir sonuçla seçim hakkı genel kuraldaki gibi borçluya ait olmayıp alacaklıya aittir.
27. Seçim hakkı, hukuki niteliği itibariyle, tek taraflı, varması gerekli irade beyanıyla kullanılan yenilik doğuran bir haktır. İrade beyanı, karşı tarafa varmakla kendiliğinden sonuçlarını doğurur; borcun konusu, tek bir edim hâlinde kesin olarak belli olur. Böylece edim, sanki başlangıçtan beri borçlanılmış kesin ve belirli bir edim hâlini alır. Seçim beyanı, geçmişe etkili sonuçlar doğurur. Bu niteliği ve özelliğiyle seçim hakkı, yenilik doğuran bir hak olup, değiştirici yenilik doğuran haklar grubuna girer. Bunun sonucu olarak, seçim hakkının kullanılması ile mevcut hukukî (durum) ilişki değişir. Seçim hakkı, yenilik doğuran hak olduğu için kullanılmakla sona erer. Bu nedenle seçim beyanından dönülemez (Eren, s. 986-987).
28. Örneğin, davacı, bir ticari alacağı için açmış olduğu dava dilekçesinde, sadece “faiz”, “kanunî faiz” veya “nizamî faiz” demekle yetinmiş ise (yani, açıkça “Merkez Bankasının kısa vadeli avanslar için uyguladığı oranda” faiz talep etmemişse), fazlaya ilişkin hakkını saklı tutmuş olsa bile, mahkeme, Merkez Bankasının kısa vadeli krediler için uyguladığı reeskont faizine karar verir. Çünkü, davacı, bu davranışı ile, Merkez Bankası’nın “kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı” ile “kısa vadeli kredi işlemlerinde uyguladığı reeskont oranı” arasındaki farktan feragat etmiş sayılır (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt II, İstanbul 2001, s.1754).
29. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; tacir olan davacının ticari işine ilişkin davaya konu alacağını davalı üniversiteden tahsil amacıyla icra takibine koyduğu sırada alacağına yasal faiz işletilmesini istemekle birlikte ticari faiz isteme hakkını saklı tuttuğunu belirttiği açık ise de; faiz hakkının seçimlik ve yenilik doğuran bir hak olması nedeniyle seçim hakkının kullanılmakla tükendiği, bir hakkın saklı tutulabilmesi için talep edilenle saklı tutulanın aynı haktan doğması gerekmesine rağmen ticari ve yasal faizin aynı haktan doğmadıkları, bu nedenle ticari faiz hakkının saklı tutulmasına herhangi bir hukuki sonuç bağlanamayacağı göz önünde bulundurulduğunda davacının artık bakiye ticari faizi isteyebileceğinden bahsedilemeyecektir.
30. Hâl böyle olunca, takip yapılır iken tercih hakkının yasal faiz yönünde kullanıldığı, bu sebeple takip sırasında talep edilebilecek faiz oranı net belli olduğundan daha sonra faiz oranının değiştirilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar veren direnme kararı yerindedir.
31. Ne var ki; direnme kararında bedelin tahsili sırasında ticari avans faizi isteme hakkının saklı tutulduğuna dair işlem yapılmadığı belirtilmiş ise de, ödemenin icra dairesi kanalıyla yapılmış olması karşısında tahsil sırasında ihtirazı kayıt konulamayacağından bu gerekçeye katılınması mümkün değil ise de, netice itibariyle karar yerinde olduğundan anılan husus esasa etkili görülmemiştir.
32. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, TBK’nın 131/2. maddesi gereği, ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulması hâlinde, faiz isteme hakkının zamanaşımı süresi içinde her zaman istenebileceği, somut olayda da icra takibi sırasında yasal faiz istenilmekle birlikte ticari faiz isteme hakkının açık ve seçik saklı tutulduğunun aşikar olduğu, yasal ve ticari faizin birbirinden bağımsız haklar olmaması, ikisinin de üst başlık olan faiz hakkından doğduğu dikkate alındığında, bu hakkın zamanaşımı süresi içinde her zaman istenebileceği, ne var ki işin esasına girilerek davacının ticari faiz isteme hakkının olup olmadığının araştırılması, ticari faiz isteme hakkının olduğu sonucuna varıldığı takdirde davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği yönündeki değişik gerekçe ile direnme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
33. Sonuç itibariyle; usul ve yasaya uygun olan direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle onanmasına karar vermek gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile ONANMASINA,
Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 07.07.2020 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.