FAZLADAN TAHSİL EDİLEN SİGORTA PRİMİNİN İADE EDİLMEMESİ NEDENİYLE MÜLKİYET VE ETKİLİ BAŞVURU HAKLARININ İHLAL EDİLMESİ

FAZLADAN TAHSİL EDİLEN SİGORTA PRİMİNİN İADE EDİLMEMESİ NEDENİYLE MÜLKİYET VE ETKİLİ BAŞVURU HAKLARININ İHLAL EDİLMESİ

Olaylar

Bakanlar Kurulunun 8/2569 sayılı kararıyla kabul edilen ve 17296 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan İş Kazaları ile Meslek Hastalıkları Sigortaları Primi Tarifesi'nde (Eski Tarife) "Hava Nakliyat" işleri için "Hava alanları bakımı ve uçuşa hazırlık işleri, hava alanlarında yer hizmetleri ve bakım işleri" kodu ile "Uçaklarda yapılan bütün işler (Havacılık kulüpleri dahil)" kodu belirlenmiştir. Başvurucunun işyerinin tehlike sınıf ve derecesi 1/10/2005 tarihli işyeri bildirgesine istinaden "Uçaklarda yapılan bütün işler (Havacılık kulüpleri dahil)" olarak tescil edilmiştir.

Bakanlar Kurulunun 2008/14173 sayılı kararıyla kabul edilen ve 29/9/2008 tarihli ve 27012 2. mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Kısa Vadeli Sigorta Kolları Prim Tarifesi'nde (Yeni Tarife) "Havayolu ile yolcu taşımacılığı" işi "Uçaklarda yapılan bütün işler (Havacılık kulüpleri dahil)" işinden ayrı olarak kodlanmış, birincisi için %2 prim oranı belirlenmişken ikincisinin prim oranı ise %6,5 olarak tespit edilmiştir. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun ve bu Kanun'un mülga 83. maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak çıkarılan Yeni Tarife'nin yürürlüğe girmesinden sonra da başvurucunun işyerinin tehlike sınıf ve derecesine ilişkin olarak daha önce belirlenen "Uçaklarda yapılan bütün işler (Havacılık kulüpleri dahil)" iş kolunda herhangi bir değişikliğe gidilmemiştir. Buna bağlı olarak başvurucunun ödemesi gereken kısa vadeli sigorta kolları primi de bu iş koluna ilişkin tarife üzerinden-%6,5 olarak- tahsil edilmeye devam edilmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından ilgili birimlere gönderilen yazıda, yeni prim tarifesine göre iş kolu değişen işverenlerin tescil kaydı dönüşüm işlemlerinin bilgisayar sistemi tarafından hatalı yapıldığı, hatalı tescil kayıtlarının 17/5/2010 tarihine kadar düzeltilmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, İstanbul İl Müdürlüğüne müracaat ederek işyeri tehlike sınıf ve derecesine ilişkin tescil kaydının "Havayolu ile yolcu taşımacılığı" şeklinde düzeltilmesi talebinde bulunulmuştur. Başvurucunun talebi kabul edilmiş ve ödemesi gereken kısa vadeli sigorta kolları priminin oranı 1/1/2013 tarihinden itibaren %2 olarak belirlenmiştir.

Başvurucu, idareye yaptığı başvuruyla 1/10/2008 tarihinden beri fazladan ödenen primlerin iadesini talep etmiştir. Başvurucunun talebi İş Kolu Kodu Komisyonunca 12/3/2014 tarihli kararla reddedilmiştir. Başvurucu anılan işlemin iptali ile fazladan ödenen primlerin iadesine karar verilmesi istemiyle iş mahkemesinde dava açmıştır. İş mahkemesi başvurucunun yeni Tarifeye göre beyanda bulunma yükümlülüğünü yerine getirmediği gözetildiğinde fazla prim ödenmesinde idarenin bir kusurunun bulunmadığını vurgulayarak davayı reddetmiştir. 

İddialar

Başvurucu, kısa vadeli sigorta kolları priminin yanlış tarife üzerinden hesaplanarak tahsil edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; hatalı olarak fazladan tahsil edilen primlerin iade edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

1. Mülkiyet Hakkının İhlali Yönünden

Mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır.

Somut olayda başvurucunun kısa vadeli sigorta kolları primi ödeme yükümlülüğü altında bulunduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Tartışma, başvurucunun ödeyeceği primin oranına ilişkindir. Başvurucu, Yeni Tarife'ye göre "Havayolu ile yolcu taşımacılığı" iş kolu kodu için belirlenen %2 oranı yerine, "Uçaklarda yapılan bütün işler (Havacılık kulüpleri dahil)" iş kolu kodu için belirlenen %6,5 oranı üzerinden prim ödemeye devam etmiştir.

1/10/2008 tarihinden itibaren yürürlüğe giren Yeni Tarife döneminde başvurucunun işyerinin tehlike sınıf ve derecesi "Havayolu ile yolcu taşımacılığı" iş kolu kodu kapsamında kaldığında bir duraksama bulunmadığına göre başvurucudan tahsil edilen kısa vadeli sigorta kolları priminin anılan iş kolu kodu için belirlenen %2 oranını aşan kısmının kanuni dayanaktan yoksun olduğu açıktır.

Bu durumda prim tahakkuku suretiyle başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin -kanuni oranı aşan kısım yönünden- kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Varılan sonuca göre müdahalenin meşru bir amacının bulunup bulunmadığının veya ölçülü olup olmadığının değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

2. Etkili Başvuru Hakkının İhlali Yönünden

Başvurucudan kanuni dayanağı olmaksızın fazladan kısa vadeli sigorta primi tahsil edildiği saptanmıştır. Bu durumda etkili başvuru hakkı yönünden Anayasa Mahkemesince incelenecek ilk mesele başvurucunun zararının tazminini sağlayabileceği etkili bir başvuru yolunun bulunup bulunmadığıdır.

Somut olayda başvurucunun açtığı davada iş mahkemesi uyuşmazlığın esasını incelemiş ise de davayı reddetmiştir. İş mahkemesinin başvurucunun iade talebinin esasını incelediği gözetildiğinde hatalı tahsil edilen primlerin iadesine ilişkin olarak bir mekanizmanın yasal düzeyde var olduğu hususunun sorgulanmasını gerektiren bir nedenin mevcut başvuruda bulunmadığı değerlendirilmiştir.

Anayasa Mahkemesince incelenecek ikinci mesele ise teorik düzeyde etkili olduğu tespit edilen bu yolun başvurucunun davasında fiilen işleyip işlemediğidir. İş mahkemesinin fazladan ödeme yapılmasında idarenin kusurunun bulunmadığı sonucuna ulaşarak davayı reddettiği görülmektedir. İş mahkemesi 22/9/2008 tarihli Bakanlar Kurulu kararının geçici 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasına atıfta bulunarak iş kolu kodları konusunda işverenlerin elektronik ortamda veya kâğıt ortamında beyanda bulunmaları zorunluluğu getirildiğini ve başvurucunun bu yükümlülüğünü ifa etmediğini vurgulamıştır. İş mahkemesi ayrıca Yeni Tarife'nin belirtilen hükmüne göre SGK'nın tebligat yapma yükümlülüğünün bulunmadığına işaret etmiş; fazladan prim tahsiline, beyanda bulunma yükümlülüğünü yerine getirmeyen başvurucunun sebep olduğu, bu nedenle idarenin bir sorumluluğunun bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.

Başvurucunun Yeni Tarife'nin yürürlüğe girmesiyle birlikte iş kolu kodunun Yeni Tarife'ye uygun hâle getirilmesi için başvuru yapmamış olması başvurucu yönünden bir eksiklik ve kusur olarak tespit edilebilir. Ancak başvurucunun iş kolu kodunun Yeni Tarife'ye uygun hâle getirilmesi için başvuru yapma sorumluluğunu yerine getirmemiş olması ile fazladan tahsil edilen primlerin iade edilmemesi arasındaki bağlantının nasıl kurulduğu anlaşılamamaktadır. Başvurucunun iş kolu kodunun Yeni Tarife'ye uyumlu hâle getirilmesi için üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmemesi fazladan prim tahsil edildiği gerçeğini izale etmemektedir. Başvurucunun sorumluluklarını ifadaki başarısızlığı faiz ile ilgili talepleri yönünden dikkate alınabilirse de alacağın aslını ortadan kaldırmamakta, diğer bir ifadeyle idarenin iade yükümlülüğünü bertaraf etmemektedir.

Öte yandan idarenin iyi yönetişim ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. İyi yönetişim ilkesi, kamu yararı kapsamında bir durum söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir.

Somut olayda -kimden kaynaklanırsa kaynaklansın- hatalı prim tahakkuku yapıldığı açıktır. İdare, hatanın farkına vardığı anda bunu düzeltmekle yükümlüdür. Hataen fazladan tahsil edildiği açık olan primin, hatanın başvurucudan kaynaklandığı gerekçesiyle iade edilmemesi hukuka bağlı idareden beklenebilecek bir davranış değildir. Bir hukuk devletinde idarenin haksız yere tahsil ettiği açık olan bir alacağı iade etmemesi düşünülemez. Daha önce de ifade edildiği üzere başvurucunun kusuru, iade talebinde bulunma hakkını izale etmemektedir. Mülkiyet hakkının anayasal güvenceleri, idarenin bu tutarı iade etmesini gerektirmektedir. Bununla birlikte başvurucunun faiz talep etmesi hâlinde kusurlu olup olmadığının hesaba katılacağı açıktır.

Bu durumda iş mahkemesinin başvurucunun kusurunun idarenin iade yükümlülüğünü ortadan kaldırdığı şeklindeki yorumunun makul olmadığı ve iade için başvuru imkânı tanınmasını anlamsız hâle getirdiği değerlendirilmiştir. İş mahkemesinin bu yorumu sebebiyle, teorik düzeyde etkili olduğu tespit edilen başvuru yolu somut olayda başarı şansı sunma kapasitesini yitirmiştir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

PEGASUS HAVA TAŞIMACILIĞI A.Ş. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/16415)

 

Karar Tarihi: 12/1/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 2/4/2022 - 31797

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Pegasus Hava Taşımacılığı A.Ş.

Vekili

:

Av. Haluk OLCAY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; kısa vadeli sigorta kolları priminin yanlış tarife üzerinden hesaplanarak tahsil edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, hatalı olarak fazladan tahsil edilen primlerin iade edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 10/5/2019 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu, hava taşımacılığı işiyle iştigal eden bir anonim şirkettir.

A. Olayın Arka Planı

7. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun mülga 72. ve devamı maddeleri uyarınca işverenler, iş kazaları ile meslek hastalıklarının gerektirdiği her türlü yardım ve ödemelerle her çeşit yönetim giderlerini karşılamak üzere prim ödemekle yükümlü kılınmıştır.

8. 506 sayılı Kanun'un mülga 74. maddesinde; iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortası priminin, yapılan işin iş kazası ve meslek hastalığı bakımından gösterdiği tehlikenin ağırlığına göre tespit edileceği belirtilmiş; iş kollarının, tehlikenin ağırlığına göre sınıflara, bu sınıflar da özel iş şartlarına ve tehlikeyi önlemek için alınmış olan tedbirlere göre derecelere ayrılacağı hükme bağlanmış; hangi iş kollarının hangi tehlike sınıfına girdiğinin, tehlike sınıf ve derecelerine ait prim oranlarının ve tehlike derecelerinin belli edilmesinde uygulanacak esasların, ilgili bakanlıkların düşünceleri sorulduktan sonra Çalışma Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konacak bir tarife ile tespit olunacağı düzenlenmiştir.

9. Bakanlar Kurulunun 18/3/1981 tarihli ve 8/2569 sayılı kararıyla kabul edilen ve 31/3/1981 tarihli ve 17296 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan İş Kazaları ile Meslek Hastalıkları Sigortaları Primi Tarifesi'nde (Eski Tarife) "Hava Nakliyat" işleri için "Hava alanları bakımı ve uçuşa hazırlık işleri, hava alanlarında yer hizmetleri ve bakım işleri" kodu ile "Uçaklarda yapılan bütün işler (Havacılık kulüpleri dahil)" kodu belirlenmiştir.

10. Başvurucunun işyerinin tehlike sınıf ve derecesi, 1/10/2005 tarihli işyeri bildirgesine istinaden "Uçaklarda yapılan bütün işler (Havacılık kulüpleri dahil)" olarak tescil edilmiştir.

11. Maddelerinin büyük çoğunluğu 1/10/2008 tarihinde yürürlüğe giren 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 79. ve devamı maddelerinde de işverenlere yönelik benzer prim ödeme yükümlülüğü getirilmiştir. 5510 sayılı Kanun'un 81. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin olay tarihinde yürürlükte bulunan hâlinde işverene, yapılan işin iş kazası ve meslek hastalığı bakımından gösterdiği tehlikenin ağırlığına göre %1 ile %6,5 oranları arasında olmak üzere 83. maddeye göre belirlenen oranlarda kısa vadeli sigorta kolları primi ödeme mecburiyeti yüklenmiştir. Anılan Kanun'un olay tarihinde yürürlükte bulunan mülga 83. maddesinin birinci fıkrasında ise kısa vadeli sigorta kolları priminin yapılan işin iş kazası ve meslek hastalığı bakımından gösterdiği tehlikenin ağırlığına göre tespit edileceği, iş kollarının tehlikenin ağırlığına göre sınıflara, bu sınıflar da özel iş şartlarına ve tehlikeyi önlemek için alınmış olan tedbirlere göre derecelere ayrılacağı, hangi iş kollarının hangi tehlike sınıfına girdiğinin, tehlike sınıf ve derecesine ait prim oranlarının ve tehlike derecelerinin belirlenmesinde uygulanacak esasların ilgili bakanlıkların görüşleri de alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulacak bir tarife ile tespit edileceği belirtilmiştir.

12. Bakanlar Kurulunun 22/9/2008 tarihli ve 2008/14173 sayılı kararıyla kabul edilen ve 29/9/2008 tarihli ve 27012 2. mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Kısa Vadeli Sigorta Kolları Prim Tarifesi'nde (Yeni Tarife) "Havayolu ile yolcu taşımacılığı" işi "Uçaklarda yapılan bütün işler (Havacılık kulüpleri dahil)" işinden ayrı olarak kodlanmış, birincisi için %2 prim oranı belirlenmişken ikincisinin prim oranı ise %6,5 olarak tespit edilmiştir.

13. 5510 sayılı Kanun'un ve bu Kanun'un mülga 83. maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak çıkarılan Yeni Tarife'nin yürürlüğe girmesinden sonra da başvurucunun işyerinin tehlike sınıf ve derecesine ilişkin olarak daha önce belirlenen "Uçaklarda yapılan bütün işler (Havacılık kulüpleri dahil)" iş kolunda herhangi bir değişikliğe gidilmemiştir. Buna bağlı olarak başvurucunun ödemesi gereken kısa vadeli sigorta kolları primi de bu iş koluna ilişkin tarife üzerinden -%6,5 olarak- tahsil edilmeye devam edilmiştir.

14. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından 21/4/2010 tarihinde ilgili birimlere gönderilen "İşkolu Kodu Uyumsuzluklarını Düzeltme Rehberi" başlıklı yazıda, yeni prim tarifesine göre iş kolu değişen işverenlerin tescil kaydı dönüşüm işlemlerinin bilgisayar sistemi tarafından hatalı yapıldığı, hatalı tescil kayıtlarının 17/5/2010 tarihine kadar düzeltilmesi gerektiği belirtilmiştir.

15. Başvurucu tarafından 4/9/2012 tarihinde SGK İstanbul İl Müdürlüğüne müracaat edilerek işyeri tehlike sınıf ve derecesine ilişkin tescil kaydının "havayolu ile yolcu taşımacılığı" şeklinde düzeltilmesi talebinde bulunulmuştur. Başvurucunun talebi kabul edilmiş ve ödemesi gereken kısa vadeli sigorta kolları priminin oranı 1/1/2013 tarihinden itibaren %2 olarak belirlenmiştir.

B. Fazladan Ödenen Primlerin İadesi İstemine İlişkin Süreç

16. Başvurucu 4/10/2012 tarihinde idareye yaptığı başvuruyla 1/10/2008 tarihinden beri fazladan ödediği primlerin iadesini talep etmiştir. Başvurucunun talebi İş Kolu Kodu Komisyonunca 12/3/2014 tarihli kararla reddedilmiştir.

17. Başvurucu anılan işlemin iptali ile fazladan ödenen primlerin iadesine karar verilmesi istemiyle 25/3/2014 tarihinde Bakırköy 20. İş Mahkemesinde (İş Mahkemesi) dava açmıştır. Dava dilekçesinde 1/10/2008 tarihinden sonraki dönüşüm işleminin hatalı olarak yapıldığı ve idarenin hatasından dolayı başvurucunun fazla prim ödemek zorunda kaldığı belirtilmiş, bu nedenle İş Kolu Kodu Komisyonunun kararının hukuka aykırı olduğu savunulmuştur. Dava dilekçesinde, idarenin dönüşüm işleminden sonra tespit ettiği yeni iş kolu kodunu tebliğ etmesi kanuni bir zorunluluk olduğu hâlde bu yükümlülüğünü ifa etmediği ifade edilmiştir. Hatanın bütünüyle idarenin kusurundan kaynaklandığının ileri sürüldüğü dava dilekçesinde, idarenin kendi hatasının külfetini başvurucuya yüklemesinin hukuka uygun olmadığı ileri sürülmüştür.

18. Davalı SGK tarafından İş Mahkemesine sunulan cevap dilekçesinde; idarenin kendiliğinden iş kolu kodu değişikliği yapmasının mümkün olmadığı, bunun başvurucu tarafından talep edilmesi gerektiği iddia edilmiştir. Cevap dilekçesinde, başvurucunun 4/9/2012 tarihli değişiklik talebi üzerine iş kolu kodunun düzeltildiği belirtilmiş; kanun gereği bu değişikliğin 1/1/2013 tarihinden itibaren yürürlüğe girdiği ifade edilmiştir. Cevap dilekçesinde ayrıca tebligat zorunluluğunun ancak yeni tescil edilen işyerleri için söz konusu olduğu ileri sürülmüş, geçmişe yönelik primlerin iadesinin kanunen mümkün bulunmadığı değerlendirilmiştir.

19. İş Mahkemesince bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen 9/2/2016 havale tarihli bilirkişi raporunda, başvurucunun iade talebinde bulunmasının mümkün olmadığı görüşü açıklanmakla birlikte mahkemenin aksi kanaate varması ihtimaline istinaden başvurucudan fazladan tahsil edilen tutarın 5.447.477,41 TL olarak hesaplandığı belirtilmiştir.

20. İş Mahkemesi 2/5/2016 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde özetle şunlar ifade edilmiştir:

i. 22/9/2008 tarihli Bakanlar Kurulu kararının geçici 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, 506 sayılı Kanun'a göre tescil edilen işyerlerinin mevcut iş kolu kodlarının işverenlerin elektronik ortamda veya kâğıt ortamında yapacakları beyana istinaden SGK tarafından gerek görülen hâller hariç olmak üzere ayrıca tebligat yapılmaksızın bu tarifedeki uygun iş kolu kodlarına dönüştürüleceği hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla iş kolu kodları konusunda işverenlerin elektronik ortamda veya kâğıt ortamında beyanda bulunmaları zorunluluğu getirilmiştir. Başvurucunun beyanda bulunduğuna ilişkin bir belge dosyada mevcut değildir. Anılan fıkranın sonunda davalı kurum tarafından iş kolu kodları konusunda herhangi bir tebligat yapılmayacağı düzenlenmiştir.

ii. Öte yandan başvurucu, prim oranı %2 olarak belirlenen tarifenin uygulanması için 4/9/2012 tarihine kadar herhangi bir başvuru yapmamıştır. Bakanlar Kurulu kararına göre SGK'nın tebligat yapma yükümlülüğünün bulunmadığı ve başvurucunun Yeni Tarife'ye göre beyanda bulunma yükümlülüğünü yerine getirmediği gözetildiğinde fazla prim ödenmesinde idarenin bir kusurunun bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle başvurucunun fazladan ödediği primlerin iadesi mümkün değildir.

21. Temyiz istemi Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 18/3/2019 tarihli kararıyla oyçokluğuyla reddedilmiş ve İş Mahkemesi kararı onanmıştır. Karara muhalif karar Daire Başkanı, SGK tarafından fazladan tahsil edilen primlerin yersiz olduğunu ve iadesi gerektiğini belirtmiştir. Nihai karar 11/4/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

22. 506 sayılı Kanun'un mülga 72. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"İş kazalariyle meslek hastalıkları, hastalık, analık, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının gerektirdiği her türlü yardım ve ödemelerle her çeşit yönetim giderlerini karşılamak üzere, Kurumca bu kanun hükümlerine göre prim alınır."

23. 506 sayılı Kanun'un mülga 73. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"A) Tarifesine göre tespit edilecek iş kazaları ile meslek hastalıkları sigortası priminin tamamı işverenler tarafından verilir. Bu primin nispeti % 1,5'ten az, % 7'den fazla olamaz."

24. 506 sayılı Kanun'un mülga 74. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

"İş kazalariyle meslek hastalıkları sigortası primi, yapılan işin iş kazası ve meslek hastalığı bakımından gösterdiği tehlikenin ağırlığına göre tesbit edilir.

İş kolları, tehlikenin ağırlığına göre sınıflara, bu sınıflar da özel iş şartlarına ve tehlikeyi önlemek için alınmış olan tedbirlere göre derecelere ayrılır.

Hangi iş kollarının hangi tehlike sınıfına girdiği, tehlike sınıf ve derecelerine ait prim oranlarının ve tehlike derecelerinin belli edilmesinde uygulanacak esaslar, ilgili bakanlıkların düşünceleri sorulduktan sonra Çalışma Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu karariyle yürürlüğe konacak bir tarife ile tesbit olunur."

25. 506 sayılı Kanun'un mülga 75. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Yapılan işin 74 üncü maddede belirtilen tarifeye göre hangi tehlike sınıf ve derecesine girdiği ve ödenecek iş kazalariyle meslek hastalıkları sigortası primi oranı Kurumca belli edilerek işverene yazı ile bildirilir.

İş kazalarını ve meslek hastalıklarını önliyecek tedbirler hakkındaki mevzuat hükümlerine uygun bulunmadığı tesbit edilen işler, Kurumca daha yüksek primli derecelere konulabilir.

Kurum, tesbit edilmiş bulunan tehlike sınıf ve derecesini, yaptıracağı incelemelere dayanarak kendiliğinden veya işverenin isteği üzerine değiştirebilir.

Kurumca yapılacak değişikliklere ilişkin kararın takvim yılından en az bir ay önce işverene ve işveren tarafından değişiklik isteğinin de takvim yılından en az iki ay önce Kuruma bildirilmesi şarttır.

Böylece, karara bağlanacak değişiklikler, yukarıdaki fıkrada yazılı karar veya istekten sonraki takvim yılı başında yürürlüğe girer.

İşveren, tehlike sınıf ve derecesiyle prim oranı hakkında Kurumca yapılacak yazılı bildiriyi aldıktan sonra bir ay içinde Çalışma Bakanlığına itirazda bulunabilir. Bakanlık bu itirazı inceliyerek 3 ay içinde vereceği kararı ilgiliye bildirir.

..."

26. 5510 sayılı Kanun'un 79. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kısa ve uzun vadeli sigortalar ile genel sağlık sigortası için, bu Kanunda öngörülen her türlü ödemeler ile yönetim giderlerini karşılamak üzere Kurum prim almak, ilgililer de prim ödemek zorundadır."

27. 5510 sayılı Kanun'un 81. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin olay tarihinde yürürlükte bulunan hâli şöyledir:

"Kısa vadeli sigorta kolları prim oranı, yapılan işin iş kazası ve meslek hastalığı bakımından gösterdiği tehlikenin ağırlığına göre %1 ilâ %6,5 oranları arasında olmak üzere, 83 üncü maddeye göre Kurumca belirlenir. Bu primin tamamını işveren öder."

28. 5510 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte bulunan mülga 83. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Kısa vadeli sigorta kolları primi, yapılan işin iş kazası ve meslek hastalığı bakımından gösterdiği tehlikenin ağırlığına göre tespit edilir. İş kolları tehlikenin ağırlığına göre sınıflara, bu sınıflar da özel iş şartlarına ve tehlikeyi önlemek için alınmış olan tedbirlere göre derecelere ayrılır. Hangi iş kollarının hangi tehlike sınıfına girdiği, tehlike sınıf ve derecesine ait prim oranlarının ve tehlike derecelerinin belirlenmesinde uygulanacak esaslar, ilgili bakanlıkların görüşleri de alınarak Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulacak bir tarife ile tespit edilir. Prim tarifesi gerekli görülürse aynı usûlle değiştirilebilir.

Yapılan işin birinci fıkrada belirtilen tarifeye göre hangi tehlike sınıf ve derecesine girdiği ve ödenecek kısa vadeli sigorta kolları primi oranı Kurumca belirlenerek işverene ve 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre sigortalı sayılanlara tebliğ edilir. İş kazasını ve meslek hastalığını önleyecek tedbirler hakkındaki mevzuat hükümlerine uygun bulunmadığı tespit edilen işler, Kurumca daha yüksek primli derecelere konulabilir.

Kurum, işyerinin tespit edilmiş bulunan tehlike sınıf ve derecesini yaptıracağı incelemelere dayanarak kendiliğinden veya işverenin ya da 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre sigortalı sayılanların isteği üzerine değiştirebilir. Kurumca yapılacak değişikliklere ilişkin kararın takvim yılından en az bir ay önce işverene, işveren tarafından değişiklik isteğinin de takvim yılından en az iki ay önce Kuruma bildirilmesi şarttır.

Böylece karara bağlanacak değişiklikler, karar veya istekten sonraki takvim yılı başında yürürlüğe girer.

..."

29. Yeni Tarife'nin geçici 3. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"506 sayılı Kanuna göre tescil edilen işyerlerinin mevcut işkolu kodları, işverenlerin elektronik veya kâğıt ortamında yapacakları beyana istinaden, Kurumca gerek görülen haller hariç olmak üzere, ayrıca tebligat yapılmaksızın bu tarifedeki uygun işkolu kodlarına dönüştürülür."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

30. Anayasa Mahkemesinin 12/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

31. Başvurucu, 1/10/2008 tarihinden sonraki dönem için kısa vadeli sigorta kolları priminin "Havayolu ile Yolcu Taşımacılığı" kodu üzerinden %2 olarak hesaplanması gerekirken idarenin hatalı dönüşüm işlemi sebebiyle "Uçaklarda yapılan bütün işler (Havacılık kulüpleri dahil)" kodu üzerinden %6,5 olarak hesaplandığını belirtmiş; bu suretle fazladan prim ödenmesine neden olunduğunu iddia etmiştir. Başvurucu sonuç olarak idarenin hatası sebebiyle fazladan prim tahsil edilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini belirtmiştir.

2. Değerlendirme

32. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

34. Somut olayda başvurucudan kısa vadeli sigorta kolları primi tahsil edilmiştir. Başvurucu 1/10/2008-1/1/2013 tarihleri arasında kendisinden 5.447.477,41 TL fazladan kısa vadeli sigorta kolları primi tahsil edildiğinden şikâyet etmektedir. Sosyal güvenlik primi tahakkuk ettirilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği hususunda tereddüt bulunmamaktadır.

ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü

35. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).

36. Sosyal güvenlik primi ödeme yükümlülüğü getirilmesi mülkiyetin kamu yararının kullanımının kontrolü ve düzenlenmesi kapsamında kalan bir müdahaledir. Bununla birlikte somut olayda sosyal güvenlik priminin tahakkuk edilmesinden değil, fazladan tahsil edilen primin iade edilmemesinden şikâyet edilmektedir. Başvurucudan tahsil edilen meblağın iade edilmemesinin mülkten barışçıl yararlanma yetkisine bir müdahale teşkil ettiğinden müdahalenin birinci kural kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir.

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

37. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

38. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).Bu bağlamda öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı incelenmelidir.

39. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkelerin düzenlendiği Anayasa'nın 13. maddesinde de hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği temel bir ilke olarak benimsenmiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).

40. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).

41. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince erişilebilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).

42. Somut olayda başvurucunun kısa vadeli sigorta kolları primi ödeme yükümlülüğü altında bulunduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Tartışma, başvurucunun ödeyeceği primin oranına ilişkindir. 506 sayılı Kanun döneminde çıkarılan Eski Tarife'ye göre başvurucunun işyerinin tehlike sınıf ve derecesi "Uçaklarda yapılan bütün işler (Havacılık kulüpleri dahil)" iş kolu kodu kapsamında tescil edilmiştir. Buna mukabil 1/10/2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun çerçevesinde belirlenen Yeni Tarife'ye göre başvurucunun işyerinin tehlike sınıf ve derecesi "Havayolu ile yolcu taşımacılığı" iş kolu kodu kapsamına girmekte iken "Uçaklarda yapılan bütün işler (Havacılık kulüpleri dahil)" iş kolu kodu altında daha önceden yapılmış olan tescil kaydında herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Bu sebeple başvurucu, Yeni Tarife'ye göre "Havayolu ile yolcu taşımacılığı" iş kolu kodu için belirlenen %2 oranı yerine "Uçaklarda yapılan bütün işler (Havacılık kulüpleri dahil)" iş kolu kodu için belirlenen %6,5 oranı üzerinden prim ödemeye devam etmiştir.

43. 1/10/2008 tarihinden itibaren yürürlüğe giren Yeni Tarife döneminde başvurucunun işyerinin tehlike sınıf ve derecesi "Havayolu ile yolcu taşımacılığı" iş kolu kodu kapsamında kaldığında bir duraksama bulunmadığına göre başvurucudan tahsil edilen kısa vadeli sigorta kolları priminin anılan iş kolu kodu için belirlenen %2 oranını aşan kısmının kanuni dayanaktan yoksun olduğu açıktır.

44. Bu durumda prim tahakkuku suretiyle başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin -kanuni oranı aşan kısım yönünden- kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Varılan sonuca göre müdahalenin meşru bir amacının bulunup bulunmadığının veya ölçülü olup olmadığının değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

46. Başvurucu; Yeni Tarife'nin yürürlüğe girmesinden sonra SGK tarafından yapılan iş kolu kodu dönüşüm işleminin tebliğ edilmemesi sebebiyle hatalı tespite itiraz hakkını kullanamadığını, bunun hak arama hürriyetini ihlal ettiğini ileri sürmüştür. 5510 sayılı Kanun'un mülga 83. maddesi uyarınca dönüşüm işlemi sonucunda belirlenen iş kolu kodunun tebliğ edilmesi gerektiğini savunan başvurucu, Bakanlar Kurulu kararıyla kanundaki bu gerekliliğin ortadan kaldırılamayacağını belirtmiştir. Başvurucu, SGK tarafından 21/4/2010 tarihinde ilgili birimlere gönderilen yazıda hatalı dönüşüm işlemlerinin resen düzeltilmesi istendiği hâlde kendi iş kolu koduna ilişkin hatanın düzeltilmediğinden ve bu suretle fazladan prim tahsiline devam edildiğinden yakınmıştır. Başvurucu, idarenin hatalı işleminden kaynaklanan zararların idarece tazmin edilmesinin Anayasa'nın 125. maddesinin bir gereği olduğunu öne sürmüştür.

2. Değerlendirme

47. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" kenar başlıklı 40. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir."

48. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, hak arama hürriyetinin de ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de şikâyetin özünü fazladan tahsil edilen primin iade edilmemesi oluşturduğundan mülkiyet hakkını ilgilendirdiği değerlendirilmiştir. Öte yandan bireysel başvuruya konu davanın, yasal dayanağı olmadan başvurucudan tahsil edilen primlerin iadesine ilişkin bir başvuru süreciyle ilgili olması sebebiyle başvurucunun şikâyetinin Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

49. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

50. Etkili başvuru hakkı anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlama) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlanması olarak tanımlanabilir (Y.T. [GK], B. No: 2016/22418, 30/5/2019, § 47; Murat Haliç, B. No: 2017/24356, 8/7/2020, § 44).

51. Öte yandan şikâyetlerin esasının incelenmesine imkân sağlayan ve gerektiğinde uygun bir telafi yöntemi sunan etkili hukuk yollarının olması ilgililere etkili başvuru hakkının sağlanmasının bir gereğidir. Buna göre kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla öngörülen yargı yollarının mevzuatta yer alması yalnız başına yeterli olmayıp bu yolun aynı zamanda pratikte de başarı şansı sunması gerekir. Söz konusu yola başvurulabilmesi için öngörülen koşullar somut olaylara tatbik edilirken dayanak işlem, eylem ya da ihmallerden kaynaklanan savunulabilir nitelikteki iddiaların bu doğrultuda geniş şekilde değerlendirilmesi, koşulların oluşmadığı sonucuna ulaşılması durumunda ise bu durumun yargı makamları tarafından ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir (İlhan Gökhan, B. No: 2017/27957, 9/9/2020, §§ 47, 49).

52. Anayasa'nın 35. maddesinde "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." hükmüne yer verilerek mülkiyet hakkı güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın 5. maddesi ise insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamayı devletin temel amaç ve görevleri arasında saymıştır. Mülkiyet hakkının etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin bu haklara müdahaleden kaçınmasıyla sağlanamaz. Anayasa’nın 5. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde 35. maddesi uyarınca devletin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere söz konusu temel hakların korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (AYM, E.2019/40, K.2020/40, 17/7/2020, § 37; AYM, E.2019/11, K.2019/86, 14/11/2019, § 13; Türkiye Emekliler Derneği, B. No: 2012/1035, 17/7/2014, §§ 34-38; Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 43).

53. Devletin pozitif yükümlülükleri nedeniyle mülkiyet hakkı bakımından koruyucu ve düzeltici bazı önlemler alması gerekmektedir. Koruyucu önlemler mülkiyete müdahale edilmesini önleyici; düzeltici önlemler ise müdahalenin etkilerini giderici, diğer bir ifadeyle telafi edici yasal, idari ve fiilî tedbirleri kapsamaktadır. Mülkiyet hakkına müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesi, mümkün değilse malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülüklerinin bir gereğidir (Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri A.Ş., B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 46, 48).

54. Devletin hatalı olarak fazladan tahsil ettiği kamu alacaklarını iade etmesi Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının korunması yönünden bir zorunluluktur. Bu bağlamda kendisinden hatalı olarak fazladan kamu alacağı tahsil edildiğini iddia eden kişilerin bu sebeple uğradıkları zararların telafisi için yetkili makama başvurma imkânının, diğer bir ifadeyle etkili başvuru hakkının sağlanması Anayasa'nın 40. maddesinin gereğidir.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

55. Somut olayda başvurucudan kanuni dayanağı olmaksızın fazladan kısa vadeli sigorta primi tahsil edildiği yukarıda saptanmıştır (bkz. §§ 42-44). Bu durumda etkili başvuru hakkı yönünden Anayasa Mahkemesince incelenecek ilk mesele başvurucunun zararının tazminini sağlayabileceği etkili bir başvuru yolunun bulunup bulunmadığıdır.

56. Somut olayda başvurucunun fazladan tahsil edilen tutarın iadesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davada İş Mahkemesi uyuşmazlığın esasını incelemiş ise de davayı reddetmiştir. İş Mahkemesinin başvurucunun iade talebinin esasını incelediği gözetildiğinde hatalı tahsil edilen primlerin iadesine ilişkin olarak bir mekanizmanın yasal düzeyde var olduğu hususunun sorgulanmasını gerektiren bir nedenin mevcut başvuruda bulunmadığı değerlendirilmiştir.

57. Anayasa Mahkemesince incelenecek ikinci mesele ise teorik düzeyde etkili olduğu tespit edilen bu yolun başvurucunun davasında fiilen işleyip işlemediği, diğer bir ifadeyle pratikte başarı şansı sunup sunmadığıdır. İş Mahkemesinin fazladan ödeme yapılmasında idarenin kusurunun bulunmadığı sonucuna ulaşarak davayı reddettiği görülmektedir. İş Mahkemesi 22/9/2008 tarihli Bakanlar Kurulu kararının geçici 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasına atıfta bulunarak iş kolu kodları konusunda işverenlerin elektronik ortamda veya kâğıt ortamında beyanda bulunmaları zorunluluğu getirildiğini ve başvurucunun bu yükümlülüğünü ifa etmediğini vurgulamıştır. İş Mahkemesi ayrıca Yeni Tarife'nin belirtilen hükmüne göre SGK'nın tebligat yapma yükümlülüğünün bulunmadığına işaret etmiş; fazladan prim tahsiline, beyanda bulunma yükümlülüğünü yerine getirmeyen başvurucunun sebep olduğu, bu nedenle idarenin bir sorumluluğunun bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.

58. Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkı, temel hak ve özgürlüklerin korunması amacıyla oluşturulan idari ve yargısal mekanizmalara yapılan başvuruların mutlaka başvurucu lehine sonuçlanmasını güvence altına almamaktadır. Bu bağlamda ilgili idari ve yargısal mercilere düşen ödev, başvurucunun şikâyetinin esasını inceleyerek ilgili ve yeterli bir gerekçeyle karara bağlamaktır. Bununla birlikte mahkemelerin yorum ve değerlendirmelerinin söz konusu başvuru yoluna müracaat edilmesini anlamsız kılacak, ilgililerin başarı şansını zayıflatacak derecede keyfîlik içermesi ya da açıkça makul olmayan bir muhakemeye dayanması hâlinde ekili başvuru hakkı ihlal edilebilir.

59. Başvurucunun Yeni Tarife'nin yürürlüğe girmesiyle birlikte iş kolu kodunun Yeni Tarife'ye uygun hâle getirilmesi için başvuru yapmamış olması başvurucu yönünden bir eksiklik ve kusur olarak tespit edilebilir. Ancak başvurucunun iş kolu kodunun Yeni Tarife'ye uygun hâle getirilmesi için başvuru yapma sorumluluğunu yerine getirmemiş olması ile fazladan tahsil edilen primlerin iade edilmemesi arasındaki bağlantının nasıl kurulduğu anlaşılamamaktadır. Başvurucunun iş kolu kodunun Yeni Tarife'ye uyumlu hâle getirilmesi için üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmemesi fazladan prim tahsil edildiği gerçeğini izale etmemektedir. Başvurucunun sorumluluklarını ifadaki başarısızlığı faiz ile ilgili talepleri yönünden dikkate alınabilirse de alacağın aslını ortadan kaldırmamakta, diğer bir ifadeyle idarenin iade yükümlülüğünü bertaraf etmemektedir.

60. Öte yandan idarenin iyi yönetişim ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. İyi yönetişim ilkesi, kamu yararı kapsamında bir durum söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 68).

61. Somut olayda -kimden kaynaklanırsa kaynaklansın- hatalı prim tahakkuku yapıldığı açıktır. İdare, hatanın farkına vardığı anda bunu düzeltmekle yükümlüdür. Hataen fazladan tahsil edildiği açık olan primin hatanın başvurucudan kaynaklandığı gerekçesiyle iade edilmemesi hukuka bağlı idareden beklenebilecek bir davranış değildir. Bir hukuk devletinde idarenin haksız yere tahsil ettiği açık olan bir alacağı iade etmemesi düşünülemez. Daha önce de ifade edildiği üzere başvurucunun kusuru, iade talebinde bulunma hakkını izale etmemektedir. Mülkiyet hakkının anayasal güvenceleri, idarenin bu tutarı iade etmesini gerektirmektedir. Bununla birlikte başvurucunun faiz talep etmesi hâlinde kusurlu olup olmadığının hesaba katılacağı açıktır.

62. Bu durumda İş Mahkemesinin başvurucunun kusurunun idarenin iade yükümlülüğünü ortadan kaldırdığı şeklindeki yorumunun makul olmadığı ve iade için başvuru imkânı tanınmasını anlamsız hâle getirdiği değerlendirilmiştir. İş Mahkemesinin bu yorumu sebebiyle, teorik düzeyde etkili olduğu tespit edilen başvuru yolu somut olayda başarı şansı sunma kapasitesini yitirmiştir.

63. Sonuç olarak İş Mahkemesinin başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik ihlal için giderim sağlanmasını engelleyen yorumu nedeniyle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

64. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiğiyargı mercilerince yapılması gereken iş yenidenyargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ve mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için Bakırköy 20. İş Mahkemesine (E.2014/73, K.2016/138) GÖNDERİLMESİNE,

D. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.