GİDER AVANSININ YATIRILMA USULÜ, KESİN SÜRE
TC
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
2013/1824 E.
2015/1030 K.
Taraflar arasındaki “işçilik alacağı”davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Beyşehir Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi sıfatıyla) davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine dair verilen 25.04.2012 gün ve 2009/634 E., 2012/155 K sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 05.09.2012 gün, 2012/26465 E., 2012/27834 K. sayılı ilamı ile;
(...A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı iş sözleşmesinin haksız sonlandırıldığını belirterek kıdem ve ihbar tazminatı fazla çalışma, hafta tatili, genel tatil ve yıllık izin alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece davacı vekilinin gider avansını verilen 2 haftalık kesin sürenin bitiminden sonra tamamladığı anlaşıldığından 6100 sayılı HMK'nın 120/2, 114/g ve 115'inci maddeleri uyarınca davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davacı temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
Dava 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu(HUMK) döneminde 01.04.2011 tarihinde açılmıştır. Davanın açıldığı tarih itibariyle gider avansı alınmasına yönelik bir düzenleme mevcut değildir.
01.10.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 114/g maddesinde gider avansı dava şartı olarak düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK 448.maddesine göre “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.” 450. maddesinde “(1) 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ek ve değişiklikleri ile birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır.” düzenlemesi mevcuttur.
Anılan düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere 6100 Sayılı HMK hükümleri tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal yürürlüğe girecektir.
1086 Sayılı HUMK döneminde açılan davalara ilişkin olarak eski kanun hükümlerinin uygulanması istisnai olarak HMK geçici 1 ve 2.maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, 6100 Sayılı HMK’nın yargı yolu ve göreve ilişkin hükümleri ile senetle ispat, istinaf ve temyiz ile temyizde duruşma yapılmasına ilişkin parasal sınırlarla ilgili hükümleri Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan dava ve işlerde uygulanmaz. 1086 sayılı Kanunun yürürlükte olduğu dönemde usulüne uygun olarak düzenlenmiş bulunan senetler, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra da geçerliliklerini korur.
Kanun açıkça bir istisna getirmediğinde göre dava şartı olarak düzenlenen gider avansının alınması müessesesinin 1086 Sayılı HUMK döneminde açılan derdest davalarda da uygulanması gerekecektir.
Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılamanın devamı için gerekli olan şartlardır. Diğer bir anlatımla; dava şartları, dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan Kamu Düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır.
HMK.’un 115/2 maddedeki kurala göre ise “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder”. Düzenleme gereğince, eksik olan bir dava şartı, belirli bir süre verilerek giderilebilecek ise, hakim tarafından eksikliğin giderilmesi için kesin süre verilmesi gerekir. Bu süre içinde dava şartı eksikliği tamamlanmaz ise dava, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmelidir.
HMK.’un 120. Maddesinde gider avansı düzenlenmiştir.
Buna göre “Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması hâlinde, mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir”.
30.09.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Gider Avansı Tarifesinin amacının dava açılırken mahkeme veznesine yatırılacak olan gider avansının miktarı ile avansın ödenmesine ilişkin usul ve esasları belirlemek olduğu açıklanmıştır. Tarifenin 6. Maddesinde “Bu Tarifenin yürürlüğe girmesinden önce açılmış olan davalarda, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 120. maddesinin ikinci fıkrasına göre gider avansı ikmal ettirilir.” düzenlemesi getirilmiştir.
Anılan düzenlemelerden ve dava şartı müessesesinden gider avansının davanın açılması sırasında alınmasının şart olmadığı, mahkemenin sonradan bu eksikliği kesin süre vererek ikmal ettirebileceği anlaşılmaktadır. Buradan hareketle 1086 Sayılı HMK döneminde açılmış olsa da, istisnai hüküm bulunmaması nedeniyle davanın her aşamasında aranan gider avansı dava şartının HMK 114/g, 115/2 ve 120 maddeleri gereği gözetilmesi şarttır.
Davanın açıldığı tarihte eksik veya hiç gider alınmamış olsa bile gider avansı dava şartı olmakla hüküm verilinceye kadar ikmal ettirilebilir. İster gider avansı isterse tamamlama avansı olarak tanımlansın ikmal edilmesi gereken paranın hukuk yargılamasındaki nitelemesi dava şartı olarak gösterilen gider avansıdır. Gider avansının yatırılmaması veya ikmal edilmemesi halinde dava usulden reddedilecektir.
Ancak kanunun 324. maddesinde delil ikamesi avansı, 325. maddesinde ise re'sen yapılması gereken işlemlerde giderler düzenlenmiştir.
324. madde gereğince “Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi hâlde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır. Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır”.
325. maddeye göre ise “Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işlerde, hâkim tarafından resen başvurulan deliller için gereken giderlerin, bir haftalık süre içinde taraflardan birisi veya belirtilecek oranda her ikisi tarafından ödenmesine karar verilir. Belirlenen süre içinde bu işlemlere ait giderleri karşılayacak miktarda avans yatırılmazsa, ileride bu gideri ödemesi gereken taraftan alınmak üzere Hazineden ödenmesine hükmedilir”.
HMK.’un 120. maddesindeki gider avansı ile ilgili düzenlemenin 324. Maddedeki delil ikamesi için avans kuralı ile birlikte değerlendirilmesi ve dava şartı olan gider avansının delillerin ikamesi dışındaki yargılama giderleri için dikkate alınması gerekir. Dolayısı ile delil ikamesi için alınacak avans ile dava şartı olan gider avansının birbirinde ayrılması, delillerin ikamesi için alınacak avansın gider avansı içinde yer almaması zorunludur.
Tanık dinlenmesi, bilirkişi raporu alınması ve keşif gideri gibi delil ikamesine yönelik giderlerin gider avansı içinde değerlendirilmesi olanağı HMK.’un 324. Maddesi düzenlemesi karşısında yoktur. Ayrıca delil ikamesi avansının da ispat külfetine göre taraflara yükletilmesi gerekir. Diğer yandan örneğin resen hesap raporu alınacaksa giderin 325. Maddesi kapsamında değerlendirilmesi isabetli olacaktır.
Mahkemenin gider avansı alınması tespitine ilişkin yorumu ve uygulaması açıklanan gerekçelerle yerindedir.
Ancak, yukarda açıklandığı üzere dava şartı olarak öngörülen müessesenin davanın reddine yol açması nedeniyle mahkemece gider avansı ile delillerin ikamesine yönelik avans ayrılmalı, gider avansının da nelerden ibaret olduğu net olarak belirlemeli ve tarafa da hem gider avansının hem de delil ikamesi avansının hukuki sonuçları konusunda uyarı yapılmalıdır.
Somut olayda 25.01.2012 tarihli davacı vekilinin katılmadığı duruşmada davacı vekilinin mazeretinin kabulüne ve 70 TL davetiye gideri, 15 TL tanık ücreti, 7 TL tanık davetiye gideri, 200 TL bilirkişi ücreti ve diğer işler için 50 TL olmak üzere toplam 342 TL gider avansının 2 haftalık kesin süre içerisinde yatırılmasının davacı vekiline ihtar edildiği, ihtarın tebligat yoluyla yapıldığı 31.01.2012 tarihinde tebliğ edildiği, gider avansının 13.02.2012 tarihinde adliye sarayı Konya PTT şubesinden yatırıldığı, ödemenin 16.02.2012 tarihinde gerçekleştiği, sonuçta davacının 2 haftalık süre içerisinde parayı gönderdiği, paranın mahkeme veznesine verilen kesin süreden sonra ulaşmasının sonucu değiştirmeyeceği, davacı vekilinin süreye uyduğunun kabul edilmesi gerekir.
Kabule göre de; diğer işler için 50 TL olarak belirtilen masrafın ne olduğunun açıklanmaması,
Yatırılması istenilen avansın delil avansı olması karşısında, masrafı yatırılmayan delilin değerlendirilme dışı bırakılması yerine dava şartı niteliğindeki gider avansı olarak değerlendirilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir…)
gerekçesiyle hükmün bozulmasına, karar verilerek dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirkette 05/01/2009 tarihine kadar aralıksız olarak çalıştığını, 05/01/2009 tarihinde hiçbir neden ileri sürülmeksizin işten çıkarıldığını belirterek, ödenmeyen işçilik alacaklarının tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının alacak hakkının bulunmadığını, 08.01.2008 tarihinde işe girdiğini ve 05.01.2009 tarihinde başka bir yerde fırın açmak için işten ayrıldığını, bir yıllık çalışması bulunmadığı için kıdem tazminatı ve yıllık ücretli izin alacağı talep etme hakkı olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece; davacı vekiline HMK'nın 120/2 maddesi uyarınca verilen iki haftalık kesin süreye rağmen gider avansının süresi içerisinde yatırılmadığı ve dava şartı eksikliğinin süresi içerisinde giderilmediği gerekçesiyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece, yukarıda açıklanan nedenlerle karar bozulmuş, yerel mahkemece önceki gerekçe tekrarlanarak direnme kararı verilmiştir.
Direnme hükmü davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık; gider avansının iki haftalık kesin sürede yatırılıp yatırılmadığı noktasında toplanmaktadır
Bir davanın açılmasıyla başlayan yargılama faaliyetinde karara ulaşmak bakımından mahkeme ve taraflarca yapılması gereken belirli işlemler bulunmakta olup, her işlemin belli bir zaman aralığında yapılması gerekmektedir. Usul hükümleri ile normatif bir değer kazanan bu zaman aralıklarına süre denilmektedir. Böylece usul işlemlerinin yapılması zamansal olarak tarafların ya da mahkemenin arzularına, inisiyatifine bırakılmamış olmaktadır.
Mülga 1086 sayılı HUMK ile 6100 sayılı HMK'nda öngörülen süreler nitelikleri bakımından taraflar için ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye ayrılır.
Mahkemeler için öngörülen sürelerin taraflar için öngörülen sürelerden farkı; sürenin geçirilmiş olmasının, o sürede yapılması öngörülen işlemin yapılma olanağını ortadan kaldırmamasıdır. Eş söyleyişle hakim, gecikmeli de olsa süreye bağlanmış olan işlemi yapabilir. Dolayısıyla, gecikmeli de olsa yapılan işlem, oluşturulan karar hukuken geçerlidir ve süresinde yapılmış gibi hukuki sonuç doğurur.
Sürelerin önemli bir kısmı, taraflar için konulmuş sürelerdir. Taraflar, bu süreler içinde belli işlemleri yapabilirler veya yapmaları gerekir. Bu süre içinde yapılamayan işlemler, tekrar yapılamaz ve süreyi kaçıran taraf aleyhine sonuç doğurur. Taraflar için konulmuş süreler; kanunda belirtilen süreler ve hakim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır:
Kanunda belirtilen süreler; kanun tarafından öngörülmüş cevap süresi, temyiz süresi gibi süreler olup bu süreler kesindir. Bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı mahkemece resen gözetilir.
Hakimin tespit ettiği süreler ise, kural olarak kesin değildir (Kuru, Baki/Arslan Ramazan/Yılmaz, Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış 22. Baskı, Ankara 2011, s.749).
Hakim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, HMK’nun 90/2. maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir ve bu sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir (HMK m.94/2, HUMK m.159).
Yukarıda da belirtildiği üzere, ilke olarak, hakimin verdiği süre kesin olmayıp, kesinlik için şu iki koşuldan birinin varlığı zorunludur:
İlk koşul, hakimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hakimin verdiği ikinci sürenin kesin olması ve bu kesinliğin yasadan kaynaklanmasıdır (HUMK m.163, c.4, HMK. 94/2); bu halde, ikinci kez verilen sürenin kesin olduğu belirtilmemiş ve ihtar edilmemiş olsa dahi sonuç değişmez.
İkinci halde ise; yasaya göre hakimin tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna da karar verebilmesidir (HUMK m.163/3 c.3, HMK m. 94). Ancak, böyle bir durumda kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için buna ilişkin ara kararının yasaya ve içtihatlara uygun şekilde oluşturulması, hiçbir tereddüde yer vermeyecek derecede açık olması ve kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının ilgili tarafa ihtar edilmesi gerekir.
Kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğmaktadır. Bu ilkenin doğal sonucu, yargısal kesin süreyle sadece tarafların değil, hakimin de bağlı olduğu, dolayısıyla hakimin bu tür bir ara kararından dönmesinin hukuken geçersiz bulunduğudur.
Kısaca; ister kanun ister hakim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir.
Öte yandan, mülga 1086 sayılı HUMK'nun 163. maddesi ile 6100 sayılı HMK'nun 94. maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Bazı hallerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Bu cümleden olarak, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir.
Benzer ilkelere Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.02.1983 gün 1980/1-1284 E. 1983/141 K; 22.11.1972 gün 8/832 E 935 K; 13.10.2010 gün 2010/17-510-485; 28.04.2010 gün 2010/2-221-241 ve 28.03.2012 gün 2012/19-55-2012-249 sayılı kararlarında da değinilmiştir.
Ayrıca HMK m. 120. maddesi uyarınca davacı yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Anılan madde avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması hâlinde, mahkemece bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verileceğini belirtilmektedir. Bu nedenle verilen iki haftalık kesin süre içinde ödenmesi gereken gider avansının “kesin olarak mahkeme veznesine ulaştırılması” isteniyorsa, kesin süreye ilişkin ara kararında bu yönün açıkça belirtilmesinin gerektiği kuşkusuzdur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.10.1969 tarih ve 1969/2-417 E., 1969/719 k.; 30.11.2005 tarih ve 2005/5-634 E., 2005/680 K. sayılı kararları)
Açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde:
Gider avansının yatırılması için mahkemece 25.01.2012 tarihli duruşmada “6100 sayılı yasanın 120/1 ve HMK gider avansı tarifesinin 4. Maddesi uyarınca 70,00 TL davetiye gideri, 15,00 TL tanıklık ücreti, 7,00 TL tanık davetiye gideri, bilirkişi ücret tarifesinde belirtilen bilirkişi ücreti olan 200,00 TL bilirkişi ücreti, diğer iş ve işlemler için 50,00 TL olmak üzere toplam 342,00 TL gider avansının HMK'nın 120/2 maddesi uyarınca iki haftalık kesin süre içerisinde ödenmesi hususunda davacı vekiline süre verilmesine, kesin süreye riayet edilmediği takdirde gider avansının HMK'nın 114/g maddesi uyarınca dava şartı olduğundan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddedileceği hususunun ihtarına” açıklaması ile kesin süreye ilişkin oluşturulan ara karar, davacı vekiline 31.01.2012 tarihinde tebliğ edilmiştir. Ara kararda öngörülen sürede; 13.12.2012 tarihinde belirlenen miktar davacı vekili tarafından adliye sarayı Konya PTT şubesinden yatırılmış, mahkeme veznesine ödeme ise kesin süre geçtikten sonra 16.02.2012 tarihinde gerçekleşmiştir.
Mahkemece davacı vekiline gider avansının “iki hafta içinde mahkeme veznesine ulaştırılması” hususu değil “ödenmesi” hususu tebliğ edilmiş; diğer bir ifade ile mahkeme kesin süre ihtaratlı ara kararında verilen kesin sürede mahkeme veznesine yatırılması gerektiğini belirtmediğinden ihtara konu miktarın süresinde PTT veznesine yatırılması ile ara karar gereği yerine getirilmiştir.
Hal böyle olunca, HMK’ nun 115/2. maddesinde düzenlenen, dava şartı eksikliği koşulu somut olayda gerçekleşmediğinden, yerel mahkemece bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararının bozulması gerekir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen gerekçelerle, 6217 sayılı Kanun'un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,13.03.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.