HAKSIZ HACİZDEN KAYNAKLANAN MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI

HAKSIZ HACİZDEN KAYNAKLANAN MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI

T.C.

Yargıtay

4. Hukuk Dairesi

2021/16378 E.

2021/6620 K.

MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki haksız hacizden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davası üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; maddi ve manevi tazminatın kısmen kabulüne dair verilen kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

-K A R A R-

Hükmüne uyulan Dairenin bozma ilamında özetle “Davanın, haksız haciz nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olduğu, mahkemece istemin kısmen kabulüne karar verildiği, hükmün davalı vekili tarafından temyiz edildiği, dosyanın incelenmesinde, davacıya ait çekici ve dorsenin 01/04/2009 tarihinde haczedilerek muhafaza altına alındığı, söz konusu araçların 17/06/2009 tarihinde davacıya teslim edildiği, davacının araçlarını kullanamaması nedeniyle kazanç kaybı olduğu, araçların yaklaşık 75 gün yediemin deposunda kaldığı, mahkemece bu süre zarfı nazara alınarak hesaplama yapıldığı anlaşılmakla, mahkemece, her ne kadar davacının zararı, haczin konulduğu ve kaldırıldığı tarihler arasında kalan tüm günler üzerinden tespit edilmiş ise de, davacının bu süreyi kapsayan günlerin tamamında çalışmasının mümkün olmadığı, bu durumun hayatın olağan akışına aykırı olduğu, bu nedenle, zarar miktarından BK 43-44 maddeleri (TBK. madde 51-52) gereğince uygun bir miktarda hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği,bu hususun gözetilmemiş olmasının doğru görülmeyip, kararın bu nedenle bozulması gerektiği” hususlarına değinilmiş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda; davacının günlük kazancının bilirkişi raporunda 250,00 TL olarak belirlendiği, haciz tarihi ile haczin kaldırılması arasında 22 günlük tatil süresinin bulunduğu, söz konusu tatil süresine tekabül eden tazminat miktarının 5.500,00 TL olduğu tespit edilerek söz konusu bedelin 18/06/2014 havale tarihli bilirkişi raporunda belirtilen tazminat miktarından düşülmesi sonucu davanın kısmen kabulü ile, davacı tarafın maddi tazminat talebinin kabulüne, 14.287,80 TL maddi tazminatın fiili haciz tarihi olan 09/04/2009 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 5.000,00 TL manevi tazminatın fiili haciz tarihi olan 09/04/2009 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş; karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya içeriğine, bozmaya uygun karar verilmiş olmasına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı 988,71 TL kalan onama harcının temyiz eden davalıya geri verilmesine, 12/10/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.

---

T.C.

Yargıtay

4. Hukuk Dairesi

2019/2954 E.

2021/5764 K.

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki haksız icra takibi ve haksız haciz nedeniyle maddi ve manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın esastan reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

-K A R A R-

Davacı vekili; davalı tarafından 04/09/2012 tarihinde Elmadağ İcra Müdürlüğünün 2012/1811 esas sayılı dosyasında müvekkili ve dava dışı borçlu ... aleyhine bonoya dayalı 265.078,00 TL alacak için kambiyo senetlerine mahsus icra takibi başlatıldığını, müvekkili tarafından bonodaki imzanın kendisine ait olmadığı iddiası ile açılan davanın Elmadağ İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/78 esas ve 2013/25 sayılı kararla kabulü ile takibin iptaline karar verildiğini, bu kararın Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiğini, iptaline karar verilen takip dosyasında müvekkilinin %50 ortağı olduğu ticari minibüsün haczedilerek yediemine teslim edildiğini, takibin ve haczin haksız olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 10.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminatın takip tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı; davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, dava konusu haciz nedeniyle davacıya ait minibüsün 09/10/2012 tarihinde yediemine verildiği, 12/10/2012 tarihinde davacının borçlu olduğu başka bir icra dosyasında haczedilerek farklı bir yediemine teslim edildiği, davalı alacaklının haczinden dolayı davacıya ait aracın 3 gün yedieminde kaldığı, bu 3 günlük süre zarfında aracın hacizli kalmasından dolayı davacının zararının olduğu hususunun ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, haksız icra takibi ve haciz nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.

Dosya kapsamından, davalı tarafından 04/09/2012 tarihinde Elmadağ İcra Müdürlüğünün 2012/1811 esas sayılı dosyasında davacı ve dava dışı borçlu Celal Özcan aleyhine bonoya dayalı 265.078,00 TL alacak için kambiyo senetlerine mahsus icra takibi başlatıldığı, davacı tarafından bonodaki imzanın kendisine ait olmadığı iddiası ile açılan davanın Elmadağ İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/78 esas ve 2013/25 sayılı kararla kabulü ile takibin iptaline karar verildiği, bu kararın Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiği bu anlamda davalı tarafından davacı aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine mahsus icra takibinin ve bu takip kapsamında davacının ortağı olduğu ticari minibüse konulan haczin haksız olduğu anlaşılmıştır.

Somut olayda, davalı tarafından başlatılan iş bu takip kapsamında davacının ortağı olduğu ticari minibüsün 09/10/2012 ile 12/10/2012 tarihleri arasında 3 gün süre ile haksız olarak haczedilerek yediemine teslim edildiği ve bu nedenle davacının maddi zararının oluştuğu takibin iptal edilmesi nedeniyle haczin de haksız olduğu sabit olup, davacının maddi zararının karşılanması gerekmektedir. Haksız haciz nedeniyle manevi tazminata hükmedilebilmesi için davalının kötüniyetinin ve ağır kusurunun varlığı gereklidir. Elmadağ İcra Müdürlüğünün 2012/1811 esas sayılı takip dosyasına konu bono incelendiğinde takibin, lehdar olan davalı alacaklı tarafından başlatılmış olması, takip dayanağı kambiyo senedinin herhangi bir ciro görmemiş olması, davalı alacaklının imzanın davacıya ait olmadığını bilecek durumda olduğu dikkate alındığında davalının takipte kötüniyetli ve ağır kusurlu olduğu ve bu anlamda manevi zarardan da sorumlu olduğu kabul edilmelidir.

Şu durumda mahkemece, davacı yararına yukarıda belirtilen 3 günlük süre yönünden tespit edilecek maddi tazminat ile bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 29/09/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi. 

---

T.C.

Yargıtay

11. Hukuk Dairesi

2020/5104 E.

2021/5750 K.

MAHKEMESİ: ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 26.12.2019 tarih ve 2017/409-2019/503 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacılar vekili asıl davada, müvekkilinin şirket çalışanı olan ...’a banka işlemlerinde kullanılmak üzere imzalı kısmen yazılı kısmen boş olan belge bıraktığını ...’ın imzalı olarak bırakılan bu belgeyi bono haline dönüştürüp ağabeyi ...’a verdiğini, sahte olarak düzenlenen bono nedeniyle ... tarafından müvekkili hakkında icra takibi yapıldığını ileri sürerek, bono nedeniyle borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesini istemiş, birleşen davada ise, haksız olarak yapılan haciz nedeniyle müvekkillerinin kişilik haklarının saldırıya uğradığını ileri sürerek, ... ve ... için ayrı ayrı 5.000.- TL , ... ve... için ayrı ayrı 2.500.- TL şirket için 15.000.- TL olmak üzere toplamda 30.000.- TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar vekili, davacının davalı ... ile uzun yıllar süren arkadaşlıklarının olduğunu, davacının adı geçen davalıdan borç para istemesi ve miktarın da yüksek olması nedeniyle davacı tarafından dava konusu bononun tanzim edilerek verildiğini, senedin verildiği tarihte ...'ın Hatay’da askerlik vazifesini yapmakta olduğunu savunarak, asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, davalıların sanık olarak yargılandıkları ceza davası mahkumiyetle sonuçlanmış ise de verilen cezalar bakımından hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, dolayısıyla davalılar hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü olduğundan söz edilemeyeceğinden ceza mahkemesince verilen kararın hukuk mahkemesini bağlamayacağı, bu nedenle davacı iddiaları bakımından Adli Tıp Kurumundan rapor alınması cihetine gidildiği, raporda, senedin imzadan yararlanılmak suretiyle oluşturulup oluşturulmadığının tespit edilemediğinin belirtildiği, bu tespitle senette tahrifat yapılmadığının somut olarak saptandığı, davacının senet üzerindeki imzasına itiraz etmediği gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.

Asıl dava, kambiyo takibe konu edilen bono nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti, birleşen dava ise, manevi tazminat istemine ilişkindir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, sonuçları itibariyle bir mahkumiyet kararı değildir. Kural olarak, sanığın aleyhine sonuç doğuracak şekilde bir etki yaratmaz. Anılan ceza kararı türü, hukuk hakiminin mutlaka bağlı olmasını gerektiren ceza kararı niteliğinde değildir. Ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın belirtilen nitelikleri, zikredilen kararla sonuçlanan ceza davalarına hukuk davalarında delil olarak dayanılmasını engellemez. Keza, bir ceza davasının hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararla sonuçlanması, hukuk mahkemesinin, ceza davası kapsamında toplanan delilleri ve tespit edilen olguları tamamıyla gözardı etmesini de gerektirmez. Bu durumda yapılması gereken, Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesi'nin mahkemece uyulmasına karar verilen bozma ilamında da belirtildiği gibi, dava dilekçesinde dayanılan diğer delillerin ve ceza dosyasının hep birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi olmalıdır.

Yapılan açıklamalardan sonra somut olaya dönülecek olursa, davacı yan, asıl davada, davaya konu bononun açığa imzanın kötüye kullanılması suretiyle oluşturulduğunu iddia etmiş, aynı iddiaya dayalı olarak davalılar hakkında suç duyurusunda da bulunmuştur. Ceza mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, sanıkların, katılan ... tarafından iş ilişkisi kapsamında imzalı ve boş olarak verilen A4 ebadındaki bir kağıdı üst tarafından keserek ve bilgisayarda bono haline getirerek icra takibine konu ettikleri kabul edilmiş ve bu nedenle her iki sanığın da resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçundan mahkumiyetine karar verilmiştir. Karara karşı yapılan temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay 23. Ceza Dairesi 08.09.2015 gün, 2015/2427 Esas - 2015/3772 Karar sayılı ilamında, İlk Derece Mahkemesinin eylemin oluş şekline ve suçun nitelendirilmesine ilişkin kabulünü isabetli görmüş ancak huzurdaki menfi tespit davası sebebiyle senet bedelinin ödenmemesini gerekçe göstererek eylemin teşebbüs aşamasında kaldığını, bu nedenle sanıklara dolandırıcılık suçuna teşebbüsten ceza verilmesi gerektiğini belirterek hükmü bozmuştur. Ceza mahkemesince bozmaya uyulmuş, her iki sanığın da dolandırıcılığa teşebbüsten mahkumiyetine karar verilmiş ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Ceza mahkemesi dosyası her ne kadar hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıyla sonuçlanmışsa da yukarıda da ifade edildiği üzere kararın bu niteliği ceza davasında toplanan delillerin ve tespit edilen olguların gözardı edilmesini gerektirmeyecek olup, ceza dosyasının hukuk yargılamasında toplanan diğer delillerle birlikte değerlendirilmesi suretiyle sonuca gidilmesi gerekecektir. Bu anlamda somut olay incelendiğinde ise, mahkemece Adli Tıp Kurumundan alınan bilirkişi raporunda, her ne kadar senedin açığa imzanın kötüye kullanılarak oluşturulup oluşturulmadığı hususunda kesin bir kanaat bildirilemediği belirtilmişse de aynı raporda, davacı yanın iddialarını ve ceza mahkemesinin kabulünü doğrular şekilde, senedin matbu ve üst kısmı forme kesim senetlerden olmadığı, yatay uzunluğunun A4 ebadıyla uyumlu olduğu ve imza ve yazıların farklı fiziki evsafta bir kalemle atılmış olduğu hususlarının tespit edilmesi karşısında mahkemece menfi tespit davasının kabulüne karar verilmesi, birleşen manevi tazminat davasıyla ilgili olarak ise usuli kazanılmış haklar gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarda nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, asıl ve birleşen davalarda verilen hükmün davacılar yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacılara iadesine, 27/09/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

---

---

T.C.

Yargıtay

4. Hukuk Dairesi

2017/468 E.

2019/3486 K.

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve diğerleri aleyhine 27/12/2012 gününde verilen dilekçe ile haksız haciz nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 17/03/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2-Davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince:

Dava, haksız haciz nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; karar, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, davalıların murisi Avukat ...’ın davacının kızı ...’in avukatı olduğunu, vekalet ücretinin ödenmemesi nedeniyle davalıların murisi tarafından davacının kızı aleyhinde icra takibi başlatıldığını, takibin kesinleştirildiğini,davacıya ait dört adet büyükbaş hayvanın haczedilerek muahafaza altına alındığını, davalıların murisi tarafından hayvanlarının haksız yere haczedildiğini belirterek uğradığı maddi ve manevi zararın tazminini istemiştir.

Davalılar vekili; davacı ile kızının aynı evde ikamet ettiğini, davalının vekalet ücretini tahsil etmek amacıyla icra takibi başlattığını, davacının iddiasının mesnetsiz olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davacının haksız haciz nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığı sabit görülerek davanın kabulüne karar verilmiştir.

Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi (818 sayılı BK 49. maddesi) hükmüne göre kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Haksız haciz nedeniyle manevi tazminata hükmedilebilmesi için davalıların murisinin icra takibinde kötü niyetinin ve ağır kusurunun varlığı ile buna bağlı olarak zararının oluşması gereklidir. Olayların yukarıda açıklanan gelişimi dikkate alındığında salt davacıya zarar vermek amacıyla haciz işleminin yapıldığı başka bir ifade ile takibin haksız ve kötü niyetli olduğu söylenemez. Şu durumda, koşulları oluşmayan manevi tazminat isteminin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile manevi tazminat isteminin kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda (2) no’lu bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, davalının diğer temyiz itirazlarının (1) no’lu bentte gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 20/06/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.

---

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2017/989 E.

2021/1192 K.

MAHKEMESİ: Tüketici Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 3. Tüketici Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar her iki taraf vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı her iki taraf vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili; davalı şirketin müvekkili hakkında telefon aboneliği borcu olduğundan bahisle takip başlattığını, usulsüz ödeme emri tebliğiyle takibin kesinleştiğini, sabit hatta ait bakiye borç bulunduğu iddiasının haksız olduğunu, en fazla 60TL borcu bulunabileceğini, zira hattın başka şirkete taşındığını ve eski borçlarla ilgili müvekkiline bilgi verilmediğini, buna rağmen müvekkilinin maaşına haciz işlemi uygulandığını ve 387TL tahsil edildiğini, cebri icra kanalıyla haksız tahsilat yapılmasının yanısıra bu olay sebebiyle öğretmen olan müvekkili hakkında İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünce uyarma cezası uygulandığını, bu durumun müvekkilini maddi ve manevi zarara uğrattığını ileri sürerek 60TL borcun mahsubuyla 327TL maddi tazminat ve 6.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. İzmir 3. Tüketici Mahkemesinin 22.01.2015 tarihli, 2012/1361 E., 2015/55 K. sayılı kararı ile; davacıya karşı haksız haciz işlemi yapıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 327TL maddi tazminat ile 1.500TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesince 16.03.2016 tarihli, 2015/7066 E., 2016/3971 K. sayılı karar ile; “Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak;

Somut olayda; davalı ödenmeyen fatura bedellerinin tahsili amacıyla davacı aleyhine İzmir 28.İcra Müdürlüğü'nün 2011/111 E sayılı dosyası ile icra takibi başlatmış, davacı/borçlu takibe itiraz ettiyse de itirazın süresinde olmadığından bahisle itirazı reddedilmiş ve takip kesinleşmiş, takibe konu alacağın tahsili amacıyla davacının maaş hesabına haciz konulmuştur.

Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun incelenmesinde; davacının davalıdan hizmet aldığı döneme ilişkin toplam 79,61 TL'lik borcunun bulunduğu, hizmet almadığı döneme ilişkin toplam 57,97 TL telefon hizmet bedeli ve 81TL ADSL hizmet bedelinden sorumlu olmayacağı yönünde görüş bildirildiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; davacının, hakkında yapılan icra takibine süresinde itiraz etmeyerek takibin kesinleşmesine neden olduğu, bunun yanında da takibe konu olan faturalardan hizmet aldığı döneme ilişkin 79,61 TL'lik borcunun bulunduğu gözetildiğinde davalı tarafından davacı hakkında başlatılan takip sonucu yapılan haczin haksız olduğundan bahsedilemeyecektir.

O halde mahkemece; haksız haciz nedeniyle talep edilen manevi tazminat yönünden talebin reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir...” gerekçesi ile karar davalı lehine bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Mahkemece 07.06.2016 tarihli, 2016/1112 E., 2016/862 K. sayılı karar ile; ilk karar gerekçeleri tekrar edilerek direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde her iki taraf vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından manevi tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmelerde işin esasının çözümlenmesine geçilmeden önce davacı vekilinin direnme kararına karşı temyiz isteminde hukukî yararının bulunup bulunmadığı; bunun yanında, davalı vekilinin temyiz isteminin miktar itibariyle incelenmesinin mümkün olup olmadığı hususları ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

IV. GEREKÇE

A- Davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan inceleme:

13. Bilindiği üzere hukukî yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır.

14. Eldeki davada 6.000TL manevi tazminat talep edilmiş ve mahkemece talep kısmen kabul edilerek 1.500TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Davacı vekilinin reddedilen manevi tazminat talebine yönelik temyiz itirazları Özel Dairece incelenip reddedildiğinden kesinleşmiştir. Bu nedenle davacı yanın kesinleşmiş yönlere ilişkin olarak direnme kararını temyizinde hukukî yarar bulunmamaktadır.

15. O hâlde davacı vekilinin temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

B- Davalı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede:

16. 1 Ekim 2011 tarihinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) yürürlüğe girmiş, anılan Kanun’un 450. maddesiyle de 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) ek ve değişiklikleriyle birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. Bununla birlikte kanun koyucu uygulamada birtakım sorunların ortaya çıkmasını engellemek için HMK’da geçiş hükümlerini ayrıca düzenlemiştir.

17. Bu bağlamda HMK’nın “Geçici Madde 3” hükmü;

“(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 444 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez (Değişik fıkra: 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun, m.47).

(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.” düzenlemesini içermektedir.

18. Yukarıdaki madde metninden, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilmiş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarih ve 5236 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki 427 ila 444. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı açıkça anlaşılmaktadır.

19. Bilindiği üzere, 21.07.2004 tarihli ve 25529 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.07.2004 tarihli ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” yürürlük tarihinden sonra yerel mahkemelerce verilen hükümler yönünden HUMK’nın 427. maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar TL; yine yürürlük tarihinden sonra Yargıtay Daireleri ve Hukuk Genel Kurulunca temyiz incelemesi sonucunda verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilebilmesi için 440/III-1. maddesinde aranan parasal sınırı da altı milyar TL olarak değiştirmiştir. 5219 ve 5236 sayılı Kanunlara göre katsayı artışı uygulanarak bu sınırlar arttırılmıştır.

20. Direnme kararının verildiği 07.06.2016 tarihinde bu miktar 2.190TL’dir.

21. 16.07.1981 tarihli ve 2494 sayılı Kanun’un geçici maddesi ile temyiz ve karar düzeltme sınırlarına ilişkin değişikliklerin, Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra verilecek nihai kararlara yönelik temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında uygulanacağı belirtilmiş; dolayısıyla, dava hangi tarihte açılmış olursa olsun, temyiz ve karar düzeltme sınırlarının saptanmasında, hakkında bu yollara başvurulan hükmün verildiği tarihteki yasal durumun esas alınacağı kabul edilmiştir.

22. Bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise, ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki “karar” teriminin, yerel mahkemenin, Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır.

23. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyiz kesinlik sınırı belirlenirken yalnız dava konusu edilen taşınır malın veya alacağın değeri dikkate alınır. Faiz, icra (inkâr) tazminatı, vekâlet ücreti ve yargılama giderleri hesaba katılmaz.

24. Somut olayda davalı vekinin ilk temyiz dilekçesinde dile getirdiği ve direnme kararına karşı temyizinde de aynen tekrarladığı sair itirazlarının Özel Dairece reddedilmiş olması karşısında, hükmün direnme noktasını oluşturan 1.500TL manevi tazminat dışında kesinleştiği açıktır. Verildiği tarihteki temyiz kesinlik sınırı olan 2.190TL nin altında kalması nedeniyle direnme kararı miktar itibariyle temyiz edilebilirlik sınırı altında olduğundan, anılan karara karşı temyiz kanun yoluna gidilmesi imkânı bulunmamaktadır.

25. Hâl böyle olunca, davalı vekilinin temyiz isteminin de bu nedenle reddi gerekir.

V. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz isteminin yukarıda (IV/A) bendinde açıklanan nedenlerle hukukî yarar yokluğundan REDDİNE,

Davalı vekilinin temyiz isteminin (IV/B) bendinde açıklanan nedenlerle miktar yönünden REDDİNE,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının davalıya geri verilmesine,

6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 07.10.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.