HALI SAHADA FAUL NEDENİ İLE AYAK KIRILMASI SONUCUNDA TAZMİNAT İSTEMİNDE FUTBOL HAKEMİ, FUTBOL TEKNİK ADAMI VE FUTBOL OYUNCUNDAN OLUŞAN BİLİRKİŞİ HEYETİ OLUŞTURULMALIDIR
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2013/4-364
K. 2013/1543
T. 6.11.2013
DAVA : Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 28.12.2010 gün ve 2009/514 E.-2010/402 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 28.06.2012 gün ve 2011/4716 E., 2012/11359 K. sayılı ilamı ile;
(... Dava, haksız fiil nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece dava reddedilmiş; kararı, davacı temyiz etmiştir.
Davacı, halı sahada futbol oynadığı sırada, rakip takım oyuncusu olan davalının kasıtlı ve kusurlu hareketi nedeniyle ayak kemiğinin kırılması ve sakat kalması nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemiştir.
Davalı, "Polis Günü" vesilesiyle yapılan halı saha maçında, her iki tarafında topa aynı anda müdahale etmesi ve çarpışması sonucu davacının ayak kemiğinin kırıldığını, kasıt olmadığını, sakatlık durumunun raporla belgelenmesini ve istemin fahiş olduğunu savunmuştur.
Yerel mahkeme, bilirkişi raporu doğrultusunda yaralanmaya neden olan olay spor oyun kuralları içinde kaldığı, davalının ağır kusurlu ve kasıtlı hareketinin olmadığı ve bu nedenle sorumlu tutulamayacağını kabul ederek davayı reddetmiştir.
Dosyadaki belgelerden tarafların halı sahada futbol oynamak amacıyla rakip takım oyuncuları olmaları nedeniyle bir araya geldikleri ve maç sırasında davalının eylemi nedeniyle davacının ayağından yaralandığı ve % 4,3 daimi işgücü kaybına uğradığı anlaşılmaktadır.
Dava, sportif faaliyet sırasında meydana gelen zararın tazmini istemine ilişkindir. Yerel mahkeme hukukçu ve spor eğitimcisinden oluşan iki kişilik bilirkişi heyetinden rapor almış, raporda davalının kasıtlı ve ağır kusurlu eylemi ile davacıyı yaraladığına dair bilgi ve bulgu elde edilemediği, olayın dava konusu spor oyun kuralları içinde kaldığı ancak olayın özelliği gereği makul bir tazminata hükmedilmesinin mümkün olduğu, bunun mahkemenin takdirinde olduğu belirtilmiştir.
Spor faaliyetinin hukuka uygunluğu konusunda bilirkişilerce yalnızca spor oyun kurallarına uygun davranılıp davranılmadığı irdelenmiş ise de, spor faaliyeti sırasında hukuk kurallarına uymak bir hukuki zorunluluk olduğundan somut olayın çözümünde öncelikle Borçlar Kanunu'nun haksız fiile ilişkin 41 ve devamındaki maddelerinde düzenlenen hükümlerinin göz önüne alınması ve spor hukukunun ayrı ve bağımsız bir hukuk dalı olmadığının gözetilmesi gerekir. Yine uyuşmazlığın çözümünde göz ardı edilmemesi gereken bir diğer kurallar silsilesi ise sportif davranış kurallarıdır. Zira bu davranış kurallarına aykırılık da eylemin hukuka aykırılığı sonucuna varılmasını sağlayabilir. Şu durumda, yerel mahkemece anılan ilkeler ve kurallar çerçevesinde, davada dinlenen tüm tanık beyanlarının tek tek irdelenmesi suretiyle üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor alınmak suretiyle davalının sorumluluğu olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Anılan yönlerin yeterince incelenmeden davanın reddine ilişkin olarak verilen kararın bozulması gerekmiştir...),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, spor müsabakası sırasında tedbirsiz ve dikkatsizlik nedeniyle uğranılan manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalı S. S.'nın 10.4.2005 tarihinde halı sahada futbol müsabakası sırasında, müvekkili M. I.'ya çok sert bir şekilde vurmak suretiyle ayağının muhtelif yerlerinden kırılması ve ağır derecede yaralanmasına sebebiyet verdiğini, davalının sorumlu olduğunu, müvekkilinin yaralanmadan dolayı yoğun bakımda yattığını, kırılan yerlere 4 adet platin çiviler takıldığını, 4 aydır çalışamadığını, 4 aydır duruşmaları takip edemeyen müvekkilinin işlerinin aksadığını, müvekkilinin kasıtlı ve kusurlu eylemden ağır yaralanmasından dolayı büyük derecede acı ve üzüntüye boğulduğunu ileri sürerek, 5.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; Ankara Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şubesi Müdürlüğünde yaklaşık 2 yıldır polis olarak görev yaptığını, davacının ayağının kırılmasına yol açan pozisyonun 10 Nisan 2005 tarihinde yapılan ikinci maçta gerçekleştiğini, maç esnasında defanstan aldığı topla karşı takımdan iki kişiyi çalımlayarak kaleye doğru yöneldiği sırada ikisinede eşit mesafede olan davacının hızla hamle yaptığını ancak tarafından daha önce topa müdahale edilmesi sonucu topun aradan çıktığını ve topa iki tarafın da yapmış olduğu bu hareketin ivmesi sonucu çarpışmanın meydana geldiğini ve çarpışma sonucu davacının kaval kemiğinin kırıldığını, olayın oluşunda davacının iddia ettiği gibi kasta dayanmadığını ileri sürerek yersiz açılan davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, spor karşılaşmalarında meydana gelen yaralanma veya ölüm olayında hukuki veya cezai bir sorumluluğun doğabilmesi için, bu sonucun o spor dalının kurallarına aykırı bir hareket sonucu oluşması, bu hareketin hukuka aykırı olması ve hareketi yapanın kusurlu bulunması, zararla sonuç arasında uygun illiyet bağının bulunması gerektiği, davacının yaralanmasına yol açan olayın spor oyun kuralları içinde kaldığı, davalının ağır kusurlu veya kasıtlı bir hareketinin olmadığı bu nedenle hukuki sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Daire'ce yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, davacının yaralanmasına yol açan olayın, spor oyun kuralları içinde kaldığı, davalının ağır kusurlu veya kasıtlı bir hareketinin olmadığı bu nedenle hukuki sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davacı vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının spor müsabakası sırasındaki eylemi sonucu, davacıda meydana gelen 4,3 oranındaki maluliyet nedeni ile tazminat sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Çeşitli spor dalları ile ilgili oluşturulan federasyonlardan biri olan Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu tarafından kabul edilen 01.08.2013 tarih ve 31 sayılı Futbol Disiplin Talimatı'nın “manevi unsur” başlıklı 5. maddesi ile aksine açık bir düzenleme bulunmadığı sürece eylemin kasten veya taksirle işlenmesi halinde cezalandırılacağı kabul edilerek, verilecek disiplin cezası için kusurlu bir davranışın bulunması aranmıştır. Yine aynı talimatın “sportmenliğe aykırı hareket” başlıklı 35. maddesinde ise sportmenliğe veya spor ahlakına aykırı hareket eden, tutum ve davranışların cezalandırılması kabul edilmektedir. Ayrıca “kural dışı hareketler” başlıklı 42 maddesinde ise futbol oyun kurallarına aykırı olarak sert ve ciddi faul eylemlerinin cezalandırılmasının gerektiği kabul edilmiştir. Ayrıca 24.08.1993 tarih ve 21678 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan, Türkiye Futbol Federasyonu Fair Play Talimatı'nın “fair play tanımı” başlığını taşıyan 5 maddesinde “Futbol oyununu dürüstlük içinde oynama, rakibine sportmence davranma düşüncesinden hareketle, müsabakalara katılan kulüpler, oyuncular, hakemler, teknik yönetici, öğretici ve eğiticiler ve seyircilerin:
a-oyun ve yarışma kurallarına riayet etmeleri,
b-karşı takım oyuncularına, maçı yönetenlere, maçla ilgili diğer görevlilere, seyircilere, basın ve yayın temsilcilerine sportmence davranmaları ve bu konuda her türlü çabayı harcamaları,
c-maçlara katılan herkesin, maçtan önce, maç sırasında ve maç sonrasında, maçın sonucuna ve maçı yönetenlerin verdiği kararlara saygılı davranmaları, fair play hareketleridir.” şeklinde fair playin tanımı yapılmıştır.
Bu düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, kişilerin spor hakkına başkalarınca yapılan haksız tecavüzlere karşı sporcunun korunması amaçlanmaktadır. Bu nedenle sporcular spor karşılaşmaları sırasında yapılan haksız saldırı sonucu uğradıkları maddi ve manevi zararların tazmini amacı ile açtıkları tazminat davasının dayanağı olan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 41.maddesinde “Mesuliyet Şartı” başlığı altında: “Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.
Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.” hükmü yer almakta;
Aynı Kanunun “Şahsi Menfaatlerin Haleldar Olması” başlıklı 49.maddesinde ise;
“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.” düzenlemesine yer verilmektedir.
Borçlar Kanunu'nda sorumluluk nedenleri arasında düzenlenen haksız fiil ise hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir.
Haksız fiilden söz edilebilmesi için, şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle ortada hukuka aykırı bir fiil bulunmalı; bu fiili işleyenin kusurlu olmalı; kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalı ve sonuçta doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda, haksız fiilin varlığından söz edilemez.
Bir eylem hukuka aykırı olsa bile, hukuka aykırılığı ortadan kaldıran hukuka uygunluk nedenlerinden birinin bulunması halinde, sorumluluktan söz edilmesi mümkün değildir. Somut olay bakımından eylemin halı sahada oynanan futbol müsabakası sırasında meydana gelmiş olması nedeniyle, spor karşılaşmaları bakımından hukuka uygunluk nedenleri olarak, Türk Borçlar Kanunu'nun 52. maddesinde düzenlenen meşru müdafaa hali, BK 44 maddesinde düzenlenen mağdurun izni ve birlikte kusur hali, kanunun verdiği yetkinin kullanılması ile zararı göze alma olarak sayılabilir.
Spor müsabakaları hukuka uygunluk nedeni bakımından değerlendirildiğinde; Kanun'un verdiği yetkinin kullanılması bakımından, bir sporcu, ilgili spor kurallarının kendisine verdiği yetkiyi kullanmaktaysa, yaptığı hareketler sonucu bir zarar doğmuş olsa bile bu zarar nedeniyle sporcunun sorumluluğuna gidilmesi mümkün olmayacaktır. Zira oyun kurallarına uygun hareket etmiş olması nedeniyle sporcunun eylemi hukuka uygun kabul edilecektir. Bununla birlikte sporcunun eylemi oyun kuralları içinde kalsa bile spor ahlakı denilen “fair play” kurallarına aykırı olması halinde de BK 41/2 maddesi uyarınca hukuka aykırı sayılmalı ve rakip sporcuya bu şekilde davranan sporcunun sorumlu olacağının kabul edilmesi gerekmektedir (Ş. Ertaş, H. Petek, Spor Hukuku, Ankara-2005 s, 313). Mağdurun rızası ile ilgili hukuka uygunluk nedenine gelince, emredici hukuk kurallarına, ahlak ve kişilik haklarına aykırı olmadığı takdirde, mağdurun rızası eylemi hukuka uygun hale getirecektir. Eylem emredici hukuk kurallarına, ahlaka ve kişilik haklarına aykırı ise, mağdurun rızası olsa bile hukuka uygun hale gelmeyecektir. Spor karşılaşmalarında sporcular, oyun kuralları içersinde kalması koşuluya rakiplerinin müdahalelerine izin verdikleri kabul edilmektedir. Burada sporcuların rakiplerine verdikleri izin kendilerini yaralaması konusunda olmayıp, oyun kuralarının izin verdiği müdahalelerdir. Bu nedenle eylemin oyun kuralları içersinde kalan bir eylem olduğunun tespiti önemli olacaktır. Zararı göze alma konusuna gelince, spor veya gösteri amaçlı oyun ve yarışmalara katılan kişilerin, katıldıkları oyun ve yarışmalardan doğabilecek yaralanmaları ve benzer sonuçları göze alarak katıldıkları kabul edilir. Burada verilen izinden kasıt oyunda yaralanmaya açıkça izin değil, yarışmalardan doğabilecek yaralanma ve benzer sonuçlarını görüp göze alıp oyuna ve yarışmaya katılmasıdır. Sporcu oyuna ve yarışmaya katılırken, oyun kuralları çerçevesinde meydana gelebilecek normal yaralanmalara izin verdiğinin kabulü gerekir, yoksa oyun kurallarına uymayan eylemlerle karşıdaki sporcuya verilen zararlar için izinden bahsedilmesi mümkün olmayıp söz konusu eylem sporcunun kişilik haklarına yapılan bir saldırı olarak kabul edilmesi gerekmektedir. (Ertaş,/Petek, a.g.e. s, 63).
Sonuç olarak, zarara sebep olan kişinin oluşan yaralanmaların hepsi için sorumlu tutulması ilgili müsabaka kurallarına uyulmuş olması halinde, her halükarda yerinde olmayıp, sporcuların, ancak tasvip edilen sertliğin ve böylece adil olmanın sınırlarının aşıldığı durumlar bakımından yaralanmalar nedeniyle sorumlu tutulmalıdırlar(R.Gülşen, Spor Hukuku, Ankara 2013 s.78) Ağır bir kural ihlalinin ne zaman kabul edilebileceği ise yapılan spor müsabakasının çeşidine bağlı olarak her somut olayın koşulluları göz önüne alınarak araştırma yapılması gerekmektedir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Davacının ayağının muhtelif yerlerinden kırılması sonucu ve % 4,3 sürekli işgücü kaybına uğrayacak şekilde yaralanması ile sonuçlanan olayda davalı eyleminin; futbol oyun kurallarına aykırı olarak sert ve ciddi faul eylemi olup olmadığı, tasvip edilen sertliğin yani adil olmanın sınırlarının aşılıp aşılmadığı, sportmenliğe veya fair play (spor ahlakı) ilkesine aykırı tutum ve davranış olup olmadığı hususu dosya kapsamından yeteri açıklığa kavuşturulmamıştır. Bu bakımdan, futbol konusunda uzman, futbol hakemi, futbol teknik adamı ve futbol oyuncusundan oluşacak üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor alınarak, bu husus açıklığa kavuşturulup varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler, davalı eyleminin oyun kuralları içersinde kaldığı, bu nedenle direnme kararının yerinde olduğu görüşünü ileri sürmüş iseler de bu görüş, Kurul çoğunluk tarafından kabul edilmemiştir.
Yukarıda belirtilen yasal düzenleme ve maddi olguya ilişkin açıklamalar ve aynı hususlara işaret eden Özel Daire kararı dikkate alınmadan, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup; kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.
Direnme kararı açıklanan nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/III maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.11.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.