İHTİYATİ HACİZ İLE İHTİYATİ TEDBİR ARASINDAKİ FARKLAR
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2015/3372 E.
2018/766 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “ihtiyati haciz” talebinden dolayı yapılan yargılama sonunda Trabzon İş Mahkemesince davacının ihtiyati haciz talebinin reddine dair verilen 19.02.2013 gün ve 2013/248 E. sayılı ara kararın temyizen incelenmesinin ihtiyati haciz talep eden davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 06.06.2013 gün ve 2013/8837 E., 2013/12082 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, iş kazası sonucu sonucu sürekli işgöremez hale gelen davacının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkin olup ayrıca davalıların taşınır ve taşınmaz malları ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacakları üzerine ihtiyati tedbir konulması talep edilmiştir.
Mahkemece, ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiştir.
Gerek ihtiyati tedbir gerekse de ihtiyati haciz hukukumuzda geçici hukuki korumalar olarak düzenlenmiştir.
İhtiyati tedbir 1086 sayılı HMUK’un 101 vd. maddelerinde hüküm altına alınmış iken yeni HMK’da 389 vd. maddelerinde düzenlenmiştir.
HMK’nın 389. maddesinde ” Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.
Birinci fıkra hükmü niteliğine uygun düştüğü ölçüde çekişmesiz yargı işlerinde de uygulanır” hükmü düzenlenmekle ihtiyati tedbir açıklanmıştır.
Bir başka geçici hukuki koruma kurumu olan ihtiyati haciz ise İİK’nun 257 vd. maddelerinde düzenlenmiştir.
İİK’nun 257. maddesinde “Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir.
Vadesi gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyati haciz istenebilir.
1-Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa;
2-Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla mallarını gizlemeye, kaçırmaya veya kendisi kaçmaya hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunursa;
Bu suretle ihtiyati haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında maucceliyet kesbeder.
Gemi alacaklıları, donatanın yalnız mahdut aynı surette mesul olduğu hallerde, ancak mesuliyete mevzu teşkil eden mal ve haklara ihtiyati haciz koydurabilirler. Donatanın aynı zamanda şahsen mesul olduğu haller bundan müstesnadır. Şu kadar ki, donatanın şahsi mesuliyeti bir miktar ile mahdut ise gemi alacaklıları ancak bu miktar için donatanın diğer mallarını haczettirebilirler.
Yük alacaklıları hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü kıyas yoluyla tatbik olunur” hükmü düzenlenmiştir.
İİK’nun 258. maddesinde ise ihtiyati hacizde yetki ve kanun yolu düzenlemiştir. Anılan maddeye göre “ ihtiyati hacze 50. maddeye göre yetkili mahkeme tarafından karar verilir. Alacaklı alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek deliller göstermeye mecburdur.
Mahkeme iki tarafı dinleyip dinlememekte serbesttir.
İhtiyati haciz talebin reddi halinde alacaklı kanun yoluna başvurabilir” (ek: 4949 S.K.M.60)
İİK’nun 259 maddesinde de teminat hususu düzenlenmiştir. Madde de “ İhtiyati haciz isteyen alacaklı hacizde haksız çıktığı takdirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan mesul ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 96. maddesinde yazılı teminatı vermeye mecburdur.
Ancak alacak bir ilama müstenid ise teminat aranmaz.
Alacak ilam mahiyetinde bir vesikaya müstenid ise mahkeme teminata luzum olup olmadığını takdir eder.
Tazminat davası ihtiyati haczi koyan mahkemede dahi görülür.” hükmü yer almaktadır.
İhtiyati haciz ve ihtiyati tedbirin geçici hukuki koruma tedbirleri olduğu madde gerekçelerinde de açıklanmıştır.
”İhtiyati haciz borçlunun alacaklısından mal kaçırması ihtimaline karşı en etkili tedbirdir. Eldeki kanun muaccel alacaktan dolayı da borçlunun bir malına karşı bu tedbire müracat edebilmesini, borçlunun muayyen ikametgahı olmamasının yahut Türkiye’de ikamet etmemesinin bir de takipten kaçmak veya malını gizlemek gibi kötü niyetin zahiri delilleri olan hallerin anlaşılması yolunda bazı şartlara bağlı tutmaktadır. Halbuki haczi kabil malı, yani kudreti olduğu halde, vadesi gelmiş borcunu ödemeyen kimse iyiniyetinden şüphe olunmasına hak vermiş ve ihtiyati haciz muamelesine müstehak olmuş sayılabilir. Alacağı, mahkemeye oldukça kanaat verecek bir vesikaya bağlı olan alacaklıyı iyiniyetinden şüphe caiz olan borçlusuna karşı, eskiden olduğu gibi mal kaçırmaya meydan vermeyecek bir tedbiri mahkemeden istemek yetkisi ile teçhiz etmek icabeder. Alacaklının elindeki belge kesinleşmiş bir ilam bile olsa, bazı hallerde icrai hacizden evvel ihtiyati haciz kararı almayı tercih etmesine ihtiyaç hasıl oluyor ve belge bu mahiyette olunca, borçlunun her hangi bir suretle borçtan kurtulmuş olması gibi zayıf ihtimale mebni alacaklıdan teminat aramak bize zait görünür.Yalnız ilam henüz kesinleşmemiş ise yahut alacaklının elindeki belge, sahteliği veya cebir, hile gibi rızayı ortadan kaldıran hallerden birine müstenit olduğunu iddia edilebilmek ve mukabilindeki ödemelerin adi makbuzlarla vukuu ihtimalden uzak ve adeta muhalif sayılmamak itibariyle, ilam kuvvetini tamamıyla haiz olmayan resmi senetlerden ise haciz isteyenlerden teminat aramak lazım gelip gelmediğinin takdirini mahkemeye bırakmak uygun olur. Bunlar haricinde bir belgeye dayanarak haciz isteyen alacaklının, şayet takip veya dava neticesinde haksız çıkarsa aleyhine ihtiyati haciz kararı verilen kimsenin bu yüzden uğrayacağı zarar ve ziyana karşı geçerli teminat göstermesi gerekliliği söz götürmez. Haciz isteyenin gercekten muaccel bir alacağı bulunduğuna mahkemede oldukça kuvvetli bir kanaat hasıl olması yeterli bir şart olduğundan, mahkemenin iki tarafı dinleyip dinlememekte serbest bırakılması uygundur. Mahkemenin bu serbestlik hakkını alacaklı tarafından arz edilen delillerin mahiyetine ve halin icabına göre kullanılması lazım geleceğini söylemeye hacet yoktur” (İİK’nun 257. Madde Gerekçesi)
Bu açıklamalara göre ihtiyatı haciz “Alacaklının, bir para alacağının zamanında ödenmesini güvence (garanti) altına almak için, mahkeme kararı ile, borçlunun mallarına önceden geçici olarak el konulması”dır.
İhtiyati haczin hukuki niteliği gerek doktrin ve gerekse uygulamada tartışma konusudur.
Yabancı doktrinde ihtiyati haczin; zamanından evvel yapılan peşin bir icra, bir muhafaza tedbiri, bir nevi ihtiyati haciz, yardımcı ve feri bir muhafaza tedbiri, cebri bir teminat, geçici bir emniyet tedbiri, geçici haciz olduğu belirtilmektedir. Yerli doktrinde de ihtiyati haczin; muhafaza ve emniyet tedbiri, ihtiyati tedbirin özel bir nevi, koruma tedbiri, teminat tedbiri olduğu ifade edilmektedir. (Talih Uyar-İcra Hukukunda Haciz. Şubat 1983)
Yargıtay ise içtihatlarında ihtiyati haczin geçici bir haciz, dava veya icra takiplerine takaddüm eden emniyet tedbiri olduğunu belirterek, ihtiyati haczi bir icra takip işlemi olarak görmemektedir.
İhtiyati haciz kararı bir icra işlemi olmadığından ve TTK’nun 730. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken aynı Yasanın 662. maddesinde yazılı zamanaşımını kesen sebepler arasında sayılmadığından, zamanaşımını kesmez. Kaldı ki alındığı iddia edilen ihtiyati haciz kararının uygulandığı da kanıtlanmış değildir.( Y.12.HD.16. 10.2003-E-16222/K-20171)
Takipten önce tapuya ihtiyati haciz şerhi konulması bir icra işlemi değildir. Bu nedenle zamanaşımını kesmez. (Y.12.HD-21.09.2000-E-11527/K-13244)
İhtiyati haczin; icrai hacze dönüşünceye kadar alacaklının borçludaki alacağının ödenmesini tehlikeye düşürmeden sağlayan bir tedbir niteliğinde olduğu dikkate alınarak, mahkemece, davacının ihtiyati haciz isteminde bulunduğu miktarın sadece yasada belirtilen ihtiyati haciz istemi koşulları yönünden değerlendirilmesi gerekir. (Y.11.HD.04.11.2004.E-12561/K-10833)
İhtiyati haciz kararı geçici bir tedbirdir. Bu nedenle ihtiyati tedbir kararı ihtiyati hacze bir etkisi olmaz. Ancak, bu tedbir kararı ihtiyati haczi de etkileyecek biçimde tavzih edilmişse, bu mahkeme kararı uygulanarak, şikayetin kabulüyle haciz ve muhafaza işlemlerinin iptaline karar vermek gerekir.( Y.12.HD. 12.07.2005.E-12108/K-15401)
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için ihtiyati haciz ile ihtiyati tedbir arasında ki farklara da değinmek gerekmektedir.
Amaç bakımından ihtiyati tedbir, aynı uyuşmazlık konusu olan taşınır veya taşınmaz malların devrinin önlenmesi, dava sonuna kadar aynen muhafaza edilmesi veya bir tehlike yahut zararın önlenmesi amacıyla HUMK’un 101 vd., HMK’nın 389 vd. maddelerinde öngörülen durumlarda başvurulan bir yol olduğu halde, ihtiyati haciz, bir alacağın tahsilini temine sağlayan bir vasıtadır. İhtiyati hacizde, ihtiyaten haczedilen mal ve haklar, alacaklının açtığı veya yaptığı veya açmayı yahut yapmayı düşündüğü dava veya icra takibinin konusu değildir. Halbuki ihtiyati tedbirde, hakkında tedbir kararı alınan şey, esasen asıl davanın konusudur.
Konuları bakımından ihtiyati haciz sadece taşınır ve taşınmaz mallarla alacak ve haklara ilişkin olabildiği halde, ihtiyati tedbirin konusu daha geniştir. Gerçekten ihtiyati hacze konu teşkil eden şeyler dışında bir şeyin yapılması veya yapılmamasına dair fiil ve hareketler ile bir şeyin teslimi veya bir paranın ödenmesi veya ödenmemesi gibi yükümlülükler de ihtiyati tedbirin konusu teşkil ederler.
Sonuçları bakımından ihtiyati haciz kararından sonra alacaklı borçlu hakkında mutlaka dava açmaya mecbur olmayıp icra takibinde de bulunabildiği halde (İİK mad. 264) ihtiyati tedbir kararı alan kimse mutlaka süresi içinde dava açmak zorundadır.
İstihkak davaları bakımından da ihtiyati haciz ile ihtiyati tedbir farklılık arzeder. İhtiyaten haczedilen şeyler hakkında açılan istihkak davalarına İİK’nun 96 vd. hükümlerine göre İcra Mahkemelerince (İ.İ.K.Geçici 6.Madde) bakıldığı halde ihtiyati tedbir kararına konu teşkil eden şeyler hakkında istihkak iddiaları genel hükümlere göre genel görevli mahkemelerde incelenir.
İhtiyati hacizde alacaklı borçlunun malların önceden geçici olarak el konulduğundan ihtiyati haciz kesin (icrai) hacze çevrilip, takip kesinleşmeden, alacaklı ihtiyaten haczedilen malların satılmasını ve bedelinin kendisine ödenmesini isteyemez.
Alacaklının ihtiyati haciz koydurduğu mallar üzerinde bir öncelik (rüçhan) hakkı yoktur. Bu mallar, kendisinden sonra başka alacaklılar tarafından haciz ettirilebilir ve borçlu iflas ederse iflas masasına girer. (Talih Uyar İcra Hukunda Haciz)
Geçiçi hukuki koruma yargılamasını asıl hukuki koruma yargılamasından ayıran özelliklerden biri ispat ölçüsü noktasındadır. HMK’nın ihtiyati tedbirle ilgili 390. maddesinin gerekçesinde geçici hukuki korumalarda ispat hususu üzerinde durulmuştur.“ Kanun da açıkça öngörülmemişse ya da işin niteliği gerekli kılmıyorsa, bir davada ( normal bir yargılamada yaklaşık ispat değil, tam ispat aranır. Çünkü, hakim, mevcut ispat ve delil kuralları çerçevesinde, tarafların iddia ettiği bir vakıa konusunda tam bir kanate varmadan o vakıayı doğru kabul edemez. Örneğin, bir alacak davasında taraflardan biri bir sözleşmenin varlığına dayanıyorsa hakim bu sözleşmenin varlığı konusunda ( mevcut ispat yükü ve delil kuralları çerçevesinde) tam bir kanaate sahip olmalıdır. Yani, zayıf veya kuvvetli bir ihtimal, karar vermek için yeterli değildir. Sözleşmenin varlığı konusunda tam kanaat uyanmazsa o zaman ispat yükü kendisine düşen tarafın aleyhine bir karar verilmesi gerekir. Ancak kanun koyucu bazen ya doğrudan kendisi düzenleme yaparak ya da işin niteliği ve olayın özelliği gereği hakime, bu durumu belirterek, ispat olgusunu düşürme imkanı vermiştir. Bu düşürülmüş ispat ölçüsü çerçevesinde, tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel, yaklaşık bir kanaat yeterli görülmektedir. Doktrinde bu yön karar verilmesi için tam ispat ölçüsü yerine yaklaşık ispat ölçüsü olarak ifade edilmektedir. Ancak, yaklaşık ispatla yetinilmiş olması, ispatın aranmayacağı ya da ispat kurallarının tamamen dışına çıkılacağı anlamına gelmez. Bir taraf iddiasını mahkeme önüne ne kadar inandırıcı şekilde getirirse getirsin, bu sadece bir iddiadan ibarettir. İddia edilen vakıanın sabit yani doğru kabul edilebilmesi için, ispat yükü üzerine düşen tarafın bunu kanundaki delil sistemi içinde yine kanunun aradığı ispat ölçüsü çerçevesinde ispat etmesi gerekir. Tam ispatın arandığı durumlardan bu ölçü tereddütsüz ortaya konmalıdır. Yaklaşık ispat durumundan ise hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa, aksinin mümkün olduğunu gözardı etmez. Bu sebepledir ki, genelde geçici hukuki korumalara, özel de ihtiyati tedbire ve ihtiyati hacze karar verilirken haksız olma ihtimalide dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür. Geçici hukuki korumalarda, bazen karşı tarafın dinlenmemesi, tüm delillerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesine yeterli zamanın olmaması gibi sebeplerle yaklaşık ispat yeterli görülmüştür. Bu çerçevede aslında ispat ölçüsü bakımından bir yenilik getirilmemekle birlikte, “ Yaklaşık ispat” kavramı kullanılarak doktrinde kabul gören ifade tasarıya alınmış, ayrıca burada hem tam ispatın aranmadığı belirtilmiş hem de basit bir iddianın yeterli olmadığı vurgulanmak istenmiştir.(HMK’nın 390. Madde Gerekçesi)
Somut olayda, davacının 24.03.2011 tarihinde çalışmakta olduğu esnada iş kazası geçirdiği ve sürekli işgöremez hale geldiği dosya içerisinde mevcut belgelerden anlaşılmaktadır.
İİK’nun 257/1 maddesinde rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcu nedeniyle ihtiyati haciz istenebileceği açıklanmış iken 2. bentte vadesi gelmemiş borçtan dolayı hangi hallerde ihtiyati haciz istenebileceği açıklanmıştır.
Somut olayda haksız bir fiile dayalı olarak bir zararın meydana geldiği açıktır. Sadece failin kim olduğu ve kusur durumu ile sürekli işgöremezlik oranı çekişmelidir. Haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında tazmin yükümlülüğü olay tarihi itibariyle muaccel hale gelir. Bu durumda geçici hukuki koruma yollarından biri olan ihtiyati hacizde yakın ispat koşulu gerçekleşmiş olup başta sürekli işgöremezlik oranı olmak üzere iş kazasına ilişkin belgeler getirtilerek ihtiyati haciz mahiyetindeki tedbir talebinin incelenmesi gerekirken, yerel mahkemece, davacının isteği ile ilgili niteleme ve hukuki tavsifte yanılgıya düşülerek ihtiyati tedbir koşullarının tartışılması ve ihtiyati haciz talebinin reddedilmesi usul ve yasaya aykırı olup doğru görülmemiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Talep ihtiyati haciz (tedbir) istemine ilişkindir.
Mahkemece 19.02.2013 tarihli ara karar ile ihtiyati tedbir koşulları oluşmadığından davacının ihtiyati tedbir isteminin reddine karar verilmiştir.
İhtiyati haciz (tedbir) talep eden davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararı ihtiyati haciz talep eden davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca işin ilk kez incelendiği 20.12.2013 günü esasa geçilmeden önce dava dilekçesindeki talebinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 389 ve devamı maddelerinde düzenlenen ihtiyati tedbir mi yoksa 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 257 ve devamı maddelerinde düzenlenen ihtiyati haciz niteliğinde mi olduğu hususu birinci ön sorun olarak tartışılmış, dava konusunun tazminat olduğu göz önüne alındığında, davacının talebinin ihtiyati haciz olarak kabul edilmesine karar verildikten sonra, ikinci ön sorun olan mahkemece verilen direnme ara kararının usulüne uygun bir direnme kararı olup olmadığı tartışılmış, usulün aradığı nitelikleri haiz kısa karar ile gerekçeli karar bulunmadığından direnme kararı olarak adlandırılan ara karar 20.12.2013 gün 2013/21-1791, 2013/1676 K. sayılı karar ile bozulmuştur.
Yerel Mahkemece Hukuk Genel Kurulunun bozma kararına uyularak, geçici hukuki koruma kurumları olan ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kurumlarının birbirinden farklı olduğunu, hukuk yargılamasında taleple bağlılık ilkesi gereği davacı tarafın açık bir şekilde ihtiyati tedbir talebinde bulunmasına rağmen talebin ihtiyati haciz olarak değerlendirilemeyeceği ve ihtiyati tedbir kararı verilmesinin de koşulları oluşmadığı gerekçesiyle 19.02.2013 tarihli ara kararı ile tekrar direnme kararı verilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: somut olay bakımından davacının ihtiyati haciz talebinin kabul edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce 2004 sayılı İİK’nın 258’inci maddesi hükmü uyarınca ihtiyati haciz talebini reddeden yerel mahkeme kararının bozulmasına ilişkin Yargıtay Özel Daire kararına karşı direnme kararı verilmesinin mümkün olup olmadığı hususu ön sorun olarak ele alınıp tartışılmıştır.
Ön sorunun çözümü için uygulanması gereken mevzuatın açıklanmasında yarar vardır.
İhtiyati hacze ilişkin yasal düzenleme 2004 sayılı İİK’nın 257 ilâ 268’inci maddeleri arasında yer almaktadır.
Bilindiği üzere rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan mallarını, alacaklarını ve diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir (İİK m. 257).
Eldeki uyuşmazlık, ihtiyati haciz talebinin reddine ilişkin hükmün temyizine yönelik olup, bu husustaki düzenleme İİK’nun 258’inci maddesinde yer almaktadır.
Anılan kanun hükmü aynen; “İhtiyati hacze 50’nci maddeye göre yetkili mahkeme tarafından karar verilir. Alacaklı alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek deliller göstermeğe mecburdur.
Mahkeme iki tarafı dinleyip dinlememekte serbesttir.
İhtiyati haciz talebinin reddi hâlinde alacaklı istinaf yoluna başvurabilir. Bölge adliye mahkemesi bu başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir.” şeklindedir.
Kanun hükmünde bölge adliye mahkemesinin verdiği kararın kesin olacağı açıkça belirtilmiş durumdadır.
Şu durumda ihtiyati haciz talebinin reddine ilişkin mahkeme kararına karşı, alacaklı tarafından istinaf (eldeki dosya bakımından temyiz) kanun yoluna başvurulması üzerine, Özel Dairece verilen bozma kararı, İİK’nın 258’inci maddesi gereğince kesindir. Kesin nitelikteki bu bozma kararına karşı yerel mahkemece direnme kararı verilmesi usulen olanaklı değildir.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.07.2013 gün ve 2013/11-38 E., 2013/1061 K.; 24.12.2014 gün ve 2014/11-565 E., 2014/1079 K.; 04.11.2015 gün ve 2014/11-559 E., 2015/2409 K.; 13.04.2016 gün ve 2014/11-575 E., 2016/509 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.
Hâl böyle olunca ihtiyati haciz kararlarının acil sonuçlar doğuran niteliği gereği kanun koyucunun iradesinin nazara alınmasının gerektiği, bölge adliye mahkemesinin istinaf incelemesi sonucu vereceği kararın kesin olması karşısında, bu konuda Yargıtay tarafından verilen kararın da kesin olacağı ve İİK’nın 265. maddesinde de bu yönde düzenleme bulunduğu, ihtiyati haciz talebinin reddine ilişkin karara karşı yapılan kanun yolu başvurusu sonucu verilen bozma kararının kesin olduğuna karar verilmiştir.
O hâlde kesin nitelikteki Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: İhtiyati haciz talep eden davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı usulden BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına 11.04.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.