İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARINI KALDIRARAK YARGILAMA YAPAN İSTİNAFIN ESASTAN RED VERMESİ DOĞRU DEĞİLDİR

İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARINI  KALDIRARAK YARGILAMA YAPAN İSTİNAFIN ESASTAN RED VERMESİ DOĞRU DEĞİLDİR

TC

YARGITAY

19. Hukuk Dairesi         ,

2019/25 E. 

2020/1345 K.

MAHKEMESİ : ... Asliye Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasında görülmekte olan menfi tespit davasının ilk derece mahkemesinde yapılan yargılaması sonunda verilen kararın davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine ... Hukuk Dairesi tarafından verilen davalı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine ilişkin hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından duruşmalı davacı vekili tarafından katılma yoluyla duruşmasız temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan taraf vekillerinin sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.

- K A R A R -

Davacı vekili, davalı tarafından davacı aleyhine bir havale dekontuna dayalı icra takibi yapıldığını icra takibine konu bedelin davalı tarafa yurtdışından davacı şirkete ödenmek üzere gönderildiğini, davalı şirketin de yurtdışı bankanın temsilcisi vasfı ile ödeme yaptığını, kendi borcunun gereğini yerine getirdiğini, açıklama bulunmayan banka dekontlarının mevcut bir borcun ödendiğine karine teşkil ettiğini, taraflar arasında ticari ilişki bulunmadığını ve davalıya karşı borcunun olmadığını belirterek icra dosyasından dolayı borçlu olmadıklarının tespiti ile davalı aleyhine % 20 kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, taraflar arasında akdedilmiş aracılık ya da temsilcilik sözleşmesi bulunmadığını, dava dışı banka tarafından davacı borçlu şirkete aktarılmak üzere herhangi bir para transferi yapılmadığını, davacı borçlu şirkete havale edilen tutarın davalı şirketin öz sermayesinden kullanılmış olduğunu ve bu durumun davalı şirket hesap hareketlerinden görüleceğini, ispat yükünün davacı tarafta olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama ve toplanan delillere göre, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 457 md. ve devamında düzenlenmiş olan havale, hukuksal nitelikçe (tıpkı onun özel biçimlerinden biri niteliğindeki çek gibi) bir ödeme vasıtası olduğu, havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal karinenin mevcut olduğu, bu yasal karinenin tersini (havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını) ileri süren havalecinin (muhil), bu iddiasını kanıtlamakla yükümlü olduğu, havaleci durumundaki davalı şirket, değinilen yasal karine karşısında, davacıya yaptığı dava konusu havalenin, bir borcun ödenmesinden başka bir amaca yönelik bulunduğunu ispat yükü altında olduğundan davalının bu karinenin aksini ispata yarar yazılı delil ibraz edemediği, cevap dilekçesinde "yemin" deliline dayanılmadığından bu hususta hatırlatma yapılmadığı, bu haliyle davacının dava konusu havaleye dayanak icra takibi nedeniyle davalıya borçlu bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Bölge adliye mahkemesince, icra takibine dayanak yapılan dekont incelendiğinde, davalı tarafından davacıya 184.000,00 TL havale edildiği, ancak herhangi bir açıklama yapılmadığı görülmüş olmakla, 6098 sayılı TBK'nun 555 vd. düzenlenen havalenin bir ödeme vasıtası olduğu, bir başka anlatımla havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığının kabulünün gerektiği, davalı vekilinin 20.02.2017 günlü duruşmada, davalının, davacı tarafı tanıdığı için borç olarak bu parayı gönderdiğini beyan ettiği, gerek bu beyan karşısında gerekse dekontta bir açıklama bulunmaması nedeniyle ispat külfetinin davalı tarafta olduğu, davacının dekonta konu paranın yurtdışından kendisine ödenmek üzere davalıya gönderilmiş olduğu şeklindeki iddiasının ispat külfetinin davacı yana geçmesi sonucunu doğurmayacağı gerekçesiyle davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, karar davacı vekilince katılma yolu ile ve davalı vekilince temyiz edilmiştir.
1)Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddine,
2) Davalı vekilinin istinaf başvurusu üzerine istinaf mahkemesince 16.04.2018 tarihli tensip tutanağı ile 30.05.2018 tarihine duruşma günü verilmiş onu takip eden 17.10.2018 tarihli 3. celse de davalının istinaf başvurusu esastan reddedilmiştir. Bu durumda istinaf mahkemesinin ilk derece mahkeme tahkikatını yeterli görmediği, ilk derece mahkeme karararını zımnen kaldırarak tahkikat yapıldığı anlaşılmakla, istinaf mahkemesince bu durumda yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekirken istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar doğru olmadığı gibi istinaf mahkeme kararının hüküm fıkrasının 4. beddin de ‘’İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,’’ denilmek suretiyle duruşma yapılması gerçeğine aykırı sonuçla davacı lehine vekalet ücreti verilmemesi de doğru olmamış ve hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bendde açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bedde açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı yararına takdir edilen 2.540,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, dosyanın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, peşin harcın istek halinde temyiz eden taraflara iadesine, 07.07.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.