İLK HAKSIZ EYLEMDE BULUNAN SANIK HAKSIZ TAHRİK İNDİRİMİNDEN FAYDALANAMAZ

İLK HAKSIZ EYLEMDE BULUNAN SANIK HAKSIZ TAHRİK İNDİRİMİNDEN FAYDALANAMAZ

YARGITAY CEZA GENEL KURULU

2019/202 E.

2019/655 K.

......

Cumhuriyet Başsavcılığında şüpheli sıfatıyla müdafi eşliğinde; önceki ifadelerini tekrar ettiğini, katılan ...’nun kızı ...’nin, eşi ...’nin ailesinde gelin olduğunu, ...’nin 7 yıldır ailesine gönderilmemesi nedeniyle iki aile arasında geçimsizlik bulunduğunu, katılanla sanığın birbirleriyle konuşmadıklarını, olaydan bir yıl önce de elma toplama sırasında aralarında yine münakaşa yaşandığını, ancak aralarındaki husumetin birbirlerini öldürecek boyutta olmadığını, olay günü evinin damında çiçek suladığını, eşi ...’nin, o sırada yol kenarında oturmakta olan katılan ...’ya “Kırık dölü, annesi babası belirsiz” dediğini, katılan ...’nun da “Köpek ürür ağzını yorar” dediğini, bunun üzerine olayların önceki ifadelerinde belirttiği şekilde yaşandığını,
Tutuklama talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğinde müdafi eşliğinde önceki ifadelerinden farklı olarak; olay günü evinde bulunduğu sırada eşi sanık ...’nin, evlerinin önüne gelip kaldırıma oturan katılan ...’yu görmesi üzerine “Yine bu kadın geldi” diye söylendiğini, bir süre sonra sanık ile katılan arasında ağız dalaşı başladığını, ilk olarak katılan ...’nun, yörelerinde hırsız anlamında kullanılan “Cevizci” tabirini kullanarak eşi sanığa laf attığını, bunun üzerine sanığa “Uyma ...’ya” dediğini, bir süre sonra sanık ...’nin evden aşağıya indiğini, bıçaklama olayından sonra eşi sanık ...’ye ne yaptığını sorduğunda “Yaptım işte. Sürekli beni dövüp duracak mıydı” dediğini,
Mahkemede sanık sıfatıyla; tartışmanın katılan ... hakaret ettikten sonra başladığını, sanık ...’nin hakaret ettiğini duymadığını, Kolluk ve Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadeleriyle oluşan çelişki sorulduğunda, Mahkeme huzurundaki beyanlarının doğru olduğunu,
İfade etmişlerdir.
Sanık aşamalarda; katılan ...’yla komşu olduklarını, aynı sokakta karşı evlerde oturduklarını, aralarında önceye dayalı husumet bulunduğunu, bu husumetin neden kaynaklandığını bilmediğini, katılanın kızı ...’nin gelinleri olduğunu, kardeşi ile evli olan ...’nin katılan görüştürülüp görüştürülmediğini bilmediğini, zira evlerinin ayrı olduğunu, katılan ...’nun fizik olarak kendisinden güçlü olduğunu ve kendisini nerede görse hakaret ve tehdit içerikli sözler söylediğini, olay tarihinden bir gün önce yine katılanla arasında münakaşa yaşandığını, katılanın kendisini dövmeye çalıştığını, 23.07.2015 tarihinde saat 21.00 sıralarında evde boşandığı eşi ... ile birlikte otururken katılan ...’nun dışardan “Karaağaçlarda satıldın, dışarı çık” diye bağırdığını, bunun üzerine katılana “Kırık dölü, babası belirsiz” gibi sözlerle karşılık verdiğini, katılanın hakaret etmesi üzerine sinir hastası da olduğu için dayanamayarak aşağıya indiğini, bir gün önce yaşananları da düşünerek yanına bıçak aldığını, aşağı indiğinde katılanın birden üzerine saldırarak eliyle yüzünü tırmaladığını, kendisini savunma amacıyla eline aldığı bıçağı rastgele salladığını, nasıl olduysa bıçağın katılana isabet ettiğini, bıçağı bir kez salladığını, katılanın vücudunda kan görmesi üzerine “Komşular yetişin ... beni bıçakladı” diye bağırdığını ve biraz yürüdükten sonra yere düştüğünü, bıçaklama olayı yaşandıktan sonra yanlarına gelen boşandığı eşi ...’ın kendisini eve götürdüğünü, ...'nin “Delirdin mi sen, ne yapıyosun?” diye sorması üzerine, “Artık yeter, beni hep o mu dövsün” dediğini, katılanın bir daha kendisine karşı böyle bir eylemde bulunmaması için olayı gerçekleştirdiğini, üzerine atılı suçu bu şekilde kabul ettiğini,
Savunmuştur.
İnsanın dış dünyaya yansıyan davranışlarını esas alan ceza hukuku, onun davranışlarında iç dünyasının, o anki ruh hâlinin ve genel psikolojik özelliklerinin önemi bulunduğunu kabul ederek bu psikolojik durumlara belli bir hukuki değer vermektedir. Bu itibarla modern ceza hukuku sadece işlenen suçu değil, suçun işlenmesinde etkili olan nedenleri göz önünde bulundurarak cezalandırma yoluna gitmektedir. (Devrim Aydın, Yeni Türk Ceza Kanunu'nda Haksız Tahrik, AÜHFD, 2004, C. 54, s.225.)
Haksız hareketin kişi üzerinde ve onun psikolojik aleminde bir tepki doğuracağını kabul eden modern ceza hukuku, failin bu durumunu değerlendirmekte, cezai sorumluluğunu azaltan bir sebep olarak görmektedir. Failin bu subjektif durumuna önem veren çeşitli ülkelerin ceza kanunlarında, failin cezasında belli oranlarda indirim yapılması esası kabul edilmiştir. (M. Muhtar Çağlayan, Yargıtay İçtihatları Işığında Haksız Tahrik üzerine Bir İzah Denemesi, Adalet Dergisi, Ocak –Şubat, 1982, S.1, s.14.)
Bu düşünceden hareketle 5237 sayılı TCK'nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik;
"Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir" şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sâdır olmalıdır.

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda, 765 sayılı Kanun'da yer alan "ağır – hafif tahrik" ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından makul bir indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması hâlinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.
Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun yek diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yalvaç ilçesi, ... köyünde karşılıklı evlerde oturan sanık ... ile katılan ...’ın komşu oldukları, sanık ...’nin aynı zamanda katılanın kızı ...’nin de görümcesi olduğu, ...’nin, katılan ve ailesiyle görüşmesine müsaade edilmemesi nedeniyle sanık ile katılan arasında husumet bulunduğu, olay öncesinde de aynı nedenle sanık ile katılan arasında zaman zaman ağız münakaşası yaşandığı, 23.07.2015 tarihinde saat 21.00 sıralarında katılan ...’nun, evinin yakınında bulunan bakkal dükkânının önünde komşuları ile birlikte oturduğu, o esnada evinin balkonunda bulunan sanık ... ile katılan ... arasında ağız münakaşası yaşanmaya başladığı ve birbirlerine karşılıklı olarak hakaret ettikleri, sanık ...’nin evden aldığı bıçağı koluyla kıyafetinin arasına gizleyerek katılan ...’nun yanına gittiği, tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine katılanın, sanığın yüzünü tırnakları ile çizdiği, sanığın da gizlediği bıçağı çıkararak katılanı sol koltuk altına denk gelecek şekilde 6 kez bıçaklayarak hayati tehlike geçirecek şekilde yaraladığı olayda;
Katılanın aşamalardaki istikrarlı beyanlarında, tanık ...’a ait bakkal dükkânının önünde komşularıyla birlikte oturduğu sırada, evinin balkonunda bulunan sanığın kendisine hitaben “Kırık dölü, babası belirsiz” şeklinde sözler söyleyerek hakaret ettiğini, bunun üzerine kendisinin de sanığa karşılık verdiğini beyan etmesi, katılanın bu beyanının tanıklar ... ve Şerife Kaya’nın Kollukta verdikleri ilk ifadeleriyle de doğrulanması, sanık ... ile boşanmasına rağmen aynı evde yaşamaya devam eden inceleme dışı sanık ...’ın da Kollukta “bilgisine başvurulan” ve “şüpheli” sıfatlarıyla; Cumhuriyet Başsavcılığında “şüpheli” sıfatıyla müdafi eşliğinde vermiş olduğu ifadelerinde, ilk olarak sanık ...’nin katılana “Kırık dölü, anası, babası belirsiz” diyerek hakaret ettiğini belirtmesi karşısında; olay öncesi katılana hakaret etmek suretiyle ilk haksız hareketin sanık ...’den geldiği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Katılan ...’nun da “Köpek ürür ağzını yorar. Karaağaçlarda satıldın. Dışarı çık” gibi sözlerle sanığa karşılık verdiği ve tartışma sırasında sanık ...'nin yüzünü tırnaklarıyla çizdiği anlaşılmış ise de sanığın başlangıçtaki ve tartışma sırasındaki haksız söz ve davranışlarına karşılık olarak katılanın gösterdiği bu tepkisinde tahrik hükümleri yönünden orantısızlık olmayıp, etki tepki arasındaki dengenin sanık lehine bozulmadığı sonucuna varılmıştır. Bu nedenle Yerel Mahkemece sanık lehine haksız tahrik hükmünün uygulanmamasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme gerekçesinin isabetli olduğuna, usul ve Kanun’a uygun bulunan hükmün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluştuğu düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yalvaç Ağır Ceza Mahkemesinin 29.11.2017 tarihli ve 44-52 sayılı kararında, sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşmadığına dair direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA, diğer yönleri usul ve Kanun'a uygun olan direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 12.11.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.