İŞVEREN TARAFINDAN GEREKLİ BELGELERİ İŞÇİYE TESLİM ETTİĞİNE DAİR DOSYAYA BİR DELİL SUNULMADIĞI ANLAŞILMIŞTIR. BU DURUMDA İŞÇİNİN ALACAĞINI BELİRLEYECEK VERİLERİN ELİNDE BULUNDUĞUNDAN SÖZ ETMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2021/453 E.
2021/914 K.
MAHKEMESİ :… Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … 10. … Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararından sonra mahkemece verilen karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
4. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
5. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı … Bakanlığına bağlı işyerinde alt işveren işçisi olarak çalıştığını, yemek ve servis yardımlarından faydalandığını ancak fesih tarihi itibariyle bu ayni yardımların karşılığı ücretin bilinmediğini, … sözleşmesinin haklı neden olmaksızın feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, ulusal … ve genel tatil ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
6. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin taraf sıfatının ve davacının taleplerinden sorumluluğunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
7. … 10. … Mahkemesinin 08.05.2013 tarihli ve 2012/424 E., 2013/220 K. sayılı kararı ile; toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının … sözleşmesinin haklı neden olmaksızın feshedildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. … 10. … Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 11.11.2014 tarihli ve 2013/21349 E., 2014/31085 K. sayılı kararı ile; davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra, “…2…Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporunda fazla mesai çalışması konusunda hesap yapılırken şahit anlatımları esas alınmıştır. Ancak davacının tespit edilen bir gün çalışıp bir gün dinlenme şeklindeki çalışma düzeni ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları dikkate alındığında davacının günlük en fazla üç saat fazla mesai yaptığının kabulü gerekmektedir. Belirtilen husus dikkate alınmadan fazla mesai ücretinin kabulüne verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
3-… Davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı şüphesizdir. Fazla çalışma ve genel tatil alacağı yönünden, davacı haftada kaç saat fazla çalışma yaptığını ve hangi genel tatillerde çalıştığını belirleyebilmekte ise de hakimin hesaplanan miktardan hangi oranda takdiri indirim yapacağını bilebilecek durumda değildir. Bu sebeple fazla çalışma ve genel tatil alacağı belirsiz alacak davasına konu edilebilir. Uyuşmazlık konusu kıdem ve ihbar tazminatı alacağı bakımından, talep içeriğinden açıkça anlaşıldığı üzere, davacı çalışma süresini, en son ödenen ücreti, alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını belirleyebilmektedir. Tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatleri de belirleyebilecek durumdadır. Bu halde kıdem ve ihbar tazminatı alacakları, belirsiz alacak değildir. Dava konusu edilen alacakların gerçekte belirlenebilir alacak olmaları ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri anlaşılmakla, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları yönünden hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçeleriyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. … 10. … Mahkemesinin 29.05.2015 tarihli ve 2014/618 E., 2015/253 K. sayılı kararı ile; (2) numaralı bozma sebebine uyulmasına karar verilmekle birlikte, (3) numaralı bozma sebebine ilişkin olarak, taraflar arasında davacı işçinin ücretinin ve sosyal yardımların miktarı konusunda ihtilaf bulunduğu, bu nedenle davacının alacağının dava tarihi itibariyle değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği, aldığı ücret ve sosyal yardımlar yönünden bilgisinin olduğu kabul edilse dahi tüm kayıtlar işverenin kontrolünde olduğundan bu hususları ispat edebilmesi yönünden tam bir belirsizliğin bulunduğu, Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2012 tarihli ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı kararında da aynı sonuçlara varıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
11. … 10. … Mahkemesinin yukarıda belirtilen bu kararına karşı süresi içinde davalı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.12.2020 tarihli ve 2015/(22)9-3240 E., 2020/977 K. sayılı kararı ile “…Yapılan bu açıklamalar ışığında, somut olayda dava değeri para ile ölçülebilir nitelikte olduğundan 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. maddesinin 1-a alt bendi gereğince dava değeri üzerinden hesaplanacak karar ve ilam harcının dörtte birinin peşin olarak ödenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte davacı, dava açarken nispi peşin harç yatırmayıp sadece maktu harç yatırdığından ve buna göre Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince herhangi bir işlem yapılamayacağından, mahkemece harç eksikliğinin tamamlattırılması ve daha sonra işin esasının incelenmesi gerekmektedir.
36. Belirtmek gerekir ki, dava açarken peşin nispi harç ödeme yükümlüsünün davacı olduğu gözetildiğinde, davalı tarafın harç ödemekten muaf olması, davacıyı harç ödeme yükümlülüğünden kurtarmak anlamına gelmeyecektir.
37. Nitekim davalı tarafın harçtan muaf olması, yargılama sonucunda davanın kabul edilmesi durumunda harç yükümlüsü davalı olacağından mahkemece hükmedilecek karar ve ilâm harcının belirlenmesi noktasında dikkate alınması gereken bir husustur.
38. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; somut olayda usul ekonomisi ilkesi, 6100 sayılı HMK’nın 302, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13, değişiklik yapılan 28. ve 33. maddelerinin 32. madde ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği, Hukuk Genel Kurulunun 03.11.2010 tarihli ve 2010/10-550 E., 2010/561 K. sayılı kararı da gözetildiğinde nispi harca tâbi ve davalı tarafın harçtan muaf olduğu eldeki davada davanın reddi hâlinde alınması gereken harcın maktu harç olduğu, alınabilecek nispi karar ve ilâm harcı bulunmadığı, peşin harcın ¼ nispi harç yerine maktu harç olduğu, davacıya yüklenmesi olanaklı olmayan ve ilam aşamasında tamamlama harcı alınması gerekmediğinden ön sorununun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
39. Hâl böyle olunca, direnme kararının işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin açıklanan usuli nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla usulden bozulmuştur.
12. … 10. … Mahkemesinin 06.04.2021 tarihli ve 2021/27 E., 2021/169 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda dava konusu kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının belirsiz alacak olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukukî yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce; Hukuk Genel Kurulunun davacının dava açarken nispi peşin harç yatırmayıp sadece maktu harç yatırması ve buna göre 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince herhangi bir işlem yapılamayacağından, mahkemece harç eksikliğinin tamamlattırılması ve daha sonra işin esasının incelenmesinin gerektiğine ilişkin usulî nedenlerle verdiği bozma kararı sonrasında mahkemece verilen kararın, yeni bir karar olup olmadığı, bu nedenle temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu tarafından mı yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
16. Bilindiği üzere Harçlar Kanununun 32. maddesinin 1. cümlesinde “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz” hükmü yer almaktadır.
17. Buna göre, harçlar ilgilisince ödenmedikçe davaya devam edilebilmesi olanağından söz edilemez. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 08.06.2011 tarihli ve 2011/5-212 E., 2011/391 K. sayılı kararında da aynı hususa değinilmiştir.
18. Bu noktadan hareketle, harç eksikliğinin giderilmesi durumunda dava kaldığı yerden devam edecek; yargılamanın önceki aşamalarında yapılan usulî işlemler de geçerliliğini koruyacaktır.
19. Diğer taraftan, Özel Dairenin bozma kararına karşı direnilmesi ile direnme kararı lehine olan taraf yararına usulî kazanılmış hak doğduğu da açıktır.
20. Somut olayda, direnme kararının Hukuk Genel Kurulunca harç yönünden usulî nedenle bozulmasından sonra yapılan yargılamada, mahkemece 11.03.2021 tarihli duruşmada davacı vekiline peşin harcı yatırması için iki haftalık kesin süre verilmiş, davacı vekili tarafından süresi içerisinde harç yatırıldıktan sonra önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
21. Bu itibarla, harç yönünden eksiklik giderildikten sonra usulî kazanılmış hak ilkesi de göz önünde alındığında davaya kaldığı yerden devam edilerek direnme kararı verildiğinden temyiz incelemesi Hukuk Genel Kurulunca yapılması gerekmektedir.
22. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağı, somut olayda nispi peşin harç yatırılmaksızın yapılan işlemlerin geçersiz olduğu, Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararı sonrasında mahkemece verilen hükmün yeni bir karar olduğu, bu nedenle temyiz incelemesinin Özel Dairece yapılması gerektiği belirtilmiş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda açıklanan nedenlerle benimsenmemiştir.
23. Açıklanan nedenlerle, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu tarafından yapılması gerektiği sonucuna varılarak, ön sorunun bulunmadığına 06.07.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
IV. GEREKÇE
24. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/HMK) 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.
25. HMK’nın “Belirsiz alacak ve tespit davası” başlıklı 107. maddesinin 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un (7251 sayılı Kanun) ile değiştirilmeden önceki metninde;
“1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
2-Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
3-Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” düzenlenmesi bulunmakta iken; 7251 sayılı Kanunun 7. maddesi ile madde başlığı “Belirsiz alacak davası”; 2. fıkrası “(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” şeklinde değiştirilmiş; maddenin 3. fıkrası ise yürürlükten kaldırılmıştır.
26. Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi … Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.
27. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.
28. Madde gerekçesinde; “Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak arama özgürlüğünün (…m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir.
29. Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;
i-Davacının kendisinden beklenememesi,
ii-Bunun olanaksız olması,
iii-Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.
30. Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.
31. İşçilik alacakları bakımından, dava konusu edilen alacağın belirli olup olmadığı ile ilgili olarak davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenememesi kıstası ile açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması kıstasının birlikte değerlendirip sonuca gidilmesi gerekir.
32. Kural olarak kişinin alacağını belirleyebilmesi için aynı zamanda belgeye bağlama yetkisinin olması veya bu konuda belge düzenlenip kendisine verilmesi gerekir.
33. 4857 sayılı … Kanunu’nun (… Kanunu/Kanun) 8. maddesinin 3. fıkrası ile işverene yazılı sözleşme yapılmayan hâllerde en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih hâlinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belgeyi işçiye verme yükümlülüğü getirilmiştir.
34. Kanunun 32. maddesinin 2. fıkrası ile ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın kural olarak Türk parası ile işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödeneceği, çalıştırdığı işçilerin söz konusu alacaklarını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişilerin özel olarak açılan banka hesapları dışında bu alacakları ödeyemeyeceği belirtilmiştir.
35. 4857 sayılı … Kanunu’nun 37. maddesi ile işverene işyerinde veya bankaya yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya işyerinin özel işaretini taşıyan bir pusula verme yükümlülüğü hükme bağlanmıştır. Söz konusu pusulada ödemenin günü ve ilişkin olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, … ve genel tatil ücretleri gibi asıl ücrete yapılan her çeşit eklemeler tutarının ve vergi, sigorta primi, avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı gösterilmesi zorunluluğu hüküm altına alınmıştır.
36. Kanunun 67. maddesinde, günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatlerinin işyerlerinde işçilere duyurulacağı; 75. maddesinde ise işverene çalıştırdığı her işçi için işçinin kimlik bilgilerinin yanında, … Kanunu’nun ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği zaman yetkili memur ve mercilere göstermek zorunda olduğu bir özlük dosyası düzenlemesi gerektiği yükümlülükleri getirilmiştir.
37. … sözleşmesinde … görme edimini yerine getiren ve belge düzenleme yetkisi ve yükümlülüğü bulunmayan işçinin, alacaklarını belirleyebilmesi için işveren tarafından düzenlenen kanuna uygun belgelere ihtiyacı vardır. Diğer yandan … ilişkisindeki alacak kalemlerinin hesaplanmasında çıplak ücret ya da giydirilmiş ücrete göre hesaplanan farklı alacak türleri bulunmaktadır. Örneğin kıdem tazminatı, giydirilmiş ücretten hesaplanırken, diğer işçilik alacakları (fazla çalışma, hafta tatili, yıllık ücretli izin alacakları gibi) çıplak ücretten hesaplanmaktadır.
38. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2012 tarihli ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı kararında belirtildiği üzere işçilik alacaklarının özelliği dikkate alınarak alacakların belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi aksinin kabulü de doğru değildir. Aynı şekilde bu nedenle talep konusu işçilik alacaklarının belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır.
39. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.12.2019 tarihli ve 2016/22-2227 E., 2019/1402 K; 21.01.2020 tarihli ve 2017/22-2198 E., 2020/29 K. ; 08.12.2020 tarihli ve 2015/(22)9-3234 E., 2020/1005 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.
40. Öte yandan işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca yapılan değerlendirme sonucunda 15.12.2017 tarihli ve 2016/6 E., 2017/5 K. sayılı karar ile “İşçilik alacaklarının çok çeşitli tür, nitelik ve kapsamda olması, somut olayın özelliklerine göre oldukça değişkenlik göstermesi, hatta aynı tür işçilik alacaklarında dahi somut olayın özellikleri itibariyle işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda soyut ve genel nitelikte, her bir olayda geçerli olacak ölçüde bir karar alınamayacağından içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmış ve sonuç olarak içtihadı birleştirmeye gerek olmadığı” yönünde karar verilmiştir.
41. Somut olayda, davacı vekili müvekkilinin davalı Bakanlığa bağlı işyerinde alt işverenler nezdinde 03.09.2009-29.04.2012 tarihleri arasında en son aylık brüt 917,07TL ücret ile çalıştığını, yemek yardımının 5,00TL, servis yardımının ise 4,00TL olabileceği varsayımı ile kıdem ve ihbar tazminatlarını talep etmiştir. Davalı Bakanlık vekili ise cevap dilekçesinde davacı işçinin çalışma süresi ve ücretinin yanı sıra yemek ve servis yardımlarına ilişkin olarak da beyanda bulunmamıştır.
42. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının 03.09.2009-29.04.2012 tarihleri arasında asgari ücretle çalıştığı, takdiren günlük 4,28TL yemek ile 3,42TL servis yardımlarından yararlandığı kabul edilerek dava konusu alacaklar hesaplanmıştır.
43. Açıklandığı üzere, kıdem ve ihbar tazminatları hesabına esas olan ücret giydirilmiş ücret olup, giydirilmiş ücrete işçinin asıl ücretine ek olarak sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatler de dâhil edilmektedir. Bu kapsamda davacıya ayni olarak sağlanan yemek ve servis yardımlarının parasal değerinin tazminat hesabında göz önünde tutulacağı kuşkusuzdur.
44. 4857 sayılı … Kanunu’nun 8/3. maddesinde işveren açıkça işçiye varsa ücret eklerini gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlü tutulmuştur. Bu kapsamda işveren tarafından Kanunun kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirerek gerekli belgeleri işçiye teslim ettiğine dair dosyaya bir delil sunulmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda işçinin alacağını belirleyecek verilerin elinde bulunduğundan söz etmek mümkün değildir.
45. O hâlde uyuşmazlık konusu istemlerin belirlenebilmesi için davalıda bulunan bilgi ve belgelere ihtiyaç duyulduğu anlaşıldığından, anılan alacakların belirlenebilir olmadığı ve belirsiz alacak davasına konu edilebilecekleri sonucuna varılmıştır.
46. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.12.2020 tarihli ve 2015/(22)9-3234 E., 2020/1005 K.; 14.01.2020 tarihli ve 2016/22-923 E., 2020/1 K.; 17.12.2019 tarihli ve 2016/22-2680 E., 2019/1364 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.
47. Hâl böyle olunca direnme kararı yerindedir.
48. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
Direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 06.07.2021 tarihinde kesin olarak oybirliği ile karar verildi.