KADININ ASGARİ ÜCRETLE ÇALIŞMASI, YOKSULLUK NAFAKASI ALMASINA ENGEL DEĞİLDİR

KADININ ASGARİ ÜCRETLE ÇALIŞMASI, YOKSULLUK NAFAKASI ALMASINA ENGEL DEĞİLDİR

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu         

2014/49 E. 

2015/1527 K.

    MAHKEMESİ : Ankara 10.Aile Mahkemesi
    TARİHİ : 03/10/2013
    NUMARASI : 2013/964 E-2013/1299 K.

    Taraflar arasındaki “nafakanın kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 10.Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 29.11.2012 gün ve 2012/696 E.-2012/1432 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 02.05.2013 gün ve 2013/6670 Esas- 2013/7214 Karar sayılı ilamı ile,
    (…Davacı vekili dilekçesinde; taarfların 2009 yılında boşandıklarını, davalı lehine 250 TL yoksulluk nafakasına hükmedildiğini, davalının sigortalı olarak çalışmaya başladığı ve 1000 TL üzerinde maaş aldığını, ailesiyle oturduğunu, davacının ise itfaiyeci olarak çalıştığını, maaşından davalı için nafaka ve tazminat kesintisi bulunduğunu, davalının yoksulluk nafakasının haksız ve dayanaksız olduğunu belirterek kaldırılmasını talep etmiştir.
    Davalı vekili cevabında; iddiaların yersiz olduğunu, davalının asgari ücretle çalışmasının yoksulluğu ortadan kaldırmayacağını belirterek davanın reddini dilemiştir.
    Mahkemece; davalının sigortalı çalışarak 739 TL gelir elde ettiği, davacının 1800 TL maaşından başka geliri olmadığı ve tarafların maaşları arasında önemli bir farklılık bulunmadığı, yoksulluk nafakası şartlarının davalı yararına oluşmadığı gerekçe gösterilerek yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmiştir.
    Hükmü, davalı vekili temyiz etmektedir.
    TMK’nun 176/IV.maddesine göre; “Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.”
    Hakkaniyet bir bakıma adaleti deyimler. Fakat, sevgi, anlayış ve hoşgörü duygularıyla yaklaştırıcı ve denkleştirici davranmak, adaletli davranmaktan daha başka ve ileride bir anlam taşır.
    HGK.’nun 07.10.1998 gün, 1998/656-688 sayılı ilamında “…yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların” yoksul kabul edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki; HGK.’nun yerleşik kararlarında, “asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması” yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmemiştir. (HGK 07.10.1998 gün-1998/2-656 E.-1998/688 K., 26.12.2001 gün-2001/2-377-339 sayılı kararları)
    Somut olayda; davalı kadının sigortalı olarak çalıştığı 739 TL gelir elde etmekte ve 250 TL yoksulluk nafakası almaktadır. Bu durumun davalıyı yoksulluktan kurtaracak düzeyde değildir. Bu nedenle mahkemece; nafaka alacaklısı kadının ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsü kocanın gelir durumu arasındaki dengeyi kuracak şekilde hakkaniyet ölçüsünde yoksulluk nafakası bir miktar indirilerek hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulü doğru görülmemiştir….)
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava nafakanın kaldırılması istemine ilişkindir.
    Davacı vekili, boşanma kararı ile davalı lehine 250 TL yoksulluk nafakasına hükmedildiğini, davalının hukuk bürosunda sekreter olarak çalıştığını, 1,000,00 TL’nin üzerinde maaş aldığını, davalının bekar ve çocuksuz olduğunu, ailesi ile birlikte yaşadığını, davacının ise itfaiyeci olarak 1.800,00 TL maaş aldığını, davalıya ödenmek üzere maaşından 650,00 TL kesinti yapıldığını belirterek yoksulluk nafakasının kaldırılmasına ve bugüne kadar haksız olarak alınan yoksulluk nafakasının davacıya iadesine hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, davalının hukuk bürosunda 03.12.2009 tarihinden itibaren asgari ücretle çalışmaya başladığını, asgari ücretle çalışmasının yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olmadığını, davalının almakta olduğu maaş ile kendi ihtiyaçlarını dahi zor karşıladığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, davalının çalışarak bir gelir elde ettiği, davacının maaşından başka bir gelirinin olmadığı, davacının maaşı ile davalının maaşı arasında önemli bir farklılık bulunmadığı, yoksulluk nafakası şartlarının davacı yararına oluşmadığı gerekçesi ile yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmiş; kararın davalı tarafından temyizi üzerine Özel Daire’ce, yukarıda açıklanan gerekçeler ile hüküm bozulmuş; mahkemece, önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararını davalı vekili temyize getirmektedir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı kadın lehine hükmedilmiş olan yoksulluk nafakası miktarından indirim yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
    4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 176/3. maddesine göre “sözleşme veya hüküm ile kendisine maddi tazminat veya nafaka olarak bir irat tahsis edilmiş eşin yoksulluğunun zail olması haysiyetsiz hayat sürmesi, bir evlenme akdi olmadan fiilen karı koca gibi yaşaması yeniden evlenmesi veya eşlerden birinin ölmesi halinde, aksi taraflarca kararlaştırılmadıkça bu irat kesilir.
    İrat şeklinde maddi tazminat veya nafakayı gerektiren sebep ortadan kalkar ya da önemli ölçüde azalır veya borçlunun mali gücü önemli ölçüde eksilirse iradın indirilmesine veya kaldırılmasına karar verilebileceği gibi değişen durumlara göre ve hakkaniyet gerektiriyorsa iradın artırılması da istenebilir.”
    Bilindiği üzere “asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması” yoksulluk nafakası bağlanmasına engel değildir. Bu husus Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 gün ve 1998/2-656-688 sayılı kararı, 26.12.2001 gün ve 2001/2-1158-1185 sayılı kararı, 01.08.2002 gün ve 2002/2-397-339 sayılı kararı, 28.02.2007 gün ve 2007/3-84-95; 16/5/2007 gün ve 2007/2-275-275 sayılı kararı, 11/3/2009 gün ve 2009/2-73-118; sayılı kararı, 24.12.2014 gün 2013/3-1364-1082; sayılı kararında da teyit edilmiştir.
    Yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir. Yoksulluk nafakası ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanır. Onun içindir ki, bilimsel öğretide; evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olduğu kabul edilmektedir.
    Somut olayda, her ne kadar davalı kadının 739 TL aylık ücretle bir işyerinde çalıştığı ve aldığı bu ücretin onu yoksulluktan kurtaracağı iddia edilmişse de; davalının çalıştığı işin sabit ve güvenceli bir iş olmaması, davacının Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı İtfaiye Daire Başkanlığında çalışıyor olması, maddi durumu itibariyle davalıya nazaran daha iyi bir durumda bulunması nedeniyle, davalı lehine hükmedilen aylık 250 TL yoksulluk nafakasının kaldırılması koşullarının oluştuğundan söz edilemez.
    Öte yandan nafakanın kaldırılması talebinde “çoğun içinde az da vardır” kuralı gereğince, nafakanın indirilmesine hükmedilmesi de mümkün olup, mahkemenin bu yöne ilişkin direnmesi de yerinde değildir.
    O halde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 10.06.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.