KREDİNİN ÇOK ÜZERİNDE İPOTEK TESİS EDİLMİŞ İSE SENETLERİN SAHTE OLMASI DOLANDIRICILIK DEĞİLDİR
TC
YARGITAY
15. Ceza Dairesi
2017/12534 E.
2020/715 K.
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, özel belgede sahtecilik
HÜKÜM : Sanık hakkında;
1- TCK'nın 158/1-j,62,53,52/2 maddeleri gereğince mahkumiyet
2- TCK'nın 207/1,62,53.maddeleri gereğince mahkumiyet
Nitelikli dolandırıcılık ve özel belgede sahtecilik suçlarından sanığın mahkumiyetine ilişkin hükümler, Cumhuriyet Savcısı ve sanık müdafisi tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanığın...da faaliyet gösteren...Petrol ve Tarım Ürünleri Nak. Gıd. San. Ltd. Şti. isimli şirketin yetkilisi olduğu, aynı zamanda bu şirkete ait...petrol isimli istasyonu işlettiği, katılanların da daha önce bu petrol istasyonunda pompacı olarak çalıştıkları, sanığın yetkilisi olduğu bu şirketi temsilen, suça konu katılan ...'yı borçlu olarak temsilcisi olduğu şirketi de alacaklı gösteren 01.03.2013 keşide tarihli 4.950 TL bedelli, 01.04.2013 ödeme tarihli ve katılan ...' yi borçlu olarak, temsilcisi olduğu şirketi de alacaklı olarak gösteren 05.05.2012 keşide tarihli 3.000 TL bedelli, 03.05.2013 ödeme tarihli keşide yerleri bulunmayan senetleri sahte olarak düzenleyip Vakıfbank Sungurlu Şubenden almış olduğu krediye karşılık teminat senedi olarak verdiğinin iddia edildiği olayda;
1- Nitelikli dolandırıcılık suçu yönünden yapılan incelemede;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
5237 sayılı TCK'nın 158/1-j bendinde, dolandırıcılık suçunun, banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bu suçun oluşabilmesi için, kredi elde eden kişinin banka veya diğer kredi kurumu görevlilerini hile ile aldatmış olması gerekir. Krediyi alan kişinin aldatıcı herhangi bir eylemi olmaksızın, sırf banka elemanlarının kendi görevlerini layıkıyla yerine getirmemeleri yüzünden bir kredi açılmışsa dolandırıcılıktan değil, şartları varsa bankacılık suçundan bahsedilebilir.
Bu suçun mağdurları banka ve diğer kredi kurumlarıdır. 5411 sayılı “Bankacılık Kanunu’nun 3. maddesinde banka, 48. maddesinde ise kredinin tanımı yapılmıştır. Tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlama suçun konusudur. Kredinin tahsis edilmesinin gerekli olup olmadığı, kredi verecek kuruluşun mevzuatında öngörülen düzenlemeler çerçevesinde belirlenir. Fiil, sahte kıymet takdiri raporları veya gerçeğe aykırı belgeler, bilançolar düzenleyerek hileli davranışıyla bunları aldatmaktadır.
Kredi kurumu banka olmamasına karşın faiz karşılığında olsun veya olmasın, kanunen borç vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaşılır. Bu itibarla böyle bir yetkiye sahip olmayan bir kişi veya kuruluşa karşı bu fiilin işlenmesi hâlinde koşulları varsa basit dolandırıcılık suçu söz konusu olacaktır.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanığın yetkilisi olduğu şirket ile Türkiye ... arasında 02/01/2012 düzenlenme tarihli 225.000 TL limitli Kredi Genel Sözleşmesi düzenlendiği, teminat olarak da 25/12/2012 tarihinde ... adına kayıtlı gayrımenkul üzerine 2. dereceden 160.000 TL bedelli ipotek tesis edildiği, bankanın 11/12/2013 tarihli yazı cevabına göre sanık tarafından suça konu senetler ibraz edilerek 19/11/2012 tarihinde sanığa 7.000 TL kredi kullandırıldığı; ancak sanığın kredi sözleşmesi düzenlenmesi aşamasında çektiği kredi miktarının çok üzerindeki bir değerde banka lehine ipotek tesis ettmesi hususu da birlikte değerlendirildiğinde suç kastının bulunmadığı anlaşılmakla; bu nedenle yasal unsurları itibariyle oluşmayan "nitelikli dolandırıcılık" suçundan sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine hükmedilmesi,
2-Özel belgede sahtecilik suçu yönünden yapılan incelemede;
Sanık savunması, katılan ve tanık beyanları, ekspertiz raporları ve tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; sanığın mahkumiyetine ilişkin mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; sanık müdafisinin sair temyiz itirazlarının reddinne;ancak;
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 03/02/2009 tarih ve 2008/250-13 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin 5271 sayılı CMK’nın 231/6-c madde ve bendinde işaret olunan zarar kavramının, kanaat verici basit bir araştırma ile belirlenebilir, ölçülebilir maddi zararlara ilişkin olduğu, manevi zararların bu kapsama dâhil edilmemesi gerektiği, zarar koşulunun ancak zarar suçlarında dikkate alınması gereken bir unsur olduğu; somut olayda, sanığa yüklenen özel belgede sahtecilik suçundan dolayı herhangi bir somut zarar doğmadığı, sabıkası olmayan ve dosyaya yansıyan olumsuz kişiliğine dair herhangi bir delil de bulunmayan, hakkında lehe hükümler uygulanmasını talep eden sanık hakkında dosya kapsamı ile örtüşmeyen gerekçeyle CMK’nın 231. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
Kabule göre de; her iki suç açısından;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 18/06/2013 gün ve 2012/15-1351 Esas ve 2013/328 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, kanun koyucu, cezanın kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime somut olayın özellikleri ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini de göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevini yüklemiştir. Ancak, hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, bu düzenlemelere uygun olarak; suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik ile dosya içeriğine yansıyan bilgi ve belgelerin isabetli biçimde değerlendirildiğini gösterir biçimde yasal ve yeterli olmalıdır. Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde; sanıklar hakkında hükümler kurulurken,yetersiz gerekçe ile alt sınırdan uzaklaşılması ve 5237 sayılı TCK'nın 61. maddesinde sayılan cezanın bireyselleştirilmesindeki ölçütler ile teşdit uygulama gerekçesi bilgi ve belgelerle somutlaştırılmadan ve bu kriterler esas alınmadan, hak ve nesafet kuralları ile orantılılık ilkesine aykırı olarak ve hakkaniyet ölçüleri ile bağdaşmayacak biçimde cezalarının alt sınırdan uzaklaştırılarak tayin edilmesi,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafisinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 22.01.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.