KÜÇÜĞÜN ÜSTÜN YARARI İÇİN VELAYETİN ÖZ BABASINA DEĞİL EVLAT EDİNEN AİLEYE VERİLMESİ

KÜÇÜĞÜN ÜSTÜN YARARI İÇİN VELAYETİN ÖZ BABASINA DEĞİL EVLAT EDİNEN AİLEYE VERİLMESİ
T.C
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
2017/ 2448 E. 2018/ 1131 K.

............................

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava velayetin değiştirilmesi istemine ilişkindir.
Davacı davalılardan Dilan ile evlilik dışı beraberliklerinden doğmuş Deniz adında bir çocukları olduğunu, çocuğun varlığını annesi sekiz aylık hamileyken öğrendiğini ve davalıyla evlenmek istediğini, ancak davalı ...'ın evlenmek istemediğini, çocuğu da kendisine vermek yerine kendisinden habersiz ve rızası dışında ... Çocuk Yuvası’na teslim ettiğini, bu durumu öğrenmesi üzerine Bakırköy 6. Aile Mahkemesinin 2009/881 E. sayılı dosyası ile tanıma davası açtığını, davanın kabulüne karar verilerek Deniz’in nüfusuna tescil edildiğini, Medeni Kanun’dan doğan ve bir baba olarak kendisine tanınan velayet hakkını kullanmak istediğini, çocuğun kurum veya başka bir ailenin koruması altında büyümesini istemediğini, çocuğu yetiştirmek için her türlü sosyal ve ekonomik ortama sahip olduğunu ileri sürerek, küçük Deniz hakkında verilmiş olan koruma kararının kaldırılması ile velayetin davalı anneden ve vasiden kaldırılarak tarafına verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili, davalı ... ile yapılan görüşmede “davacının kendisine tecavüz ettiğini, hamile olduğunu öğreninceye kadar kimseye bu durumu açıklayamadığını, daha sonra ailesine her şeyi anlattığını ve davacı hakkında Didim Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduklarını” bildirdiğini, davacının annesi ve babası ile yapılan görüşmede “oğullarının düzenli bir yaşamının bulunmadığını ve bir çocuğun bakımını sağlayacak yeterlilikte olmadığını” ifade ettiklerini, kurum tarafından hazırlanan raporlarda küçük çocuğun bakımını ve sorumluluğunu davacının taşıyamayacağının anlaşıldığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Davalı ... yargılamaya katılmamış ve beyanda bulunmamıştır.
Mahkemece dosya içerisinde mevcut 07.05.2014 tarihli Sosyal İnceleme Raporunda ve duruşmada dinlenen sosyal hizmet uzmanı ile pedagogun beyanlarında da belirtildiği gibi çocuğun şu anda bulunduğu aileden alınarak davacıya tesliminin gelişimi açısından çocuğa travma yaşatacağı, çocuğun yüksek yararı için hâlen bulunduğu aile yanında kalmasının uygun olacağı, çocuğun anne ve baba bildiği kişilerin biyolojik anne ve babası olmadıklarının kendisine söylenmesine rağmen bunu reddettiği ve konu açıldığında da agresifleştiği, 18 yaşını doldurduğunda istediği takdirde biyolojik babasıyla görüşmesinin kişiliğinin oluşmasında izlenecek doğru yol olduğu, değişen şartlara göre ileride davacının dava açabileceği gerekçesiyle davanın reddine ve bu aşamada çocukla şahsi ilişki kurulmasına da yer olmadığına karar verilmiştir.
Davacının temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme hükmü davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: somut olayda küçük Deniz hakkında koruma kararının kaldırılmasının ve velayetin davacı babaya verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 339-347. maddeleri uyarınca velayet, çocukların bakım, eğitim, öğretim ve korunması ile temsil görevlerini kapsar.
Velayet, aynı zamanda ana babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri de içerir.
Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocuklara bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir. Bu bağlamda sağlayacağı eğitim ile çocuğu istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlak sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunmaktadır.
Velayet, kamu düzenine ilişkin olup, bu hususta ana ile babanın istek ve beyanlarından ziyade çocuğun menfaatlerinin dikkate alınması zorunludur.
Belirtilmelidir ki, velayetin kaldırılması ve değiştirilmesi şartları gerçekleşmedikçe, ana ve babanın velayet görevlerine müdahale olunamaz.
Velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almak olduğundan, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini engelleyen ve süreklilik arz edeceği anlaşılan her olay, tehlikenin büyüklüğü, doğurabileceği onarılması güç sonuçlar değerlendirilerek sonuca varılmalı; velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde öncelikle çocuğun yararı göz önünde tutulmalıdır.
Bu kapsamda, çocuğun cinsiyeti, doğum tarihi, eğitim durumu, kimin yanında okumakta olduğu, talepte bulunanın çocuğun eğitim durumu ile ilgilenip ilgilenemeyeceği, sağlığı, sağlık durumuna göre tedavi olanaklarının kimin tarafından sağlanabileceği gibi özel durumuna ilişkin hususlar göz önünde tutulmalıdır.
Velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde ana babadan kaynaklanan özelliklerin de dikkate alınması kaçınılmazdır. Bu nedenle, mahkemece çocuğu başkasına bırakma, ihmal etme, kaçırma, iradi olarak terk etme, yönlendirme hususları ile tarafın velayet talebinin olup olmaması, şiddet uygulaması, sadakatsizliği, ekonomik durumu, mesleği, yaşadığı ortam, kötü davranışı, alkol bağımlılığı, sağlığı, dengesiz davranışları dikkate alınmalıdır.
Mahkemece, açıklanan özellikler yanında mümkün oldukça çocuğun alıştığı ortamın değiştirilmemesine, kardeşlerin ayrılmamasına özen gösterilmeli, velayetin verileceği taraf yanında kalmasının çocuğun bedeni, fikri, ahlaki gelişmesine engel olup olmayacağı yönünde ciddi ve inandırıcı delil olup olmadığı veya hemen meydana gelecek tehlikenin varlığının ispat edilip edilemediği ve maddi durumun iyiliğinin tek başına velayetin değiştirilmesini gerektirmeyeceği hususu da mutlaka değerlendirilmelidir.
Nitekim açıklanan ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.10.2010 gün ve 2010/2-501 E. 2010/492 K.; 23.11.2011 gün ve 2011/2-547 E. 2011/695 K.; 16.03.2012 gün ve 2011/2-884 E. 2012/197 K. ile 06.03.2013 gün ve 2012/2-794 E. 2013/310 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Somut olayda, davacı ile davalılardan ...’un evlilik dışı birlikteliğinden doğan küçük Deniz’in 10.10.2008 doğumlu olduğu, davalı ...’ın 13.10.2008 tarihinde verdiği dilekçe ile çocuğu ... Çocuk Yuvasına bıraktığı ve evlat edinilmesine de izin verdiği, bunun üzerine mahkemece küçük Deniz’in kuruma yerleştirilmesine ve evlat edinme işlemleri sırasında anne ve babasının rızasının aranmamasına karar verildiği, 31.12.2008 tarihinde evlat edinme öncesi geçici bakım sözleşmesi ile müdahil aileye teslim edildiği, davacının bu durumu öğrenmesiyle Bakırköy 6. Aile Mahkemesinin 2009/881 E. sayılı dosyası ile tanıma davası açtığı, yargılama neticesinde davanın kabulü ile küçük Deniz’in tanınarak nüfusta davacı hanesine kaydedilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davacı, Türk Medeni Kanunu'ndan doğan ve bir baba olarak kendisine tanınan velayet hakkını kullanmak istediğini, çocuğun kurum tarafından veya başka bir ailenin koruması altında büyümesini istemediğini, çocuğu yetiştirmek için her türlü sosyal ve ekonomik ortama sahip olduğunu ileri sürerek, küçük Deniz hakkında verilmiş olan koruma kararının kaldırılması ile velayetin davalı anneden ve vasiden kaldırılarak tarafına verilmesini talep etmiş ise de, dosyada bulunan sosyal inceleme raporlarından ve beyanlardan anlaşılacağı üzere küçük Deniz’in henüz 2,5 aylık iken müdahil aileye teslim edildiği, küçüğün sağlık problemleri olması nedeniyle sobalı evde oturan ailenin kombili bir eve taşındığı, evde bulunan odalardan birinin küçüğün ihtiyaçlarına yönelik olarak ve sağlığına uygun nitelikte düzenlendiği, en ufak bir rahatsızlıkta hastaneye götürerek gerekli tetkik ve tedavileri yaptırdıkları, küçüğün bakımı ile bizzat müdahilin ve eşinin ilgilendikleri, çiftin küçüğe özenli davrandıkları, müdahil çiftin ekonomik durumunun iyi olduğu, küçük Deniz’in eğitimi için özel bir kuruma verdikleri, küçüğe karşı ebeveyn olmanın sorumluluklarını yerine getirdikleri, küçüğün sevgi kavramının ön plânda olduğu bir aile ortamında büyüdüğü, müdahil çiftin iyi birer rol model oldukları, küçüğün müdahil çifte anne-baba diyerek hitap ettiği, çift ile çocuk arasında anne-baba-çocuk ilişkisinin tam olarak kurulduğu ve aralarında güçlü bir bağ olduğu, küçük Deniz’in akraba ve çevresi tarafından da kabul gördüğü, içinde bulunduğu sosyal ortama uyum sağladığı, davacı babanın ise küçük için yabancı olarak algılandığı, evlatlık olarak verilen çocuklara evlat edinme işlemlerine dair bilgilerin çocuk 4-6 yaşında iken verilmesi gerektiği, küçüğün yaşı itibariyle biyolojik babasına ilişkin bilgileri kavrayabilecek durumda olmadığı, çocuğun anne-baba olarak hitap ettiği müdahil çiftten ayrılmasının ebeveyn kaybı sonucunu doğuracağı ve küçükte travmaya sebep olacağı anlaşılmaktadır.
Öte yandan sosyal hizmet uzmanı tarafından düzenlenen 02.02.2010 tarihli raporda, davacının anne ve babasının, oğulları Ekber Ali'nin nerde olduğunu bilmediklerini, davacı ile görüşmediklerini, davacının bir işi, geliri ve düzenli bir yaşamı olmadığı gibi bir çocuğun bakımını üstlenmek bir tarafa kendine bakacak durumunun dahi bulunmadığını beyan ettikleri, davacının kardeşinin ise, abisinin zaman zaman farklı numaralardan aradığını, bir İstanbul'da bir Bodrum'da olduğunu, düzenli bir işi olmadığı için kalacak yeri bulunmadığını, ailesinin de zor şartlarda yaşamaları sebebiyle çocuğun bakımını üstlenemeyeceklerini ifade ettiği hususlarına yer verilmiş olup, davacı babanın tanıma davası açması ile sıcağı sıcağına düzenlenen bu rapordan 3-4 yıl sonra alınan aksi yöndeki raporlara itibar edilmemiştir. Ayrıca davacının dosyaya yansıyan aylık gelirinin belgelere dayanmadığı da açıktır.
Açıklanan nedenlerle küçüğün velâyetinin davacı babaya verilmesi halinde yaşı ve alışageldiği ortamdan koparılmasının onun bedeni, ruhi ve ahlaki gelişimine olumsuz etki yapacağı, sürdürdüğü tüm yaşamının değişeceği anlaşılmakta olup küçüğün bakımını ve sorumluluğunu taşıyabilecek yeterliliğe sahip olduğu yönünde güven telkin etmeyen davacı baba yerine küçüğün üstün yararı için kendisini evlat edinmek isteyen müdahil aile yanında kalmasının çok daha uygun olacağı sonucuna varılmıştır.
Hukuk Genel Kurulunca yapılan görüşmeler sırasında davacının küçük Deniz’in biyolojik babası olduğu, asıl olanın velayet olduğu, küçüğün biyolojik babasının velayeti altında kalmasının onun daha yararına olduğu, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca yerel mahkemenin çocuğun şu anda bulunduğu aileden alınarak davacıya tesliminin, gelişimi açısından çocuğa travma yaşatacağı, çocuğun yüksek yararı için hâlen bulunduğu aile yanında kalmasının uygun olacağı, çocuğun biyolojik anne ve babasının, anne baba bildiği kişiler olmadığı kendisine söylenmesine rağmen bunu reddettiği ve konu açıldığında da agresifleştiği, 18 yaşını doldurduğunda kendi istediği takdirde biyolojik babasıyla görüşmesinin kişiliğinin oluşmasında izlenecek doğru yol olduğu gerekçesiyle verdiği direnme kararı yerindedir.
O hâlde, açıklanan nedenlerle direnme kararı onanmalıdır.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA, gerekli temyiz ilâm harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3. maddeye göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.05.2018 gününde oy çokluğu ile karar verildi.