KÜLTÜR VARLIKLARININ BEDELSİZ OLARAK MÜZEYE TESLİMİNİN İSTENMESİ NEDENİYLE MÜLKİYET HAKKININ İHLAL EDİLMESİ

KÜLTÜR VARLIKLARININ BEDELSİZ OLARAK MÜZEYE TESLİMİNİN İSTENMESİ NEDENİYLE MÜLKİYET HAKKININ İHLAL EDİLMESİ

Olaylar  

Gerçek kişi başvurucular Y.E.S.nin çocukları ve mirasçılarıdır. Beşinci başvurucu ise başvurucular tarafından kurulan bir tüzel kişiliktir. Y.E.S. Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdürlüğünde (Müdürlük) kayıtlı bir kültür varlığı koleksiyoncusudur. Y.E.S.nin koleksiyonuna kayıtlı 300'ün üzerinde kültür varlığı bulunmaktadır.

Y.E.S.nin ölümünden sonra gerçek kişi başvurucular koleksiyonculuk faaliyeti yürütmesi amacıyla Steiner Gayrimenkul Yatırım ve Danışmanlık Limited Şirketini (beşinci başvurucu/Şirket) kurmuştur. Şirket 19/2/2014 tarihinde koleksiyon izin belgesi alarak Müdürlük gözetiminde koleksiyonculuk faaliyetine başlamıştır. Y.E.S.nin koleksiyonuna kayıtlı tüm kültür varlıkları Şirketin koleksiyonuna aktarılmıştır.

Müdürlük, Şirketin koleksiyonuna kaydedilen taşınmaz kültür varlıklarının koleksiyonculuk faaliyetine konu edilmesinin mümkün olmadığını belirterek Müdürlüğe teslim edilmesini ihtar etmiştir. Başvurucuların bu işlemin iptali istemiyle 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) açtıkları dava reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde; taşınmaz kültür varlıklarından kopmak ya da ayrılmak sureti ile taşınır hâle gelen parçaların koleksiyonculuk faaliyetine konu taşınır kültür varlığı olarak nitelendirilmesine imkân bulunmadığı, aksinin kabulünün eski eserlerin tahribatını ve beraberinde ticaretini artırıcı bir etkiye yol açacağı belirtilmiştir. Bu karara karşı gerçek kişi başvurucuların istinaf başvurusu Bölge İdare Mahkemesince, temyiz başvurusu ise Danıştay tarafından reddedilmiştir.

İddialar

Başvurucular, özel koleksiyona kayıtlı olan taşınmaz kültür varlıklarının bedelsiz olarak müzeye tesliminin istenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olayda başvurucu Şirketin koleksiyonunda kayıtlı olan taşınmaz kültür varlıklarının sehven envantere kaydedildiği belirtilerek bunların müzeye teslimi yolunda idari işlem tesis edilmiştir.

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu incelendiğinde gerek taşınır gerekse taşınmaz kültür varlıklarının özel mülkiyete konu edilmesinin yasaklanmadığı görülmektedir. Koleksiyonculuk belgesi alınması koşuluyla taşınır kültür varlıklarının devletin gözetimi ve denetimi altında özel mülkiyette bulundurulması mümkün hâle getirilmiştir. Bunun yanında 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesinde taşınmaz kültür varlıklarından, 24. ve 25. maddelerinde ise taşınır kültür varlıklarından uygun görülenlerin mülkiyetinin anılan maddelerde öngörülen usul ve esaslar çerçevesinde kamuya geçirilmesine de imkân sağlanmıştır.

Somut olaya konu eserler ise gerçekte taşınmaz kültür varlıklarının parçası iken bir şekilde orijinallerinden kopmuş veya koparılmıştır. Bu manada 11/3/2005 tarihinden sonrası için bunların taşınır mal gibi koleksiyonlara kaydedilmesi kesin biçimde yasaklanmıştır. Bu tarihten öncesinde koleksiyonlara kaydedilenler yönünden ise koleksiyoncular arasındaki devir ve satışlar yasaklanmış, bunun yanında kamu makamlarına bunları bedelsiz olarak müzeye alma yetkisi tanınmıştır.

Öte yandan 5835 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle 2863 sayılı Kanun'a eklenen geçici 8. madde 11/3/2005 tarihinden önce bir şekilde koleksiyoncular tarafından edinilmiş ve bağlı bulunduğu müzedeki envanter defterine kaydı yaptırılmış taşınmaz kültür varlıklarının her durumda müzelere aktarılması mecburiyeti getirmediğinin, bu konuda kamu makamlarına takdir yetkisi tanıdığının vurgulanması gerekir.

Kamu makamları taşınmaz kültür varlıklarının bütünleyicisi olup bunlardan kopan parçaların özel koleksiyoncuların envanterine kaydedilebileceği yolunda bir inancın oluşmasına kendi tutum ve davranışlarıyla neden olmuştur. Kamu makamlarının eylemsizliği ve hatta aktif katkısı sebebiyle oluşan hukuksal duruma güvenerek söz konusu kültür varlıklarını edinen kişilerin bu güvenlerinin korunması gerekir.

Kuşkusuz bu durum taşınmaz kültür varlıklarının parçasını oluşturan eserlerin kamu mülkiyetine geçirilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Ancak bunların tazminatsız olarak müzeye teslim edilebilmesi için çok daha güçlü nedenlere ihtiyaç bulunmaktadır. Somut olayda ise kamu otoriteleri bunların korunması gereksiniminden başka bir neden gösterememiştir. Dahası kamu makamları başvurucu Şirketin bunları gereği gibi korumadığını ve müzeye teslimi hâlinde daha iyi korunacağını da iddia etmemiştir.

5835 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle 2863 sayılı Kanun'a eklenen geçici 8. madde dahi 11/3/2005 tarihinden önce koleksiyoncuların envanterlerine kaydedilenlerle ilgili olarak oluşan mülkiyet durumunu kendiliğinden ortadan kaldırmamakta, bu konuda idareye takdir yetkisi tanımaktadır. Dolayısıyla Mahkemenin mevzuatın taşınmaz kültür varlığının koleksiyonculuk faaliyetine imkân sağlamadığı yönündeki gerekçesinin ilgili ve yeterli olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

Bu koşullarda Şirketin koleksiyonuna dâhil olan taşınmaz kültür varlıklarının tazminatsız olarak müzeye teslim edilmesi biçiminde başvurucuya ağır külfet yükleyen bir aracın kültür varlığının korunması amacına ulaşılması için en hafif müdahale teşkil eden araç olduğu sonucuna ulaşılamamıştır. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin gereklilik kriterini karşılamadığı değerlendirilmiştir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle başvurucu Şirketin koleksiyonuna kayıtlı olan eserler yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALEXANDRA LIANA VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/20732)

 

Karar Tarihi: 13/1/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 1/3/2022-31765

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucular

:

1. Alexandra LIANA

 

 

2. Benjamin Schaller STEINER

 

 

3. Eric IRVING STEINER

 

 

4. Natalia STEINER HERCOT

 

 

5. Steiner Gayrimenkul Yatırım ve Danışmanlık Ltd. Şti.

Başvurucular Vekili

:

Av. Ramazan ARSLAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, özel kolleksiyona kayıtlı olan taşınmaz kültür varlıklarının bedelsiz olarak müzeye tesliminin istenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 4/7/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Gerçek kişi olan başvurucular 2007 yılında ölen Y.E.S.nin çocukları ve mirasçılarıdır. Başvurucuların beyanına göre Y.E.S. nin Türk ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) vatandaşlığı bulunmaktadır. Gerçek kişi olan başvurucular Alexandra Liana Avusturya vatandaşı, Benjamin Schaller Steiner ABD vatandaşı, Eric Irving Steiner ABD vatandaşı ve Natalia Steiner Hercot Fransız vatandaşıdır. Beşinci başvurucu ise murislerinden kalan kültür varlıklarıyla koleksiyonculuk faaliyetinde bulunmak üzere gerçek kişi başvurucular tarafından kurulan tüzel bir kişiliktir.

A. Olayın Arka Planı

9. Y.E.S., Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdürlüğünde (Müdürlük) kayıtlı bir kültür varlığı koleksiyoncusudur. Y.E.S.nin koleksiyonuna kayıtlı 300'ün üzerinde kültür varlığı bulunmaktadır. Başvurucuların beyanına göre Y.E.S. 1990 yılında kendisi de koleksiyoncu olan Y.D.den kültür varlığı niteliğinde bir taşınmaz satın almış ve bu taşınmazda koleksiyonculuk faaliyetine başlamıştır. Başvurucuların beyanına göre Y.E.S. içindeki yedi parça kültür varlığıyla birlikte evi satın almıştır. Y.E.S.nin koleksiyonuna hiçbir zaman kaydedilmeyen söz konusu yedi parça kültür varlığı evin duvarlarında süs unsuru olarak monteli bulunmaktadır. Y.D. de başvuru dosyasından anlaşılamayan bir tarihte ölmüştür. Ayrıca anılan evde Y.E.S.nin koleksiyonuna kayıtlı bulunmayan iki kültür varlığı daha bulunmaktadır.

10. Y.E.S.nin ölümünden sonra hiçbiri Türk vatandaşı olmayan gerçek kişi başvurucular, Steiner Gayrimenkul Yatırım ve Danışmanlık Limitet Şirketini (beşinci başvurucu) kurmuştur. Şirket 19/2/2014 tarihinde koleksiyon izin belgesi alarak Müdürlük gözetiminde koleksiyonculuk faaliyetine başlamıştır. Y.E.S.nin koleksiyonuna kayıtlı tüm kültür varlıkları Şirketin koleksiyonuna aktarılmıştır.

11. 27/1/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na 4/2/2009 tarihli ve 5835 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle eklenen geçici 8. maddeyle 11/3/2005 tarihinden önce bir şekilde koleksiyoncular tarafından edinilmiş ve bağlı bulunduğu müzedeki envanter defterine kaydı yaptırılmış taşınmaz kültür varlıklarının koleksiyoncular arasında hiçbir surette değiştirilemeyeceği ve satılamayacağı hükme bağlanmış, bu taşınmaz kültür varlıklarından müze ve ören yerlerindeki eserlerin bütünleyicisi olduğu tespit edilen parçalar ile müze koleksiyonlarını tamamlar nitelikte olanları Kültür ve Turizm Bakanlığının bedelsiz olarak alma hakkının saklı olduğu belirtilmiştir.

12. Müdürlük 20/8/2010 tarihli işlemle Y.E.S.nin koleksiyonuna kayıtlı eserlerin veraset davası sonuçlanıncaya kadar yediemin olarak Müze Müdürlüğüne teslim edilmesini gerçek kişi başvuruculara ihtar etmiştir. Başvurucular bu işleme karşı Muğla 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açmıştır. Mahkeme 23/12/2011 tarihli kararla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, murisin Avusturya (Başvuru formunda ABD olarak belirtilmiştir.) mirasçıların ise üç farklı ülke vatandaşı olması sebebiyle veraset ilamı alınmasının gecikebileceği belirtilmiş ve bu nedenle devlet malı niteliğindeki taşınır kültür varlıklarının yediemin olarak Müdürlüğe tesliminin hukuka uygun olduğu ifade edilmiştir. Karar, Danıştay Ondördüncü Dairesinin (Daire) 18/3/2014 tarihli kararıyla onanmıştır. Karar düzeltme istemi ise Dairenin 26/11/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

13. Müdürlük 6/4/2011 tarihli işlemle Y.E.S.nin Y.D.den satın aldığı yedi kültür varlığının on beş gün için bulunduğu yerden sökülerek Müdürlüğe getirilmesini ihtar etmiştir. Gerçek kişi başvurucular bu işleme karşı Muğla 2. İdare Mahkemesinde iptal davası açmıştır. Muğla 2. İdare Mahkemesi 13/12/2011 tarihli kararıyla davayı incelemeksizin reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, dava konusu işlemin Muğla 1. İdare Mahkemesinde dava konusu 20/8/2010 tarihli işlemin uygulanması mahiyetinde olduğu belirtilmiştir. Karar, Dairenin 18/3/2014 tarihli kararıyla onanmıştır. Karar düzeltme istemi de Daire tarafından 28/1/2015 tarihinde reddedilmiştir.

14. Müdürlük 7/12/2011 tarihli işlemle Y.E.S.nin evinin duvarlarında yer alan ve taşınmaz kültür varlığı niteliğindeki yedi eserin bulunduğu yerden alınarak Müdürlüğe getirilmesi için söz konusu adreste çalışmalara başlanacağını, ayrıca müteveffanın koleksiyonuna kayıtlı diğer eserlerin mirasçıların koleksiyoner belgesi alma işlemleri sonuçlanıncaya kadar Müdürlüğe yediemin olarak teslim edilmesini ihtar etmiştir. Gerçek kişi başvurucular bu işleme karşı Mahkemede dava açmıştır. Mahkeme 21/9/2012 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Ancak Mahkeme davanın kapsamının müteveffanın koleksiyonuna kayıtlı diğer eserlerin Müdürlüğe yediemin olarak teslim edilmesiyle sınırlı olduğunu kabul etmiştir. Mahkeme, yine başvurucuların vatandaşlık durumuna atıf yaparak mirasçılık belgesi alınmasının uzaması ihtimali nedeniyle kolleksiyonculuk belgesinin alınmasının da uzayabileceğini, bu sebeple devlet malı niteliğindeki taşınır kültür varlıklarının yediemin olarak Müdürlüğe tesliminin hukuka uygun olduğunu ifade etmiştir. Karar, Dairenin 26/11/2015 tarihli kararıyla işlemin Y.E.S.nin evinin duvarlarında yer alan yedi adet taşınmaz kültür varlığı eserin bulunduğu yerden alınacağı ihtarıyla ilgili kısmı yönünden karar verilmediği gerekçesiyle bozulmuştur. Bozma kararına uyan Mahkeme 30/12/2016 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, taşınmaz kültür varlığı niteliğindeki eserlerin koleksiyonlara kaydettirilmesinin mümkün olmadığına vurgu yapılarak bunların yediemin olarak Müdürlüğe teslim edilmesi yolunda işlem tesis edilmesinin hukuka uygun olduğu belirtilmiştir. Kararda ayrıca yedi adet taşınmaz kültür varlığının Y.E.S.nin koleksiyonuna kayıtlı olmadığına da işaret edilmiştir. Bu kararın sonraki aşamalarıyla ilgili olarak dosyada herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

B. Bireysel Başvuruya Konu Süreç

15. Müdürlük 14/12/2015 tarihli yazıyla Y.D.nin koleksiyonunda kayıtlı yedi adet taşınmaz kültür varlığı ile Y.E.S.nin koleksiyonunda kayıtlı diğer taşınmaz kültür varlıklarının Müdürlüğe teslim edilmesini ihtar etmiştir. Söz konusu işlemde Dairenin 28/1/2015 tarihli karar düzeltme kararına atıfta bulunularak Y.D.nin koleksiyonunda kayıtlı yedi adet taşınmaz kültür varlığının Müdürlüğe teslimi gerektiğine ilişkin işleme dair yargısal sürecin kesinleştiğinden söz edilmiştir. Yazıda mirasçıların Steiner Gayrimenkul Yatırım ve Danışmanlık Limitet Şirketini kurdukları ve anılan Şirketin 19/2/2014 tarihinde koleksiyonculuk belgesi alarak murislerinin koleksiyonundaki kültür varlıklarıyla koleksiyonculuk faaliyetine başladığı hatırlatılmış ancak 23/3/2010 tarihli ve 27530 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Korunması Gerekli Taşınır Kültür ve Tabiat Varlıkları Koleksiyonculuğu ve Denetimi Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) 7. maddesinin (3) numaralı fıkrası karşısında taşınmaz kültür varlıklarının koleksiyonculuk faaliyetine konu edilmesinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir.

16. Başvurucular bu işlemin iptali istemiyle 22/1/2016 tarihinde Mahkemede dava açmıştır. Dava dilekçesinde özetle şunlar ileri sürülmüştür:

i. Murislerinin koleksiyonundaki eserlerin mirasçılık ve komisyonculuk belgelerinin alınmasına kadar Müdürlüğe teslim edilmesi yolundaki işlemlerle ilgili açılan davalar, anılan belgelerin alınmış olması sebebiyle konusuz kalmıştır.

ii. Teslimi istenen eserlerin taşınmaz kültür varlığı niteliğinde olduğunun ne şekilde belirlendiği izah edilmemiştir. Bilirkişi incelemesi yaptırılması hâlinde bunların taşınmaz niteliğinde olmadığı anlaşılacaktır. Eserler taşınmaz nitelikte olsa bile bunların iadesinin kanuni dayanağı bulunmamaktadır. Müdürlük 23/3/2010 tarihli Yönetmelik hükmüne dayanmış ise de murislerinin anılan eserleri edindiği 1990'lı yıllarda taşınmaz kültür varlıklarının envantere kaydedilemeyeceğine ilişkin bir hüküm mevcut değildir.

iii. 2863 sayılı Kanun'a 4/2/2009 tarihinde eklenen geçici 8. maddede "bir şekilde" elde edilen taşınmaz kültür varlıklarından bahsedilmiştir. Bu da 11/3/2005 tarihinden önce envanter defterine kaydedilen taşınmaz kültür varlıklarının koleksiyoncularında kalabileceğini göstermektedir.

iv. Müdürlük tarafından gerekçe gösterilen Yönetmelik hükmü bütün taşınmaz kültür varlıklarının müzelere teslimini gerektirmemektedir. Zira taşınmaz kültür varlıklarının özel mülkiyette bulunması hukuken mümkündür. Nitekim 2863 sayılı Kanun'da buna imkân veren hükümler mevcuttur.

v. Müdürlüğün hâlihazırda özel mülkiyette bulunan bir kültür varlığına bedelini ödemeden el koyması mümkün değildir.

17. Davalı Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verilen cevap dilekçesinde özetle şu hususlar ileri sürülmüştür:

i. Kültür ve Turizm Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığınca hazırlanan 13/3/2009 tarihli raporda Y.D.nin envanterinde kayıtlı olan yedi parça kültür varlığı incelenmiştir. Söz konusu raporda da tespit edildiği üzere taşınmaz kültür varlığı niteliğindeki yedi eser sehven Y.D.nin envanterine kaydedilmiştir. Ayrıca bunların el değiştirme işlemi Yönetmelik'in 12. maddesine uygun olarak gerçekleşmemiştir. Gerçekte taşınmaz kültür varlığının bir parçası olan eserlerin orijinallerinden koparılması onları taşınır kültür varlığına dönüştürmez.

ii. Başvuruculardan defalarca söz konusu yedi parçanın teslimi istendiği hâlde başvurucular bunun gereğini yerine getirmemiştir. Bunun üzerine dava konusu işlemin tesis edilmesi ihtiyacı hasıl olmuştur.

iii. Başvurucuların 1990'lı yıllarda taşınmaz kültür varlıklarının envantere kaydedilemeyeceği yolunda bir hüküm bulunmadığı iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. 2863 sayılı Kanun'un 6. ve 26. maddeleri dikkate alındığında taşınır kültür varlıklarının envantere kaydedilmesine imkân sağlandığı anlaşılmaktadır. Taşınmaz kültür varlıklarının özel müze ve koleksiyonlarda bulundurulamayacağı hususunda mevzuat açık ve nettir. Nitekim bu hususta mevzuatın yeterince açık olmadığı gerekçesiyle açılan davanın reddine ilişkin ilk derece mahkemesi kararı Dairece onanmıştır.

iv. Y.E.S. ve Y.D.nin envanterlerinde bulunan eserler sehven kaydedilmiş taşınmaz kültür varlığı niteliğindedir. Bu sebeple bunların iadesi gerekmektedir. Müze görevlilerinin mevzuata yeterince hâkim olmaması nedeniyle taşınmaz kültür varlıklarının özel koleksiyonlara kaydedildiğinin tespiti üzerine 2863 sayılı Kanun'a 5835 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle geçici 8. madde eklenmiştir. Başvurucuların eserlerin taşınmaz kültür varlığı niteliğinde olmadığı şeklindeki iddiaları bilinçli bir saptırmadır.

v. 2863 sayılı Kanun'un 6. maddesi uyarınca devlet malı niteliğinde olan taşınmaz kültür varlıklarının özel mülkiyete geçmesi ve miras yoluyla intikal etmesi mümkün değildir. Ayrıca başvurucuların Y.D.nin koleksiyonuna kayıtlı ve Y.E.S.nin koleksiyonuna hiçbir şekilde kaydedilmeyen yedi adet taşınmaz kültür varlığı üzerinde hak iddia etmeleri hukuken olanaksızdır.

18. Mahkeme 12/5/2017 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, taşınmaz kültür varlıklarından kopmak ya da ayrılmak sureti ile taşınır hâle gelen ve 2863 sayılı Kanun'un 6. maddesinde örnekleme yoluyla sayılan parçaların koleksiyonculuk faaliyetine konu taşınır kültür varlığı olarak nitelendirilmesine imkân bulunmadığı ifade edilmiştir. Kararda, taşınmaz kültür varlığından ayrılan parçaların taşınır kültür varlığı niteliği kazanacağının kabulünün eski eserlerin tahribatını ve beraberinde ticaretini artırıcı bir etkiye yol açacağı belirtilmiştir. Kararda nihai olarak taşınmaz kültür varlığı niteliğinde olması nedeni ile kolleksiyonculuk faaliyetine konu edilmesi mümkün bulunmayan, devlet malı niteliğini haiz yedi kültür varlığının duvarlarına monteli olduğu evin satışı ile birlikte özel mülkiyete geçmesinin hukuken söz konusu olamayacağı vurgulanmış ve dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu açıklanmıştır.

19. Gerçek kişi başvurucular bu karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. Tüzel kişi başvurucu ise istinaf yoluna başvurmamıştır. İstinaf dilekçesinde esas itibarıyla dava dilekçesinde ileri sürülen iddialar tekrarlanmıştır. İstinaf dilekçesinde ek olarak Mahkemenin kararının gerekçesiz olduğundan yakınılmıştır. Dilekçede, Mahkemece hiçbir araştırma yapılmadan eserlerin taşınmaz kültür varlığı niteliğinde olduğunun kabul edildiği belirtilmiştir. Dilekçeye göre söz konusu yedi eser 2863 sayılı Kanun'un 23. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan taşınır kültür varlıklarındandır. Nitekim Müdürlük de bunları taşınır kültür varlığı olarak tescil etmiştir.

20. Bu arada davalı idare 5/9/2017 tarihli dilekçe ile açıklama talebinde bulunmuştur. Mahkeme 19/9/2017 tarihli kararla davalı idarenin açıklama talebini kabul ederek hüküm fıkrasından önceki paragrafa yaptığı eklemeyle Y.E.S.nin koleksiyonuna kayıtlı diğer kültür varlıklarının tesliminin istenmesinde de hukuka aykırılık bulunmadığını açıklığa kavuşturmuştur. Başvurucular 3/1/2018 tarihli dilekçe ile bu hususu bölge idare mahkemesinin dikkatine sunmuş ve Mahkemenin davanın kapsamının ötesine geçtiğini iddia etmiştir.

21. İzmir Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 10/4/2018 tarihli kararıyla istinaf istemini esastan ve kesin olarak reddetmiştir. Bu karar 4/6/2018 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.

22. Başvurucular 4/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

23. Başvurucular temyiz yoluna da başvurmuştur. Temyiz dilekçesinde, ilk derece mahkemesi ve istinaf kararlarının gerekçesiz olduğundan, ayrıca Mahkemenin hükmün açıklanması kapsamında verdiği kararla davanın kapsamını genişletecek şekilde hüküm kurduğundan şikâyet etmiştir. Temyiz dilekçesindeki diğer iddialar önceki aşamalarda sunulan dilekçelerdekilerle paralel niteliktedir. Bölge İdare Mahkemesi 2/8/2018 tarihinde temyiz istemini, kararın kesin olduğu gerekçesiyle reddetmiştir. Kararda, bu karara karşı yedi gün içinde temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.

24. Başvurucular, temyiz isteminin reddine ilişkin karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur. Temyiz istemini inceleyen Daire 27/12/2018 tarihli kararıyla gerçek kişi başvurucular yönünden temyiz istemini esastan reddetmiş, tüzel kişi başvurucu yönünden ise Şirketin istinaf yoluna başvurmamış olması sebebiyle incelemeksizin reddetmiştir. Daireye göre temyiz ancak istinaf yoluna gidildikten sonra başvurulabilecek bir kanun yoludur. Bu nedenle istinaf yoluna başvurmayan Şirketin temyiz isteminin incelenmesi mümkün değildir. Nihai karar 22/5/2019 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

25. 2863 sayılı Kanun'un "Tanımlar ve kısaltmalar" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Tanımlar:

 (1) 'Kültür varlıkları'; tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır.

...

 (14) (Ek: 8/8/2011-KHK-648/41 md.) 'Taşınır tabiat varlıkları'; jeolojik devirlere ait olup, ender bulunmaları nedeniyle olağanüstü özelliklere sahip yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli taşınır tabii değerlerdir.

..."

26. 2863 sayılı Kanun'un "Devlet malı niteliği" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Devlete, kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlar ile özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzelkişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazlarda varlığı bilinen veya ileride meydana çıkacak olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları Devlet malı niteliğindedir."

27. 2863 sayılı Kanun'un "Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları" kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:

"Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları şunlardır:

a) Korunması gerekli tabiat varlıkları ile 19 uncu yüzyıl sonuna kadar yapılmış taşınmazlar,

b) Belirlenen tarihten sonra yapılmış olup önem ve özellikleri bakımından Kültür ve Turizm Bakanlığınca korunmalarında gerek görülen taşınmazlar,

c) Sit alanı içinde bulunan taşınmaz kültür varlıkları,

d) Milli tarihimizdeki önemleri sebebiyle zaman kavramı ve tescil söz konusu olmaksızın Milli Mücadele ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda büyük tarihi olaylara sahne olmuş binalar ve tesbit edilecek alanlar ile Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kullanılmış evler.

Ancak, Koruma Kurullarınca mimari, tarihi, estetik, arkeolojik ve diğer önem ve özellikleri bakımından korunması gerekli bulunmadığı karar altına alınan taşınmazlar, korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı sayılmazlar.

Kaya mezarlıkları, yazılı, resimli ve kabartmalı kayalar, resimli mağaralar, höyükler, tümülüsler, ören yerleri, akropol ve nekropoller; kale, hisar, burç, sur, tarihi kışla, tabya ve isihkamlar ile bunlarda bulunan sabit silahlar; harabeler, kervansaraylar, han, hamam ve medreseler; kümbet, türbe ve kitabeler, köprüler, su kemerleri, su yolları, sarnıç ve kuyular; tarihi yol kalıntıları, mesafe taşları, eski sınırları belirten delikli taşlar, dikili taşlar; sunaklar, tersaneler, rıhtımlar; tarihi saraylar, köşkler, evler, yalılar ve konaklar; camiler, mescitler, musallalar, namazgahlar; çeşme ve sebiller; imarethane, darphane, şifahane, muvakkithane, simkeşhane, tekke ve zaviyeler; mezarlıklar, hazireler, arastalar, bedestenler, kapalı çarşılar, sandukalar, siteller, sinagoklar, bazilikalar, kiliseler, manastırlar; külliyeler, eski anıt ve duvar kalıntıları; freskler, kabartmalar, mozaikler, peri bacaları ve benzeri taşınmazlar; taşınmaz kültür varlığı örneklerindendir.

Tarihi mağaralar, kaya sığınakları; özellik gösteren ağaç ve ağaç toplulukları ile benzerleri; taşınmaz tabiat varlığı örneklerindendir."

28. 2863 sayılı Kanun'un "Korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıkları" kenar başlıklı 23. maddesi şöyledir:

"Korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıkları şunlardır:

a) (Değişik: 17/6/1987 - 3386/9 md.) Jeolojik, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait, jeoloji, antropoloji, prehistorya, arkeoloji ve sanat tarihi açılarından belge değeri taşıyan ve ait oldukları dönemin sosyal, kültürel, teknik ve ilmi özellikleri ile seviyesini yansıtan her türlü kültür ve tabiat varlıkları;

Her çeşit hayvan ve bitki fosilleri, insan iskeletleri, çakmak taşları (sleks), volkan camları (obsidyen), kemik veya madeni her türlü aletler, çini, seramik, benzeri kab ve kacaklar, heykeller, figürinler, tabletler, kesici, koruyucu ve vurucu silahlar, putlar (ikon), cam eşyalar, süs eşyaları (hülliyat), yüzük taşları, küpeler, iğneler, askılar, mühürler, bilezik ve benzerleri, maskeler, taçlar (diadem), deri, bez, papirus, parşümen veya maden üzerine yazılı veya tasvirli belgeler, tartı araçları, sikkeler, damgalı veya yazılı levhalar, yazma veya tezhipli kitaplar, minyatürler, sanat değerine haiz gravür, yağlıboya veya suluboya tablolar, muhallefat (religue'ler), nişanlar, madalyalar, çini, toprak, cam, ağaç, kumaş ve benzeri taşınır eşyalar ve bunların parçaları,

Halkın sosyal heyetini yansıtan, insan yapısı araç ve gereçler dahil, bilim, din ve mihaniki sanatlarla ilgili etnografik nitelikteki kültür varlıkları.

Osmanlı Padişahlarından Abdülmecit, Abdülaziz, V. Murat, II. Abdülhamit, V. Mehmet Reşat ve Vahidettin ve aynı çağdaki sikkeler, bu Kanuna göre tescile tabi olmaksızın yurt içinde alınıp satılabilirler.

Bu madde kararına girmeyen sikkeler bu Kanunun genel hükümlerine tabidir.

b) Milli tarihimizdeki önemleri sebebiyle, Milli Mücadele ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna ait tarihi değer taşıyan belge ve eşyalar, Mustafa Kemal ATATÜRK'e ait zati eşya, evrak, kitap, yazı ve benzeri taşınırlar."

29. 2863 sayılı Kanun’un 26. maddesinin altıncı, yedinci ve sekizinci fıkraları şöyledir:

"Gerçek ve tüzelkişiler, Kültür ve Turizm Bakanlığınca verilecek izin belgesiyle korunması gerekli taşınır kültür varlıklarından oluşan koleksiyonlar meydana getirebilirler.

Koleksiyoncular faaliyetlerini, Kültür ve Turizm Bakanlığına bildirmek ve yönetmelik gereğince, taşınır kültür varlıklarını envanter defterine kaydetmek zorundadırlar.

Koleksiyoncular, ilgili müzeye tescil ettirerek, koleksiyonlarındaki her türlü eseri onbeş gün önce Kültür ve Turizm Bakanlığına haber vermek şartı ile kendi aralarında değiştirebilir veya satabilirler. Satın almada öncelik Kültür ve Turizm Bakanlığına aittir."

30. 2863 sayılı Kanun'a 5835 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle eklenen geçici 8. maddesi şöyledir:

"11/3/2005 tarihinden önce bir şekilde koleksiyoncular tarafından edinilmiş ve bağlı bulunduğu müzedeki envanter defterine kaydı yaptırılmış taşınmaz kültür varlıkları, koleksiyoncular arasında hiçbir surette değiştirilemez ve satılamaz. Ancak bu taşınmaz kültür varlıklarından; müze ve ören yerlerindeki eserlerin bütünleyicisi olduğu tespit edilen parçalar ile müze koleksiyonlarını tamamlar nitelikte olanları Kültür ve Turizm Bakanlığının bedelsiz olarak alma hakkı saklıdır.."

31. 15/3/1984 tarihli ve 18342 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan mülga Korunması Gerekli Taşınır Kültür ve Tabiat Varlıkları Koleksiyonculuğu ve Denetimi Hakkında Yönetmelik'in ilgili maddeleri şöyledir:

"Amaç

Madde 1 – Bu Yönetmeliğin amacı, korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıklarına sahip olanlar ile koleksiyoncuların uymaları zorunlu esasları ve bunların gözetim ve denetim ilkelerini belirlemektir.

Kapsam

Madde 2 – Bu Yönetmelik, korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıklarına sahip olanlar ile koleksiyoncuların uyması gereken işlemlerin esaslarını ve bunların hak ve sorumluluklarını kapsar.

...

El değiştirme

Madde 12 – Koleksiyoncular, ilgili müzeye tescil ettirerek koleksiyonlarındaki her türlü eseri on beş gün önce en yakın müze müdürlüğüne haber vermek şartı ile kendi aralarında değiştirebilir veya satabilir. Satın almada öncelik Bakanlığa aittir."

32. Yönetmelik'in ilgili maddeleri şöyledir:

" Amaç

MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı, korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıklarına sahip olanlar ile koleksiyoncuların uymaları zorunlu usul ve esaslar ile bunların gözetim ve denetim ilkelerini belirlemektir.

Kapsam

MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik, korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıkları ile bunlara sahip olanları ve koleksiyoncuları kapsar.

...

El değiştirme

MADDE 9 – (1) Koleksiyoncular, koleksiyonlarındaki her türlü taşınır kültür ve tabiat varlığını on beş gün önce bağlı olduğu müze müdürlüğüne haber vermek şartı ile kendi aralarında değiştirebilir, Bakanlık denetimindeki özel müzelere ve koleksiyonculara devredebilir veya öncelik Bakanlığa ait olmak üzere satabilirler.

(2) Kamu kurum ve kuruluşları, gerçek ve tüzel kişiler satacakları eşya ve terekeler arasında bulunan veya yapacakları müzayedelerdeki satışlara konu olan koleksiyonları, müzayedede satılacağını ilan etmeden otuz gün önce müze müdürlüklerine haber vermeye ve göstermeye mecburdurlar. Bu koleksiyonlar hakkında, 20/4/2009 tarihli ve 27206 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Korunması Gerekli Taşınır Kültür ve Tabiat Varlıklarının Tasnifi, Tescili ve Müzelere Alınmaları Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun olarak işlem yapılır. Bunlardan hazineye intikal etmiş olup da müze koleksiyonlarına girmesi lüzumlu görülenler, 18/1/2007 tarihli ve 26407 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Taşınır Mal Yönetmeliği hükümlerine göre Bakanlığa devredilir.

..."

B. Uluslararası Hukuk

33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadında, mülkiyet hakkının kapsamı konusunda mevzuat hükümlerinden ve derece mahkemelerinin bunlara ilişkin yorumundan bağımsız olarak özerk bir yorum esas alınmaktadır (Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010, § 62; Anheuser-Busch Inc./Portekiz [BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, § 63; Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004, § 129).

35. AİHM, mülkiyet hakkına ilişkin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin mülkiyeti elde etme hakkını koruma altına almadığını kabul etmektedir (Slivenko ve diğerleri/Letonya [BD], B. No: 48321/99, 23/1/2002, § 121; Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı/Türkiye, B. No: 34478/97, 9/1/2007, § 52).

36. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının ancak müdahalenin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin anlamı kapsamında bir mülk ile ilişkili olması durumunda ileri sürülebileceğini belirtmektedir. Buna göre alacak haklarını da içeren mevcut mülk veya mal varlığı yanında mülkiyet hakkının elde edilebileceği yönündeki en azından bir meşru beklenti de mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya [BD], B. No: 44912/98, 28/9/2004, § 35; Lihtenştayn Prensi Hans-Adam II/Almanya [BD], B. No: 42527/98, 12/7/2001, § 83; meşru beklenti kavramının ilk defa geliştirildiği kararlar için Pine Valley Developments Ltd. ve diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87, 29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik Krallık, B. No: 44277/98, 24/6/2003, § 35; Pressos Companía Naviera S.A. ve diğerleri/Belçika, B. No: 17849/91, 20/11/1995, § 31).

37. AİHM içtihadında bir şeyin mülkiyete konu olabilecek ekonomik bir değer ifade edip etmediği; bunun kişisel mülkiyete konu olup olmadığı, devredilebilip devredilemeyeceği veya intikale konu olup olamayacağı gibi bazı unsurlar dikkate alınarak belirlenmektedir (Smith Kline and French Laboratories Ltd/Hollanda (k.k.), B. No: 12633/87, 4/10/1990; Lenzing AG/Birleşik Krallık, B. No: 38817/97, 9/9/1998). AİHM, Anheuser-Busch Inc./Portekiz kararında daha önce daireler tarafından verilen kararları ve bu kararlardaki başvurucuların mülkiyet hakkı bağlamında yasal statüsünü değerlendirdikten sonra başvurucu şirketin ticari marka tescili için başvuru sahibi olarak yasal statüsünün mülkiyete ilişkin menfaate yol açtığı için -ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamında bulunduğunu gösterdiğine işaret etmiştir. AİHM, işarete ilişkin tescilin ve tescilin sağladığı yüksek korumadan yararlanacağını ancak üçüncü tarafın meşru haklarını ihlal etmemesi koşuluyla kesinleşeceğini, bu anlamda tescil başvurusuna ekli hakların şarta bağlı olduğunu ifade etmiştir. Bununla birlikte tescil başvurusunda bulunduktan sonra başvuru sahibi şirketin diğer ilgili maddi koşullar ve usul koşullarını yerine getirmesi hâlinde ilgili mevzuat kapsamında incelenmesini beklemeyi hak edeceği açıktır. Bu nedenle başvurucu şirket, belirli koşullar altında iptal edilebilmelerine rağmen bir ticari markanın tescili başvurusu ile bağlantılı olarak yasalara göre tanınan, mülkiyete ilişkin bir dizi hak kazanmaktadır. AİHM, bu durumun mevcut davada ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesini uygulamayı yeterli kıldığını ve mahkemenin başvuran şirketin meşru bir beklentiye sahip olduğunu iddia edip edemeyeceğini değerlendirmesine gerek bırakmadığını belirtmiştir (Anheuser-Busch Inc./Portekiz, §§ 66-78).

38. Beyeler/İtalya (B. No: 33202/96, 5/1/2000) kararına konu olayda başvurucu bir koleksiyoncudan müzayedeci aracılığıyla ünlü ressam Vincent Van Gogh'un bir tablosunu satın almıştır. Bu satış, ilgili mevzuat çerçevesinde kamu makamlarına bildirilmiş ancak ilgili bakanlık iki aylık zamanaşımı süresi içinde ön alım hakkını kullanmamıştır. Ancak başvurucunun bu tabloyu yurt dışına satması engellenmiş ve kamu makamlarınca ön alım hakkı çerçevesinde bu tablo satın alınmıştır. AİHM, İtalyan kanunlarına ve somut olaydaki uygulamalara işaret ederek ön alım hakkı kullanılmadan önce bu tablo yönünden mülkiyet hakkı kapsamında başvurucunun bir menfaatinin olduğunu ve tablonun satışından ön alım hakkının kullanıldığı tarihe kadar bu tablonun maliki olduğunun kamu makamlarınca tanındığını vurgulamıştır (Beyeler/İtalya, § 105).

39. AİHM, olayın karmaşıklığı ve başvurucunun hukuki durumunun müdahalenin belirli bir kategori içinde değerlendirilmesini önlediğini belirterek müdahaleyi mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin genel kural çerçevesinde incelemiştir (Beyeler/İtalya, § 106). AİHM, somut olayda zamanaşımı süresinden sonra da ön alım hakkının kullanılmasının müdahaleyi kanunilik ölçütü yönünden öngörülemez ve keyfî olmasına yol açtığını belirtmiştir. Bununla birlikte AİHM müdahalenin sonuçlarını ölçülülük bağlamında incelemeyi tercih etmiştir (Beyeler/İtalya, §§ 109, 110). Kararda, kültürel mirasın korunması yönündeki meşru amaca vurgu yapılmakla birlikte kamu makamlarının zamanında harekete geçmemesi ve piyasa değerinin altında tabloyu satın alması nedeniyle başvurucunun mülkiyet hakkı ile müdahalenin taşıdığı kamu yararı arasındaki adil dengenin bozulduğu sonucuna varılmıştır (Beyeler/İtalya, §§ 117-122).

40. Waldemar Nowakowoski/Polonya (B. No: 55167/11, 24/7/2012) kararında ise başvurucunun antika silah koleksiyonu mülkiyet hakkı kapsamında görülmüştür. AİHM'e göre antika silah koleksiyonu yapan başvurucunun koleksiyonunun müsadere edilmesi, başvurucunun bu konuda üzerine düşen gerekli özeni yerine getirmediği söylenebilirse de ruhsatı bulunan diğer antika silahların da koleksiyonun bozulmaması amacıyla müsadere edilmesi tazminat gibi herhangi bir güvence ölçütü de sağlanmadığından ölçülü değildir (Waldemar Nowakowoski/Polonya, §§ 44-58).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

41. Anayasa Mahkemesinin 13/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

42. Başvurucular;

i. Türk ve Amerikan vatandaşlığı bulunan murislerinin 1990 yılında Y.D.den aldığı tarihî eser niteliğindeki evde koleksiyonculuk faaliyetine başladığını ve 300'ün üzerinde kültür varlığının bulunduğunu belirtmiştir. Murisin ölmesi üzerine koleksiyonundaki parçaların mirasçılara intikal ettiğini ancak mirasçıların yabancı olması sebebiyle kültür varlığı koleksiyoncusu sıfatını kazanamadıklarını, bu sebeple tüzel kişi başvurucu Şirketi kurduklarını ifade etmiştir.

ii. Derece mahkemelerinin kararlarının gerekçesiz olması sebebiyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin bilirkişi incelemesi yaptırmadan eserlerin taşınmaz kültür varlığı olduğunu kabul etmesinden yakınmıştır.

iii. Davanın konusu sadece Y.D.den alınan yedi kültür varlığı olduğu hâlde Mahkemenin hükümden sonra verdiği tavzih kararında davanın kapsamını genişleterek murislerinin diğer eserleri hakkında da karar verdiğini öne sürmüştür.

iv. 2863 sayılı Kanun uyarınca özel kişilerin elinde bulunan kültür varlıklarının ancak bedeli ödenerek müzelere alınabileceğini savunmuştur. Miras hukukuna göre mülkiyetlerine geçen kültür varlıklarının bedeli ödenmeksizin Müdürlüğe tesliminin istenmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.

43. Bakanlık görüşünde, beşinci başvurucunun istinaf yoluna başvurmaması sebebiyle olağan başvuru yollarını tüketip tüketmediğinin değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık, Y.E.S.nin koleksiyonuna kaydedilmeyen yedi parça eser yönünden başvurucuların mağdur statüsünün bulunmadığının tartışılması gerektiğini ifade etmiştir. Kültür varlıklarının devlet malı niteliğinde olduğunu belirten Bakanlık, taşınmaz kültür varlıkları için koleksiyonculuk izni verilmesinin mümkün olmadığı ve bunların satılmasının ya da devredilmesinin de yasak olduğu gözetildiğinde mülkün var olup olmadığının tartışılması gerektiğini vurgulamıştır. Bakanlık esas yönünden ise müdahalenin kanuni dayanağının ve meşru amacının bulunduğunu, ölçülü olduğunu ileri sürmüştür.

44. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında esas itibarıyla başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.

B. Değerlendirme

45. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetinin özü, murislerinden kalan kültür varlığı koleksiyonunun tazminatsız olarak Müdürlüğe teslimle yükümlü kılınmalarının mülkiyet hakkını ihlal ettiğidir. Başvurucuların adil yargılanma hakkıyla ilgili olarak ileri sürdüğü iddiaların mülkiyet hakkının usul güvenceleri kapsamında incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Beşinci Başvurucunun Olağan Başvuru Yollarını Tüketip Tüketmediği Sorunu

47. Başvurucu Şirketin mahkeme kararına karşı istinaf yoluna başvurmamış olması sebebiyle Şirket yönünden olağan başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği meselesinin tartışılması gerekir.

48. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).

49. Öte yandan başvuru yollarının tüketilmesi, çok katı olarak uygulanması gereken mutlak bir kural değildir (Rasul Kocatürk [GK], B. No: 2016/8080, 26/12/2019, § 38). Başvurucu, anayasal şikâyetiyle ilgili olarak oluşturulmuş olağan başvuru yoluna bizzat başvurmamış veya başvursa bile söz konusu anayasal şikâyetini açıkça ileri sürmemiş olsa dahi başvurucunun anayasal şikâyeti anılan yargı merciinin önüne bir şekilde taşınmış ve ilgili yargı mercii başvurucunun anayasal şikâyetiyle ilgili olarak değerlendirme yapmışsa bu takdirde -bizzat başvurucu tarafından yapılması hâlinde farklı bir sonuca ulaşılacağı ortaya konulmadıkça veya işin mahiyetinde bu durum anlaşılmadıkça- olağan başvuru yolunun tüketildiğinin kabulü gerekir. Aksi yaklaşım başvuru yollarının tüketilmesi kuralının amacıyla bağdaşmaz. Bireysel başvurunun kabul edilebilirliği yönünden önemli olan husus bireysel başvuru konusu anayasal şikâyetin olağan başvuru mercileri önünde tartışılmış olmasıdır. Meselenin olağan başvuru mercii önüne başvurucu tarafından taşınması önemli olmakla birlikte bunun bireysel başvuru açısından mutlak bir gereklilik olarak yorumlanması aşırı katı ve şekilci bir yaklaşım olur. Bu sebeple bazı hâllerde başvurucu dışındaki kişilerin müracaatı üzerine olağan başvuru mekanizmalarınca değerlendirme yapılması hâlinde de başvuru yolunun tüketildiğinin kabul edilmesi uygun olacaktır.

50. Somut olayda istinaf yoluna sadece gerçek kişi başvurucular tarafından müracaat edilmiştir. Öncelikle somut olaydaki Şirketin kuruluş amacının Türk vatandaşı olmamaları sebebiyle koleksiyonculuk yapmaları mümkün bulunmayan başvurucuların, murislerinden kalan kültür varlıklarıyla ilgili olarak koleksiyonculuk faaliyetinde bulunulması olduğu dikkate alınmalıdır. Diğer bir ifadeyle Şirketin tek faaliyetinin miras yoluyla başvuruculara intikal eden kültür varlıklarına ilişkin olarak koleksiyonculuk faaliyetinde bulunulması olduğu hesaba katılmalıdır. Dolayısıyla Şirketin envanterine kayıtlı kültür varlıkları ile başvurucular arasında sıkı bir bağlantı bulunmaktadır. Öte yandan başvurucu Şirket istinaf yoluna başvurmamış ise de bireysel başvuruda ileri sürülen tüm şikâyetler istinaf dilekçesinde dile getirilmiş ve Bölge İdare Mahkemesi bu şikâyetleri inceleyerek istinaf istemini esastan reddetmiştir. Başka bir deyişle başvurucunun tüm şikâyetlerinin bunlar yönünden tüketilmesi zorunlu olağan başvuru mercii tarafından incelendiği görülmektedir. Ayrıca bizzat beşinci başvurucunun müracaat etmesi hâlinde Bölge İdare Mahkemesinin farklı bir sonuca ulaşacağına inanılması için hiçbir neden bulunmamaktadır. Bu sebeple beşinci başvurucu yönünden de olağan başvuru yollarının tüketildiği sonucuna ulaşılmıştır.

b. Gerçek Kişi Başvurucuların Beşinci Başvurucunun Koleksiyonuna Kayıtlı Eserler Yönünden Mağdur Statüsüne Sahip Olup Olmadığı Sorunu

51. Başvurucuların murisinin koleksiyonuna kayıtlı olan kültür varlıkları, idari işlemin tesis edildiği tarihte başvurucular tarafından kurulan Şirketin envanterine kayıtlıdır. Dolayısıyla bu parçalar -öncesinde Y.E.S.nin envanterine kayıtlı olan parçalar- yönünden gerçek kişi başvurucuların mağdur statüsünün bulunup bulunmadığı tartışılmalıdır.

52. 6216 sayılı Kanun’un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.

53. Buna göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bunlar, başvuruya konu edilen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden başvurucunun güncel bir hakkı nedeniyle kişisel olarak ve doğrudan etkilenmesidir. Bu çerçevede ortaya çıkan sonuç nedeniyle başvurucunun mağdur olduğunu ileri sürmesi gerekir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).

54. Kural olarak tüzel kişilerin mal varlığına kamu makamlarınca müdahale edilmesi hâlinde bu işlemin doğrudan mağduru şirket olup bireysel başvurunun da şirket tarafından yapılması gerekir. Bununla birlikte istisnai hâllerde şirket aleyhine tesis eden işlemden menfaati etkilenen kişiler de şirket tüzel kişiliğinden ayrı olarak bireysel başvuruda bulunabilir.

55. Olayda öncesinde Y.E.S.nin koleksiyonuna kayıtlı olan kültür varlıkları mirasçılar tarafından kurulan Şirketin envanterine 2014 yılında geçirilmiştir. Dolayısıyla kamu makamlarınca 14/12/2015 tarihinde tesis edilen bireysel başvuru konusu işlemin mağdurunun Şirket olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Şirketin ortaklarının başvuru yapmasını haklı kılan istisnai hâllerden biri de somut olayda mevcut değildir. Bu sebeple öncesinde Y.E.S.nin koleksiyonuna kayıtlı olan kültür varlıkları yönünden gerçek kişi başvurucular tarafından yapılan başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Diğer Hususlar Yönünden

56. Başvurunun diğer kısmının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Mülkün Varlığı

i. Genel İlkeler

57. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).

58. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).

59. Mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, § 51).

60. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

61. Somut olayda mülkün varlığı bağlamında öncelikle kültür varlıklarının özel mülkiyete konu olmasının mümkün olup olmadığı, ardından da başvurucuların mülkiyetinin bulunup bulunmadığı hususlarının tartışılması gerekir.

 (1) Kültür Varlıklarının Özel Mülkiyete Konu Olabilirliği Meselesi

62. 2863 sayılı Kanun'un 5. maddesinin birinci fıkrasında devlete, kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlar ile özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazlarda varlığı bilinen veya ileride meydana çıkacak olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının devlet malı niteliğinde olduğu hükme bağlanmıştır. Belirtilmelidir ki taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının devlet malı niteliğinde olması bunların özel mülkiyete konu olmasına engel teşkil etmemektedir. Nitekim 2863 sayılı Kanun'un çeşitli maddelerinde taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarıyla ilgili olarak maliklerin yetkilerini kısıtlayan, devlete gözetim ve denetim yetkisi veren birtakım hükümler sevk edilmekle birlikte bunların hâlihazırda özel mülkiyette bulunanların üzerindeki özel mülkiyetin kalkmasını öngören veya kamu mülkiyetinde bulunanların özel mülkiyete geçmesini engelleyen açık bir hüküm bulunmamaktadır. Kanun koyucu kültür varlıklarının daha iyi korunabilmesi için bunlara devlet malı statüsü vermiş ise de özel mülkiyeti yasaklamış değildir. Devlet malı niteliği özel bir statü olup kamu mülkiyetini zorunlu kılmamaktadır. Devlet malı niteliğindeki varlıklara ilişkin olarak birçok kanunda devlete geniş gözetim ve denetim yetkisi bahşeden hükümler sevk edilmiştir. Devlet malı niteliğinde olma devletin denetim ve gözetim yetkisini genişleten bu hükümleri harekete geçiren bir statüden ibarettir. Dolayısıyla Türk hukuk sisteminde taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının özel mülkiyete konu edilmesinin yasaklanmadığı anlaşılmıştır.

 (2) Başvurucuların Mülkünün Bulunup Bulunmadığı

63. İkinci olarak başvurucuların bireysel başvuruya konu kültür varlıkları üzerinde mülkiyet haklarının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekir. Bu bağlamda öncesinde gerçek kişi başvurucuların murisinin koleksiyonuna kayıtlı olan parçalar ile Y.D.nin koleksiyonuna kayıtlı parçaların ayrı ayrı ele alınması gerekir.

 (a) Öncesinde Y.E.S.nin Koleksiyonuna Kayıtlı Eserler Yönünden

64. Başvurucuların murisinin koleksiyonuna kayıtlı olan kültür varlıklarının mirasçılar tarafından kurulan Şirkete 2014 yılında devredildiği ve Şirketin envanterine kayıtlı olduğu tartışmasızdır. Kamu makamları bu eserlerin taşınmaz kültür varlığı olduğunu ve dolayısıyla özel koleksiyonun parçası olamayacağını iddia ederek müzeye teslim edilmesi yolunda işlem tesis etmiştir. Kamu makamlarının bu eserlerin özel mülkiyete konu edilemeyeceği gerekçesine değil özel koleksiyonun parçası olamayacağı gerekçesine dayandıkları not edilmelidir. Kamu makamlarının temel iddiası taşınmaz kültür varlıklarından bir şekilde koparılan parçaların da taşınmaz kültür varlığı niteliğinde olduğu, mevzuatın sadece taşınır kültür varlıklarıyla ilgili olarak özel koleksiyonculuk faaliyeti yapılmasına müsaade ettiği, bu durumda koleksiyona dâhil edilmesi mümkün olmayan taşınmaz kültür varlıklarının müzeye teslimi gerektiği yolundadır. Başvurucu Şirket ise öncelikle bu eserlerin taşınmaz kültür varlığı niteliğinde olduğunun ortaya konulmadığını ileri sürmekte, bir an için aksi kabul edilse bile 1990'lı yıllarda taşınmaz kültür varlıklarının koleksiyonculuk envanterine kaydedilmesinin önünde kanuni bir engel bulunmadığını iddia etmektedir.

65. Başvurucu Şirket, eserlerin taşınmaz niteliğinde olduğunun kamu makamlarınca ortaya konulamadığını ileri sürmekte ise de bunların taşınmaz kültür varlıklarından bir şekilde kopan veya koparılan parçalar olmadığı yolunda bir iddiası bulunmamaktadır. Başvurucu bu hususun bilirkişi tarafından ortaya konabileceğini soyut olarak belirtmektedir. Başvurucunun soyut nitelikteki bu iddiası kültür varlıkları konusunda uzman olan kamu makamlarınca ulaşılan kanaatin keyfî ve temelsiz olduğundan kuşkulanılması için yeterli görülmemiştir. Bu durumda öncesinde Y.E.S.nin koleksiyonuna kayıtlı eserlerin taşınmaz kültür varlığı olduğunun kabulü gerekir.

66. Öte yandan 2863 sayılı Kanun'un 26. maddesinin altıncı, yedinci ve sekizinci fıkraları gözetildiğinde yalnızca taşınır kültür varlıklarının özel koleksiyonculuk faaliyetine konu edilebileceği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla 2863 sayılı Kanun'un anılan hükmü karşısında taşınmaz kültür varlıklarının koleksiyonculuk faaliyetine konu edilmesinin mümkün olmayacağı açıktır. Esasen taşınmaz kültür varlıklarının mahiyeti gözetildiğinde bunların koleksiyonculuk faaliyetine konu edilmesi de düşünülemez.

67. Bununla birlikte taşınmaz kültür varlıklarının mütemmim cüzü mahiyetinde olup bunlardan bir şekilde kopan veya koparılan parçaların mahiyetiyle ilgili olarak bir dönem hukuki karmaşa yaşandığı anlaşılmıştır. Taşınmaz kültür varlıklarından koparılan bu parçaların taşınır kültür varlığı biçiminde işlem gördüğü ve somut olaydaki gibi özel koleksiyonların envanterlerine kaydedildiği görülmüştür. Bu uygulamanın taşınmaz kültür varlıklarının orijinal dokusuna zarar verdiğini gözlemleyen kanun koyucu 5835 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle 2863 sayılı Kanun'a eklenen geçici 8. maddeyle özel bir düzenleme sevk etmiştir. Bu düzenlemeyle 11/3/2005 tarihinden önce bir şekilde koleksiyoncular tarafından edinilmiş ve bağlı bulunduğu müzedeki envanter defterine kaydı yaptırılmış taşınmaz kültür varlıklarının koleksiyoncular arasında hiçbir surette değiştirilemeyeceği ve satılamayacağı hükme bağlanmıştır. Ayrıca bu taşınmaz kültür varlıklarından müze ve ören yerlerindeki eserlerin bütünleyicisi olduğu tespit edilen parçalar ile müze koleksiyonlarını tamamlar nitelikte olanları Kültür ve Turizm Bakanlığının bedelsiz olarak alma hakkının saklı olduğu belirtilmiştir.

68. Görüldüğü üzere anılan hüküm dahi 11/3/2005 tarihinden önce özel koleksiyonlara dâhil edilen taşınmaz kültür varlıkları üzerindeki özel mülkiyeti otomatik olarak ortadan kaldırmamakta, sadece devir ve satış yasağı getirmekte ve bunların bedelsiz olarak müzelere alma hususunda idareye takdir yetkisi tanınmaktadır. Tüm bunlardan ortaya çıkan sonuç 11/3/2005 tarihinden önce taşınır kültür varlığı gibi kabul edilerek özel koleksiyonlara kaydedilmiş bulunan taşınmaz kültür varlıklarının koleksiyon sahipleri veya bunların mirasçıları yönünden mülk teşkil ettiğidir.

69. Somut olayda ihtilaf konusu eserlerin 11/3/2005 tarihinden önce Y.E.S.nin koleksiyonuna kayıtlı olduğu konusunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Taşınmaz kültür varlığı niteliğindeki söz konusu eserlerin kamu makamlarınca taşınır kültür varlığı olarak işlem gördüğü ve özel koleksiyona kaydedildiği anlaşılmaktadır. Değinilen parçaların Y.E.S.nin mirasçıları tarafından kurulan Şirketin mülkiyetine geçişinin usulüne uygun olmadığına yönelik olarak kamu makamlarının bir iddiası da mevcut olmadığına göre Şirketin öncesinde Y.E.S.nin koleksiyonuna kayıtlı olan kültür varlıklarıyla ilgili olarak mülkiyet hakkına sahip olduğu sonucuna varılmaktadır.

 (b) Y.D.nin Koleksiyonuna Kayıtlı Olan Yedi Eser Yönünden

70. Y.D.nin koleksiyonuna kayıtlı olan yedi adet kültür varlığının durumunun da değerlendirilmesi gerekir. Sözü edilen yedi parçanın Müdürlük kayıtlarına göre Y.D.nin koleksiyonuna kayıtlı olduğu ve hiçbir dönemde Y.E.S.nin koleksiyonuna kaydedilmediği anlaşılmıştır. Başvurucuların da aksi yönde bir iddiası bulunmamaktadır. Ancak başvurucular, bu parçaların içinde bulunduğu ev ile birlikte 1990 yılında satın alınmakla murislerinin mülkiyetine geçtiğini, dolayısıyla murisin ölümüyle de mirasçılara intikal ettiğini savunmaktadır.

71. Anılan yedi eser Y.D.nin koleksiyonuna kaydedilmekle taşınır kültür varlığı olarak işlem görmüştür. 2863 sayılı Kanun'un 1990 tarihinde de yürürlükte bulunan 26. maddesinin sekizinci fıkrasında koleksiyoncuların ilgili müzeye tescil ettirerek koleksiyonlarındaki her türlü eseri on beş gün önce Kültür ve Turizm Bakanlığına haber vermek şartı ile kendi aralarında değiştirebileceği veya satabileceği hükme bağlanmıştır. Buna göre taşınır kültür varlıklarının koleksiyoncular arasındaki satışının geçerli olabilmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığına haber verilmesi ve satışın tescil ettirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Olayda ise başvurucular Y.D. ile Y.E.S. arasındaki satış işleminin Kültür ve Turizm Bakanlığına bildirildiğini ve tescil ettirildiğini ortaya koyamamaktadır. Bu durumda Y.D.nin koleksiyonuna kayıtlı bulunan yedi parçanın mülkiyetinin usulüne uygun olarak Y.E.S.ye devredildiğinin ve akabinde de mirasçılara intikal ettiğinin kabulü mümkün değildir.

72. Bu durumda Y.D.nin koleksiyonuna kayıtlı bulunan yedi parça yönünden başvurucuların mülkünün bulunduğu ortaya konulamadığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Müdahalenin Varlığı ve Türü

73. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).

74. Başvurucu Şirketin envanterine kaydedilen kültür varlıklarının Müdürlüğe teslim edilmekle yükümlü kılınması mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir. Başvurucunun koleksiyonunun müzeye devredilmesi mülkten yoksun bırakılmasına yol açmaktadır. Bireysel başvuruya konu işlem başvurucunun fiillerinin bir yaptırımı olarak tesis edilmediği de gözetildiğinde müdahalenin mülkten yoksun bırakma biçimindeki ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.

c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

75. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

76. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

i. Kanunilik

77. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gerektiği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesi de hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini temel bir ilke olarak benimsemiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır (Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).

78. Başvurucu Şirketin koleksiyonuna kayıtlı eserlerin müzeye teslimi yolunda tesis edilen idari işlemin dayanağı olarak 5835 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle 2863 sayılı Kanun'a eklenen geçici 8. madde gösterilmiştir. Anılan kural 11/3/2005 tarihinden önce bir şekilde koleksiyoncular tarafından edinilmiş ve bağlı bulunduğu müzedeki envanter defterine kaydı yaptırılmış taşınmaz kültür varlıklarından müze ve ören yerlerindeki eserlerin bütünleyicisi olduğu tespit edilen parçalar ile müze koleksiyonlarını tamamlar nitelikte olanlarının bedelsiz olarak alınması konusunda Kültür ve Turizm Bakanlığına yetki tanımaktadır. Dolayısıyla başvurucu Şirketin envanterine kayıtlı olan ve taşınmaz nitelikte olduğu kabul edilen kültür varlıklarının bedelsiz olarak müzeye teslim edilmesi yönündeki işlemin kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.

ii. Meşru Amaç

79. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).

80. Başvurucu Şirketin envanterindeki taşınmaz kültür varlıklarının müzeye teslim etmekle yükümlendirilmesinin amacı bunların korunmasıdır. Anayasa'nın 63. maddesinde devletin tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlama ödevi düzenlenmiştir. 2863 sayılı Kanun'un taşınmaz kültür varlıklarından koparılan parçaların koleksiyonculuk faaliyetinde kullanılmasını yasaklayan hükümlerinin Anayasa'nın 63. maddesi kapsamında kamu otoritelerine yüklenen ödevden bağımsız olduğu düşünülemez. Dolayısıyla başvuru konusu kültür varlıklarının müzeye teslimi mecburiyeti getirilmesinin kamu yararına yönelik bir amacının bulunduğu anlaşılmaktadır.

iii. Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

81. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).

82. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

83. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasının yanında gerekli olması da gerekir. Gereklilik yukarıda da belirtildiği üzere hakka müdahale teşkil eden birden fazla araç arasından hakkı en az zedeleyen aracın seçilmesini ifade etmektedir. Hak ve özgürlüğü sınırlayan tedbirlerden hangisi diğerlerine nazaran hakkın norm alanına daha az müdahale edilmesi sonucunu doğuruyorsa o tedbirin tercih edilmesi gerekir. Bununla birlikte hakka müdahale oluşturacak aracın seçiminde kamu otoritelerinin belli ölçüde takdir payının bulunduğu da kabul edilmelidir. Zira yetkili kamu makamları, öngörülen amaca ulaşılması bakımından hangi aracın etkili ve verimli sonuçlar doğuracağına ilişkin olarak isabetli karar verme noktasında daha iyi bir konumdadır. Özellikle alternatif aracın bulunmadığı veya mevcut alternatiflerin öngörülen meşru amaca ulaşılması bakımından etkili olmadığı ya da daha az etkili olduğu durumlarda kamu makamlarının araç seçimi hususundaki tercih yetkisinin gereklilik kriterini sağlamadığının söylenebilmesi için çok güçlü nedenlerin bulunması gerekir (D.C., B. No: 2018/13863, 16/6/2021, § 48).

84. Öte yandan mülkiyet hakkına yönelik müdahaleler orantılı olmalıdır. Orantılılık, sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, amaç ile araç arasında adil bir denge kurulmasını gerektirmektedir. Buna göre mülkiyet hakkına getirilen sınırlamayla ulaşılmak istenen meşru amaç ve başvurucunun mülkiyet hakkından yararlanmasındaki bireysel yarar arasında makul bir orantı kurulmalıdır. Hedeflenen amaca ulaşıldığında elde edilecek kamusal yararla kıyaslandığında sınırlama ile kişiye yüklenen külfetin aşırı ve orantısız olmaması gerekir (D.C., § 49).

85. Seçilen aracın ulaşılmak istenen amaçla kıyaslandığında bireye orantısız bir külfet yüklemiş olduğunun saptanması, ihlal sonucuna ulaşılabilmesi için bazı hâllerde tek başına yeterli olmayabilir. Kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların var olup olmadığı da büyük önem taşımaktadır. Elverişli ve gerekli olduğu hükmüne varılan aracın seçilmiş olması nedeniyle kişiye yüklenen aşırı külfeti hafifleten hukuksal mekanizmalar mevcutsa bir ihlalin olmadığı sonucuna varılabilir (D.C., § 50).

86. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olup olmadığı değerlendirilirken başvurucunun ve idarenin kusurlarının bulunup bulunmadığı da gözönünde bulundurulur. Bu bağlamda tarafların yasal yükümlülüklerinin neler olduğu, bunların yerine getirilmesinde ihmalkârlık gösterilip gösterilmediği ve ihmalin varlığının tespiti hâlinde bunun hukuka aykırı sonucun doğmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı da dikkate alınır (D.C., § 51).

87. Öte yandan idarenin iyi yönetişim ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. İyi yönetişim ilkesi, kamu yararı kapsamında bir konu söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 68; Ayten Yeğenoğlu, B. No: 2015/1685, 23/5/2018, § 44).

88. Anayasa Mahkemesi kamu makamlarının kamu yararı bulunan hâllerde özel mülkiyette bulunan taşınmazların mülkiyetini tek taraflı bir iradeyle kamuya geçirmelerinin anayasal olarak mümkün olduğuna ancak başvurucunun mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında adil bir denge kurulabilmesi için zararının tazminat veya başka yollarla telafi edilmesi gerektiğine karar vermiştir (devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmaz yönünden bkz. Hüseyin Akbulut ve Yusuf Akbulut, B. No: 2014/7643, 6/4/2017, § 32; orman niteliğindeki taşınmaz yönünden bkz. Ahmet Hilmi Serter, B. No: 2014/10954, 17/11/2016, § 37).

89. Usule ilişkin güvencelerin varlığı orantılılık değerlendirmesinde önemli bir rol oynayabilir. Bu bağlamda müdahalenin hukuka aykırılığının ileri sürülebileceği veya müdahale nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararların tazmin edilmesinin istenebileceği hukuk yollarının olmaması da bazı durumlarda kişiye yüklenen külfeti ağırlaştıran bir unsur olarak görülebilir. Bu bakımdan kişinin hukuka aykırılık iddialarının bir mahkeme tarafından etkili bir biçimde incelenmesi müdahalenin orantılılığı bakımından ehemmiyet arz etmektedir (D.C., § 52).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

90. Olayda başvurucu Şirketin koleksiyonunda kayıtlı olan taşınmaz kültür varlıklarının sehven envantere kaydedildiği belirtilerek bunların müzeye teslimi yolunda idari işlem tesis edilmiştir. Taşınmaz kültür varlıklarından koparılan parçaların korunması oldukça önemlidir. Dahası bunların korunması Anayasa'nın 63. maddesiyle kamu makamlarına yüklenen bir ödevdir. Kamu makamlarının bu koruma ödevini hangi yöntemle yerine getireceklerine ilişkin olarak Anayasa herhangi bir sınırlama getirmemiştir. Dolayısıyla bunların kamu mülkiyetine geçirilerek mi yoksa devletin geniş gözetim ve denetimi altında olmak şartıyla özel mülkiyette bırakılarak mı korunması gerektiği hususunda kanun koyucunun takdir yetkisinin bulunduğu kabul edilmelidir.

91. 2863 sayılı Kanun incelendiğinde gerek taşınır gerekse taşınmaz kültür varlıklarının özel mülkiyete konu edilmesinin yasaklanmadığı görülmektedir. Bununla birlikte Kanun özel mülkiyette bulunan kültür varlıklarıyla ilgili olarak maliklerin kullanım ve tasarruf yetkilerini sınırladığı gibi devlete bunlar üzerinde geniş bir denetim ve gözetim yetkisi de tanımıştır. Örneğin taşınır kültür varlıklarının özel mülkiyette tutma biçimini koleksiyonculuk faaliyetiyle sınırlamıştır. Koleksiyonculuk belgesi alınması koşuluyla taşınır kültür varlıklarının devletin gözetimi ve denetimi altında özel mülkiyette bulundurulması mümkün hâle getirilmiştir. Bunun yanında 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesinde taşınmaz kültür varlıklarından, 24. ve 25. maddelerinde ise taşınır kültür varlıklarından uygun görülenlerin mülkiyetinin anılan maddelerde öngörülen usul ve esaslar çerçevesinde kamuya geçirilmesine de imkân sağlanmıştır.

92. Somut olaya konu eserler ise gerçekte taşınmaz kültür varlıklarının parçası iken bir şekilde orijinallerinden kopmuş veya koparılmıştır. Taşınmazların parçası olan bu tür kültür varlıkları bir dönem taşınır kültür varlığı gibi işlem görmüş ve özel koleksiyonların envanterlerine kaydedilmiştir. Danıştay Altıncı Dairesinin mahkeme kararında da atıfta bulunulan kararında belirtildiği üzere taşınmaz kültür varlığından ayrılan parçaların taşınır kültür varlığı niteliği kazanacağının kabulünün eski eserlerin tahribatını ve beraberinde ticaretini artırıcı bir etkiye yol açacağı düşüncesiyle kanun koyucu birtakım yasal düzenlemeler yapmıştır. Bu manada 11/3/2005 tarihinden sonrası için bunların taşınır mal gibi koleksiyonlara kaydedilmesi kesin biçimde yasaklanmıştır. Bu tarihten öncesinde koleksiyonlara kaydedilenler yönünden ise koleksiyoncular arasındaki devir ve satışlar yasaklanmış, bunun yanında kamu makamlarına bunları bedelsiz olarak müzeye alma yetkisi tanınmıştır. Olayda idarenin bedelsiz olarak müzeye alma yetkisini kullandığı anlaşılmıştır.

93. Taşınmaz kültür varlıklarının bir parçası mahiyetindeki kültür varlıklarının bedelsiz olarak müzeye alınmasının bunların korunması amacının sağlanması için elverişli bir araç olduğu görülmektedir.

94. İkinci olarak belirtilen aracın gerekli olup olmadığı incelenmelidir. Gereklilik, hedeflenen amaca ulaşılması için hakka en az müdahale teşkil eden aracın seçilmesini ifade etmektedir. Somut olayda başvurucu Şirketin koleksiyonuna kayıtlı bulunan eserlerin müzeye tesliminin istenmesinin sebebinin bunların koleksiyoncusu tarafından iyi korunamaması değil gerçekte taşınmaz kültür varlığının bir parçasını teşkil etmesi olduğu bir kez daha anımsanmalıdır. Öte yandan 5835 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle 2863 sayılı Kanun'a eklenen geçici 8. madde 11/3/2005 tarihinden önce bir şekilde koleksiyoncular tarafından edinilmiş ve bağlı bulunduğu müzedeki envanter defterine kaydı yaptırılmış taşınmaz kültür varlıklarının her durumda müzelere aktarılması mecburiyeti getirmediğinin, bu konuda kamu makamlarına takdir yetkisi tanıdığının vurgulanması gerekir.

95. Özel mülkiyette bulunan kültür varlıklarının bedelsiz olarak müzelere teslim edilmek suretiyle özel mülkiyetin ortadan kaldırılması oldukça ağır bir müdahaledir. Bu şekildeki ağır bir müdahalenin müstahak görülebilmesi için son derece zorlayıcı nedenlerin bulunması gerekir. Salt kültür varlıklarının korunması ihtiyacı -bunların başvurucuda kalması hâlinde daha az korunacağı ortaya konulmadıkça- özel mülkiyetteki bir kültür varlığının tazminatsız olarak kamu mülkiyetine geçirilmesini haklı hâle getirmez. Önceki mevzuatın aslında bunların mülk edinilmesine müsaade etmediği ancak memurların bilgi eksikliği sebebiyle bunların sehven özel koleksiyonların envanterlerine kaydedildiği düşüncesi de tazminatsız nakli haklılaştırmamaktadır. 11/3/2005 tarihinden önceki mevzuatın taşınmazlardan kopan parçaların taşınır kültür varlığı gibi muamele görmesine izin vermemesi anılan dönemde bunların koleksiyoncularca edinilmiş olmasının kamu makamlarınca tanındığı gerçeğini değiştirmemektedir. Kamu makamları taşınmaz kültür varlıklarının bütünleyicisi olup bunlardan kopan parçaların özel koleksiyoncuların envanterine kaydedilebileceği yolunda bir inancın oluşmasına kendi tutum ve davranışlarıyla neden olmuştur. Kamu makamlarının eylemsizliği ve hatta aktif katkısı sebebiyle oluşan hukuksal duruma güvenerek söz konusu kültür varlıklarını edinen kişilerin bu güvenlerinin korunması gerekir.

96. Kuşkusuz bu durum taşınmaz kültür varlıklarının parçasını oluşturan eserlerin kamu mülkiyetine geçirilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Ancak bunların tazminatsız olarak müzeye teslim edilebilmesi için çok daha güçlü nedenlere ihtiyaç vardır. Somut olayda ise kamu otoriteleri bunların korunması gereksiniminden başka bir neden gösterememiştir. Dahası kamu makamları başvurucu Şirketin bunları gereği gibi korumadığını ve müzeye teslimi hâlinde daha iyi korunacağını da iddia etmemiştir. Bu koşullarda idarenin başvurucu Şirketin envanterine kayıtlı olan kültür varlıklarının tazminatsız olarak müzeye teslim edilmesini haklılaştıran bir sebep ortaya koyabildiğini kabul etmek güçtür.

97. Öte yandan mahkeme kararında açıklanan ihtilaf konusu eserlerin taşınmaz kültür varlığı niteliğinde olması nedeni ile kolleksiyonculuk faaliyetine konu edilmesinin mümkün olmadığı görüşünün de yukarıda değinilen mevzuat karşısında sorunlu olduğu görülmektedir. 5835 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle 2863 sayılı Kanun'a eklenen geçici 8. madde dahi 11/3/2005 tarihinden önce koleksiyoncuların envanterlerine kaydedilenlerle ilgili olarak oluşan mülkiyet durumunu kendiliğinden ortadan kaldırmamakta, bu konuda idareye takdir yetkisi tanımaktadır. Dolayısıyla Mahkemenin mevzuatın taşınmaz kültür varlığının koleksiyonculuk faaliyetine imkân sağlamadığı yönündeki gerekçesinin ilgili ve yeterli olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

98. Bu koşullarda Şirketin koleksiyonuna dâhil olan taşınmaz kültür varlıklarının tazminatsız olarak müzeye teslim edilmesi biçiminde başvurucuya ağır külfet yükleyen bir aracın kültür varlığının korunması amacına ulaşılması için en hafif müdahale teşkil eden araç olduğu sonucuna ulaşılamamıştır. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin gereklilik kriterini karşılamadığı değerlendirilmiştir.

99. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

100. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

101. Başvurucular ihlalin tespit edilmesi, yeniden yargılama yapılmasına ancak bu talebin kabul edilmemesi hâlinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.000.000 TL maddi, 1.000.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.

102. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

103. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

104. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

105. İncelenen başvuruda idarenin başvurucu Şirketin koleksiyonuna kayıtlı olan kültür varlıklarının tazminatsız olarak müzeye teslim edilmesini haklılaştıran bir sebep ortaya koyamaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlal idarenin işleminden kaynaklanmıştır. Bununla birlikte derece mahkemeleri de bu ihlali giderememiştir.

106. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Muğla 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

107. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucu Şirkete ödenmesine, diğer başvurucular tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Y.D.nin koleksiyonuna kayıtlı olan yedi eser yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Şirketin koleksiyonuna kayıtlı olan eserler yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın gerçek kişi başvurucular açısından kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 3. Şirketin koleksiyonuna kayıtlı olan eserler yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvurucu Şirket açısından KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Başvurucu Şirketin koleksiyonuna kayıtlı olan eserler yönünden Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Muğla 1. İdare Mahkemesine (E.2016/159, K.2017/922) GÖNDERİLMESİNE,

D. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucu Şirkete ÖDENMESİNE, diğer başvurucular tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde BIRAKILMASINA,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucu Şirketin Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.