KURUSIKI TABANCA İLE YERLEŞİK YERDE ATEŞ ETMEK GENEL GÜVENLİĞİN KASTEN TEHLİKEYE SOKULMASI SUÇUNU OLUŞTURMAZ

KURUSIKI TABANCA İLE YERLEŞİK YERDE ATEŞ ETMEK GENEL GÜVENLİĞİN KASTEN TEHLİKEYE SOKULMASI SUÇUNU OLUŞTURMAZ

T.C.

Yargıtay

Ceza Genel Kurulu         

2011/3-82 E. 

2011/182 K.

    İtirazname: 2007/57899
    Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : ORTACA Asliye Ceza
    Günü : 21.12.2006
    Sayısı : 33-555

    6136 sayılı Yasaya aykırılık, silahla tehdit ve genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçlarından sanık N.İ..’ın, silahla tehdit suçundan 5237 sayılı TCY’nın 106/1-2. maddesi uyarınca 6 ay hapis, genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçundan aynı Yasanın 170/1-c, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, mahsuba ve hak yoksunluğuna, 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan ise beraatına ilişkin, Ortaca Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21.12.2006 gün ve 33-555 sayılı hüküm, sanık müdafii ile katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 06.12.2010 gün ve 19013-19192 sayı ile onanmıştır.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 24.03.2011 gün ve 57899 sayı ile;
    “…İtiraza konu uyuşmazlık, sanığa hükmedilen kişilerde korku, kaygı veya panik yaratacak şekilde silahla ateş etmek suçunda kullanılan silahın kuru sıkı mı, yoksa gerçek silah mı olduğunun tespit edilememesi nedeniyle 5237 sayılı TCK’nun 170/1-c madde ve fıkrasında tanımlanan içinde silah ögesi bulunan suç tipine uygun bulunmadığından, müsnet suçtan beraatine karar verilmesi gerektiğine ilişkindir.
    Sanık N.İ..’ın aşamalardaki savunmalarında ateş etmediğini, B. B..’ın ateş ettiğini, B..’ın elinden gaz tabancasını alıp arabanın içerisine koyduğunu söylemesi, B. B..’ın tüm beyanlarında N.’un elinden aldığı silahın kuru sıkı olduğunu, tanık S. S..’in polis ve Cumhuriyet savcılığında sanık N..’un tabanca ile ateş ettiğini, tanıklar A. A..ve R. S..’nun aşamalarda; sanık N..’un ateş ettiği silahın gerçek mi yoksa kuru sıkı mı olduğu konusunda bilgilerinin olmadığını söylemeleri, suçta kullanılan tabancanın ele geçmemesi, olay yerinde boş kovan ya da mermi çekirdeğinin bulunmamış olması karşısında, sanık N. İ..’ın olay sırasında havaya ateş ettiğinin kesin olduğu, ancak silahın gerçek mi, yoksa kuru sıkı mı olduğunun tespit edilememesi ve mahkemenin hükmün gerekçesindeki kabulünün de bu yönde olması nedeniyle şüpheli bir durumun söz konusu olduğu, ‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesi uyarınca sanığa hükmedilen kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek şekilde silahla ateş etmek suçunda kullanılan tabancanın kuru sıkı mı, yoksa gerçek silah mı olduğunun tespit edilememesi nedeniyle 5237 sayılı TCK’nun 170/1-c madde ve fıkrasında tanımlanan içinde silah ögesi bulunan suç tipine uygun bulunmadığından, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 06.12.2010 gün ve 2008/19013 E., 2010/19192 K. sayılı sanık N.İ.. ile ilgili kişilerde korku, kaygı veya panik yaratacak şekilde silahla ateş etmek suçundan verilen hükmün onanmasına ilişkin kararının kaldırılarak sanığın beraatine karar verilmesi” gerektiği görüşüyle itiraz yasayoluna başvurmuştur.
    Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamına göre inceleme, sanık N. İ.. hakkında genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
    Sanığın genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 6136 sayılı Yasa kapsamına giren ateşli silah kullandığı yolunda yeterli, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gerekçesiyle 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan beraatına karar verilen sanık hakkında, silahla ateş etmek suretiyle genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçundan mahkûmiyet kararı verilip verilmeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya içeriğine göre;
    Sanık N. İ..’ın, olay gecesi yerleşim yeri içerisinde ve yol üzerinde meydana gelen tartışma ve kavga esnasında niteliği belirlenemeyen tabanca ile havaya ateş ettiği, olayda kullanılan tabanca ve boş kovanın ele geçirilemediği anlaşılmaktadır.
    765 sayılı Türk Ceza Yasasının 264. maddesinde; “… Her kim korku, kaygı veya panik yaratabilecek biçimde her ne amaç ve nedenle olursa olsun, meskûn bir yerde veya çevresinde veya özel veya resmi veya genel yapılara ya da her türlü taşıt araçlarına ya da halkın toplu olarak bulundukları diğer yerlere silahla ateş ederse, eylem başka bir suçu oluştursa bile ayrıca iki yıldan aşağı olmamak üzere hapis ve beşbin liradan az olmamak üzere ağır para cezasıyla cezalandırılır” şeklinde düzenlenen korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme suçu, 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nın 170. maddesinde;
    “1) Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda;

    c) Silâhla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan,
    Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” biçiminde tanımlanmıştır.
    5237 sayılı Yasanın “Tanımlar” başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendinde de;
    “Silah deyiminden;
    1. Ateşli silâhlar,
    2. Patlayıcı maddeler,
    3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet,
    4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler,
    5. Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler” anlaşılması gerektiği belirtilmiş,
    5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 2. maddesinde ise; “Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz, kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz, idarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz, kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz, suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz” şeklindeki düzenlemeye yer verilmiştir.
    5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 170. maddesinin gerekçesinde somut tehlike suçu olarak tanımlanan genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçunda korunan hukuki yarar; kişilerin hayatları, vücut bütünlükleri ve malvarlıkları bakımından bir tehlikeye maruz kalmadan huzur ve güven içerisinde yaşama haklarıdır. Anılan maddede yasaklanan ve ceza yaptırımına bağlanan eylemlerin işlenmesi durumunda kişilerin hayatları, vücut bütünlükleri veya malvarlıklarının zarar görme tehlikesi ortaya çıkmaktadır. Tehlikenin belirli kişi veya kişiler bakımından söz konusu olmasına gerek yoktur. Belirsiz sayıda kişinin, dolayısıyla toplumu oluşturan birçok kimsenin korunması amaçlanmıştır.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.09.2002 gün, 202–318; 12.06.2007 gün, 126–143; 26.06.2007 gün, 143–155; 29.05.2007 gün, 109–115; 03.07.2007 gün, 153–160, 154–161, 155–162 ve 156–163 ile 18.09.2007 gün, 206–179 sayılı kararları başta olmak üzere pek çok kararlarında; 5237 sayılı TCY’nın 170. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde düzenlenen silahla ateş etmek suretiyle genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçunun oluşabilmesi için eylemin, kişilerde korku, kaygı ve panik yaratabilecek tarzda gerçekleşmesi yeterli olmayıp, eylemde kullanılan silahın da aynı Yasanın 6. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendinde tanımlanan ateşli silahlardan olması, diğer bir anlatımla fonksiyonu itibarıyla ateş etmeye elverişli gerçek bir silah olması gerektiği, kuru sıkı tabir edilen gaz tabancaları, özellikleri gereği bu suç açısından silah sayılamayacaklarından bu nitelikteki tabanca ile ateş edilmesinin 5326 sayılı Kabahatler Yasasının 36. maddesinin 1. fıkrası kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
    Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Sanığın yerleşim yeri içerisinde ve cadde üzerinde tabanca ile havaya ateş etmesi eylemi, yerel mahkemece 5237 sayılı TCY’nın 170. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendi kapsamında değerlendirilmiş, ancak suçta kullanılan tabancanın ve bu tabancaya ait boş kovanların ele geçirilememesi ve sanık savunmaları ile tanık beyanları karşısında, söz konusu tabancanın gerçek mi, yoksa kuru sıkı mı olduğu hususu kuşkuya yer vermeyecek şekilde kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamamış olduğundan 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan beraatine hükmolunmuştur.
    Amacı, maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden sağlamak olan ceza yargılamasının en önemli ilkelerinin birisi de “in dubio pro reo” yani “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın cezalandırılması bakımından gözönünde tutulması gereken herhangi bir soruna ilişkin kuşkunun, sanığın yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği konusunda kuşku belirmesi halinde uygulanacağı gibi, işlenmiş ise gerçekleştirilme biçimi bakımından da geçerlidir. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanamaz.
    Sanığın aşamalarda tutarlılık gösteren savunmaları, şikâyetçi ve tanık beyanları ile dosya kapsamı birlikte değerlendirilip, olayda kullanılan tabanca ve boş kovanın ele geçirilemediği hususu da göz önünde bulundurulduğunda sanığın eylemini ateşli silahların tüm fonksiyonlarına sahip gerçek bir silah ile gerçekleştirdiği hususu, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamamıştır. Bununla birlikte 6136 sayılı Yasa kapsamındaki ateşli silahlarla benzer özellikleri taşıdıklarından hareketle, gaz ve ses fişeklerini patlatmada kullanılan ve kuru sıkı tabir edilen tabancalarla da genel güvenliği tehlikeye sokma suçunun işlenebileceğini kabule olanak bulunmamaktadır.
    Bu itibarla, sanığın genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçundan cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararı isabetli olmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 06.12.2010 gün ve 19013–19192 sayılı kararının sanık Nasuf İlhan’ın genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçu yönünden KALDIRILMASINA,
    3- Ortaca Asliye Ceza Mahkemesinin 21.12.2006 gün ve 33–555 sayılı kararının sanık Nasuf İlhan’ın genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçu yönünden BOZULMASINA,
    4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.09.2011 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.