KUVVETLİ SUÇ BELİRTİSİYLE TUTUKLANMA NEDENİYLE KİŞİ HÜRRİYETİ VE GÜVENLİĞİ HAKKININ İHLAL EDİLMEDİĞİ
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü 9/6/2021 tarihinde, Nazmi Şengül (B. No: 2019/34202) başvurusunda, Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.
Olaylar
Askerî hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucu, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) talimatı ile Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile bağlantılı suçlardan yürütülen bir soruşturma kapsamında gözaltına alınmış ve Sulh Ceza Hâkimliğince tutuklanmıştır.
Başsavcılık, başvurucuyla birlikte toplam 22 şüpheli hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve terör örgütüne üye olma suçlarını işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları istemiyle dava açmıştır. 25. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 10/9/2018 tarihli duruşmada başvurucunun üzerine atılı suçun vasfının değişme ihtimalinin bulunmasını, mevcut delil durumunu ve tutuklulukta geçirdiği süreyi dikkate alarak tahliyesine karar vermiştir. Mahkeme 27/8/2019 tarihli duruşmada dosyaya sonradan dahil olan bir kısım delilleri dikkate alarak başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve terör örgütüne üye olma suçlarından yeniden tutuklanmasına karar vermiştir. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; 26. Ağır Ceza Mahkemesi 13/9/2019 tarihinde başvurucunun itirazını kabul etmiş ve tahliyesine karar vermiştir. Daha sonra Mahkeme, başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan 8 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Başvurucu, mahkûmiyet kararına karşı istinaf yoluna başvurmuştur. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla derdesttir.
İddialar
Başvurucu, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Başvurucu, ilk tutuklama kararı sonrasında kovuşturma aşamasında serbest bırakıldıktan yaklaşık bir yıl sonra yeniden tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmektedir. Buna karşılık kanunda öngörülen azami tutukluluk süresinin dolmamış olması koşuluyla soruşturma veya kovuşturma aşamasında serbest bırakılan kişilerin yeni delillerin ortaya çıkması hâlinde yeniden tutuklanmalarının önünde kanundan kaynaklanan bir engel bulunmamaktadır.
Mahkeme tutuklama kararında başvurucunun Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yapılanmasında görevli mahrem imam H.K. ile hücresel haberleşme ağında irtibatlı olduğuna, FETÖ/PDY'nin gizli haberleşme aracı olan ByLock programını kullandığına ve Yurtta Sulh Konseyi tarafından yayımlanan Sıkıyönetim Direktifi'nin ekinde yer alan “Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi'nde Sahil Güvenlik Komutanlığı hukuk müşaviri” olarak görevlendirildiği hususlarına değinerek kuvvetli suç belirtisinin bulunduğu sonucuna varmıştır.
Anayasa Mahkemesi birçok kararında anılan hususların tutuklamanın hukukiliği bağlamında FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olduğu sonucuna varmıştır. Somut olayda anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını doğrulayan belirtilerin dosya kapsamında bulunduğu yönündeki değerlendirmeler keyfî ve temelsiz değildir.
Ağır Ceza Mahkemesince verilen tutuklama kararında; dosyaya dâhil olan bir kısım delilin, özellikle bilirkişi raporlarının ve tanık beyanlarının kuvvetli suç şüphesini artırmış olmasına vurgu yapıldığı ve bu bağlamda tutuklama nedeni olarak kaçma şüphesine dayanıldığı görülmüştür. Bu itibarla tutuklamanın meşru amacının bulunup bulunmadığı belirlenirken kaçma şüphesine ilişkin somut bir olgunun olup olmadığı değerlendirmesini yapmak gerekir.
Somut olayda Mahkemece, ulaşılan bazı yeni delillerin (başvurucunun hücresel haberleşme ağında mahrem imam ile irtibatlı olduğuna ve operasyonel hat kullandığına dair iddialara ilişkin olarak alınan bilirkişi raporu ile mahrem imamların örgüt üyesi asker şahıslarla sabit hatlardan iletişime geçtiklerine dair bazı askerlerin itiraf içeren beyanlarının dosyaya girmiş olması ve FETÖ/PDY'nin gizli haberleşme aracı olan ByLock programını kullandığı iddiasına ilişkin alınan bilirkişi raporu) kuvvetli suç şüphesini artırmış olmasına dayanılarak başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan yeniden tutuklanmasına karar verilmiştir.
Söz konusu deliller başvurucunun FETÖ/PDY içindeki konumu ve örgütün askerî mahrem yapılanmasıyla bağlantılı olduğu şüphesi bakımından önemlidir. Anılan bilirkişi raporu ve beyanlar başvurucuya isnat edilen suçun niteliğini değiştirmese de bunların başvurucuya isnat edilen terör örgütü üyeliği suçu bakımından yeni ve kuvvetli delil olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Dolayısıyla kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
Öte yandan FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile örgütün özellikleri dikkate alındığında bu soruşturmalar diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşıktır. Somut olayın özellikleri değerlendirildiğinde başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbiri ölçülüdür.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
NAZMİ ŞENGÜL BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/34202) |
|
Karar Tarihi: 9/6/2021 |
R.G. Tarih ve Sayı: 17/8/2021-31571 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Fatih HATİPOĞLU |
Başvurucu |
: |
Nazmi ŞENGÜL |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/10/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubunun büyük bölümü hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
10. Askerî hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucu, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan Başsavcılığın talimatı ile FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen bir soruşturma kapsamında 11/8/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır. İlk ifadesi kolluk tarafından alınan başvurucu 20/8/2016 tarihinde Başsavcılığa sevk edilmiştir.
11. Cumhuriyet savcısı aynı tarihte başvurucunun ifadesini almıştır. Başvurucunun Başsavcılıktaki ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Ben Sahil Güvenlik Komutanlığı Hukuk Müşavir yardımcısı olarak görev yapmakta iken 22/07/2016 tarihinde görevden el çektirildim. 2015 yılı Ağustos ataması ile Sahil Güvenlik Komutanlığı Hukuk Müşavir yardımcılığına atandım. Ondan öncede Deniz Kuvvetleri Komutanlığında Adli Müşavirliğinde disiplin subayı olarak görev yaptım.
...
15/07/2016 tarihinde Yurtta Sulh isimli yapılanma tarafından gerçekleştirilen terör eylemi sonrasında ortaya çıkan atama listesinde Sahil Güvenlik Hukuk Müşavirliğine Hukuk Müşaviri olarak atanmam tamamen benim bilgi ve iradem dışında gerçekleşen bir durumdur. Söz konusu listeyi düzenleyenler beni de mağdur ettiler. Bu duruma düşmeme neden oldular.
15/07/2016 tarihinde yapılan darbeye teşebbüs eylemi sırasında ortaya çıkan atama listesinden 16/07/2016 tarihinde saat 07:00 sularında bir kısım Askeri Yargıçların dahil olduğu whatsup grubu aracılığıyla haberdar oldum. Söz konusu whatsup grubunda atama listesinin yayınlandığını gördüm. Söz konusu gruba bu listeyi kim yükledi bilmiyorum. 2-3 kişi farklı farkı yüklemelerde bulundu diye hatırlıyorum. Ben whatsup grubunda bu tarz uygunsuz gördüğüm paylaşımlar nedeniyle aynı gün whatsup grubundan ayrıldım.
Belirttiğim gibi söz konusu listede Hukuk Müşavirliği yardımcılığından Hukuk Müşavirliği kadrosuna atanmam benim iradem dışında gerçekleşen bir olaydır. 15/07/2016 tarihinde gerçekleşen darbe girişiminin herhangi bir safhasında yer almadım. Böyle bir liste düzenleneceğinden de bilgim kesinlikle yoktur. Söz konusu listeyi hazırlayan ve darbe girişiminde bulunan kişilerden bende şikayetçiyim.
Ben Askeri Yargıda cemaatçi bir kadrolaşma olduğuna ilişkin basında yer alan haberlerden, dedikodulardan ibaret duyumlar dışında doğrudan bir bilgiye sahip değilim. Askeri Hakim stajerlerini de tanımam. Yaptığım görev itibariyle de Askeri Yargıyla doğrudan doğruya ilişkim bulunmamaktadır ..."
12. Başsavcılık, başvurucuyu anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve terör örgütüne üye olma suçlarından tutuklanması istemiyle 20/8/2016 tarihinde Ankara Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
13. Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliği 20/8/2016 tarihinde sorgusunu yaptıktan sonra başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve terör örgütüne üye olma suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Şüpheliler ... Nazmi Şengül'ün üzerlerine atılı bulunan ... Terör Örgütüne Üye Olma, Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme suçlarını işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren delillerin bulunması, gelinen soruşturma aşaması itibariyle delillerin henüz tamamen toplanmamış bulunması, şüphelilerin eylemlerinin sabit olması halinde kanunda öngörülen ceza miktarı dikkate alındığında şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma ihtimallerinin mevcut olması ve açıklanan nedenlerle adli kontrol uygulamasının da yetersiz kalacağı, şüphelilerin üzerlerine atılı suçun CMK 100/3. maddesi hükmündeki suçlardan olması da değerlendirilerek CMK'nun 100. maddesi ile ilgili düzenlemeler ile AİHS 5. maddesindeki tutuklama şartları kapsamında isnat olunan suç ile orantılı olarak tedbir kapsamında şüphelilerin CMK.nun 101. maddeleri uyarınca 5271 sayılı CMK 'nun 161/8. maddeside dikkate alınarak tutuklanmalarına ... karar verildi."
14. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliği itirazın reddine karar vermiştir.
15. Başsavcılık 22/8/2017 tarihli iddianame ile başvurucuyla birlikte toplam 22 şüpheli hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve terör örgütüne üye olma suçlarını işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde dava açmıştır. FETÖ/PDY'ye ilişkin genel açıklamaların da yer aldığı iddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin kuruluşuna ve tarihçesine, hangi amaç ve saikle kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına, hukuka aykırı hangi tür eylemlerde bulunduğuna ve şüphelilerin gerçekleşen eylemlerine değinilmiştir.
16. İddianamede başvurucuya yöneltilen suçlamaların dayandığı olgular özetle şöyledir:
i. Başvurucunun Yurtta Sulh Konseyi tarafından yayımlanan Sıkıyönetim Direktifi'nin ekinde yer alan ''Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi'nde Sahil Güvenlik Komutanlığı hukuk müşaviri'' olarak görevlendirildiğinin tespit edildiği,
ii. Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) raporuna göre başvurucunun farklı meslek gruplarından olan veya özel kurum ve işletmelerde çalışan birçok kişi ile para transferi ilişkisi bulunduğu, bu kişilerin haklarında FETÖ/PDY ile irtibatlı suçlardan soruşturma yürütülen ve FETÖ/PDY ile iltisak veya irtibatları nedeniyle meslekten çıkarılan kişiler olduğunun tespit edildiği,
iii. Başvurucunun örgütün gizli haberleşme programı olan ByLock'u aktif şekilde kullandığı,
iv. Tanık M.Y.nin başvurucunun örgüt üyesi olduğuna yönelik beyanlarının bulunduğu ileri sürülmüştür.
17. Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 15/9/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/95 sayılı dosya üzerinden kovuşturma başlamıştır.
18. Mahkeme 10/9/2018 tarihli duruşmada başvurucunun üzerine atılı suçun vasfının değişme ihtimalinin bulunmasını, mevcut delil durumunu ve tutuklulukta geçirdiği süreyi dikkate alarak tahliyesine karar vermiştir. Mahkeme ayrıca başvurucu hakkında yurt dışına çıkış yasağı ve haftanın bir günü en yakın karakola imza verme şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına da karar vermiştir.
19. Mahkeme 27/8/2019 tarihli duruşmada başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve terör örgütüne üye olma suçlarından yeniden tutuklanmasına karar vermiştir. Tutuklama kararının gerekçesi şöyledir:
"Sanık Nazmi Şengül'ün FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yapılanmasında görevli mahrem imam [H.K.] isimli şahısla hücresel haberleşme ağında irtibatlı olduğuna ve operasyonel hat kullandığına dair iddia, alınan bilirkişi raporu, buna ilişkin mevcut delil durumunun kuvvetli suç şüphesini artırmış olması,sanık Nazmi Şengül hakkında dosyamıza delil mahiyetinde gönderilen KYOK kararı ekinde FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün Türk Silahlı Kuvvetleri mahrem yapılanmasında görev alan mahrem imamların örgüt üyesi asker şahıslarla sabit hatlardan iletişime geçtiklerine dair 'asker kişiler [B.Y.], [H.Ö.], [O.A.K.], [M.K.]' isimli itirafçıların beyanlarının kuvvetli suç şüphesini artırmış olması, sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün gizli haberleşme aracı olan 'BYLOCK' programını kullandığına dair iddia, buna ilişkin alınan bilirkişi raporu ve mevcut delil durumunun kuvvetli suç şüphesini artırmış olması, sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütü tarafından sıkıyönetim direktifi ve ekindeki sıkıyönetim mahkemeleri görevlendirme listesiyle bağlantılı olarak 'Sahil Güvenlik Komutanlığı Hukuk Müdürü' olarak görevlendirildiğine dair iddia, buna ilişkin mevcut delil durumu ve dosya kapsamı bütün halinde değerlendirilerek sanık yönünden kuvvetli suç şüphesinin artmış olması, sanığın üzerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti dikkate alınarak, sanığın CMK'nın 100.ve 101. maddeleri uyarınca üzerine atılı TCK'nın 309/1. ve 314/2. maddesi kapsamında suçlar yönünden ayrı ayrı tutuklanmasına ... karar verildi."
20. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Ankara 26. Ağır Ceza Mahkemesi 13/9/2019 tarihinde başvurucunun itirazını kabul etmiş ve tahliyesine karar vermiştir. Ankara 26. Ağır Ceza Mahkemesi ayrıca başvurucu hakkında yurt dışına çıkış yasağı ve haftanın bir günü en yakın karakola imza verme şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına da karar vermiştir.
21. Başvurucu 14/10/2019 tarihinde bireysel başvuru yapmıştır.
22. Mahkeme 24/1/2020 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan beraatine, terör örgütüne üye olma suçundan 8 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık Nazmi ŞENGÜL’ün Askeri Hakim Yüzbaşı rütbesiyle Sahil Güvenlik Komutanlığı Hukuk Müşavirliğinde, Hukuk Müşavir Yardımcısı olarak görev yapmakta iken FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı olduğundan bahisle Milli Savunma Bakanlığı’nın 02.09.2016 tarih ve 2016/1 Karar numaralı Komisyon Kararı ile TSK’ dan ihraç edildiği anlaşılmıştır. Sanığın görev safahatine bakıldığında 2006 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığına Askeri Savcı yardımcısı olarak atandığı, 2015 yılı Ağustos ataması ile Sahil Güvenlik Komutanlığı Hukuk Müşavir yardımcılığına atandığı görülmüştür. Sanık sıkıyönetim direktifi ekindeki EK-B sıkıyönetim mahkemeleri listesinde Sahil Güvenlik Komutanlığı Hukuk Müşavirliğine Hukuk Müşaviri olarak görevlendirilmiştir. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca mahkememize gönderilen Bylock Tespit Tutanağı, CGNAT Kayıtları, HTS Kayıtları ve aldırılan bilirkişi raporundan sanığın kendisine ait 05333531711 gsm hattı ile 355056053831650; imei numaralı cihazdan 03/09/2014 tarihinden itibaren FETÖ örgütünün gizli haberleşme araçlarından biri olan bylock uygulamasını kullandığı anlaşılmıştır. Sanık hakkında beyanda bulunan Tanık [M.Y.nin] beyanlarında sanığın mesleğe başladıktan itibaren hep Ankara’da görev yaptığını, görevlendirilmesinin bilinçli olduğunu Sanıklar Nazmi ŞENGÜL ve [N.A.nın] atama yerleri itibariyle çalıştıkları dönemde tüm taleplerinin karşılandığını ve istedikleri illerde çalıştıklarını beyan etmiştir. Sanık hakkında düzenlenen Kom-Masak raporunda Sanığın eşinin adli yargıda hakim iken ihraç edildiği, dava dışı yukarıda belirtilen kişilerle para transferi olduğu ... sanığın Bank Asya’da iki adet hesabı olduğu belirtilmiştir. Sanıklarla ilgili Askeri Hakim Soruşturma Dosyaları üzerinde yapılan inceleme sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda Sanığın Gölbaşındaki evine hergün resmi araçla gidip geldiğine dair şikayetin dosya sanıklarından [İ.K.] tarafından ihbar mektubu arşive kaldırılmak suretiyle işlemden kaldırıldığı belirtilmiştir. Sanığın örgütün mahrem imamı tarafından ankesörlü hattan arandığı, ayrıca [S.K.] adına kayıtlı yukarıda belirtilen operasyonel hattı kullanmak suretiyle Deniz Kuvvetleri Mahrem İmamı [H.K.] ile irtibatlı olduğu hususu yargılama aşamasında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca gönderilen belgelerden ve mahkememizce aldırılan bilirkişi raporundan tespit edilmiştir. Sanığın irtibatlı olduğu tespit edilen sivil imam [H.K.] hakkında FETÖ Silahlı Terör Örgütü Üyeliği suçundan Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2018/124 Esas sayılı yargılamasının halen derdest olduğu ve kişi hakkında yakalama emri çıkarıldığı Uyap kayıtlarının tetkikinden anlaşılmıştır. Diğer taraftan Sanığın 15 Temmuz 2016 tarihinde mesai sonrası görev yerinden ayrıldığı, olay gecesi ikametinde olduğu ve görev yerinde bulunmadığı, herhangi bir askeri karargahta ya da kışlada olduğunun veya darbe girişiminin başarıya ulaşmasına katkı sağlayacak herhangi bir eyleminin tespit edilemediği hususu, aksi ispatlanamayan sanığın kendi beyanından ve tüm dosya kapsamından anlaşılmıştır.
Buna göre; her ne kadar sanık hakkında Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs suçundan kamu davası açılmış ise de, sanığın 15 Temmuz 2016 tarihinde mesai bitiminde görev yerinden ayrılarak ikametine gittiği ve olay gecesi ikametinde bulunduğu, görev yerinde ya da sıkıyönetim listesinde görevlendirildiği yerde bulunmadığı, herhangi bir askeri karargahta ya da kışlada da olmadığı, sanığın savunmasının aksine darbe girişiminin başarıya ulaşmasına katkı sağlayacak herhangi bir aktif eyleminin de tespit edilemediği, sanık yönünden atılı suçun oluşumu için gerekli ve yeterli icra hareketine rastlanmadığı, sanığın sıkıyönetim direktifi ekindeki sıkıyönetim mahkemeleri listesindeki görevlendirilmesi dışında darbe teşebbüsüne fiilen iştirak ettiğine dair bir iddia ve delil bulunmadığı gibi kovuşturma aşamasında buna dair bir delil de elde edilemediği anlaşıldığından, sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, mahkumiyetine yeterli, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince sanığın Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs suçundan beraatine karar vermek gerekmiştir.
Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçu yönünden ise; Sanığın FETÖ/PDY ile irtibatı ve iltisakı olduğundan bahisle MSB komisyon kararıyla TSK’dan ihraç edilmesi, FETÖ’nün Türk Silahlı Kuvvetlerini kendisine ait bir silahlı güç olarak kullanabilme amacı doğrultusunda dizayn etme faaliyetleri kapsamında, Deniz Kuvvetleri Komutanlığındaki asker kişilerin soruşturma ve yargılama faaliyetlerini yürüterek FETÖ mensubu olmayan askerleri tasfiye etmek, FETÖ mensubu askerleri korumak açısından son derece önemli bir görev olan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesinde Askeri Hakim/Savcı olarak 2006 – 2015 yılları arasında -ki çok uzun bir süre- görev yapmış olması, Sanık savunmasında her ne kadar Sahil Güvenlik Komutanlığı Hukuk Müşavirliği Hukuk Müşavir Yardımcılığı görevine ilk atananın kendisi olduğunu, kendisiyle birlikte bir de Hukuk Müşavirinin yeni ve ilk olarak atandığını, daha önce bu görevi Deniz Kuvvetleri Komutanlığında görevli Askeri Hakimlerden birinin Disiplin Subayı olarak atanarak yaptığını, yani bu görevin kendisi açısından üst bir görev olmadığı gibi pasif bir görev olduğunu, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesinde üstleriyle yaşadığı sorun nedeniyle böyle bir atama talebinde bulunduğunu ve talebinin de uygun görüldüğünü beyan ve iddia etmiş ise de; dosya kapsamında mevcut bilirkişi raporlarından, tanık beyanlarından, sanık savunmalarından, tüm dosya kapsamından ve mahkememizce yürütülmekte olan diğer FETÖ örgütü yargılamalarından bilindiği ve anlaşıldığı üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin herhangi bir biriminde Fetö örgütü üyesi olan bir asker kişiye örgütsel bir ihtiyaç olduğunda, herhangi bir kabul veya talep aranmaksızın, örgüt üyesi askerin kişisel durumuna veya isteğine bakılmaksızın -ki sıkıyönetim listelerinde yapıldığı gibi- örgütsel ihtiyaç olan yere tayin yapılabildiği, bu tayin yapılacak yerin mahrumiyet yeri, terör bölgesi veya doğu ya da batı olup olmamasının, istenmeyen ya da istenen bir tayin yeri olup olmamasının bir önemi olmadığı, örgütün bu konudaki hiyerarşik yapısının sert ve katı olduğu, örgüt üyesi askerlerin de bu bilinçle kati bir sadakat ve itaat içinde olduklarının bilinmesi ve anlaşılması karşısında sanığın Sahil Güvenlik Komutanlığı Hukuk Müşavir Yardımcılığı görevine tayininin yapılmasının örgüt üyesi olmadığına dair delil sayılması yönündeki savunmasına mahkememizce itibar edilmemesi, dosya kapsamında mevcut bilirkişi raporundan, tanık beyanlarından ve mahkememizce yürütülmekte olan bu ve diğer FETÖ örgütü yargılamalarından kabul edildiği ve anlaşıldığı üzere, bizzat örgütün üst kademesinin talimatıyla örgütün sivil ve asker yöneticileri ve üyeleri tarafından, 15 Temmuz 2016 günü gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün başarıya ulaşması için hazırlanmış olan sıkıyönetim direktifi ekindeki EK-B Askeri Mahkemeler listesinde, özellikle darbe kalkışmasının başarıya ulaşmasından sonraki aşamada Sahil Güvenlik Komutanlığı personeli açısından yapılacak gözaltı, arama, el koyma, soruşturma, tutuklama ve yargılama faaliyetlerini yürütecek olan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi ve Savcılığına müdahale edebilecek, yönlendirecek ve doğrudan etkileyecek bir görev olan Sahil Güvenlik Komutanlığı Hukuk Müşavirliğine Hukuk Müşaviri olarak görevlendirilmek suretiyle aktif ve de önemli bir göreve getirilmiş olması, Sıkıyönetim Görevlendirme Listesinin kapsamının belirlenmesi konusunda düzenlenen bilirkişi raporlarında, Sıkıyönetim Direktifinin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü tarafından anayasal düzeni ortadan kaldırmak maksadıyla hazırlanmış bir mesaj emri olduğunun, Sıkıyönetim Direktifi mesajının ekler bölümünde, EK-A Sıkıyönetim Komutanlıkları Listesi, EK-B Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi, EK-C Ankara ve İstanbul Şehirleri Asayiş ve Takviye Planı ve EK-Ç Diğer Atamalar şeklinde sıralandığının, FETÖ/PDY’nin darbe maksadıyla kritik ve önemli gördüğü sıkıyönetim mahkemelerinin ve adli müşavirlik kadrolarının tamamının kendi mensuplarından oluşmasını sağlamaya çalıştığının, bu kapsamda sıkıyönetim görevlendirme listesinin önemli bir delil olduğunun, Sıkıyönetim görevlendirilmelerinde Adli Müşavirliklere, özel önem verildiğinin, Adli Müşavirlerin, 26 Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinin 15’inde hem Kıdemli Hakimden hem de Kıdemli Savcıdan, 1’nde sadece Kıdemli Savcıdan, 2’sinde ise sadece Kıdemli Hakimden rütbece daha kıdemli olduklarını, bu şekilde bir görevlendirme ile özellikle genç rütbede Kıdemli Hakim ve Kıdemli savcı olarak atanan askeri hakimlerin kontrol altında tutulmasının ve yönlendirilmesinin düşünüldüğünün belirtilmesi, sanığın görevlendirildiği Sahil Güvenlik Komutanlığı Hukuk Müşavirliği görevinin de bu açıdan Adli Müşavirlik seviyesinde olması, Her ne kadar sanık savunmasında suç ve cezaların şahsiliği ilkesinden bahsederek, eşinin durumunun dosyaya delil olarak girmesinin hukuka aykırı olduğunu belirtmiş ise de; FETÖ örgütünün Asker, polis, Hakim – Savcı vs. kamu görevlisi üyelerinin evliliklerinin de örgüt içi olma zorunluluğu karşısında sanığın Hakim-Savcı olan eşinin de FETÖ bağlantısı nedeniyle kamu görevinden ihraç edilmesi, Sanığın Fetö örgütüne ait Bank Asya isimli bankada iki adet hesabının olması, Sanıklarla ilgili Askeri Hakim Soruşturma Dosyaları üzerinde yapılan inceleme sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda diğer örgüt mensuplarınca sanık hakkında soruşturma açılmasının engellenerek sanığın korunduğunun belirtilmesi, Sanığın operasyonel hat kullanarak örgütün mahrem imamıyla irtibat halinde olması ve FETÖ örgütüne münhasır bir gizli haberleşme aracı olan mahrem imamlarca sabit hatlardan aranması hususunun Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından gelen delil mahiyetinde evraklar, HTS Kayıtları ve konuyla ilgili düzenlenen bilirkişi raporundan anlaşılması ve son olarak sanığın FETÖ örgütünün gizli haberleşme araçlarından biri olan bylock uygulamasını kullandığının Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca dosyaya gönderilen Bylock Tespit Tutanağı, CGNAT kayıtları ve bilirkişi raporundan anlaşılması hususları birlikte değerlendirildiğinde, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile organik bağ içine giren ve örgütün emir ve talimatlarını harfiyen yerine getirecek sadakat ve teslimiyette olan sanığın diğer örgüt mensuplarıyla sosyal irtibatlarının temelinin örgütsel bağlılığa dayandığı ve örgüt faaliyetlerine yukarıda anlatılan şekilde sürekli olarak, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren şekilde katılmak suretiyle üzerine atılı Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçunu işlediği anlaşılmış[tır.]"
23. Başvurucu, mahkûmiyet kararına karşı istinaf yoluna başvurmuştur. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinde (E.2020/478) derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
24. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Yıldırım Turan [GK], B. No: 2017/10536, 4/6/2020, §§ 27-82.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 9/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu, hakkında devam eden kovuşturmada tahliye edildikten sonra adli kontrol tedbirlerine uymasına rağmen müdafiinin de bulunmadığı bir duruşmada yeniden tutuklandığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde öncelikle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde düzenlenen tazminat davası açılmadan başvuru yapıldığından başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilebileceği ileri sürülmüş, Anayasa Mahkemesi tarafından esastan inceleme yapılacak olması durumunda ise tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu ileri sürülerek tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar, somut olayın özel koşulları ile verilen kararların içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği belirtilmiştir.
28. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de göz önünde tutulduğunda başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar dikkate alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfiyetin bulunmadığı hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunması gerektiği ifade edilmiştir.
29. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundakine benzer iddialarda bulunmuştur.
B. Değerlendirme
30. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının tutuklamanın hukuki olmadığına yönelik olduğu değerlendirilmiş ve Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
33. Genel ilkeler için bkz. Mustafa Özterzi, [GK], 2016/14597, 31/10/2019, §§ 85-90; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
34. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, FETÖ/PDY ile bağlantısının bulunduğu iddiasıyla terör örgütüne üye olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
35. Öte yandan başvurucu, ilk tutuklama kararı sonrasında kovuşturma sürecinde -adli kontrol tedbirleri uygulanmak suretiyle- serbest bırakıldıktan sonra yeniden tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmektedir. Buna karşılık kanunda öngörülen azami tutukluluk süresinin dolmamış olması koşuluyla soruşturma veya kovuşturma aşamasında serbest bırakılan kişilerin yeniden tutuklanmalarının önünde kanundan kaynaklanan bir engelin bulunduğu tespit edilmemiştir. Esasen başvurucunun bu yönde bir iddiası da bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
36. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
37. Sulh Ceza Hâkimliği ilk tutuklama kararında başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlediğine dair somut olguların olduğuna değinerek suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 13). Ancak anılan olguların neler olduğu kararda gösterilmemiştir.
38. İddianamede ise başvurucunun Yurtta Sulh Konseyi tarafından yayımlanan Sıkıyönetim Direktifi'nin ekinde yer alan ''Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi'nde Sahil Güvenlik Komutanlığı hukuk müşaviri'' olarak görevlendirildiğinin tespit edildiği, örgütün gizli haberleşme programı olan ByLock uygulamasını aktif şekilde kullandığı olgularına ve bir kısım tanığın başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu yönündeki beyanlarına dayanılmak suretiyle başvurucunun örgüt hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülerek anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve terör örgütüne üye olma suçlarını işlediği iddia edilmiştir.
39. Mahkeme tutuklama kararında başvurucunun Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yapılanmasında görevli mahrem imam H.K. ile hücresel haberleşme ağında irtibatlı olduğuna, FETÖ/PDY'nin gizli haberleşme aracı olan ByLock programını kullandığına ve Yurtta Sulh Konseyi tarafından yayımlanan Sıkıyönetim Direktifi'nin ekinde yer alan "Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi'nde Sahil Güvenlik Komutanlığı hukuk müşaviri" olarak görevlendirildiği hususlarına değinerek kuvvetli suç belirtisinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 19).
40. Anayasa Mahkemesi birçok kararında anılan hususların tutuklamanın hukukiliği bağlamında FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olduğu sonucuna varmıştır (ByLock için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267; Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 74; ardışık arama için bkz. Abdurrahman Yemiş, B. No: 2017/29347, 28/11/2019, § 48); sıkı yönetim görevlendirme listesi için bkz. Abdurrahim Özkan, B. No: 2017/25586, 18/4/2018, § 44).
41. Somut olayda anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını doğrulayan belirtilerin dosya kapsamında bulunduğu yönündeki değerlendirmelerin keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
42. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön şart yerine getirilmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
43. Mahkemece verilen tutuklama kararında; dosyaya dâhil olan bir kısım delilin, özellikle bilirkişi raporlarının ve tanık beyanlarının kuvvetli suç şüphesini artırmış olmasına vurgu yapıldığı ve bu bağlamda tutuklama nedeni olarak kaçma şüphesine dayanıldığı görülmektedir. Bu itibarla tutuklamanın meşru amacının bulunup bulunmadığı belirlenirken kaçma şüphesine ilişkin somut bir olgunun olup olmadığı değerlendirmesini yapmak gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Salih Sayğılı, B. No: 2019/35167, 13/1/2021, § 49).
44. Bu bağlamada başvurucunun tutuklanmasına esas alınan silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
45. Somut olayda Mahkemece; ulaşılan bazı yeni delilerin (başvurucunun hücresel haberleşme ağında mahrem imam ile irtibatlı olduğuna ve operasyonel hat kullandığına dair iddialara ilişkin olarak alınan bilirkişi raporu ile mahrem imamların örgüt üyesi asker şahıslarla sabit hatlardan iletişime geçtiklerine dair bazı (asker) kişilerin itiraf içeren beyanlarının dosyaya girmiş olması ve FETÖ/PDY'nin gizli haberleşme aracı olan ByLock programını kullandığı iddiasına ilişkin alınan bilirkişi raporunun) kuvvetli suç şüphesini artırmış olmasına dayanılarak başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan yeniden tutuklanmasına karar verilmiştir. Söz konusu deliller başvurucunun FETÖ/PDY içindeki konumu (başvurucunun örgütün askerî mahrem yapılanmasıyla bağlantılı olduğu iddiası) bakımından oldukça önemlidir. Anılan bilirkişi raporu ve beyanlar başvurucuya isnat edilen suçun niteliğini değiştirmese de bunların başvurucuya isnat edilen terör örgütü üyeliği suçu hakkında yeni ve kuvvetli bir delil olduğunda kuşku bulunmamaktadır (benzer değerlendirmeler için bkz. Salih Sayğılı, § 51).
46. Dolayısıyla somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Mahkeme tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
47. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
48. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
49. Dolayısıyla somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olmadığı söylenemeyecektir.
50. Açıklanan gerekçelerle tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 9/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.