MAĞDUR KATILIMININ GEREKLİ ÖLÇÜDE SAĞLANMASI (KÖTÜ MUAMELE YASAĞINA DAİR USULİ YÜKÜMLÜLÜKLER)

MAĞDUR KATILIMININ GEREKLİ ÖLÇÜDE SAĞLANMASI (KÖTÜ MUAMELE YASAĞINA DAİR USULİ YÜKÜMLÜLÜKLER)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

TURAN GÜNANA BAŞVURUSU (5)

(Başvuru Numarası: 2013/5545)

 

Karar Tarihi: 15/12/2015

R.G. Tarih ve Sayı: 11/2/2016-29621

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Alparslan ALTAN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Recep ÜNAL

Başvurucu

:

Turan GÜNANA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, Kocaeli (2) No.lu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu (Ceza İnfaz Kurumu) mahkûm kabul bölümünde Kurum personeli tarafından çıplak kalacak şekilde soyulmak ve üç gün süreyle havalandırması olmayan bir yerde tutulmak suretiyle darp ve işkenceye maruz kalındığı, buna ilişkin şikâyetlerin etkili bir şekilde soruşturulmadığı, ayrıca çıplak aramanın ilgili mevzuata aykırı olarak rutin bir uygulama hâlini aldığı, bu nedenlerle Anayasa’nın 17. ve 36. maddelerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 28/6/2013 tarihinde Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 5/6/2015 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, yazılı görüşünü 13/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 20/7/2015 tarihinde bildirilmiş; başvurucu, süresi içinde Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını sunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Tekirdağ (1) No.lu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunmaktayken 21/12/2012 tarihinde, sevk edildiği Kocaeli (2) No.lu F Tipi Ceza İnfaz Kurumuna, ilgili kolluk görevlileri tarafından yanında bulunan diğer tutuklu veya hükümlülerle birlikte teslim edilmiştir.

9. Nakil sonrası Ceza İnfaz Kurumuna kabul aşamasında 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile kabul edilen ve 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün (Ceza İnfaz Tüzüğü) 46. maddesi gereğince önce üst kıyafetleri çıkarılarak ve üst kıyafetleri giyildikten sonra alt kıyafetleri çıkarılarak üst araması yapılacağını başvurucu ile diğer tutuklu ve hükümlülere ilgili infaz koruma memurları bildirmiştir.

10. Başvurucu ile diğer tutuklu ve hükümlülerden H.Ö. ve C.A., insan onuruna ve ahlakına aykırı olduğunu ve ilgili yerlere şikâyet edeceklerini beyan ederek bu şekilde arama yapılmasını kabul etmediklerini ifade etmişlerdir. Bunun üzerine infaz koruma memurları, başvurucu ve belirtilen kişilere kıyafetlerini çıkarmaları, aksi takdirde zor kullanacakları uyarısında bulunmuştur.

11. Başvurucu ve belirtilen diğer iki kişinin uyarıları dikkate almayarak kıyafetlerini çıkarmamakta ısrar etmesi üzerine infaz koruma memurları tarafından zor kullanılarak kıyafetleri çıkarılmak suretiyle arama işlemleri tamamlanmıştır.

12. Meydana gelen olayın özetlendiği 21/12/2012 tarihli tutanağın ilgili kısımları şöyledir:

“21.12.2012 Cuma günü Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan, kurumumuza sevk edilen PKK terör örgütü tutukluları Mahkum Kabul biriminde jandarma görevlilerinden teslim alınmıştır. Daha sonra … Tüzüğün 46. maddesine göre üst ve eşya aramasına başlanmıştır. Tutukluların ceza infaz kurumuna girmesinde sakınca bulunan eşya veya malzemelerin üzerinde bulunup bulunmadığını tespit etmek amacı ile yapılacak üst araması için tutuklular teker teker arama işleminin yapılacağı odaya alınmışlardır. İnfaz ve Koruma Memur…ları kendilerine önce üst bölgelerindeki kıyafetleri çıkartmalarını; üst bölümün araması sona erdikten sonra alt bölgelerdeki kıyafetlerini çıkartmak suretiyle arama işleminin yapılacağını söylemeleri üzerine, tutuklulardan H… Ö…, C… A… ve Turan GÜNANA aramaya karşı çıkmışlardır. Bu şekilde aramaya karşı olduklarını ve şikayet edeceklerini beyan etmişlerdir. Bu durum üzerine görevli personel, üzerlerindeki kıyafetleri çıkartmalarını aksi takdirde zorla çıkartılacağı(n)ı tutuklulara açıklamış fakat yapılan uyarılara rağmen üzerlerindeki kıyafetleri çıkartmayarak aramaya karşı gelen tutukluların üst aramaları Tüzüğün 46. maddesinin 2. fıkrasına göre Kurum 1. Müdürü A… K…’nın bilgisi dahilinde zor kullanma yetkisini kullanarak görevli personelce yapılmıştır. Bu esnada tutuklular ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek. Baskılar bizi yıldıramaz.’ diye slogan atmışlardır. Arama esnasında hiçbir şekilde darp ve şiddet uygulanmamıştır. Tutuklular elbiselerinin çıkartıldığı sırada direnerek personele el kol hareketleriyle mukavemet göstermiş, aktif ve pasif direnmede bulunmuşlardır. Aramaları bitirildikten sonra … geçici koğuşa alınmışlardır.”

1. Başvurucu Hakkında Yürütülen 2013/143 Sayılı Soruşturma

13. Ceza İnfaz Kurumu tarafından başvurucu ve çıplak arama işlemine direnen diğer iki tutuklu/hükümlü hakkında 18/1/2013 tarihli ve 2013/547 sayılı yazı ile “görevi yaptırmamak için direnme” suçunu işledikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulunulmuştur. Yazı ekinde, olaya ilişkin tutanak (bkz. § 12) ve kamera görüntülerinin kaydedildiği kompakt disk (CD) sunulmuştur. Anılan yazıda “adı geçenlerin üst aramasında kişinin mahremiyeti esasına göre odada kamera bulundurulmaması sebebi ile eylemleri gösterir kamera görüntülerinin mev(c)ut olmadığı” da bildirilmiştir.

14. Anılan suç duyurusu üzerine Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu ve diğer kişiler hakkında 24/1/2013 tarihinde soruşturma başlatılmıştır.

15. Soruşturma kapsamında Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığınca 28/1/2013 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna yazılan yazı ile haklarında soruşturma yürütülen başvurucu ile H.Ö. ve C.A.nın Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmeleri, ayrıca 21/12/2012 tarihli tutanakta imzaları bulunan görevlilerin isimlerinin verilerek Cumhuriyet Başsavcılığına müracaatlarının sağlanması istenmiştir.

16. Diğer yandan Ceza İnfaz Kurumu tarafından sunulan kamera görüntülerinin incelenmesi için Kandıra İlçe Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Şubesinde görevli polis memuru olan A.K. 29/1/2013 tarihinde bilirkişi olarak görevlendirilmiştir.

17. Bilirkişi A.K. tarafından düzenlenen 4/2/2013 tarihli bilirkişi raporunda, tutanakla tespit edilen olaya ilişkin doğrudan bir görüntüye rastlanmadığı tespit edilmiştir. Anılan raporun sonuç kısmı şöyledir:

“… [G]üvenlik kamerası görüntüsünün ceza evi içerisini göstermekte olduğu, infaz koruma memurları ve jandarma görevlilerinin tutuklu olduğu düşünülen şahısları götürüp getirdiği, şahısların üzerlerini el yordamı ile kontrol etmek sureti ile aradıkları, görevlilerin, tutuklu oldukları düşünülen şahısların üzerindeki elbiseleri çıkararak arama yapma, darp etme vb. olayların yaşanmadığı, görevlilerin görevlerini nizami bir şekilde yaptıkları, tutuklu oldukları düşünülen şahısların da görevlilere karşı herhangi bir şekilde mukavemette bulunmadıkları izlenen görüntülerden anlaşılmıştır. [L]akin tutuklu oldukları düşünülen şahısların görevlilerce zaman zaman farklı odalara alındıkları ve akabinde görevlilerin de odaya girdiği görülmüş, oda içerisinde yaşananlara ait görüntüler olmadığından inceleme yapılamamıştır.

…”

18. Soruşturma kapsamında 21/12/2012 tarihli tutanakta imzaları bulunan infaz koruma memurlarının şikâyetçi sıfatıyla bilinmeyen bir tarihte Cumhuriyet Başsavcısı tarafından ifadeleri alınmıştır. İnfaz koruma memurları Y.V., S.G., F.A., M.V. ve A.S.nin mağdur sıfatıyla alınan ve birbirinin aynı olan ifadeleri şöyledir:

“… Tutanak altındaki imza bana aittir. Şüpheliler kuruma girişte arama yaptırmak istemediler. Arama yaptırma…k için müsaade etmediler. Biz de [T]üzüğün 46. maddesinin 3. fıkrasına dayanarak kendilerini aradık. Bu şahısların bize karşı herhangi bir tehdidi, bize karşı herhangi bir cebir[leri] olmadı. Sadece slogan attılar. Şikayetçi değilim. …”

19. İnfaz koruma memuru V.S.nin Cumhuriyet Başsavcısı tarafından alınan 13/2/2013 tarihli ifadesi şöyledir:

“… Tutanak altındaki imza bana aittir. Şüpheliler kuruma girişte üzerlerini aratmak istemediler. Biz de aramak isteyince aratmamak için direndiler. El kol hareketleriyle aramamıza müsa[a]de etmediler ve slogan attılar. Biz de [T]üzüğü[n] 46. maddesi gereği şüphelileri aradık. Ancak herhangi bir tehditleri olmadı. Şüphelilerden şikayetçi değilim …”

20. İnfaz koruma memuru Y.Y.nin Cumhuriyet Başsavcısı tarafından alınan 15/2/2013 tarihli ifadesi şöyledir:

“… Ben şüphelileri cezaevine girişte teslim alarak aramaları için evrakları ile birlikte görevli memura teslim ettim. Diğer görevli arkadaşlarla aralarında ne geçtiğini bilmiyorum. Kamerada göründüğüm için tutanağa imza attım. Olay anında şüphelilerin cebir ve tehdidine maruz kalmadım. Şikayetim yoktur. …”

21. Diğer yandan başvurucu ile şüpheli konumunda olan tutuklu ve hükümlülerden C.A.nın şikâyeti üzerine Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılmış olan 2013/279 sayılı soruşturma, 21/2/2013 tarihli kararla mevcut soruşturma (2013/143) ile birleştirilmiştir.

22. Yürütülen soruşturma sonunda Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığının 5/3/2013 tarihli ve S.2013/143, K.2013/275 sayılı kararı ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Karara konu olan suçlar, infaz koruma memurları V.S., Y.Y., Y.V., S.G., F.A., M.V. ve A.S. için “görevi kötüye kullanma”; başvurucu, C.A. ve H.Ö. için “görevi yaptırmamak için direnme” olarak ifade edilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

“…

1- … [C]eza infaz kurumuna 21/12/2012 tarihinde C… A…, Turan Günana ve H… Ö…’in sevk geldikleri, eşyalarının arandığı ve üst aramasının yapıldığı sırada tutuklular C… A…, Turan Günana ve H… Ö…’in aramaya direnme gösterdikleri, slogan eşliğinde kurum görevli personeline mukavemette bulundukları aktif ve pasif şekilde direnme gösterdikleri,

2- İnfaz koruma memurlarının da olaya müdahale ettikleri, görevli personelin zorla çıplak arama yapmak sureti ile görevlerini kötüye kullandıkları yönünde iddialarla ilgili yürütülen soruşturmada;

Tahkikat sonucunda, toplanan delil, bilgi ve belgelerden, olay gününe ait kamera kayıtlarının incelenmesinden, müşteki şüphelilerin alınan beyanlarından

1- [K]urum görevlilerine karşı görevi yaptırmamak için direnme suçu ile ilgili olarak, şüphelilerin yüklenen suçu işlediğini gösterir, dava açmaya yeter kanıt ve emare bulunmadığı gibi müşteki anlatımları ve olay tutanağının içeriğine göre suçun unsurlarının oluşmadığı,

2- [K]uruma yeni gelen tutuklu müşteki şüphelilerin üst aramasının CGTİK uygulamasına dair [T]üzüğün 46. maddesi gereği yapıldığı, eylemin kanun hükmünü ifa olduğu bu hali ile eylemin suç olmadığı anlaşılmakla;

Yüklenen suçlardan müşteki şüpheliler hakkında KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA,

…”

23. Bu karar başvurucuya 29/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

24. Anılan kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı müşteki şüpheli C.A. itiraz yoluna başvurmuştur.

25. İtiraz mercii olan Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/6/2013 tarihli ve 2013/695 Değişik İş sayılı kararında “[t]akipsizlik kararının dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olduğu” gerekçesiyle adı geçen kişinin itirazının reddine karar verilmiştir.

2. Başvurucunun Şikâyeti Üzerine İnfaz Koruma Memurları Hakkında Yürütülen 2013/278 Sayılı Soruşturma

26. Başvurucu 26/12/2012 tarihli dilekçesiyle 21/12/2012 tarihinde sevk olarak geldiği Kocaeli (2) No.lu F Tipi Ceza İnfaz Kurumunda çıplak olarak üst araması yapılmak istenmesine karşı çıkması üzerine görevliler tarafından zorla elbiselerinin çıkarılarak darbedildiği iddiası ile Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuştur. Başvurucunun şikâyet dilekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

“21/12/2012 tarihinde … şu an tutuklu olarak bulunduğum Kocaeli 2 Nolu F Tipi Hapishanesine getirildim. Aynı gün akşam 16:30 saatleri civarında tutuklu kabul bölümünde … çıplak üst araması dayatıldı. Elbise ve çamaşırlarımı kendi isteğim ile çıkarmamam halinde zor kullanılacağı ifade edildi. Ben de çıplak aramanın insanlık onuruna bir saldırı olduğunu ve kabul etmeyeceğimi belirtip, üzerimin normal-giyinikken aranmasını talep ettim. Bunun üzerine tutuklu kabul bölümünde bulunan gardiyanlar tarafından yere düşürülüp, iradem dışında elbiselerim çıkarılmaya çalışıldı. ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ sloganı atmaya başlamam üzerine, orada bulunan bir gardiyanın ağzımı ve burnumu kapatıp nefes alamayacak hale getirmesi uygulamasına maruz kaldım. Hem ellerim, hem ayaklarım başka gardiyanlarca tutulup, üzerine oturulması nedeniyle tamamen hareketsiz kalmıştım. Eliyle ağzımı kapatan gardiyan, nefes almakta zorluk çektiğimi fark edince elini kaldırdı. Tekrardan slogan atmaya başlamam üzerine bir gardiyan iki eliyle boğazımı sıkıp, kafamı zemine çarpmak suretiyle, diğer gardiyan ise tekrardan ağzımı kapatmak suretiyle beni darp ettiler. Hem kafamın zemine çarpması nedeniyle kafamda iki yerde şişme ve morarma hem boğazımda morarma hem de burnumun sol yanında tırnak batması nedeniyle yara oluştu. Bu esnada çırpınmamdan kaynaklı ayaklarımdan ve kollarımdan tutup, ayaklarıma oturan gardiyanların kimi … neticesinde ayak ve kollarımda morarma oluştu. Halen de bu izler mevcuttur.

Ayrıca çıplak aramayı kabul etmediğimden 24/12/2012 tarihine kadar, havalandırması olmayan bir hücrede bekletildim. Havalandırma hakkımdan yararlanamadım.

Sonuç olarak, görevini kötüye kullanan, işkencede bulunan (fiziki ve manevi olarak), görevini ihmal eden [h]apishane amir ve memurlarından şikayetçiyim. Gerekli cezai işlemlerin başlatılmasını talep ediyorum.

…”

27. Başvurucunun şikâyet dilekçesi, Ceza İnfaz Kurumunun idari yönden bağlı olduğu Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına aynı tarihli (26/12/2012) ve 2012/9151 sayılı üst yazı ile UYAP doküman yönetim sistemi üzerinden iletilmiştir.

28. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucunun şikâyet dilekçesi 10/1/2013 tarihinde soruşturmaya kaydedilmiş ve oluşturulan soruşturma dosyası 11/1/2013 tarihli yetkisizlik kararı ile Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

29. Yetkisizlik kararı ekindeki soruşturma dosyası, Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma defterinin 2013/278 sayılı sırasına 25/1/2013 tarihinde kaydedilmiştir.

30. Soruşturma kapsamında Cumhuriyet Savcısı, 20/2/2013 tarihli ve 2013/278 sayılı yazı ile Ceza İnfaz Kurumundan başvurucunun “kuruma getirildiği gün nasıl arandığı hususunda … bilgi” verilmesini istemiştir.

31. Anılan yazıya cevap olarak sunulan Ceza İnfaz Kurumunun 28/2/2013 tarihli ve Muh.2013/300 sayılı yazısı şöyledir:

“…

Tutuklu Turan GÜNANA, ceza infaz kurumumuza sevk olarak geldiği 21/12/2012 tarihinde kurumumuz mahkum kabul birimince kabul işlemleri yapılmış, kuruma ilk kabulü olması nedeni ile … Tüzüğün 46. maddesine göre önce üst kısımlarının araması yapılmış, üst kısımları giyildikten sonra kıyafetlerinin alt kısımlarının araması yapılmıştır. Kuruma ilk kabulü olması sebe[b]i ile üzerinde ceza infaz kurumuna sokulması yasak herhangi bir şeyin olup olmadığı veya vücudunda herhangi bir iz olup olmadığı kontrolü açısından yapılması gereken bu üst aramaya tutuklu karşı çıkmış; belirtilen tüzük doğrultusunda görevli personellerce kıyafetleri çıkartılarak herhangi bir darp veya cebir uygulanmadan üst aramaları yapılmıştır.

…”

32. Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığının 26/3/2013 tarihli ve S.2013/278, K.2013/358 sayılı kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararda şüpheli kamu görevlileri “KOCAELİ 2 NO.LU F TİPİ CİK PERSONELİ” şeklinde ifade edilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

“... [M]üşteki Turan Günana 26/12/2012 tarihli dilekçesinde; 21/12/2012 günü sevk olarak geldiği Kocaeli 2 Nolu F Tipi Cezaevinde çıplak olarak üst aramasının yapılmak iste(n)diğini, karşı çıkması üzerine görevliler tarafından zor kullanılarak elbiselerinin çıkarıldığını ve darp edildiğini, üst aramasına karşı çıkması nedeniyle de 24/12/2012 gününe kadar havalandırması olmayan bir hücrede tutulduğunu iddia ederek şikayetçi olmuş ise de;

Müştekinin soyut beyanları dışında Ceza İnfaz Kurumu Personeli hakkında ceza yargılamasını gerektirecek somut delil olmadığı, müştekinin darp-cebir raporunun bulunmadığı, cezaevinin 28/02/2013 tarihli cevabi yazısında aramasının usulüne uygun yapıldığının belirtildiği anlaşılmıştır.

...”

33. Başvurucu, kovuşturmaya yer olmadığına dair anılan karara karşı itiraz yoluna başvurmuştur. Başvurucunun itiraz dilekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

“… Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına yapmış olduğum şikayet[t]e ‘…’ denilerek … sözlü beyanlarıma, rapor (darp-cebir) alıp almadığıma, şayet almadıysam bunun nedenine ya da hastaneye sevkimin gerekip gerekmediğine bile ihtiyaç duyulmadan karara gitmiş, dilekçemdeki iddialarım kovuşturulmamıştır, incelenmemiştir.

Çıplak aramaya tabi tutulduğum inkar edilmemektedir. Çıplak arama yapmak her ne kadar … Tüzüğün 46. maddesine dayanılarak yapılmaktaysa da, bu uygulama meşru değildir, ahlaki değildir. [K]aldı ki ‘… Hükümlünün üzerinde, kuruma sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşya bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin varlığı…’ şeklinde hüküm getirilmiştir. Oysaki bu uygulama … rutin bir uygulamaya dönüştürülmüştür.

Darp edildiğime dair kurum doktoru kısmi bir muayene yapmış ve kimi ilaç ve kremler vermiştir. Ancak tutulan rapor yüzeysel olduğu için, yeterli muayene edilmediğim için imzadan imtina ettim. Yani yüzeysel de olsa bir rapor tutulmuştur. [A]ncak savcılık gerekli soruşturmayı yürütmediğinden bu bilgilere ulaşmamış, talep etmemiştir. Hastaneden rapor alınıp alınmamasının, tedaviye ihtiyaç olup olmadığını soruşturmamıştır. Vücudumun bir çok yerinde oluşan morarmalar ve şişlikler yaklaşık iki hafta sürmüştür. Boynumda oluşan zedelenme halen de sürmektedir.

Savcılığın ifade ettiği gibi iddialar soyut değildir. Şayet kamera kayıtları tümüyle izlenirse nasıl yerlerde sürüklenip darp edildiğim, … hiçbir neden yokken soyulup çıplak aramaya tabi tutulduğum, darp izlerimin kurum doktoru tarafından yetersiz de olsa rapora geçirildiği, şu anda hastaneye sevk edilmem durumunda darp emarelerinin rapor edileceği görülecektir.

…”

34. İtiraz mercii olan Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/6/2013 tarihli ve 2013/685 Değişik İş sayılı kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın “[s]oruşturma evrakı içeriğine karardaki gerekçeye göre usul ve yasaya uygun” olduğu gerekçesine yer verilerek başvurucunun itirazının reddine karar verilmiştir.

35. Karar, başvurucuya 13/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

36. Başvurucu 28/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

1. Ulusal Hukuk

37. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “İhbar ve şikâyet” kenar başlıklı 158. maddesi şöyledir:

“(1) Suça ilişkin ihbar veya şikâyet, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.

(4) Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikâyet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

(5) İhbar veya şikâyet yazılı veya tutanağa geçirilmek üzere sözlü olarak yapılabilir.

…”

38. 5271 sayılı Kanun’un “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:

“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.

(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.”

39. 5271 sayılı Kanun’un “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” kenar başlıklı 172. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.

…”

40. 5271 sayılı Kanun’un “Cumhuriyet savcısının kararına itiraz” kenar başlıklı 173. maddesi (soruşturma sürecinin devam ettiği dönemde yürürlükte olduğu hâliyle) şöyledir:

“(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz edebilir.

(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.

...”

41. Ceza İnfaz Tüzüğü’nün “Arama, güvenlik tatbikatı ve sayım” kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:

“…

(2) Hükümlünün üzerinde, kuruma sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşya bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin varlığı ve kurum en üst amirinin gerekli görmesi hâlinde, çıplak olarak veya beden çukurlarında aşağıda belirtilen usullere göre arama yapılabilir.

a) Çıplak arama, hükümlünün utanma duygusunu ihlal etmeyecek şekilde ve kimsenin görmemesini sağlayacak tedbirler alınarak gerçekleştirilir,

b) Arama sırasında önce bedenin üst kısmındaki giysiler çıkarttırılır, bedenin alt kısmındaki giysiler üst kısmındaki giysiler giyildikten sonra çıkarttırılır. Bu giysiler de mutlaka aranır,

c) Çıplak arama sırasında bedene dokunulmaması için gerekli özen gösterilir. Aranan kişinin beden çukurlarında bir şeyin bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin bulunması hâlinde öncelikle, hükümlüden madde veya eşyanın kendisi tarafından çıkartılması istenir, aksi hâlde bunun zor kullanılarak gerçekleştirileceği bildirilir. Beden çukurlarındaki arama, cezaevi tabibi tarafından yerine getirilir,

d) Çıplak olarak arama, mümkün olan en kısa süre içinde bitirilir.

(3) Beden ve üst aramaları aynı cinsiyetten güvenlik ve gözetim görevlileri tarafından yapılır.

(9) Arama ve sayımlar sırasında insan onuruna saygı esastır.”

42. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından kabul edilen (11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’na 6524 sayılı Kanun’un 39. maddesi ile eklenen geçici 4. maddenin (6) numaralı fıkrası gereğince yürürlükten kaldırılmış olan ancak başvuruya konu soruşturmanın yürütüldüğü dönemde yürürlükte olan) 18/10/2011 tarihli ve (8) No.lu Genelge’nin ilgili kısımları şöyledir:

“…

2- İnsan hakları ihlali, işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin olarak yapılan soruşturmaların, kolluk kuvvetlerine bırakılmayarak bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da görevlendireceği bir Cumhuriyet savcısı tarafından etkili ve yeterli bir şekilde yürütülmesi,

…”

2. Uluslararası Hukuk

43. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 10/12/1984 tarihli ve 39/46 sayılı kararıyla kabul edilen ve onaylanmasının uygun bulunduğuna dair 3441 sayılı Kanun, 29/4/1988 tarihli ve 19799 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan İşkence ve Diğer Zalimane, Gayri İnsani veya Alçaltıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’nin 12. maddesi şöyledir:

“Her Taraf Devlet, yetkisi altındaki ülkelerde bir işkence eyleminin işlendiğine inanmak için ciddi sebepler mevcut olan her halde, yetkili mercilerin derhal ve tarafsız soruşturma yürütmelerini sağlayacaktır.”

44. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 9/12/1988 tarihli ve 43/173 sayılı kararıyla kabul edilmiş olan “Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması İçin Prensipler Bütünü”nün (Prensipler Bütünü) “İşkence yasağı” kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:

“Her hangi bir biçimde tutulan veya hapsedilen bir kimse, işkenceye veya zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya cezaya maruz bırakılamaz.

* ‘Zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya ceza’ deyimi, tutulmuş veya hapsedilmiş bir kimseyi geçici veya sürekli olarak her hangi bir doğal duyumunu kullanmaktan veya bulunduğu yer ve zamanın farkında olmaktan yoksun bırakma da dahil, fiziksel veya ruhsal bütün istismar edilme hallerine karşı mümkün olan en geniş ölçüde koruyacak bir biçimde yorumlanır.

* Hiç bir durum, işkenceyi veya diğer zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya cezayı haklı göstermek için ileri sürülemez.”

45. Prensipler Bütünü’nün “Kuralların ihlalini cezalandırma ve ihlalleri ihbar ödevi” kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:

“1. Devletler, bu prensiplerde yer alan haklara ve ödevlere aykırı bütün fiilleri hukuken yasaklar; bu tür eylemleri gerekli yaptırımlara başlar ve bu tür eylemler hakkında yapılan şikayetler konusunda tarafsız soruşturmalar yapar.

2. Bu Prensipler Bütününün ihlal edildiğine veya ihlal edilmek üzere olduğuna inanmak için sebepleri bulunan kamu görevlileri, konuyu üst makamlara veya gerektiği takdirde konuyu incelemeye veya hukuki yoldan çözüm getirmeye [yetkili] makamlara veya organlara bildirir.

3. Bu Prensipler Bütününün ihlal edildiğine veya ihlal edilmek üzere olduğuna inanmak için sebepleri bulunan her hangi bir kimse, olaya karışan kamu görevlilerin üst makamlarından başka, konuyu incelemeye veya hukuki yoldan çözmeye yetkili diğer makam veya organlara bildirme hakkına sahiptir.”

46. Prensipler Bütünü’nün “Kötü muameleyi şikayet hakkı” kenar başlıklı 33. maddesi şöyledir:

“1. Tutulan veya hapsedilen bir kimse veya avukatı, kendisine yapılan muamele hakkında ve özellikle maruz kaldığı işkence veya diğer zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muameleler konusunda, tutma yeri veya hapishaneden sorumlu makama ve daha yüksek bir makama ve gerekirse denetleme ve hukuki çözüm getirme yetkisine sahip makama şikayette ve talepte bulunma hakkına sahiptir.

2. Tutulan veya hapsedilen kimsenin veya avukatın bu prensibin 1. fıkrasında belirtilen hakları kullanma imkanı bulunmuyorsa, tutulan veya hapsedilen kimsenin ailesinin bir üyesi veya bu durum hakkında bilgisi olan her hangi bir kimse yukarıda belirtilen hakları kullanabilir.

3. Şikayet edenin talebi halinde, yapılan şikayet veya taleple ilgili gizlilik korunur.

4. Her bir talep veya şikayet hemen ele alınıp incelenir ve gereksiz gecikmeye meydan vermeksizin cevaplanır. Eğer talep veya şikayet reddedilirse veya aşırı bir gecikme varsa, şikayetçi durumu yargısal veya diğer bir makam önüne getirebilir. Tutulan ve hapsedilen kimse veya bu prensibin birinci fıkrasında belirtilen şikayetçiler bir talepte veya şikayette bulunmaktan ötürü zarara maruz bırakılamazlar.”

47. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu’nun (İstanbul Protokolü) Birinci Eki’nin 2. maddesi şöyledir:

“Devletler, işkence ve kötü muamele şikayetleri ve bildirimlerinin, anında ve etkili bir biçimde soruşturulmasını sağlamakla yükümlüdürler. Açık bir şikayetin olmadığı durumlarda bile işkence ve kötü muamele yapıldığına ilişkin belirtiler varsa, soruşturma yapılmalıdır. Soruşturmayı yürütenler, bu tür olayların faili olduğundan şüphelenilen kişiler ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan bağımsız, soruşturma yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler olmalıdır. Bu kişilerin tarafsız tıp uzmanlarına veya konuyla ilgili diğer uzmanlara erişim veya bu tür uzmanları çağırma yetkileri olmalıdır. Soruşturmalar yürütülürken, en yüksek profesyonel standartlara uygun yöntemler kullanılmalı ve soruşturma sonuçları kamuya açıklanmalıdır.”

48. İstanbul Protokolü’nün Birinci Eki’nin 6. maddesi şöyledir:

“6a) İşkence ve kötü muamele soruşturmalarında çalışan tıp uzmanları her zaman en yüksek etik standartlara uygun biçimde davranmalı ve tıbbi araştırma ve muayeneden önce kişinin bilgilendirilmiş onamını almalıdır. Muayene, tıp biliminin kabul edilmiş standartlarına uygun biçimde yürütülmelidir. Muayene, tıp uzmanın denetimi altında, devlet görevlileri ve güvenlik güçleri mensuplarının mevcut olmadığı bir ortamda, kişinin mahremiyetine saygı göstererek yapılmalıdır.

6b) Tıp uzmanı muayenenin hemen sonrasında doğru bir yazılı rapor hazırlamalıdır. Bu raporda en azından aşağıdaki bilgiler yer almalıdır:

(i) Görüşme Koşulları: Görüşme yapılan kişinin adı, muayene sırasıda mevcut olanların adları, bu kişilerin muayene yapılan kişiyle olan ilişkileri, görüşmenin kesin tarihi, saati, görüşme yapılan yerin adresi (uygun olduğu durumlarda görüşme yapılan odanın yeri), görüşme yapılan yerin tanımı (örneğin klinik, cezaevi, ev vb.); görüşme yapıldığı sıradaki koşullar (muayene için geldiğinde veya muayene sırasında kişinin tabii olduğu kısıtlamalar, görüşme sırasında odada güvenlik güçlerinin mevcut olup olmadığı, tutukluya eşlik edenlerin hal ve tavrı, muayeneyi yapan kişiye yönelik tehditkar ifadeler vs.) ve diğer geçerli unsurlar;

(ii) Öykü: Gerçekleştiği iddia edilen işkence ve kötü muamele yöntemleri, işkence ve kötü muamelenin ne zaman gerçekleştiği, bütün fiziksel ve psikolojik semptomlar ve şikayetler de dahil olmak üzere kişinin görüşme sırasında anlattığı öykünün detaylı bir raporu;

(iii) Fiziksel ve Psikolojik Muayene: Uygun tanı koyucu testler ve mümkün olduğu durumlarda bütün yaralanmaların renkli fotoğrafları da dahil olmak üzere klinik muayene sonucunda elde edilen bütün fiziksel ve psikolojik bulguların kaydı.

(iv) Değerlendirme: Fiziksel ve psikolojik bulgular ile işkence ve kötü muamele arasındaki muhtemel ilişkinin değerlendirilmesi. Gerekli tıbbi ve psikolojik tedavi ve/veya yapılması gereken başka tıbbi testler ve muayeneler için görüş ve tavsiyeler;

(v) Yazar: Raporda muayeneyi yapan kişilerin adları açıkça belirtilmeli ve rapor hazırlayanlar tarafından imzalanmalı;

6c) Hazırlanan rapor gizli tutulmalı ve rapor muayene edilen kişiye veya kişinin yasal temsilcisi olarak atadığı kimseye teslim edilmelidir. Muayene edilen kişi veya temsilcisinin muayene süreci hakkındaki görüşleri de sorulmalı ve raporda bu kişilerin görüşlerine de yer verilmelidir. Uygun olduğu durumlarda, işkence veya kötü muamele iddialarını soruşturmakla yetkili olanlara da yazılı rapor verilmelidir. Bu raporun yetkili kişilere güvenli bir biçimde ulaştırılmasını güvenceye almak, Devlet'in sorumluluğudur. Muayene edilen kişinin rızası veya bu tür bir talepte bulunma yetkisi bulunan mahkemenin yetki vermesi istisna olmak üzere, rapor başka kimseye verilmemelidir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

49. Mahkemenin 15/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 28/6/2013 tarihli ve 2013/5545 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

50. Başvurucu; hükümlü olarak sevk edildiği Ceza İnfaz Kurumunun mahkûm kabul bölümünde kurum personeli tarafından çıplak kalacak şekilde üst aramasının yapılmak istendiğini, karşı çıkması üzerine görevlilerin “üzerine çullanarak” yere yatırıp kendisini darbetmek suretiyle kıyafetlerinden tecrit ettiklerini, direnme eylemi nedeniyle arama sonrasında havalandırması olmayan bir yerde üç gün kapalı tutulduğunu, anılan işlemler nedeniyle şikâyetçi olması üzerine başlatılan soruşturma kapsamında ifadesinin alınmadığını, yetersiz de olsa Kurum Tabipliğince düzenlenen raporun temin edilmediğini, böyle bir rapor olup olmadığının araştırılmadığını, yeni bir rapor alınması için girişimde bulunulmadığını, şikâyetçi olduğu Kurum tarafından sunulan bilgiler esas alınarak etkili bir soruşturma yürütülmeksizin kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, bu karara karşı yaptığı itirazın da reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 17. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; tazminat talebinde bulunmuştur.

51. Başvurucu, hakkında icra edilen çıplak arama işleminin insan onuruna aykırı ve bir işkence biçimi olduğunu, bu işleme dayanak olarak Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 46. maddesinin gösterildiğini ancak bu hükmün gerekli hâllerde (makul ve ciddi emarelerin varlığı ve en üst kurum amirinin gerekli görmesi hâlinde) uygulanabileceğini ancak hükmün Ceza İnfaz Kurumuna yeni gelen her tutuklu veya hükümlüye istisnasız olarak uygulanmakta olduğunu, rutin hâle gelen bu uygulamanın insan onuruna aykırı ve işkence niteliğinde olduğunu, dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

52. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut başvuru bakımından başvurucunun, hakkında icra edilen çıplak arama işleminin orantısız güç kullanılarak yapıldığı ve belirtilen arama işlemine direnmesi nedeniyle havalandırması olmayan bir yerde üç gün tutulduğu iddialarının sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi, devletin etkili soruşturma yükümlülüğünü gerektiği gibi yerine getirip getirmediğinin tespitine bağlıdır. Bu nedenle başvurucunun belirtilen iddialarının, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altında alınan işkence ve kötü muamele yasağının usul boyutu yönünden incelenmesi gerekli ve yeterli görülmüştür.

53. Başvurucunun; İçtüzüğe aykırı olmasına rağmen tutuklu ve hükümlülerin çıplak şekilde aranmalarının Ceza İnfaz Kurumunda rutin bir uygulama hâlini aldığı, bütün tutuklu ve hükümlülere istisnasız uygulanmasının insan onuruna aykırı olduğu ve bu nedenle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği iddiasının ise ayrıca incelenmesi gerekmektedir.

1. Adli Yardım Talebi Yönünden

54. Ekonomik durumunun elverişsiz olduğunu beyan eden, Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunan ve UYAP sistemi aracılığıyla yapılan araştırma sonucunda herhangi bir sabit gelir veya mal varlığına sahip olduğuna dair bir bilgiye ulaşılamamış olan başvurucunun, geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu kanaatine ulaşılmıştır. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen adli yardım talebinin değerlendirilmesine ilişkin ilkeler temelinde başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulü gerekir.

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Orantısız Güç Kullanılması ve Havalandırması Olmayan Bir Yerde Üç Gün Tutulma İddialarının Etkili Soruşturulmaması Nedeniyle Anayasa’nın 17. Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Usul Yönünden İhlal Edildiği İddiası

55. Bakanlık görüş yazısında, başvurunun bu kısmının kabul edilebilirliği yönünden ayrıca görüş bildirilmemiştir.

56. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmayan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Çıplak Arama Nedeniyle Anayasa’nın 17. Maddesinin Üçüncü Fıkrasının İhlal Edildiği İddiası

57. Bakanlık görüş yazısında, başvurunun bu kısmının kabul edilebilirliği yönünden ayrıca görüş bildirilmemiştir.

58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

“Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, … belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır.”

59. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması gerekir.

(2) Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

60. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) “Bireysel başvuru formu ve ekleri” kenar başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

“…

(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:

d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar.

e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.

…”

61. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca başvurucunun; başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).

62. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesince kabul edilemez olduğuna karar verilebilir.

63. Başvurucu, hakkında icra edilen çıplak arama işleminin insan onuruna aykırı bir işkence biçimi olduğunu, bu işleme dayanak olarak Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 46. maddesinin gösterildiğini ancak bu hükmün gerekli hallerde (makul ve ciddi emarelerin varlığı ve en üst kurum amirinin gerekli görmesi hâlinde) uygulanabileceğini ancak hükmün Ceza İnfaz Kurumuna yeni gelen her tutuklu veya hükümlüye istisnasız uygulanmakta olduğunu, rutin hâle gelen bu uygulamanın insan onuruna aykırı ve işkence niteliğinde olduğunu, dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

64. Tutuklu veya hükümlülerin cezaevinde çıplak olarak aranmaları, güvenlik ve kamu düzeninin sağlanması bakımından haklı görülebilir. Ancak bu kapsamdaki bir aramanın her hâlükârda insan onuruna uygun bir şekilde ve uygun bir tarzda yapılması gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Valašinas/Litvanya, B. No: 44558/98, 24/7/2001, § 117). Dolayısıyla her türlü çıplak arama işleminin insan onuruna müdahale oluşturduğu söylenemez.

65. Başvurucu ihlal iddiasını, Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 46. maddesinin (2) numaralı fıkrasının uygulanmasının her bir tutuklu veya hükümlü bakımından gerekli olup olmadığına bakılmaksızın genelleştirildiği iddiasına dayandırmış olup bunun dışında maruz kaldığı uygulamanın kendi özel durumu ile uyumsuzluğu ve bunun gerekçesi konusunda bir açıklamada bulunmamıştır. Bir başka ifadeyle başvurucu, kendisi hakkında uygulanan arama işleminin icra ediliş tarzının hangi yönlerden insan onuruna aykırı olduğunu açıklamak yerine Ceza İnfaz Kurumunun genel uygulaması hakkında bilgiler vererek soyut biçimde söz konusu uygulamanın insan onuruna aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Dahası gerek başvurucunun beyanları gerekse görevlilerce düzenlenen tutanaktaki tespitler dikkate alındığında başvurucunun “çıplak arama” işlemine karşı çıkarken dahi belirtilen yöntemle arama yapılmasının kendisi açısından gerekli olmadığı hususunda bir itiraz ileri sürmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle ihlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun iddiasını kanıtlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.

66. Açıklanan nedenlerle başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

67. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında devletin, pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet; bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).

68. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu bu pozitif yükümlülüğün bir de usul boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir resmî soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110).

69. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel amaç ve görevleri kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Şayet bu olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 111).

70. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

71. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan, burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin, başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı ya da devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

72. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma; bağımsız bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır. Bu kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).

73. Bu tür olaylarla ilgili cezai soruşturmaların etkililiğini sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, mağdurların meşru menfaatlerini korumak için bu sürece etkili bir şekilde katılmaları sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).

74. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında soruşturma yapılmamış olması ya da soruşturmanın yeterli olmaması da bazen tek başına kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun yetkililer resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli kesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).

75. Devlet memurları tarafından yapılan işkence ve kötü muamele hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olması için soruşturmadan sorumlu ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması gerekir. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının olmamasını değil, aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir. Dolayısıyla etkili bir soruşturmadan söz edebilmek için soruşturmanın öncelikle bağımsız yürütülebilir niteliğe sahip olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).

76. Soruşturmayı sağlayacak bir başvuru yolunun sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun uygulamada fiilen de etkili olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması gereklidir. Başvuru yolunun ancak bir hak ihlali iddiasını önleyebilme, devam etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilme ve bunun için uygun bir tazminat sunabilmesi hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir. Yine vuku bulmuş bir hak ihlali iddiası söz konusu olduğunda tazminat ödenmesinin yanı sıra sorumluların ortaya çıkarılması bakımından da yeterli usul güvencelerinin sağlanması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 118).

77. İşkence, eziyet ve kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir. Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak kötü muameleye yönelik soruşturmalarda, hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın azami bir hız ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119).

78. Mahkemelerin, özellikle işkence, eziyet ve kötü muamele niteliğindeki bir olayın zamanaşımına uğramaması için ellerinden gelen tüm gayreti sarf etmesi ve tüm araçlara başvurması gerekir. Kötü muamele iddialarına ilişkin bir ceza davası söz konusu olduğunda yetkililer tarafından hemen verilecek bir yanıt, eşitlik ilkesi içinde genel olarak kamu güveninin korunması açısından temel bir unsur olarak sayılabilir ve kanun dışı eylemlere karışanlara karşı gösterilecek her türlü hoşgörüsüzlüğe olanak tanır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 120).

79. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); bir devlet görevlisinin işkence, eziyet veya kötü muameleyle suçlandığı durumlarda “etkili başvuru”nun amaçları çerçevesinde cezai işlemlerin ve hüküm verme sürecinin zamanaşımına uğramamasının ve genel af veya affın mümkün kılınmamasının büyük önem taşıdığına işaret etmiştir. Ayrıca AİHM, soruşturması veya davası süren görevlinin görevinin askıya alınmasının ve hüküm alırsa meslekten men edilmesinin önemine dikkat çekmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 121).

b. Genel İlkelerin Olaya Uygulanması

80. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumuna nakil olarak kabul edildiği sırada çıplak arama işlemine direnmesi nedeniyle zor kullanması sonucunda fiziksel işkenceye maruz kaldığını, ayrıca aramaya direnmesi nedeniyle üç gün boyunca havalandırması olmayan dar bir mekânda tutulduğunu, bu nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğini, diğer yandan anılan işlemler nedeniyle şikâyetçi olması üzerine başlatılan soruşturma kapsamında ifadesinin alınmadığını, yetersiz de olsa Kurum Tabipliğince düzenlenen raporun temin edilmediğini, böyle bir rapor olup olmadığının araştırılmadığını, yeni bir rapor alınması için girişimde bulunulmadığını, şikâyetçi olduğu Kurumun raporu esas alınarak kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, bu nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

81. Bakanlık görüş yazısında, insan onuruna aykırı olarak zorla çıplak arandığını iddia eden başvurucunun Ceza İnfaz Kurumu personeli hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğu, bu kapsamda ilgili personel hakkında adli soruşturma başlatıldığı, soruşturma kapsamında delillerin değerlendirilmesi sonucunda ilgili personel hakkında müsnet suçun unsurları itibarıyla oluşmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, bu süreç neticesinde başvurucuya iddialarını ve delillerini sunma ve usule ilişkin haklardan yararlanma imkânlarının sağlandığı bildirilmiştir.

82. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde başvuru formundaki iddialarını tekrar ederek çıplak aramaya tabi tutulduğunu, odanın kısmen el kamerasıyla kaydedildiğini, ayrıca koridorda sabit kameralar olduğunu, bu şekilde ilgili amir ve memurların kimliklerinin ve bazı eylemlerinin tespit edilebileceğini, bedenindeki onlarca morarma ve şişliğe rağmen Kurum doktorunun muayene raporunu usulüne uygun tutmadığını, Cumhuriyet Savcısı ve itiraz merciine bu durumu iletmesine rağmen tekrar rapor aldırılmadığını, Bakanlık görüşünün aksine delillerini sunma ve usule ilişkin haklardan yararlanma imkânının kendisine sağlanmadığını ifade etmiştir.

83. Başvurucu, 26/12/2012 tarihli dilekçesi ile çıplak arama işlemine karşı çıkması üzerine görevlilerce zorla elbiseleri çıkartılarak darp edildiğini ve direnme eyleminden dolayı 24/12/2012 tarihine kadar havalandırması olmayan bir hücrede bekletildiğini iddia ederek Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyetçi olmuştur.

84. UYAP safahat bilgileri incelendiğinde başvurucunun 26/12/2012 tarihli dilekçesinin Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturmaya kayıt işleminin 10/1/2013 tarihinde yapılabildiği, 11/1/2013 tarihinde yetkisizlik kararı ile soruşturma dosyasının Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, dosyanın görevli savcıya tevzi işleminin ancak 13/2/2013 tarihinde gerçekleştirilebildiği anlaşılmaktadır.

85. İşkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin soruşturmaların etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturma makamlarının, şikâyeti öğrenir öğrenmez veya şikâyet açıklığa kavuşturulur kavuşturulmaz soruşturma başlatması gerekmektedir. Soruşturmanın; bir usul işlemi olan soruşturma defterine kaydedilmesinin yanı sıra derhâl soruşturma işlemlerine girişilmek suretiyle fiilen de başlatılması gerekmektedir. Somut başvuruda ise başvurucunun şikâyet dilekçesinin sadece soruşturma numarası alması on beş gün sonra gerçekleşebilmiştir. Fiilen soruşturma işlemlerine girişilmesi ise şikâyet dilekçesinin düzenlendiği tarihten itibaren kırk dokuz gün, şikâyete konu olayın gerçekleştiği tarihten elli dört gün sonra sağlanabilmiştir.

86. Diğer taraftan İstanbul Protokolü’nün Birinci Eki’nin 2. maddesine göre (bkz. § 47) devletlerin, açık bir şikâyetin olmadığı durumlarda dahi işkence ve kötü muamele yapıldığına ilişkin belirtiler varsa soruşturma yapma yükümlülüğü bulunmaktadır. Başvurucu ve diğer tutuklu/hükümlüler hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçlaması ile Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2012/143 numaralı soruşturma (bkz. § 13 vd.) kapsamında başvurucuya yöneldiği iddia edilen eylemlerden haberdar olunmasına rağmen işkence ve kötü muamele eylemlerinin işlendiği şüphesi barındıran anılan soruşturmaya konu direnme olayı, bu yönden sorgulanmamıştır.

87. Başvurucunun 26/12/2012 tarihli şikâyet dilekçesinin 10/1/2013 tarihinde Cumhuriyet Savcılığı kalemine kaydedilmesi ile başlayan soruşturma süreci yaklaşık beş ay sonra itiraz merciinin 3/6/2013 tarihli kararı ile sonuçlanmıştır. Ceza İnfaz Kurumuna yazılan ve başvurucunun “kuruma getirildiği gün nasıl arandığı” hususunun sorulduğu 20/2/2013 tarihli müzekkere haricinde başvuruya konu soruşturma sürecinin daha kısa bir sürede tamamlanmamasını haklı kılacak derecede kayda değer bir soruşturma işlemi tespit edilememiştir.

88. Diğer taraftan başvurucunun iddiaları ve Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince düzenlenen tutanak ve belgelere göre arama işlemine direnen başvurucuya zor kullanıldığı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Zor kullanma, en hafif şeklinde dahi niteliği gereği asgari düzeyde cebir içeren bir eylemdir. Bu bağlamda kendisine görevlilerce zor kullanıldığı sabit olan başvurucunun Kuruma kabulüne ilişkin rutin muayenesini yapan doktorun, herhangi bir adli rapor düzenlememiş olması ve bu durumun soruşturma makamları tarafından hiçbir şekilde sorgulanmaması da işkence ve kötü muamele iddialarının etkili soruşturulması bakımından önemli bir eksikliktir.

89. Bunun dışında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun başvuruya konu soruşturmanın devam etmekte olduğu zaman periyodunda yürürlükte olan 18/10/2011 tarihli ve (8) numaralı mülga Genelgesi’nde (bkz. § 42) insan hakları ihlali, işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin olarak yapılan soruşturmaların bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da görevlendireceği bir Cumhuriyet savcısı tarafından etkili ve yeterli bir şekilde yürütülmesine ilişkin gereklilik ifade edilmiştir. Ayrıca İstanbul Protokolü’nün Birinci Eki’nin 2. maddesinde de soruşturmayı yürütenlerin, bu tür olayların faili olduğundan şüphelenilen kişiler ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan bağımsız soruşturma yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler olması gerektiği düzenlenmiştir.

90. Cumhuriyet Savcılığı, başvurucunun şikâyetlerinin temelindeki arama işleminin yapılış şeklini açıklığa kavuşturmak amacıyla sadece Ceza İnfaz Kurumu yönetiminden bilgi istemiş; buna karşılık başvurucunun konu ile ilgili görüşlerini almamıştır. Dış dünya ile bağlantıları son derece sınırlı olarak tutulan kişilere yönelik işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin soruşturmaların sonuçlandırılması bakımından özellikle şüpheli kamu görevlilerinin hiyerarşisine tabi oldukları idarece sunulan bilgilerin esas alınmasının kötü muamele iddialarının aydınlatılmasını ve sorumluların belirlenmesini oldukça zorlaştırılacağı açıktır. Bu durumun ise ilgili kamu görevlilerinin fiilî bir dokunulmazlıktan yararlanmalarına ve dolayısıyla kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmelerine engel olan cezai hükümlerin anlamını yitirmesine neden olması söz konusu olabilir.

91. Dahası yukarıda da belirtildiği üzere Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince olayın oluş şeklini tespit eden bir tutanak düzenlenmiş ve bu tutanağa dayanılarak görevi yaptırmamak için direnme suçunun işlendiği iddiasıyla Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur. Başvuruya konu soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcılığı; böyle bir tutanağın varlığını araştırmak ve anılan tutanağı dosyasından veya Ceza İnfaz Kurumundan getirtmek gibi bir yola başvurmadığı gibi tutanakta imzaları bulunan infaz koruma memurları, başvurucuyu Kuruma teslim eden jandarma görevlileri, başvurucu ve diğer tutuklu ve hükümlüler, başvurucunun muayenesini yapan Kurum doktoru gibi olayın diğer potansiyel tanıklarının ifadelerinin alınması, başvurucunun güncel adli muayenesinin yaptırılması, güvenlik kamerası veya el kamerası kayıtları ile başvurucu hakkında daha önce düzenlenmiş herhangi bir doktor raporunun var olup olmadığının birinci elden araştırılması ve incelenmesi yollarına başvurmayı denememiştir.

92. Soruşturmanın etkililiğinin denetiminde önemli noktalardan biri olan soruşturmanın kamu denetimine açık ve şeffaf olmasının gereklerinden biri de mağdurların meşru menfaatlerinin korunması için soruşturma sürecine etkili katılımlarının sağlanmasıdır. Başvuruya konu soruşturma kapsamında başvurucu, şikâyet dilekçesini sunmasından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen aşamaya kadar herhangi bir şekilde Cumhuriyet Savcısı huzurunda ifade vermek üzere Ceza İnfaz Kurumundan getirtilmemiş ve ifadesi alınmamıştır. İfadesi dahi alınmayan başvurucu ayrıca ilgili idarece soruşturma dosyasına sunulan bilgilerden haberdar olup bunlara etkili bir şekilde itiraz etme imkânından da mahrum bırakılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun mağduru olduğu soruşturmanın şeffaflığına ve adalet mekanizmasının işleyişine güvenini temin edecek tedbirler alındığı söylenemez.

93. Sonuç itibarıyla başvurucunun işkence ve kötü muamele iddiaları etkili bir şekilde soruşturulmamıştır. Bu açıdan başvuruya konu soruşturma, işkence ve kötü muamele fiillerinin önlenmesi ve gerekiyorsa faillerin cezalandırılması bakımından yeterli bir etki doğurmamıştır. Dahası salt soruşturmanın etkisizliği nedeniyle şüphelilerin kovuşturulmamış olması, bu tür olaylara karışan kamu görevlilerine müsamaha ile yaklaşıldığı izlenimini uyandırmakta olup bu durum işkence ve kötü muamele fiillerini gerçekleştirme temayülü olan kamu görevlilerini cesaretlendirebileceği gibi bireyleri belirtilen eylemlere karşı koruma görevi bakımından devlete ve adalet mekanizmalarına olan güvenlerini de zedeleyebilecektir.

94. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

95. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

96. Başvurucu maruz kaldığını iddia ettiği işkence ve kötü muamele nedeniyle 28.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

97. Başvuruda, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen devletin etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bu bakımdan ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

98. Öte yandan kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesinin tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından tek başına yeterli bir giderim sağlamayacağı kanaatine varıldığından soruşturmanın etkili yürütülmemesine bağlı olarak maruz kaldığı manevi zarar nedeniyle başvurucuya takdiren net 2.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Çıplak arama nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Orantısız güç kullanılması ve üç gün boyunca havalandırması olmayan bir yerde tutulma şikâyetlerinin etkili soruşturulmaması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının usul yönünden ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının usul yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapmak üzere Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 2.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

15/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.