MAHPUSUN İNTİHARI NEDENİYLE YAŞAM HAKKININ İHLALİ İDDİASININ KABUL EDİLEMEZ OLDUĞU

MAHPUSUN İNTİHARI NEDENİYLE YAŞAM HAKKININ İHLALİ İDDİASININ KABUL EDİLEMEZ OLDUĞU

Olaylar 

Başvurucunun oğlu C.A., hakkında yürütülen bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanmış ve Ceza İnfaz Kurumuna götürülmüştür. C.A. tutulduğu koğuşta ayakkabı bağcığıyla intihar etmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) konuyla ilgili derhâl ceza soruşturması başlatmıştır. Başsavcılık otopsi raporu aldırmış ve olayla ilgili tanıkların ifadelerini almıştır. Başsavcılık, Ceza İnfaz Kurumuna girdiği ilk andan itibaren uyuşturucu maddenin etkisi altında olan C.A.nın içinde bulunduğu ruh hâlinin etkisiyle intihar ettiği ve ölüme bir başkasının karıştığına dair delil tespit edilemediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başvurucunun karara itirazı reddedilmiştir. Öte yandan Başsavcılık, Ceza İnfaz Kurumu yetkilileri hakkında görevi kötüye kullanma suçu yönünden yürüttüğü soruşturmayı sonuçlandırıp kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başvurucunun bu karara itirazı da reddedilmiştir.

İddialar

Başvurucu, yaşamının korunması için gerekli tedbirler alınmadığı ileri sürülen mahpusun intihar etmesi ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Devletin yaşam hakkı kapsamında yükümlülükleri vardır. Devlet yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi altındadır. Ayrıca bu yükümlülükler doğal olmayan her ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan bağımsız bir soruşturma yürütülmesini gerektirir.

Somut olayda başvurucu soruşturma makamlarının oğlunun intihar sonucu öldüğüne ilişkin tespitine karşı çıkmamıştır. Bu durumda incelenmesi gereken ilk husus, Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin başvurucunun oğlunun kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmedikleri ya da bilmelerinin gerekip gerekmediğidir.

Anayasa Mahkemesi, Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin Ceza İnfaz Kurumunda tutulduğu yaklaşık 25 saatlik sürede kendisine zarar verici bir davranışta bulunmayan C.A.nın intihar edeceği konusunda gerçek bir risk olduğunu bildiklerinin veya bilmelerinin gerektiğinin söylenemeyeceği, dolayısıyla -ayakkabısı ile bağcığına el koymak da dâhil- özel önlemlere başvurmadıkları gerekçesiyle Ceza İnfaz Kurumu yetkililerine kusur atfedilemeyeceği kanaatindedir.

Öte yandan başvurucunun yakınının ölümünden haberdar olan Başsavcılık ölüm olayı hakkında derhâl bir ceza soruşturması başlatmıştır. Yapılan ölü muayenesi ve otopsi işlemleri, ölümün ası sonucu meydana geldiğini ortaya koymuştur. Ayrıca sözü edilen ve oldukça makul bir sürede tamamlanan soruşturma kapsamında ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek işlemler yapılmıştır.

Başvurucu; şüphelilerin ifadesinin alınmasına, kamera kayıtlarının getirtilmesine ve tanık beyanlarının alınmasına ilişkin taleplerinin Başsavcılıkça karşılanmadığını, Ceza İnfaz Kurumundaki kameralara ait kayıtların tamamının incelenmediğini ve Başsavcılığın söz konusu kayıtları getirtip çözümünü yaptırmadığını iddia etmiştir. Otopsi raporu ile ceza soruşturması kapsamında ifadesine başvurulan kişilerin başvurucunun oğlunun davranışlarına ve olayın nasıl meydana geldiğine ilişkin beyanları dikkate alındığında kamera kayıtlarının tamamının incelenmemesi ve/veya kamera kayıtlarının Başsavcılıkça incelenmemesi soruşturmanın etkililiğine zarar vermemiştir.

Ölüm olayını çevreleyen koşulların ve varsa sorumluların tespitine engel olmadığı sürece olayın gelişimine ve delillerin elde edilmesine ilişkin olarak, ölen kişinin yakınlarının her türlü iddialarını ve taleplerini soruşturma makamlarının karşılama zorunluluğu bulunmadığı akılda tutulmalıdır.

Başvuruya konu soruşturmada esasa etkili tüm işlemler (ölü muayenesi ve otopsi işlemleri, olay yeri incelemesi, tanık ifadelerinin alınması) Başsavcılıkça yapılmış ve iddia edildiği gibi sadece Ceza İnfaz Kurumu yetkililerince düzenlenen tutanak ile disiplin soruşturması kapsamında verilen ifadelerle yetinilmemiştir. Bu nedenle soruşturmanın bağımsızlığından ve/veya tarafsızlığından şüphe edilmesini gerektirecek herhangi bir neden bulunmamaktadır.

Başvurucu, infaz koruma memurlarının ifadelerinin tanık sıfatıyla alınmasından yakınmıştır ancak bu durum başvurucunun oğlunun ası sonucu ölmesinden ve soruşturma kapsamında anılan kişilerin suç teşkil eden bir eylemlerinin tespit edilememesinden ileri gelmiştir. Ayrıca başvurucu ceza soruşturmasına yeterli ölçüde katılabilmiştir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlali iddiasının kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

M. A. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/7436)

Karar Tarihi: 20/10/2021

R.G. Tarih ve Sayı: 16/12/2021-31691

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

Recai AKYEL

Selahaddin MENTEŞ

İrfan FİDAN

Raportör

:

Murat İlter DEVECİ

Başvurucu

:

M. A.

Vekili

:

Av. Hüseyin BOĞATEKİN

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, yaşamının korunması için gerekli tedbirler alınmadığı ileri sürülen mahpusun intihar etmesi ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 9/3/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucunun oğlu C.A.; bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediği iddiasıyla hakkında yürütülen bir ceza soruşturması kapsamında 14/10/2016 Cuma günü tutuklanmış ve aynı gün saat 15.20 sıralarında Maltepe 1 No.lu L Tipi Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) götürülmüştür.

10. Oda yerleşimi acil risk ihtiyaç raporunda, C.A.nın genel sağlık durumu iyi olmadığı ve bilinç sorunu söz konusu olabileceği için acil doktor muayenesi gerektiğine ilişkin değerlendirmeye yer verilmiştir. Sözü edilen raporda yer alan grafiğe göre C.A.nın çevresine ve kendisine zarar verme riski düşüktür.

11. Kurum kabul görüşme raporunda kendisiyle yapılan görüşme sırasında C.A.da şaşkınlık, kafasını tutamama, dengesizlik, gözlerinin kapanması ve uykulu hâl gibi durumların mevcut olduğu ifade edilmiştir.

12. İnfaz Koruma Başmemuru L.T. ile infaz koruma memurları R.K., M.K. ve B.G. tarafından düzenlenen 15/10/2016 tarihli bir tutanakta aynı gün saat 16.38 sıralarında C-1 koğuşundaki tutuklunun koğuş kapısına vurması üzerine söz konusu koğuşa gidildiği, C.A.nın koğuşun ortak yaşam alanında yerde yatar vaziyette görüldüğü, tutuklu A.P.den öğrenildiğine göre A.P.nin C.A.yı üst kat merdiven girişindeki ilk odada ayakkabı bağcığı ile kendini asmış hâlde görüp bağcığı kestiği, C.A.nın saat 16.41 sıralarında mahkûm kabul birimine götürüldüğü, saat 16.42 sıralarında durumun 112 Acil Çağrı Merkezine bildirildiği ve saat 16.58 sıralarında Ceza İnfaz Kurumuna gelen sağlık görevlilerinin C.A.nın ölü olduğunu söylediği belirtilmiştir. Bahsi geçen tutanağa göre C.A.nın nabzının alınamadığı 112 Acil Çağrı Merkezine bildirilmiştir.

13. Ölüm olayından haberdar edilen İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) konuyla ilgili olarak derhâl bir ceza soruşturması başlatmıştır.

A. Ölüm Olayı Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturmasıyla İlgili Süreç

14. Başsavcılıkta görevli bir Cumhuriyet savcısı saat 18.15 sıralarında olay yerini incelemiş ve koğuşlarda kamera bulunmasa da ortak yaşam alanlarında kameraların mevcut olduğunu tespit etmiştir.

15. Aynı gün Cumhuriyet savcısının huzurunda bir hekim tarafından yapılan ölü muayenesi işlemi sırasında ölenin boynunda telem izi olduğu görülmüş ancak cesedinde darp ve cebir izi tespit edilmemiştir.

16. Ölü muayenesi işlemi kesin ölüm nedeninin tespitine imkân vermediğinden Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince (Morg Dairesi) 16/10/2016 tarihinde C.A.nın cesedi üzerinde otopsi işlemi yapılmıştır. Otopsi işlemi sırasında yapılan cesedin dış muayenesinde sol ön kol dış yüzde 3 ve 5 cm'lik eskiye ait lineer (çizgisel, doğrusal) nedbeler (yara izleri), sağ ayak bileği dorsumda (sırtta, arkada) 12x3 cm'lik eskiye ait yanık skarı (yara izi) görülmüştür.

17. Başsavcılık 22/11/2016-28/11/2016 tarihleri arasında Ceza İnfaz Kurumunun İkinci Müdürü İ.B. ile yukarıda kendilerinden bahsedilen (bkz. § 12) L.T., M.K., B.G. ve A.P.yi, ayrıca C.A. ile aynı koğuşta kalan İ.E. ve F.N.yi tanık olarak dinlemiştir.

i. İ.B. özetle olay günü icapçı müdür olarak görevli olduğunu, C-1 koğuşunun geçici koğuş olduğunu, Ceza İnfaz Kurumuna yeni gelen mahpusların kemerlerine ve kendilerine zarar vermede kullanabilecekleri diğer eşyalarına el koyduklarını ancak aynı uygulamanın ayakkabı bağcığı için söz konusu olmadığını ve C.A.nın intihar etmesinden kuşkulanmasını gerektirecek bir durumun yaşanmadığını söylemiştir.

ii. L.T.nin ifadesi şöyledir:

“...Olayın meydana geldiği 15/10/2016 günü sabah saat 08:00 'de göreve başlamış, akşam saat 20:00 'ye kadar görevim devam ediyordu. İntihar eden [C.A.] 14/10/2016 günü tutuklanarak kuruma alınmış, geçici koğuş olan C 1 koğuşunda tutulmuş. Bize görevi devreden gece vardiyası bu tutuklunun sıkıntılı olduğunu, sık sık kapılara vurarak infaz koruma memurlarını çağırdığını söylediler. Bizim nöbeti aldığımız gündüz vardiyasında da aynı şekilde sık sık kapıya vurarak memur arkadaşları çağırmış, onlara beni buraya niye aldınız, benim burada ne işim var şeklinde sözler söylemiş. Aynı bölümde bu tutuklunun dışında yaklaşık 4-5 kişi daha bulunuyordu. 15/10/2016 günü saat 16:38 sularında C1 koğuşunda kapıların vurulduğunu duyan arkadaşlar kapıyı açtıklarında [C.A.] isimli tutuklunun yere yatırılmış vaziyette olduğunu gördüklerinde bana haber verdiler. Ben de derhal 112 Acil'i aradıktan sonra C1 koğuşuna geçtim. Aynı koğuşta tutuklu bulunan [A.P.] isimli şahıs [C.A.yı] ayakkabı bağcığı ile kendisini ranza demirine asmış olduğunu gördüğünü, çakı bıçağı ile bağcığı kesip nefes alması için boynundaki ipi çıkartmış olduğunu söyledi. Ben de şahsın nabzını kontrol ettiğimde nabzı atmıyordu ancak vücudu halen sıcaktı. Tutuklunun uzun olan ayakkabı bağcığı ile 1 gün önce ne şekilde alındığını bilmiyorum. Genelde uzun bağcıkları, kemerleri ve diğer tehlikeli olabilecek eşyaları alıyoruz. Olay bu şekilde meydana gelmiş olup benim bu konuda bir ihmalim bulunmamaktadır.”

iii. İ.E., C.A.nın 14/10/2016 tarihini bir sonraki güne bağlayan gece neredeyse hiç uyumadığını, kendilerinden sık sık sigara istediğini, çöpleri dağıttığını, yatağının pamuklarını söküp çıkardığını, zaman zaman kapılara vurduğunu ve bu şekilde tuhaf davranışlar gösterdiğini beyan etmiştir. Beyanına göre kahvaltıdan sonra neredeyse öğlene kadar C.A. ile sohbet eden İ.E.ye göre C.A. psikolojik sorunları olan biridir ya da uyuşturucu kullanmıştır.

iv. Olayı infaz koruma memurlarına bildiren A.P.nin ifadesi şöyledir:

“...[C.A.] daha ilk koğuşa geldiğinde garip davranışlarda bulunuyordu, sürekli tedirgin bir hali vardı. Durmadan ceplerini yokluyor, cüzdanım nerede, telefonum nerede’ diye sorup duruyordu. Sık sık bizden sigara istiyordu. O bölümdeki çöpleri karıştıyor, yatakları yırtıyordu. Hatta ben [koğuş sorumlusu F.N.] ile konuşurken [F.N.] bu arkadaş için kırık tabirini kullandı. Ben de bu şahıs sanki bonzai içip gelmiş, kafası hala dağınık diye yorum yaptım. O akşam bu arkadaşı yatırmaya çalıştık ancak yatağındaki battaniyeyi bile insan gibi görüyordu. Yatmak istemiyordu. Gece boyu 2-3 kez benim alt kattaki koğuşuma gelip beni uyandırdı. camdan dışarı bak, askerlere bak, Suriyeliler orada, askerler Suriyelileri öldürüyor diye konuşuyordu. Ayrıca gece mutfak kısmına gidip oradaki üzümlerin hepsini etrafa saçıp çiğnemiş, ortalığı dağıtmıştı. Sabah kalktığımızda [İ.E.] isimli arkadaş bizden önce ortalığı toplamaya çalışmış. Biz de kahvaltıyı hazırlayıp birlikte kahvaltı ettik. Ara ara bizden sigara istedi, bu şekilde öğlen yemeğini de yedikten sonra sigaralarımızı içtik. [C.A.] yukarıdaki koğuşuna çıktı. Bende [F.N.] ile malta kısmında volta atıyorduk. Bir ara [C.A.nın] koğuş penceresinden sanki karşısında kızlar varmış gibi onlara seslenerek öpücükler, gülücükler atıyordu, üstü başını düzeltiyordu. Yine kapının dibinden sigara alıp veriyormuş gibi hareketler yapıyordu. Ben de [F.N.] ile volta atmaya devam ediyordum. Bir ara [C.A.nın] sesi hiç çıkmadı ve ortalıkta görülmedi. Biz de [C.A.nın] sessiz kalmasına şaşırdık, hatta tedirgin olduk. [F.N.] ile konuşurken [F.N.] bana çık şuna bir bak bakayım, ne yapıyor deyince ben ikinci kata çıktım, kapısı açık olan boş koğuşa baktığımda [C.A.nın] ayağındaki spor ayakkabısının lacivert renkli bağcığının ranzanın üst kat demirine bağlamak suretiyle kendisini asmış olduğunu ve cansız şekilde asılı vaziyette olduğunu gördüm. Hemen üst kattan [F.N.ye] seslenerek, [C.A.nın] kendisini asmış olduğunu söyledim. O arada koşup mutfaktan çakı bıçağı bulup ipi kesmeye çalışıyordum. [F.N.] de bir yandan butona basıp bir yandan kapıya vurarak görevlilere haber vermeye çalışıyordu. Ben şahsın boynundaki ip kesmek için uğraşırken ip çok sıkışmıştı. İpi kestiğim anda da şahsın cansız bedenini tam olarak tutamadığım için bir anda kafası betona çarptı. Kontrol ettiğimde nabız yoktu. Bu arada [F.N.] ve gardiyanlarda geldiler. Daha sonra acil servise haber verilmişti ancak şahsın ölmüş olduğunu anladık. Benim görebildiğim kadarıyla şahsın ruhsal durumu iyi değildi. Yanımızda kaldığı bir gün boyunca sürekli anormal davranışlar gösteriyordu. Bizimle konuşurken intihar edeceği yönünde her hangi bir izlenim edinmedik...”

v. A.P. ile benzer yönde beyanda bulunan F.N. ek olarak C.A.nın kendi kendine konuşup yerinde duramadığını ve psikolojisinin bozuk olduğunu düşündüklerini söyleyip ayrıntıya girmeden A.P.nin C.A.nın kendisine zarar vermesini ve etrafı dağıtmasını engellediğini ifade etmiştir.

vi. M.K.nın ifadesinin konuyla ilgili kısmı şöyledir:

“...15/10/2016 günü sabah 08:00 vardiyasında göreve başladım. Bizden bir gün önce tutuklu olarak kuruma alınan ve karantina koğuşu olan C 1 koğuşunda kalan [C.A.] isimli tutuklunun kaldığı koğuştaki arkadaşları bize bu çocuğun rahatsız olduğunu, sürekli sigara istediğini belirttiler. Biz de bu tutuklu ile görüştüğümüzde bize babasını özlediğini, kardeşlerini özlediğini, gidip onları görmek istediğini söylüyordu. Kendi gözlemlerimize göre çocuğun psikolojik sorunları vardı. Genelde her hangi bir sıkıntısı ve sorunu olmayan mahkumların ayakkabı bağcığı alınmıyor. Üstelik koğuşlarda çamaşır ipi de bulunmaktadır. Zaten şahsı bizden önceki devriye teslim almışlar. Gün içinde bu kişinin intihar edeceği yönünde her hangi bir izlenim elde etmedik...”

vii. B.G. başka hususlar yanında C.A.nın zaman zaman “Beni bırakın, ailem beni bekliyor, ben gideceğim.” dediğini ve akli dengesinde bir sorun olduğunu düşündüğünü söylemiştir.

18. 2/12/2016 tarihinde Başsavcılık İ.B., M.K., B.G. ve L.T.nin görevi kötüye kullanma suçunu işledikleri iddiasıyla yürütülen ceza soruşturmasını mevcut soruşturmadan ayırmıştır. Bu karardan Başsavcılığın daha önce anılan kişiler hakkında da bir soruşturma başlattığı anlaşılmaktadır. Sözü edilen soruşturmayla ilgili bilgiler aşağıda yer almaktadır (bkz. §§ 23-28).

19. Morg Dairesi otopsi raporunu 21/2/2017 tarihinde tamamlamıştır. Anılan rapora göre kanında ve idrarında bazı uyarıcı ve/veya uyuşturucu maddeler (Kanda ve/veya idrarda rastlanan maddeler şunlardır: metamfetamin, amfetamin, 7-aminoklonazepam, difenhidramin, cumyl-4-cn-binaca, benzhydrol.) tespit edilen C.A. ası sonucu ölmüştür.

20. Başsavcılık, Ceza İnfaz Kurumuna girdiği ilk andan itibaren uyuşturucu maddenin etkisi altında olan C.A.nın içinde bulunduğu ruh hâlinin etkisiyle intihar ettiği ve ölüme bir başkasının karıştığına dair delil tespit edilemediği gerekçesiyle 28/2/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.

21. Başvurucu 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 83. maddesinde düzenlenen kasten öldürmenin ihmalî davranışla işlenmesi suçuna işaret ederek soruşturmada sadece intihara yönlendirme veya yardım meselesi üzerinde durulduğunu, Ceza İnfaz Kurumu personeli hakkında ihmal suretiyle ölüme sebep olma yönünden değerlendirme yapılmadığını ve bazı Ceza İnfaz Kurumu görevlileri hakkında görevi kötüye kullanma suçundan dolayı ayırma kararı verilmesinin hatalı olduğunu zira 5237 sayılı Kanun'un 83. maddesine istinaden soruşturma yürütülmesi gerektiğini belirterek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz etmiştir. Başvurucuya göre ceza infaz kurumuna yeni gelen bir tutuklunun psikoloğa götürülmesi, özel olarak gözlem altında tutulması ve sağlık durumunun tespitinin ardından tutulacağı yer ve koşulların sözü edilen kriterlere göre belirlenmesi hususu Başsavcılıkça irdelenmemiştir.

22. İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hâkimliği itiraza konu kararda usule, yasaya ve oluşa aykırı bir yan bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun itirazını 16/5/2017 tarihinde reddetmiştir.

B. Ceza İnfaz Kurumu Yetkilileri Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturmasıyla İlgili Süreç

23. Başsavcılık, başvurucunun oğlunun ölümü nedeniyle yürütülen disiplin soruşturmasının bir örneğinin temini için Ceza İnfaz Kurumu ile yazışma yapmıştır. Ceza İnfaz Kurumu 30/12/2016 ve 2/1/2017 tarihli yazılarıyla otopsi raporunun kendilerine ulaşmaması nedeniyle personel hakkındaki disiplin soruşturmasının henüz sonuçlanmadığı konusunda Başsavcılığı bilgilendirip başvurucunun oğlunun ölümü nedeniyle mahpuslar A.P., F.N., İ.E. ve M.B. hakkında yürütülen disiplin soruşturmasıyla ilgili evrakı Başsavcılığa göndermiştir. Ceza İnfaz Kurumundan gönderilen evraka göre;

i. Ceza İnfaz Kurumu kamera kayıtları, Ceza İnfaz Kurumunda görevli üç kişi tarafından incelenmiştir. Yapılan incelemeler C.A.nın olay günü saat 16.18'de koğuş kapısı önünden ayrılarak avluya girip yeniden koğuş kapısına doğru gittiğini, saat 16.21'de koğuş kapısının önünden ayrılarak avluda dolaşan F.N. ve A.P.nin yanına gittiğini, bir müddet konuştuktan sonra tekrar koğuşun ortak alanına girdiğini, saat 16.22'de koğuş kapısının önünde bir müddet bekledikten sonra üst kata çıktığını ve üst katta bulunan 3 No.lu odaya girdiğini, saat 16.38'de A.P.nin de aynı odaya girdiğini, F.N.nin 17 saniye sonra koşarak geldiğini ve koğuşun kapısına vurduğunu, infaz koruma memurlarının saat 16.39'da 3 No.lu odaya geldiklerini, saat 16.40'ta C.A.nın F.N., A.P. ve infaz koruma memurları tarafından odadan çıkarılarak ortak yaşam alanına götürüldüğünü göstermiştir.

ii. L.T., B.G., R.K. ve M.K.nın tanık sıfatıyla verdiği ifadeler, düzenledikleri tutanakla (bkz. § 12)uyumludur ve sadece C.A.nın intihar ettiğinin öğrenilmesinden sonraki müdahale anıyla sınırlıdır.

iii. A.P. ve F.N. 18/10/2016 tarihli yazılı savunmalarında ceza soruşturmasında verdikleriyle uyumlu beyanlarına ek olarak C.A.nın kapı camından dışarı bakıp kendi kendine konuştuğunu açıklamıştır.

iv.İ.E. 19/10/2016 tarihli yazılı savunmasında olay günü koğuşta uyuduğunu ve uyandığında C.A.nın kapıdan çıkarıldığını gördüğünü ifade etmiştir.

v. Yazılı savunmasına göre M.B. olay tarihinde F-4 koğuşundadır ve olayla hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.

vi. 27/10/2016 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu idaresi, olayla ilgilerinin bulunmadığı gerekçesiyle A.P., F.N., İ.E. ve M.B.ye disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.

24. Başvurucu, Başsavcılığa verdiği 9/10/2017 tarihli dilekçesinde ceza soruşturmasında Ceza İnfaz Kurumu görevlileri hakkında yürütülmüş disiplin soruşturmasına ilişkin dosyanın Ceza İnfaz Kurumundan getirtilmesi dışında hiçbir usul işlemi yapılmadığını ve disiplin soruşturmasının adli soruşturma için yeterli olmadığını iddia ederek şüphelilerin ifadelerinin alınmasını talep etmiştir.

25. 29/12/2016 ve 10/10/2017 tarihlerinde Başsavcılık, otopsi raporunun bir örneğinin dosyaya konulması için iç yazışma yapmıştır.

26. Başsavcılık 24/10/2017 tarihinde İ.B., L.T., M.K. ve B.G. hakkında görevi kötüye kullanma suçu yönünden yürüttüğü soruşturmayı sonuçlandırıp kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Bu kararın ilgili kısmı şöyledir:

“...

Adli tıp kurumu raporuna göre [C.A.nın] ası sonucu hayatını kaybettiği, Maltepe 1 Nolu Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünce olay nedeniyle disiplin soruşturması yapıldığı, soruşturma sonucunda görevli personel hakkında disiplin cezası verilmesine yer olmadığı şeklinde karar verildiği, disiplin soruşturması dosyası, şüpheli ifadeleri, otopsi raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde şüpheliler hakkında üzerlerine atılı bulunan suçtan dolayı dava açılmasını gerektirecek nitelikte ve yeterlilikte somut delillerin elde edilemediği anlaşılmakla, şüpheliler hakkında Kamu Adına KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA... [karar verildi.]

27. Başvurucu özetle Başsavcılığın hiçbir usul işlemi yapmadan, herhangi bir delil toplamadan ve Ceza İnfaz Kurumunca yürütülen disiplin soruşturması kapsamındaki ifadeler ile tutanaklara dayanarak karar verdiğini, ayrıca Ceza İnfaz Kurumundaki kameralara ait kayıtlarının getirtilip incelenmesi yoluna gidilmediğini belirterek Başsavcılıkça verilen karara itiraz etmiştir.

28. İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) 18/12/2017 tarihinde başvurucunun itirazını reddetmiştir. Anılan karara göre Hâkimlik başvurucunun itirazını reddederken beyanları, toplanan delilleri, itiraza konu kararda açıklanan gerekçeyi, şikâyet ve savunma ile toplanan delillerin anılan kararda tartışılıp değerlendirildiğini ve soruşturma dosyasının kapsamını dikkate almıştır.

29. Ceza İnfaz Kurumu idaresinin personeli hakkında yürüttüğü disiplin soruşturması 8/1/2018 tarihinde, olayın meydana gelmesinde kusurlarının bulunduğuna dair somut bilgi ve bulguya rastlanmadığı, ayrıca personelin görevini mevzuat doğrultusunda yerine getirdiği gerekçesiyle İ.B., L.T., M.K., R.K. ve B.G. ile C.A.nın Ceza İnfaz Kurumuna kabul işlemlerini yapan infaz koruma memuru C.S. hakkında ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesiyle sonuçlanmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

30. Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler 13/12/2004 ve tarihli 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 6. maddesinde belirtilmiştir.

31. 5275 sayılı Kanun'un 21. maddesine göre ceza infaz kurumlarına gönderilen hükümlüler üstleri ve eşyaları arandıktan sonra kabul odalarına konulur ve hekim muayenesinden sonra kuruma yerleştirme işlemleri yapılır.

32. 5275 sayılı Kanun'un 57. maddesi uyarınca hastaneye sevki zorunlu görülen hükümlü, bulunduğu yere en yakın tam teşekküllü devlet veya üniversite hastanesinin hükümlü koğuşuna yatırılır.

33. 5275 sayılı Kanun'un “Hükümlünün muayene ve tedavi istekleri” kenar başlıklı 71. maddesi şöyledir:

“Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun için hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet veya üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir.”

34. 5275 sayılı Kanun'un “Hükümlünün muayene ve tedavisi” kenar başlıklı 78. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Kurumun sağlık koşullarının düzenlenmesi, hükümlünün acil veya olağan muayene ve tedavisi kurumun hekimi tarafından yapılır. Genel veya hastalık nedeniyle yapılan tüm muayene ve tedavi sonuçları, sağlık izleme kartına işlenir ve dosyasında saklanır.”

35. 5275 sayılı Kanun'un 80. maddesine göre hükümlünün sağlık nedeniyle hastaneye sevkine gerek duyulduğunda durum, kurum hekimi tarafından bir raporla derhâl ceza infaz kurumu yönetimine bildirilir.

36. 5275 sayılı Kanun'un 116. maddesine göre “İlgili Hukuk” bölümünde bahsi geçen 5275 sayılı Kanun maddelerinin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir.

37. 5237 sayılı Kanun'un "Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi" kenar başlıklı 83. maddesi şöyledir:

“(1) Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir.

(2) İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin;

a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması,

b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması,

Gerekir.

(3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hallerde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir.”

38. 5237 sayılı Kanun'un "İntihara yönlendirme" kenar başlıklı 84. maddesi şöyledir:

“(1) Başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) İntiharın gerçekleşmesi durumunda, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Başkalarını intihara alenen teşvik eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (Mülga ikinci cümle: 29/6/2005 – 5377/10 md.)

(4) İşlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri intihara sevk edenlerle cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur edenler, kasten öldürme suçundan sorumlu tutulurlar.

39. 5237 sayılı Kanun'un "Taksirle öldürme" kenar başlıklı 85. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

40. 5237 sayılı Kanun'un "Görevi kötüye kullanma" kenar başlıklı 257. maddesi şöyledir:

“1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) (Mülga: 2/7/2012-6352/105 md.)”

41. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:

Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.

(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.”

42. 5271 sayılı Kanun'un 172. maddesine göre Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.

43. Olay tarihinde yürürlükte olan 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan mülga Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün (Tüzük) “Kuruma alınma ve kayıt işlemleri” kenar başlıklı 67. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“...

(4) Hükümlüler hakkında üst ve eşyası arandıktan sonra aşağıdaki işlemler yapılır:

a) Kuruma gelen her hükümlü kabul odasına alınır. Bu süre içerisinde hükümlünün kuruma uyumuna yönelik yardım yapılarak, gerekli olan bilgiler sözlü ve yazılı olarak kendisine bildirilir. Kabul odasına alınan hükümlü burada en çok üç gün kalır,

b) Kabul odasında geçen süre içerisinde cezaevi tabibi tarafından muayeneleri yapılır ve muayene sonucu sağlık fişine kaydolunur,

c) Muayene sonucunda, kurumda tedavisi mümkün olmayan veya bulaşıcı bir hastalığı veya cezasının infazına engel herhangi bir maluliyeti olduğu tespit edilenler, kurum en üst amiri tarafından derhâl Cumhuriyet başsavcılığına bildirilir,

...

(5) Kabul odasındaki işlemler bitirildikten sonra hükümlü suç, grubuna uygun odaya yerleştirilir.”

44. Mülga Tüzük'ün 186. maddesine göre mülga Tüzük'ün 67. maddesi tutuklular hakkında da uygulanabilir.

45. 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) “Giyim eşyaları” kenar başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrası uyarınca hükümlülerin koğuş, oda ve eklentilerinde başka eşyalar yanında bir spor ayakkabısı, bir kışlık ayakkabı ve bir iskarpin bulundurmasına izin verilir. Yönetmelik'in 1. maddesine göre Yönetmelik ceza infaz kurumlarında kalmakta olan tutukluları da kapsamaktadır.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

46. Anayasa Mahkemesinin 20/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

47. Başvurucu öncelikle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür. Bu iddiası kapsamında başvurucu;

- Başsavcılığın verdiği 24/10/2017 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda hükme dayanak teşkil eden eylemler ile başvuran arasındaki nedensellik bağının mantıki ve hukuki nedenlerinin hukuka uygun delillerle ortaya konulamadığını (Başvurucunun bu iddiası ile Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin soruşturmaya konu eylemleri ile oğlunun ölümü arasında nedensellik bağı bulunmadığı hususunun ortaya konulamamasını kastettiği değerlendirilmiştir.),

- Hâkimliğin iddiaları ve değerlendirilmesini talep ettiği konularla ilgili somut ve gerçekçi hiçbir değerlendirme yapmadığını,

- Hâkimliğin verdiği kararda hukuki olarak kabul edilebilir gerekçe bulunmadığını ileri sürmüştür.

48. Başvurucu son olarak özetle;

- Hem infaz koruma memurlarının hem oğluyla aynı koğuşta kalan tutukluların oğlunun psikolojik sorunları olduğunu fark ettiğini, buna rağmen gerekli tedbir ve gözetim gerçekleştirilmeden oğluna kendisine zarar vermesine neden olacak eşyaların verildiğini, oğlunun kendi eylemine karşı korunması için gerekli ve yeterli tedbirlerin alınmadığını,

- Şikâyetini bildirir dilekçeyi vermesinden sonra Başsavcılığın hiçbir usul işlemi yapmadığını, ayrıca şüphelilerin ifadesinin alınmasına, kamera kayıtlarının getirtilmesine ve tanık beyanlarının alınmasına ilişkin taleplerinin Başsavcılıkça karşılanmadığını,

- İnfaz koruma memurlarının ifadelerinin tanık sıfatıyla alındığını,

- İşkence ve kötü muamele iddiasının söz konusu olduğu bir durumda şikâyetçiler yerine ünite temsilcisinin beyanının esas alındığını, adli muayeneye ünite temsilcisinin karar verdiği bir hukuk düzeninin olamayacağını,

- Oğluyla aynı koğuşta kalan mahpusların ifadesinin Başsavcılıkça alınmadığını,

- Ceza İnfaz Kurumundaki kameralara ait kayıtların tamamının incelenmediğini, olay günü 16.05-16.41 saatleri arasına ilişkin kayıtların infaz koruma memurları tarafından incelenip tutanağa bağlandığını, Başsavcılığın söz konusu tutanakları (Başvurucunun tutanaklar yerine kamera kayıtlarını kastettiği değerlendirilmiştir.) getirtip çözümünü yaptırmadığını,

- Ceza İnfaz Kurumunda meydana gelen ölüm olayıyla ilgili soruşturmada delillerin Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince elde edilmesinin hukuka aykırı olduğunu,

- İnfaz koruma memurları hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmeyip daha ziyade şüpheli infaz koruma memurları hakkında yürütülmüş disiplin soruşturmasının dikkate alındığını belirterek yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

49. Bakanlık görüşünde öncelikle başvurucunun, oğlunun ölümü nedeniyle tam yargı davası açtığına dair bilgi bulunmadığı belirtilerek ihlal iddiası ile ilgili olarak hukuk sisteminde mevcut hukuki yolların başvuru öncesinde tüketip tüketmediği konusundaki takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca intiharda kullanılan ayakkabı ve bağcığın ceza infaz kurumlarına alınan hükümlü ve tutukluların yanında bulundurabildiği eşyalardan olduğu, intihar öncesinde intihara dair bir emarenin bulunmadığı, başvurucunun oğlunun baskı ve şiddet gördüğüne ya da psikolojik sorunları olduğuna dair yazılı veya sözlü herhangi bir başvurusu olmadığı gibi anılan hususlara ilişkin herhangi bir bilginin de bulunmadığı belirtilerek ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu veya hükümlülerin yaşam ve sağlıklarının korunması için oluşturulan sistemin etkili bir şekilde işlediği, başvurucunun oğlunun sağlığının korunması ve kendisine zarar vermemesi açısından önleyici tedbirlerin alındığı savunulmuştur. Bakanlığa göre idrarında uyarıcı ve/veya uyuşturucu madde bulunduğu için başvurucunun oğlunun intihar eylemi neticesinde vefat etmesinden dolayı devletin sorumlu tutulması insan davranışlarının öngörülemezliği bağlamında devlete ağır bir yük yüklemek anlamına gelecektir. Bakanlık görüşünde son olarak yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanarak yaşam hakkının usul yükümlülüğüne ilişkin gerekliliklerin yerine getirildiği ifade edilmiştir.

50. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında özetle ve öz itibarıyla oğlunun tutuklanmasından bir gün sonra intihar ettiğini, oğlunun psikolojik yönden analizi yapılmaksızın kendi hâline bırakıldığını oysa tutukluların ilk önce özel bir alanda tutularak gözlenmesi gerektiğini, oğlunun Ceza İnfaz Kurumundaki mahpusların ruh sağlıklarının korunmasına ve bu kişilerin kendilerine zarar vermelerinin önlenmesine yönelik programlardan faydalanmadığını, Ceza İnfaz Kurumu sahip olduğu haklarla ilgili oğluna bilgilendirme yapıldığına dair veri de bulunmadığını, ayrıca Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin oğlunun intiharından sonra yaptıkları acil tıbbi müdahaleye ilişkin herhangi bir veri bulunmadığını, Ceza İnfaz Kurumunun benzer acil durumlar için yeterli ve etkili tıbbi müdahale koşullarına sahip olmadığını ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

1. İddiaların Vasıflandırılması ve İncelemenin Kapsamı Yönünden

51. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyeti özünde yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine yöneliktir. Ayrıca suç isnadına ilişkin olmayıp üçüncü kişinin cezalandırılmasına yönelik ihlal iddialarının adil yargılanma hakkının kapsamına girmemektedir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §§ 23, 24). Bu nedenle mevcut başvuruda adil yargılanma hakkının alt güvencelerinden olan gerekçeli karar hakkı yönünden herhangi bir değerlendirme yapılmayacaktır.

52. Başvurucu, işkence ve kötü muamele iddiasının söz konusu olduğu bir durumda şikâyetçiler yerine ünite temsilcisinin beyanının esas alındığını ve adli muayeneye ünite temsilcisinin karar verdiği bir hukuk düzeninin olamayacağını ileri sürse de söz konusu iddiaların gerek başvurucunun diğer iddialarıyla gerek başvuruya konu ceza soruşturmasıyla bir ilgisi kurulamamış; başvurucu da anılan ilginin kurulmasına olanak sağlayacak bir bilgi sunmamıştır. Bu bakımdan başvurucunun bu paragrafta bahsedilen iddialarının mevcut başvuruda incelenmesi olanaklı değildir.

53. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, başvuru formundaki iddialarına ek olarak Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin oğlunun intiharından sonra yaptıkları acil tıbbi müdahaleye ilişkin herhangi bir veri bulunmadığını, Ceza İnfaz Kurumunun benzer acil durumlar için yeterli ve etkili tıbbi müdahale koşullarına sahip olmadığını da iddia etmiştir. Ne var ki başvuruya konu edilen soruşturma kapsamında verilen nihai kararın öğrenilmesinden itibaren otuz günlük başvuru süresi içinde dile getirilmeyen iddiaların Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesi mümkün değildir. Aksinin kabulü bir kez bireysel başvuru yapıldıktan sonra başvuru sonlandırılıncaya kadar başvuru dosyasına gelen her türlü ihlal iddiasının incelenmesini gerekli kılar ki bu, bireysel başvuru için öngörülen otuz gün kuralını anlamsız hâle getirir (Ümüt Demir, B. No: 2012/1000, 18/9/2014, § 31). Kaldı ki başvurucu bu paragrafta bahsi geçen iddiasını başvuruya konu ceza soruşturmasında da dile getirmemiştir. Bu sebeple başvurucunun başvuru formunda dile getirmeyip de Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında ortaya attığı iddialar hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmayacaktır.

54. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes, yaşama ... hakkına sahiptir.”

55. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Devletin temel amaç ve görevleri, … kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

56. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia, aşağıda açıklanan nedenlerle her hâlükârda kabul edilemez olduğundan Bakanlık görüşünde dile getirilen tam yargı davası açılmaması nedeniyle ihlal iddiası ile ilgili olarak hukuk sisteminde mevcut hukuki yolların başvuru öncesinde tüketilmediğine yönelik iddia hakkında değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

57. Başvurucunun ihlal iddialarının değerlendirilmesine geçmeden önce Anayasa Mahkemesinin konuyla ilgili genel ilkelerinin ortaya konulması gerekmektedir.

58. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).

59. Anılan pozitif yükümlülükler kapsamında devlet, yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi altındadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51). Bu ödev kapsamında devlet;

i. Yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal ve idari çerçeve oluşturmalı (İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 149),

ii. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda, görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler almalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).

60. Sözü edilen koruma yükümlülüğü, kırılgan ve korumasız bir konumda bulunan mahpuslar yönünden de geçerlidir. Bu nedenle ceza infaz kurumu yetkilileri, kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bildikleri ya da bilmeleri gereken durumlarda söz konusu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında almaları gereken tedbirleri almalıdır (Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015, § 72). Bu çerçevede -kişi özgürlüğüne aşırı bir sınırlama getirmemek kaydıyla- gerektiğinde intihara meyilli mahpusun tedavisi, bu kişinin en uygun yerde tutulması ve/veya intihar eylemlerinde kullanılabilecek eşyaya el koyulması gibi tedbirlere başvurulabilir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 73). Bir mahpus açısından daha sıkı tedbirlerin gerekip gerekmediği ve bunların uygulanmasının makul olup olmadığı, kuşkusuz başvuru konusu yapılan her bir somut olayın koşullarına göre değişir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 74).

61. Bununla birlikte özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği ve öncelikler ile kaynakların değerlendirilmesi suretiyle yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alınarak anılan yükümlülüğün kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmaması gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).

62. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü (usul yükümlülüğü) ise doğal olmayan her ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan bağımsız bir soruşturma yürütülmesini gerektirir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 94).

63. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkının usul boyutu konusunda benimsediği genel ilkelere göre şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkililiği için;

- Soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz, resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57),

- Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve meşru menfaatlerini korumak için ölen kişinin yakınlarının soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58),

- Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30),

- Soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99) gerekir.

64. Anılan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında başvurucunun soruşturma makamlarının C.A.nın intihar sonucu öldüğüne ilişkin tespitine karşı çıkmadığı (bkz. §§ 48, 50) görülmüştür. Bu durumda başvuruda yaşam hakkının maddi boyutu kapsamında incelenmesi gereken ilk husus, Ceza İnfaz Kurumu yetkilerinin başvurucunun oğlunun kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmedikleri ya da bilmelerinin gerekip gerekmediğidir. Yapılacak incelemede yetkililerin söz konusu riski bildikleri ya da bilmelerinin gerektiği sonucuna ulaşılırsa anılan riskin ortadan kaldırılması için yetkilerin makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında almaları gereken tedbirleri alıp almadıkları değerlendirilmelidir.

65. Ceza İnfaz Kurumu yetkililerince düzenlenen oda yerleşimi acil risk ihtiyaç raporunda C.A.nın genel sağlık durumunun iyi olmadığına ve bilinç sorunu söz konusu olabileceği için acil doktor muayenesi gerektiğine ilişkin değerlendirmeye yer verilmiş; kurum kabul görüşme raporunda da C.A.da şaşkınlık, kafasını tutamama, dengesizlik, gözlerinin kapanması ve uykulu hâl gibi durumların gözlendiği ifade edilmiştir (bkz. §§ 10, 11). Ayrıca C.A.nın ölümü nedeniyle yürütülen ceza soruşturmasında ifadelerine başvurulan ve C.A. ile aynı koğuşta kalan A.P., F.N. ve İ.E., C.A.nın çöpleri dağıtmak, yatağının pamuklarını çıkarmak, gerçekle ilgisiz veya kendi kendine konuşmak ve öpücük atmak gibi anormal davranışlar sergilediğini beyan etmiş; infaz koruma memurları M.K. ve B.G. de C.A.nın psikolojik açıdan sorunlu veya akli yönden dengesiz olduğuna ilişkin düşüncelerini belirtmiştir (bkz. § 17).

66. Öte yandan -F.N. Başsavcılıkta verdiği ifadesinde ayrıntıya girmeden A.P.nin C.A.nın kendisine zarar vermesini engellediğini ifade etse de- C.A. hiçbir şekilde kendine zarar vermemiştir. Nitekim ölü muayenesi ve otopsi işlemleri sırasında cesette yeni oluşmuş herhangi bir yara izi tespit edilmemiş, C.A. ile aynı koğuşta kalan A.P. ile İ.E. de C.A.nın kendine zarar verdiğine ve bu durumdan yetkililerin haberdar olduğuna ilişkin beyanda bulunmamıştır. Bundan başka oda yerleşimi acil risk ihtiyaç raporunda C.A.nın çevresine ve kendisine zarar verme riskinin düşük olduğu belirtilmiştir. Bu sebeple başvurucunun oğlunun, intihar etmesine neden olabilecek ruhsal bir rahatsızlıktan muzdarip olduğuna ve bunun Ceza İnfaz Kurumu yetkililerince bilindiğine dair bir iddianın da bulunmadığı dikkate alınarak, C.A.nın gösterdiği anormal davranışların C.A.nın intihar edeceğinin habercisi olduğunun söylenemeyeceği değerlendirilmiştir.

67. Anayasa Mahkemesi şüphesiz oda yerleşimi acil risk ihtiyaç raporu ile kurum kabul görüşme raporundaki tespitlere rağmen C.A.nın bir hekim tarafından muayene edilmediği ve otopsi raporu dikkate alındığında intiharından önce uyarıcı ve/veya uyuşturucu maddelerin etkisi altında olduğunun farkındadır. Gelgelelim başvuru evrakına göre Ceza İnfaz Kurumu yetkilileri C.A.nın normal olmayan davranışlarının almış olduğu uyarıcı ve/veya uyuşturucu maddelerin etkisinden kaynaklandığı konusunda bilgi sahibi değillerdir ve C.A.nın ölümü aldığı uyarıcı ve/veya uyuşturucu maddelerden ileri gelmemiştir. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesi bir hekim tarafından muayene edilseydi C.A.nın intihar edip etmeyeceği konusunda fikir yürütmenin kurgu olacağı, Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin Ceza İnfaz Kurumunda tutulduğu yaklaşık 25 saatlik sürede kendisine zarar verici bir davranışta bulunmayan C.A.nın intihar edeceği konusunda gerçek bir risk olduğunu bildiklerinin veya bilmelerinin gerektiğinin söylenemeyeceği, bundan dolayı ayakkabısı ile bağcığına el koymak da dâhil olmak üzere C.A.nın yaşamının korunması için özel önlemlere başvurmadıkları gerekçesiyle Ceza İnfaz Kurumu yetkililerine kusur atfedilemeyeceği kanaatindedir. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun oğlunun ölümü ne kadar üzüntü verici de olsa yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddia açıkça dayanaktan yoksundur.

68. Yaşam hakkının usul boyutuyla ilgili değerlendirmelere gelince başvurucunun yakınının ölümünden haberdar olan Başsavcılık ölüm olayı hakkında derhâl bir ceza soruşturması başlatmıştır. Yapılan ölü muayenesi ve otopsi işlemleri, ölümün ası sonucu meydana geldiğini ortaya koymuştur. Ayrıca sözü edilen ve oldukça makul bir sürede tamamlanan soruşturma kapsamında ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek şu işlemler yapılmıştır:

- Ölüm olayının vuku bulduğu koğuş incelenmiştir.

- Başvurucunun iddiasının aksine başvurucunun oğlu ile aynı koğuşta kalan mahpuslar Başsavcılıkça dinlenmiştir (bkz. § 17).

- Ceza İnfaz Kurumu İkinci Müdürü İ.B. ile İnfaz Koruma Başmemuru/memurları L.T., M.K. ve B.G.nin ifadelerine başvurulmuştur.

- Başvurucunun oğlunun ölümü nedeniyle Ceza İnfaz Kurumu idaresince yürütülen disiplin soruşturmasının bir örneği celbedilmiştir.

69. Başvurucu şüphelilerin ifadesinin alınmasına, kamera kayıtlarının getirtilmesine ve tanık beyanlarının alınmasına ilişkin taleplerinin Başsavcılıkça karşılanmadığını, Ceza İnfaz Kurumundaki kameralara ait kayıtların tamamının incelenmediğini ve Başsavcılığın söz konusu kayıtları getirtip çözümünü yaptırmadığını iddia etmiştir lâkin otopsi raporu ile ceza soruşturması kapsamında ifadesine başvurulan kişilerin başvurucunun oğlunun davranışlarına ve olayın nasıl meydana geldiğine ilişkin beyanları dikkate alındığında kamera kayıtlarının tamamının incelenmemesi ve/veya kamera kayıtlarının Başsavcılıkça incelenmemesi soruşturmanın etkililiğine zarar vermemiştir. Ölüm olayını çevreleyen koşulların tespiti ve varsa sorumluların tespitine engel olmadığı sürece Anayasa’nın 17. maddesi gereğince yürütülecek soruşturmalarda soruşturma makamlarının olayın gelişimine ve delillerin elde edilmesine ilişkin olarak ölen kişinin yakınlarının her türlü iddialarını ve taleplerini karşılama zorunluluğu bulunmadığı akılda tutulmalıdır (Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No: 2013/6574, 16/12/2015, § 62; Mahpulah Özarslan, B. No: 2016/12544, 15/9/2020, § 62).

70. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumunda meydana gelen ölüm olayıyla ilgili soruşturmada delillerin Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince elde edilmesinin hukuka aykırı olduğunu ve infaz koruma memurlarıyla ilgili soruşturmada daha ziyade şüpheli infaz koruma memurları hakkında yürütülmüş disiplin soruşturmasının dikkate alındığını belirterek dolaylı da olsa soruşturmanın bağımsız olmadığını ve Başsavcılığın verdiği kararın soruşturmada toplanan delillerin nesnel ve tarafsız bir analize dayanmadığını öne sürmüştür.

71. Kamu görevlilerinin karıştığı ileri sürülen ölüm veya kötü muamelelerle ilgili soruşturmalarda olayın şüphelileri tarafından düzenlenen tutanakların doğrulukları araştırılmaksızın ve başkaca bir delil ile de desteklenmeksizin tek başına hükme esas alınmasının tarafsız ve bağımsız soruşturma ilkelerine aykırılık teşkil edebileceği açıktır (Süleyman Göksel Yerdut [GK], B. No: 2014/788, 16/11/2017, § 61) ama başvuruya konu soruşturmada esasa etkili tüm işlemler (ölü muayenesi ve otopsi işlemleri, olay yeri incelemesi, tanık ifadelerinin alınması) Başsavcılıkça yapılmış ve iddia edildiği gibi sadece Ceza İnfaz Kurumu yetkililerince düzenlenen tutanak ile disiplin soruşturması kapsamında verilen ifadelerle yetinilmemiştir (bkz. § 26). Başvurucu, infaz koruma memurlarıyla ilgili soruşturmanın oğlunun ölümü hakkında yürütülen soruşturmadan ayrıldığını ve ayırma kararından önce Başsavcılığın İ.B., L.T., M.K., B.G., A.P., İ.E. ve F.N.yi tanık olarak dinlediğini gözden kaçırmıştır (bkz. § 17). Bu nedenle soruşturmanın bağımsızlığından ve/veya tarafsızlığından şüphe edilmesini gerektirecek herhangi bir neden bulunmamaktadır.

72. Başvurucu, infaz koruma memurlarının ifadelerinin tanık sıfatıyla alınmasından yakınmıştır ancak bu durum başvurucunun oğlunun ası sonucu ölmesinden ve soruşturma kapsamında anılan kişilerin suç teşkil eden eylemlerinin tespit edilememesinden ileri gelmiştir. Unutulmaması gerekir ki Anayasa'nın 17. maddesi, etkili soruşturma yükümlülüğüne ait gerekliliklerin yerine getirilmesine karşın kişilerin Anayasa ile güvence altına alınan haklarının ihlal edilebileceği veya ihlal edilmesi gerektiği şeklinde yorumlanamaz.

73. Son olarak ifade etmek gerekir ki başvurucu, ceza soruşturmasına yeterli ölçüde katılabilmiştir. O hâlde yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddia da açıkça dayanaktan yoksundur.

74. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 20/10/2021 tarihinde karar verildi.