ÖRF VE ADETE UYGUN OLARAK EŞLERİN BİRLİKTE YATIRIM YAPMALARI BAĞIŞ DEĞİLDİR

ÖRF VE ADETE UYGUN OLARAK EŞLERİN BİRLİKTE YATIRIM YAPMALARI BAĞIŞ DEĞİLDİR

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2017/8-1614

K. 2018/1550

KARAR : Dava, değer artış payı ve katılma alacağı istemine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkili ile davalının 2000 yılında evlendiklerini, tarafların bir süre sonra anlaşamadıklarından dolayı Ankara 10. Aile Mahkemesine boşanma davası açıldığını, evlilik birliği içerisinde edinilen 2759 ada 7 parsel üzerindeki 2 numaralı bağımsız bölümün tamamının müvekkilinin gelir ve birikimleriyle satın alındığını, müvekkilinin babasından kendisine miras kalan taşınmazını sattığı ve zaman içerisinde daireleri uygun fiyatla satın alıp, değerinde satarak her seferinde ailesini daha iyi bir evde oturtmaya çalıştığını, en son davaya konu 2759 ada 7 parselde kayıtlı 2 numaralı bağımsız bölümde kayıtlı taşınmazı satın aldığını, ancak bankada parasal işlemler yapılırken nüfus cüzdanını bankada unuttuğundan taşınmazın tapuda eşi adına tescil edildiğini açıklayarak öncelikle tapu kaydının katkı payı oranında iptali ile adına tesciline, bunun mümkün bulunmaması hâlinde fazlaya dair haklar saklı kalmak üzere belirlenecek alacağının dava tarihinden geçerli yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili boşanma kararının henüz kesinleşmediğini, mal paylaşımı davalarının boşanma kararının kesinleşmesinden sonra görülmesi gerektiğini, davaya konu evin müvekkiline ait yüklü miktardaki ziynetlerin satılması ve annesinin maddi yardımı ile alındığını, davacının katkısı bulunmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Yerel Mahkemece davacının taşınmazın bedelinin tamamını kendisinin verdiğini iddia etmiş olması sebebiyle taşınmazın herhangi bir duygusal saikle davalı eş adına tescil edilmesinin bağış niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece davalı adına tescil edilen taşınmazın bedelinin tamamının davacının kişisel mallarıyla karşılandığı ve davaya konu taşınmazın davalıya bağışlandığının kabul edildiği, zira davaya konu taşınmazın edinilmesinde davalının herhangi bir katkısının bulunmadığı, davaya konu taşınmazın edinilmesinde davacının kişisel mallarından yaptığı katkının tahsilinin kabul edilmesi hâlinde taşınmazın tümüyle davacıya ait olduğunun kabulünde zorunluluk olduğu, o zaman zaten bir inançlı işlem tartışmasına girmek gerektiği, davacının beyanlarının bir inançlı işlemin yapıldığını izaha yetmeyen iddialar olduğu, davalı adına tescil edilen taşınmazın davacı tarafından bedeli ödenerek davalıya bağışlandığı kabul edildiği için katkı payının hesaplanmasına da gerek bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; evlilik birliği içerisinde bedeli davacı ( erkek ) tarafından ödenerek alındığı iddia edilen taşınmazın davalı ( kadın ) adına tescil edilmesinin, davacı ( erkek ) tarafından davalıya ( kadın ) yapılmış bir bağış olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için “bağış” kavramı üzerinde durulması gerekmektedir:

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda; bağışlama sözleşmesi, “bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, mal varlığından bağışlanana karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmıştır ( m.285/1 ). Öğretide de; “Bağışlama bağışlayanın bir karşılık ( ivaz ) almaksızın, bağışlananın malvarlığında bir artış sağlamak amacıyla mal varlığından belirli değerleri ona vermeyi üstlenmesi ya da vermesi yoluyla bu iki kişi arasında yapılan sözleşme” olarak tanımlanmaktadır ( Aydoğdu, M./Kahveci, N.: Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, İzmir 2013, s.344 ).

Bağışlamanın unsurları öğretide çeşitli şekillerde ortaya konulsa da, somut uyuşmazlık açısından “causa donandi” unsuru önemlidir. Causa donandi ilkesi yani kazandırmanın bağışlama sebebiyle yapılmış olması; bağışlayanın bağışlanana kazandırmayı bir ivaz ( karşılık ) almaksızın, onu zenginleştirme amacıyla yapmasını ifade eder ( Yavuz, C.: Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 2002, s.222 ). Bu nedenledir ki, bir kısım kazandırmalar, bağışa benzese de salt kazandırmanın bağışlama amacıyla yapılmaması sebebiyle bağışlama olarak nitelendirilemez. Esasen bu nitelikteki kimi kazandırmalar Türk Borçlar Kanunu'nda örnekleme yoluyla sayılmıştır. Buna göre; “Henüz edinilmemiş olan bir haktan feragat etmek veya bir mirası reddetmek, bağışlama değildir. Ahlâki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz” ( Türk Borçlar Kanunu m.285/2-3 ). Bu gibi kazandırmalarda amaç bağışlama değildir. Sözgelimi “ahlaki bir görevin yerine getirilmesi”, “eksik bir borcun ödenmesi”nde bağışlama ( causa donadi ) değil, ifa ( causa solvendi ) amacı güdülmektedir ( Yavuz, s. 222-223 ).

Bağışlamanın açıklanan bu öğesi nazara alındığında öğretide, bir eşin diğer eşe ait bir mal varlığına yaptığı katkının açıklanan kapsamda bağışlama olmayacağı kabul edilmektedir ( Gümüş, M.A: 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'na göre Borçlar Hukuku Özel Hükümler, C. I, İstanbul 2013, s.205; Zeytin, Z.: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, Ankara 2008, s.144 ).

Gerçekten evlilik birliğinin ömür boyu süreceği inancının hakim olduğu düşüncesiyle ortak yaşamı ve ailenin geleceğini güvence altına almak, daha rahat yaşam sağlamak amacıyla beraberlikten doğan dayanışma ile karşılıklı güvene dayanarak, örf ve adete uygun olarak eşlerin birlikte yatırım yapmaları bağış olarak değerlendirilemez.

O hâlde davacının değer artış payı ve katılma alacağına yönelik istekleri bakımından bozma kararında belirtilen şekilde araştırma yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir.

Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Açıklanan sebeplerle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429'uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanun'un 440'ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 23.10.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.