PARTİ EYLEMİNE KATILAN ÖĞRETMENE DİSİPLİN CEZASI VERİLMESİ ANAYASAYA AYKIRI MI?

PARTİ EYLEMİNE KATILAN ÖĞRETMENE DİSİPLİN CEZASI VERİLMESİ ANAYASAYA AYKIRI MI?
Anayasa Mahkemesi, bir parti toplantısına katıldığı için disiplin cezası verilen öğretmenin yaptığı bireysel başvuruda, sendika hakkının ve toplantı/gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine dair iddiaların açıkça dayanaktan yoksuz olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verdi.

Başvurucu, başvuru konusu olaylar tarihinde Tunceli'de öğretmenlik yaptığını belirtmiştir.

Başvurucu aynı zamanda Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Tunceli Şubesi Yönetim Kurulu üyesidir.

Başvurucu 8/1/2010 tarihinde BDP düzenlemiş olduğu ve sendikaların da katıldığı etkinliğe katılarak destek verdiği gerekçesiyle 1 yıl kademe ilerlemesinin durdurulması cezasına hükmedildiğini belirtmiştir.

İlk Derece mahkemesi; başvurucunun bir siyasi partinin düzenlediği basın açıklaması, protesto, yürüyüş ve oturma eylemine katılarak destek verdiğini ve bu eyleminin sendikal faaliyet kapsamında da kalmadığını belirterek davayı reddetmiştir.

Danıştay Onikinci Dairesi ret kararının hukuka ve usule uygun olduğu gerekçesiyle onanmasına karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesi de aşağıdaki gerekçe ile talebin "KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA" karar vermiştir.

KARAR

HASAN TAŞKIN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/36835)

Karar Tarihi: 26/5/2021

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, öğretmen olan başvurucunun katıldığı bir toplantı nedeniyle hakkında disiplin cezasına hükmedilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile sendika hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 13/12/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu, başvuru konusu olaylar tarihinde Tunceli'de öğretmenlik yaptığını belirtmiştir. Başvurucu aynı zamanda Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Tunceli Şubesi Yönetim Kurulu üyesi olduğunu da ifade etmiştir.

7. Başvurucu 8/1/2010 tarihinde Barış ve Demokrasi Partisinin (BDP) düzenlemiş olduğu ve sendikaların da katıldığı etkinliğe katılarak destek verdiği gerekçesiyle 1 yıl kademe ilerlemesinin durdurulması cezasına hükmedildiğini belirtmiştir. Başvurucunun cezalandırılmasına dayanak yapılan 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin (D) bendinin (o) alt bendi şu şekildedir:

"125- Devlet memurlarına verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:

D - Kademe ilerlemesinin durdurulması : Fiilin ağırlık derecesine göre memurun, bulunduğu kademede ilerlemesinin 1 - 3 yıl durdurulmasıdır.

Kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:

.o) Herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına fiilen faaliyette bulunmak."

8. Başvurucu söz konusu cezanın iptali istemiyle dava açmıştır. Derece mahkemesi; başvurucunun bir siyasi partinin düzenlediği basın açıklaması, protesto, yürüyüş ve oturma eylemine katılarak destek verdiğini ve bu eyleminin sendikal faaliyet kapsamında da kalmadığını belirterek başvurucu hakkında uygulanan disiplin cezasında hukuka aykırılık görülmediğine ve davanın reddine karar vermiştir.

9. Başvurucu söz konusu karara karşı temyiz talebinde bulunmuştur. Danıştay Onikinci Dairesi ret kararının hukuka ve usule uygun olduğu gerekçesiyle onanmasına karar vermiştir. Başvurucunun onama kararına karşı karar düzeltme talebi de aynı Daire tarafından düzeltmeyi gerektiren bir sebep bulunmadığı gerekçesiyle kesin olarak reddedilmiştir. Nihai ret kararı başvurucuya 26/11/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

10. Başvurucu 13/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

11. Mahkemenin 26/5/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

12. Başvurucu, söz konusu toplantıya üyesi olduğu Sendikanın temsilcisi sıfatıyla yalnızca dinleyici olarak katıldığını belirtmiş; idare ve derece mahkemeleri tarafından anılan toplantıda slogan attığına ya da başka herhangi bir eylemi olduğuna ilişkin bir tespitte bulunulmamasına rağmen 1 yıl kademe ilerlemesinin durdurulması gibi ağır bir cezayla cezalandırılmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını, sendika hakkını ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

13. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu bağlamda başvurucunun üyesi olduğu Sendikanın temsilcisi sıfatıyla yalnızca dinleyici olarak katıldığı toplantı nedeniyle hakkında hukuka aykırı olarak disiplin cezasına hükmedildiği iddiasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile sendika hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Genel İlkeler

14. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda karmaşık veya zorlama şikayetler, kanun yolu şikayeti niteliğindeki şikayetler, başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği şikayetler ile temel haklara yönelik bir ihlalin olmadığı açık olan şikayetler açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.

15. Görüldüğü üzere Anayasa Mahkemesi ancak temellendirilebilmiş bir bireysel başvuruyu inceler. Başvurucuların şikayetlerini hem maddi hem hukuki olarak temellendirme zorunluluğu bulunmaktadır. Maddi dayanaklar yönünden başvurucuların yükümlülüğü şikayetlerine konu temel olay ve olguları açıklamak ve bunlara ilişkin delilleri Anayasa Mahkemesine sunmak, hukuki dayanak yönünden yükümlülüğü ise bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğini özü itibarıyla açıklamaktır (Sabah Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi [GK], B. No: 2014/12727, 25/5/2017, § 19; Cemal Günsel [GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021, § 22).

16. Nitekim 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına ilave olarak Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 59. maddesinde de başvurucuların yükümlülükleri kapsamında şikayetin maddi ve hukuki temellerine başvuru formu ve eklerinde yer verilmesi gerektiği açıkça belirtilmiş, böylece başvuru koşullarının öngörülebilirliği kuvvetlendirilmiştir (Cemal Günsel, § 23).

17. Bireysel başvuru incelemesinde Anayasa Mahkemesi, kamu gücü eylem ve işlemleri ile mahkeme kararlarının Anayasa'ya uygunluğunun ve müdahale gerekçelerinin denetimini kendiliğinden yapmaz. Bu sebeple başvurucunun başvurusunun esasını ve bu kapsamda kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını Anayasa Mahkemesine inceletebilmesi için öncelikle kendisinin ihlal iddialarını gerekçelendirmesi, buna ilişkin olay ve olguları açıklaması ve delillerini sunması zorunludur (Cemal Günsel, § 24).

18. Anayasa Mahkemesinin başvurucunun yerine geçerek ihlal iddialarını gerekçelendirme, olay ve olguları ortaya koyma, delil toplama görev ve yükümlülüğü bulunmamaktadır. Söz konusu yükümlülükler başvurucuya aittir (Cemal Günsel, § 25).

19. Başvurucuların anılan yükümlülüklere uymamaları halinde şikayetlerini temellendiremedikleri gerekçesiyle başvuruları açıkça dayanaktan yoksun bulunabilir. Anayasa Mahkemesi temellendirmeye ilişkin incelemesini her başvurunun somut koşullarında yapar. Kuşkusuz bu yükümlülüklere ellerinde olmayan nedenlerle uymamalarının ikna edici gerekçelerini Anayasa Mahkemesine sunmaları ya da Anayasa Mahkemesinin bu durumu işin niteliğinden anlaması hali müstesnadır (Cemal Günsel, § 26).

2. İlkelerin Olaya Uygulanması

a. Sendika Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

20. Anayasa Mahkemesi Ahmet Parmaksız [GK] (B. No: 2017/29263, 22/5/2019) kararında sendika hakkının koruma alanına ilişkin önemli değerlendirmelerde bulunmuştur. Buna göre anılan kararda sendika hakkının kapsamının belirlenmesinde ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ve Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) konuya ilişkin karar ve ilkeleri de dikkate alınarak sınırlı sayıda olmamak üzere bazı ölçütler geliştirilmiştir. Bu ölçütler; eylemin mesleki çıkarları koruma amacı güdüp gütmediği, sendikaların çekirdek faaliyet alanı içinde olup olmadığı, üyelerinin çıkarlarını koruma amacı olmaksızın salt bir siyasi amaç içerip içermediği ve buna bağlı olarak devlete tanınan takdir marjının genişliği şeklinde belirlenmiştir (Ahmet Parmaksız, § 55).

21. Anayasa Mahkemesi sendikaların çekirdek faaliyet alanının sendika üyelerinin çalışma hayatına ilişkin mesleki, ekonomik ve sosyal çıkarlarını korumak amacıyla gerçekleştirilen eylemleri kapsadığını, uluslararası hukukta da sendika üyelerinin ekonomik ve sosyal menfaatlerini koruma amacının her zaman öne çıkan asli amaçlar arasında olduğunu belirtmiştir. Kamu sendikaları söz konusu olduğunda ise ilgili Kanun'da öngörülen; çalışma koşulları, yükümlülükleri, iş güvenlikleri ile sağlık koşullarının geliştirilmesi konularında görüş bildirmek, işverenlerle bu konularda ortak çalışmalar yürütmek, üyelerin mesleki yeterliliklerinin artırılması ve sorunlarının çözülmesi ile sendikal faaliyetlerinin geliştirilmesine yönelik kurs, seminer ve sosyal amaçlı toplantılar düzenlemek, üyelerin ortak ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini ilgilendiren konularda yetkili makamlara sunmak üzere çalışmalar yapmak ve üyelerine hukuki destek vermek gibi faaliyetlerin sendikal faaliyetlerin çekirdek alanında kalan faaliyetler arasında sayılabileceği ifade edilmiştir(Ahmet Parmaksız, §§ 61, 62).

22. Öte yandan Anayasa Mahkemesi siyasi otorite karşısında kamu politikalarının oluşmasında etkili birer baskı grubu olan sendikaların çekirdek faaliyet alanı dışında özellikle demokrasinin yerleşmesi ve gelişmesi amacıyla yürüttükleri ikincil nitelikte kabul edilebilecek faaliyetleri de olduğunu belirtmiştir. Sendikaların bu kapsamdaki çalışmalarının üyelerinin çıkarları ile birlikte toplumun çıkarlarına da yönelik olup salt sendikal faaliyet niteliğinde görülemeyeceğini ifade eden Anayasa Mahkemesi, bu çalışma ya da eylemlerin bireylerin üye oldukları örgütün çağrısına uyarak toplu şekilde ve siyasi otorite karşısında baskı grubunun birer katılımcısı olarak yaptıkları faaliyet niteliğinde bulunduğu, dolayısıyla sendikaların çekirdek faaliyet alanında kalmayan bu eylemlerin sendika hakkı korumasında olduğundan bahsedilemeyeceği sonucuna ulaşmıştır (Ahmet Parmaksız, § 62).

23. O halde bir eylemin sendika hakkının sağladığı korumadan yararlandığının iddia edilebilmesi için eylemin gerçekleştirilmesi konusunda sendika kararı bulunduğunun ileri sürülmesi yeterli değildir. Bunun yanında gerçekleştirilen eylemin sendikaların çekirdek faaliyet alanı kapsamında kaldığının da somut bilgi ve belgelerle ortaya konması gerekir.

24. Somut olayda ise başvurucu yalnızca BDP tarafından düzenlendiği konusunda itirazı da bulunmadığı görülen bir toplantıya, üyesi olduğu sendikanın temsilcisi sıfatıyla dinleyici olarak katıldığını belirtmiştir. Başvurucu söz konusu toplantının hangi amaçla ve ne şekilde gerçekleştirildiği konusunda hiçbir açıklamada bulunmadığı gibi üyesi olduğu sendikanın toplantıyla ilişkisi konusunda da hiçbir bilgi vermemiştir. Bu durumda başvurucunun katıldığı eylemin sendika hakkının korumasından yararlanması gerektiğine ilişkin iddiasını -eylemin sendikaların çekirdek faaliyet alanı kapsamında kaldığına ilişkin hiçbir bilgi ve belge sunmadığı gözetilerek- maddi ve hukuki olarak temellendiremediği sonucuna varılmıştır.

25. Açıklanan gerekçelerle sendika hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunmuştur.

b. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

26. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkanını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkanı veren bu hak çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Dilan Ögüz Canan, B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, B. No: 2015/10676, 26/12/2018, § 31).

27. İfade özgürlüğünde olduğu gibi toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı da sadece toplumun geneli tarafından savunulan ve kabul gören görüş ve fikirleri korumakla yetinmez. Bunun haricinde toplumun genelini rahatsız edebilecek, endişelendirecek hatta şoke edecek veya onların belirli düzeyde tepkilerini çekebilecek bazı fikirleri savunma amacıyla da toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenebilir (Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 33).

28. Keyfi uygulamalardan ve usulsüz sınırlandırmalardan kaçınılması için barışçıl bir toplantıya tedbir almak, alınan tedbirlere aykırı davrananlara ceza vermek ya da başka şekillerde gerçekleştirilen müdahalelerin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunun derece mahkemelerince ilgili ve yeterli gerekçe ile ortaya konulması, kamu düzeni ve başkalarının haklarının korunması ya da diğer meşru amaçlar ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılması arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (Dilan Ögüz Canan, § 53; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 83; Ömer Faruk Akyüz, § 61; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 48).

29. Anayasa Mahkemesi, kamu görevlisi olmanın sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirdiğini belirtmiştir. Kişinin kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayıldığını, kamu hizmetinin kendine has özelliklerinin bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kıldığını ifade etmiştir (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38). Bu kapsamda kamu görevlileri, yükümlülükleri doğrultusunda kendileri hakkında disiplin cezasına hükmedilmesini gerektirecek davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük, özellikle ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanımı yönünden kamu görevlilerini diğer vatandaşlardan daha kısıtlı bir konuma sokabilir. Diğer yandan bu kısıtlama kamu görevlilerini, temel haklarını kullanmalarını tamamen imkansızlaştıracak şekilde aşırı bir yükümlülük altında da bırakmamalıdır. Bu noktada temel hakkın kullanımı ile kamu görevlisi statüsünden kaynaklanan gereklilikler arasında adil bir denge kurulmalıdır (Gülistan Atasoy ve diğerleri, B. No:2017/15845, 21/1/2021, §§ 67, 68).

30. Somut olayda da başvurucunun kamu görevlisi olmasından kaynaklanan gereklilikler ile toplantı hakkı arasında adil bir denge kurulması gerektiği açıktır. Bu konuda bir değerlendirme yapılabilmesi için ise başvurucunun söz konusu toplantının hangi amaçlarla gerçekleştirildiğine ve kendisinin bu toplantıya hangi amaçla katıldığına ilişkin açıklama yapması gerekir. Bu açıklama, söz konusu toplantının idare tarafından iddia edildiği gibi bir siyasi parti lehine ya da aleyhine bir faaliyet olup olmadığı yönünden denetleme yapılabilmesi için de zorunludur. Bununla birlikte başvurucu söz konusu toplantının nerede ve hangi amaçla düzenlendiğine, toplantıda kamuoyuna ve yetkililere iletilen düşüncelere ve derece mahkemelerinin kabul ettiğinden farklı olarak başvuruya konu toplantının nasıl icra edildiğine ilişkin hiçbir somut açıklama yapmamıştır.

31. Sonuç olarak başvurucu, bir kamu görevlisi olarak ödev ve sorumluluklarına uygun davrandığına, kendisinin toplantı hakkının idarenin gerekçelerine baskın geldiğine ilişkin somut olgulara dayalı değerlendirmelerde bulunmamış; Anayasa Mahkemesinin ele almasını istediği somut olguları ve bunların hukuksal dayanaklarını ortaya koymamıştır. Başvurucunun Anayasa Mahkemesinden müdahale edilen anayasal haklarının ihlal edilip edilmediğini resen ve otomatik olarak denetlemesini istediği anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin ise bu tür bir görevi bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasını da maddi ve hukuki olarak temellendiremediği sonucuna varılmıştır.

32. Açıklanan gerekçelerle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunmuştur.

33. Başvurucu bireysel başvuru formunda başvuru konusu olaya ilişkin farklı yargı kolları arasında birbirleriyle çelişik kararlar olduğunu belirtmiş ve bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu bu konuda başka hiçbir somut açıklama yapmadığından anılan iddiası yönünden bir inceleme yapılması gerekli görülmemiştir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Sendika hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 26/5/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.