PRATİSYEN DOKTORUN DOĞUM YAPTIRMASI DURUMUNDA BU KİŞİNİN BEBEĞİN DOĞURTULMASINA EHİL OLUP OLMADIĞI ARAŞTIRILARAK KARAR VERİLMESİ GEREKMEKTEDİR
T.C.
Yargıtay
13. Hukuk Dairesi
2016/26439 E.
2020/1797 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacılar, …’in 08/12/2006 tarihinde davalıya ait hastanede, davalı Dr. …’ın gözetiminde gerçekleşen doğumla bir kız bebek dünyaya getirdiğini, hamileliği sırasında tüm kontrollerini düzenli olarak yaptırdığını, doğum için hastaneye yatırıldığı gün doğumun sorunlu olabileceği, sezeryan yapılması gerektiğinin bildirildiğini, ancak sezeryan kararı doktor tarafından geç alındığından bebeğin uzun süre oksijensiz kalarak beyin hücrelerinin hasar gördüğünü, doğumdan sonra bebeğin küveze konulmasının gerektiğini, bu sebeple …’a nakledildiğini, daha sonra küçüğün tedavisine üniversitesi hastanelerinde devam edildiğini, burada yapılan tetkiklerde bebeğin doğum sırasında oksijensiz kalmasının beyninde yarattığı hasarın MR ile tespit edildiğini, küçüğün sakat kalmasında doğumu gerçekleştiren doktor ve hastanenin kusurlu olduğunu, hastaneye yaklaşık saat 21.00’da yattığını, ancak doğumun sabaha karşı 06:00 da gerçekleştiğini, operasyonu yürüten doktorun sezeryan kararını daha erken vermiş olsaydı, hamilelik sürecinde gayet sağlıklı gelişmiş olan bebeğin sağlıklı dünyaya geleceğini, doğumdan sonra bebeğin hastanede iyi bakılmadığını, bu nedenle başka bir hastaneye nakil edildiğini ileri sürerek manevi tazminatana ilişkin hakları ile maddi tazminattan fazlaya ait talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 3.000,00-TL tedavi ve bakım giderleri, 4.000,00-TL daimi işgöremezlik tazminatı olmak üzere toplam 7.000,00-TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, teşhis ve tedavi hizmetini üstlenen doktor ve özel hastanenin sorumluluğuna ilişkin olup, bir davada dayanılan olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini arayıp bulmak hâkimin doğrudan görevidir. (1086 sayılı HUMK. 76.md., 6100 sayılı HMK. 33.md.) Dava, davalı özel hastane ve doktorun vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır (dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK. 386, 390. md.) vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. (BK.390/11) vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur. (BK.321/1) o nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları (hafifte olsa) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastanın zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor tıbbi çalışmalarda bulunurken bazı mesleki şartları yerine getirmek hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak tedaviyi her türlü ihtiyat tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor ufak bir tereddüt gösteren durumlarda bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve orada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken hastanın özelliklerini göz önünde tutmalı onu gereksiz risk altına sokmamalı en emin yolu tercih etmelidir. Gerçekte de mesleki bir iş gören; doktor olan vekilden, ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz, özen göstermeyen bir vekil, BK. 394/1 uyarınca vekâleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Somut uyuşmazlıkta, Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu’ndan alınan raporda, mevcut tıbbı belgere göre ilk normal doğum kararının doğru olduğu, ilerlemeyen travay nedeniyle sezaryen kararının doğru olduğu, ilgili hekime ve hastaneye kusur atfedilemeceği bildirilmiştir. Davacıların itirazı üzerine alınan heyet raporunda da; bebekte gelişen serebral palsi klinik taplosu ile ilgili olarak doğum hekiminin suçlanamayacağı mütalaa edilmiştir. Mahkemece, raporlar hükme esas alınmak suretiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; davacılar itirazlarında davalı doktorun doğum esnasında pratisyen doktor olarak davalı hastanede çalıştığını, kadın doğum uzmanın doğum sırasında yer almadığını bildirmişlerdir. Hal böyle olunca, mahkemece davacının iddiaları üzerinde durularak, davalı doktorun uzmanlığına ilişkin bilgi ve belgelerin ilgili yerlerden celbi ile, doktorun doğumun gerçekleştiği tarih itibariyle tıbbın gerek ve kurallarına göre bu doğuma müdahale ve doğumu gerçekleştirmeye özellikle de sezeryanla bebeğin doğurtulmasına ehil olup olmadığı, olayda doktor ve hastaneye kusur izafe edilip edilmeyeceği araştırılarak, gerektiğinde denetimine elverişli yeniden veya ek rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 29,20 TL harcın istek halinde davacılara iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11/02/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi