SABİT GELİRİ BULUNMAYAN SANIĞA ATANAN ZORUNLU MÜDAFİİ ÜCRETİNİN YARGILAMA GİDERİ OLARAK TAHSİLİNE KARAR VERİLEMEZ

SABİT GELİRİ BULUNMAYAN SANIĞA ATANAN ZORUNLU MÜDAFİİ ÜCRETİNİN YARGILAMA GİDERİ OLARAK TAHSİLİNE KARAR VERİLEMEZ

T.C.

Yargıtay

Ceza Genel Kurulu        

2017/144 E.

2021/107 K.

"İçtihat Metni"


Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 54-143


Sanık ... hakkında katılan mağdure ...'ya yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK'nın 86/1, 86/3-a-b-e, 87/1-d, 62, 53, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesince verilen 08.01.2013 tarihli ve 41-6 sayılı hükmün sanık müdafisi ve katılan mağdure vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 29.01.2015 tarih ve 5985-328 sayı ile;

"... Oluş ve dosya kapsamına göre; sanık ... ile katılan ...’ın karı koca olup aralarında boşanma davası bulunduğu, müşterek çocukları olan ...’nın velayetinin geçici olarak anneye verildiği, baba ile de şahsi hâl tesis edildiği, olay tarihinde sanığın kızı mağdure ile görüşmek için Sivas'a gittiği, çocuğu teslim aldıktan sonra annesine vermeyerek Ankara'ya götürmek üzere otobüse bindiği, katılan annenin polise haber vermesi üzerine, polislerce otobüsün Keskin’de durdurulduğu, sanığın işlemlerin tamamlanmasını beklerken kızının tuvaleti geldiği bahanesiyle tuvalete götürdüğü, daha sonra üzerini kirlettiği gerekçesiyle nezaretçi polise hissettirmeden çay ocağından bıçak alarak tekrar kızının yanına tuvalete döndüğü, katılan mağdureyi bıçakla sol koltuk altı, sol meme başı, boyun ve göbek hizasından 4 isabet ile yaraladığı göbek hizasına isabet eden bıçak yarasının yaşamsal tehlike oluşmasına neden olduğu, nezaretçi polisin çocuğun bağırma sesleri üzerine içeri girdiği ve sanığa engel olduğu, mağdurenin yaralanması sonucu ameliyat ile hayata döndürüldüğü olayda;

1)Gerek, sanığın ilk soruşturma aşamasındaki beyanında amacının, öldürmek olduğunu söylemesi ve gerekse engel hâl göz önüne alınarak sanığın eyleminin öldürmeye teşebbüs olarak kabulü ile TCK'nın 82/1-d-e ve 62. maddeleri ile cezalandırılması gerekirken, yazılı şekilde kasten yaralama suçundan hüküm kurulması,

2)Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 90. maddesi son fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6/3-c maddesi uyarınca, 5271 sayılı CMK’nın 150, 234 ve 239. maddeleri gereğince, sanık ve katılan mağdure için baro tarafından görevlendirilen zorunlu müdafi ücretlerinin sanıktan tahsiline karar verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi 08.09.2015 tarih ve 54-143 sayı ile;

"...Mahkememizce yapılan değerlendirmede; sanığın aksi ispat edilemeyen savunmalarına göre öncelikle bıçak ile kendi boğazını kestiği, daha sonra mağdureye bıçak sallamaya başladığı, sonra yeniden kendisini bıçak ile yaralamaya başladığı, polis memuru tanık ...' un beyanına göre olayın gerçekleştiği tuvaletin kapısının tam olarak kapalı olmadığı ve mağdurenin bağırması üzerine tanığın tuvalete girdiği, içeriye girdiğinde sanık ...'yı yerde yatar vaziyette ve yaralı hâlde, mağdureyi ise babasının bacaklarının üzerinde oturur vaziyette gördüğü anlaşılmıştır.

Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 29.01.2015 tarih ve 2013/5985 esas, 2015/328 karar sayılı bozma ilamında sanığın ilk soruşturma aşamasında beyanında amacının öldürmek olduğunu söylediği belirtilmiş ise de, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29.11.2005 tarih, 2005/7-144 E.- 2005/150 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere,

CMK'nın 213. maddesinde sanığın hâkim veya mahkeme huzurunda yaptığı açıklamalar ile Cumhuriyet savcıları tarafından alınan ifadelerin duruşmada okunabilmesi kabul edilerek, şüphelinin kollukça alınan ifadesine ilişkin tutanağın duruşmada okunabilmesi için, kollukta ifade alındığı sırada müdafisinin hazır bulunması koşulu aranmıştır. Dolayısıyla, sanığın müdafisi huzurunda alınmayan ve sanık tarafından gerek savcılık gerekse hâkim huzurunda kabul edilmeyen 11.09.2010 tarihli Emniyette vermiş olduğu ifadesinin bu nedenle hükme esas alınması mümkün olmamıştır.

Yine bozma ilamında 'engel hal' den söz edilmiş ise de, yukarıda da bahsedildiği üzere, polis memuru tanık ...'un olayın gerçekleştiği tuvaletin kapısının tam olarak kapalı olmadığı ve mağdurenin bağırması üzerine tanığın tuvalete girdiği, içeriye girdiğinde sanık ...'yı yerde yatar ve yaralı hâlde, mağdur çocuğu ise babasının bacaklarının üzerinde oturur vaziyette gördüğü biçimindeki beyanı ve sanığın yine yukarıda bahsedilen aksi ispatlanamayan savunmasına göre, sanığın önce kendi boğazını kestikten sonra kızına bıçak salladığı, daha sonra yeniden kendisini bıçaklamaya başladığı, tanık ...'un içeriye girdiği sırada sanığın eylemini tamamlamış olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda sanığın kızına yönelik bıçaklama eylemini tanığın içeriye girmesi nedeniyle bıraktığı, bir başka ifadeyle tanığın içeri girmemesi hâlinde sanığın eylemini devam ettireceği yönünde şüpheden uzak somut ve inandırıcı herhangi bir delile rastlanmamıştır.

Bunun yanında tüm dosya kapsamı, olayın meydana geldiği yer ve mağdurede oluşan yaraların niteliği göz önüne alındığında sanığın öldürme kastının olması hâlinde elindeki öldürmeye elverişli bıçakla zayıf ve savunmasız durumdaki mağdureyi daha etkili ve hayati bölgelerine denk gelecek şekilde vurarak öldürmesinin mümkün iken böyle bir yola tevessül etmediği, sanığın çocuğu olan mağdureyi öldürmesi için yeterli bir sebep de bulunmadığı, bu açıklamalar ışığında öldürme kastıyla hareket ettiğine ilişkin savunmasının aksini ispat edecek kesin delil elde edilemeyen sanığın eylemi mahkememizce 'kasten nitelikli yaralama' olarak değerlendirilerek, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 29.01.2015 tarih ve 2013/5985 esas, 2015/328 karar sayılı bozma ilamına karşı direnilmesine..." şeklindeki gerekçeyle bozma nedenlerine direnerek önceki hüküm gibi sanığın kasten yaralama suçundan cezalandırılmasına karar vermiştir.

Bu hükmün de sanık müdafisi ve katılan mağdure vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.11.2015 tarihli ve 348190 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 1086-708 sayı ile 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 15.02.2017 tarih ve 194-448 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan nedenlerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık;

1- Sanığın eyleminin kasten öldürmeye teşebbüs mü yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturup oluşturmadığı,

2- 5271 sayılı CMK’nın 150, 234 ve 239. maddeleri gereğince sanık ve mağdura zorunlu olarak atanan müdafi ve vekil ücretlerinin mahkûmiyet hükümleri ile birlikte yargılama giderlerine dahil edilerek sanıktan tahsiline karar verilmesinin mümkün olup olmadığının,

Belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Sivas Aile Mahkemesince 27.08.2010 tarih ve 755 sayı ile; davacı ...'ın 27.08.2010 tarihli dilekçesi ile eşi Fuat'a karşı boşanma davası açtığı, dava süresince müşterek çocukları ...'nın yaşı da gözetilerek davacı annesinin yanında bırakılmasına, küçüğün yaşı da dikkate alınarak her ayın 1. ve 3. hafta sonu Pazar günü ile Ramazan ve Kurban Bayramının 2. günleri sabah saat 10.00 ila akşam saat 18.00 arasında baba tarafından anne konutundan alınmak ve teslim saatinde anne konutuna teslim edilmek suretiyle tedbiren kişisel ilişki tesisine karar verildiği,

Sivas İcra Müdürlüğünün 10.09.2010 tarihli ve 7032 sayılı çocuk teslim tutanağına göre; katılan mağdurenin annesi katılanın ikametinden iki polis memuru, bir bilirkişi ve icra memuru marifetiyle teslim alınarak babası sanığa teslim edildiğinin anlaşıldığı,

10.09.2010 tarihinde saat 20.50’de düzenlenen tutanakta; aynı tarihte saat 20.45 sıralarında Polis Merkezine gelen katılan ... “Eşi ile boşanma aşamasında olduklarını, boşanma sonuçlanana kadar kızları katılan mağdure ...'nın velayetini mahkemenin kendisine verdiğini, her ayın 1. ve 3. Pazar günleri ile dini bayramların 2. günlerinde saat 10.00-18.00 arasında eşinin görmesi yönünde karar verildiğini, eşinin çocuğunu saat 10.00 sıralarında icra memurları ve polisle gelerek teslim aldığını, saat 18.00’de teslim etmesi gerekirken bu saate kadar teslim etmediğini, kızını getirmeyen eşi sanık ...’dan davacı ve şikâyetçi olduğunu” belirterek müracaatta bulunduğunun belirtildiği,

11.09.2010 tarihinde saat 16.35’te düzenlenen ihbar tutanağında; aynı tarihte saat 16.20 sıralarında Kırıkkale Haber Merkezi, Kayseri İnci firmasına ait ...plakalı yolcu otobüsünün Kayseri istikametinden Keskin ilçesine doğru geldiği, otobüsün içerisinde sanık ... ve ... isimli küçüğün olduğu, sanığın eşiyle ayrılma aşamasında oldukları, kızı olan ...’nın velayetinin annesinde olduğu, sanığın öz kızını kaçırarak otobüsle Keskin ilçesine doğru geldiğinin anons edilmesi üzerine, durumun Kırşehir-Kırıkkale Devlet Karayolu üzerinde sabit bekleme görevi ifade eden ekiplere telefon aracılığıyla bildirildiği bilgilerine yer verildiği,

11.09.2010 tarihinde saat 17.30’da düzenlenen tutanakta; aynı tarihte saat 16.20 sıralarında Ramazan Bayramı sebebiyle emniyet tedbirleri gereği görevli olan ekiplere Grup Amir Vekilinin telefonla bildirdiği ...plaka sayılı İnci Turizme ait araç içerisinde ... isimli çocuğun Sivas ilinden babası sanık tarafından velayeti olmadan annesinden kaçırıldığı ve annesinin çocuğun kaçırılması olayı ile ilgili olarak Sivas İl Emniyet Müdürlüğüne müracaatı bulunduğu, şahsın ...plakalı İnci Turizme ait araç içerisinde Kayseri istikametinden Keskin istikametine seyir hâlinde olduğu, belirtilen araç durdurularak şahsın ve çocuğun yakalanmasının bildirildiği, gerekli tedbirlerin alındığı, saat 16.40 sıralarında ...plakalı aracın durdurulduğu, araç içerisinde yapılan kimlik kontrolünde 1982 doğumlu sanığın yakalandığı, yanındaki 3-4 yaşındaki kız çocuğunun “Adının ... olduğunu, kimliğinin yanında bulunmadığını,” söylemesi üzerine gerekli adli işlemler yapılmak üzere sanık ve katılan mağdurenin Asayiş Büro Ekiplerine teslim edildiği,

11.09.2010 tarihinde saat 17.00’de düzenlenen tutanakta; aynı tarihte saat 16.20 sıralarında ...plaka sayılı İnci Turizme ait araç içerisinde Sivas ilinden babası sanık tarafından katılan mağdurenin annesinden kaçırılması olayı ile ilgili yakalanan sanığın Ş.N.C. Poliz Merkezi Grup Amirliği odasında yapılan üst aramasında; herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı, sanığın kendisine ait olan çantasında yapılan aramada, 9 adet çeşitli çocuk giysisi, ambalajı açılmamış 3 adet tek kutu içerisinde tıraş bıçağı, 1 adet pembe renkli çakmak, 1 adet kutu içerisinde ıslak mendil, 2 adet not defteri, bir adet kutu içerisinde kullanılmış kolonya, 1 adet plastik şişe su, bir adet açık gofret, iki adet yeşil elma, 1 adet yeşil renkli namaz tespihi, iki adet kalem, bir adet dua kitabı, giysilerin altında dört kat gazeteye sarılı şekilde üzerinde “Koch Messer” markalı yazı ibaresi bulunan kesici kısmı 21 cm sap kısmı 12 cm sap olmak üzere toplam 33 cm uzunluğunda bıçağın bulunduğu ve muhafaza altına alındığı bilgilerine yer verildiği,

11.09.2010 tarihinde saat 18.00’de düzenlenen olay tutanağında; aynı gün saat 16.35, 17.00 ve 17.30’da düzenlenen tutanak içerikleri ile aynı olup devamında sanık ve katılan mağdureye bayram münasebeti sebebiyle şeker ve kolonya ikram edildiği, daha sonra Sivas Çocuk Şube Müdürlüğü görevlisi polis memuru ile irtibata geçildiği, çocuğun annesinin ek ifadesi alındıktan sonra çocuğu almak için Keskin ilçesine geleceği bilgisinin verildiği, tam o esnada da katılan mağdurenin babası sanığa hitaben “Baba tuvaletim geldi.” demesi üzerine sanığın da görevlilere “Çocuğun tuvalet ihtiyacı geldiğini, tuvaletin nerede olduğunu?” sorduğu, Grup Amir vekili tarafından sanık ve katılan mağdurenin yanına polis memuru tanık ... görevlendirilerek İlçe Emniyet Müdürlüğü lokaline gönderildiği, bu esnada polis memuru Uğur Okur’un suç No: 365’in vukuatını yazmak için ifade alma odasına geçtiği, polis memuru Mevlüt Erevik’te konu ile mütalaa yapmak için idari büro odasında bulunan Polis Merkezi Amir Yardımcısı polis memuru Salih Gürgen’in yanına geçtiği, aradan birkaç dakika geçtikten sonra polis memuru Mevlüt Erevik’in telsizin sesini açmak için grup odasına geçtiği esnada sanığın eşyalarının bulunduğu çantayı grup odasının karşısında bulunan mutfak olarak kullanılmakta olan odanın içerisinde çöp kovasının üzerine bıraktığı ve içerisinden kıyafetler seçtiğini görmesi üzerine sanığa “Ne yaptığını?” sorduğu, sanığın da “Çocuğun üzerine çiş yaptığını ve üzerini değiştirmek üzere kıyafet aldığını” söylediği, bunun üzerine polis Mevlüt Erevik’in de “Mutfakta almasına gerek olmadığını” söylemesi üzerine sanığın “Külot almak istediğini, bu yüzden çantayı mutfak bölümüne aldığını” söylediği, bunun üzerine polis memuru Mevlüt Erevik’in sanığın yanında beklediği, şahsın külot ve tayt türü kıyafetleri aldıktan sonra çantayı çöp kovasının üzerinde bırakarak tekrar lokal bölümüne geçtiği, aradan birkaç dakika geçtikten sonra o anda istirahatli durumda olan ve Polis Lokalinde bulunan polis memuru tanık ...’nın bağırarak yardım istediği, bunun üzerine Polis Merkezinden seri bir şekilde çıkıldığı, katılan mağdurenin polis memuru tanık ...’nın kucağında kanlı vaziyette görüldüğü, çocuğun 85 93 kod numaralı ekiple Keskin Devlet Hastanesine ivedi bir şekilde intikal ettirildiği, daha sonra Polis Lokaline girildiğinde sanığın baygın ve üzeri kanlı bir şekilde tuvalette yattığı, polis memuru tanık ... tarafından sanığın tuvaletten çıkarmaya çalıştığının görüldüğü, görevlilerin de yardımıyla şahıs tuvaletten dışarıya çıkarıldığı ve 112 ekipleri aranarak ambulans talep edildiği, olay yerine ambulansın intikalinin sağlandığı, sanığın polis memuru ... revakatinde ambulansa alınarak hastaneye sevk edildiği,

11.09.2010 tarihli olay yeri inceleme raporu; olayın Polis Merkez Amirliğinin bekleme salonu içerisinde bulunan giriş kapısının sağında dip köşesi iç kısmında misafir salonuna çıkan merdivenlerin sağında bulunan plastik kapılı tuvalette meydana geldiği, misafir salonuna girişte karşıda bulunan koltukların iç duvar kısmına doğru yitilmiş şekilde, tuvalet girişinde paspas ve fayanslar üzerinde damla damla kana benzeyen kırmızı renkli leke ve fayansları bölen orta bölümde beyaz renkli çimentonun üzerinde yerde sağ duvar dip kısmına 37 cm ve 30 cm uzaklıkta iki adet 1 TL olduğu, tuvaletin içerisinde giriş kapısının sağ dip köşesine 52 cm uzaklıkta giriş kapsının sağından üçüncü fayans üzerinde Türkiye 27 ibareli siyah ve koyu pembe renkli çocuk ayakkabısı, giriş kapısına 73 cm uzaklıkta, uç kısmı kırık sağ dip ve tuvalet taşına doğru yerde kırmızı renkli yaklaşık 50 cm uzunluğunda kırmızı renkli siyah saplı tuvalet fırçası sopası, tuvalet taşının orta kısmına düşmüş anahtarlık, tuvaletin sol dip kısmında tuvalet fırçasının arkasında siyah saplı, sap kısmı 13 cm, uç metal keskin kısmı yaklaşık 12 cm uzunluğunda üzerinde “Karani” ibareli ve üç adet yıldız işareti bulunan bir adet bıçak ve plastik doğrama giriş kapısının arkasında ibareleri tam okunamayan tuvalet taşının dibinde siyah ve pembe renkli çocuk ayakkabısı ve 5 cm uzaklıkta dip duvar dibinde koyu pembe renkli yırtılmış çocuk elbisesi, girişte sağ tarafta fayans üzerinde kırmızı renkli lekeler ile oluşmuş ayakkabı izi ve orta bölümde ve giriş kapısının önünde tuvaletin iç kısmına doğru yoğun şekilde akmış ve damlamış kana benzeyen kırmızı renkli lekelerin olduğu, olay yerindeki bulguların numaralandırıldığı, fotoğraf ve kamera görüntülerinin çekildiği, raporun aslı, kroki, olay yerinde çekilen fotoğraf ve kamera görüntülerinin adli emanete teslim edilmek üzere soruşturmacı birim görevlilerine teslim edildiği bilgilerine yer verildiği,

Katılan mağdure hakkında Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesince düzenlenen 11.09.2010 tarihli geçici raporda; katılan mağdurenin genel durumunun kötü, şuurunun açık, tansiyonunun 90/60 mmHG, koopere, oryante, zayıf, nabzının 115/dak, solunumunun 24/dak, umblicus hizasında 3x1 cm boyutlu kesi, omentum dışarıda, boyun sol yan tarafta 1 cm’lik yüzeysel kesi, göğüs sol meme baş hizasında 3x2 cm’lik kesi, sol midaksiller hat ile ksifoid kesişme noktasına uyan bölgede yaklaşık 2 cm’lik kesi olduğu tespitlerine yer verildiği,

Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Araştırma ve Uygulama Hastanesince düzenlenen 13.01.2011 tarihli adli raporda; katılan mağdurenin 11.09.2010 yatış, 14.09.2010 çıkış tarihli Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Süleyman Demirel Araştırma ve Uygulama Hastanesi Çocuk Cerrahisi tarafından düzenlenmiş olan epikriz raporunun incelenmesinde, ön servikalde 1,5-2 cm’lik yüzeysel kesi, toraks ön duvarında 2-3 cm’lik yüzeysel kesi, her iki hemitoraks solunumuna eşit katıldığı, subkostal 2 cm’lik yüzeysel kesi, batında hassasiyet, defans ve rebound olmadığı, suprapubik 3-4 cm’lik derin kesisi olduğu, GAA servikal, toraks ön duvarı, subkostal bölgedeki mevcut yüzeysel yaralanma primer onarıldığı, suprapubik bölgedeki mevcut kesiden omentum herni, kesi büyütülerek kanlanması iyi olan omentum karın içine redükte edildiği, batın içi kirli mayi, kanama ve batın içi organ perforasyonu gözlenmediği, hemogram takiplerinde düşüklük saptanmadığının kayıtlı olduğu, yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olduğu, basit bir tibbî müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı tespitlerine yer verildiği,

Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Araştırma ve Uygulama Hastanesince düzenlenen 20.11.2012 tarihli raporda; katılan mağdurenin 16.10.2012 tarihinde yapılan muayenesinde; annesi katılandan alınan bilgilere göre şuan herhangi bir yakınmasının olmadığı, ancak olaydan sonra saldırganlaşmaya başladığı ve çocuk psikiyatrisine gittiği, ismini bilmediği iki tane ilaç kullandığını, harici muayenesinde, boyun ön yüz sol fossa jugularis üzerinde 1 cm’lik matür skar, sol meme altı bölgede 2 cm’lik sütür izleri içeren yara, batın sol kadranda 1 cm’lik matür skar, yaklaşık 10 cm göbek altında sütür izleri içeren 3 cm’lik matür skar olduğunun saptandığı, duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına veya yitirilmesine neden olmadığı, yüzünde sabit ize veya sürekli değişikliğe neden olmadığı tespitlerine yer verildiği,

Sanık hakkında Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesi Baştabipliğince düzenlenen raporda; genel durumu iyi, bilinci açık, koopere, oryante, toraks; pectoral bölge ( göğüs ön duvarı) parasternal sağ ve sol bölgelerde yerleşimli yaklaşık 0,5 cm’lik oblik, yatay yerleşimli 6 adet kesici-delici alet yaralanması ile oluşmuş olan kesilerin mevcut olduğu, sol klavikula altı sol parasterpol yaklaşık 0,5 cm’lik yan yana dizilimli 2 adet kesici-delici alet yaralanmasının mevcut olduğu, hastanın mammarial bölgelerde (sağ ve solda) yaklaşık 0,5 cm’lik kesici-delici alet yaralanmalarının mevcut olduğu, hastanın intihar eğilimi olduğundan yataklı bir Akıl ve Ruh Sağlığı Servisine acilen naklinin uygun olduğu, mevcut hâliyle hayati tehlikesinin olmadığı, yaralanmanın basit bir tibbî müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğunun bildirildiği,

Bolu İzzet Baysal Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesince verilen 15.10.2010 tarihli raporda; sanığın 12.09.2010-13.10.2010 tarihleri arasında hastanelerinde yatarak tedavi gördüğü, yapılan görüşme, klinik gözlem, psikolojik değerlendirme ve sosyal inceleme sonucu “Başka türlü adlandırılamayan Anksiyete bozukluğu+B küme kişilik özelliklerine” sahip olduğunun bildirildiği,

Bolu İzzet Baysal Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesince 22.12.2010 tarihinde düzenlenen raporda; sanığın işlediği öne sürülen çocuğun kaçırılması ve alıkonulması, aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali suçu ile ilgili olarak suç tarihinde ceza sorumluluğunun tam olup TCK’nın 32. maddesinden yararlanamayacağının bildirildiği,

Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Gözlem İhtisas Dairesince düzenlenen 18.11.2011 tarihli ve 4. İhtisas Kurulunca düzenlenen 23.12.2011 tarihli raporlarda; sanıkta cezai sorumluluğunu müessir ve kişide şuur ve harekât serbestisini ortadan kaldıracak veya azaltacak mahiyet ve derecede herhangi bir akıl hastalığı ve zeka geriliği saptanmadığı, adli dosya tetkikinde sanığın mezkur suçu işlediği sırada fiilinin hukuki anlam ve sonuçlarını idrak etme ve bu fiil ile ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini ortadan kaldıracak boyutta bir akıl arızasının içinde olduğuna delalet edecek herhangi bir tibbî bulgu ve belgeye de rastlanmadığının, bu duruma göre sanığın 11.09.2010 tarihinde sanığın bulunduğu suça karşı cezai sorumluluğunun tam olduğunun bildirildiği,

Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Genel Kurulunun 03.05.2012 tarihli raporunda; sanığın 11.09.2010 tarihinde sanığı bulunduğu suça karşı cezai sorumluluğunun tam olduğunun bildirildiği, Keskin Cumhuriyet Başsavcılığının 16.04.2011 tarihli ve 210 sayılı kararı ile sanık ... hakkında çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği,

Katılan ... (Ada) 10.09.2010 ve 25.09.2010 tarihlerinde Kollukta; 10.09.2010 tarihinde saat 10.00 sıralarında eşi sanığın icra ve polis memurları ile birlikte ikametine geldiklerini, ortak çocukları katılan mağdureyi gerekli işlemleri tutanağa bağlayıp aynı tarihte saat 18.00 sıralarında teslim edilmek üzere eşi sanığa teslim ettiğini, bu saate kadar katılan mağdureyi bir önceki gibi yine getirmediğini, cep telefonunu defalarca aramasına rağmen açmadığını, ikametinde de bulunmaması üzerine şikâyetçi olmak üzere Polis Merkezine geldiğini, polis memurlarının evine gelerek kızı katılan mağdurenin eşi sanık tarafından Keskin ilçesinde kaçırılmak isterken yakalandığını söylediklerini,
11.09.2010 tarihinde Kollukta; sanığın eşi olduğunu, aralarında boşanma davası bulunduğunu, 4,5 yıllık evli olduklarını, boşanma davasından dolayı müşterek kızlarının velayetini mahkemesinin kendisine verdiğini, eşinin hiçbir işte çalışmadığını, aralarında huzursuzluk olduğunu, eşinin kendisine göre psikolojik sorunları da bulunduğunu, sürekli eline makas ve bıçak almak suretiyle kendisini ölümle tehdit ettiğini, bu olaylardan dolayı boşanmak için mahkemeye müracaat ettiğini, yaklaşık 25 gündür eşi sanıktan ayrı yaşadığını, eşinin Sivas ilinde kendi evinde oturduğunu, sanığın 4 gün önce kızı katılan mağdureyi Ankara iline kaçırdığını, kızının bulunarak kendisine teslim edildiğini, sanığın 10.09.2010 tarihinde saat 10.00 sıralarında icra ve polis memurları ile gelerek çocuğu teslim aldığını, aynı gün saat 18.00’e kadar kızını teslim etmediği için Sivas ilinde Karakola giderek eşi sanığın kızı katılan mağdureyi kaçırdığını düşünerek şikâyetçi olduğunu, 11.09.2010 tarihinde saat 17.00 sıralarında Sivas ilinde iken görevli polis memurlarının telefonla kızı katılan mağdurenin bulunduğunu, Kırıkkale ilinde olduğunu söylediklerini, kızı katılan mağdureyi teslim almak için Kırıkkale ili, Keskin ilçesi, Polis Merkezine geldiğinde görevlilerin kızı katılan mağdurenin bıçakla yaralandığını ve Kırıkkale Tıp Fakültesi Hastanesinde tedavi gördüğünü söylediklerini, kızını kaçıran, bıçakla yaralan ve Sivas Aile Mahkemesinin 2010/755 esas sayılı kararını ihlal eden eşi sanıktan davacı ve şikâyetçi olduğunu,

Savcılıkta; sanıkla yaklaşık 4,5 yıldır resmî nikâhla evli olduğunu, bu evliliklerinden ... isimli müşterek çocuklarının bulunduğunu, yaklaşık 1-1,5 ay kadar önce şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanmaya karar verdiklerini, Sivas Aile Mahkemesine başvurduklarını, boşanma davalarının hâlâ devam ettiğini, mahkemenin kızı katılan mağdurenin velayetini geçici olarak kendine verdiğini, sanığın da çocuğu ayın birinci ve üçüncü hafta sonları görme hakkının olduğunu, sanığın bu hakkını kullandığı ilk haftada çocuğunu Ankara’ya kaçırdığını, daha sonra Ramazan Bayramının 2. günündeki çocuk görme hakkını kullandığını ve çocuğu tekrar kaçırdığını, polise müracaat ettiğini, bunun üzerine sanığın Ankara’ya giderken Kırıkkale ili, Keskin ilçesi civarında polisler tarafından yakalandığını, sanık ve katılan mağdureyi polislerin Keskin İlçe Emniyet Müdürlüğüne götürdüklerini, sanığın çocuğu tuvalete götüreceğini söylerek tuvalette katılan mağdureyi 4 yerinden bıçaklayıp kendi boğazını da hafifçe yaraladığını, her ikisini de hastaneye kaldırdıklarını, katılan mağdurenin Kırıkkale Üniversitesi Hastanesinde bir hafta kaldıktan sonra Cumhuriyet Üniversitesi Hastanesine sevk edildiğini, bu olaylara ilişkin Keskin Emniyetinde şikâyetçi olarak beyanına başvurulduğunu,

İstinabe olunan Mahkemede; Sivas’ta annesinin yanında kaldığını, sanığın hâlen boşanma davası devam eden eski eşi olduğunu, davalarının Sivas Aile Mahkemesinde devam ettiğini, 10.09.2010 tarihinde sanığın icra memurları ile birlikte annesinin evine geldiğini, eve geldiğinde kendisini görmediğini, kızı katılan mağdureyi polis memurlarına teslim ettiğini, sanığın aynı gün akşam saat 18.00 sıralarında kızını geri getirmesi gerektiğini, ancak getirmediğini, bunun üzerine Karakola giderek sanıktan şikâyetçi olduğunu, ertesi günü annesinin telefonundan polislerin arayarak kızının bulunduğunu söylediklerini, abisi ile birlikte Kırıkkale ili, Keskin İlçe Emniyet Müdürlüğüne gittiklerini, polislerin kendisine “Sanığın kızını ve kendisini yaraladığını, kızının Kırıkkale Tıp Fakültesinde tedavi altında olduğunu,” söylediklerini, daha sonra kızı katılan mağdureyi alarak Sivas’a gittiğini, kızının tedavisinin bir süre devam ettiğini,

Bozmadan sonra istinabe olunan Mahkemede; önceki ifadelerine ek olarak yaralanma anını görmediğini, yaralanmasından dolayı kızı katılan mağdurenin sol göğüs kısmının altında kalp hizasında yine bunun biraz altında sol tarafında, boğazında ve batın kısmında kesi izleri olduğunu, sanığın öldürmek amacıyla kızını yaraladığını, ancak eylemini tamamlayamadığını,

Tanık ... Kollukta ve istinabe olunan Mahkemede benzer şekilde; olay günü Polis Merkezi çevre koruma nöbeti bittikten sonra grup amirinin odasında beklediği sırada telsizden bir anons geldiğini, anonsta “Kayseri ilinden İnci Turizme ait yolcu otobüsünün içerisinde Fuat ve ... isimli iki şahsın olduğu ve bu şahısların alınması gerektiğinin” söylendiğini, durumu grup amirleri Mevlüt Erevik’e bildirdiğini, kısa bir süre sonra Polis Merkez Amirliğine Fuat ve ... isimli şahısların getirildiğini, yapılan üst aramalarında sanığın üzerinde bir bıçak ele geçirildiğini, bıçağı alarak grup odasında bulunan masanın alt çekmecesine koyduğunu, bu arada sanığın kızı katılan mağdureyi sürekli öptüğünü, okşadığını “Canım kızım,” dediğini, sanığın polis memuru Uğur Okar’a “Kızımın tuvaleti geldi, tuvalete götürebilir miyim?” diye sorduğunu, polis memuru arkadaşının izin verdiğini, birlikte bekleme salonuna gittiklerini, sanık ve kızı katılan mağdurenin tuvalete girdiğini, kendisinin kapının önünde beklediğini, tahminen bir iki dakika sonra sanığın kendisine “Çocuk üzerine çiş yapmış, üzerini değiştirmem gerekiyor, çantanın içerisinde elbiseleri var, alıp getirebilir miyim?” diye sorduğunu, elbiseleri almak için bekleme salonunun girişine kadar birlikte yürüdüklerini, bu sırada katılan mağdurenin tuvalette kaldığını, yaklaşık bir dakika sonra sanığın elinde katılan mağdurenin elbiseleri ile geldiğini, tuvaletin içerisine girdiğini, tuvaletin kapısının aralık olduğunu, tahminen bir iki dakika sonra çocuğun içeriden “Baba, baba” diye bağırdığını duyduğunu, kapıyı iteklediğini, ancak sanık kapının arkasında dayalı olduğundan kapıyı tam olarak açamadığını, ikinci defa kuvvetlice iteklediğinde kapıyı açtığını, sanığı yerde yatar vaziyette, yaralı, sol elinde bıçak ile gördüğünü, katılan mağdurenin ise babası sanığın dizlerinin üzerinde oturduğunu, sanığın ve katılan mağdurenin üzerinde kan izleri olduğunu, bunun üzerine durumu polis memuru tanık İbrahim’e bildirdiğini, sanığın elindeki bıçağı aldığını, diğer polis memuru tanık İbrahim’le kız çocuğunu tuvaletten çıkarttıklarını, sanığın boyun kısmında kan birikintilerinin olduğunu ve ambulans çağırdıklarını,

Tanık ... Kollukta ve istinabe olunan Mahkemede benzer şekilde; olayla ilgili daha önce verdiği ifadesini aynen tekrar ettiğini, olay günü istirahatli olduğu için Emniyet Müdürlüğüne ait bekleme salonunda televizyon izlediğini, bu arada sanığın ve kızı katılan mağdurenin bekleme salonuna geldiklerini, oradan tuvalete geçtiklerini, yanlarında polis memuru tanık ...’un olduğunu ve tuvaletin önünde beklediğini, iki üç dakika geçtikten sonra sanığın elinde turuncu renkli bir çocuk elbisesi ile çıkarak polis merkezine doğru gittiğini, polis memuru tanık Mehmet’in de sanığa bekleme salonunun kapısına kadar eşlik ettiğini, sanığın polis merkezine doğru gittiğini, elinde pembe renkli bir çocuk elbisesi ile tekrar tuvalete girdiğini, tanık Mehmet’in tuvaletin önünde beklediğini, 3-4 dakika sonra tuvaletten kız çocuğunun ağlama sesi geldiğini, tanık Mehmet’in kapıyı zorlayarak açtığını ve kendisine hitaben “Abi koş, yardım et.” diye bağırdığını, olay yerine geldiğinde sanığın elindeki bıçakla kızı katılan mağdureyi zarar verdiğini gördüğünü, tuvalet kısmına vardığında sanığın da yaralı bir şekilde sol elinde bıçakla yerde yattığını, sanığın elinden bıçağı aldıklarını ve ambulans çağırdıklarını,

İfade etmişlerdir.

Sanık ... 11.09.2010 tarihinde saat 23.00 sıralarında Kırıkkale Hastanesi Acil Müşahede odasında müdafisi olmaksızın alınan savunmasında; 10.09.2010 tarihinde boşanmak üzere olduğu eşi katılana geçici olarak velayeti verilen öz kızı katılan mağdureyi görüşmek için aldığını, aynı gün katılan mağdureyi saat 18.00 sıralarında annesi katılana teslim etmesi gerekirken teslim etmeyerek 11.09.2010 tarihinde Sivas’tan otobüs ile Kayseri iline geçtiğini, bir süre burada akrabasının yanında kaldıktan sonra İnci Turizm firmasına ait otobüsle saat 13.30 sıralarında Ankara ilinde ikamet eden annesinin yanına gitmek için otobüse bindiğini, Kırıkkale ili, Keskin ilçesi civarında görevli polis memurlarının kimlik kontrolü sonrasında kızını ve kendisini otobüsten indirerek sivil ekip otoyla Polis Merkezine götürdüklerini, otobüsten inerken öz kızı katılan mağdureyi bir daha göremeyeceği korkusuna kapılarak kızından ayrılmamak için kendisinin ve kızının canına kıymayı düşündüğünü, Polis Merkezine geldikten sonra üstünün, kızının ve kendisinin eşyalarının bulunduğu el çantasının arandığını, çantasının içerisinde annesine hediye olarak aldığı gazete kağıdına sarılı bıçağı aldıklarını, çantayı da polislerin bulunduğu odaya koyduklarını, polislerin koyduğu yerden çantasını alarak odanın karşısında bulunan çay ocağı görünümlü yerin içinde bulunan üstü kapaklı çöp kovasının üstüne koyduğunu, içeride otururken kızı katılan mağdurenin “Babacığım çişim geldi.” demesi üzerine orada bulunan polis memuruna “Kızını tuvalete götürüp götüremeyeceğini” sorduğunu, polis memurunun odadaki başka bir polis memurunu yanına vererek kızı mağdureyi tuvalete götürmesine izin verdiğini, görevli polis memuru ile birlikte kızını tuvalete götürdüğünü, tuvalete girdiklerinde çocuğun üzerine çisini yaptığını ve ıslattığını gördüğünü, kendisi ile birlikte gelen polis memuruna durumu anlattığını, "Polis Merkezindeki çantada kızının eşyalarının olduğunu, kızına ait eşyaları alarak kızının üzerini değiştirmek istediğini,” söylediğini, çantanın yanına gittiğini, içerisinden elbisesini aldığını ve kızı katılan mağdureyi bir daha göremeyeceği endişesi içinde bulunduğunu, çocuğundan ayrılıp bir daha görüşememek ve bir başkasına baba demesine hazmedemeyeceğinden çocuğunu ve kendisini öldürmeye karar verdiğini, kızı katılan mağdureyi ve kendisini öldürmeye yarayacak bir kesici veya delici alet aramaya başladığını, çay ocağında bulunan çekmecinin gözüne iliştiğini, çekmeceyi açtığında siyah saplı bir ekmek bıçağı gördüğünü ve yerinden alarak pantolonunun sol ön cebine koyduğunu, pantolonunun cebi büyük olduğu için bıçağın görünmeyecek şekilde cebine sığdığını, elindeki çocuğunun elbisesi ile tuvaletteki kızı katılan mağdurenin yanına döndüğünü, kızının tuvalet ihtiyacını giderdikten sonra yanında getirdiği elbiseyi kızına giydirdiğini, bir süre çocuğunun gözlerine baktığını, kızını bir daha göremeyecek olma korkusu ve duygusuna tekrar kapıldığını, cebindeki bıçağı çıkarttığını, bıçağı önce kendi boğazına sürttüğünü, boğazından kan gelmeye başladığını, daha sonra öldürmek amacıyla bıçağı kızına rastgele salladığını, kızı katılan mağdurenin ağlamaya ve “Baba, baba” diye bağırmaya başladığını, kendisinin de bu sırada kendini öldürmek amacıyla vücuduna rastgele bıçakla vurmaya başladığı esnada görevli polis memurunun tuvalet kabinine girdiğini ve çocuğu kucağına aldığını, bu sırada bilincini kaybettiğini, gerisini hatırlamadığını, çocuğunu bir daha göremeyeceği ve bir başkasına baba demesini hazmedemeyeceği için kızı katılan mağdureyi ve kendisini öldürmek istediğini,

28.10.2010 tarihinde Savcılıkta; daha önce konuya ilişkin emniyette ifade verdiğini, bu ifadeyi aynen tekrar ve kabul ettiğini, eşiyle boşanma davası süresince tek çocuğu olan katılan mağdurenin eşinin memleketi Sivas’ta eşi ve ailesi ile birlikte bulunduğunu, görmek amacıyla İcra Müdürlüğü kanalıyla teslim aldığını, eşi katılanın abilerinin çocuğun kendilerine verilmesi konusunda baskı yaptıklarını, çocuğu teslim aldıktan sonra önce Kayseri’ye halasının yanına, daha sonra Ankara’ya babası ve annesinin yanlarına gitmek maksadıyla otobüse bindiklerini, emniyet görevlilerinin Keskin ilçesinde otobüsü durdurduklarını, kendisini Emniyete aldıklarını, üç ay süre ile çocuğunu görmediğini, çocuğun tekrar elinden alınıp onu göremeyeceği korkusunun hâkim olduğunu, Kayseri'de bulunduklarını telefonda eşi katılana söylediğini, o esnada eşi katılanın kendisine “Bu çocuğa başkasına baba dedirteceğim, başkasıyla evleneceğim.” dediğini, eşi katılanın bu beyanları ve kızı katılan mağdureyi tekrar görememe korkusu ile Keskin İlçe Emniyet Müdürlüğünde bulunduğu sırada bu korkuyla kızı katılan mağdureyi başkasının bakım ve gözetimine bırakmamak için Emniyetin lokalindeki çekmecede bulunan bıçağı aldığını, polis memurlarını kızı katılan mağdureyi tuvalete götürme bahanesiyle yanından uzaklaştırdığını, o esnadan bıçakla önce kendine birkaç kez vurduğunu, daha sonra kızı katılan mağdureye vurduğunu, fakat kendine bıçakla zarar verdikten sonra kızı katılan mağdureye vurduğunu hatırlamadığını, isteyerek yapmadığını ve pişman olduğunu,

Tutuklanması talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; Cumhuriyet Başsavcılığında müdafisi huzurunda vermiş olduğu ifadesini aynen tekrar ettiğini, eşi katılanla boşanma aşamasında olduğunu ve kendisine “Başkasıyla evleneceğini, çocuğumuzun da başkasına baba diyeceğini” söylediğini, Sivas’tan icra memuru kanalıyla kızı katılan mağdureyi aldığını, Keskin ilçesinde otobüs çevirmesinde yakalandığını, Keskin Emniyetinde kızı katılan mağdureyi bir daha göremeyeceği korkusuyla çekmecede bulunan bıçakla kendisini yaraladığını, kendine beş altı bıçak darbesi vurduğunu, sonrasında katılan mağdureye vurduğunu hatırlamadığını, pişman olduğunu, kesinlikle kızı katılan mağdureye zarar vermek istemediğini,

Mahkemede; daha önce Ankara’da çalıştığını, eşi katılanın istediği üzerine Sivas’a taşındığını, önce iş bulamadığını, daha sonra kafede çalışmaya başladığını, eşiyle aralarında anlaşmazlık olduğunu, eşinin Sivaslı olduğunu, sık sık annesinin yanına gittiğini ve gelmediğini, hâlen de aralarında boşanma davası olduğunu, eşi katılanın kızları katılan mağdureyi göstermek istemediğini, kızı katılan mağdureyi Sivas’tan polislerin yardımı ile alıp Ankara’ya giderken Keskin de Karakola aldıklarını, eşi katılanın kızı katılan mağdureyi kaçırdığı şeklinde şikâyetçi olduğunu, katılan mağdureyi öldürmek gibi bir düşüncesi olamayacağını, polisler çevirince bunalıma girdiğini, tezgâhın üzerindeki bıçağı alıp kendine vurduğunu, ancak kızı katılan mağdureye vurup vurmadığını hatırlamadığını, hazırlık ifadesinin kısmen doğru olduğunu, ancak bazı kısımlarının yanlış anlaşıldığını, bıçağı tezgâhın üzerinde görünce bir şey hatırlayamaz olduğunu, kızı katılan mağdureye vurduğunu hatırlamadığını,

Bozma sonrası Mahkemede; Yargıtay bozma ilamına uyulmamasını talep ettiğini, önceki savunmalarını aynen tekrar ettiğini, kızı katılan mağdureyi canından daha çok sevdiğini, şu an hayatta tutunacağı hiçbir şey olmadığını, kasten hiçbir şey yapmadığını, önceki kararda direnilmesini talep ettiğini, olay anında kendisini kaybettiğini, olayın tuvalette meydana geldiğini, etrafında kimse olmadığını,

Savunmuştur.

Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.

1-Sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüs mü yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğuna ilişkin uyuşmazlık konusunun incelenmesinde;

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun "Suça teşebbüs" başlıklı 35. maddesinde;

“Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” hükmü yer almaktadır.

Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kast olunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.

Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna "subjektif unsur" denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini belirleyebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir. (İçel Suç Teorisi, Kayıhan İçel, Füsun Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih S. Mahmutoğlu, Yener Ünver 2. Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 2000, s.315.)

Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 765 sayılı TCK'nın yürürlükte olduğu dönemde verilmiş olup kabul edilen ilkeler açısından 5237 sayılı TCK'nın teşebbüse ilişkin 35. maddesi yönüyle de varlığını devam ettiren 04.06.1990 tarihli ve 101-156 sayılı kararında da; “Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasttır” şeklinde açıklanmıştır.

Kasten yaralama suçu ile kasten öldürme suçuna teşebbüs arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayandığından, sanığın kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun çözülmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.

İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında açıklandığı üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama mı sayılacağının belirlenmesinde; fail ile mağdur arasında husumet bulunup bulunmadığı, varsa husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânı olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmalıdır.

Kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken ölçütler farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak ele alınması gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık ... ile katılan ... (Ada) Ülker’in 20.07.2006 tarihinde resmî nikâhla evlendikleri, bu evliliklerinden 2007 doğumlu müşterek çocukları katılan mağdure ...’nın bulunduğu, sanık ve katılanın aralarında geçimsizlik sebebiyle boşanma davası olduğu, Sivas Aile Mahkemesinin 27.08.2010 tarih ve 755 değişik iş sayılı kararı ile müşterek çocukları olan katılan mağdurenin velayetinin geçici olarak boşanma davası süresince annesi katılana verildiği, babası sanık ile de kişisel ilişki tesis edildiği, bu karara istinaden sanığın Sivas İcra Müdürlüğünün 10.09.2010 tarih ve 7032 sayılı çocuk teslim tutanağı ile katılan mağdureyi teslim aldığı, aynı gün saat 18.00’e kadar katılan mağdureyi teslim etmesi gerekirken teslim etmediği, katılan ...'ın aynı gün saat 20.45 sıralarında Sivas Emniyet Müdürlüğüne giderek kızı katılan mağdurenin sanık tarafından kaçırıldığını belirterek ihbarda bulunduğu, sanığın önce katılan mağdure ile Kayseri iline gittiği, daha sonra 11.09.2010 tarihinde saat 13.00’de Kayseri İnci Turizm firmasına ait ...plakalı otobüsle Ankara iline gideceğinin öğrenildiği, Kırıkkale ili, Keskin ilçesi sınırlarında sabit bekleme görevi ifa eden ekiplerce saat 16.50 sıralarında otobüsün durdurulduğu, sanık ve katılan mağdurenin gerekli işlemler yapılmak üzere Keskin Emniyet Müdürlüğüne götürüldüğü, işlemlerin tamamlanmasını beklerken sanığın kızı katılan mağdurenin “Tuvaleti geldiğini, tuvaletin nerede olduğunu” polis memurlarına sorduğu, sanık ve katılan mağdurenin polis memuru tanık ... refakatinde İlçe Emniyet Müdürlüğü lokalinde bulunan tuvalete gittikleri, polis memurunun kapıda beklediği, sanığın bir süre sonra tuvaletten çıkarak katılan mağdurenin üzerini kirlettiğini, çantasından kıyafet alması gerektiği gerekçesiyle polis memuru tanık Mehmet'e hissettirmeden çay ocağının çekmecesinden bıçak aldığı, bıçak ve elbise ile tekrar tuvaletin içerisinde kendini bekleyen kızı katılan mağdurenin yanına döndüğü, önce bıçakla kendi boynunu yüzeysel yaraladığı, daha sonra katılan mağdureyi bıçakla sol koltuk altı, sol meme başı, boyun ve göbek hizasından 4 isabetle yaraladığı, göbek hizasına isabet eden bıçak yarasının yaşamsal tehlike oluşturacak şekilde olduğu, katılan mağdurenin “Baba, baba” diye bağırması üzerine polis memuru tanık Mehmet'in içeriye girdiği ve sanığa engel olduğu olayda;

Sanığın kızı katılan mağdureyi tekrar göremeyeceğini ve başkasına “Baba” demesini hazmedemeyeceğini düşünerek Polis Merkezinde işlemlerin tamamlanmasını beklediği esnada kızı katılan mağdureyi ve kendisini öldürmeye karar verdiği, kızı katılan mağdurenin tuvaleti geldiği gerekçesiyle nezaretçi polis eşliğinde kızını tuvalete götürdüğü, belli bir süre sonra kızı katılan mağdurenin üzerini kirlettiği bahanesiyle tuvaletten çıkarak polis memuruna hissettirmeden lokalin çay ocağından bıçak aldığı, tekrar kendisini tuvalette bekleyen savunmasız 3 yaş içerisindeki kızı katılan mağdurenin yanına döndüğü, katılan mağdureyi sap kısmı 13 cm, kesici kısmı 12 cm olan öldürme suçuna elverişli bıçakla sol koltuk altı, sol meme başı, boyun ve göbek hizasından 4 isabet ile yaraladığı, göbekteki bıçak yarasının yaşamsal tehlike oluşmasına neden olduğu, nezaretçi polisin katılan mağdurenin canı yandığı için “Baba, baba” diye bağırması üzerine içeriye girdiği ve sanığa engel olduğu hususunun sanığın Savcı huzurunda aynen tekrar ve kabul ettiğini beyan ettiği 11.09.2010 tarihli soruşturma aşamasındaki savunması ile de sabit olduğunun anlaşılması karşısında, sanığın olay öncesi, olay esnası ve sonrasındaki davranışları bir bütün olarak değerlendirildiğinde eylemine bağlı olarak ortaya çıkan kastının kasten öldürme suçuna yönelik olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünü sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi de; sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğu düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

2- 5271 sayılı CMK’nın 150, 234 ve 239. maddeleri gereğince sanık ve mağdura zorunlu olarak atanan müdafi ve vekil ücretlerinin mahkûmiyet hükümleri ile birlikte yargılama giderlerine dahil edilerek sanıktan tahsiline karar verilmesinin mümkün olup olmadığının;

İncelenen dosya kapsamından;

Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 28.02.2011 tarihli ve 639-28 sayılı iddianame ile, sanık ...’nın üzerine atılı nitelikli kasten öldürme suçuna teşebbüs ettiği gerekçesiyle TCK’nın 82/1-d-e, 35, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi istemiyle kamu davası açıldığı,

Mahkemece sanığa CMK’nın 150/3. maddesi uyarınca yargılama aşamasında zorunlu müdafi tayin edildiği,

Mahkemece yaşı küçük katılan mağdureye CMK’nın 234/2. maddesi uyarınca zorunlu vekil görevlendirildiği ,

Sanığın dosyaya yansıyan bir geliri bulunmadığı,

Anlaşılmaktadır.

Savunma hakkı, Anayasamızın 36. maddesinde güvence altına alınmış ve herkesin meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Sanık bu hakkını bizzat kullanabileceği gibi müdafisi aracılığı ile de kullanabilir. Bu açıdan, savunma hakkı “meşru bir yol”, müdafi de savunma hakkının kullanılması bakımından “meşru bir araçtır" (Nur Centel, Ceza Muhakemesi Hukukunda Müdafi, Kazancı Hukuk Yayınları, İstanbul, 1984, s. 13.).

5271 sayılı CMK’nın 2/1-c maddesinde “şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı” olarak tanımlanan müdafi, toplumsal savunmayı gerçekleştirmek amacıyla şüpheli veya sanık lehine hareket edip hukuki yardımda bulunan ve gerçeğin ortaya çıkarılmasını sağlayan kamusal bir muhakeme süjesidir (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınevi, İstanbul 2010, s. 401 vd.; Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, 12. Baskı, İstanbul 2015, s. 180 vd.; Bahri Öztürk-Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Özge Sırma-Yasemin Saygılar Kırıt-Özdem Özaydın-Esra Alan Akcan-Efser Erdem, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2015, s. 245 vd.; Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, 12. Baskı, Beta Yayınevi, İstanbul 2007, s. 184; Sinan Kocaoğlu, Müdafi, 2. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2012, s. 57.).

Şüpheli veya sanığın müdafisi aracılığıyla savunulması hususunda tercih yapma imkânına sahip olduğu hâllerde görev yapan müdafi ihtiyari müdafi, görevlendirilmesi hususunda şüpheli veya sanığın iradesinin önem taşımadığı hâllerde görev yapan müdafi ise zorunlu müdafidir. Görüldüğü gibi müdafinin zorunlu veya ihtiyari olması, şüpheli veya sanığın istemine ya da istemi olup olmadığına bakılmaksızın yani iradesi dikkate alınmadan atanıp atanmadığına bakılarak belirlenmektedir (Kunter-Yenisey-Nuhoğlu, s. 409; Centel-Zafer, s. 187; Yurtcan, s.192; Kocaoğlu, s.120.).

1412 sayılı CMUK, kişisel savunmada kural olarak ihtiyari müdafilik sistemini benimsemiş ve sınırlı bazı hâllerde zorunlu müdafilik sistemini getirmişken; 5271 sayılı CMK zorunlu müdafilik sistemini, önemli ölçüde genişletmiştir. 5271 sayılı CMK'ya göre; müdafisi bulunmayan şüpheli veya sanığın, çocuk, kendini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz olması (150/2. md.), soruşturma veya kovuşturma konusu suçun cezasının alt sınırının beş yıldan fazla hapis cezasını gerektirmesi (150/3. md.), resmî bir kurumda kusur yeteneğinin araştırılması için gözlem altına alınmasına karar verilecek olması (74/2. md.), tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilmesi (101/3. md.), davranışları nedeniyle, hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşılan sanığın yokluğunda duruşma yapılması (204/1. md.) ve kaçak sanık hakkında duruşma yapılması (247/4. md.) hâllerinde, şüpheli veya sanığın istemi bulunmasa hatta açıkça müdafi istemediğini beyan etse bile müdafi görevlendirme zorunluluğu bulunmaktadır. 5271 sayılı CMK'nın 150/3. maddesinin yürürlüğe giren ilk şeklinde üst sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlar bakımından zorunlu müdafi görevlendirilmesi kabul edilmiş iken, 19.12.2006 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle bu süre "alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren" şeklinde değiştirilmiştir.

Yargılamanın yapıldığı tarih itibarıyla CMK’nın “Müdafiin Görevlendirilmesi” başlıklı 150. maddesinde;

“(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.

(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.

(3) Alt sınırı en az beş yıl olan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.

(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” hükmü yer almaktadır.

CMK’nın “ Mağdur ve şikâyetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinde;

“(2) Mağdur, onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek derecede malûl olur ve bir vekili de bulunmazsa, istemi aranmaksızın bir vekil görevlendirilir.” hükmü yer almaktadır.

CMK'nın 150. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları uyarınca görevlendirilecek zorunlu müdafinin ücreti ile CMK’nın 234/2. maddesi uyarınca atanan zorunlu vekil ücretinin niteliği ve kime yükleneceğinin değerlendirilmesine geçince;
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 13. maddesinin birinci fıkrasında; "Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının istemi üzerine baro tarafından görevlendirilen müdafi ve vekile, avukatlık ücret tarifesinden ayrık olarak, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü de alınarak Adalet ve Maliye bakanlıkları tarafından birlikte tespit edilecek ücret, Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla yer alan ödenekten ödenir. Bu ücret, yargılama giderlerinden sayılır.",

Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri İle Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik'in 5. maddesinin ikinci fıkrasında; "Şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malûl veya sağır ve dilsiz ise ya da hakkında alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı soruşturma ya da kovuşturma yapılıyorsa istemi aranmaksızın barodan bir müdafi görevlendirmesi istenir. Ancak bunun için şüpheli veya sanığın müdafiinin olmaması şarttır.",

5. maddesinin üçüncü fıkrasında; "İkinci fıkrada sayılan hâllerde kovuşturma aşamasında sanığa iddianamenin tebliği için çıkarılan çağrı kâğıdına ayrıca 'tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde müdafii bulunup bulunmadığını bildirmesi, bildirimde bulunmadığı takdirde barodan bir müdafi görevlendirmesinin isteneceği, görevlendirilen müdafie ödenecek ücretin yargılama giderlerinden sayılacağı ve mahkûmiyeti hâlinde kendisinden tahsil edileceği' hususunu hatırlatan meşruhat verilir..." ,

8. maddesinde; "(1) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince baro tarafından görevlendirilen müdafi veya vekile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinden ayrık olarak hazırlanacak 'Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Görevlendirilen Müdafi ve Vekillere Yapılacak Ödemelere İlişkin Tarife' gereğince ödenecek meblâğ Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla ayrılan ödenekten karşılanır.

(2) Müdafi veya vekilin görevi gereği yaptığı zorunlu yol giderleri ile kendisi tarafından karşılanması durumunda temyiz, istinaf ve itiraz harçları ayrıca ödenir.

(3) Müdafi veya vekile Tarife gereğince ödenen meblâğ, zorunlu yol giderleri ve müdafi veya vekil tarafından ödenen temyiz, istinaf ve itiraz harçları yargılama giderlerinden sayılır.",

CMK'nın "Yargılama Giderleri” başlıklı 324. maddesinin birinci fıkrasında; “Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir.”,

Dördüncü fıkrasında; "Devlete ait yargılama giderlerine ilişkin kararlar, Harçlar Kanunu hükümlerine göre; kişisel haklara ilişkin kararlar, 9.6.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre yerine getirilir. Devlete ait yargılama giderlerinin 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 106 ncı maddesindeki terkin edilmesi gereken tutarlardan az olması halinde, bu giderin Devlet Hazinesine yüklenmesine karar verilir.",

Aynı Kanun'un "Sanığın Yükümlülüğü" başlıklı 325. maddesinin birinci fıkrasında; "Cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi hâlinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenir." ,
Şeklinde hükümler bulunmaktadır.

Öte yandan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 90. maddesinin beşinci fıkrasında yer alan "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarda kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır." hükmü uyarınca iç hukukumuzun uyulması zorunlu bir parçası hâline gelen 19.03.1954 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 10.03.1954 tarihli ve 6366 sayılı Kanun ile onaylanmış bulunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "Adil Yargılanma hakkı" başlıklı 6/3-c maddesinde;

"Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
...

c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek," hükmü düzenlenmiştir.

Görüldüğü üzere, mevzuatımızda yer alan hükümlere göre zorunlu müdafi ücreti yargılama gideri kabul edilerek hakkında ceza veya güvenlik tedbirine hükmedilen sanığa yükletilmekteyken, AİHS ancak belirli şartların gerçekleşmesi durumunda sanığın müdafiden ücretsiz olarak yararlanmasını öngörmektedir. Temel hak ve hürriyetlerden olup AİHM'nin 25.09.1992 tarihli ve 13191/87 Başvuru no'lu Pham Hoang/Fransa kararında adil yargılanma kavramının görünüm şekillerinden biri kabul ettiği ücretsiz müdafi hakkı bağlamında ve Anayasa'nın 90. maddesinin beşinci fıkrası gözetildiğinde mahkemece somut olaya uygulanması gereken hüküm, AİHS'nin 6/3-c maddesidir.

AİHS'in 6/3-c maddesinde yer alan ücretsiz müdafi hakkı mutlak bir hak olmayıp sanığın malî imkânının uygun olmaması ve adaletin selameti şartlarına tabi tutulmuştur.

"Sanığın malî imkanlardan yoksun olması” ifadesinden ne anlaşılması gerektiği sözleşme hükümleriyle belirlenmemiş olup değerlendirme, paranın satın alma gücü ve ülke ekonomisi gibi şartlar gözönüne alınarak yapılmalıdır. Sanığın malî durumunun müdafi ücretini karşılamak için uygun olduğu durumlarda ise söz konusu kişiye adli yardım verilmesine matuf olarak ayrıca adaletin selameti değerlendirmesi yapılmasına gerek yoktur (Campbell ve Fell/ Birleşik Krallık, 28.06.1984 Başvuru no: 7819/77-7878/77).

"Adaletin selameti" ifadesi bakımından AİHM içtihatlarında muhtemel cezanın ağırlığı (Quaranta/ İsviçre, 24.04.1992, Başvuru no:12744/87; Twalib/ Yunanistan, 09.06.1998, Başvuru no: 24294/94 ); özgürlükten mahrum bırakılma ihtimali (Benham/ Birleşik Krallık, 09.06.1998, Başvuru no:12744/87) gibi bazı belirlemeler yapılmaktadır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Temel hak ve hürriyetlerden olan ücretsiz müdafi hakkına ilişkin yasal mevzuat ile AİHS'nin farklı hükümler içermesi sebebiyle Anayasa’nın 90. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca somut olayda AİHS'nin 6/3-c maddesi hükmünün uygulanması gerekmekte olup dosyaya yansıyan bir geliri olmadığı ve kendi beyanlarına göre de sabit bir gelirleri bulunmayan sanık ...’nın mali imkânlardan yoksun olması ve sanığa CMK’nın 150. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca talebi olmaksızın zorunlu olarak müdafi atanması ve yine mahkemece yaşı küçük katılan mağdureye CMK'nın 234/2. maddesi uyarınca zorunlu vekil atanması karşısında, zorunlu müdafi ve vekil ücretinin yargılama giderlerine dâhil edilerek sanıktan tahsiline karar verilemeyeceği kabul edilmelidir.

Bu itibarla bu uyuşmazlık konusu bakımından da Yerel Mahkemesinin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı kararı ile, TCK'nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından mahkemece yeniden değerlendirme yapılmasında da zorunluluk bulunmaktadır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesinin 08.09.2015 tarihli ve 54-143 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün;

A) Sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturduğunun gözetilmemesi,

B) Mali imkânı bulunmayan sanığa ve çocuk mağdura CMK’nın 150/3. ve 234/2. maddesi uyarınca atanan zorunlu müdafi ve vekil ücretlerinin yargılama giderlerine dahil edilerek sanıktan tahsiline karar verilmesi,

C) Hükümden sonra 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı kararı ile, TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından, yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
nedenleriyle BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 16.03.2021 tarihinde yapılan müzakerede birinci uyuşmazlık yönünden oy çokluğu, ikinci uyuşmazlık bakımından ise oy birliğiyle karar verildi.