SAVCININ GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMASI-ŞÜPHELİ İFADESİNİN ZABIT KATİBİNE ALDIRILMASI

SAVCININ GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMASI-ŞÜPHELİ İFADESİNİN ZABIT KATİBİNE ALDIRILMASI

TC

YARGITAY

Ceza Genel Kurulu         

2013/521 E.  

2014/54 K.

Mahkemesi : YARGITAY 4. Ceza Dairesi
Günü : 21.02.2013
Sayısı : 9-1

........

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık Cumhuriyet savcısının soruşturmayı yürütmekle görevli olduğu dosyalarda bir kısım şüpheli ya da şikâyetçi ifadelerini zabıt katiplerine aldırmak şeklinde gerçekleşen eylemiyle, görevinin gereklerine aykırı bir davranışta bulunduğu ortadadır. Soruşturma dosyalarında ifadelerin CMK gereğince soruşturmayı yürütmek ve sonuçlandırmakla görevlendirilmiş, kamu adına iddianamenin düzenlenmesi ya da kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmesinde yetki ve sorumluluğu bulunan Cumhuriyet savcısı yerine, ifade almakla sorumlu ve görevli olmayan ve ifadeler alınırken kanunilik ilkesini bilmek durumunda olmayan sadece katiplik görevini yürüten ve tutanağı yazmakla sorumlu olan kişiler tarafından alınmasının soruşturmanın etkin ve adaletli bir şekilde ve ciddiyet içinde yapılmadığı şüphesini oluşturduğu, dolayısıyla Anayasanın 36. maddesi ile koruma altına alınmış olan adil yargılanma hakkının gerçekleşmediği kaygısına sebebiyet verilerek mağduriyete neden olduğu anlaşıldığından, sanığın eylemi 5237 sayılı TCK'nun 257/1. maddesinde düzenlenmiş olan görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmaktadır.
Bu itibarla, sanığın 14.04.2009 ve 17.04.2009 tarihlerinde gerçekleştirilen eylemler nedeniyle görevi kötüye kullanma suçundan mahkûmiyetine ilişkin Özel Daire kararı isabetlidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyeleri H. Erol ve Ş. İste'nin karşı oy düşüncelerine aşağıda yer verilmiştir.
b-) Tüm sanıklar hakkında 06.07.2009 günlü eylemler nedeniyle görevi kötüye kullanma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi:
İncelenen dosya kapsamından;
Mağdurlar Murat ve A.. K..'nın kardeş olup marangozluk ve mobilya tamirciliği ile uğraştıkları, katılan S. de eşi F. ile birlikte Almanya'da ikamet ettiği ve yaz döneminde Türkiye'deki evlerine geldikleri, olay günü A. ve M. katılan S. evinde mutfak tamiri ile uğraştıkları, işleri bitince M. aşağıya indiği, ağabeyi olan Arif yukarıda, ev sahibi F. evin içinde, eşi S. de arabasının yanında iken, mesai saatleri dışında nöbetçi Cumhuriyet savcısı olan sanık A.. C..'nun olay mahallinden geçtiği, o sırada elinde mutfak dolabının baza kısmının parçaları olan M. bir kez ıslık çaldığı, sanığın dönerek “Sen kime ıslık çalıyorsun” diye sorduğu, M.'ın "abla sen beni yanlış anladın, ben size ıslık çalmadım, ağabeyime ıslık çaldım, siz üzerinize alındınız, yanlış anladınız" deyince, “sen ıslığı bana çaldın” diyerek mağdurun üzerine yürüdüğü, eli ile boğazını sıktığı, bir yandan da bağırarak küfürlü sözler söylediği, olay yerine iş sahibi katılan S.. A.. ile diğer katılan A.. K.. ve bir kısım komşuların da geldikleri, onların da ıslığın haberleşme için kullanıldığını, yanlış anlama olduğunu açıkladıkları, sanığın Murat'ın elindeki tahta parçalarından birini zorla aldığı ve ona vurduğu, bunun üzerine Murat'ın da bir kez sanığa tokat attığı, sanığın M. tişörtünü tuttuğu ve boydan boya yırttığı, katılan S. yanlış anlama olduğunu belirterek açıklama yapıp müdahale edince, sanığın ona da sinkaflı küfürler ederek sağlı sollu iki tokat attığı, Sadettin tokatın etkisi ile yere düşen gözlüğünü almaya çalışırken bir kez de tekme vurduğu, katılan A.. K..'ya sinkaflı küfür sözleri söylediği, Arif'in de "siz de öylesiniz" diye karşılık verdiği, sanığın telefonla polisi arayarak durumu haber verdiği, ikinci telefon görüşmesinde başkomiser Serdal'a “Serdal bey nerdesiniz, iki dakikalık yolu gelemediniz, Allah belanızı versin" dediği, görevli polis memurları gelinceye kadar balkonlardan bakan kişilere de defalarca küfür ettiği, Sadettin'in eşi F. "kızım sen yanlış anladın, neden öyle bağırıyorsun, ayıp değil mi" deyince ona da “kerhane kadını, o...” diyerek küfürler ettiği, bu sözleri duyan F. bayıldığı, olay yerine diğer sanıklar komiser S.l ile polis memurları İbrahim ve Doğukan'ın geldikleri, sanık Cumhuriyet savcısı ile konuştukları, hep birlikte M., A.ve S.i karakola götürdükleri, karakolda başkomiser S.. A..’ün önerisi ile M. kamera bulunmayan amir odasına aldıkları, sanık Aslı B. burada yine sinkaflı küfürler ederek M. birkaç kez tokat attığı ve yumrukla vurduğu, sonra diğerlerine tutmalarını söylediği, diğer sanıklar tutarken sanık Cumhuriyet savcısının mağdura vurmaya devam ettiği, duvarda asılı bulunan tabloyu mağdur Murat'ın başına vurmak suretiyle parçaladığı, diğer sanıklara mağduru yere yatırmalarını söylediği, yere yatırılan mağdurun başını tekmelediği, ayakkabısı ile başına bastırdığı, o sırada sanık D.'ın da arkadan tekme ile mağdura vurduğu,
Başkaca müracaatlar nedeniyle polis karakolunun alt katında bulunan daha sonra da bu olay nedeniyle karakol dışına alınan bir kısım tanıkların; bir erkeğin "yeter vurmayın" dediğine, bir bayanın “tutsanıza şunu” diye bağırdığına, bayanın küfürlü her cümlesinden sonra darp sesleri geldiğine, çıkışta kötü haldeki mağdur M."polisler tuttu, savcı vurdu" dediğini duyduklarına ilişkin anlatımda bulundukları,
Katılan S. A. karakola geldiğinde onun da diğer şüpheliler gibi cep telefonu, saat ve kemer gibi eşyalarının alındığı, eşi F.'nın bir süre karakol dışında bekletildiği, M.la ilgili işlemler bittikten sonra Sadettin'in hazırlanmış ifadesinin getirildiği, S.n imzalamayacağını söylediği, sanık Cumhuriyet savcısının “hepinizi tutuklatırım” dediği, bir kısım eşyalarına el konularak gözaltına alınıyormuş kanısının oluşturulduğu, ancak hakkında üst arama tutanağı düzenlenmediği, S.olayın ifadede yazdığı şekliyle gerçekleşmediğini açıkladığı ve imzalamak istemediği, bu sırada dışarıda bekleyen eşi F. yakın akrabası olan bir vali yardımcısına telefonla haber verdiği, bundan sonra katılan S.sanık Cumhuriyet savcısının bulunduğu odaya alındığı, sanık Aslı B. bu kez, katılan S. ifadeyi imzaladıktan sonra serbest bırakılacağını söylediği, yanına gelen eşinin "imzala da gidelim artık şuradan" diyerek ısrar etmesi ile S.ifadeyi imzaladığı ve çıktıkları, katılan Sadettin hakkında soruşturma işlemi yapılmadığı,
Sokakta gerçekleşen olaylara tanık olan Y.Ç.'in de karakola getirildiği, onun da kendisine gösterilen tanık ifadesini imzalamak istemeyerek olayların tanık ifade tutanağında yazdığı şekliyle gelişmediğini belirttiği, görevli polis memurunun işaret parmağını ona doğru sallayarak konuştuğu ve sanık Cumhuriyet savcısının bulunduğu odaya götürdüğü, sanık Aslı Betül'ün Yusuf'a ne iş yaptığını sorduğu, şoförlük yaptığını ancak o dönemde işsiz olduğunu, anne ve babasının özürlü ve bakıma muhtaç olduğunu anlattığı, sanık Cumhuriyet savcısının ona şoförülük işi bulabileceğini hatta anne ve babası için maaş sağlayabileceğini ifade ettiği, tanık Yusuf'un önceki odaya tekrar alındığı, görevliler tarafından hazırlanan ve sanık Aslı Betül tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen eylemleri içermeyen ifade tutanağını gülerek imzaladığı, sonraki aşamalarda kendisine yardım edileceği yönündeki vaat nedeniyle ifadeyi imzalamayı kabul ettiğini açıkladığı,
Karakola bir süre sonra gelen görevli Cumhuriyet savcıları Y. P. ve B. K.'na meydana gelen olayları anlatan sanık başkomiser S.r'ın "bunları yaptık, ancak kamerasız yaptık, ne olduysa kamerasız odada yaptık" dediği, sanık Aslı Betül'ün "mahkemeye sevk ederim, hakimle de konuşurum, tutuklar" şeklinde konuştuğu, Cumhuriyet savcısı B. K. “müracaat savcısı benim, ayrıca olay mesai dışında dahi gerçekleşmiş olsa sizin şahsınızı ilgilendirdiği için soruşturmaya bakmanız uygun olmaz” dediği, sanık Aslı B. nöbetçi hakimi iki kez cep telefonu ile aradığı ancak ulaşamadığı,
Sanık Cumhuriyet savcısı ile ilgili olarak düzenlenen adli raporda; sol yüz kısmında, boyun ve ense bölgesinde, her iki el bileklerinde multiple travmatik lezyonlar olduğu, sağ el bileğindeki travmasının basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte olduğu, sağ el bileğinde hareketlerde aşırı hassasiyet mevcut olduğu bilgilerine yer verildiği,
Mağdur M.. K.. hakkında düzenlenen adli raporda ise; sol göz altında bir adet ve sırtında iki adet lezyon mecut olduğu ve kanamasız olduklarının tespit edildiği,
M.. K.. hakkında açılan kamu davalarının yargılaması sonucunda, Sarıyer 3. Asliye Ceza Mahkemesince 27.05.2011 gün ve 264-403 sayı ile, cinsel taciz ve kasten yaralama suçlarından mahkûmiyet, hakaret suçundan ceza verilmesine yer olmadığı ve tehdit suçundan yeterli delil bulunmadığından bahisle beraat hükmü kurulduğu, A.. K.. hakkında ise kasten yaralama suçundan beraat kararı verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur M.. K..; "Biz olay günü S. A.mutfak dolaplarının tamiri için evine gitmiştik. Evinde işimiz bittikten sonra önce ben aşağıya kapının önüne indim. Ağabeyim beni yukarıda göremeyince bana 'M.' diyerek seslendi. Ben de 'buradayım' anlamında ıslık çaldım. O an arkamdan geçmekte olan, kimliğini sonradan öğrenmiş olduğum Savcı Hanım, abime öttürdüğüm ıslığı üzerine alınarak bana 'sen kime ıslık öttürüyorsun' diyerek bana tekme attı, vurmaya başladı. O arada küfür de etti. Ben de kendimce olayı yanlış anladığını, ıslığı abime öttürdüğümü söylediğim halde beni dinlemedi. Tekme atmaya ve küfür etmeye devam etti. Sinkaflı küfürler ediyordu. O sırada da abim ve Sadettin Amca da tartışma seslerine geldiler. Ağabeyim ne olduğunu sorduğunda olayı ağabeyime anlattım. Ağabeyim de bayana 'bizi yanlış anladınız, ben kardeşime seslendim. O da bana ıslık öttürdü' dedi. Fakat bayan 'Siz benim kim olduğumu bilmiyorsunuz, buraların Allah'ı benim' diyordu. Sonra bir telefon görüşmesine şahit olduk. İsmini sonradan öğrendiğim, karakol amiri olduğunu söylediği kişi ile telefonda '2 dakikalık yolu 10 dakikada gelemediniz, Allah belanızı versin, hepinizi sürdüreceğim', diyordu. Biz polislerin gelmesini beklerken Sadettin Amca bayana ortamı yumuşatmak için güzel bir uslüp ile 'kızım yaşından başından utanmıyor musun, çocuklardan ne istiyorsun' diyerek uyardı. Bayan da Sadettin Amcaya bunun üzerine 'sen ne diyorsun lan gavat, senin ananı sinkaf ederim' diyerek yine küfürler etti ve iki üç defa Sadettin Amcaya tokat attı, hakaretler etmeye de devam ediyordu. Bizi bırakıp kalabalığa hitaben 'hepinizi içeri aldırırım, buranın Allah'ı benim' gibi sözler söyledi. Bir ara tişörtümü tutup yırttı. Tişört boynuma dolandı ve nefessiz kaldım, o an refleks olarak ben de bayana beni bırakması için elimle vurdum. Daha sonra polisler geldi, ekip otosuna bayan binerken bile anneme küfür ediyordu, biz de karakol yakın olduğundan yaya olarak gittik, karakola gittikten sonra işlemlerimiz yapılırken 5-10 dakika sonra ismini sonradan öğrendiğini Metin isimli polis memuru beni komiserin odasına çıkardı... Savcı Hanım bana saldırmaya başladı, 'senin ananı sinkaf edeceğim, ananınkini göreceksin, sen benim kim olduğumu biliyor musun?' deyip aynı zamanda vuruyordu... Savcı Hanım kendisine beni yere yatırmasını söyledi. Beni yere yatırdı ve polis memuru üzerime kapaklandı. Hareketsiz kaldım. Bu sırada yüzüme tekme aldım. Yüzüm yere doğruydu. Ayağıyla kafamı ezdi. Sonra polis memuru beni ayağa kaldırdı.... duvardan aldığı cam tabloyu kafamda parçaladı. Sonra Savcı Hanım 'bunu alın beş dakika sonra yine getirin, tekrar görüşeceğim' diyerek beni polis memuru Metin'e teslim etti. Ağabeyim benim bu halimi gördü. Üstüm başım paramparçaydı. Polis memurları rapor aldırmak için beni hastaneye iki kez götürdüler, ilk raporun ne olduğunu bilemiyorum. Bana hiç göstermediler, ikinci kez gittiğimde yeni bir rapor verdiler. Bu raporu da görmedim. Rapor içeriklerini bilemiyorum. Sonra karakol ve sorgu işlemlerimiz bitirildikten sonra tutuklanarak Metris'e gönderildik. Ayrıca olay yerinde kalabalık anında bana mutfak dolaplarının altına konulan baza diye tabir edilen sunta parçası ile de vurmuştu" ,
Katılan A.. K..; "... Aşağı indiğimde bir bayanın Murat'ın yakasından tuttuğunu görünce sordum, Murat bana 'ağabey ben sana ıslık çaldım, kendisine çaldığımı zannetmiş' dedi. Ben de bunun üzerine 'abla sana çalmadı, bana ıslık çaldı, ben 10 metre öbür taraftan duydum' dedim, bayan 'yok bana çaldı' dedi. Aramızda bu nedenle tartışma başladı. Kardeşimi tartaklamaya başladı. 'Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz' dedi. Ben de 'kimsen kimsin abla, günahımızı alıyorsun, bırak bizi gidelim' dedim, o esnada Murat'ın turuncu renkli tişörtünü yırttı. 'Abla sen manyak mısın, bırak bizim yakamızı' dedim, bu arada Sadettin Atik yanımıza gelmişti. Savcı Hanım bize hitaben 'sizin ananızı avradınızı sinkaf edeceğim, siz benim kim olduğumu biliyor musunuz, buraların Allah'ı benim' dedi. Sadettin Amca da Savcı Hanıma hitaben 'kızım bak hanım hanımcık bayansın, niye bu şekilde küfürler ediyorsun, bırak çocukları gitsinler' dedi, bu sırada Savcı Hanım Sadettin Amcaya dönerek 'sen kimsin gavat, ananı sinkaf ederim, sen kimsin' dedi...Etrafta insanlar toplandı. Kalabalıktan 'ne biçim kadınsın, Allah belanı versin' gibi sözler söylenmesi üzerine Savcı Hanım kalabalığa hitaben 'buraların Allah'ı benim, hepinizi aldırırım içeri' gibi sözler söyledi. Sonra cep telefonundan Serdar Bey isimli komiseri arayarak olay yerine çağırdı, ben 'tamam bizi bırak, polisi çağırdın, polisleri bekleyelim' dedim. Ben kendisine vurmadım. Sadece kardeşimi tutup tartakladığı için 'manyak mısın' dedim. O da bunun üzerine bana yukarıda söylediğim hakaretleri etti, bana çanta ve tekme ile vurdu olay yerine yaklaşık 10-15 dakika kadar sonra polisler geldi. Onlardan kendisinin savcı olduğunu öğrendik. Polislerin yanında da mahalleliye hitaben 'sizin hepinizi içeri aldırırım, girin içeri' gibi sözler söyledi. Fatma Atik'in 'hanım ne bağırıyorsun' lafı üzerine 'sen kimsin kaltak, gir içeri' dedi, daha sonra kendisi polis arabasına binerek polis merkezine gitti. Biz de kardeşim Murat ile birlikte yanımızda polisler olduğu halde yürüyerek 250-300 metre uzaklıktaki polis merkezine geldik. Girişte sol taraftaki odaya geçtik. Üstümüzü aradılar. Daha soma kardeşimi alıp yukarı götürdüler. Bu arada beni polis merkezinin dışına çıkarttılar. Yaklaşık yarım saat kadar sonra kardeşimi yüzü gözü morarmış halde tekrar aşağı indirdiler. Beni de içeri aldılar. Sonra birinci kattaki Savcı Hanımın ve komiser Serdar Beyin bulunduğu odaya çıkarttılar. Savcı Hanımın bana kapıdan bunu da bunu da şeklindeki el işareti üzerine tekrar giriş katına indik. Babam geldi. Avukat bulamadığını söyledi. Biz de bunun üzerine emniyette ifade vermeyeceğimizi savcılıkta ifade vereceğimizi söyledik. Kardeşimin polis merkezine geldiğimizde sadece boynunda izler varken, birinci kata çıkarılıp indikten soma yüzünde gözünde, burnunda, alnında, morluklar vardı. Ben kardeşime sorduğumda, polislerin kendisini yere yatırdığını, Savcı Hanımın da tekme tokat vurduğunu anlattı. ... Biz karakolun dışında iken yukarıdan bir insanın dövüldüğünü anlayacak şekilde sesler geliyordu. Ben kardeşimin bizzat dövüldüğünü görmedim. Y. Ç. 'ben bu ifadeyi imzalamam' şeklinde bağırdığını duydum",
Katılan S.. A..; “...Bir bayanın M.. K.. ile münakaşa ettiğini gördüm ... Murat'ın omzunda tahta parçaları vardı, omzundan aldı Murat'a vurmaya başladı, ...cep telefonu elindeydi, telefondaki kim ise 'o... evlatları linç ediliyorum, çabuk gelin' diye konuşuyordu, ben de bayanın yanına gittim, 'yaptığınız ayıp' dedim, bana aynen 'pezevenk sen bu işe karışma ananı avradını sinkaf' ederim, şeklinde hakaretlerde bulundu, ben de 'annem yaşlıdır' diyerek ikazda bulundum, sokakta Murat ve Arif'e hitaben 'o...çocukları, kavat' gibi küfürler ediyordu. Ben olay daha fazla büyümesin diye tekrar müdahale ettim. Bana, 'ananı avradını sinkaf edeyim, sen kimsin' diyerek tokat attı. Ben de bu tokat ve küfürler üzerine, 'anam Trabzon'da yapabiliyorsan git yap' dedim. Bana iki kere sağlı solu tokat attı, gözümde bulunan gözlükler yere düştü. Bu arada polisler geldiler. Olanları polisler de gördü. Ben 'benim anam o...ise siz de o.. sunuz' dedim. Bayan olay yerine gelen polislere hitaben de, 'o...çocukları, nerde kaldınız, beni linç ediyorlardı' dedi. ...beni daha sonra karakola götürdüler, burada iken Murat'ın 'vurmayın, yapmayın' şeklindeki bağırmalarını duydum. Sesin nereden geldiğini hatırlamıyorum. Sonra beni Savcı Hanımın bulunduğu odaya çıkardılar. Odada savcı Hanım'ın dışında Başkomiser'in olup olmadığını hatırlamıyorum. Odada bana bağırıp çağırmaya başladı. Benim de kendisini dövmeye çalıştığımı, Murat ve Arif'e yardımcı olduğumu, suçlu konumda bulunduğumu söyledi. Ben de ayırmak için yardım ettiğimi söyleyerek 'bana bu şekilde davranamazsınız, siz kimsiniz' dedim. Bunun üzerine ayağa kalkarak, 'ben buranın kralıyım, Allah'ıyım' diyerek üzerime yürüdü. Başkomisere, 'bu o... çocuğunu da içeri tıkın' dedi. Beni tekrar girişteki odaya indirdiler. Bana Metin isimli polis memuru 'sen de Savcı Hanıma, o... diye hitap ettin, suçlu durumdasın, ifadeyi imzalamazsan, Savcı Hanımdan özür dilemezsen, buradan çıkamazsın' dedi. Bunları söylerken başkomiser Serdar da vardı. Sonra eşim içeri girdi. 'Polislerin hazırladığı ifadeyi imzala, buradan çıkalım' diye ısrar edince, ben de polis merkezindeki 06.07.2009 tarihinde yazılmış ifademi okumadan imzaladım... Bu olaydan yaklaşık bir hafta kadar sonra Yusuf ile karşılaştığımızda beni tanıdı. Konuşmaya başladığımızda, Savcı Hanımın kendisini aradığını, lehine tanıklık yapması durumunda şoförlük ayarlayacağını söyledi.... Eşim Ardahan Vali Yardımcısı A. F. A. ile görüştükten sonra polis merkezine girebildiğini bana anlatmıştı. Benim tahminime göre Vali Yardımcısı aradıktan sonra ifademi yazıp, Savcı Hanımdan özür dileyerek, serbest bırakılmam yönünde fikir birliğine vardıkları için serbest bıraktılar. Bu şahıs aracı olmadan önce polislerin bana karşı davranışları çok sertti. Sonra bana çay bile ikram ettiler",
Tanık F. A. "...Dışarıdaki bağrışmalar üzerine balkona çıktığımda, sokağın kalabalık olduğunu ve daha sonra polis merkezinde savcı olduğunu öğrendiğim bayanın eşime tokat attığını, gözlüğünün düştüğünü, almak üzere yere eğildiğinde, cebinde bulunan eşyalarının yere düştüğünü, eşimin bunları yerden topladığını gördüm. Bayan eşime tokat atarken 'Sen karışma, sen niye karışıyorsun, o... çocuğu, senin ananı sinkaf ederim' dediğini bizzat duydum. Eşim de 'kendisine yapabiliyorsan buyur' dedi... Bayan Murat'ın üzerine tekrar yürüdü. Turuncu renkli tişörtünün önünden vücudu görünecek şekilde yırtıldığını gördüm. Murat'a hitaben 'o... çocuğu, hanımını sinkaf edeyim' şeklinde küfürler ediyordu. Murat , 'abla özür dilerim' diyerek kendisini korumaya çalışıyordu. ...Ben polis memuruna hitaben 'bu sokak kadınını niye bu kadar bağırttırıyorsunuz, 63 yaşındaki adama tokat attırıyorsunuz, siz nasıl memursunuz, sizin göreviniz ne' gibi sözler söylediğimde, bana 'sus' işareti yaptılar. Bunun üzerine Savcı Hanım bana dönerek 'kerhane kadını, sen sus' dediğini duyunca, kendimi kaybettim. Kendime geldiğimde saat 16.00 civarlarındaydı. Ben şikâyetçi olmak için hemen karakola gittim. Gittiğimde polis memurları beni içeri almadılar... Beklerken yukardan 'tutsana şunu, bilmem neyin çocuğunu yere yatırsana' gibi sözler duydum. Bu sesler polis merkezinin birinci katından geliyordu. Kuvvetli bir şeyle bir yerlere vurulup, kırılma sesi geldiğini, 'sizi en az altı ay, en fazla altı sene elimden kimse alamaz. Buranın savcısı da, nöbetçisi de, Allah'ı da benim, herşey benden sorulur' şeklinde sözler duydum. Bu sözlerin tamamının savcı hanım tarafından söylendiğini ben mahalledeki sesle aynı sesin olduğunu anladım... Ben hastaneye götürülürken M.. K..'nın boynunda, burnunun ucunda ve gözünde morluklar gördüm.... Ayrıca, polis merkezine ilk geldiğimde polisler bana eşimin gözaltına alındığını, bu gece burada kalacağını söylediler. Yaklaşık bir saat kadar beni polis merkezine almadılar... Polis memuru eşim adına Savcı Hanımdan özür dileyen bir dilekçe hazırladı. Eşim 'ben bunu imzalamam' dedi. Eşimi yukarı çıkardılar. Savcı Hanımla tekrar bağrıştıklarını duydum. Ne dediklerini tam olarak hatırlamıyorum. Eşim bir müddet sonra aşağı geldi...",
Tanık S. E."...Ben gördüğümde Savcı hanım bağırıyordu. O ara Sadettin Ağabey ile tartışıyorlardı. Sadettin Ağabeyin evinin Murat ile Arif mutfak dolaplarını yapıyordu. Sadettin başlangıçta ayırmaya çalıştı. Bu sefer Savcı hanım ona hakaret etmeye başladı. 'Sizi ne yaparım bilmem o... çocukları' diyordu. Herkese bağırıyordu. 'Pezevenk' şeklinde sözler söylüyordu . Etrafta olan herkese bağırıyordu. 'Siz benim kim olduğumuzu biliyor musun' diye sözler sarf ediyordu",
Tanık M.t Ş. G.; "...Y. Ç.isimli kişi de vardı. O bayanı sakinleştirmeye çalışıyordu. Çantasını tutuyordu, daha soru bayan bir daha Murat'ın yakasına yapıştı, üzerindeki tişörtü çekiştirerek yırttı. S.. A.. isim kişi, 'sana bir şey yapmadılar, dur kızım yapma' derken ona hitaben, 'sen ne karışıyorsun pezevenk' diyerek tokat attı. Bir evin 3. katından bir bayan, 'hayrola ne oluyor' diye müdahale ettiğinde, bayana hitaben, 'sen ne karışıyorsun, kaltak' dedi. Sonra olay yerine polisler geldi. Polisler gelmeden önce bayanın Serdal Bey isimli bir şahsı arayarak 'hemen gelin, beni dövüyorlar' dediğini birkaç dakika sonra da tekrar arayıp, 'nerede kaldınız' dediğini duymuştum. Polislere küfür ettiğini duymadım, küfür etseydi duyardım, S.. A.. polislerin yanında Murat ve Arif'in bir şeyler yapmadığını, bayanın kendisine tokat atıp hakaret ettiğini, şikâyetçi olduğunu söyleyince bayan dönerek, polislerin yanında bir tokat attı, gözündeki gözlük yere düştü, şahıs almaya çalışırken bir de tekme attı",
Tanık Y.Ç. "...Bir bayanın Murat'ın yakasından tuttuğunu, 'sen göreceksin, benim kim olduğumu biliyor musun' gibi sözler söylediğini duydum. A.. K..'nın bayana hitaben 'bizi bırakın gidelim, biz öyle bir şey yapmadık' dediğini duydum, Ben olayı yatıştırmak üzere araya girmiştim, bu arada bayan Murat'ın üzerindeki tişörtü çekiştirerek yırttı ve Murat'ın elinde bulunan tahta parçalarına vurunca tahta parçaları yüzüne geldi. Murat bunun üzerine bayanın yüzüne bir tokat attı. Tokat atılınca Savcı Hanım, Murat'ın yakasını bıraktı. Ben olay yerine geldiğimde yaşlı, beyaz saçlı, gözlüklü, bir beyle bir bayan da geldiler. Erkek olan şahıs, Savcı Hanıma hitaben 'çocukları bırak, onlar benim yanımda çalışıyorlar, sana çalmadı, ağabeyine çaldı' dedi. Savcı Hanım bunu duyunca bu şahsa dönerek, 'sen kimsin ulan b... herif yürü lan' gibi sözler söyledi... Kendisi olaya müdahale eden herkese yukarıda söylediğim sözlerle bağırıp çağırıyordu. Ben bayan olduğu için kendisine yardım edip, bir an önce olayın yatışması için çaba sarf ettim. Hatta olay yerinde bulunan özel eşyalarını toplayıp kendisine verdim olay yerinden uzaklaştırmak istedim. Bana hitaben de 'sen bana yardımcı olamazsın' diyerek elimi şiddetle ittirdi. Cep telefonu ile birisini arayarak 'Serdar Bey nerede kaldınız, şahıslar gidiyor, kaçıyor, biraz acele edin' dedi. Telefonu kapattıktan birkaç dakika sonra polisler olay yerine geldiler... M. A. ben ve gözlüklü, beyaz saçlı şahsı alıp polis merkezine getirdiler. Savcı Hanım da ekip otosu ile merkeze geldi. Polisler olay yerine geldiğinde olay bitmişti. Ben polislerle birlikte gelirken bayanın savcı olduğunu öğrendim... Kapının girişinde bekledim. Beklerken üst katlardan cam sesleri duydum. Bir bayanın çok yüksek sesle bağırıp çağırdığını duydum. Fakat ne dediğini anlayamadım.... Murat yalnız başına aşağı indi. Kendisini gördüğümde 'ne oldu' dedim. 'Onlar tuttu, savcı vurdu' dedi. Ben Murat'ı karakola girerken de görmüştüm. Yukarıdan indiğinden yüzünde gözünde darp cebiz izleri vardı. Bu izler karakola ilk geldiğimizde yoktu. Daha sonra A.. K..'yı yukarı çıkardılar. Yine bağırma sesi duydum. Sonra beyaz saçlı, gözlüklü bey yukarı çıktı. Karşılıklı bağrışmalar duydum... Ben orada beklerken Metin isimli polis memuru bana 'ne biçim oturuyorsun, ayağa kalk' gibi sözler söyledi. Ben de 'doğrusu neyse anlatmak istiyorum, yoksa ifade vermem' dedim. Polis memuru Metin yukarıda Savcı Hanımın bulunduğu odaya çıkıp geldi. Beni alıp beraberce odasına gittik. Odaya girdiğimizde Serdal başkomiser ile Savcı Hanım karşılıklı oturuyorlardı. Ben de, savcı beni de dövecek diye düşündüm. Bana 'aşağıda ne oldu' dedi, ben de 'polisler bana kötü davrandılar, bağırdılar' dedim. Bana çalışıp çalışmadığımı sordu. Ben durumumu anlattım. Avşar isimli şirkette şoförlük yaptığımı, şu anda işimin olmadığını, mağdur durumda olduğumu, anne ve babamın özürlü olduğunu, bunlarla uğraşmak istemediğimi söyledim. Bana şoförlük işi bulabileceğini söyledi. Bana burs verdirebileceğini söyleyerek 'aşağı in' dedi. Serdal Beye döndü ve 'ifadesini siz alır mısınız' diye sordu. Serdal Beyle birlikte indik. Aşağı indiğimizde ifade yazılmıştı. Ben de okumadan imzaladım. Serdal Bey bana sadece 'Murat, Savcı Hanıma tokat attı değil mi' diye sordu, ben de tokat attığını gördüğüm için 'evet' dedim. Bunun dışında herhangi şey sormadı. Ben ifademi imzaladıktan sonra polis merkezinden ayrıldım",
Tanık H. Y. "Sarıyer Devlet Hastanesi acil servisinde nöbetçi doktor olarak görev yapıyordum. M.. K.. isimli şahsın raporunu bizzat muayene sonucu düzenledim, sol gözaltında ve sırtta travmatik lezyonlar vardı. Bu lezyonlar darbe sonucu oluşmuş lezyonlardır. Bu lezyonlar sert bir cisimle veya yumrukla yapılmış olabileceği gibi şahsın yerlere çarpması sonucu da olabilir... Daha sonra A.. C.. isimli bayanı muayene ettim ve raporunu tanzim ettim. Raporun altında imza bana aittir. Kişiyi muayene ederken Cumhuriyet savcısı olduğunu bilmiyordum. Muayene bulgularım yazıp işaretlerken kendisi bana daha önce de geldiğini, acilde ilaç yazdırmak istediğini benim de yazmadığımı, kendisinin Cumhuriyet savcısı olduğunu söyledi. Ben, daha önce de geldiğini hatırlamadım, bunu da kendisine ifade ettim. Raporun sonuç kısmını Cumhuriyet savcısı olduğunu öğrendikten sonra yazdım, öğrendikten sonra kanaatimde değişiklik olmamıştır. Sağ el bileğinde ağrı olduğu için atele taktığımız için basit tıbbı müdahale ile giderilemez raporu düzenledim",
Tanık G. B. "Ben olay günü eşimle tartıştığım için olay karakola intikal etmişti. Bu nedenle karakolda bekliyordum. Beni tam ifadem için içeri alacakları sırada çıkmamı istediler. Bu sırada karakoldan bir kadın sesi geliyordu. Kadının bağrışma sesini duydum. Birileri 'yapmayın' derken onun vurduğunu zannediyorum. Devamlı bayanın sesi vardı. Birileri de devamlı 'yapmayın' diyordu. Bayan dışarı çıktıktan sonra bizi içeri aldılar . Ben o zaman çocuğu gördüm. Üstü başı yırtıktı. Ben olayların olduğu yani bayanın sesinin geldiği odanın dışındaydım. Odanın içersinden sesler geliyordu. Ben bayanı hiç görmedim. Ama bol bol sesini duydum... Çocuğun gömleği falan herşeyi yırtıktı. Suratı kırmızı idi... Ben gördüğümde dayak yiyen çocuğun kemeri ve ayakkabı bağlarını alıyorlardı...",
Tanık Z. S.; "Biz görümcem Gülay ile karakola başvurmuştuk, içeri almadılar, kapıda bekliyorduk. Dışarı çıkardılar bizi, içeriden bir bayanın sesi geliyordu . Hakaret eden çığlık çığlık bağıran bir kadın sesi ve ara sıra topuk sesleri geliyordu. Biri de 'yeter vurmayın artık' diyordu. Biz orada uzun süre bekledik....Çığlık atan bayan 'ananınkini göreceksin, ben sana soracağım' diyordu . Arada sırada bir erkek sesi 'bırakın onu' diyordu. 'Sen kimsin seni de yakarım diyordu'. Bunları daha çok polis merkezinin girişindeki merdiven boşluğundayken duydum. Bir süre sonra bir polis aşağı inerek, kapıdaki polis memuruna, 'burayı boşaltın, kimseyi içeri almayın, yukarısı karışık bunaldım zaten' dedi. Ben de kendisine, 'biz de burada bekliyoruz, ifademizi verelim gidelim' deyine, 'basit bir şey değil, lütfen dışarı çıkın, sonra alacağız sizi' diyerek, yukarı tekrar çıktı. 'Bağırıp çağıran, kavga eden bir bayan değil mi ayırın, gerekeni yapın, bizim de işimiz var, bir bayanı susturamıyor musunuz' dedim. Bana 'yukarıdaki bayan savcı, bir şey yapamıyoruz, biraz daha bekleyin' dedi. Biz bir süre daha bekledik. Dışarıda toplam beklememiz bir saati bulmuştur",
Tanık B. K.; "Olayın olduğu gün müracaat savcısıydım, Aslı Hanım nöbetçi savcıydı. Beni Y. P. isimli savcımız telefon ile arayarak Aslı Hanımın kendisini arayarak dayak yediğini, karakolda olduğunu ve kendisini karakola çağırdığını söyledi. Bana 'istersen beraber gidelim, ne olmuş ne olmamış gidip bakalım' dedi.. Yavuz bey ile birlikte adliyenin resmi arabası ile karakola gittik. Savcı Aslı Hanım karakol amirinin makam odasında oturuyordu. Kahve içiyorlardı. Aslı Hanıma 'geçmiş olsun' dedim. Kızgındı. Bize yolda giderken iki gencin kendisine laf attığını buna tepki gösterince kendisine vurduklarını, kendisinin de karşılık verdiğini, hakarete uğradığını bunun üzerine karakola telefon edip ekip çağırdığını, ekip ile birlikte sanıkları gözaltına aldırarak karakola geldiğini, kendisinin de bu kişileri benzettiğini söyledi. Karakol Amirini olay yerine telefonla çağırıp, olaya karışan şüphelileri karakola getirttiğini, karakolda öfkesini tutamayarak çerçeveyi birinin kafasına vurduğunu söyledi. Amire hitaben 'ben zaten nöbetçi savcıyım, mevcutlu olarak bunları adliye getirin, mahkemeye sevk ederim, hâkimle de konuşurum tutuklar' dedi. Ben araya girerek mesai saati içinde adliyeye sevk edilirlerse benim bakacağımı, mesai saati dışında olursa da kendisin müşteki olması nedeniyle bakmasının doğru olmayacağını söyledim. Aslı Hanımı bu konuda soruşturmayı yürütmemesi için ikna ettik ... Karakolda komiser Serdal ile yaptığımız konuşmada olayların kameranın olmadığı bir odada geçtiğini söylediğini duydum. Ayrıca Savcı Hanım polis memurları marifetiyle taciz ile suçladığı kişilerden birini yere yatırdığını, ayakkabısı ile ezdiğini ve çerçeveyi bu şekilde parçaladığını duydum",
Tanık Y.P.; "06.7.2009 tarihinde adliyede mesaide idim. Aslı Hanım nöbetçiydi. Aslı Hanım o gün beni cep telefonundan bir iki defa aramış. Cep telefonum kapalı olduğu için ulaşamamış. Daha sonra cep telefonumu açınca aramış olması nedeniyle aradım. Kendisi bana talihsiz olay yaşadığını, birilerinin kendisine laf attığını, eğer müsait isem karakola kadar gelmemi istedi. Ben bunun üzerine mesai arkadaşım olan savcı Bayram Köroğlu'na bizzat kendim söyleyerek durumu anlattım. Onunla birlikte karakola gitmeye karar verdik... Aslı Hanım başkomiserin yanında odasında oturuyordu. Bize yolda kendisine laf atıldığını, kendisine yumruk vurduklarını, karşılık verdiğini ve olayı karakola intikal ettirip gözaltına aldığını, karakola geldiklerinde öfkesinden tabloyu sanıklardan birinin kafasında parçaladığını söyledi. Bize bunu yaparken polislerin yardım ettiğini de söyledi. Savcı hanım uğradığı olayın etkisiyle bazen hakaret sarf eden sözler de söylüyordu. Ancak net olarak hatırlamıyorum. Savcı Hanım bunları söylerken başkomıser Serdar da 'bunları yaptık. Fakat kamerasız yaptık, ne olduysa kamerasız odada oldu' dedi . Diğer polisler ile biz muhatap olmadık . Onlarla konuşmadık. Savcı hanım soruşturmayı yapmak istiyordu. Ancak Bayram Bey soruşturmanın selameti açısından bunun doğru olmadığını söyleyince bundan vazgeçti, savcı Bayram Bey başkomisere olayın niye kendisine haber verilmediğini sorduğunda, başkomiserin 'kendisi zaten savcı, size haber vermeyi düşünemedim' dediğini hatırlıyorum. Savcı Hanım o ana kadarki işlemleri yürütmüştü. Bayram Bey de bu konuşmadan sonra başkomisere soruşturmanın yürütülmesi ile ilgili bundan sonraki işlemleri yapabileceğini ifade etti ",
Tanık N.Ş. İ.; "...Ben o gün saat 16.00 dan sonra mesaiden sonra sorguya bakacağımı öğrendim. O gün Savcı Hanım benim telefonumu aramış. Ancak ben aramayı görmediğim için açmamışım. Saat 16.30 dan sonra da olayı öğrenip nöbetçi olduğumu ve sorguya da benim bakacağımı öğrenince bu aramayı görmeme rağmen Savcı Hanıma dönmedim ve onu aramadım. Sevk edilen şüphelilerin sorgusunu yaptım. Sorgu tamamlandıktan sonra evrakı tamamladıktan sonra saat 21.00 de Savcı Hanımı aradım. Bana, 'telefonlarıma niye bakmıyorsun, taraf olduğum için mi' dedi Ben de çağrısını görmediğimi, bunun da isabet olduğunu söyledim",
Tanık F.A.; "...Müracaat savcısı olarak görev yapan Cumhuriyet savcısı B.Bey mesainin bitimine birkaç saat kala odama geldi, Savcı hanımın kendisine laf atıldığını, dövüldüğünü telefonda Yavuz Bey'e bildirdiğini, Yavuz Bey'in de kendisine haber verdiğini, beraberce polis merkezine gidip döndüklerini söyledi. Bayram Bey ayrıca Savcı Hanımın kendisine laf atan şahıslardan küçük olanını polis marifetiyle yere yatırıp, kafasını ezdiğini, duvarda bulunan çerçeveyi başında parçaladığını polis merkezinde anlattığını bana söyledi. Ben de 'evrak nöbete kalacak, Savcı Hanım nöbetçi olduğu için evraka kendisi bakmasın, biz bakalım' dedim. ...bu olaylardan birkaç gün sonra adliyeyi ziyarete gelen Yargıtay Üyesi N.Ö., Savcı Hanım'ın olaya müdahale eden herkese sinkaflı küfürler ettiği mahallede rezalet çıkardığını, camlardan bakanlara dahi küfürler ettiğini hatta camdan veya balkondan bakan yaşlı bir erkek şahsa, 'senin a...na koyayım' şeklinde küfürler ettiğini, şahsın da, 'bunu kız başınla nasıl yapacaksın' dediğini duyduğunu anlattı. Kendisi bunları duyunca bu bayanın savcı olduğuna inanmadığını söyledi...",
Şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
Sanık A.. C..; “...M.. K.., A.. K.. ve S.. A.. adlı şahıslara vurduğum, hakaret ettiğim iddiaları hayatın olağan akışına aykırıdır, M.. K..'ya hiçbir şekilde karakolda vurmuş değilim, eğer iddia edildiği gibi şahsa vurmuş olsaydım, şahsın yaralanması ağır olurdu, bunlar şahısların kendilerini suçtan kurtarmak için ve bana zarar vermek için çeşitli yönlendirmelerle uydurdukları gerçek olmayan iddialardır. Kaldı ki her ne kadar karar tarafıma henüz tebliğ edilmemiş olsa da M.. K.. ve A.. K.. ceza almışlardır. Olayda dayak yiyen, hakarete uğrayan, tehdit edilen benim, olayın mağduru benim, şahıslardan kasten yaralama raporundan dolayı ve hakaret, tehdit ve tacizden dolayı şikayetçi olan benim... Beraatime karar verilmesini, aksi halde hakkımda uygulanabilecek tüm lehe olan yasal hükümlerinin uygulanmasını ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini talep ediyorum”,
Sanık S.. A..; "Kesinlikle görevimi kötüye kullanmadım, kimseyi yaralamadım, kimseye de hakaret etmedim. Olay tarihinde Şeker Aktaş Polis Merkez Amiri olarak görev yapmakta idim. Görevim sırasında Sarıyer nöbetçi C. savcısı olan A.. C.. kendisinin darp edildiğini telefonla bildirince olay yerine ben, diğer sanıklardan D.. T.. ile olay tutanağında imzası olan diğer görevli arkadaşlarım ile gittik. Olay yerinde bir arbede vardı. M.. K..'nın nöbetçi savcıya bağırdığını gördüm. Olay yerindeki arbedeyi yatıştırdık. Daha sonra M.. K.., A.. K.. ve Y.Ç. karakola getirdik. Karakolda gerekli sorgulamaları yaptık. Kesinlikle darp etmedik. Bu durum kamera kayıtlarından anlaşılacaktır",
Sanık İ.. E..; "Suçlamaları kabul etmiyorum. Ben kesinlikle görevimi kötüye kullanmadım. Kimseye kötü davranmadım. Kimseyi yaralamadım",
Sanık D. T."Suçlamaları kabul etmiyorum. Kesinlikle görevimi kötüye kullanmadım, kimseye kötü davranmadım ve yaralamadım. Suçsuzum",
Şeklinde savunmalarda bulunmuşlardır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2. maddesinde, “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir” hükmü yer almakta olup, hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve kanunlarla kendini bağlı sayan, bağımsız yargı denetimine açık olan devlettir. Yargı organları da yargılama yaparken hukuk devleti ilkelerine dolayısıyla anayasa ve kanunlara uygun olarak hareket etmelidirler.
Anayasa’nın 36. maddesinde ise, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip bulunduğu belirtilerek, kişilerin isnat edilen bir suçlamaya karşı kendilerini savunabilmesinin en etkili ve güvenceli yolu olarak adil yargılanma hakkı kabul edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde de hüküm altına alınan bu hak, hukukun üstünlüğü ile adalete erişimi koruyan ve kişilerin soruşturmanın başından itibaren açık ve adil bir şekilde yargılanmalarını teminat altına alan mutlak bir hak olup, ceza muhakemesinin ilk aşaması olan soruşturma evresi de dahil olmak üzere, şüpheli ile ilgili soruşturma işlemlerini yürüten görevlilerin ya da şüphelinin koruma tedbirlerine ilişkin olarak önüne çıkarıldığı görevlilerin veya kovuşturma aşamasında mahkeme görevlilerinin yürütme organından ve taraflardan bağımsız ve tarafsız olmasını gerekli kılar. Bu bağlamda, kendisinin şikâyetçisi olduğu eylemlere ilişkin başlatılan ceza soruşturmasını yürüten Cumhuriyet savcısının Sözleşmenin aradığı tarafsız görevli olmadığı hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, herkes düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olup, ceza muhakemesi hukukumuzda baskı altında verilen ifadelerin kullanılması yasaklanmış ve şüpheli, sanık, mağdur ve tanık beyanının özgür iradesine dayanmasını sağlama amacına yönelik ilkeler benimsenmiştir. Ceza muhakemesinin asli unsuru olan şüpheli ya da sanığın, suç şüphesi altında olsa dahi insan olması sebebiyle belirli haklara sahip olan ve bu haklarına saygı gösterilmek zorunda olan bir varlık olduğu kabul edilmiştir. Bu sebeple tüm muhakeme işlemlerinin hukuk kuralları dâhilinde insanlık şeref ve haysiyetine uygun olması zorunluluğu hiçbir tereddüte yer vermeyecek şekilde ortaya konulmuştur. Nitekim yasak sorgu yöntemleri ile elde edilen delillere dayanılma yasağı ile susma hakkı bu kabulün yansımalarıdır.
Ayrıca, 31 Mayıs 2005 tarihinde Avrupa Savcıları Konferansı tarafından kabul edilen Savcılar için Budapeşte Etik İlkeleri, (Savcılar için Etik ve Davranış Biçimlerine ilişkin Avrupa Esasları) uyarınca, savcılar, "bir hukuk ihlalinin cezai yaptırım gerektirdiği durumda hem kişi haklarının hem de ceza adaleti sisteminin gerekli etkisini dikkate alarak toplum adına ve kamu yararına hukukun uygulanmasını sağlayan kamu yetkilileri" olarak ifade edilmiş, anılan ilkeler Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca 27.06.2006 gün ve 315 sayılı karar ile benimsenerek Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü’nün 14.11.2006 tarihli yazıları ile yargı teşkilatına duyurulmuştur.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sarıyer Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan sanık A. B.Ç.’nun, kendisine karşı işlendiği ileri sürülen ve bu nedenle şikâyetçisi olduğu suçlarla ilgili olarak kolluk görevlilerine haber verildikten sonra başlatılan soruşturma işlemlerini yürüttüğü, sokakta gerçekleşen olaylardan sonra şüpheliler ve tanıkların karakola götürülmesi talimatını verdiği, karakoldaki ifade alma işlemlerine iştirak ettiği, kendisi ile birlikte hareket eden görevli başkomiser ve polis memurları olan diğer sanıklarla birlikte soruşturmayı yönlendirdiği, tanık Sadettin'in gözaltına alınıyormuş izlenimi verilmek suretiyle korkutularak, tanık Yusuf'un da iş bulma vaadiyle etki altında bırakılarak eksik olduğu için gerçekle birebir örtüşmeyen ifade tutanaklarını imzalamasını sağladığı, mağdur Murat'ı karakolda darp ettiği, mağdurların şüpheli sıfatıyla adliyeye sevkedilmesi talimatını verdiği, 'nöbetçi hakimle de konuşurum tutuklar' diyerek nöbetçi sulh ceza hakimini iki defa cep telefonundan aradığı, ancak ulaşamadığı, eylemler sırasında karakolun boşaltıldığı, başka işlemler nedeniyle karakola getirilmiş olan tanık, şikayetçi ya da şüphelilerin karakol dışında bir saate yakın bir süre bekletildiği anlaşıldığından, Cumhuriyet savcısı olan sanığın görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle soruşturmanın tarafsız ve görevli makamlar tarafından yapılması, savunma hakkına riayet edilmesi, delillerin güvenilirliğinin sağlanması ve adil yargılanma ilkelerine uygun davranmayıp, kamu görevlilerinin objektif davranma sorumluluğunu da ihlal ettiği, diğer sanıkların da birlikte gerçekleştirmek suretiyle sanık Aslı Betül'ün eylemlerine iştirak ettikleri, böylece tüm sanıkların görevlerinin gereklerine aykırı davranmak suretiyle, M.. K.., A.. K.., Sadettin Atik ve Y. Ç.in mağduriyetlerine neden oldukları görülmektedir. Buna göre, 06.07.2009 günlü eylemler nedeniyle görevi kötüye kullanma suçlarının sabit olduğu kabul edilmelidir.
Bu nedenle, suç tarihinde Sarıyer Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan sanık A. B.başkomiser Serdal, polis memurları İbrahim Metin ve Doğukan'ın 06.07.2009 günlü eylemlerinin TCK'nun 257/1. maddesinde yer alan görevi kötüye kullanma suçu olarak nitelendirilmesi isabetlidir.
3- Tüm sanıklar hakkındaki mahkûmiyet hükümlerinin temyiz incelemesinde suçların sübutu ve nitelendirilmesine ilişkin uyuşmazlıkların çözümünden sonra, haklarında 5271 sayılı CMK'nun 231/5. maddesinin uygulanmasını talep eden sanıklarla ilgili olarak anılan maddenin 5 ve 6. fıkraları uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
5271 sayılı CMK'nun 231. maddesinde 5560, 5728, 5739 ve 6008 sayılı Kanunlar ile yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
a) Suça ilişkin olarak;
1- Yapılan yargılama sonucunda, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü tesis edilmesi ve hükmolunan cezanın, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olması,
2- Suçun, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
b) Sanığa ilişkin olarak;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
2- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
3- Mahkemece; sanığın, kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
4- Sanığın bu hükmün uygulanmasını kabul etmediğine dair beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu şartların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Uyuşmazlığa konu olayda, diğer şartların gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmaması nedeniyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi açısından, sanığa ilişkin olarak 3. bentte yazılı "mahkemece; sanığın, kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması" şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
5271 sayılı CMK'nun 231. maddesinin 6. fıkrasının (b) bendi uyarınca sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması şartının gerçekleşmesi gerekmektedir. Öğretide iyi hal şartı olarak da adlandırılan bu durum, yargılamayı yapan mahkemede sanığın daha sonra tekrar suç işlemeyeceği yönünde kanaat oluşmuş olması şeklinde de özetlenebilir. Uygulamada, sanığın dosyaya yansıyan bilgi ve belgelere göre ortaya çıkan kişilik özellikleri, duruşmalar sırasındaki tutumu, pişmanlığı ve mahkemeye gerçeklerin aydınlatılması yönündeki samimi yardımları, mahkemede yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususunda kanaatin oluşmasında etkili olmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Adli sicil kayıtları bulunmayan, haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasını talep eden, doğrudan maddi zarar sonucunu doğurmayan eylemler nedeniyle sonuç olarak iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezasına mahkûm edilen sanıklar hakkında, yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılamayı yapan Özel Dairece, "sanıkların ısrarlı suç işlemeleri ile gözlenen kişilikleri nazara alınarak ileride suç işlemekten çekinecekleri konusunda vicdani kanaat oluşmadığı" şeklinde gösterilen gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmiş olması, sanıklar hakkında birden fazla suçla ilgili olarak yürütülen ve muhtevası yukarıdaki aşamalarda özetlenen dosya kapsamına uygun ve isabetlidir.
Bu nedenle, sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına yer olmadığına ilişkin gösterilen gerekçe kanuni, yeterli ve dosya kapsamı ile uyumlu olduğundan, Özel Daire kararı usul ve kanuna uygundur.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyeleri H. Erol ve Ş. İste; "11.02.2014 günlü Y.C.G.K gündeminin 1'nci sırasındaki Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin ilk derece mahkemesi sıfatıyla karara bağladığı 21.02.2013 gün ve 9-1 sayılı sanıkları A.. C.., S.. A.., D. T. ve İ.. E.. olan dosyasının Ceza Genel Kurulunda görüşülmesinde sayın çoğunluğun görüşüne katılmadığımız konularla ilgili gerekçelerimiz:
Olay tarihinde sanıklardan A.. C.. Sarıyer Cumhuriyet savcısı, S.. A.. Sarıyer Şeker Aktaş Polis Karakolu'nda Başkomiser, Doğukan Tok ile İ.. E.. ise polis memurlarıdır.
Olay günü nöbetçi Cumhuriyet savcısı olan Aslı Betül yolda yürümekte iken M.. K.. kendisine ıslık çalmış, kardeşi A.. K.. da onun yanında yer alınca, sanık A.B.kendisinin Cumhuriyet savcısı olduğunu belirtmiş, taraflar arasında tartışma çıkmış, sanık savcı polisi aramış, sonuçta taraflar polise götürülmüşlerdir; iddiaya göre bayan savcının talimatıyla dövülmüşlerdir. (Adı geçenler bayan Cumhuriyet savcısı A.. C..'na tacizde bulunduklarından mahkum olmuşlardır.)
Daha sonra, sanık savcı ile ilgili adliye içindeki bazı olaylar nedeniyle de soruşturma açılmıştır. Bir kısım kararlar kesin nitelikte olduğundan, sadece ilk derece mahkemesi sıfatıyla davaya bakan Yargıtay 4. Ceza Dairesinin kararına vaki temyiz üzerine, Ceza Genel Kurulu'nda inceleme yapılan konular ile ilgili olarak, sayın çoğunluğun görüşlerine katılmadığımız konular, yüklenen suçta belirtilerek aşağıda maddeler halinde sıralanmıştır.
1- Sarıyer Cumhuriyet Savcılığında soruşturması yapılan başka olaylarda, şüphelilerin ifadelerinin görevli Cumhuriyet Savcısı olan Aslı Betül yerine, katiplerce alınması iddiası ile ilgili olarak;
Bu iddia ile ilgili olarak sanık A.. C.. TCK.nun 257/1, 62, 50/a maddeleri aracılığı ile 52/2-4, 53/5 maddeleri gereğince cezalandırılmıştır. (Sanıklar hakkında CMK.nun 231/6. maddesinin uygulanmaması ile ilgili olarak ayrı bir fasıl halinde toptan açıklama yapılacaktır.)
a- 2009/216 nolu soruşturma sayılı dosyada şüpheli Mustafa Işık'ın, 2009/2663 soruşturma sayılı dosyada müşteki Nuri Karahasanoğlu'nun ifadelerinin zabıt katibi Abdullah Çevik tarafından,
b- 2009/1547 soruşturma sayılı evrak da şüpheli Hüseyin Başar'ın ifadesinin zabıt katibi Salih Toparlak tarafından 17.04.2010 tarihinde alındığı, alınan ifadelere Cumhuriyet savcısı A.. C..'nun imzasının açıldığı ancak ifadelerin şüpheli Cumhuriyet savcısı A.. C.. tarafından imzalanmadığı, zabıt katipleri hakkında soruşturma yapılmasından sonra ilgililerin sanık savcı tarafından çağırılıp, katiplere verdiği ifadeler okunup, 'tekrarlarım' cevabı alındıktan sonra sanık savcı tarafından imzalandığı anlaşılmaktadır.
Bir tarafta haklarında soruşturma yapılan zabıt katiplerinin ifadesi, diğer tarafta da sanık savcının ifadesi vardır. Sanık savcının imzası olmayan tutanaklardan sorumlu tutulmaması gerekir.
Kaldı ki, sanık savcı istese bu ifadeleri polise de aldırabilirdi. Bu nedenle birisi müşteki, diğer ikisi de sanık olan kişilerin zabıt katiplerince ifadelerinin alınmasında, imzası olmayan savcıya kusur yüklenemez. Kaldı ki, sanık olarak ifadeleri alınan iki kişinin hangi suçun sanığı olduğunu gündemde göremedik.
Sonuç olarak yüklenen bu suçu sanığın işlediğine dair sübut yoktur.
Şüpheden sanık yararlanır ilkesi gözönüne alınarak sanığın beraatine karar verilmesi görüşündeyiz.
2- Sanık savcının Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığı Yazı İşleri Müdürü A.. E..'a hakaret ettiği iddiası;
Sarıyer İlçe Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan işbölümü gereği, sanık savcının Sarıyer Asliye 2'nci Ceza Mahkemesi'nde iddia makamını temsil etmekle görevlendirildiği, mahkemenin duruşma günü olmasına rağmen görevli savcının saat 09.30 olmasına rağmen duruşmaya gelmemesi üzerine mahkeme hakiminin durumu İlçe Başsavcısına bildirdiği, Başsavcının da konuyu yazı işleri müdürüne havale ederek, savcı Aslı Betül'ü aramasını istediği, Yazı İşleri Müdürünce sanık savcı arandığında, telefonunun kapalı olduğu, saat 10.19'da 'ulaşamadığınız numaraya şimdi ulaşılabiliyor' mesajı gelince, tekrar arandığında, sanığın yazı işleri müdürüne 'sen aramayacaksın, beni sen aramayacaksın, sabah sabah ben senin sesini duymak zorundamıyım, neden arıyorsun' deyip telefonu kapattığı, konuşmadan 5-10 dakika sonra sanık A.. C..'nun adliyeye gelerek A.. E.. İlçe Cumhuriyet Başsavcısı F. A. odasında iken gelince '...neden aradın, sen beni aramayacaksın' dediği; Akide'nin 'Savcım dedi...' demesi üzerine ise 'sen emir köpeğimisin, neden arıyorsun, sen beni aramayacaksın' diyerek odasına gittiği, odasından çıkıp aşağıya inerken, bu defa kapısına kadar gelip, 'senin çirkin suratını görmek istemiyorum, kapat kapını' diyerek kapıyı çarpıp gittiği, bu konuşmaların koridorda bulunan zabıt katibi Hülya Karanlık tarafından duyulduğu, konu ile ilgili olarak, Başsavcı Fazıl Aslanalp, Yazı İşleri Müdürü Akide Ermahan ve zabıt katibi Handan Doğan tarafından tutanak tutulduğu anlaşılmaktadır.
Kovuşturma aşamasında adresini değiştirdiğinden, A.E. ifadesinin mahkumiyet kararı veren 4. Ceza Dairesince alınmadığı gündemde yazılıdır.
Bir yazı işleri müdürü ya tayin olmuştur ya da emekli olmuştur. Her iki durumda da adresine gayet kolay ulaşılabilir. Bir Cumuhriyet savcısının mahkum edildiği davada, devlet memuru olan müştekinin mutlaka dinlenmesi gerekirdi.
Çünkü, bu olaydan dolayı sanık savcı TCK.nun 125/3-a maddesinden cezalandırılmıştır.
Bu olayda yazı işleri müdürü görevli midir? Diğer bir deyişle, Başsavcının, maiyetindeki savcıya haber iletmek yazı işleri müdürünün görevi midir? Görevi değil dediğimizde suç TCK.nun 125/1. maddesi kapsamında kalacaktır. O takdirde TCK.nun 130/1. maddesi gereği suç şikayete bağlıdır. Kovuşturma sırasında belki de şikayetinden vazgeçecekti.
İlçe Başsavcısının, maiyetindeki savcılarla katipler aracılığı ile haberleşmemesi gerekir. Kendisi arayabilirdi veya diğer bir Cumhuriyet savcısına aratabilirdi. Olaydaki gibi aksi davranış halinde, Yazı İşleri Müdürü, İlçe Başsavcısı ile İlçe Cumhuriyet Savcısı arasındaki haberleşmede görevli olamaz.
Bu nedenle TCK.nun 125/3-a maddesinin uygulanma olanağı olmaz.
Açıkladığımız nedenlerle sayın çoğunluğun kararına katılmıyoruz.
3- Sanık Savcı ile ilgili olarak, CMK.nun 231/6. maddesinin uygulanmaması konusu;
İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesi, tüm sanıklar hakkında mahkumiyetle sonuçlanan hüküm kurduktan sonra, 'sanığın kişilik özellikleri gözönünde bulundurularak ileride yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varılmadığından, CMK.nun 231/6. maddesi uyarınca hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına' şeklinde soyut bir gerekçe ile 231/6. maddeyi uygulamamıştır. Sanığa CMK.nun 231. maddesinin uygulanmasını isteyip istemediğinin sorulduğuna dair bir açıklık genel kurul gündeminde yoktu. Genel Kurul tetkik hakiminin açıklamalarında da bu konuya yer verilmemiştir.
'Maddenin uygulanabilmesi için
a-Hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması,
b-Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunması,
c-Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak, yeniden suç işlemeyeceği konusunda kanaate varılması,
d-Suçun işlenmesi ile mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme, veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi' gerekir. Son şartın olayımızda gerçekleşmesi beklenemez. Ortada maddi bir zarar olmadığı gibi, suçtan önceki hale getirmeden de bahsedilemez. Hele yazı işleri müdürüne hakaret davasında, adıgeçen yazı işleri müdürü kovuşturma aşamasında dinlenmediğinden, şikayetçi olup olmadığı, şikayetinin devam edip etmediği belli olmamıştır.
Diğer koşullara gelince sanık savcı ve emniyet görevlilerine verilen cezalar 2 yıldan az sürelidir. Hatta adli para cezasıdır.
Sanık Savcı A.B. 1. sınıfa ayrılmış olup, hiç sabıkası yoktur. Türkiye'nin en büyük ili olan İstanbul'un boğaz kıyısındaki en güzel ilçelerinden biri olan Sarıyer'e atandığına göre, sicilinin de temiz olduğu aşikardır. Daha önce bir sabıkası yoktur ki, yeniden bir suç işleyip işlemeyeceği anlaşılsın.
1. Ceza Dairesine gelen dosyalardan biliyoruz ki, ruhsatsız tabanca ile insan öldüren sanıklara müebbet hapis ya da 25 yıl, 18 yıl, 15 yıl gibi hapis cezalarının yanında ayrıca silahtan ceza verildiğinde ya da 15. Ceza Dairesine gelen dolandırıcılık gibi suçlarda bile, verilen hapis ve adli para cezaları 231. madde gereğince hükmün açıklanması ertelenmektedir. Bu savcı hanımın eylemleri bu kişilerin eylemlerinden daha mı ağırdır?
Gerçi hakim 231. maddeyi uygulamak zorunda değildir. Nitekim CMK.nun 231/5. maddesinde "...verilebilir" denilmektedir. Ancak takdir hakkı keyfilik demek değildir. Anayasanın 141/3 ve CMK.nun 230. maddesi gereğince 'mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli' olmak zorundadır.
Somut olayda olduğu gibi neden gösterilmeden 'sanığın kişilik özellikleri gözönünde bulundurularak ileride yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varılmadığından...' şeklinde yasa cümlelerini aynen tekrarlayarak CMK.nun 231/6. maddesinin uygulanmaması, yasal gerekçeden yoksundur. Mahkeme, suçu değil, suçtan sonraki davranışları irdelemeliydi" düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Genel Kurul Üyesi de; "sanıklar hakkında CMK'nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Sonuç olarak, sanık Cumhuriyet savcısı A.. C.. hakkında 14.04.2009 ve 17.04.2009 tarihlerinde gerçekleştirilen eylemler nedeniyle görevi kötüye kullanma, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret ve tüm sanıklar hakkında 06.07.2009 günü gerçekleştirilen eylemler nedeniyle görevi kötüye kullanma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
1- Tüm sanıklar hakkında mağdur M.. K..'ya yönelik kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sanık Aslı Betül hakkında katılan S.. A..'e karşı kasten yaralama ve hakaret suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerine yönelik temyiz isteklerinin 5320 sayılı Kanunun Geçici 2. ve 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 317. maddeleri uyarınca REDDİNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 21.02.2013 gün ve 9-1 sayılı;
Sanık Cumhuriyet savcısı A.. C.. hakkında 14.04.2009 ve 17.04.2009 tarihlerinde gerçekleştirilen eylemler nedeniyle görevi kötüye kullanma, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret ve tüm sanıklar hakkında 06.07.2009 günü gerçekleştirilen eylemler nedeniyle görevi kötüye kullanma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin ONANMASINA,
3- Dosyanın Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 11.02.2014 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak kesin nitelikteki mahkumiyet hükümlerine ilişkin temyiz istemlerinin reddi ve 2. uyuşmazlığın (b) bendi yönünden oybirliği, 1. uyuşmazlık, 2. uyuşmazlığın (a) bendi ve 3. uyuşmazlıklar yönünden ise oyçokluğuyla karar verildi.