ŞAYET BORÇLUNUN HACZEDİLEBİLİR MALININ BULUNDUĞU ANLAŞILMIŞSA KESİN ACİZ BELGESİ VERİLEMEZ
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2017/1791 E.
2019/498 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tasarrufun iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın usulden reddine dair verilen 13.12.2012 tarihli ve 2011/473 E., 2012/534 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 27.05.2014 tarihli ve 2013/4429 E., 2014/8417 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili, davalı borçlu Er-Ankara İnşaat Taah.Tem….Tur. Elektr. Mim. Müh. San ve Tic. Ltd. Şti.’nin alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla 06 EAN 65 plakalı aracını 8.6.2011 tarihinde davalı …’a sattığını, aracın halen dava dışı borçlu kooperatif başkanı ve eşi tarafından kullanıldığını belirterek davalılar arasındaki tasarrufların iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı borçlu şirket vekili, aciz belgesi sunulmadığını, dava konusu aracı 46.400,00 TL bedelle sattıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı …, dava konusu aracı iyiniyetle ve 46.400,00 TL bedelle aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece iddia, savunma toplanan delillere göre, dava şartı niteliğindeki kesin aciz belgesi ibraz edilemediğinden ve edilemeyeceği anlaşıldığından davanın usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Bu tür davaların dinlenebilmesi Mahkemenin de kabulünde olduğu gibi borçlu hakkında düzenlenmiş kati (İİK 143) veya geçici aciz belgesinin (İİK 105) sunulmuş olması şartına bağlıdır.
Somut olayda davalı borçlu adına tapu sicil müdürlüğü, bankalara ve 3.kişilere yazılan haciz yazılarından borçlunun malı olmadığı, adına kayıtlı ve davacı tarafından haciz konulan 06 BK 4173 plakalı araç üzerinde de davacı haczinden önce banka rehni ve başka haciz bulunduğu, borçlunun ticaret sicil adresinde yapılan 23.8.2011 tarihli haciz tutanağından da borçlunun haczi kabil malının bulunmadığının belirlendiği anlaşıldığından 23.8.2011 tarihli haciz tutanağının İİK 105 madde anlamında geçici aciz belgesi niteliğinde olduğu kabul edilerek taraf delillerinin toplanması ve dava konusu tasarrufun İİK 278, 279, 280 maddeler kapsamında iptale tabi olup olmadığı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.
Kabule göre de, kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına AAÜT’nin 7/2 maddesi gereğince maktu vekalet ücreti takdiri gerekirken nispi vekalet ücreti takdiri de doğru görülmemiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 277 vd. maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili; 150.000,00TL alacağın tahsili amacıyla 16.09.2010 tarihinde Ankara 6. İcra Müdürlüğünün 2010/13490 sayılı takip dosyası ile davalı borçlu şirkete ve dava dışı Yapı Kooperatifine yönelik olarak icra takibi başlatıldığını, uzun süre borçlu şirketin tebliğe yarar adresinin bulunamadığını, en sonunda şirkete Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre tebliğ yapıldığını, takip kesinleştikten sonra borçlu şirketin ticaret sicilinde belirtilen adresine gidildiğinde de adresin kapalı olduğunun görüldüğünü, borçlu şirketin kayıtlı taşınmazının bulunmadığının anlaşıldığını, yapılan araştırmalara göre borçlu şirket adına kayıtlı olan 06 BK 4173 plakalı araca haciz işlemi uygulandığını, davalı borçlunun borca yetecek malı bulunmadığını, adına kayıtlı olan 06 EAN 65 plakalı aracı da takibin açılmasından sonra ve kesinleşmesinden hemen önce diğer davalıya danışıklı olarak devrettiğini ileri sürerek davalılar arasında söz konusu tarihte yapılan araç satış işleminin cebri icra yoluyla alacağın tahsiline yetki vermek üzere iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı borçlu şirket vekili; aciz belgesi sunulmadığını, dava konusu aracı 46.400,00TL bedelle sattıklarını belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Davalı …; dava konusu aracı iyiniyetle ve 46.400,00TL bedelle aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davacı vekilinin verilen mehile rağmen kesin aciz belgesi ibraz edemediği ve davacının bu husustaki başvurusunun Ankara 6. İcra Müdürlüğünün 2010/13490 sayılı takip dosyasında reddine karar verildiği, tasarrufun iptali davasının görülebilmesi için varlığı gerekli kesin aciz belgesinin sunulamayacağının anlaşıldığı gerekçesiyle davacının talebinin dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; vekâlet ücretine yönelik olarak verilen bozma kararına uyularak diğer yönlerden önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 23.08.2011 tarihli haciz tutanağının İİK’nın 105. maddesi anlamında “geçici aciz belgesi” niteliğinde olduğu hususunda uyuşmazlık bulunmayan eldeki davada, mahkemece “davacıya verilen mehile rağmen kesin aciz belgesinin sunulmadığı ve Ankara 6. İcra Dairesinin 2010/13490 sayılı dosyasında verilen 24.05.2012 tarihli karar tensip tutanağına göre de sunulamayacağının anlaşıldığı” gerekçesiyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine dair verilen kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemelerin ve kavramların incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
İİK’nın “Tutanaklar” başlıklı 8. maddesinde;
“ (Değişik madde: 18/02/1965 – 538/4 md.)
İcra ve iflas daireleri yaptıkları muamelelerle kendilerine vaki talep ve beyanlar hakkında bir tutanak yaparlar. Sözlü itirazlar ile talep ve beyanların altları ilgililer ve icra memuru veya yardımcısı veya kâtibi tarafından imzalanır.
(Ek fıkra: 02/07/2012-6352 S.K./2.md.) İcra ve iflas dairelerince verilen kararlar gerekçeli olarak tutanaklara yazılır.
İlgililer bu tutanakları görebilir ve bunların örneğini alabilir. İcra ve iflas dairelerinin tutanakları, hilafı sabit oluncaya kadar muteberdir.” şeklinde düzenleme yer almaktadır.
Kanun’un “Borç Ödemeden Aciz Vesikası” başlıklı 105. maddesinde ise;
“Haczi kabil mal bulunmazsa haciz tutanağı 143 üncü maddedeki aciz vesikası hükmündedir.
İcraca takdir edilen kıymete göre haczi kabil malların kifayetsizliği anlaşıldığı surette dahi tutanak muvakkat aciz vesikası yerine geçerek alacaklıya 277 nci maddede yazılı hakları verir.” hükmü bulunmaktadır.
Aynı Kanun’un “Borç Ödemeden Aciz Vesikası” başlıklı 143. maddesinde ise;
“ (Değişik madde: 03/07/1940 – 3890/1 md.)
(Değişik fıkra: 17/07/2003 – 4949 S.K./40. md.) Alacaklı alacağının tamamını alamamış ve aciz vesikası düzenlenmesi için gerekli şartlar yerine gelmişse, icra dairesi kalan miktar için hemen bir aciz vesikası düzenleyip alacaklıya ve bir suretini de borçluya verir; bu belgeler hiçbir harç ve vergiye tabi değildir. Aciz vesikasının bir nüshası da her il merkezinde Adalet Bakanlığınca tespit edilen icra dairesi tarafından tutulan özel sicile kaydedilmek üzere bu icra dairesine gönderilir. Aciz vesikası sicili aleni olup ne şekilde tutulacağı ve hangi hususları içereceği Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmelikle belirlenir.
Bu vesika ile 105 inci maddedeki vesika borcun ikrarını mutazammın senet mahiyetinde olup alacaklıya 277 nci maddede yazılı hakları verir.
Alacaklı aciz vesikasını aldığı tarihten bir sene içinde takibe teşebbüs ederse yeniden ödeme emri tebliğine lüzum yoktur.
Aciz vesikasında yazılı alacak miktarı için faiz istenemez.
Kefiller, müşterek borçlular ve borcu tekeffül edenler bu miktar için vermeğe mecbur oldukları faizlerden dolayı borçluya rücu edemezler.
(Değişik fıkra: 17/07/2003 – 4949 S.K./40. md.) Bu borç, borçluya karşı, aciz vesikasının düzenlenmesinden itibaren yirmi yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Borçlunun mirasçıları, mirasın açılmasından itibaren bir sene içinde alacaklı hakkını aramamışsa, borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürebilirler.
(Ek fıkra: 17/07/2003 – 4949 S.K./40. md.) Borçlu, aciz vesikasını düzenlemiş olan icra dairesine borcunu işlemiş faizleriyle birlikte her zaman ödeyebilir. İcra dairesi ödenen parayı alacaklıya verir veya gerektiğinde 9 uncu madde hükümleri dâhilinde bir bankaya yatırır. Borcun bu şekilde tamamının ödenmesinden sonra aciz vesikası sicilden terkin edilir ve borçluya borcunu ödeyerek aciz vesikasını sicilden terkin ettirdiğine dair bir belge verilir. Aynı şekilde, icra takibi batıl ise veya iptal edilirse yahut borçlunun borçlu olmadığı mahkeme kararıyla sabit olursa ya da alacaklı icra takibini geri alırsa, aciz vesikası sicilden terkin edilir ve borçluya buna ilişkin bir belge verilir.” amir hükmü getirilmiş iken;
277. maddede;
“İptal davasından maksat 278, 279 ve 280 inci maddelerde yazılı tasarrufların butlanına hükmettirmektir. Bu davayı aşağıdaki şahıslar açabilirler:
1 – Elinde muvakkat yahut kati aciz vesikası bulunan her alacaklı,
2 – İflas idaresi yahut 245 inci maddede ve 255 inci maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hallerde alacaklıların kendileri” düzenlemesine yer verilmiştir.
İİK’daki düzenlemeler karşısında tasarrufun iptali davasını; “Borçlunun alacaklısını zarara uğratmak kastıyla malvarlığından çıkarmış olduğu, mal ve hakların veya bunların yerine geçen değerlerin tasarruftan zarar gören alacaklının alacağını elde etmesi amacıyla dava açarak tekrar borçlunun mal varlığına geçmesini sağlayan bir dava” kısaca borçlunun alacaklılarından mal kaçırmak için yaptığı tasarruflarını, alacaklının alacağı ile sınırlı olarak hükümsüzleştirmeye yönelik bir dava şeklinde tanımlayabiliriz.
İptal davasının amacı bir alacağı ödememek için, mal varlığını azaltıcı veya artışını önleyici nitelikte, borçlu tarafından yapılan bir taraflı hukuki işlemler ve fiillerle, borçlunun amacını bilen veya bilmesi gereken kişilerle yaptığı tüm hukuki işlemleri, alacaklının alacağı ile sınırlı olarak hükümsüz sayarak işlem konusu mal veya hakkı halen borçluya aitmiş gibi, cebrî icra yolu ile alacaklının alacağını almasına olanak sağlamaktır (Güneren, A: İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, Ankara, 2012, s: 39, 40).
Açılan tasarrufun iptali davasında taraf oluşumu gerçekleşmişse, hâkim, öncelikle, dava koşullarının (şartları) varlığını kendiliğinden inceler. Çünkü, iptal davasının esasına girilebilmesi için dava koşullarının bulunması gerekir. İlk önce, mahkemeye ilişkin dava koşulları, sonra taraflara ilişkin dava koşulları, dava süresinde açılmışsa son olarak dava konusuna ilişkin dava koşullan ve iptal davasına özgü dava koşulları incelenir.
Dava koşullarından birisi yoksa mahkemece davanın esasına girilmeden davanın dava koşulu yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilir.
Genel haciz yolu ile takipte, bağımsız olarak açılan tasarruf iptal davası koşullarından birisi de, davaya dayanak yapılan icra dosyasında borçlu hakkında alınmış aciz belgesinin bulunmasıdır. Çünkü haciz yoluyla yapılan takipte alacağın kısmen veya tamamen ödenmediği, ancak, aciz belgesinin varlığı ile saptanabilir.
Alacaklının yapılan her takip için o takip dosyasından verilmiş aciz belgesini mahkemeye sunması gerekir ( Güneren, s: 466, 626 vd.).
Hemen burada aciz belgesinin ne olduğu açıklamakta fayda bulunmaktadır.
Aciz belgesi borçlunun mal varlığının alacaklının alacağını karşılamaya yetmediğini gösteren tek ispat aracıdır. Haczedilen taşınır ve taşınmazlar hakkında, haczin yapıldığı mahalde haczi yapan memur tarafından bir tutanak düzenlenir. İİK’nın 102. maddesine göre haciz tutanağına alacaklı ve borçlunun ad ve soyadları, alacağın miktarı, haczin yapıldığı gün ve saat, haczedilen malların cins ve miktarı ile kıymetleri ve varsa üçüncü kişilerin iddiaları yazılarak haczi yapan memur tarafından imza edilir. Ayrıca hazır bulunan alacaklı varsa vekili, borçlu, yediemin ve bilirkişiler de tutanağı imza ederler. Borçlunun haczedilen malları alacağı karşılamaya yeterli olmazsa veya haczi kabil mal bulunmazsa bunlar da tutanağa yazılır (İİK.m.102/son). Alacaklı veya borçlu haciz sırasında hazır değilse, kendilerine tebligat yapılarak üç gün içinde tutanağı inceleyip diyecekleri varsa bildirmeleri için davet olunurlar (İİK m.103). Bu üç günlük süre yapılan haciz işlemine karşı şikâyet süresinin başlamasını sağlamak amacına yöneliktir.
İcraca takdir edilen kıymete göre haczedilen malların alacağı karşılamadığı anlaşılırsa buna ilişkin haciz tutanağı da geçici aciz belgesi sayılır (m.105/2). Eş söyleyişle, haciz sırasında borçlunun bir kısım malları bulunmasına karşın, bunların takdir edilen kıymetine göre takibe konu alacağı karşılamaya yetmediği anlaşılırsa, buna ilişkin haciz tutanağı geçici aciz belgesi sayılır (İİK.m.105/2). Borçlunun haczi kabil malı bulunmadığının haciz tutanağında açıkça yazılı olması gerekir. Aksi hâlde tutanak aciz belgesi niteliği taşımaz.
Kesin aciz belgesinde de olduğu gibi borçluya ayrıca aciz belgesi verilmez. Buna ilişkin haciz tutanağı geçici aciz belgesi hükmündedir. Alacaklıya İİK’nın 277. maddesinde yazılı hakları verir. Yani iptal davası açma hakkı verir. Geçici aciz belgesi kesin aciz belgesinden farklı olarak İİK’nın 68. maddesi anlamında borç ikrarını havi bir senet niteliğinde değildir.
Kesin aciz belgesine gelince; icra takibi sonucunda paraların paylaştırılmasından sonra alacaklıya verilen belgeye kesin aciz belgesi denir. Bu belge İİK’nın 143. maddesinde açıklanmıştır. Bu belge İİK’nın 68 maddesi anlamında borç ikrarını havi bir senet mahiyetinde olup alacaklıya iptal davası açma hakkını verir.
Ayrıca haciz sırasında borçlunun haczedilebilir hiçbir malı bulunmazsa bunu belgeleyen haciz tutanağı da 143. madde anlamında kesin aciz belgesi niteliğindedir. Bu tutanak doğrudan doğruya kesin aciz belgesi yerine geçtiğinden alacaklıya ayrıca bir aciz belgesi verilmez. İcra memurunun borçlunun haczi kabil malının bulunup bulunmadığını araştırması ve haciz tutanağında açıkça göstermesi gerekir. Şayet borçlunun haczedilebilir malının bulunduğu anlaşılmışsa kesin aciz belgesi verilemez.
Aciz belgesine dayanılarak açılan iptal davası sırasında aciz belgesinin iptali için dava açıldığı ileri sürülürse ve belgelenirse açılan bu davanın tasarrufun iptali davasının sonucuna etkisi olacağından ön mesele yapılması gerekir.
Aciz belgesinin alacaklının yaptığı icra takibi ile ilgili olması gerekir. Bir başka alacaklının kendi alacağı ile ilgili olarak alınan aciz belgesine dayanılarak iptal davası açılamaz. Yargıtay uygulaması yerleşik olarak bu yöndedir.
Aciz belgesi borçlunun mal varlığının alacaklının alacağını karşılamaya yetmediğini gösteren tek ispat aracı olduğundan, aciz belgesine rağmen ve bu belge dava yoluyla iptal edilmedikçe borçlu; mal varlığının alacaklının alacağını karşılayabileceğini ileri süremez.
Alacaklının bu belgelere dayanarak tasarrufun iptali davası açması mümkündür.
Aciz belgesi niteliğindeki haciz tutanağı İİK’nın 8. maddesi gereğince “aksi sabit oluncaya kadar geçerli belge” niteliğindedir.
Açılan iptal davasında davacının dayandığı aciz belgesi şikayet veya itiraz yoluyla icra hâkimliğince ortadan kaldırılmadıkça mahkemece gerek resen gerekse davalının savunması doğrultusunda usulüne uygun şekilde düzenlenmiş olup olmadığı konusunda inceleme yapılamaz. Bu nedenle hukuken geçerliliğini muhafaza eden aciz belgesinin varlığı hâlinde borçlunun borcu karşılayacak başka mallarının bulunduğu, yeterli araştırma yapılmadan aciz vesikası düzenlenmiş olduğu iddiası dinlenemez.
Borçlu hakkında aciz vesikası alınmamakla birlikte, borçlu kayıp ve adresi saptanamıyor, tebligatlar da ilanen yapılıp, hakkında birçok takip bulunuyorsa bu takdirde aciz hâli gerçekleşmiş sayılır.
Aciz belgesinin varlığı davanın dinlenebilmesi için ön koşul olduğundan bu husus mahkemece resen (kendiliğinden) araştırılmalıdır. Ne var ki, kesin veya geçici aciz belgesinin varlığı davanın ön koşulu ise de, bunun davanın açılmasından önce alınması zorunlu değildir. Davanın açılmasından sonra alınabileceği gibi temyiz aşamasında ve hatta bozmadan sonra bile alınıp ibraz edilmesi yeterli olur. Önemli olan husus bu belgenin davanın açılmasından önceki bir takibe dayalı olmasıdır. Karar kesinleşinceye kadar alınıp ibraz edilmesi mümkündür. Mahkemece dava açıldığı sırada aciz belgesinin yokluğundan dolayı davanın reddi mümkün değildir. Dava sürerken ikmali olanaklı dava şartlarındandır.
Dava ekonomisi bu düşüncenin altında yatan en önemli nedendir. Yargıtay’ın sapma göstermeyen, yerleşik uygulaması da bu yöndedir.
Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 02.03.2005 tarihli ve 2005/15-100 E., 2005/119 K. sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Yukarıdaki ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde davalı borçlu adına tapu sicil müdürlüğü, bankalara ve üçüncü kişilere yazılan haciz yazılarından borçlunun malı olmadığı, adına kayıtlı ve davacı tarafından haciz konulan 06 BK 4173 plakalı araç üzerinde de davacı haczinden önce banka rehni ve başka hacizlerin de bulunduğu, borçlunun ticaret sicil adresinde yapılan 23.08.2011 tarihli haciz tutanağından da borçlunun haczi kabil malının bulunmadığının belirlendiği anlaşıldığından 23.08.2011 tarihli haciz tutanağının İİK’nın 105. maddesi anlamında geçici aciz belgesi niteliğinde olduğu hususunda mahkeme ile Özel Daire arasında bir ihtilaf bulunmamaktadır.
23.08.2011 tarihli tutanak, yukarıda yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, İİK’nın 105. maddesinde gösterilen “geçici aciz belgesi” niteliğinde olduğundan dava şartı gerçekleşmiştir. Zira, yukarıda da açıklandığı üzere, davanın açılması için bir ön koşul olan aciz belgesinin davanın açılmasından önce alınması zorunlu bulunmayıp; davanın açılmasından sonra alınabileceği gibi temyiz aşamasında ve hatta bozmadan sonra bile alınıp ibraz edilmesi yeterlidir. Nitekim bu gereklilik davacı/alacaklı yanca yerine getirilmiştir. Diğer taraftan, borçlunun haciz sırasında hazır olmaması nedeniyle belgenin yetersizliği ya da geçersizliği olgusu ayrıca ilgilisince icra hâkimliği önünde itiraz ve şikâyete konu edilmemişken; tasarrufun iptali davasına bakan mahkemece konunun resen ele alınıp tartışılması bu aşamada olanaklı değildir. Eş söyleyişle, geçici aciz belgesi niteliğinde olan haciz tutanağı nedeni ile aciz hâli şartı gerçekleşmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında borçlu adına kayıtlı 06 BK 4173 plakalı aracın trafik kaydına haciz konulsa da aracın yakalanamadığı, kayıtlara göre aracın üzerinde alacaklının haczinden önce konulmuş olan hacizler ve ipotekler bulunduğundan bu aracın değeri ile mahcuz araç üzerinde alacaklı haczinden önce konulmuş olan ipotek ve hacizlerin değerinin tespit edildikten sonra borçlunun aciz hâlinde bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi ve mahcuzun satışı hâlinde takip alacağını karşılayamayacağı belirgin bir şekilde anlaşılması hâlinde haciz tutanağının geçici aciz belgesi niteliğinde olduğunun kabul edilmesi gerektiği yönünde ileri sürülen görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.
O hâlde, dava şartı olan aciz belgesinin varlığı gözetilerek işin esasına girilmeli ve toplanacak delillere göre sonucuna uygun bir karar verilmelidir.
Şu durum karşısında, davanın esasına girişilmeksizin, dava şartı olan geçerli bir aciz belgesinin yokluğundan bahisle davanın dava şartı yokluğu nedeni ile reddine dair kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.04.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.