ŞEREF VE İTİBARIN KORUNMASI HAKKININ İHLAL EDİLDİĞİNE İLİŞKİN İDDİANIN KABUL EDİLEMEZ OLDUĞU
Olaylar
Başvurucunun SGK'da daire başkanlığı görevine atanması ulusal basında geniş yer bulmuş ve tartışmalara konu olmuştur. Özellikle başvurucunun genel başkan yardımcılığını yürüttüğü Sendikanın Başkanı ile anılan Sendikanın bağlı olduğu Konfederasyonun Genel Başkanının atamanın yapıldığı tarihte iktidarda olan siyasi parti hakkında sarf ettiği sözler hatırlatılarak söz konusu atama eleştirilmiştir. O dönemde bir kısım medya organı tarafından bu kişiler hakkında, iktidar partisine karşı sarf ettikleri sözler nedeniyle o tarihlerde kamuoyunda devlet içinde gizli bir şekilde örgütlendikleri düşünülen ve Paralel Devlet Yapılanması olarak isimlendirilen yapı ile yakın ilişki içinde olduklarına dair iddialarda bulunulmuştur.
İki ulusal gazetede başvurucunun bahse konu kişilerle aynı Sendikada birlikte çalışmış olmaları vurgulanarak benzer şekilde söz konusu atamayı eleştiren haberler yapılmıştır. Başvurucu, anılan haberlerde geçen ifadeler nedeniyle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla gazeteler aleyhine ayrı ayrı manevi tazminat davaları açmıştır. Başvurucunun manevi tazminat talepleri mahkemelerce reddedilmiş ve mahkeme kararları Yargıtay tarafından onanmıştır.
İddialar
Başvurucu, iki ayrı ulusal gazetede yayımlanan haberlerde geçen ifadeler nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Gazetelerde yer alan ifadelerle başvurucunun hedef alınmak suretiyle doğrudan paralel yapının bir üyesi olarak suçlandığının kabul edilmesi anılan ifadelere haber içeriğinde kastedilenin ötesinde bir anlam yüklemek olacaktır. Gazetelerin kamuoyunun dikkatini çekmek için kullandığı "paralel atama" manşeti başvurucuyu paralelci olarak yaftalamak amacı taşımamaktadır. Manşetin amacının gazetelerin o dönemde paralelci olarak nitelendirdiği ve Hükûmetin mücadele içinde olduğu kişilerle başvurucunun yakınlığına dikkat çekmek olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca gazeteler, endişelerini dile getirmek için kullandıkları ihtilaflı ifadeyi yeterli somut unsurlarla desteklemiştir.
Başvurucunun anılan göreve atanmasının liyakat ilkesine ve mutat atama usulüne uygun olmadığı iddia edilmiş, bir sistem eleştirisinde bulunulmuştur. Bu nedenle kamusal bir tartışma başlatma potansiyeli taşıyan şikâyet konusu ifadelerin kullanıldıkları bağlam da dikkate alındığında hakaret ya da sebepsiz bir kişisel saldırı için değil eleştiri amacıyla söylendiği kanaatine ulaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi, kamusal yetki kullanan görevlilerin işlevleri nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır. Bu açıdan kamu görevlisi olan başvurucunun görevi sebebiyle yöneltilen eleştirilere daha fazla tolerans göstermesi gerekir.
Kullanılan dil ve üslubun muhatabı açısından rahatsız edici olduğu açıktır. Ancak Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında benimsediği gibi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan, toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğü; sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. Anayasa Mahkemesi yine pek çok kararında ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir.
Somut olayda mahkemeler, davalıların ifade ve basın özgürlükleri ile başvurucunun şeref ve itibarın korunması hakkı arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. İlk derece mahkemeleri; yapılan haberlerin eleştiri mahiyetinde olduğu, olgusal temelinin bulunduğu, hakaret içermediği ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla devletin başvurucunun şeref ve itibarın korunması hakkı bağlamındaki pozitif yükümlülüklerine aykırı davranmadığı değerlendirilmiştir.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
----
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
CAFER SEÇER BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/30939) |
|
Karar Tarihi: 29/6/2021 |
R.G. Tarih ve Sayı: 1/10/2021 - 31615 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Mustafa İlhan ÖZTÜRK |
Başvurucu |
: |
Cafer SEÇER |
Vekili |
: |
Av. Recep ÖKSÜZ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, iki ayrı ulusal gazetede yayımlanan haberlerde geçen ifadeler nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/10/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2019/20768 numaralı başvurunun kişi ve konu yönünden hukuki irtibatı nedeniyle 2018/30939 numaralı başvuru ile birleştirilmesine, incelemenin 2018/30939 numaralı başvuru dosyası üzerinden yapılmasına ve diğer dosyanın kapatılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, haberlerin yayın tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK) ilaç ve eczacılık daire başkanlığı görevine yeni atanmıştır. Bundan önce ise uzun bir süre SGK Genel Müdürlüğünde görev yapmıştır. Başvurucu aynı zamanda Türk Büro-Sen isimli sendikada genel başkan yardımcılığı görevinde bulunmuştur.
10. Başvurucunun SGK'da daire başkanlığı görevine atanması ulusal basında geniş yer bulmuş ve tartışmalara konu olmuştur. Özellikle başvurucunun genel başkan yardımcılığını yürüttüğü Sendikanın başkanı olan F.Y. ile anılan Sendikanın bağlı olduğu Türkiye Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu (Kamu-Sen) Genel Başkanı İ.K.nın atamanın yapıldığı tarihte iktidarda olan siyasi parti hakkında sarf ettiği sözler hatırlatılarak söz konusu atama eleştirilmiştir. O dönemde bir kısım medya organı tarafından F.Y. ve İ.K. hakkında, iktidar partisine karşı sarf ettikleri sözler nedeniyle o tarihlerde kamuoyunda devlet içinde gizli bir şekilde örgütlendikleri düşünülen ve Paralel Devlet Yapılanması olarak isimlendirilen yapı ile yakın ilişki içinde olduklarına dair iddialarda bulunulmuştur.
11. Akşam ve Güneş gazetelerinde de başvurucunun F.Y. ve İ.K. ile aynı Sendikada birlikte çalışmış olmaları vurgulanarak benzer şekilde söz konusu atamayı eleştiren haberler yapılmıştır.
12. Akşam gazetesinin 29/8/2015 tarihli nüshasının dokuzuncu sayfasında yer alan "SGK'da Şimdi de Paralel Atama Skandalı Patladı" başlıklı haberin ilgili kısmında şu ifadeler yer almıştır:
"Başkanının paralel yapı dostu olduğu Türk Büro-Sen'in Başkan Yardımcısı Cafer Seçer'in SGK'da daire başkanlığına atanacağı haberi Ankara'yı karıştırdı. Kırmızı Kitap'a aykırı bu atama ilaç sektöründe de endişe yarattı.
Kamu Sen'e bağlı Türk Büro-Sen'de Eğitim ve Sosyal İşler'den sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı yapan Seçer, hiçbir deneyimi olmamasına rağmen Türkiye ilaç sektöründe önemli bir konum olan SGK İlaç ve Eczacılık Daire Başkanlığı'na atandı.
Amiri AK Parti Düşmanı ve Paralel Destekçisi
Cafer Seçer'in yardımcılığını yaptığı Türk Büro-Sen Genel Başkanı [F.Y.], AK Parti düşmanlığı ve paralel yapıya verdiği destekle biliniyor.
Başbakan Davutoğlu'na Yakışıksız Sözler
[F.Y.], sendikanın web sayfasında imzasıyla yayınladığı yazıda; 'Başbakan Davutoğlu Ankara’da bazı gazetelerin Ankara Temsilcileriyle yaptığı toplantıda, yeni oluşturacağı Bakanlar Kurulu’nda yani kabinede, 'Bakacağım şey; ehliyet, liyakat ve uyum' demiştir. Bu sözler Sayın Başbakan’ın ağzına hiç yakışmıyor. 13 yıllık AKP iktidarı boyunca siz, ehliyeti, liyakatı ve tecrübeyi hem lügatınızdan sildiniz ve hem de kamuda bu sözcükleri ayaklar altına aldınız. Şimdi nasıl oluyor da bu kelimeleri telaffuz edebiliyorsunuz? Anladık kuldan korkmuyorsunuz da ya Allah’tan da mı korkmuyorsunuz?' diyerek Başbakan Davutoğlu'nu hedef almıştı.
[F.Y.], 'Müslümanlığı hiç ama hiç dilinizden düşürmediniz. İktidarınız boyunca aldattığınız, hak ve hukukunu çaldığınız bu vesile ile zulüm ettiğiniz yüzbinlerce kamu çalışanı adına..' diye devam eden yazısının her satırında hükümete ve Davutoğlu'na yakışıksız ifadelerle kin kustu.
Kamu-Sen Genel Başkanı [İ.K.dan] Skandal Sözler
Türk Büro-Sen'in bağlı olduğu Kamu Sen Genel Başkanı [İ.K.] da, tıpkı [F.Y.] gibi paralel dostu ve AK Parti düşmanı. [İ.K.], paralel örgütün insan kaynağını oluşturan okul denetimlerini baskın olarak nitelendirerek 'Okul basılması Türkiye'ye yakışmıyor. Kamuoyu nazarında bazı okulların itibarsız hale getirilmeye çalışılması ancak diktatörlükle yönetilen ülkelerde olur. PKK'nın Kandil kampını mı basmaya gidiyorsunuz' diyerek paralel örgütü savunmuştu.
Hükumete Kin Kusmuştu
[İ.K.], paralelin yayın organı Samanyolu Haber'de katıldığı bir programda da terör olayları ve askerlerimizin şehit olmasıyla ilgili olarak PKK'yı eleştirmek yerine hükümeti suçlayarak 'Bunların vebali kime aittir, milletimiz bunu iyi sorgulamalıdır' demişti.
Atama Kararını Bildirmediler
Bakanlık atama yazısı, direkt olarak SGK Başkanlık Özel Kalemi'ne geldi. Özel Kalem de Genel Sağlık Sigorta ve Genel Müdürlüğü'ne yazıyı iletti. Bakan'ın imzaladığı tarihte yani 24/8/2015'te Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun seçim hükumeti kurmak için çalışmalara başlaması nedeniyle Genel Sağlık Sigorta ve Genel Müdürlüğü, Cafer Seçer'in şaibeli bir isim olması nedeniyle atamayı bildirmedi."
13. Güneş gazetesinin 29/8/2015 tarihli nüshasının beşinci sayfasında yer alan "SGK'da İlacın Başına 'Paralel' Atama Skandalı" başlıklı haberde ise şu ifadelere yer verilmiştir:
"SGK İlaç ve Eczacılık Daire Başkanlığına ilaçla ilgili hiçbir eğitim ve geçmişi olmayan sendikacı Seçer'in atanması Ankara'yı karıştırdı.
Paralel yapıya para taşıyan kamyonlarla gündeme gelen SGK'da şimdi de atama krizi yaşanıyor. SGK İlaç ve Eczacılık Daire Başkanlığı'na paralel yapıya yakınlığıyla bilinen Kamu-Sen'e bağlı Türk Büro-Sen Genel Başkan Yardımcısı Cafer Seçer'in atanacağı haberi hem SGK'da hem de ilaç sektöründe büyük tartışmaya neden oldu. İlaç ve eczacılıkla ilgili hiçbir eğitimi, deneyimi, geçmişi olmayan Türk Büro-Sen'de Eğitim ve Sosyal İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı yapan Cafer Seçer'in atanacağı haberi sektörde büyük tedirginlik yarattı.
Anayasaya Aykırı
Ankara kulislerini karıştıran atama haberi özellikle Cafer Seçer'in yardımcılığını yaptığı Türk Büro-Sen Genel Başkanı [F.Y.] ve sendikanın bağlı olduğu Kamu-Sen Genel Başkanı [İ.K.nın] paralel yanlısı ve hükûmeti hedef alan açıklamalarından dolayı ayrı bir boyut kazandı. Paralel yapının kamuoyunda Kırmızı Kitap olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde birinci ve öncelikli tehdit olarak yer aldığına dikkat çeken konunun uzmanları, paralel yapıya yakın kişilerin SGK gibi devlet kurumlarına yapılan atamanın aynı zamanda Anayasa ihlali olduğunu iddia ettiler. Seçer'i bu göreve getirmeyi planlayanların normal atama prosedürünün dışına çıktığı, Genel Sağlık Sigorta ve Genel Müdürlüğünün Cafer Seçer'in şaibeli bir isim olması nedeniyle atama kararını Başbakan'a bildirmediği ortaya çıktı."
14. Başvurucu, anılan haberlerde geçen ifadeler nedeniyle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla gazeteler aleyhine ayrı ayrı manevi tazminat davaları açmıştır. Dava dilekçelerinde özetle başvurucu; gazetelerde yer alan haberlerin gerçek dışı, şeref ve itibarını zedeleyici boyutta olduğunu, bu yalan haberler kaynak gösterilerek çeşitli haber sitelerinde yayınlar yapıldığını, noter kanalıyla göndermiş olduğu cevap ve düzeltme metinlerinin yayımlanmadığını, kendisine yöneltilen iddiaların dayanaksız olduğunu ileri sürerek manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
A. Akşam Gazetesi Aleyhine Açılan Manevi Tazminat Davasına İlişkin Yargısal Süreç
15. Akşam gazetesine karşı açılan manevi tazminat davasını inceleyen Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi 20/12/2016 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde; başvurucu hakkında iddia olunan konularla ilgili olarak herhangi bir soruşturma, açığa alma ve ihraç kararının bulunmadığı hususlarını vurguladıktan sonra söz konusu yayın ile kamuoyunu bilgilendirme sınırlarının aşıldığını, iddialarla ilgili delil ve belge sunulmadığını belirterek öz ile biçim arasındaki dengenin bozulduğu kanaatine varmıştır.
16. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi de aynı gerekçelerle 15/5/2017 tarihli kararı ile istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (Daire) 2/4/2018 tarihli ilamı ile kararı bozarak Bölge Adliye Mahkemesinin kararını kaldırmıştır. Bozma ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"...Davaya konu haberin incelenmesinde; haberin bütününde Sosyal Güvenlik Kurumunda paralel yapılanmaya yakın kişilerin yerleştirilme çabasına girildiği konusunun işlendiği, paralel yapının Kırmızı Kitap olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde öncelikli tehdit olarak yer aldığı, paralel örgüte yakın kişilerin Sosyal Güvenlik Kurumu gibi kurumlara atamalarının yapılmasının ilaç sektöründe de endişe ve tartışmaya neden olduğu, bu anlamda SGK’nın en önemli daire başkanlığı olan İlaç ve Eczacılık Daire Başkanlığına bu alanda hiçbir deneyimi olmayan davacının normal prosedür dışına da çıkılarak getirilmesinin eleştirildiği ve bu atamanın oluşturduğu şüphenin dile getirildiği, ancak haberde davacının daha önce yardımcılığını yaptığı dava dışı sendika başkanının paralel yanlısı açıklamalarından dolayı atama haberinin ayrı bir boyut kazandığına işaret edilip bu açıklamalara yer verildiği, dolayısıyla haberde doğrudan davacının hedef alınmadığı, davacının liyakati ve atanma usulünün eleştirildiği görülmektedir.
Haberin bir bütün olarak değerlendirilmesinde, kamusal yarar içeren bir tartışmaya katkı sağlamış olduğu, Sosyal Güvenlik Kurumunun üst düzey yönetimine yapılan atama yöntemi, dönemin koşulları ve Devletin tehlike olarak gördüğü bir yapıyla mücadelesine yer verilerek, gündemde olan konular hakkında kamuoyuna yönelik değerlendirmeler içerdiği dikkate alındığında; davaya konu haberin kamu yararı üstün tutulmak suretiyle kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklanan ilkeler ve haberin kaleme alınış amacı nazara alındığında, basın özgürlüğünün bu haberde kişi özgürlüğüne üstün tutulması gerektiği sonucuna varılmalıdır.
Şu halde, ilk derece mahkemesince istemin reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır. Bu nedenle, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararı kaldırılarak, ilk derece mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir..."
17. İlk derece mahkemesi Dairenin bozma kararına uyarak 25/9/2018 tarihinde manevi tazminat talebinin reddine karar vermiştir. Başvurucu, ret kararını temyiz etmiştir. Daire 18/3/2019 tarihinde Mahkemenin ret kararını onamıştır.
B. Güneş Gazetesi Aleyhine Açılan Manevi Tazminat Davasına İlişkin Yargısal Süreç
18. Güneş gazetesine karşı açılan manevi tazminat davasını inceleyen Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi 11/4/2017 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde; haberde genel olarak atama prosedürünün eleştirildiği, o anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların haber yapılmasından basının sorumlu tutulamayacağı hususlarını vurguladıktan sonra söz konusu yayın ile haber verme hakkının kullanıldığı, anılan ifadelerin ifade ve basın özgürlüğü kapsamında kaldığı kanaatine varmıştır.
19. İstinaf üzerine kararı inceleyen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi de aynı gerekçelerle 23/6/2017 tarihli kararı ile istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2/4/2018 tarihli ilamı ile kararı onamıştır. Başvurucu nihai kararı 27/9/2018 tarihinde öğrenmiştir.
20. Başvurucu 22/10/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk kurallarının yer aldığı kararlar için bkz. İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015 ve Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 29/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
23. Başvurucu; davalı gazetelerde yer alan haberlerde kullanılan ifadelerin gerçek dışı bilgiler içerdiğini ve kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğunu, açtığı manevi tazminat davalarının reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 2., 10., 17., 19., 20., 28. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
24. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesinin içtihatları doğrultusunda yargılama makamları tarafından özel hayata saygı hakkı ile ifade özgürlüğü arasında makul bir denge sağlanıp sağlanmadığı, başvuranın şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edilip edilmediğinin Anayasa Mahkemesi tarafından takdir edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen şeref ve itibarın korunması hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
26. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
27. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
28. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Basın hürdür, sansür edilemez…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır…”
1. Genel İlkeler
a. Bireyin Şeref ve İtibar Hakkının Korunmasında Devletin Pozitif Yükümlülüğü
29. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan manevi varlık kapsamındadır. Devletin bireyin manevi varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibarına üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Şeref ve itibara yönelik olarak basın ve yayın yolu ile yapılan saldırılara karşı bireyin korunmaması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 36; İlhan Cihaner (2), § 42).
b. Demokratik Toplum Düzeninin Bir Gereği Olarak İfade Özgürlüğü ve Basın Özgürlüğü
30. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa'nın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir Coşkun, §§ 34-36). Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerlidir ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi, bunlara ilişkin bir kanaat oluşturulması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), § 63).
c. Çatışan Haklar Arasında Dengeleme
31. Anayasa Mahkemesi benzer başvurularda, başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkı ile şikâyet konusu ifadelerin sahibi davalının Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirmektedir (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, §§ 27, 41, 52; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 49; İlhan Cihaner (2), § 49; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 56-58). Bu, soyut bir değerlendirme değildir.
32. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için mevcut olaya uygulanabilecek kriterlerden bazıları şu şekilde sayılabilir:
i. Başvuru konusu ifadelerde kamu yararı bulunup bulunmadığı ve ifadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı
ii. Toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı
iii. Başvuru konusu ifadelerin kim tarafından dile getirildiği
iv. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ve ilgili kişinin önceki davranışları
v. Kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı (Hasan Yeşildağ, B. No: 2015/2653, 12/12/2018, § 24)
33. Anayasa Mahkemesi başvurunun koşullarına göre bazıları yukarıda sayılan kriterlerin gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğini denetler (Nilgün Halloran, § 44; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73). Bunun için başvurucuya yönelik ifadelerin -bağlamından koparılmaksızın- olayın bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45). Başvurucunun kişisel itibarın korunmasını isteme hakkının gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile korunmaması Anayasa'nın 17. maddesini ihlal edecektir.
2. İlkelerin Olaya Uygulanması
34. Somut olayda başvurucu; gazetelerde yer alan haberlerde kullanılan "paralel atama" şeklindeki ifadenin gerçek dışı olduğunu, şeref ve itibarını zedelediğini ileri sürmektedir. Gazetelerde yer alan ifadelerin haberlerin tamamı gözönünde bulundurularak ve yapıldığı bağlamdan koparılmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45). Gazetelerde yer alan ifadelerle başvurucunun hedef alınmak suretiyle doğrudan paralel yapının bir üyesi olarak suçlandığının kabul edilmesi anılan ifadelere haber içeriğinde kastedilenin ötesinde bir anlam yüklemek olacaktır.
35. Başvuruya konu gazete haberlerinde, başvurucunun daha önce bir süre yardımcılığını yaptığı Sendikanın Başkanı F.Y.nin iktidar partisine yönelik sözleri hatırlatılmıştır. Bundan başka birinci haberde başvurucunun yöneticisi olduğu Sendikanın bağlı olduğu Kamu-Sen Genel Başkanı İ.K.nın da paralel yapıyla ilişkisi olduğu bilinen okulların kapatılması için çabalayan iktidar partisinin yürütmekte olduğu politikaya yönelttiği eleştiriler ile paralel yapıya destek veren açıklamalarından söz edilmiştir. Sonuçta gazetelere göre başvurucu, o dönemde paralel yapı olarak nitelendirilen bir gruba açıklamalarıyla açıkça destek veren, iktidar patisine düşmanca bir tutum içinde olan Sendika Başkanı'na yakınlığı ile bilinmektedir ve bu sebeplerle de başvurucunun son derece önemli bir göreve atanması kamuoyunda endişe ile karşılanmıştır. Dolayısıyla gazetelerin kamuoyunun dikkatini çekmek için kullandığı "paralel atama" manşeti başvurucuyu paralelci olarak yaftalamak amacı taşımamaktadır. Manşetin amacının gazetelerin o dönemde paralelci olarak nitelendirdiği ve Hükûmetin mücadele içinde olduğu kişilerle başvurucunun yakınlığına dikkat çekmek olduğu anlaşılmaktadır.
36. Sonuç olarak gazetelerde yer alan "paralel atama" şeklindeki ifade maddi bir vakıanın isnadını değil bir değer yargısını bildirmektedir. Gazeteler, endişelerini dile getirmek için kullandıkları ihtilaflı ifadeyi yeterli somut unsurlarla desteklemiştir (benzer değerlendirmeler için bkz. Cem Mermut, B. No: 2013/7861, 16/4/2015, § 48).
37. Öte yandan bu tür atamalar çoğu zaman kamuoyunda şiddetli tartışmaları başlatabilir ve ciddi eleştirilerin yöneltilmesine neden olabilir. Kişilerin ciddi kamusal yetkiler kullanacakları yerlere atanması ile geçmiş yaşamları ve ilişkileri belli ölçüde kamusal ilginin odağına yerleşebilir. Bu bağlamda yapılan bir haberin ya da açıklanan bir düşüncenin salt ağır olması, yetkilileri sert biçimde eleştirmesi, keskin bir dil kullanılarak ifade edilmesi hatta tek taraflı, çelişkili ve subjektif olması ifade ve basın özgürlüklerinin koruma kapsamından yararlanmayacağı anlamına gelmez (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Suat Ertosun (7), B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, §§ 128, 129; Nilgün Halloran, § 45; İlhan Cihaner (2), § 82). Nitekim somut olayda başvurucunun anılan göreve atanmasının liyakat ilkesine ve mutat atama usulüne uygun olmadığı iddia edilmiş, bir sistem eleştirisinde bulunulmuştur. Bu nedenle kamusal bir tartışma başlatma potansiyeli taşıyan şikâyet konusu ifadelerin kullanıldıkları bağlam da dikkate alındığında hakaret ya da sebepsiz bir kişisel saldırı için değil eleştiri amacıyla söylendiği kanaatine ulaşılmıştır.
38. Gözönüne alınması gereken bir başka husus ise yargılamaya konu ifadelerin kamu görevlisi olan başvurucuya yürütmekte olduğu görevi sebebi ile yöneltilmesidir. Kamu kurumlarının eylem ve işlemleri o ülkede ya da bölgede yaşayan tüm insanları etkileyebilecek potansiyele sahiptir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, kamusal yetki kullanan görevlilerin işlevleri nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır (Nilgün Halloran, § 45; İlhan Cihaner(2), § 82; Önder Balıkçı, § 42). Bu açıdan kamu görevlisi olan başvurucunun görevi sebebiyle yöneltilen eleştirilere daha fazla tolerans göstermesi gerekir.
39. Kullanılan dil ve üslubun muhatabı açısından rahatsız edici olduğu açıktır. Ancak Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında benimsediği gibi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan, toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğü sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir (Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 35; Bekir Coşkun, § 52). Anayasa Mahkemesi yine pek çok kararında ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 102).
40. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru incelemesinde bireylerin anayasal hakları ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin dava konusu olguları değerlendirmesine ve hukuku yorumlamasına müdahalede bulunmaz (Önder Balıkçı, § 47; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § 49). Somut olayda mahkemeler, davalıların ifade ve basın özgürlükleri ile başvurucunun şeref ve itibarın korunması hakkı arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. İlk derece mahkemeleri; yapılan haberlerin eleştiri mahiyetinde olduğu, olgusal temelinin bulunduğu, hakaret içermediği ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varmıştır.
41. Yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları da dikkate alındığında somut olayda devletin başvurucunun şeref ve itibarın korunması hakkı bağlamındaki pozitif yükümlülüklerine aykırı davranmadığı değerlendirilmiştir.
42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda bir ihlal bulunmadığı açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
43. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olayda şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edilmediği açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 29/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.