SİLAH SAYILMA KRİTERİNDE SUÇ EŞYASININ TAŞINIR EŞYA OLMA ZORUNLULUĞU

SİLAH SAYILMA KRİTERİNDE SUÇ EŞYASININ TAŞINIR EŞYA OLMA ZORUNLULUĞU

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2017/3-377

K. 2019/606

T. 17.10.2019

 

DAVA : Sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, mağdurun şikâyetinden vazgeçmesi nedeniyle TCK'nın 73/4 ve CMK'nın 223/8. maddeleri uyarınca kamu davasının düşmesine ilişkin Konya 8. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.10.2014 tarihli ve 581-605 Sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 15.10.2015 tarih ve 11264-28554 sayı ile;

"...Mağdur beyanı, adli rapor ve dosya kapsamına göre, sanığın kasten yaralama eylemini silahtan sayılan koltuk değneği ile gerçekleştirmesi karşısında, eylemin TCK'nın 86/3-e maddesi kapsamında kaldığı ve şikâyete bağlı olmadığı gözetilmeyerek kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Konya 8. Asliye Ceza Mahkemesi ise 28.12.2015 tarih ve 759-882 sayı ile;

"...Ceza Yargıçlığının asli unsurlarından olan barıştırmanın karara konu yargılamada Cumhuriyet savcısının da huzurunda tarafların uzlaştırılması ve barıştırılması şeklinde gerçekleştiği ancak ve buna rağmen Cumhuriyet savcısınca temyiz edilen kararda aslında hazırlık aşamasında silah sayıldığı için emanete alınması gereken ve iddianamede 54. madde kapsamında müsadere kararı istenmesi gereken koltuk değneği ile ilgili hiçbir düzenlemenin ve istemin bulunmadığı,

Mahkeme huzurunda barıştırılan bir ortamda sanığın bulunduğu sosyal konumun aslında bu olayın çıkış özellikleri irdelendiğinde sebebine nazaran açıkça her iki taraf açısından da konumlarını yansıttığı, yani alt gelir grubundan oldukları,

Şayet silah sayılıp huzurda koltuk değneğinin elinden alınıp müsadere için zabıt ile emanete gönderilmesinin 'Mantık ve muhakeme işi olan' hukuk açısından dış dünyada yarattığı tesirin kamusal yansımasının alay konusu olayacağı izahtan varestedir.

Bu saptamalar ışığında; Yüksek Yargıtayca ağaçtan yapılma her eşyanın uygulamada silah olarak kabul edilmesi gerekeceği yönündeki saptamaları karşısında açılan kimi davalarda basit bir marangoz artığı tahta çubuğu, bir ekmek fırını önündeki basit bir ağaç dalının veya basılıp kırılan erik dalının silah sayılmasına karşın, beyzbol sopasının, minibüsçü tarafından özel hazırlanan meşe sopasının da silah sayıldığı,

Öte yandan basit bir tokatın, hafif bir itmenin yine hafif bir tekmenin yarattığı BTM ile giderilir şeklinde yaralama ile bir boksörün yumruk atması, bir karatecinin el hareketi veya ayak hareketi ile yaralama eylemlerinin de aynı basit yaralama ile bitmesi karşısında ortaya çıkan çelişkili durumun yine izahtan vareste olacağı,

Bu zaviyeden olayımıza bakıldığında; müşteki ile kavga eden sanığın sağ bacağının tamamen kopuk olduğu, kendisi tarafından eğreti yapılan ve suça konu edilip iddianamede silah da kabul edilmeyen koltuk değneği ile hareketi neticesinde doktor raporundaki saptamaya göre yaralanma sonucununda sağ maksiller bölgede 3x3 cm'lik ekimoz ve cilt sıyrığı şeklinde tanımlandığı,

Tek ayağının üzerinde durma gücünden arta kalan gücü kullanarak vurma olasılığının ve yarattığı tesirin bir beyzbol sopasını kullanan veya meşe sopasını kullanan sair bir sanığın eylemi ile eş değer tutulmasının yaşamın olağan akışına tamamen aykırı düşeceği, hukukun yine eşitlik kuralları ile bağdaşır yanının da olamayacağı,

Bu çerçevede Yüksek Yargıtay Yüce Kurulunca yapılması gereken ve yön verilmesi gereken uygulamanın böylesi olaylarda kullanılan vasıtanın yerinde yargılama ilkesi bağlamında hâkim tarafından gözlem olarak tutanağa geçirilip diğer araçlarla karşılaştırma yapılmak sureti ile TCK'nın 6. maddesi kapsamında kabul edilip edilmeyeceğinin yine denetime olanak verecek şekilde saptanmasından ibaret olması gerekir görüşlerinden hareketle;

Olayımızda kullanılan vasıtanın diğer koltuk değneklerine nazaran daha eğreti yapıda olması, kullanan kişinin bir bacağının tamamen olmaması, bu nedenle uygulanmak istenen gücün yaratacağı tesirin diğerlerine nazaran çok yüzeysel kalması dikkate alındığında kullanılan bu vasıtanın TCK'nın 6. maddesi kapsamından sayılmayacağı," gerekçesiyle bozma kararına direnerek sanık hakkında açılan kamu davasının önceki hüküm gibi düşmesine karar vermiştir.

Direnme kararına konu bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.02.2016 tarihli ve 20079 Sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 205-602 sayı ile; 6763 Sayılı Kanun'un 38. maddesiyle 5320 Sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 14.03.2017 tarih ve 485-2705 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

KARAR : Sanık hakkında mala zarar verme suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, mağdurun şikâyetinden vazgeçmesi nedeniyle verilen düşme kararı temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup direnme kararının kapsamına göre inceleme sanık hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davasının düşmesine ilişkin hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kasten yaralama suçunda kullanılan ahşap koltuk değneğinin TCK'nın 6/1-f maddesi kapsamında silah sayılıp sayılmayacağının, buna bağlı olarak kasten yaralama suçunun şikâyete tabi olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

08.08.2014 tarihli olay yeri görgü tespit tutanağında; Konya ili, Erenköy Mahallesi, Nirengi Sokakta mala zarar verme suçu işlendiğinin bildirilmesi üzerine olay yerine gidildiği, tel örgü ile ayrılmış iki arsada kırılmış tuğla parçaları bulunduğu, tel örgünün orta kısmından hasar gördüğü, soldaki arsada bulunan su hortumunun kısa aralıklarla kesilmiş olduğu tespitlerine yer veridiği,

CD çözüm tutanağı başlıklı 11.08.2014 tarihli belgede; Polis Merkezinin kamera kayıtları incelendiğinde, sanık ..., oğulları A. O. ve M. ile mağdur ...'in müracaatçı olarak polis merkezinde bulundukları sırada sanığın kapıya yöneldiği, mağdurun sanığın ardından gittiği, sanığın oğullarının da mağdurun ardından çıkışa doğru yürüdükleri, bu esnada kargaşa çıktığı, sanığın elinde bulunan koltuk değneği ile mağdura vurduğu, ardından yere düştüğü, sanığın oğlu...'in mağdura yumruk attığı, görevli polislerin müdahale ederek şahısları araladıklarına ilişkin görüntülerin bulunduğunun belirtildiği,

Mağdur ... hakkında Konya Beyhekim Devlet Hastanesince düzenlenen 08.08.2014 tarihli adli raporda; mağdurun başında sağ maksiller bölgede 3x3 cm boyutlarında ekimoz ve cilt sıyrığı bulunduğu, mağdurdaki yaralanmanın basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olduğu bilgilerine yer verildiği,

Sanık ... ile sanığın oğlu ... hakkında düzenlenen aynı tarihli adli raporlarda; bu kişilerin vücutlarında darp ve cebir izi bulunmadığının belirtildiği,

Sanığın diğer oğlu... hakkında düzenlenen adli raporda ise; sağ el 3, 4 ve 5. parmaklarda hassasiyet bulunan şahıstaki yaralanmanın basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olduğunun ifade edildiği,

Mahkemece 16.10.2014 tarihli oturumda; “Sanığın sağ ayağının kesik olduğu, elinde klasik anlamda koltuk değneği olduğu, koltuk değneğinin yapısının özürlüler tarafından kullanılan değnekten farklı olmadığı, TCK'nın 6. maddesi kapsamında silahtan sayılır anlamda bir izlenim yaratmadığı gözlendi.” şeklindeki izlenimin tutanağa yazdırıldığı,

Anlaşılmaktadır.

Şikâyetçi ... Kollukta; Konya ili, Selçuklu ilçesinde ikamet ettiğini, Erenköy Mahallesinde yazlık olarak kullanmak için ev inşa ettirdiğini, inşaatın yanında sanık ...'in evi bulunduğunu, inşaat malzemelerini sanığın arsasına koyduğu için sanığın kendisine hakaret ettiğini, bu nedenle Polis Merkezine giderek sanıktan şikâyetçi olduğunu, bu olaydan sonra sanığın da kendisi hakkında şikâyette bulunduğunu, 07.08.2014 tarihinde sanığın arsasında bulunan yaklaşık 40 adet tuğlayı, tel örgü ile çevirdiği kendi bahçesine çektiğini, olay günü olan 08.08.2014 tarihinde saat 08.00 sıralarında inşaat ustasının kendisini telefonla aradığını, tuğlaların kırıldığını söylediğini, şikâyette bulunmak üzere Polis Merkezine gittiğinde sanığı da olay yerinde gördüğünü, sanığın kendisine seslenerek yanına çağırdığını, yanına gitmesiyle birlikte sanığın kendisine yumruk attığını, sanığın yanında bulunan oğullarının da kendisini darbettiklerini, görevli polislerin müdahale etmesi ile kavganın aralandığını, sanıktan şikâyetçi olduğunu, uzlaşmak istemediğini,

Mahkemede; her ne kadar sanık hakkında mala zarar verdiği ve koltuk değneği ile vurarak kendisini yaraladığı için şikâyetçi olmuş ise de; şikâyetinden vazgeçtiğini,

M. Ş. şüpheli sıfatıyla Cumhuriyet Başsavcılığında; sanığın oğlu olduğunu, 17 yaşını henüz ikmal etmediğini, komşuları olan mağdur ... ile aralarında husumet bulunduğunu, olay gününün sabahı ... hakkında şikâyette bulunmak için karakola gittiklerini, karakol çıkışında mağdurla babası arasında tartışma yaşandığını, babasının sakat olduğunu, babasına yönelik sanığın bu tavrının zoruna gittiğini, sinirlenerek mağdura bir kez yumrukla vurduğunu,

... Kollukta; sanığın oğlu olduğunu, mağdur ... ile aralarında ...'in inşaat malzemelerini kendi arazilerine koymasından kaynaklanan geçimsizlik bulunduğu, olay günü mağduru şikâyet etmek için babası ve kardeşi ile birlikte karakola gittiklerini, mağdurla babasının karakolda kavgaya tutuştuklarını, polislerle birlikte kavgayı ayırdıklarını,

İfade etmişlerdir.

Sanık ... Kollukta; mağdur ...'i Erenköy Mahallesindeki evinin yanına ev yaptırması nedeniyle tanıdığını, mağduru kendi arsasına inşaat malzemesi bıraktığı için polise ve Cumhuriyet savcılığına şikâyet etttiğini, olay gününden bir gün evvel, bahçesinde bulunan inşaat malzemelerinin tel örgü açılarak alındığını görmesi üzerine, olay günü sabah saatlerinde karakola mağdur hakkında şikâyetçi olmak için gittiğini, konuşmak için mağduru yanına çağırdığını, mağdurun bir şeyler söylediğini, öfkelenerek mağdura vurduğunu, mağdurun tuğlalarına zarar vermediğini,

Mahkemede; bahçesine zarar verdiği için mağdur ...'le tartıştıklarını, mağdurun bir tuğlasını kırdığını ancak zarar verme kastı bulunmadığını, sağ ayağının kesik olduğunu, karakolda mağdurla tartışırken koltuk değneği ile bir defa mağdura vurduğunu, pişman olduğunu,

Savunmuştur.

Kasten yaralama suçu 5237 Sayılı TCK'nın 86. maddesinde;

“ ( 1 ) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

( 2 ) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

( 3 ) Kasten yaralama suçunun;

a- ) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,

b- ) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

c- ) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

d- ) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

e- ) Silâhla,

İşlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.” şeklinde düzelenmiştir.

Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun tanımı yapılmış, kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her türlü davranışla kasten yaralama suçunun işlenebileceği kabul edilmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, kasten yaralama eylemi nedeniyle mağdurda meydana gelen yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olması durumunda suçun şikâyete tabi olduğu, maddenin üçüncü fıkrasında sayılan hâllerin bulunması durumunda ise şikâyet şartının aranmayacağı belirtilmiştir.

Uyuşmazlık konusuyla ilgisi bakımından “silah” kavramı üzerinde de durulması gerekmektedir.

Silah kavramı, 765 Sayılı TCK'nın 189. maddesinde;

“Ceza tâyininde kanunun şiddet sebebi sayarak bildirdiği silâh tabirinden maksat;

1- ) Ateşli silâhlar;

2- ) Patlayıcı maddeler;

3- ) Tecavüz ve müdafaada kullanılan her türlü kesici, delici veya bereleyici âletler,

4- ) Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler ve boğucu, kör edici gazlardır” şeklinde,

5237 Sayılı TCK'nın 6. maddesinde ise;

“ ( 1 ) Ceza kanunlarının uygulanmasında;

… f ) Silâh deyiminden;

1. Ateşli silâhlar,

2. Patlayıcı maddeler,

3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet,

4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler,

5. Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, biyolojik maddeler,

… Anlaşılır” biçiminde tanımlanmıştır.

Her iki Kanun normu ana hatları itibarıyla benzer düzenlemeleri içermekte ise de anılan normların, farklı yönlerinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine geçmeden önce 765 Sayılı TCK'nın yürürlüğü döneminde 189. maddenin yargısal kararlarda nasıl yorumlandığını belirlemek gerekmektedir.

765 Sayılı Kanun döneminde, 189. maddenin 1, 2 ve 4. bendlerinin yorumunda herhangi bir sorunla karşılaşılmamış ise de, “Tecavüz ve müdafaada kullanılan her türlü kesici, delici veya bereleyici âletler” şeklindeki 3. bent farklı uygulamalara yol açmış, bendin “tecavüz ve müdafaada kullanılan silahlardan her türlü aletler, saldırma, kama ve her nevi bıçaklar ve çakılar ve yine bunlar gibi kesici olan ustura ve jiletler ve delici aletler, şişli bastonlar, şişleri ve uçları sivriltilmiş demir çubukları, büyük çivileri ve hülasa batmaya, delmeye yarayan bütün aletler ve Amerikan yumruğu, ustura, topuz ve matrak gibi taarruz için hazırlanmış aletleri ifade eder” şeklindeki gerekçesi uygulamaya yol göstermiş, “alet” kavramı silah tanımında anahtar kavram olarak kabul edilmiştir. Ancak ne var ki bendin uygulanması yönünde genel bir ilke ortaya konulamamış, nelerin silah sayılacağı, nelerin sayılmayacağı olaysal olarak belirlenmiştir.

Bu uygulamanın sürdürülmesinin gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesine geçmeden önce, öğretinin konuya bakışının da açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

Bu konuda öğretide; “Tanım kapsamına giren her şey silah olmakla birlikte, silahın bir suçun temel veya nitelikli şekline ilişkin unsur oluşturduğu hâllerde, kullanılan aletin işlenmesi kastedilen suç açısından elverişli olması gerekir. Başka bir deyişle, kullanılan aletin işlenmesi kastedilen suçla bağlantılı olarak elverişli silah olup olmadığını değerlendirmek gerekir. Bu itibarla, bir nesne, bir suçun işlenmesi ile ilgili olarak elverişli silah niteliğini taşımakla birlikte; başka bir suç açısından bu niteliği haiz olmayabilir. Örneğin fiilen saldırıda kullanılmaya elverişli olan, sopa, taş vs. kasten yaralama suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurunu oluşturan elverişli silah niteliğini taşımaktadır. Buna karşılık, taş, sopa, kazma ve kürek gibi aletler, devletin güvenliğine karşı suç işlemek üzere silahlı örgüt kurma suçunun unsurunu oluşturan elverişli silah niteliğini haiz değildir.” ( İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, 3. Bası, s.107. ); “Objektif olarak, bir silahın etkisini oluşturmaya elverişli her objenin silah kapsamında görülmesi gerekir... Silahın saldırı ve savunma aracı olarak kullanılması gerekir. Bu nedenle vücut kısımları silah sayılmaz. Ancak, suç işlenirken kullanılan aracın silah sayılması ve fail hakkında ağırlaştırıcı nedenin uygulanması için, Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi, saldırı ve savunmada kullanılmak üzere, özel olarak üretilmiş olması şart değildir... Öte yandan silah taşınabilir olmalıdır... Somut olayın özellikleri dikkate alındığında, aracın kullanılma biçimiyle yaratılan tehlike, objenin silah olarak değerlendirilmesinde esas alınmalıdır. Dolayısıyla, yapısına ve olaydaki kullanılış biçimine göre, yaralanmaya neden olan her çeşit araç, silah olarak kabul edilmeli ve ağırlaştırıcı neden uygulanmalıdır.” ( N. Centel, Hamide Z., Ö. Çakmut; Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Beta Yayınevi, 4. Baskı, Eylül 2017, İstanbul, s. 155-157. ); “Suçun silahla işlenmiş olmasının nitelikli hâl sayılmasının altında yatan düşünce, söz konusu aracın mağdurun yaşamı, vücut bütünlüğü ve özgürlüğü bakımından ortaya çıkardığı ( potansiyel ) tehlikedir. Suçun silahla işlenmesinin nitelikli hâl sayılması, silahın suçun işlenmesini kolaylaştırdığı ve mağdur üzerindeki korkunun etkisini artırdığı düşüncesine dayanmaktadır... Silah denildiğinde bundan anlaşılması gereken, somut olayda objektif niteliğine ve kullanma biçimine göre önemli yaralanmaya yol açabilen saldırı ve savunmaya yarayan her türlü teknik araçtır... Aracın etkisini vücudun dışından mı, yoksa içerisinden mi gösterdiği önem taşımaz... Aracın 'saldırı ve savunma aracı' olarak kullanılması zorunluluğu nedeniyle, vücudun bölümleri de silah kavramının dışında kalır. Bu nedenle yumruk, elin kenarı, çıplak ayak veya diz, TCK uygulamasında silah sayılmazlar... Bir aracın TCK anlamında silah sayılabilmesi için, aynı zamanda bunun taşınabilir olması da gerekir. Bu nedenle mağdurun kafasını duvara veya sert zemine vurma durumunda suç silahla işlenmiş sayılmaz... Kullanılan bir aracın silah sayılabilmesi bakımından önemli olan, somut olayda aracın kullanma biçiminden ortaya çıkan tehlikedir. Bu bakımdan kullanılan aracın silah sayılıp sayılmayacağı konusunda 'somut olayın özellikleri' göz önünde bulundurulur.” ( D. T., M. Ruhan Erdem, R. M. Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayınevi, 15. Baskı, Ankara 2017, s. 232-234. ); “Maddede sınırlı bir sayım yapıldığı izlenimi bulunsa da 'saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler' ibaresi maddede sayılı olmayan ve fakat silah etkisi doğurmaya elverişli her şeyin silah olarak anlaşılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Diğer bir deyişle fiili işlerken faile bir avantaj sağlamış veya mağdurun suça karşı direncinin kırılmasına yardımcı olmuş veya mağdurun üzerinde bu nesnenin kullanılmamış olmasına göre, daha ağır bir etki yapmış ise bu nesne silah sayılır. Bu yönüyle TCK'da silah tanımının 765 s. TCK'daki tanımdan daha geniş olduğu ifade edilmelidir. Bir vasıtanın silah sayılabilmesi için ... suçun niteliği, kullanılış şekli, mesafe ve mağdur üzerinde yarattığı etki de değerlendirmede göz önünde tutulmalıdır. Yaralama neticesine yol açabilecek nitelikte olan her vasıta silahtır.” ( Veli Özer Özbek, Koray Doğan, P. Bacaksız, İ. Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 12. bası, Ankara 2017, s. 204. ) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.

Tüm bu hususlar göz önüne alındığında Ceza Genel Kurulunca yapılan değerlendirme ve varılan sonuçlar şöyle özetlenebilir:

1- ) Gerek 765 Sayılı TCK'nın 189. maddesi gerekse 5237 Sayılı TCK'nın 6. maddesinin 1/f bendi benzer düzenlemeleri içermekte ise de her iki düzenlemedeki en temel ayrım, 6. maddenin 1. fıkrasının ( f ) bendinin 4. alt bendinde; “Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler”in silah kapsamına alınmasıdır.

2- ) Bu alt bent ile silah kapsamı, 5237 Sayılı TCK'da genişletilmiş ve önceki daraltıcı uygulama terk edilmiştir.

3- ) Kanun koyucu bu düzenleme ile “fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli” olmak şartı ile her nesneyi, imal edilip edilmediğine ve hangi amaçla yapılmış olduğuna bakmaksızın silah kapsamına dâhil etmiştir.

4- ) Buradaki ayırıcı ölçüt, “saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişliliktir.”

5- ) Kullanılan alet veya diğer eşyanın, işlenmesi kast edilen suç açısından saldırı ve savunmada etkinliği sağlamaya elverişli olması yeterlidir.

6- ) Fiilen istenen sonucun gerçekleşmesi, kullanılan şeyi silah olarak değerlendirmek açısından, hâkime bir kanaat verebilecek ise de sonucun gerçekleşmesi zorunlu bulunmamakta, başka bir anlatımla suçun teşebbüs safhasında kalması hâllerinde de, silah faktörünün varlığını kabul ve buna göre ceza tertibi mümkün bulunmaktadır.

7- ) Her somut olayda hâkim; olayın bütünlüğü içinde bir değerlendirme yaparak kullanılan nesnenin silah niteliğinde bulunup bulunmadığını 5271 Sayılı CMK'nın 63/1. maddesi kapsamında “hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgisiyle” değerlendirmeli, hukuki bilgisinin yeterli olmadığı durumlarda ise bu konuda bilirkişi görüşüne başvurmalıdır. Nesnenin ele geçirilemediği hâllerde değerlendirmeyi ortaya çıkan sonuca göre yapmalı, “elverişlilik” faktörünü gözetmelidir.

8- ) Kullanılan aletin silah sayılıp sayılmayacağı hususunda işlenmesi kastedilen suçun niteliği de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu itibarla, bir nesne, bir suçun işlenmesi için elverişli silah niteliğini taşımakla birlikte başka bir suç açısından bu niteliği haiz olmayabilecektir.

9- ) Vücudun bölümleri, el, ayak, kafa gibi uzuvlar, eylemde kullanılış yöntemine göre saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli sayılabilirse de kişinin beden bütünlüğüne dâhil olmaları nedeniyle silah kapsamında değerlendirilmeleri mümkün değildir.

10 ) Yine aynı şekilde sabit bir direk, sert bir zemin ve duvar, doğurduğu sonuç ne kadar ağır olursa olsun silah kapsamında değerlendirilmemelidir.

Sonuç olarak; uyuşmazlık konusu kasten yaralama suçu bakımından somut olayın özelliklerine göre örneğin yumruk veya tokatla verilebilecek zararın ötesinde yaralamaya yol açan veya yaralama tehlikesini barındıran, faile bir avantaj veya üstünlük sağlayan ya da korkutucu ve caydırıcı özelliği nedeniyle mağdurun suça karşı direncinin kırılmasına yardımcı olan ve bu doğrultuda saldırı veya savunmada etkin şekilde kullanılan her nesne, yapısı, kullanılış biçimi ve elverişlilik kriteri de göz önünde bulundurularak silah olarak kabul edilmeli ve ağırlaştırıcı neden uygulanmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında uyumazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın Konya ili, Erenköy Mahallesinde ikamet ettiği, sanığın evinin yan tarafında bulunan arsaya mağdur ...'in ev yaptırmak için aldığı inşaat malzemesini sanığın arsasına koyduğu iddiasıyla sanık ve mağdur arasında geçimsizlik baş gösterdiği, bu sorundan kaynaklanan nedenlerle karakola ve Cumhuriyet savcılığına giderek birbirlerinden şikâyetçi oldukları, bu nedenle olay günü Selçuklu İlçe Emniyet Müdürlüğüne bağlı Özalkent Polis Merkezi Amirliğine gittikleri, müracaatlarını takiben Polis Merkezinden çıktıkları esnada sanık ile mağdur arasında kavga çıktığı, kavga sırasında sağ bacağı kalça hizasından amputasyonla alınmış olan sanık ...'in yürürken destek almak için kullandığı ahşap koltuk değneğini kaldırarak mağdura bir kez vurduğu, mağdurun basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif şekilde yaralandığı anlaşılan olayda; kasten yaralama suçu bakımından yumruk veya tokatla verilebilecek zararın ötesinde yaralamaya yol açabilen veya yaralama tehlikesini barındıran, faile bir avantaj veya üstünlük sağlayan, caydırıcı özelliği nedeniyle mağdurun suça karşı direncinin kırılmasına yardımcı olan ve bu doğrultuda saldırı veya savunmada etkin şekilde kullanılabilecek nitelik taşıdığında şüphe bulunmayan ahşap koltuk değneğinin yapısı, kullanılış biçimi ve elverişlilik kriteri de göz önünde bulundurulduğunda TCK'nın 6. maddesinin 1. fıkrasının ( f ) bendi kapsamında silah olduğunun kabulü gerekmektedir.

Bu itibarla, suçta kullanılan ahşap koltuk değneğinin silah sayılamayacağı gerekçesiyle ve sanığın eyleminin TCK'nın 86/2. maddesinde düzenlenen takibi şikâyete bağlı kasten yaralama suçu kapsamında kaldığından bahisle mağdurun şikâyetinden vazgeçmesi nedeniyle kamu davasının düşmesine ilişkin Yerel Mahkemenin direnme kararında isabet bulunmadığından direnme kararına konu hükmün bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- ) Konya 8. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 28.12.2015 tarih ve 759-882 Sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığın eyleminin TCK'nın 86/2 ve 86/3-e kapsamında kaldığının gözetilmemesi suretiyle mağdurun şikâyetinden vazgeçmesi nedeniyle kamu davasının düşmesine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- ) Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 17.10.2019 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.