ŞİRKET BORCU NEDENİYLE AMME ALACAĞININ KORUNMASI DAVALARINDA VERİLEN FARKLI KARARLAR HAKKINDA İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KARARI VERİLMESİNE GEREK OLMADIĞI
T.C.
DANIŞTAY
İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KURULU
2021/1 E.
2022/3 K.
27.05.2022 T.
LİMİTED ŞİRKETLERİN ORTAK VE KANUNİ TEMSİLCİLERİ HAKKINDA ŞİRKET BORCU NEDENİYLE AMME ALACAĞININ KORUNMASI YÖNTEMLERİNİN UYGULANMASI DAVALARINDA VERİLEN FARKLI KARARLAR HAKKINDA İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KARARI VERİLMESİNE GEREK OLMAMASI
İÇTİHATLARIN BİRLEŞTİRİLMESİ KURUMUNUN KARARLAR ARASINDA OLUŞAN AYKIRILIK VEYA UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ SURETİYLE HUKUKİ İSTİKRAR VE EŞİTLİĞİN SAĞLANMASINI AMAÇLAMASI
İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRMEYE KONU KARARLAR İNCELENİRKEN BİRBİRİNE AYKIRI BİRDEN FAZLA YARGI KARARI BULUNDUĞUNDA “LÜZUM” ŞARTININ DA GERÇEKLEŞİP GERÇEKLEŞMEDİĞİNİN AYRICA DEĞERLENDİRİLMESİNİN GEREKMESİ
ÖZETİ: Karar, Limited şirketlerin ortak ve kanuni temsilcileri hakkında şirket borcu nedeniyle amme alacağının korunması yöntemlerinin uygulanıp uygulanamayacağı konusunda; Danıştay Üçüncü ve Dokuzuncu Daireleri kararları ile Danıştay Dördüncü, Yedinci Daireleri ve Vergi Dava Daireleri Kurulu kararları arasındaki aykırılığın içtihadın birleştirilmesi yoluyla giderilmesine gerek bulunmadığı hakkındadır. İçtihatların birleştirilmesi, kararlar arasında oluşan aykırılık veya uyuşmazlığın giderilmesi suretiyle hukuki istikrar ve eşitliğin sağlanmasını amaçlar. İçtihatları birleştirmeye konu kararlar incelendiğinde, birbirine aykırı birden fazla yargı kararı bulunduğu görülmekle birlikte “lüzum” şartının da gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi gerekir. Limited şirketlerin ortak ve kanuni temsilcileri hakkında şirket borcu nedeniyle amme alacağının korunması yöntemlerinin uygulanıp uygulanamayacağı konusunda Danıştay Vergi Dava Daireleri ve Kurulunca verilen kararlardaki aykırılığın hukuki istikrarı bozacak boyuta ulaşmadığı ve yargılamanın genel seyrinde içtihadın kendiliğinden birleşebileceği, bu doğrultuda içtihat gelişiminin de engellenmemesi gerekmesi sebebi ile limited şirketlerin ortak ve kanuni temsilcileri hakkında şirket borcu nedeniyle amme alacağının korunması yöntemlerinin uygulanıp uygulanamayacağı konusunda Danıştay Kanunu'nun ilgili maddesinde aranan lüzum unsurunun gerçekleşmediği sonucuna varılarak içtihatların birleştirilmesine gerek olmadığına karar verilmiştir.
İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME KURULU KARARI
Limited şirketlerin ortak ve kanuni temsilcileri hakkında şirket borcu nedeniyle amme alacağının korunması yöntemlerinin uygulanıp uygulanamayacağı konusunda Danıştay Üçüncü ve Dokuzuncu Daireleri ile Dördüncü, Yedinci Daireleri ve Vergi Dava Daireleri Kurulu kararları arasında var olduğu ileri sürülen aykırılığın, içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesinin Danıştay Başkanı tarafından istenilmesi üzerine, konuyla ilgili kararlar ile yasal düzenlemeler incelendikten ve Raportör Üyenin açıklamaları ile Danıştay Başsavcısının "içtihadın birleştirilmesi gerektiği" yolundaki düşüncesi dinlenildikten sonra gereği görüşüldü:
Konu ile ilgili kararlar incelendiğinde; Danıştay Üçüncü Dairesinin 13/12/2018 tarih ve E:2015/213, K:2018/7568 sayılı; 30/09/2021 tarih ve E:2018/4131, K:2021/4138 sayılı kararları ile Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 25/12/2017 tarih ve E:2016/6123, K:2017/10283 sayılı; 02/04/2018 tarih ve E:2016/4735, K:2018/1992 sayılı; 30/10/2019 tarih ve E:2016/10608, K:2019/5246 sayılı; 10/12/2019 tarih ve E:2016/15228, K:2019/6756 sayılı; 01/07/2020 tarih ve 2017/1821, K:2020/3392 sayılı kararlarının limited şirketlerin ortak ve kanuni temsilcileri hakkında şirket borcu nedeniyle amme alacağının korunması yöntemlerinin ilke olarak uygulanmayacağı yönünde olduğu; buna karşın Danıştay Dördüncü Dairesinin 07/03/2018 tarih ve E:2017/760, K:2018/2311 sayılı; 01/11/2018 tarih ve E:2017/515, K:2018/10321 sayılı; 29/01/2019 tarih ve E:2017/1107, K:2019/681 sayılı kararları ile Danıştay Yedinci Dairesinin 27/11/2018 tarih ve E:2016/2841, K:2018/5203 sayılı; 29/05/2019 tarih ve E:2016/3032, K:2018/3698 sayılı; 08/10/2020 tarih ve E:2016/8362, K:2020/3821 sayılı kararları ve Vergi Dava Daireleri Kurulunun 16/03/2016 tarih ve E:2016/308, K:2016/324 sayılı; 18/09/2019 tarih ve E:2019/120, K:2019/585 sayılı; 18/11/2020 tarih ve E:2020/1318, K:2020/1231 sayılı kararlarının limited şirketlerin ortak ve kanuni temsilcileri hakkında şirket borcu nedeniyle amme alacağının korunması yöntemlerinin kanunda öngörülen şartların oluşması durumunda uygulanacağı yönünde olduğu görülmüştür.
Danıştay Üçüncü ve Dokuzuncu Dairesi kararları teminat istenmesi, ihtiyati tahakkuk ve ihtiyati haciz işlemlerinin cebren tahsile yönelik işlemler olmayıp amme alacağının korunmasına ilişkin tedbirler olduğu, bu nedenle asıl borçlu mükellef ve vergi sorumlusu hakkında uygulanabileceği, limited şirket ortak ve temsilcisi hakkında uygulanamayacağı, 213 sayılı Vergi Usül Kanunu'nun 10. maddesi uyarınca kanuni temsilcilerin ancak kesinleşen ve şirket mal varlığından tamamen veya kısmen alınamamış olan borçlardan dolayı sorumlu tutulabilecekleri, henüz tahakkuk etmemiş vergi borçlarından bu aşamada sorumlu tutulamayacakları, öte yandan konu ile ilgili mevzuat hükümleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde esas amme borçlusu olmayan ortak ve temsilciler hakkında amme alacağının korunmasına ilişkin yöntemlerin uygulanacağına ilişkin açık bir hüküm bulunmadığı, dolayısıyla anılan yöntemlerin ortak ve temsilciye uygulanmayacağı yönündedir. Bu kararlarda iki husus öne çıkmaktadır. İlki, ilgili mevzuatta amme alacağının korunmasına yönelik yöntemlerin limited şirket ortak ve temsilcilerine uygulanacağına ilişkin açık bir hüküm bulunmamasıdır. İkinci husus ise, ortak ve temsilcilerin şirket hakkında kesinleşen ve tahsil edilemeyen borçlardan sorumlu tutulacakları, henüz tahakkuk etmemiş vergi borçlarından dolayı bu aşamada sorumlu tutulamayacaklarıdır.
Danıştay Dördüncü ve Yedinci Dairesi ile Vergi Dava Daireleri Kurulu kararları ise kamu alacağının korunmasına ilişkin yöntemlerin limited şirket ortak ve temsilcisi hakkında da uygulanabileceği, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 3. maddesinde amme borçlusu teriminin, amme alacağını ödemek mecburiyetinde olan hakiki ve hükmi şahısların yanında kanuni temsilcileri de ifade ettiği, 213 sayılı Kanun'un 10. maddesi ve 6183 sayılı Kanun'un 35. ve mükerrer 35. maddesi uyarınca şirketin borcu nedeniyle sorumluluğu bulunan ve Kanun hükümleri uyarınca takibi mümkün bulunan temsilci ve ortağın idareye karşı amme borçlusu sıfatını haiz olduğu ve takibinin mümkün bulunduğu, dolayısıyla asıl borçlu şirket hakkında amme alacağının takip işlemleri kesinleşmeden de ortak ve temsilciler hakkında amme alacağının korunması yöntemlerinin uygulanabileceği, sadece Kanun'da bu işlemlerin uygulanmasını gerektiren koşulların varlığı yönünden bir değerlendirme yapılacağı yönündedir. Danıştay Üçüncü ve Dokuzuncu Daire kararlarından farklı olarak, şirket ortak ve temsilcilerinin sorumlu tutulabilmesi için asıl borçlu şirket hakkında kamu alacağının kesinleşmesi ve şirket mal varlığından tahsil edilememesi halinin bulunmasına gerek olmadığı, şirket ortak ve temsilcilerinin amme borçlusu olmalarının amme alacağının korunması yöntemlerinin uygulanması için yasal şartların bulunması kaydıyla yeterli görüldüğü anlaşılmaktadır.
Limited şirketlerin ortakları ve kanuni temsilcileri hakkında amme alacağının korunması amacıyla tesis edilen işlemlere karşı açılan davalarda; amme alacağının korunması yöntemlerinin bu kişiler hakkında uygulanıp uygulanamayacağına ilişkin olarak birbirinden farklı kararlar verildiği görülmektedir.
Danıştay vergi dava daireleri ile Vergi Dava Daireleri Kurulunca birbirine aykırı kararlar verilmiş olmasının içtihadı birleştirme yoluna gidilebilmesi için yeterli olup olmadığının saptanabilmesi, konunun 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun 39. Maddesi yönünden irdelenmesini gerekli kılmaktadır.
2575 sayılı Kanun’un “İçtihatları birleştirme kurulunun görevleri” başlıklı 39. maddesinde, “İçtihatları Birleştirme Kurulu, dava dairelerinin veya idari ve vergi dava daireleri kurullarının kendi kararları veya ayrı ayrı verdikleri kararlar arasında aykırılık veya uyuşmazlık görüldüğü veyahut birleştirilmiş içtihatların değiştirilmesi gerekli görüldüğü takdirde, Danıştay Başkanının havalesi üzerine, Başsavcının düşüncesi alındıktan sonra işi inceler ve lüzumlu görürse, içtihadın birleştirilmesi veya değiştirilmesi hakkında karar verir.” hükmüne yer verilmiş olup bu hüküm uyarınca, içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilebilmesi için birden fazla yargısal kararın olması, bu kararlar arasında aykırılık veya uyuşmazlığın bulunması ve içtihadın birleştirilmesinin lüzumlu görülmesi gerekmektedir.
İçtihatları birleştirmeye konu kararlar incelendiğinde, birbirine aykırı birden fazla yargı kararı bulunduğu görülmekle birlikte “lüzum” şartının da gerçekleşip gerçekleşmediğinin ayrıca değerlendirilmesi zorunludur.
Farklı kararların varlığı tek başına içtihadı birleştirme yoluna gidilmesi için yeterli olmayıp, isteme konu aykırılığın hukuki istikrarı zedeleyecek nitelikte bir sürekliliğe sahip olması, bir başka ifadeyle kararlar arasındaki aykırılıkların devamlılık gösterecek şekilde sürdürülmesi gerekmektedir.
İçtihatların birleştirilmesinden beklenen amaç, bir normun uygulanması konusunda Danıştay dava daireleri veya kurullarının kendi kararları veya ayrı ayrı verdikleri kararlar arasında süregelen aykırılık ve uyuşmazlıkları gidermek ve normun yeknesak bir biçimde yorumlanmasını temin etmek suretiyle daha sonra verilecek kararlarda istikrarın ve içtihat birliğinin sağlanmasıdır.
İçtihatların birleştirilmesi, kararlar arasında oluşan aykırılık veya uyuşmazlığın giderilmesi suretiyle hukuki istikrar ve eşitliğin sağlanması bakımından etkin bir yoldur. İçtihatların birleştirilmesi kararlarıyla, genel olarak bir yasa hükmünden ne anlaşılması gerektiği ortaya konulmakta olup Kurulca yapılan yorum Danıştay daire ve kurulları ile idari mahkemeleri ve idare açısından bağlayıcı bulunmaktadır.
Bu nedenle içtihatların birleştirilmesine lüzum bulunup bulunmadığı değerlendirilirken hukuki menfaatin; istikrar ve eşitliğin sağlanmasında mı, yoksa yargı mercilerinin yargılama sürecindeki takdir yetkisinin kısıtlanmaması ve içtihat gelişiminin engellenmemesinde mi olduğu hususu önem arzetmektedir.
Belirtilen bu hususlar çerçevesinde limited şirketlerin ortak ve kanuni temsilcileri hakkında şirket borcu nedeniyle amme alacağının korunması yöntemlerinin uygulanıp uygulanamayacağı konusunda Danıştay Vergi Dava Daireleri ve Kurulunca birbirine aykırı kararlar verildiği görülmekle birlikte bu aykırılığın hukuki istikrarı bozacak boyuta ulaşmadığı ve yargılamanın genel seyrinde içtihadın kendiliğinden birleşebileceği, bu doğrultuda içtihat gelişiminin de engellenmemesi gerektiği kanaatine ulaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, limited şirketlerin ortak ve kanuni temsilcileri hakkında şirket borcu nedeniyle amme alacağının korunması yöntemlerinin uygulanıp uygulanamayacağı konusunda 2575 sayılı Kanun'un 39. maddesinde aranan lüzum unsurunun gerçekleşmediği sonucuna varılarak içtihatların birleştirilmesine gerek olmadığına 27/05/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.