SİYASETÇİLERE DAİR RÜŞVETE İLİŞKİN HABER DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜDÜR

SİYASETÇİLERE DAİR RÜŞVETE İLİŞKİN HABER DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜDÜR

TC

YARGITAY

19. CEZA DAİRESİ

2018/4325 E.

2019/7565 K.

"İçtihat Metni"

...Gazetesinin 22/10/2015 tarihli nüshasının 10. sayfasında yayımlanan "CHP’den ...’ın Eniştesiyle İlgili Şok İddia: Müteahhitlerden Toplanan Rüşvet İşlemlerine Karıştı" başlıklı yazı nedeniyle ilgilileri ... Aktif Televizyon Prodüksiyon A. Ş. ve ... Gazete Dergi Basım A. Ş. vekili tarafından yapılan tekzip, düzeltme ve cevap metninin yayımlanması talebinin reddine dair İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliğinin 12/01/2016 tarihli ve 2016/261 değişik sayılı kararına yönelik itirazın keza reddine ilişkin mercii İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 05/02/2016 tarihli ve 2016/986 değişik sayılı kararı aleyhine, Adalet Bakanlığı'nın 30/05/2018 gün ve 2018/2820 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 06/06/2018 gün ve KYB. 2018/48807 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Anayasa’nın 28 ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddelerinde ifadesini bulan basının haber verme hakkının, gerçeklik, güncellik, kamu yararı, toplumsal ilgi, konu ve ifade arasında düşünsel bağlılık unsurları ile sınırlı olduğu, bu unsurlardan birini taşımayan haberin hukuka uygun olduğundan söz edilmeyeceği, keza 5187 sayılı Kanun’un 14. maddesinde yer alan, “Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.” şeklindeki düzenleme nazara alındığında ...Gazetesinin 22/10/2015 tarihli nüshasının 10. sayfasında yayımlanan "CHP’den ...’ın Eniştesiyle İlgili Şok İddia: Müteahhitlerden Toplanan Rüşvet İşlemlerine Karıştı" başlıklı yazının CHP İstanbul Milletvekili...’nun basın toplantısında yaptığı konuşmanın aktarılması biçiminde de olsa, ... A.Ş. adlı şirketin, tekzip talep eden ... A.Ş. bünyesindeki ... Grubunun 630 milyon dolarlık rüşvetin kasa şirketi olduğu iddiası sebebiyle tekzip talep edenin şeref ve haysiyetini ihlâl edici ve kişilik haklarını zedeler mahiyette olduğunun anlaşılması karşısında, itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği, gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla,
Gereği görüşülüp düşünüldü:
İfade özgürlüğü; insanın özgürce bilgi ve düşünce sahibi olabilme, zihninde oluşturduğu düşünce ve kanaatlerinden ötürü kınanmama, bunları meşru şekil ve yöntemlerle dışa vurma imkan ve özgürlüğüdür. İfadenin, genellikle dış dünyayı gören, duyan, yorumlamaya ve algılamaya çalışan bir kişi veya toplum gibi gerçek bir muhatabı, bazen de cansız varlıklar veya bizzat kendisi gibi muhatapları vardır. İfadeye anlam veren onun muhatabıdır.
Basın Özgürlüğü; ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olmak üzere, insanların bilgiye ulaşma ve fikir elde edebilme yönündeki en önemli araçlardan olan basının, yazılı, görsel veya işitsel araçlarla sunduğu ve kamu hizmetini gerçekleştirme yolunda sahip olduğu özgürlüktür. Basının, geniş imkanları olan bir organizasyon olması, ona bireylere nazaran daha büyük bir muhatap sayısı (kitlesi) sağlamaktadır. Bu nedenle basının ifade özgürlüğünü kullanırken muhatabı üzerinde yarattığı etkinin boyutları da düşünülerek yaptığı işe bir kamu hizmeti ayrıcalığı tanınmış, bu ayrıcalıkla birlikte bahşedilen güvenilirliği, yapılan işten doğan sorumluluğun da büyük olmasını beraberinde getirmiştir.
Şüphesiz ifade ve basın özgürlüğü de diğer temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. İfade ve Basın Özgürlüğünün sınırlanması, başta AİHS'nin 10/2. maddesi olmak üzere uluslararası ve ulusal mevzuatta düzenleme altına alınmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "ifade özgürlüğü" başlıklı 10. maddesinde;
"1- Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.
2- Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir."
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ulusal makamların bu takdir yetkisini sözleşmenin 10. maddesiyle bağdaşır şekilde kullanıp kullanmadıklarını önüne gelen davalar aracılığıyla denetlemektedir. O halde, ulusal makamlar, ifade özgürlüğünün sınırlanması ile ilgili takdir yetkilerini kullanırken;
- Sınırlamanın kanunda öngörülüp öngörülmediği, açıkça tanımlanıp tanımlanmadığı,
- Sınırlamanın AİHS'nin 10/2. maddesinde yazılı veya yasada öngörülen meşru amaçlara uygun olup olmadığı,
- Sınırlamanın çağdaş demokratik toplumun gereklerine uygun olup olmadığı,
- Sınırlamada aşırıya gidilmemesi (orantılı ve ölçülü olunması), hususlarını gözetmek zorundadırlar.
Meşru amaç deyiminden; genellikle sözleşmenin 10/2. maddesinde yazılı kamu güvenliği, toplumsal ahlak ve ülkelerin yasalarında mevcut sair durumlar kastedilmektedir.
Çağdaş demokratik toplumun gerekleri tanımı ile anlatılmaya çalışılan ise; topluma sunulan, sınırlanmaması, kınanmaması, özgür bırakılması gereken ifadenin veya haberin; toplumun ilgisini çeken, güncel ve kamunun yararını güden bir tartışmayı içermesi ile halkı kin ve düşmanığa sevketmemesi, şiddete teşvik etmemesi, nefret veya ayrımcılık içermemesi, suçu ve suçluyu övmemesi, terör veya ayrılıkçı hareketleri övmemesi, meşrulaştırıp yüceltmemesi, başkalarının kişilik haklarını, onur, şeref ve saygınlığını, hakaret, sövme veya benzer yollarla zedelememesi gibi gerekliliklerdir.
Her ne kadar doktrinde bu konuda üye devletlerin aynı ölçüleri benimsemeleri gerektiği savunulmakta ise de değer yargıları ülkeden ülkeye değişmektedir. Çağdaş ülkelerin çoğunda; iftira, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemekte, suç sayılmak suretiyle cezalandırılmaktadırlar.
Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaat açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli ve etkin yollarından birisi basındır. Basın özgürlüğü; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Düşünceyi açıklama ve basın özgürlüğü, onu kullananlar açısından olduğu kadar gerçekleri öğrenmek özgürlüğüne sahip kişi ve kitleler açısından da temel hak niteliğindedir (Centro Europa 7 S.R.L. ve Di Stefano, § 131). Böylelikle, basın özgürlüğü bir yönüyle halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğüdür, diğer yönüyle ise, bu özgürlük, halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkıdır. Bu şekilde basın kamuoyunun bilgi edinme hakkı bakımından birincil derecede önemi bulunan “halkın gözcülüğü” ya da “kamunun bekçi köpeği (watchdog)” görevini yapabilir.
Çoğunlukçu, özgürlükçü, demokratik toplumlarda, düşünceyi açıklama özgürlüğü; sadece genel kabul gören ve zararsız veya önemsiz sayılan düşünceler yönünden değil, aynı zamanda halkın bir kısmı tarafından benimsenmeyen kural dışı, hatta rahatsız edici, endişe verici, sarsıcı düşünceler için de geçerlidir.
Toplumun ve insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek, doğru ve gerçeğe uygun bilgiler ile donatmak, yaşanan sorun, olay ve oluşumlar hakkında kamuoyunu nesnel bir biçimde aydınlatmak, düşünmeye yönlendirici tartışmalar açmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu suretle denetlemek durumunda olan basının sahip olduğu hakkı hukuka uygun bir biçimde kullandığının kabulü için; açıklama, eleştiri ve değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bağ bulunması, açıklamada küçültücü sözlerin kullanılmaması gerekmektedir. Ancak, basın özgürlüğünün bir dereceye kadar abartma hatta kışkırtmaya başvurma hakkını da içerdiği unutulmamalıdır.
Basın ve diğer medya organlarının ifade özgürlüğü, kamuoyuna yöneticilerin görüş ve davranışlarını tanıtmak ve yargılamak için en iyi araçlardan birisini sunmaktadır. Şüphesiz ifade özgürlüğünü kullanan kişilerin (gazeteciler vb...) bu özgürlüğü kullanırken “görev ve sorumlulukları” da vardır. Sözleşme'nin 10. maddesinin gazetecilere tanıdığı güvence, gazetecilerin gazeteci deontolojisine saygı içinde “doğru ve güvenilir” bilgiler sunmaları anlamında iyi niyetle hareket etmeleri koşuluna bağlıdır (Goodwin, § 39; Mc Vicar, § 83-86; Colombani, § 65).
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Handyside/Birleşik Krallık (B.No:5493/72, 07/12/1976) kararında;
"...Düşünceyi açıklama özgürlüğü, sadece hoşa giden veya zararsız ya da tepki yaratmaz sayılan haberler veya fikirler için değil, fakat devlete veya halkın bir kısmına ters düşen, şoke eden ya da üzüntüye sevk edenler için de geçerlidir. Çoğulculuk, hoşgörü ve yeniliğe kucak açma bunu gerektirir ve bunlar olmadan demokratik toplum olmaz...",
Lingens/ Avusturya (B.No: 9815/82, 08/07/1986) kararında;
“...Mahkeme, Sözleşme’nin 10(1). fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini gerçekleştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatır. İfade özgürlüğü, Sözleşme’nin 10(2). Fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (bk. yukarıda geçen Handyside kararı, parag. 49).
Basın söz konusu olduğunda, bu ilkeler ayrı bir öneme sahiptir. Basının, "başkalarının itibarlarını korumak" gibi çizilmiş sınırları aşmaması gerekmekle birlikte, kamunun menfaatinin bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi, siyasi meselelerde de haber ve fikirleri iletmek, yine basına düşen bir görevdir...",
Jersild / Danimarka (B.No: 15890/89, 23/09/1994) kararında;
Başkalarının haklarını koruma gereği ile bilgi verme ve alma özgürlüğü arasındaki çatışmayı, ırkçı düşüncelerin televizyonda sadece halkı bu ırkçı düşüncelerin sahipleri konusunda bilgilendirmek amacıyla doğrudan yayınlanması bağlamında inceleyerek özetle;
"...Davacı, ulusal mahkemelerin ırkçı düşüncelerin yayılmasına yardım ve yataklıktan mahkûm etmiş olduğu bir televizyon muhabiridir. Davacı, hazırladığı programa ırkçı düşüncelere sahip bir gençlik grubunun üç üyesini davet ederek görüşme yapmıştır. Görüşmeler esnasında ırkçı düşüncelerin dile gelme ihtimalini önceden bilmektedir, hatta bu tür ifadeleri teşvik etmiştir. Montaj sırasında da aşağılayıcı ifadeleri çıkarmamıştır. Görüşmeler, dünyadan haberdar olan bir izleyici kitlesi için hazırlanmış, yabancı düşmanlığı ve göç konuları da dahil, geniş bir dizi sosyal ve siyasi konuyu işleyen ciddi bir televizyon programında gösterilmiştir. İzleyiciler programda şu tür düşüncelerin dile getirildiğine tanık olmuşlardır:
“Irkçı olmak iyi bir şey. Biz, Danimarka’nın Danimarkalılara ait olduğuna inanıyoruz”; “İnsanların köle sahibi olmasına izin verilmeli”; “Bir gorilin resmini çekin, sonra da bir zenciye bir bakın. Aynı yapı, vücut da, her şey de... alınları basık”; “Zenciler insan değil ki, hayvan. Öteki yabancı işçiler de, Türkler, Yugoslavlar, adları ne olursa olsun ötekiler” vb...
...Bu genç insanlara aynı zamanda nerede yaşadıkları ve çalıştıkları ve sabıkalarının olup olmadığı da sorulmuştur. Ulusal mahkemelerin muhabiri suçlu bulmasının ana nedeni, program sırasında, görüşmelerde dile gelen düşünceleri belirgin biçimde eleştirdiği bir nihai açıklama yapmamış olmasıdır. Ulusal mahkemeler bunun gerekli olduğu kanaatini taşıyarak başvuranları, AİHS'nin 10/2. maddesinde yer alan amaca da uygun olduğu gerekçesiyle, "insanları ırkları, rengi, inançları veya başka özellikleri nedeniyle tehdit edici veya aşağılayıcı açıklamalarda bulunulmasına yardım ve yataklık etmek suçundan mahkum etmiş, karar yüksek mahkemece de onanmıştır. Hükümet mahkûmiyet kararını, ırkçı düşüncelerle hakarete uğramış olanların haklarını koruma gerekçesine dayandırmıştır...
...Nesnel olarak bakıldığında, (programın) ırkçı görüş ve fikirleri yaymayı amaçladığının düşünülmüş olması
olanaksızdır. Tersine, program, sosyal
konumları nedeniyle kısıtlanmış ve buna
öfke duyan, sabıkalı, şiddete yatkın belirli
bir grup genci, bir görüşme aracılığıyla
teşhir ve tahlil etmeyi ve durumu
açıklamayı hedeflemektedir.
Nesnel ve dengeli gazetecilik yöntemleri, başka şeylerin yanı sıra, söz konusu olan medyaya da bağlı olarak önemli ölçüde değişkenlik gösterebilir. Gazetecilerin ne tür habercilik teknikleri kullanması gerektiği yolunda basının düşüncelerinin yerine kendi düşüncelerini koymak, ne AİHM’e, ne de başka mahkemelere düşer. Montaj yoluyla düzenlenmiş olsun ya da olmasın görüşmelere (röportaja) dayanan habercilik açısından bir gazetecinin, bir görüşme esnasında başka bir kişi
tarafından dile getirilen düşüncelerin yayılmasına yardım etmesi nedeniyle cezalandırılması, basının kamu yararını ilgilendiren konulara katkısını ciddi biçimde engelleyecektir ve özel olarak sağlam
nedenler var olmadıkça düşünülmemelidir..." şeklindeki ifadelerle,
Basın özgürlüğü ile başkalarının haklarının çatıştığı, özellikle de üçüncü kişilerin ağzından çıkanları doğrudan ropörtaj şeklinde sunulan haberlerde, haberin nesnel bir tarzda mı yoksa haberin sujesi olan üçüncü kişinin ağzından çıktığı gibi ırkçı yaklaşımlara veya şiddete tahrik veya teşvik edici mahiyette yorumlarla mı yansıtıldığının her olayda araştırılması gerektiğini vurgulamaktadır.
Kanun yararına bozmaya konu edilen somut olayda;
...gazetesinin 22.10.2015 tarihli nüshasının 10. sayfasında yer alan "CHP'den ...'ın eniştesi ile ilgili şok iddia: Müteahhitlerden toplanan rüşvet işlemlerine karıştı!" başlıklı haberde; CHP milletvekili...'nun partisinin İstanbul İl Başkanlığında yaptığı basın toplantısında, "... Holding A.Ş." ile "..." grubunun satın alınması sırasında yaşandığı iddia edilen olaylara dair yaptığı açıklamaların, herhangi bir yorum yapmaksızın, doğrudan basın toplantısında dile getirildiği gibi okuyuculara sunulduğu, basın toplantısından yapılan alıntıların tırnak içinde verildiği, basın toplantısının konusunun başvuran medya şirketinden ziyade, "... Holding A.Ş.", "... Enerji" ve "..." şirketlerini kapsadığı, 17 - 25 Aralık fezlekesinde bu şirketler arasındaki para alışverişinden bahsedildiğinin, sonuç olarak adı geçen şirketlerin kamu kaynaklarını önemli miktarda kayba uğrattığı iddialarının bulunduğu görülmektedir.
Yukarıda ayrıntılarıyla yazılı olduğu üzere; basın organlarının bir söyleşi, röportaj veya mülakat türünden yaptığı haberlerde, anlatım tarzı, haberin veriliş biçimi veya kullanılan yöntem dahi AİHM veya ulusal mahkemeler tarafından denetlenemeyecek hususlar olarak belirtilmektedir. Ancak bu durum basının üçüncü kişilerin ağzından sunulan haberlerde istediği şekilde ve istediği içerikte başkalarının haklarını ihlal edebileceği, deyim yerindeyse basının üçüncü kişileri kullanarak kişilerin haklarını dolaylı yoldan ihlal edebileceği anlamına gelmemektedir. Buna göre başkalarının şöhret ve haklarının korunmasında temel kriter; basın organının haber yapmasındaki maksat ile haberi sunuş biçiminin ve haberin içeriğinin birlikte değerlendirilerek yorumlanması suretiyle iyi niyetle mi yoksa kötü niyetle mi hareket ettiğinin belirlenmesidir.
Somut uyuşmazlığın muhatabı olan basın organının haber verme amacının; bir siyasetçinin yaptığı basın toplantısında siyasi rakibi ve rakibiyle bağlantısı olduğunu iddia ettiği iş adamları arasındaki ilişkilere dair sarf ettiği cümlelerin toplumun ilgisini çekebileceği kanaatiyle herhangi bir yorum veya ekleme yapmaksızın sunulması ve neticede toplumun bu basın toplantısı hakkında bilgilendirilmesi olduğu değerlendirilmektedir. Keza uyuşmazlığa konu olan ve bahsi geçen basın toplantısı içeriğinde de; başvuran "... Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş." ve "... Televizyon Prodüksiyon A.Ş."nin doğrudan isminin zikredilmediği, şirketin sahip olduğu basın organlarının şeref ve haysiyetine veya onların faaliyetlerine dair küçük düşürücü, aşağılayıcı, bu basın grubunun tüzel kişiliğini, faaliyet veya ürünlerini (gazete, dergi veya televizyon programı) doğrudan hedef alarak hukuka aykırı bir suçlama yönelten bir ifadenin bulunmadığı, bu yönüyle haberde yer alan ifadelerin kamuoyunun bilgilendirilmesi amacıyla faaliyet gösteren basının haber verme özgürlüğü kapsamında kaldığının kabul edilmesi gerektiği anlaşılmakla,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarnamesinde belirtilen bozma nedeni yerinde görülmediğinden, kanun yararına bozma talebinin REDDİNE, 29/04/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.