SORUŞTURMADAKİ EKSİKLİKLER VE GECİKMELER NEDENİYLE KÖTÜ MUAMELE YASAĞININ USUL BOYUTUNUN İHLAL EDİLMESİ
Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 18/5/2021 tarihinde, B.A. (B. No: 2016/9123) başvurusunda, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.
Olaylar
Başvurucu, arkadaşı M.K. ile gittiği kaplıcada tesisinde birden fazla kişinin cinsel saldırısına maruz kaldığını belirterek olayın üzerinden yaklaşık sekiz ay sonra Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) şikâyette bulunmuştur. Başvurucu, şikâyetteki gecikmeyi olayın öncesinde kendisine verilen bir maddenin etkisi ve yine maruz kaldığı travma nedeniyle olayın sonrasında yaşadıklarını hatırlayamaması olarak açıklamıştır. Anlatımına göre başvurucu, olayın faillerinden olduğunu belirttiği A.N.O. isimli sanığın olayın üzerinden altı ay sonra kendisini telefonla araması üzerine cinsel saldırıyı parçalar hâlinde hatırlamaya başlamış, bir müddet psikiyatri tedavisi gördükten sonra şikâyetçi olmuştur.
Başsavcılık, soruşturma süreci sonunda kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başvurucunun itirazı, 2. Ağır Ceza Mahkemesinin kararlarıyla kesin olarak reddedilmiştir. Başvurucu verilen kararlara karşı kanun yararına bozma talebinde bulunmuştur. Yargıtay, 2. Ağır Ceza Mahkemesinin kararlarının bozulmasına karar vermiştir. Bozma kararı sonrasında Başsavcılığın iddianamesi üzerine yargılamayı yapan Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) tüm sanıkların beraatine karar vermiş ve hüküm Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiştir.
İddialar
Başvurucu, cinsel saldırı suçu işlendiği iddiasıyla yürütülen soruşturmanın etkisiz olması ve yargılama sonucunda sanıkların beraatlerine karar verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Başvurucu, Başsavcılığa şikâyet dilekçesi sunarken hakkında düzenlenmiş iki raporu da eklemiştir. Özellikle Eğitim ve Araştırma Hastanesinin rapor içeriği başvurucunun beyanlarını destekler nitelikte gözükmektedir. Söz konusu rapor başvurucunun olaya ilişkin anlatımı ile birlikte değerlendirildiğinde savunulabilir bir iddianın olduğunu kabul etmek gerekir. Kaldı ki Başsavcılık da şikâyet sonrasında derhâl soruşturma işlemlerine başlamış, başvurucunun ifadesini alarak hakkında Adli Tıp Şube Müdürlüğünden rapor düzenlenmesini sağlamıştır.
Soruşturma kapsamında şikâyetin ertesi günü başvurucudan yer gösterimi yapması ve olayın faili olduğunu bildirdiği kişileri teşhis etmesi istenmiştir. Teşhis edilen kişilerin şüpheli sıfatıyla ifadeleri aynı gün alınmıştır. Bununla birlikte başvurucunun iddialarında esaslı yer tutan M.K. ve A.N.O.nun ve yine V.KA.nın ifadeleri şikâyet tarihinden üç gün sonra alınabilmiştir.
Somut olay bağlamında Başsavcılık, başvurucunun ifadesinde cinsel saldırı sırasında kamerayla çekim yaptığını belirttiği ve şüpheli sıfatıyla hakkında işlem yaptığı kişilerden sadece M.K.nın evinde yaklaşık dört ay sonra arama yapmış; el konulan bilgisayar, fotoğraf makinesi, CD ve DVD'ler hakkında bilirkişi raporu aldırmıştır. Öte yandan haklarında soruşturma açılan diğer şüphelilerin de evlerinde veya telefonlarında neden bu tarz bir arama yapılmadığı izaha muhtaçtır. Her ne kadar kovuşturma aşamasında olayın tüm faillerinin evlerinde arama ve elkoyma işlemi yapılıp suç konusu olabilecek nitelikte bir görüntü bulunup bulunmadığı konusunda bir araştırma yapılmış ise de yaklaşık üç yıl sonra bu eksikliğin tamamlanmasının soruşturmanın yeteri kadar özenli yürütülmediği gerçeğini değiştirmeyeceği ifade edilmelidir.
Diğer taraftan üzerinden aylar geçtikten sonra yapılan şikâyet ve başlatılan soruşturmada ifadeleri büyük öneme sahip potansiyel faillerin birbirlerinden habersiz şekilde dinlenip gerektiğinde beyanları arasındaki çelişkilerin sorularak gerçeğin ortaya çıkarılması yerine başvurucunun beyanlarından soruşturmada kilit konumda olduğu anlaşılan M.K. ve A.N.O.nun diğer şüphelilerden sonra dinlenip soruşturmadaki delillere erişim imkânına sahip olmaları da eleştirilmesi gereken diğer bir husustur.
Bunlarla birlikte somut olayda soruşturmaya sekiz ay gecikmeli başlandığı dikkate alındığında kusursuz bir soruşturma yürütülmüş olsaydı dâhi başvurucunun beyanlarını destekler nitelikte delillere ulaşılamayacağı ihtimalini gözardı etmemek gerekir. Dolayısıyla Başsavcılık aşamasında birtakım delillerin geç toplanması veya hiç toplanmamış olmasının sonuca etkisi olmayabilir. Ne var ki etkili soruşturma yapma zorunluluğu uygun araçların kullanılması yükümlülüğüne ilişkin olup soruşturmadan çıkan sonuçtan bağımsızdır.
Sonuç itibarıyla yukarıda izah edilen birtakım eksiklikler veya gecikmeler nedeniyle yürütülen soruşturmada gerekli özenin gösterilmediği değerlendirilmiştir.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
İKİNCİ BÖLÜM |
KARAR |
B.A. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2016/9123) |
Karar Tarihi: 18/5/2021 |
R.G. Tarih ve Sayı: 25/8/2021-31579 |
İKİNCİ BÖLÜM |
KARAR |
RESEN GİZLİLİK KARARI
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
M. Emin KUZ |
||
Yıldız SEFERİNOĞLU |
||
Basri BAĞCI |
||
Raportör |
: |
Sinan ARMAĞAN |
Başvurucu |
: |
B.A. |
Vekili |
: |
Av. Cevriye AYDIN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, cinsel saldırı suçu işlendiği iddiasıyla yürütülen soruşturmanın etkisiz olması ve yargılama sonucunda sanıkların beraatlerine karar verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/5/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere göre olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1982 doğumludur ve olay tarihinde Fethiye'de yaşamaktadır.
9. Başvurucu 10/3/2008 tarihinde Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) avukatı aracılığıyla dilekçe ibraz ederek on kişiden şikâyetçi olmuş; şikâyet dilekçesinde, 26-27/6/2007 tarihinde erkek arkadaşı M.K.yla birlikte gittiği Fethiye'deki bir kaplıca tesisinde ikisi çocuk olmak üzere on kişinin cinsel saldırısına uğradığını iddia etmiştir.
10. Başvurucu, içeceğine karıştırılan bir madde veya ağrı kesici diye aldığı bir hap sebebiyle saldırı sırasında bedensel ve zihinsel olarak kendini kontrol edemediğini, olay sonrasında ise maruz kaldığı eylemleri hatırlamadığını, 2007 yılı Aralık sonunda olayın faillerinden A.N.’nin kendisini telefonla aramasının yaşadıklarını hatırlamasını tetiklediğini ileri sürmüştür. Başvurucu, on iki sayfalık şikâyet dilekçesinde olayı öncesi ve sonrasıyla ayrıntılarıyla anlatmıştır. Başvurucu, olayın failleri olduğunu belirttiği kişilerden sadece ikisinin açık kimlik bilgilerini bildiğini belirtmiştir.
11. Başvurucu şikâyet dilekçesine 19/2/2008 tarihli Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi Levent Semt Polikliniği raporu (ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı tarafından düzenlenmiş) ile 15/1/2008 tarihli İstanbul'da bulunan özel bir hastanenin (kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından düzenlenmiş) raporunu eklemiştir.
12. 19/2/2018 tarihli raporda şu hususlara yer verilmiştir:
"[B.A.] hastanemiz polikliniğine 19.02.2008 tarihinde [5..] protokol numarası ile başvurmuş olup ilk görüşmede depresyon belirtileri saptanmıştır. Daha sonra yapılan görüşmeler ve uygulanan MMPI ve Roschach testleri sonucunda yaklaşık 6-7 ay önce travma yaşadığı ancak bu travmayı travmetik amnezi nedeniyle yeni parça parça hatırlamaya başladığı anlaşılmıştır. Test sonuçlarına ve görüşmelere yansıdığı kadarıyla yaşadığı travmanın cinsel içerikli şiddet içeren bir travma olduğu ve hastamız üzerinde kalıcı hasar bıraktığı gözlenmiştir. Yapılan diğer testler ve ölçeklerin değerlendirilmesi ve düzenli görüşmelerin sonucunda depresyona ek olarak travma sonrası stres bozukluğu belirtilerinin ve çok yoğun ankisiyete belirtilerinin yaşandığı saptanmıştır. Psikoterapi ve ilaç tedavisine olumlu cevap alınmakla birlikte yaşanan travmanın hastamızın ruhsal dünyasında kalıcı bozukluklara yol açabileceği düşüncesindeyim."
13. Başsavcılık şikâyet tarihinde başvurucunun ifadesini avukatının huzurunda almıştır. Başvurucunun ifadesi şu şekildedir:
"Ben C.Başsavcılığınıza şikayet dilekçesi vermiştim. İfademi aynen tekrar ederim. 2007 Yılının Haziran ayında erkek arkadaşım olan [M.K.]yla birlikte kendisinin daveti üzerine Fethiye Saklıkent yolu üzerinde bulunan gebeler kaplıcasına gitmeye karar verdik. Bu amaçla M.ye ait ancak markasını ve modelini tam olarak bilmediğim koyu kül rengi bir araçla yanında [A.N.] isminde ancak soyadını bilmediğim bir şahısla birlikte sabahleyin saat 9:30 sıralarında çalışmış olduğum P. Otele geldiler. Ben burada arabaya bindim. Yolda [A.N.] beyi indirdik. [A.N.] bey şuanda İstanbul'da Milli eğitim müdürlüğünde müfettiş olarak çalışmaktadır. Saat 10:30 civarı M. ile birlikte önce Yanıklar koyuna gittik. Burada bir süre kaldıktan sonra oradan Gebeler kaplıcasına doğru yola çıktık. Saat 11:00 civarında Gebeler kaplıcasına vardık. Buranın işletmecisi olan ancak adını hatırlayamadığım şahısla M. bir süre sohbet etti. Daha sonra ikimiz kaplıcanın odasına çıktık. Burada mayolarımız giydik ve aşağıya indik. Burada bir şeyler yedikten sonra kaplıcaya girdik ve arkasından odamıza çıktık. Odaya çıktıktan sonra benim uykum geldiği için uyumaya karar verdim ve birkaç saat uyudum. Uyandığımda [M.K.] ve arkadaşı restaurantta sohbet ediyorlardı. Yanlarında tesisin sahibinin oğlu olan 13 yaşlarında hantal ve çirkin görünüşlü oğlu vardı, bize mağarayı dolaştırdı geri döndüğümüzde restaurantta [A.N.] beyin de bulunduğunu gördüm. Okey masasına oturduk. Biz otururken M. sürekli olarak telefonla arkadaşlarını arıyor ve akşama eğlence olduğunu söylüyordu. İlerleyen saatlerde başım ağrımaya başladığı için [M].den ağrı kesici istedim, tesis sahibinin büyük oğlu olan 16 yaşlarında adını hatırlamadığım şişman ve hantal yapılı olan bana ağrı kesici olduğunu düşündüğüm bir hap getirdi. Bu hapı su ile yuttum. Daha sonra içmem için içinde pipet olan şeftali suyu getirdiler. Şeftali suyunu içtikten sonra uykum gelmeye başladı. Hava tam olarak kararmıştı. Ben izin isteyerek odaya çıktım ve uyudum. Bir süre [M.] odaya geldi birkaç şey aldı çıktı. Daha sonra geri geldi ve üzerimdekileri çıkartarak benimle birlikte olmak istediğini söyledi. Ben istemediğim halde cinsel ilişkiye girdik. Sonra kendisi odadan ayrıldı. Ben bu esnada muhtemelen vermiş oldukları ilacın etkisiyle yarı sersem bir şekilde giyindim. Kendimi çok halsiz hissediyordum. Hava kararmıştı içeriye [M.] girdi beni soyarak yatağın üzerine yüzüstü yatırdı ve bana 'seninle sırayla beraber olacaklar itirazın yok değilmi' diyerek sordu. Gözlerimi araladığımda [M].nin elindeki kamerayla beni çektiğini gördüm. Devamında [M.] benimle zorla cinsel ilişkiye girdi. Bu esnada kamera elinde çekiyordu. İlacın etkisi altında olduğum için çok net hatırlayamıyorum ancak içeri giren şahıslar sürekli olarak değişiyordu. Hatta bazı anlarda içeride birden fazla kişi vardı. Bu şahısların her biri benim rızam dışında benimle zorla cinsel ilişkiye girdiler. Her ne kadar engel olmak istesem de kendimde değildim. Zaten karşı koymaya çalışsam da gücüm yetmiyordu. Ne kadar sürdüğünü tam olarak hatırlayamıyorum bir kriz geçirdim. Ne kadar uyuduğumu hatırlamıyorum. Hatırladığım kadarıyla önce [A.N.] bana tecavüz etti, sonrasında tesis sahibi, tesis sahibinin iki oğlu, tesiste çalışan esmer, orta boylu, hafifi kirli sakallı şahıs, [V.KA.] ismindeki şahıs, Kuşcu lakaplı müzik öğretmeni olan şahıs, adını İbrahim diyerek tahmin ettiğim şahıs ve tanımadığım iki şahıs daha bana tecavüz ettiler. 2,5 saat sonra kendi kendime ayıldım, [M.] odaya geldi ve hadi gitme vakti diyerek [A.N.] ile birlikte kendi arabasına bindirdi. Bana olanları hatırlayıp hatırlamadığımı sordular hatırlamıyorum dediğim zaman çalıştığım P. Otele gelerek beni bıraktılar. Olayın üzerinden çok uzun zaman geçmiş olmasına rağmen bazı şeyleri yavaş yavaş hatırlamaya başladım. Olanları bu şahıslardan [A.N.] beni telefonla aradıktan sonra parça parça hatırlamaya başladım. Olay tarihinden sonra bir ay kadar daha Fethiye'de kaldım ve daha sonrada İstanbul'a taşındım. Psikolok ve psikiyatriste giderek olanların hatırlayabildiğim kadarını anlattım. Bana ilaç tedavisi uygulamaya başladılar. İfade vermek için Fethiye'ye geldim. Bu şahıslardan şikayetçiyim cezalandırılmalarını istiyorum."
14. Başvurucu ifade işlemi sonrasında Muğla Adli Tıp Şube Müdürlüğüne gönderilerek hakkında sağlık raporu düzenlenmesi istenmiştir. Jinekololojik muayene yapılarak hazırlanan 11/3/2008 tarihli raporda; başvurucunun kızlık zarında tespit edilen yırtıkların on beş günden daha eski bir tarihte meydana geldiği, her iki uyluk bölgesinde saptanan ekimozların olayla ilgisiz ve yeni tarihli olduğu, cinsel saldırı suçu nedeniyle beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığı hususunun Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulu tarafından değerlendirilebileceği belirtilmiştir.
15. Adli Tıp Kurumu (ATK) başvurucunun şikâyet dilekçesini, dosyadaki sağlık raporlarını incelenmiş; 12/3/2008 tarihinde de başvurucuyu muayene etmiştir. ATK'nın 26/3/2008 tarihli raporunda şu değerlendirmede bulunulmuştur:
"...2007 yılı haziran ayında birden fazla şüpheli tarafından mağduresi bulunduğu 'cinsel saldırı' olayı nedeniyle beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığı sorulan A. kızı 1982 doğumlu [B.A.].nın Kurulumuzca 12.03.2008 tarihinde yapılan muayenesinde ve dava dosyasının tetkikinde, mağduresi bulunduğu olaydan kaynaklanmış ruh sağlığını bozacak mahiyet ve derecede olan 'travma sonrası stres bozukluğu' denilen ağır nöroz arazının tespit edildiği; bu duruma göre, A. kızı 1982 doğumlu [B.A.].nın Haziran 2007 tarihinde mağduresi bulunduğu olay sonucunda ruh sağlığının bozulduğu oybirliği ile mütalaa olunur."
16. Soruşturma kapsamında başvurucuya yer gösterme ve teşhis işlemi yaptırılmıştır. Başvurucunun teşhis ettiği V.K., S.K., G.K. M.K.K. ve M.E.K. 11/3/2008, -M.K. ile tanışmasına vesile olan- V.KA. ise 13/3/2008 tarihinde Fethiye'deki Kemer Jandarma Karakolunda (Jandarma Karakolu) ifade vermiş; hiçbiri suçlamayı kabul etmemiştir. V.KA. ifadesinde olay yerine hiç gitmediğini söylemiştir.
17. Şüphelilerden S.K. kaplıcada bekçi olarak görev yapmaktadır. Ayrıca M.E.K. ve M.K.K., kaplıcayı işleten G.K.nın olay tarihinde 12 ve 16 yaşında olan çocuklarıdır. V.K. ise şikâyet dilekçesinde Kuşçu lakaplı bir müzik öğretmeninin ağabeyi olarak belirtilen kişidir. Ayrıca şikâyet dilekçesinde olayın faillerinden birinden de V.K.nın adı bilinmeyen müzisyen arkadaşı şeklinde bahsedilmektedir. Soruşturmada bu kişinin ifadesi alınmamıştır.
18. Başvurucudan olayın yaşandığı yeri göstermesi istenmiş ve gösterilen odadan birtakım eşyalar alınarak genetik incelemeye gönderilmiştir. İzmir Adli Tıp Kurumu İzmir Grup Başkanlığının 26/5/2008 tarihli raporunda; incelenen bir yatak örtüsü, dört yastık kılıfı, bir çarşaf ve üç yastıkta kan ve meni örneği olmadığı, bir yastık kılıfı ile iki yastıkta ise tükürük örneğine rastlandığı belirtilmiştir. Şüphelilerden eşleştirme için tükürük örneği alınmamıştır.
19. Başvurucunun şikâyetçi olduğu kişilerden M.K. ve A.N.O. nun ifadesi jandarma karakolunda 13/3/2008 tarihinde şüpheli sıfatıyla alınmıştır.
20. Şüpheli M.K. ifadesinde özetle başvurucuyu arkadaşı olan V.KA. vasıtasıyla bir buçuk yıldır tanıdığını, kendisine resim dersleri verdiğini, sonrasında doğa yürüyüşlerinde bir araya geldiklerini, başvurucunun zamanla kendisine birtakım duygular beslemeye başladığını ve sevgi içerikli sözler söylediğini belirtmiştir. Şüpheli; başvurucunun evine gelip gittiğini, bir araya geldiklerinde kendisine babaannesi veya başka birileri tarafından saldırıldığı şeklinde halisünasyonlar gördüğünü söylediğini, ilaç kullandığına şahit olduğunu, ayrıca sohbetlerinde kendisinden bir siyasi partiye yardım etmesini istediğini, defalarca bir terör örgütünün sempatizanı olduğunu söylediğini fakat kendisine değer verdiğinden kalbini hiç kırmadığını beyan etmiştir. Başvurucunun özel hayatından da bahsettiğini, üniversiteden D. isimli bir erkek arkadaşı olduğunu, onunla paylaştığı özel anları hatta başka kişilerle yaşadığı günübirlik cinsel ilişkileri dahi anlattığını ifade etmiştir. M.K.ya göre başvurucu, annesiyle evlenmesi konusunda telkinde bulunmuş; istemediği takdirde kendisiyle evlenebileceğini söylemiştir.
21. Şüpheli M.K. ifadesinin devamında olay günü başvurucunun talebi üzerine Fethiye'ye arkadaşı A.N. ile birlikte gelip başvurucuyu araçla aldıklarını, başvurucuyu A.N. ile tanıştırdığını, daha sonra A.N.yi şehir merkezine bırakıp birlikte G.K. isimli arkadaşının işlettiği kaplıcaya geldiklerini, birlikte suya girdiklerini, aynı odayı kullandıklarını, restoran kısmında yemek yediklerini, kaplıcaya gelen A.N. ve G.K. ile birlikte oyun oynadıklarını, bu sırada alkol aldıklarını, V.K. isimli arkadaşını da bulundukları yere telefonla davet ettiğini, bir müddet sonra yorgun olduğunu söyleyen başvurucuyu odaya götürdüğünü, arkadaşlarının yanına dönmek üzere odadan çıktıktan sonra başvurucunun odayı kilitlediğini, başvurucu uyandıktan sonra 23.00 sıralarında yanlarına geldiğini, yarım saat sonra A.N. ve başvurucu ile birlikte tesisten ayrıldıklarını, başvurucuyu çalıştığı otele bıraktıktan sonra Muğla'ya döndüklerini belirtmiştir. M.K. o tarihten sonra başvurucuyla telefonla konuşmaya devam ettiklerini, aynı yıl temmuz ayında başvurucunun, annesi ile birlikte evine geldiklerini, burada annesinin başvurucudan şikâyetçi olup kendisine akıl vermesini tembihlediğini, bundan sonra yaptıkları bir telefon görüşmesinde başvurucunun kendisini tanımadığını, numarasını sildiğini söylediğini ifade etmiştir.
22. M.K. ifadesinin geri kalan kısmında başvurucunun 2007 yılı Ramazan Bayramı arifesinde telefonla kendisini arayıp V.KA. ve bir kadın arkadaşının telefon numarasını istediğini, bayramın birinci günü bu kişilerin kendisini aradığını ve başvurucunun görüntülerini internete yükleyip yüklemediğini sorduklarını, bunun üzerine başvurucuyu aradığını fakat kendisine hakaret ettiğinden telefonu kapatmak zorunda kaldığını, bir buçuk ay sonra bu kez başvurucunun mesaj attığını, mesajda "Benim görüntülerim net değil ama elimde senin kızının görüntüleri var." yazdığını beyan etmiştir. Kolluğun sorusuna M.K. cevap olarak başvurucunun olay akşamı kendisinden ağrı kesici istemediğini, G.K. veya çocuklarının başvurucuya hap vermediğini söylemiştir.
23. M.K., Başsavcılığa sunduğu 31/3/2008 tarihli beyan dilekçesiyle ifadesindeki iki hususu düzeltmek istemiştir. Bunlardan biri kaplıcadan ayrıldıklarında A.N.nin yanlarında olmadığı, onun ayrı araçla geldiği, diğeri ise başvurucuyu çalıştığı otele bıraktıktan sonra A.N. ile buluşup bir şeyler içtikleri, daha sonra birlikte Muğla'ya gittikleridir. Bunlar dışında dilekçede başvurucuyla kaplıcada ve kaldıkları odada rızasıyla cinsel ilişki yaşadıklarını beyan etmiştir. Ayrıca dilekçeye başvurucuyla olan fotoğraflarını eklemiştir.
24. A.N.O. ifadesinde olay tarihinde kaplıcaya gittiğini, başvurucuyu ismen tanımadığını, M.K.nın yanında bulunan kadının başvurucu olduğunu tahmin ettiğini, tecavüz iddiasının gerçek olmadığını, ayrıca daha önce telefonla başvurucuyu aramadığını beyan etmiştir. AN.O.ya göre başvurucu, M.K. ile arası açıldığı ve kendisini bu kişinin yanında görüp nüfuzlu birisi olduğunu öğrendiği için iftira atmaktadır.
25. Şüpheli M.K.nın evinde Muğla Sulh Ceza Mahkemesinin 8/4/2008 tarihli kararıyla arama yapılmıştır. Aramada bir dizüstü bilgisayar, bir fotoğraf makinesi, bu makineye ait hafıza kartı, 135 adet CD ve DVD'ye el konulmuştur. Bir polis memuru tarafından hazırlanan 15/4/2008 tarihi raporda el konulan eşyaların incelenmesi neticesinde arama konusu suça ilişkin bir unsura rastlanmadığı bildirilmiştir.
26. Başsavcılık 19/6/2008 tarihinde suça sürüklenen iki çocuk ve diğer altı şüpheli hakkında iki ayrı kararla fakat aynı gerekçeyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir:
"Olay ile ilgili ifadesi alınan şüphelilerin üzerlerine atılı suçlamayı kabul etmedikleri, şüpheli [V.KA].nın 20 yıldan beri Fethiye ilçesine bile gelmediğini beyan ettiği, şüpheli [M.K.] beyanında ve dosyaya ibraz ettiği dilekçe ve fotoğraflarda müşteki ile şüphelinin birlikte çekildiği çok sayıda fotoğrafının görüldüğü, yine şüpheli [M].nin beyanına göre olay mahallinde birlikte kaplıcaya çıplak olarak girdiklerini ve burada iki kez cinsel ilişkiye girdiklerini, daha sonra tekrar odaya çıktıklarında bir kez daha cinsel ilişkiye girdiklerini beyan ettiği, müştekinin üzerinde cinsel saldırıya maruz kaldığını beyan ettiği ve kendisine ait kan ve idrar kalıntılarının bulunduğunu söylediği yastık ve yatak materyalleri üzerinde yapılan incelemede kan, meni ve idrar kalıntısı tespit edilemediği, olay mahallinin kamunun girip çıkabildiği kaplıca olduğu, dosya kapsamına göre müşteki ile öğretmen şüpheli [M.] arasında cinsel ilişkiyle birlikte yaşanan gönül ilişkisinin bulunduğunun tespit edildiği, müştekinin ruh sağlığının bozulduğu yönünde Adli Tıp Raporu var ise de, söz konusu arazın müştekinin iddia ettiği ırza geçme olayından kaynaklandığına dair soyut iddiasından başkaca delil bulunmadığı ve her ne kadar Adli Tıp Kurumu müştekinin söz konusu ırza geçme olayı nedeniyle ruh sağlığının bozulduğunu belirtmiş ise de, Adli Tıp Kurumu'nun adli soruşturmayı gerektiren bu konuda karar vermeye yetkili olmadığı, kurumun kendisine 2007 yılı Haziran ayında birden fazla şüpheli tarafından maruz kaldığı cinsel saldırı nedeniyle ruh sağlığının bozulup bozulmadığı sorulduğu için soruya yanıt olarak bu şekilde yanıt verdiğinin düşünüldüğü, müştekinin önce şüpheli [V.], sonra [M].den resim dersleri aldığının tespit edildiği, müşteki iddiaları doğrultusunda şüpheli [M.]ye ait Milli Eğitim Lojmanları'ndaki konutunda yapılan aramada bilgisayar, dijital fotoğraf makinesi, hafıza kartı, CD ve DVD'ler üzerinde yapılan incelemede iddia edilen suça ilişkin herhangi bir kayda rastlanılmadığı, şüphelilerden beşinin öğretmen ya da öğretmen emeklisi olup, ikisinin ise 12-16 yaş grubunda çocuk olduğu
Tüm dosya kapsamına göre şüpheliler hakkında atılı nitelikli cinsel saldırı suçunu işlediklerine dair haklarında kamu davası açmasını gerektirecek nitelik ve yeterlikte delil elde edilemediği anlaşıldığından;
Şüpheliler hakkında atılı suçtan KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA... [karar verildi.]"
27. Başvurucu, verilen kararlara itiraz etmiştir. Başvurucu, itiraz dilekçesinde özetle şüphelilerinin beyanlarının geç alınması nedeniyle delillerin karartıldığını, bütün şüphelilerin ev ve işyerlerinde arama yapılmadığını, internet yazışmalarının incelenmediğini, M.K.nın evinde yapılan aramanın şikâyet tarihinden çok sonra gerçekleştirildiğini, şüphelilerin kullandıkları cep telefonlarının iletişim kayıtlarının tespit edilerek olay tarihinde olay yerinde bulunup bulunmadıkları yönünde araştırma yapılmadığını, ATK raporunun görmezden gelinerek karar verildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun itirazı, Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/10/2008 ve 20/10/2008 tarihli kararlarıyla kesin olarak reddedilmiştir.
28. Başvurucu verilen kararlara karşı kanun yararına bozma talebinde bulunmuştur.
29. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 28/6/2010 ve 15/7/2010 tarihli kararlarıyla Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesinin kararlarının bozulmasına karar verilmiştir.
30. Bozma kararı sonrasında Başsavcılık, ikisi çocuk sekiz kişi hakkında mağdurun beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından iki ayrı iddianame düzenlemiştir. Fethiye Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) suça sürüklenen çocuklar hakkındaki yargılamanın 26/1/2011 tarihli ilk duruşmasında başvurucunun beyanı alınmıştır. Ayrıca bu duruşmada olayın tüm faillerinin ev ve işyerlerinde arama yapılmasına, bilgisayar ve telefonlarının imajları ile IP adreslerinin tespit edilmesine karar verilmiştir. 16/3/2011 tarihli ikinci duruşmada, suça sürüklenen çocukların savunmaları alınmış ve dosyanın yaşı büyük sanıklar hakkındaki dosya ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
31. Mahkemece 16/3/2011 tarihinde yaşı büyük sanıklar hakkındaki yargılamada ilk duruşma yapılmış ve altı şüphelinin savunması alınmıştır. Duruşmada başvurucunun ve sanıkların kullandığı telefon numaraları tespit edilerek bu numaraların olay tarihi ve sonrasında sinyal aldıkları baz istasyonları da dâhil olmak üzere iletişim bilgileri istenmiştir. Ayrıca sanıkların cep telefonları ve bilgisayarlarıyla ilgili bilirkişi raporu alınmıştır.
32. 11/11/2011 tarihli bilirkişi raporuna göre sanıklara ait bilgisayar ve telefonlarda delil olabilecek nitelikte bir görüntü bulunmamaktadır.
33. V.KA. dışındaki sanıkların bir kısmının kullandığı telefonların olay yerine yakın baz istasyonlarından sinyal aldığı 13/10/2011 havale tarihli bilirkişi raporuyla tespit edilmiştir.
34. 19/2/2008 tarihli raporu (bkz. § 11) düzenleyen doktor 27/5/2011 tarihli duruşmada tanık olarak dinlenmiştir. A.Ö.M. isimli tanığın beyanı şöyledir:
"Ben olayla ilgili olarak doğrudan görgü tanığı değilim. Ancak mağdure [B.A.] mor çatı derneğine müracat etmiş, ertesi gün de görüşme için psikiyatris olarak bana yönlendirilmişti. Ben kendisi ile yaptığım görüşmede kesik kesik ve bölük bölük olarak bir cinsel saldırı olayından bahsediyordu. Ilk başlarda anlatımı tamamen duygu yüksüz ve mekanik bir anlatımdı. Ancak daha sonraları anlatım ve hatırlama arttıkça kendisi ağır bir psikolojik tranva yaşamaya başladı. Ben ilk başta kendisi ile haftada bir görüyoyrdum. 6 Ay kadar görüşme bu şekilde devam etti. 6 ay kadar sonra kendisini toparlamaya başlayınca görüşme sıklığı azaltıldı. Ben mağdure ile yapmış olduğum görüşmeler zarfında kendisinde olaya bağlı tranva sonrası stres bozukluğu tespit ettim. kendisinin olay öncesinde bir ruhsal bozukluğu olduğunu tespit etmedim. Bütün veriler olaya bağlı bir stres bozukluğunu gösteriyordu. Bu tarz olaylarda tıbben tranvatik amnezi dediğimiz vakalarda kişiler başlangıçta olayları hatırlamaz ancak mağduru tetikleyen her hangi bir ses, görüntü vb. Olayla olayları hatırlamaya başlarlar. Mevcut olayda da bu şekilde bir hatırlama olmuş. Mağdurun bu olaydan sonra kendisine karşı cinsel saldırıda bulunulan bir kişi ile görüşmeye devam etmiş olması olayın hatırlanması için tetikleme yapmamış olabilir. Bu durum tıbben mümkündür, olaya ilişkin söyleyeceklerim bundan ibarettir."
35. Katılan vekilinin talebi üzerine sorulan soruya A.Ö.M. şu şekilde cevap vermiştir:
"kişinin yaşadığı psikolojik bozukluk nedeniyle gerçeği değerlendirmesinde bozukluk olup olmadığının tespiti tıbben mümkündür. Ibraz ettiğim ve biraz önce bana gösterilen raporda (2010 Eylül ayında hazırladığı özel bilirkişi raporu) da bu değerlendirme ve testleri yaparak mağdurede böyle bir bozukluk olmadığını tespit etmiştim. Yine bana sorduğunuz üzere cinsel saldırı sırasında kişinin hareket yeteneğini kısıtlayacak ancak bilincinin açık kalmasını sağlayacak ilaçlar vardır. Örnek vermek gerekirse D... denen ilaç bu şekilde etki sağlayabilir, bu tarz bir çok ilaç vardır. Olaya bağlı psikolojik tranvalarda kişi psikolojik olarak kaldıramadığı olayı anında bilinç altına atıp hatırlamamaktadır. Bu olay anında gerçekleşmiş olabilir. Bunun için bir süreç yaşanmasına gerek yoktur. Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki kişide sadece depresyona bağlı olarak bu teşhisleri koymamız mümkün değildir. Tıbben bir çok tanı ölçütleri vardır. Mevcut olayda da tarafıma müracaat eden mağdur [B.A.]da bu tıbbi ölçütler karşılandığını söyleyebilirim. Mağdure olayları bir anda hatırlamış değildir. 6 aylık süreçte görşümelerimiz sonucunda parça parça hatırlayarak olayları birleştirmiştir."
36. Bunlar dışında tanık A.Ö.M. taraflarca sorulan diğer sorulara verdiği cevapların bir kısmında başvurucunun olay öncesinde de sorunları olduğunu fakat bunların olayla ilgisi olmadığını düşündüğünü, ayrıca başvurucunun kendisine anlattıklarının uydurmaca değil gerçekten yaşanmış bir olay gibi geldiğini söylemiştir.
37. Aynı duruşmada başvurucunun müracaatı üzerine kendisiyle ilgilenen Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı görevlisi G.K.D., söz konusu Vakfın yönlendirmesiyle 2008 yılı Ocak ayında başvurucuya psikolog olarak destek veren F.Y.G., başvurucunun annesi G.S. ve yine olay tarihlerinde kaplıcada işçi olarak çalışan iki kişi tanık olarak dinlenmiştir. Başvurucunun annesi beyanın bir kısmında başvurucunun Fethiye'de çalıştıktan sonra hatırlamadığı bir tarihte İstanbul'a döndüğünü, öncesinde iki üç gün yanında kaldığını, bu sürede cinsel saldırıya uğradığı yönünde bir anlatımı olmadığını ancak sinirlerinin bozuk olduğunu, bu durumun işten çıkmış olmasından kaynaklandığını düşündüğünü, 2008 yılı Mart'ında başvurucuyu ziyarete gittiğini, beraber psikoloğa gittiklerinde cinsel saldırıdan haberdar olduğunu söylemiştir. G.S. başvurucunun bu olay öncesinde psikolojik bozukluğu olmadığını dile getirmiştir.
38. 14/10/2011 tarihli dördüncü duruşmada başvurucu, avukatları eşliğinde mağdur sıfatıyla beyanda bulunmuştur. Başvurucu, suça sürüklenen çocukların yargılandığı mahkemede verdiği ifadeyi tekrar ettiğini bildirmiştir. Başvurucuyla olay tarihinde beraber çalışan S.P. tanık olarak dinlenmiş ve şu beyanlarda bulunmuştur:
"Ben mağdure [B.A.] ile C.T. isimli şirketin işlettiği otelde çalıştım. Kendisi ile hatırladığım kadarıyla 2007 yılı Haziran veya Temmuz aylarında yaklaşık 2 ay kadar arkadaşlığımız oldu. Daha doğrusu duygusal arkadaşlığımız oldu, bu süre zarfında mağdurede benim gördüğüm her hangi bir ruhsal ve psikolojik bozukluk yoktu. Ayrıca bana cinsel saldırıya uğradığından da bahsetmedi. Gayet normal bir hali vardı. Benim konu ile ilgili bilgim bundan ibarettir."
39. 16/12/2011 tarihli beşinci duruşmada başvurucuyla olay tarihte beraber çalışan iki kişi ve başvurucunun şikâyet dilekçesinde kendisine ait görüntüleri internette gördüğünü söylediği arkadaşı D.G. tanık olarak dinlenmiştir. D.G.nin olayla ilgili anlatımı şu şekildedir:
"Ben mağdur [B.A.] ile üniversiteden arkadaşımdır, kendisi 2007 yılı mayıs ayının başına kadar benim kız arkadaşımdır, ancak 2007 yılında bir mayıs gösterisine katılmaya gittikten sonra [B.A.] benden ayrılmak istediğini söyledi, bende bu talebini kabul ettim, fakat daha sonra ben zaman zaman kendisini tekrar arayarak arkadaşlığımızı sürdürmek istedim, bu vesile ile zaman zaman görüşüyorduk, ben [B.A.].nın cinsel saldırıya uğradığına bizzat tanık olmadım, ancak tarihini tam hatırlayamamakla birlikte 2007 yılında Haziran ayının ikinci haftasında ben [B.A.] yı aradım, bir kaç kez benim aramalarıma telefonu kapattı, ancak ısrarla tekrar arayınca telefonu açtığında ben arkadaşlarımla Fethiyede kaplıca gibi bir yerde okey oynadığını söyledi ve telefonu kapattı, ben daha sonra kendisini aradığımda telefon kapatılmıştı, ben ertesi gün [B.A.] yı görmek için İstanbuldan Fethiyeye geldim, [B.A.] ile birlikte Fethiyede gezip dolaştık, ben [B.A.] ile dolaşırken kendisinde herhangi bir ruhsal yönden anormal bir durum görmedim, ancak şimdi tam hatırlayamamakla birlikte bir kadın hastalığından bahsetti, ancak niteliğini tam hatırlamıyorum, cinsel organının ağrıdığından da bahsetmiş olabilir veya bir kanaması olmuş olabilir böyle bir şeyden bahsetti ancak ben şu anda bunu tam hatırlamıyorum, ben İstanbula döndükten sonra bir kaç kez daha kendisi ile telefonda görüştük, Fethiyeden ayrıldıktan yaklaşık bir ay kadar sonra üçüncü görüşmemizde [B.A.] kendisininde İstanbula gelmek istediğini söyledi, ben İstanbula gelince kalacağı yer konusunda kendisine yardımcı oldum, bir arkadaşımın evinde iki ay kadar kalmasını sağladım, daha sonra işe girip ayrı bir ev buldu, en son 2008 yılının ocak ayı başında beni telefonla arayarak acilen benimle konuşmak istediğini söyledi, ancak benim o an işim vardı, hemen gidemedim, 2-3 gün sonra beni tekrar arayarak karakolun önünde olduğunu ancak karakola gitmeden önce benimle görüşmek istediğini söyleyerek beni bir dinle diye söylemesi üzerine ben Kadıköye [B.A.] nın evine gittim, kendisi ile konuştuğumuzda bana Fethiyede kaplıcadayken cinsel saldırıya uğradığını söyleyerek bu saldırı sonrasında olayı hatırlamadığını, ancak İstanbula tayini çıkan kendisine cinsel saldırada bulunan bir müfettiş kendisini telefonla arayınca bu şahsın sesini telefonda duyunca bir den hatırlamaya başladığını, şahısların kendisine ilaçlı meyve suyu içirdikten sonra bilincini kaybettiğini ve olayları hatırlamadığını söyledi, ben bunun üzerine [B.A.] yı tanıdığım Avukat olan [C.A.nın] yanına götürdüm ve hukuki süreç, tedavi ve psikolojik destek süreci başladı, mağdur B. psikolojik destek alıp iyileştikçe olayın tüm detaylarını hatırlamaya başladı, hatta cinsel saldırı anında kafasından geçenleri dahi hatırlayıpsonraki dönemde anlatmaya başladı, mağdur B. bu olayın bana anlatıp hatırladıktan sonra tedavi sürecinde psikolojik durumunda büyük değişim yaşandı, insanlardan ve herkesten korkmaya başladı, iki aylık süreçte benim ailemin yanında kaldı, yalnız başına dolmuşa dahi binemiyordu, süreç bu şekilde olmuştur."
40. D.G., sanık G.K.nın talebi üzerine sorulan soruya verdiği cevapta başvurucunun isteği üzerine internette yaptığı araştırmada cinsel ilişkiye giren iki kişiden kadın olanın başvurucuya benzediğini fakat sırtı dönük olduğu için tam teşhis edemediğini, erkek olanın ilişki sonrası baş parmağını yukarı doğru kaldırarak kameraya işaret yaptığını gördüğünü, bunları başvurucuya anlattığında başvurucunun M.K.nın da bu şekilde hareket ettiğini söylediğini, daha sonra bu internet sitesinin başkasına ait görüntüleri izinsiz yayımlaması nedeniyle kapatıldığını, başvurucunun kendisinden araştırma yapmasını istediği zamanın cinsel saldırı olayını hatırlamasından önce olduğunu dile getirmiştir.
41. Mahkemece 27/4/2012 tarihli yedinci duruşmada tüm sanıkların beraatine karar verilmiştir. Verilen kararın ilgili kısmı şu şekildedir:
"Mevcut olayda her ne kadar katılan [B.A.] nın sanıklara suç atmasını gerektirebilecek bir sebep mahkememizce tespit edilememiş ise de ;bir iddianın samimiyeti ve doğruluğu, suçun işlendiği yer, zaman, işleniş biçimi, iddianın aşamalardaki değişmezliği nazara alınarak değerlendirilmelidir. Katılan mağdur [B.A.] tarafından isnat olunan olay ile ilgili şikayet başvurusu, ileri sürülen cinsel saldırı olayının üzerinden yaklaşık 8 ay gibi uzun bir süre geçtikten sonra yapılmış olup, şikayetin uzun bir süre sonra yapılması nedeni ile mağdurenin vücudundan iddia olunan cinsel saldırıya ilişkin emare ve delillerin elde edilmesi mümkün olmamıştır. Bu sebeple ileri sürülen cinsel saldırı iddiasını destekleyen maddi bir delil de bulunmamaktadır. Cinsel saldırıya ilişkin tek delil mağdurun iddiası olup, cinsel saldırıya ilişkin başkaca doğrudan ve kesin bir delil bulunmamaktadır. Olay tarihinde sanıkların mağdur ile aynı kaplıcada bulunmaları ile mağdurenin ruh sağlığının bozulduğuna dair ATK. raporu cinsel saldırı iddiasını ispatlayacak doğrudan deliller olmayıp, her ne kadar katılan ve vekilleri tarafından cinsel saldırı sonrasında katılan [B.A.]nın yaşadığı travmanın etkisi ile 2007 yılı Aralık ayı sonlarına kadar olayı hiç hatırlamadığı,bu durumun tıbben travmaya bağlı geçici hafıza kaybı olarak ifade edildiği belirtilerek, şikayetin bu nedenle olayı tamamı ile hatırlama tarihi olan Mart 2008 tarihine kadar yapılamadığı belirtilmiş ise de, tanık D.G.nin mahkememiz tarafından alınan beyanında cinsel saldırı olayı hatırlanmadan önce [B.A.] nın kendisine M.K. isimli kişi ile yaşadığı özel şeylerin görüntüsünün internete verilmiş olabileceğinden bahsetmesi üzerine, kendisinin internet üzerinde araştırma yaptığında bahsi geçen görüntünün [B.A.] ya benzemekle birlikte arkasının dönük olması nedeni ile kendisi tarafından tam olarak teşhisinin edilemediğini belirtmesi karşısında, katılanın iddia olunan cinsel saldırı olayına ilişkin geçici hafıza kaybı yaşadığı ve olayın mağdure tarafından hatırlanamadığı iddiası üzerinde şüphe oluşmuş olup, diğer yandan şikayet dilekçesinde [B.A.] tarafından olayı hatırlama vesilesi olarak ifade edilen A.N.O. ile yaptığı 31.12.2007 tarihli görüşmede, sanık A.N.nin katılan ile görüşme istemesi sebebi olarak 'katılan tarafından M.K. aleyhine ileri sürülen bir takım iddia ve iftiralar' olarak nitelenerek bu konuda görüşme yapılmak istendiğinin belirtilmiş olması da travmaya bağlı cinsel saldırı olayını hatırlamama iddiası üzerinde şüphe doğurmuştur. Kaldı ki katılan mağdurda travmaya bağlı geçici hafıza kaybının yaşanmış olması halinde, olay sonrasında katılan ile yakın ilişki kuran başta annesi ve diğer yakın akrabaları ile arkadaş ve sosyal çevresi ile mesai arkadaşları tarafından Aralık 2007 tarihine gelinceye kadar yaşamın olağan akış kuralları gereğince mağdurda en azından dışa yansıyan depresyon veya başkaca belirtilerin fark edilmesi beklenir iken, mağdurun 2007 Aralık ayına kadar sosyal yaşamına tamamen normal olarak devam etmesi, hatta bir müddet daha sanıklardan M.K. ile arkadaşlığını devam ettirmiş olması da, aksinin iddia edilmesi mümkün olmakla birlikte yaşamın olağan akış kurallarına mahkememizce fazlaca uygun bulunmamıştır.
Katılanın cinsel saldırıya ilişkin beyanları irdelenir ise, öncelikle olaya ilişkin mağdure tarafından verilen en detaylı beyan,10.03.2008 tarihli şikayet dilekçesi olup, mağdure aşamalarda gerek kolluk ve Cumhuriyet Savcılığındaki, gerekse mahkememiz tarafından alınan sözlü beyanlarında cinsel saldırı iddiasının detaylarına girmeyerek, hep 10.03.2008 tarihli detaylı şikayet dilekçesine atıf yaparak ayrıntılı olarak sözlü beyanda bulunmamıştır. Her ne kadar olayın sözlü olarak bir şekilde mahkeme huzurunda veya Cumhuriyet Savcısı önünde tekrar tekrar olarak anlatılması cinsel saldırı suçunun mağduru üzerinde olumsuz bir etki doğuracağı şüphesiz ise de, yukarıda izah edildiği üzere cinsel saldırı suçu açısından özel önem arz eden mağdur beyanının sağlıklı olarak değerlendirilebilmesi ve aşamalar itibarı ile beyanlar arasında çelişki bulunup bulunmadığının sorgulanabilmesi için sözlü beyanın detaylı olarak alınması gerekli olup,mevcut olayda iddia olunan cinsel saldırıya ilişkin katılan mağdur beyanı dışında, başkaca kesin bir delil bulunmamasına rağmen, suç mağduru olan katılan [B.A.] tarafından olayın üzerinden uzun bir süre geçtikten sonra vermiş olduğu detaylı şikayet dilekçesi dışında, sözlü olarak detaylı beyanda bulunmaktan kaçınarak şikayet dilekçesine atıf yapmış olması karşısında, katılanın aşamalardaki sözlü beyanlarının samimi olup olmadığı hususunda mahkememizce yeterli bir kanaat edinilememiştir. Yine katılan mağdur tarafından şikayet dilekçesinde ileri sürülen cinsel saldırı iddiası ile ilgili olarak, mahkememiz tarafından bir çok çelişki görülmüş olup, dilekçedeki iddialar dikkate alındığında, cinsel saldırının havanın kararmasından sonra başladığı belirtilmiş olup, ileri sürülen şikayet tarihinde havanın yaklaşık 21.00 sıralarında kararması nedeni ile iddia olunan cinsel saldırının bu saatlerde başladığı kabul edildiği taktirde, mağdurenin çalışmakta olduğu P. Otelde aynı gece saat 24.00’da başlayan mesaisinden bir müddet önce işyerine gelerek odasına çıkıp duş yaparak, bir müddet uzanıp dinlendikten sonra, saat 24.00’da gece mesaisine başladığını belirtmesi ve olay yeri ile katılanın çalıştığı yer arasındaki mesafenin asgari yarım saatten fazla olması (giderken yaklaşık 1 saatte gidildiği ifade edilmiş) dikkate alındığında, iddia olunan cinsel saldırı fiilinin en geç 23.00 sıralarında bitirilerek kaplıcadan dönüşe geçildiğinin kabulünün zorunlu olacağı, bu durumda fiili cinsel saldırı süresinin iki saatten az bir sürede bitirilmiş olması gerektiği, oysa şikayet dilekçesinde mağdur tarafından ileri sürülen cinsel saldırı eylemleri devam eder iken ve cinsel saldırı son bulduktan sonra katılanın bir müddet uyuduğu ve dinlendiği belirtilmiş olup, katılan tarafından şikayet dilekçesinde ayrıntılı olarak anlatılan olayın oluş şeklinin bu kadar kısa bir süreye sığdırılmasının yaşamın olağan kurallarına uygun olmadığı değerlendirilmiştir. Yine şikayet dilekçesi dikkate alınır ise, kendisine hakkında dava açılan sanıklar dışında olay yerinde bulunan ve müzisyen olduklarını tahmin ettiği isimlerini bilmediği kişilerin de cinsel saldırıda bulunduğunu, sanıklardan A.N.O.nun cinsel saldırı sırasında odada bulunan sopayı kendisinin cinsel organına sokarak iç organları parçalanırcasına kendisine eziyet ettiğini ve bu eylemi sonrasında cinsel organında kanama başladığını belirtmesine rağmen, bu derece de ağır bir cinsel saldırıya uğrayan bir kişinin, aradan iki saat gibi bir süre geçmeden çalıştığı oteldeki gece mesaisine gelerek sabaha kadar çalışması ve her hangi bir rahatsızlığının birlikte çalıştığı iş arkadaşları tarafından fark edilmemesi de mahkememiz tarafından yaşamın olağan akış kurallarına uygun görülmemiştir.
Katılan [B.A.] tarafından ileri sürülen cinsel saldırı iddiası son derece ciddi ve vahim nitelikli bir iddia olup,bu iddia ile ilgili olarak, kovuşturma aşamasında her türlü ön yargıdan uzak olarak, gerek taraflarca ileri sürülen, gerekse resen tüm araştırma ve incelemeler yapılarak tüm deliller toplanmaya çalışılmış olup, bu kapsamda sanıklara ait cep telefonu HTS. raporları getirtilmiş, katılanın cinsel saldırı anında kamera kaydı yapılarak fotoğraf çekildiğini iddia etmesi nedeni ile sanıklara ait ses ve görüntü kaydı yapabilecek bilgisayar, kamera,fotoğraf makinesi, cep telefonu,cd ve benzeri kayıtların elde edilmesine yönelik olarak arama ve el koyma kararı verilerek ,bu doğrultuda elde edilen veriler üzerinde bilirkişi vasıtası ile inceleme yapılarak iddia olunan cinsel saldırı olayına ilişkin delil elde edilmeye çalışılmış, yine suç tarihinde katılan ile birlikte aynı iş yerinde birlikte çalışan mesai arkadaşları SGK. kayıtları getirtilerek tespit edildikten sonra, katılanın gerek olay günü, gerekse olay sonrasındaki hem fiziksel hem de psikolojik durumu ile ilgili bilgi ve görgülerine ilişkin beyanları alınarak suç delillerine ulaşılmaya çalışılmış olup, mahkememiz tarafından tüm bu araştırmalara rağmen katılanın iddialarını doğrulayacak kesin ve inandırıcı delillere ulaşılamamıştır. Getirtilen cep telefonu HTS. kayıtlarından sanıklardan bir kısmının cep telefonlarının 25.06.2007 tarihinde olayın olduğu iddia olunan G. köyü sınırlarından sinyal aldığı tespit edilmiş ise de, bu sanıkların soruşturmanın ve kovuşturmanın tüm aşamalarında olay tarihinde sanıklardan G.K.nın işlettiği kaplıcada buluşarak yemek yiyerek ayrıldıklarını savunmaları karşısında, elde edilen HTS. baz istasyonu kayıtların suçun işlendiğine yönelik kesin delil oluşturmamaktadır.
Tüm açıklamalar karşısında katılan mağdur [B.A.] tarafından sanıklara isnat olunan cinsel saldırı ve hürriyeti kısıtlama iddialarına yönelik olarak, katılan beyanının kesin nitelikli maddi deliller ile desteklenmemesi ve katılanın şikayet başvurusunun şüphe oluşturacak şekilde iddia olunan olayın üzerinden 8 ay gibi uzun bir süre geçtikten yapılmış olması ve mağdur beyanında yukarıda açıklandığı üzere suçlamanın esaslı unsurlarına yönelik olarak çelişkiler görülmesi karşısında, katılan mağdurun soyut nitelikli beyanına itibar edilmeyerek,savunmalarının aksine haklarında mahkumiyetlerini gerektirir kesin ve inandırıcı elde edilemeyen sanıkların ayrı ayrı beraatlerine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."
42. Verilen karar, Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 29/12/2015 tarihli kararıyla onanarak kesinleşmiştir.
43. Başvurucu 10/5/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
44. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. G.G.K., B. No: 2014/19797 9/1/2018, §§ 27-33.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
45. Mahkemenin 18/5/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
46. Başvurucu; yapılan soruşturmada olayın failleri hakkında yakalama kararı çıkarılması yerine davet edilerek çağrılmaları, telefon iletişim kayıtlarını istemekte gecikilmesi, talep edilmesine rağmen olayın faillerinin bilgisayar ve internet kayıtlarının zamanında toplanmaması ve ATK raporunun içeriğinin hatalı değerlendirilmesi nedeniyle etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca ekonomik ve sosyal statüsünün zayıflığı ve bir erkekle dinlence yerine gitmiş olması nedeniyle soruşturma ve kovuşturma makamlarının kendisine ön yargılı davrandıklarını, yaşamını sorgulamaya yönelik işlemler yaptıklarını ve delil toplama konusunda isteksiz davrandıklarını belirterek ayrımcılığa maruz kaldığını iddia etmiştir.
47. Başvurucu, beyanlarını doğrular nitelikteki ATK raporu, teşhis işlemi ve iletişim kayıtlarının görmezden gelinerek karar verilmesi nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 1. maddesi ve delillerin etkin şekilde toplanmaması nedeniyle de 6. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
48. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
49. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu sebeple başvurucunun adil yargılanma ve etkili başvuru haklarına yönelik şikâyetleri özü itibarıyla Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında kaldığından başvuru bu çerçevede ele alınacaktır. Başvurucu cinsiyeti nedeniyle ayrımcılığa maruz kaldığını ileri sürmüş ise de bu iddiasını soruşturmanın etkisizliğini ortaya koymaya yarar birtakım argümanlara dayandırmıştır. Başvurucunun cinsiyeti temelinde ayrımcı muamele gördüğü konusunda somut açıklamalar yapmadığı anlaşılmış, ayrıca bu bağlamda inceleme yapılmasını gerektiren herhangi bir veriye ulaşılamamıştır. Dolayısıyla ayrımcılığa maruz kalındığı kapsamında bir değerlendirme yapılmayacaktır.
50. Üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen cinsel suçlara ilişkin başvurulardaki iddialar mahiyetleri gereği Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarında güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması veya kötü muamele yasağı kapsamında kalabilir (benzer yöndeki karar için bkz. Z.C. [GK], B. No: 2013/3262, 11/5/2016, § 47). Bir muamelenin Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamındaki maddi ve manevi bütünlüğün korunması hakkını aşarak üçüncü fıkrası gereği işkence ve kötü muamele yasağına girmesi için asgari bir eşiğe ulaşması gerekmektedir.
51. Başvurucuya yönelik gerçekleştiği iddia olunan eylemin ağır fiziksel müdahale içeren nitelikli cinsel saldırı olduğu ve başvurucu hakkında olay nedeniyle travma sonrası stres bozukluğu tanısı konulduğu da dikkate alınarak muamelenin asgari eşiği aştığı değerlendirilerek başvurunun Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde, kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerekmiştir (benzer yönde bir değerlendirme için bkz. E.A. [GK], B. No: 2014/19112, 7/5/2018, § 45).
52. Diğer taraftan üçüncü kişilerin kötü muamelesine maruz kaldığını belirten başvurucunun yasal veya idari çerçevede devletin koruma yükümlülüğüne aykırı davrandığına ilişkin bir şikâyeti bulunmamaktadır. Ayrıca bu yükümlülüğe yönelik olarak Anayasa Mahkemesinin müdahalesini gerektirecek bir durum da başvuru dosyasına yansımamıştır. Bu bağlamda somut olaydaki inceleme, devletin diğer bir pozitif yükümlülüğü olan usul yükümlülüğü kapsamıyla sınırlı yapılmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
53. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
54. Anayasa’nın 17. maddesi devlete, kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye -bu muameleler üçüncü kişiler tarafından yapılmış olsa bile- maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yüklemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 82; G.G.K., § 46; E.A. § 50).
55. Devletin pozitif yükümlülüğünün bir parçası olarak usul yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 106; Tahir Canan, § 25).
56. Ceza soruşturmasının amacı insan onurunu koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük, kesin olarak bir sonuç elde etmeyi değil uygun araçları kullanmayı gerektirir. Diğer yandan Anayasa'nın 17. maddesi, başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete, tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113; G.G.K., § 48).
57. Kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphenin ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95; G.G.K., § 49).
58. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır. Bu kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
59. Başvurucu, birden fazla kişinin cinsel saldırısına maruz kaldığını belirterek olaydan yaklaşık sekiz ay sonra Başsavcılığa şikâyette bulunmuştur. Başvurucu, şikâyetteki gecikmeyi olayın hemen öncesinde kendisine verilen bir maddenin etkisi ve yine maruz kaldığı travma nedeniyle olayın hemen sonrasında yaşadıklarını hatırlayamaması olarak açıklamaktadır.
60. Anlatımına göre başvurucu, olayın faillerinden olduğunu belirttiği A.N.O. isimli sanığın olaydan altı ay sonra kendisini telefonla araması üzerine cinsel saldırıyı parçalar hâlinde hatırlamaya başlamış; bir müddet psikiyatri tedavisi gördükten sonra şikâyetçi olmuştur.
61. Başvurucu, Başsavcılığa şikâyet dilekçesi sunarken hakkında düzenlenmiş iki raporu da eklemiştir (bkz. § 11). Özellikle Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesinin rapor içeriği başvurucunun beyanlarını destekler nitelikte gözükmektedir. Söz konusu rapor başvurucunun olaya ilişkin anlatımı ile birlikte değerlendirildiğinde savunulabilir bir iddianın olduğunu kabul etmek gerekir. Kaldı ki Başsavcılık da şikâyet sonrasında derhâl soruşturma işlemlerine başlamış, başvurucunun ifadesini alarak hakkında Muğla Adli Tıp Şube Müdürlüğünden rapor düzenlenmesini sağlamıştır.
62. Soruşturma kapsamında şikâyetin ertesi günü başvurucudan yer gösterimi yapması ve olayın faili olduğunu bildirdiği kişileri teşhis etmesi istenmiştir. Teşhis edilen kişilerin şüpheli sıfatıyla ifadeleri aynı gün alınmıştır. Bununla birlikte başvurucunun iddialarında esaslı yer tutan M.K. ve A.N.O.nun ve yine V.KA.nın ifadeleri şikâyet tarihinden üç gün sonra alınabilmiştir.
63. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, her soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68). İddia konusu cinsel saldırı olayının üzerinden geçen zaman dikkate alındığında bir kısmı zaten yüksek olasılıkla ortadan kaybolmuş delillere ulaşılamayacağı riskini öngörmesi gereken soruşturma makamlarından geride kalması muhtemel olan delilleri hızlı ve eksiksiz bir şekilde elde etmesi beklenmelidir.
64. Bu doğrultuda başvurucunun Başsavcılık ifadesinde cinsel saldırı sırasında M.K.nın elinde kamera olduğunu ve çekim yaptığını belirtmesi karşısında soruşturma makamlarının dosya kapsamına göre en nesnel gözüken bu delile hızlı bir şekilde ulaşması için çaba göstermesi gerektiği açıktır. Olay anına ilişkin kamera görüntülerinin kesin olarak var olduğu kabul edilse dahi aradan geçen zaman içerisinde olayın failleri tarafından bu delillerin karartılıp kaybedilebileceği gözden uzak tutulmamakla birlikte büyük öneme sahip bu delilin soruşturma makamları tarafından nasıl elde edilmeye çalışıldığı ayrıca incelenmesi gereken bir konudur.
65. Başsavcılıkça 13/3/2008 tarihinde M.K.nın ifadesinin kolluk vasıtasıyla alınmasına ve o tarih itibarıyla olayın faili olan kişilerin büyük bir kısmının ifade işlemleri bitmesine rağmen delil araştırmaya devam edildiği ve bu doğrultuda M.K.nın evinde arama yapıldığı görülmektedir. Bu durum Başsavcılığın yürüttüğü soruşturmada olayın yeterince aydınlatılmadığını yahut hâlen toplanması gereken deliller olduğunu düşündüğünü göstermektedir. Delil toplama yetkisine sahip olan Başsavcılıktan olayı aydınlatabilecek birtakım delillerin var olduğu kanaatine vardığı takdirde etkili bir soruşturmanın gereği olarak bunların kaybolmasını veya karartılmasını önlemek adına süratli ve özenli hareket etmesi beklenir. Somut olay bağlamında Başsavcılık, olayın faili olduğu iddia edilen ve şüpheli sıfatıyla hakkında işlem yaptığı kişilerden sadece M.K.nın evinde arama yapmış; el konulan bilgisayar, fotoğraf makinesi, CD ve DVD'ler hakkında bilirkişi raporu aldırmıştır.
66. M.K.nın evindeki elkoyma işleminin ifadesine başvurulduktan yaklaşık dört hafta sonra gerçekleştirildiği görülmüştür. Belirtildiği üzere zaten olayın üzerinden aylar geçmiş iken evinde arama yapılmak istenen şüpheliyle ilgili olarak dört hafta kadar beklenip sonrasında harekete geçilmesinin anlaşılır bir yanı bulunmamaktadır. Öte yandan haklarında soruşturma açılan diğer şüphelilerin de neden evlerinde veya telefonlarında bu tarz bir arama yapılmadığı izaha muhtaçtır. Her ne kadar kovuşturma aşamasında olayın tüm faillerinin evlerinde arama ve elkoyma işlemi yapılıp suç konusu olabilecek nitelikte bir görüntü bulunup bulunmadığı konusunda bir araştırma yapılmış ise de yaklaşık üç yıl sonra bu eksikliğin tamamlanmasının soruşturmanın yeteri kadar özenli yürütülmediği gerçeğini değiştirmeyeceği söylenmelidir.
67. Diğer taraftan üzerinden aylar geçtikten sonra yapılan şikâyet ve başlatılan soruşturmada -üstelik somut olayda nesnel delil elde edilmesi imkânının oldukça zor olduğu görülmesine rağmen- ifadeleri büyük öneme sahip potansiyel faillerin birbirlerinden habersiz şekilde dinlenip gerektiğinde beyanları arasındaki çelişkilerin sorularak gerçeğin ortaya çıkarılması yerine başvurucunun beyanlarından soruşturmada kilit konumda olduğu anlaşılan M.K. ve A.N.O.nun diğer şüphelilerden sonra dinlenip soruşturmadaki delillere erişim imkânına sahip olmaları da eleştirilmesi gereken diğer bir husustur.
68. Bunlarla birlikte somut olayda soruşturmaya zaten sekiz ay gecikmeli başlandığı dikkate alındığında kusursuz bir soruşturma yürütülmüş olsaydı dahi başvurucunun beyanlarını destekler nitelikte delillere ulaşılamayacağı ihtimalini gözardı etmemek gerekir. Dolayısıyla Başsavcılık aşamasında birtakım delillerin geç toplanması veya hiç toplanmamış olmasının sonuca etkisi olmayabilir. Ne var ki etkili soruşturma yapma zorunluluğu uygun araçların kullanılması yükümlülüğüne ilişkin olup soruşturmadan çıkan sonuçtan bağımsızdır.
69. Öte yandan vurgulanmalıdır ki bireylerin cezai sorumluluklarının kapsamına ilişkin hukuki sorunların incelenmesi Anayasa Mahkemesinin görevleri arasında olmayıp konu derece mahkemelerinin takdirine bırakılmıştır. Yine bu bağlamda suçlu-suçsuz kararı vermek ya da daha hafif veya ağır ceza belirlemek de Anayasa Mahkemesinin görevleri arasında bulunmamaktadır (Tahir Canan, § 35). Mahkemece, gecikmeli de olsa kovuşturma aşamasında getirtilen iletişim kayıtları, başvurucu hakkında düzenlenen ATK raporu, başvurucuya yaptırılan teşhis işlemi, olay yerinden alınan materyaller üzerinde yapılan inceleme, olaya ilişkin bilgi sahibi olan kişilerin anlatımları, başvurucunun beyanları ve sanık ifadeleri doğrultusunda inceleme yapıp netice itibarıyla yargılanan sanıkların beraatlerine karar vermesine dair hukuki yorumun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında korunan hakkı zedeleyecek mahiyette devlete yüklenen sorumluluğa aykırı bir değerlendirme sayılamayacağı kanaatine varılmıştır. Aksinin kabulü, derece mahkemelerinin takdirine karışma sonucunu doğurur ki bireysel başvuru böyle bir amaca hizmet etmemektedir.
70. Sonuç itibarıyla yukarıda izah edilen birtakım eksiklikler veya gecikmeler nedeniyle yürütülen soruşturmada -Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen kötü muamele yasağı kapsamında- gerekli özenin gösterilmediği değerlendirilmiştir.
71. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Kadir ÖZKAYA ve Basri BAĞCI bu görüşe katılmamışlardır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
72. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
73. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş; 250.000 TL maddi ve 2.250.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucu yeniden yargılama yapılması yönünde karar verilmesini istememektedir.
74. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
75. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
76. İncelenen başvuruda soruşturmanın gereken özenle yürütülmemesi sebebiyle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. İhlal kararı verilmiş olmasına rağmen özellikle kovuşturma aşamasında belirtilen bazı eksiklerin giderilmiş olması veya bazılarının düzeltilmesindeki imkânsızlık nedeniyle bu aşamadan sonra yeniden yapılacak yargılamada -ulaşılan sonucu değiştirmeyeceğinden- hukuki yarar bulunmadığı anlaşılmaktadır.
77. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının usul yönünden ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine hükmedilmelidir.
78. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Somut olayda tespit edilen ihlal ile ileri sürülen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
79. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun niteliği gereği kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin RESEN GİZLİ TUTULMASINA,
B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE Kadir ÖZKAYA ve Basri BAĞCI' nın karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığına ve Fethiye Ağır Ceza Mahkemesine (E.2011/28) GÖNDERİLMESİNE,
F. 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/5/2021 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Başvurucu, ikisi çocuk toplam on şüpheli tarafından 26 - 27 Haziran 2007 tarihinde gerçekleştirilen cinsel saldırı eylemine maruz kaldığından bahisle, belirttiği tarihten yaklaşık sekiz ay sonra 10/03/2008 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştur.
Akabinde Cumhuriyet başsavcılığı tarafından delillerin toplanmasına başlanılmıştır. Bu kapsamda yer gösterme ve şüphelilerin teşhis işlemi yaptırılmış, adli tıp raporu temin edilmiş ve şüphelilerin ifadeleri alınmıştır. Ayrıca el konulan materyaller üzerinde de gereken tetkikler icra edilmiştir.
Bununla birlikte iddia olunan eylemin niteliğine göre suç duyurusunun sekiz aya ulaşan bir gecikme ile yapılmış olması soruşturmanın kalitesini doğrudan etkileyen ve tahkik mercilerinin kusurundan kaynaklanmayan doğal bir eksiklik olarak ortaya çıkmıştır.
Çoğunluk tarafından; olayın esaslı faili konumunda bulunan M.K. başta olmak üzere üç şüphelinin beyanlarının diğer şüphelilerin ifadelerinden üç gün sonra alınması, ayrıca M.K. nin evindeki aramanın dört hafta gecikmeyle icra edilmesi, soruşturmanın yürütülmesi sırasında karşılaşılan eksiklikler olarak ifade edilmektedir.
Soruşturma makamı önce kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararı vermesine rağmen yapılan itiraz sonucu açılan kamu davası beraatla neticelenmiştir.
Yargılama mercileri kararlarını başvurucunun iddiasının ihtiva ettiği tutarsızlıkların yanı sıra eylemin sübutuna hizmet edecek somut delillerin bulunmamasına da dayandırmışlardır.
Başvurucunun olaya ilişkin anlatımında ki vakıaların objektif olarak tespiti mümkün somut yansımaları hiçbir şekilde tespit edilememiştir. Bu kapsamda olay gecesi sanıklardan A.N.O.nun bir sopayı cinsel organına sokmak suretiyle yaptığı iddia olunan ağır müdahalenin somut izlerinin sonradan somut bir şekilde tespiti mümkün iken başvurucu tarafından bu yönde bir veri dosyaya sunulmamıştır.
Hayatın olağan akışına uygun olmayan durumlar ile zamana ilişkin çelişkiler de yargılama mercileri tarafından dile getirilmiştir. Bu bağlamda sanıklar arasında bulunan 12 ve 16 yaşlarında iki çocuğun varlığı, bunların diğer şüphelilerin yanı sıra babaları ile aynı tecavüz eyleminde bulunmaları izahı zor bir unsur olarak değerlendirilmiştir.
İlaveten, eylemin hacmi ve gerçekleştiği iddia edilen kısıtlı zaman dilimine dair de izahı mümkün olmayan tenakuz beraat kararlarını destekleyen unsurlar olarak gözükmektedir. Dahası karar mercilerinin keyfi bir tutumu veya bariz bir takdir hatasından söz etmek de mümkün değildir.
Gerek soruşturma ve gerekse kovuştura süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde çoğunluk tarafından ihlal gerekçesinin dayandırıldığı olgular yargılamanın sonucunu etkileyecek nitelikte gözükmemektedir.
Başvurucunun dile getirdiği noksanlıkların varlığı durumunda bunların izalesi bireysel başvuru sonrası ancak yargılamanın yenilenmesi ile mümkün iken, başvurucunun tazminat dışında bir talebi de bulunmamaktadır.
Tüm bu değerlendirmeler çerçevesinde, olayın özellikleri göz önüne alındığında, genel olarak etkin olmayan bir soruşturma yürütüldüğünden söz edilemeyecektir. Dile getirilen noksanlıklar sürecin bütününü etkileyecek ve sonuca doğrudan tesir edecek nitelikte değildir. Başvurucunun konuyu soruşturma mercilerine iletmedeki gecikmesi soruşturmanın kalitesini doğrudan etki edecek özeliler taşımakta olup bundan kamunun sorumlu tutulması mümkün değildir. Ayrıca yargılama süreci sonunda verilen karar da keyfi veya bariz bir takdir hatası içerir nitelikte değildir.
Hal böyle olunca, çoğunluğun ihlal yönündeki görüşüne iştirak edilmemiştir.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
Üye
Basri BAĞCI